Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ölü Birisi Ile Tevessül Yapilirmi....?

E Çevrimdışı

ebumuhammed

Üye
İslam-TR Üyesi
SORU:

Bazı insanlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e duyulan sevgiyle yapılan tevessül ile, O'nun zatıyla ve şânıyla olan tevessülü karıştırmaktadırlar. Bunun bir benzeri hayattayken O'ndan dua etmesini istemekle, öldükten sonra dua etmesini istemektir. Bu benzerlikten dolayı tevessülün caiz olanı ile caiz olmayanı birbirine karıştırılmaktadır. Bu benzerliği ve karışıklığı ortadan kaldıracak, bu meselede müslümanları yanlış bilgilendirenlere cevap olabilecek geniş bir açıklama yapar mısınız?

CEVAP

Şüphesiz insanlardan çoğu, cahiliklerinden ve meselenin hakikatini kendilerine açıklayacak kimselerin az olmasından dolayı caiz olan tevessül ile caiz olmayan tevessül arasındaki farkı ayırt edememektedirler. Oysa aralarında büyük fark vardır. Caiz olan tevessül, Allah'ın peygamberleriyle gönderdiği, kitaplarında indirdiğidir. Cinler ve insanlar aleminin yaratılma sebebidir. Allah'ı sevmek ve O'na ibadet etmektir. Yine başta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere bütün peygamberleri ve onlara iman eden mü'minleri sevmektir. Ölümden sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme ve bunun dışında Allah ve Rasûlü'nün verdiği bütün bilgilere inanmak ve iman etmektir. İşte bütün bunların hepsi, ateşin azabından kurtularak cennete girmeye, bu dünyada ve ahirette mutlu yaşamaya sebep olan şer'i vesiledir. Aynı şekilde, O'nun sevgisiyle, isim ve sıfatlarıyla dua ederek ona yaklaşmak da şer'i olan vesiledendir. Yine Allah'ın kullarına emrettiği salih amelleri işlemek de, bu dünyada ve ahirette bütün dertlerden ve sıkıntılardan kurtulup, sonunda lütfüyla rızasını kazanarak cennete girmeye bir yoldur.

Nitekim Allahû Teâla şöyle buyuruyor:

"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir." Talak, 2

"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir." Talak, 4

"Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını artırır." Talak, 5

"Şüphesiz takva sahipleri cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar." Zariyat, 15

"Şu da muhakkak ki, takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır." Kalem, 17

"Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar." Enfal, 29

İşte bu ilim; doğru yolu gösteren hidâyet; hakkı batıldan ayırt eden burhan ve hüccettir. Bu konuda daha başka birçok âyetler vardır. Allah'ın rızasını kazanmak için, O'nu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevmek, iman emek ve şeriatine tabi olmak da caiz olan tevessüldendir. Çünkü bunların hepsi Allah'a yaklaştıran en güzel salih amellerdendir.

Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şânıyla ve zatıyla veyahut da diğer peygamberlerin ve salih kişilerin zatlarıyla olan tevessüle gelince, bu ise aslı astarı olmayan, sonradan çıkmış bid'atlerdendir. Bilakis insanın şirke girmesine sebep olur. Çünkü, insanlar içinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i en iyi tanıyan sahabe böyle bir şey yapmamıştır. Nitekim, Ömer radıyallahu anh zamanında yağmur yağmayıp kuraklık olduğunda, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kabrine gidip O'nu vesile kılarak dua etmediler. Bilakis Ömer radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in amcası Abbas b. Abdulmuttalib radıyallahu anh'ın duasını alarak yağmur talebinde bulundu. Minber üzerindeyken şöyle dedi:

"Allah'ım! Eğer kuraklık olursa biz senin Nebi'in ile sana tevessülde bulunurduk, sen de bize yağmur gönderirdin. Şimdi sana Nebi'nin amcası ile tevessülde bulunuyoruz. Bize yağmur ver."

Sonra Abbas'a dua etmesini söyledi. Abbas dua etti, sahabe de amin dedi. Ardından Allah azze ve celle de onlara yağmur gönderdi. Yine Buhari ve Müslim'in sahihlerinde bulunan meşhur "mağara ehli kıssası"nı da burada zikretmeye değer. Kısaca özetleyecek olursak: Yağmura yakalanan üç kişi bir mağaraya sığınırlar. Girer girmez dağdan bir kaya yuvarlanıp bir daha açılmayacak şekilde mağaranın kapısını üzerlerine kapatır. Kendi kendilerine şöyle derler:

"Bu kayadan bizi, salih amele Allah'a yalvarmaktan başka hiçbir şey kurtaramaz." Sonra Allah'a dua ederek yardım isterler. Onlardan birincisi ana-babasına yaptığı iyilikle, ikincisi ise eline fırsat geçtiği halde zinadan vazgeçmekle, üçüncüsü de emaneti sahibine iade etmesiyle Allah'a tevessül ederler. Bunun neticesinde Allah da kayayı kaldırıp kapıyı açınca hep beraber çıkıp giderler.

Görüldüğü gibi bu kıssa, salih amellerin, gam, keder ve üzüntüyü gideren, darlık ve sıkıntılardan kurtulmanın, dünyada ve ahiretteki zorluklardan selamete ermenin sebebi olduğuna dair en büyük delildir.

Ama falancının şânıyla, hakkıyla, veya zatıyla yapılan tevessüle gelince, bu şirke götüren hiç de hoş görülmeyen bid'atlerdendir. Ölülerden yardım istemek ise büyük şirktir. Sahabe, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölmeden önce aralarında yaşıyorken, yağmur yağmayıp kuraklık olduğunda veya kendilerine faydası olacak her iş için dua etmesini istiyorlardı. Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettikten sonra kabrinin başına gidip ondan dua etmesini veya şefaatçi olmasını istemiyorlardı. Çünkü onlar bunun o hayattayken caiz olduğunu, öldükten sonra caiz olmadığını biliyorlardı. Kıyamet gününde ise mü'minler, cennete girebilmek için, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şefaatçı olmasını isteyecekler.

DEVAMI ALTTA
 
E Çevrimdışı

ebumuhammed

Üye
İslam-TR Üyesi
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den önce sırayla Adem aleyhisselam'a, Nuh aleyhisselam'a, İbrahim aleyhisselam'a, ve Musa aleyhisselam'a uğrayacaklar. Her biri:

"Nefsim, nefsim, benden başka bir şefaatçi bulun" diyerek özür dileyecek ve şefaatçı olmayacağını beyan edecek. En son İsa aleyhisselam'a gelecekler, O'da özür dileyerek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gitmelerini söyleyecek. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelecekler. O da:

"Şefaat etme hakkı benimdir, şefaat etme hakkı benimdir." diyecek.

Çünkü Allahû Teâla O'na bunu vereceğini vaad etmiştir. Sonra Allahû Teâla'nın huzuruna gelip secdeye kapanacak, kendisine olunacak en güzel hamd-ü senada bulunucak.

Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:

"Kaldır başını; söyle, söylediğin dinlenir; iste, istediğin verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir." denilecek.

Buhari ve Müslim'de bulunan bu hadis "şefaat hadisi" diye meşhur olmuştur. Allahû Teâla'nın İsra sûresinde:

"Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin." İsra, 79

diye beyan ettiği makam-ı mahmud işte budur.

Salat ve selam O'na, aline, ashabına ve onlara en güzel şekilde tabi olanlara olsun. Allah bizleri onun şefaatine nail eylesin. (Amin).


3-İslâm ümmetine mensup birçok kişinin Lailâhe illallah'ın manası hakkında cahil oldukları mulahaza edilmektedir. Bunun neticesinde de bu kelimenin zıddına olan sözler söylenmekte ve ameller işlenmektedir. Öyleyse saygıdeğer hocam, Lailâhe illallah'ın manası, içeriği ve şartları nelerdir, açıklar mısınız?

Cevap:

Şüphesiz Lailâhe illallah kelimesi, dinin temelidir. İslâm'ın şartlarının da ilkidir. Sahih bir hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

"İslâm beş temel esas üzere bina olmuştur. Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Hacca gitmek ve de Ramazan orucunu tutmaktır." Bu hadisi, Buhari ve Müslim İbn Ömer radıyallahu anh'dan rivâyet etmişlerdir.

Nitekim yine Buhari ve Müslim'in sahihlerinde İbn Abbas radıyallahu anh'dan rivâyet edilen bir hadiste, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Muaz'ı Yemen'e vali olarak gönderirken, şöyle buyurmuştur:

"Sen ehli kitaptan olan insanların yanına gidiyorsun. Onları Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim de onun Rasûlü olduğuma davet et. Sana bu hususta itaat ettikleri takdirde, onlara, Allah'ın kendilerine bir günde beş vakit namazı kılmalarını emrettiğini bildir. Bu hususta da sana itaat ettikleri takdirde, onları, Allah'ın, kendilerine, zenginlerinden alınıp fakirlere verilmek üzere zekâtı farz kıldığını bildir."

Bu mevzuda bundan başka daha pek çok hadis vardır. Lâilâhe illâllah'ın manası ise: Allah'tan başka hakkıyla kendisine ibadet edilen bir ilâh yoktur. Bu kelimeye şehadet etmek ise, Allah'tan başkasının ilâhlığını ortadan kaldırır ve bu ilâhlığın hakkıyla sadece Allah'a ait olduğunu ispat eder. Nitekim Allahû Teâla Hac sûresinde şöyle buyurmaktadır:

"Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir." Hac, 62

Mü'minun sûresinde ise şöyle buyurmaktadır:

"Her kim Allah ile birlikte diğer bir ilâha taparsa ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur, o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kafirler iflah olmaz." Mü'minun, 117

Bakara sûresinde şöyle buyurmaktadır:

"İlâhınız bir tek ilâhtır. O'ndan başka ilâh yoktur. O Rahman'dır, Rahimdir." Bakara, 163

Beyyine sûresinde şöyle buyurmaktadır:

"Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a ibadet etmeleri emrolunmuştu." Beyyine, 5

Bu manada birçok âyet vardır.

Bu büyük kelime onu telaffuz eden sahibini, manasını bilerek amel etmediği, tasdik edip hakikatini söylemediği sürece, ne onu şirk dairesinden çıkarabilir ne de fayda verebilir. Şüphesiz münâfıklarda bu kelimeyi dilleriyle söylüyorlardı, fakat ona iman edip onunla amel etmediklerinden dolayı cehennemin en alt tabakasına yerleştiler. Aynı şekilde yahudilerde bu kelimeyi söylemelerine rağmen, ona iman etmedikleri için insanların küfürde en şiddetli olanlardır. Ve yine bu ümmet içerisinde, kabirlerde yatan ölmüş evliyalardan yardım isteyip medet umarak küfre girmiş insanlarda, yaptıkları bu çirkin fiiller ve sapık inançlarına rağmen Kelime-i Tevhidi söylüyorlar. Fakat bunu söylemeleri onlara fayda vermez, onlar bundan dolayı müslüman olmuş da sayılmazlar. Çünkü söyledikleri sözler ve yaptıkları fiiller bu kelimenin manasını bozar. Bundan dolayı alimlerden bazıları Lailâhe illallah'ın şartlarının sekiz olduğunu söylemişlerdir ve aşağıdaki dörtlükte toplamışlardır:

İlim, yakın, ihlas, sıdk ile Muhabbet ve inkiyad kabul ile Sekizinci olarak inkar etmekle Allah'tan başka her ilâhı.

Birincisi: İLİM. Bu konuda cahilliği giderecek ilim. Lailâhe illallah'ın manasını bilmek. Daha önce de geçtiği gibi Lailâhe illallah'ın manası ise, hakkıyla ibadet edilen ilâh sadece Allah'tır. Allah'ın dışında ibadet edilen bütün ilâhlar batıldır.

İkincisi: YAKİN. "Hakkıyla ibadet edilen sadece Allah'tır" diyen kişinin bu konuda bütün şek ve şüphelerden uzak olmasıdır.

Üçüncüsü: İHLAS. Kulun Rabbi olan Allah için yaptığı bütün ibadetlerinde ihlaslı olması. Eğer bu ibadetlerinde Allah'ın dışında bir nebiye, veliye, krala, puta, cine veyahutta herhangi birine yönelirse şüphesiz Allah'a şirk koşmuştur.

Dördüncüsü: SIDK. Bu kelimeyi söylerken, dilinin kalbine, kalbinin diline uyacak şekilde doğru olmak. Eğer sadece diliyle söylüyor da, kalbiyle söylediği şeyin manasına inanmıyorsa, bunun ona hiçbir faydası yoktur. Bu durumda münâfıklar gibi kafir olur.


DEVAMI ALTTA
 
E Çevrimdışı

ebumuhammed

Üye
İslam-TR Üyesi
Beşincisi: MUHABBET. Bunun manası Allah'ı sevmektir. Eğer Allah'ı sevmeden bu kelimeyi söylüyorsa, İslâm dinine girmeden münâfıklar gibi kafir olur. Buna delil Allahû Teâla'nın şu sözüdür:

"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin." Âl-i İmran, 31

Bir başka âyette şöyle buyuruyor:

"İnsanlar içinde bir takım kimseler vardır ki, Allah'tan başkasını O'na ortak edinip, onları Allah'ı sever gibi severler." Bakara, 165

Altıncısı: İTAAT ETMEK. Bunun manası sadece Allah'a ibadet etmek, O'nun şeriatinin hak olduğuna inanarak ve iman ederek boyun eğmek ve itaat etmektir. Aksi takdirde İblis gibi kibirlenerek büyüklenir ve müslüman olamaz.

Yedincisi: KABUL. İhlaslı bir şekilde sadece Allah'a ibadet etmeyi kabul etmek, bunda da Allah rızasını kazanmak için daim olmaktır.

Sekizincisi: TAĞUTU İNKAR. (Tağut: Şeytan ve Allah'tan başka ibadet edilen her şey demektir.) Allah'tan başkasına yapılan ibadetten sakınmak ve bunun batıl olduğuna inanmaktır. Allahû Teâla şöyle buyuruyor:

"Kim tağutu reddedip Allah'a sığınırsa, kopmayan, sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir." Bakara, 256

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir.

"Kim Lailâhe illallah diyerek Allah'tan başka ibadet edileni inkar ederse, onun malı ve kanı haramdır. Onun hesabı Allah'a aittir."

Bir başka rivâyette ise:

"Kim Allah'ı bir kılar da tağutu inkar ederse malı ve kanı haramdır."

Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir.

Bu âyet ve hadislerin ışığında bütün müslümanların üzerine düşen görev bu şartları yerine getirerek "Lâilâhe İllallah"ı gerçekleştirmeleridir. Ne zaman ki bir müslüman bu kelimenin manasını bilerek yaşarsa, artık onun kanını dökmek ve malını almak haram olur.

Allahû Teâla şöyle buyuruyor:

"And olsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tağuttan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik." Nahl, 36

Allah'tan başka ibadet edilen peygamberler, salih kişiler ve meleklerin kendileri tağut değildir. Tağut ise ancak, insanları bu ibadete çağıran ve onlara bunu hoş, güzel ve süslü gösteren Şeytan'dır.

Bundan dolayı, kabirlerde yatan ölülerden, her türlü ruhani varlıklardan, ağaçtan veya taştan yapılmış putlardan, gökcisimlerinden yardım isteyerek onlara yalvarmak, kurban kesmek, secde etmek bu ve bunun gibi her türlü amel, söz ve inanç, "Lâilâhe İllallâh"ın manasına ters olup onu bütünüyle geçersiz kılarak yok eder ve sahibini de büyük şirke sokar. Buna benzer olarak, Allah'ın haram kıldığı, herkesin bilmesi zaruri ve haramlığı icma ile sabit olan içki içmek, zina etmek ve faiz almayı helâl kılmak da "Lâilâhe İllallâh"ın manasına ters olup, onu geçersiz kılmaktadır. Yine aynı şekilde farz olduğunun bilinmesi zaruri ve icma ile sabit olan namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekât vermeyi inkar etmek de kelime-i tevhidi geçersiz kılar. Bunun yanısıra tevhidi ve imanı zayıflatan söz ve amellere gelince bunlara örnek, küçük şirklerin kısımlarından olan riya, Allah'tan başkasına yemin etmek, "falanca ve Allah olmasaydı" sözüdür. Ayrıca bütün büyük günahlar imanı azaltır. Bu yüzden imanı azaltan ve ecrini düşüren her şeyden sakınmak gerekir. Ehli sünnete göre iman,söz ve amelden oluşmaktadır. Allah'a itaat etmekle artar, O'na isyan etmekle azalır. Bunun delili çoktur. Alimler bunları itikat, tefsir ve hadis kitaplarında açıklamışlardır. İsteyenler bakabilir

Kur'an-ı Kerim'den deliller:

"Herhangi bir sûre indirildiği zaman, onlardan bir kısmı der ki: "Bu sizin hanginizin imanını artırdı?" iman edenlere gelince (bu sûre) onların imanını artırır ve onlar sevinirler." Tevbe, 124

"Mü'minler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir." Enfal, 2

"Allah, doğru yola gidenlerin hidâyetini artırır." Meryem, 76

Bu manada daha birçok âyet vardır.
 
Üst Ana Sayfa Alt