E
Çevrimdışı
SORU:
Bazı insanlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e duyulan sevgiyle yapılan tevessül ile, O'nun zatıyla ve şânıyla olan tevessülü karıştırmaktadırlar. Bunun bir benzeri hayattayken O'ndan dua etmesini istemekle, öldükten sonra dua etmesini istemektir. Bu benzerlikten dolayı tevessülün caiz olanı ile caiz olmayanı birbirine karıştırılmaktadır. Bu benzerliği ve karışıklığı ortadan kaldıracak, bu meselede müslümanları yanlış bilgilendirenlere cevap olabilecek geniş bir açıklama yapar mısınız?
CEVAP
Şüphesiz insanlardan çoğu, cahiliklerinden ve meselenin hakikatini kendilerine açıklayacak kimselerin az olmasından dolayı caiz olan tevessül ile caiz olmayan tevessül arasındaki farkı ayırt edememektedirler. Oysa aralarında büyük fark vardır. Caiz olan tevessül, Allah'ın peygamberleriyle gönderdiği, kitaplarında indirdiğidir. Cinler ve insanlar aleminin yaratılma sebebidir. Allah'ı sevmek ve O'na ibadet etmektir. Yine başta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere bütün peygamberleri ve onlara iman eden mü'minleri sevmektir. Ölümden sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme ve bunun dışında Allah ve Rasûlü'nün verdiği bütün bilgilere inanmak ve iman etmektir. İşte bütün bunların hepsi, ateşin azabından kurtularak cennete girmeye, bu dünyada ve ahirette mutlu yaşamaya sebep olan şer'i vesiledir. Aynı şekilde, O'nun sevgisiyle, isim ve sıfatlarıyla dua ederek ona yaklaşmak da şer'i olan vesiledendir. Yine Allah'ın kullarına emrettiği salih amelleri işlemek de, bu dünyada ve ahirette bütün dertlerden ve sıkıntılardan kurtulup, sonunda lütfüyla rızasını kazanarak cennete girmeye bir yoldur.
Nitekim Allahû Teâla şöyle buyuruyor:
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir." Talak, 2
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir." Talak, 4
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını artırır." Talak, 5
"Şüphesiz takva sahipleri cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar." Zariyat, 15
"Şu da muhakkak ki, takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır." Kalem, 17
"Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar." Enfal, 29
İşte bu ilim; doğru yolu gösteren hidâyet; hakkı batıldan ayırt eden burhan ve hüccettir. Bu konuda daha başka birçok âyetler vardır. Allah'ın rızasını kazanmak için, O'nu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevmek, iman emek ve şeriatine tabi olmak da caiz olan tevessüldendir. Çünkü bunların hepsi Allah'a yaklaştıran en güzel salih amellerdendir.
Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şânıyla ve zatıyla veyahut da diğer peygamberlerin ve salih kişilerin zatlarıyla olan tevessüle gelince, bu ise aslı astarı olmayan, sonradan çıkmış bid'atlerdendir. Bilakis insanın şirke girmesine sebep olur. Çünkü, insanlar içinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i en iyi tanıyan sahabe böyle bir şey yapmamıştır. Nitekim, Ömer radıyallahu anh zamanında yağmur yağmayıp kuraklık olduğunda, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kabrine gidip O'nu vesile kılarak dua etmediler. Bilakis Ömer radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in amcası Abbas b. Abdulmuttalib radıyallahu anh'ın duasını alarak yağmur talebinde bulundu. Minber üzerindeyken şöyle dedi:
"Allah'ım! Eğer kuraklık olursa biz senin Nebi'in ile sana tevessülde bulunurduk, sen de bize yağmur gönderirdin. Şimdi sana Nebi'nin amcası ile tevessülde bulunuyoruz. Bize yağmur ver."
Sonra Abbas'a dua etmesini söyledi. Abbas dua etti, sahabe de amin dedi. Ardından Allah azze ve celle de onlara yağmur gönderdi. Yine Buhari ve Müslim'in sahihlerinde bulunan meşhur "mağara ehli kıssası"nı da burada zikretmeye değer. Kısaca özetleyecek olursak: Yağmura yakalanan üç kişi bir mağaraya sığınırlar. Girer girmez dağdan bir kaya yuvarlanıp bir daha açılmayacak şekilde mağaranın kapısını üzerlerine kapatır. Kendi kendilerine şöyle derler:
"Bu kayadan bizi, salih amele Allah'a yalvarmaktan başka hiçbir şey kurtaramaz." Sonra Allah'a dua ederek yardım isterler. Onlardan birincisi ana-babasına yaptığı iyilikle, ikincisi ise eline fırsat geçtiği halde zinadan vazgeçmekle, üçüncüsü de emaneti sahibine iade etmesiyle Allah'a tevessül ederler. Bunun neticesinde Allah da kayayı kaldırıp kapıyı açınca hep beraber çıkıp giderler.
Görüldüğü gibi bu kıssa, salih amellerin, gam, keder ve üzüntüyü gideren, darlık ve sıkıntılardan kurtulmanın, dünyada ve ahiretteki zorluklardan selamete ermenin sebebi olduğuna dair en büyük delildir.
Ama falancının şânıyla, hakkıyla, veya zatıyla yapılan tevessüle gelince, bu şirke götüren hiç de hoş görülmeyen bid'atlerdendir. Ölülerden yardım istemek ise büyük şirktir. Sahabe, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölmeden önce aralarında yaşıyorken, yağmur yağmayıp kuraklık olduğunda veya kendilerine faydası olacak her iş için dua etmesini istiyorlardı. Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettikten sonra kabrinin başına gidip ondan dua etmesini veya şefaatçi olmasını istemiyorlardı. Çünkü onlar bunun o hayattayken caiz olduğunu, öldükten sonra caiz olmadığını biliyorlardı. Kıyamet gününde ise mü'minler, cennete girebilmek için, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şefaatçı olmasını isteyecekler.
DEVAMI ALTTA
Bazı insanlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e duyulan sevgiyle yapılan tevessül ile, O'nun zatıyla ve şânıyla olan tevessülü karıştırmaktadırlar. Bunun bir benzeri hayattayken O'ndan dua etmesini istemekle, öldükten sonra dua etmesini istemektir. Bu benzerlikten dolayı tevessülün caiz olanı ile caiz olmayanı birbirine karıştırılmaktadır. Bu benzerliği ve karışıklığı ortadan kaldıracak, bu meselede müslümanları yanlış bilgilendirenlere cevap olabilecek geniş bir açıklama yapar mısınız?
CEVAP
Şüphesiz insanlardan çoğu, cahiliklerinden ve meselenin hakikatini kendilerine açıklayacak kimselerin az olmasından dolayı caiz olan tevessül ile caiz olmayan tevessül arasındaki farkı ayırt edememektedirler. Oysa aralarında büyük fark vardır. Caiz olan tevessül, Allah'ın peygamberleriyle gönderdiği, kitaplarında indirdiğidir. Cinler ve insanlar aleminin yaratılma sebebidir. Allah'ı sevmek ve O'na ibadet etmektir. Yine başta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere bütün peygamberleri ve onlara iman eden mü'minleri sevmektir. Ölümden sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme ve bunun dışında Allah ve Rasûlü'nün verdiği bütün bilgilere inanmak ve iman etmektir. İşte bütün bunların hepsi, ateşin azabından kurtularak cennete girmeye, bu dünyada ve ahirette mutlu yaşamaya sebep olan şer'i vesiledir. Aynı şekilde, O'nun sevgisiyle, isim ve sıfatlarıyla dua ederek ona yaklaşmak da şer'i olan vesiledendir. Yine Allah'ın kullarına emrettiği salih amelleri işlemek de, bu dünyada ve ahirette bütün dertlerden ve sıkıntılardan kurtulup, sonunda lütfüyla rızasını kazanarak cennete girmeye bir yoldur.
Nitekim Allahû Teâla şöyle buyuruyor:
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir." Talak, 2
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir." Talak, 4
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını artırır." Talak, 5
"Şüphesiz takva sahipleri cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar." Zariyat, 15
"Şu da muhakkak ki, takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır." Kalem, 17
"Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar." Enfal, 29
İşte bu ilim; doğru yolu gösteren hidâyet; hakkı batıldan ayırt eden burhan ve hüccettir. Bu konuda daha başka birçok âyetler vardır. Allah'ın rızasını kazanmak için, O'nu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevmek, iman emek ve şeriatine tabi olmak da caiz olan tevessüldendir. Çünkü bunların hepsi Allah'a yaklaştıran en güzel salih amellerdendir.
Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şânıyla ve zatıyla veyahut da diğer peygamberlerin ve salih kişilerin zatlarıyla olan tevessüle gelince, bu ise aslı astarı olmayan, sonradan çıkmış bid'atlerdendir. Bilakis insanın şirke girmesine sebep olur. Çünkü, insanlar içinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i en iyi tanıyan sahabe böyle bir şey yapmamıştır. Nitekim, Ömer radıyallahu anh zamanında yağmur yağmayıp kuraklık olduğunda, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kabrine gidip O'nu vesile kılarak dua etmediler. Bilakis Ömer radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in amcası Abbas b. Abdulmuttalib radıyallahu anh'ın duasını alarak yağmur talebinde bulundu. Minber üzerindeyken şöyle dedi:
"Allah'ım! Eğer kuraklık olursa biz senin Nebi'in ile sana tevessülde bulunurduk, sen de bize yağmur gönderirdin. Şimdi sana Nebi'nin amcası ile tevessülde bulunuyoruz. Bize yağmur ver."
Sonra Abbas'a dua etmesini söyledi. Abbas dua etti, sahabe de amin dedi. Ardından Allah azze ve celle de onlara yağmur gönderdi. Yine Buhari ve Müslim'in sahihlerinde bulunan meşhur "mağara ehli kıssası"nı da burada zikretmeye değer. Kısaca özetleyecek olursak: Yağmura yakalanan üç kişi bir mağaraya sığınırlar. Girer girmez dağdan bir kaya yuvarlanıp bir daha açılmayacak şekilde mağaranın kapısını üzerlerine kapatır. Kendi kendilerine şöyle derler:
"Bu kayadan bizi, salih amele Allah'a yalvarmaktan başka hiçbir şey kurtaramaz." Sonra Allah'a dua ederek yardım isterler. Onlardan birincisi ana-babasına yaptığı iyilikle, ikincisi ise eline fırsat geçtiği halde zinadan vazgeçmekle, üçüncüsü de emaneti sahibine iade etmesiyle Allah'a tevessül ederler. Bunun neticesinde Allah da kayayı kaldırıp kapıyı açınca hep beraber çıkıp giderler.
Görüldüğü gibi bu kıssa, salih amellerin, gam, keder ve üzüntüyü gideren, darlık ve sıkıntılardan kurtulmanın, dünyada ve ahiretteki zorluklardan selamete ermenin sebebi olduğuna dair en büyük delildir.
Ama falancının şânıyla, hakkıyla, veya zatıyla yapılan tevessüle gelince, bu şirke götüren hiç de hoş görülmeyen bid'atlerdendir. Ölülerden yardım istemek ise büyük şirktir. Sahabe, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölmeden önce aralarında yaşıyorken, yağmur yağmayıp kuraklık olduğunda veya kendilerine faydası olacak her iş için dua etmesini istiyorlardı. Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettikten sonra kabrinin başına gidip ondan dua etmesini veya şefaatçi olmasını istemiyorlardı. Çünkü onlar bunun o hayattayken caiz olduğunu, öldükten sonra caiz olmadığını biliyorlardı. Kıyamet gününde ise mü'minler, cennete girebilmek için, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şefaatçı olmasını isteyecekler.
DEVAMI ALTTA