Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Ölüden Dua İstemek Şirk midir?

Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
UmarIbnAbdulAziz;314282' Alıntı:
Selam aleykum...bir ölü den dua istemek şirkmi dir ...eger Evet ise niye??yani mesela ey ... ALLAHa dua et bana bunu versin veya vs...
Âleykum selam we rahmetullah ;

Allah Teâlâ'ya dua ederken kabre yönelmek caiz olmayınca, bizzat ölüye yakarmak haydi haydi caiz değildir. Yine, kabre karşı (Allah için) namaz kılmak caiz olmayınca, kabir(deki ölü) için namaz kılmak hiç caiz değildir.
Böylece malûm olmuştur ki, ölüden bir şey istemek caiz değildir.
Kişi, kendisi için Allah'a dua etmesini veya başka bir şeyi ölüden isteyemez.

Dinî ve dünyevi konularda başına gelen bir sıkıntıyı ona şikâyet (arz) etmesi caiz değildir.
Ölü daha hayattayken, böyle bir şeyin şikâyet edilmesi caizdir. Çünkü bu, şirke götürmez. Halbuki, ölümünden sonra şikâyet edilmesi şirke götürür; çünkü, hayattayken, kendisinden istenen bir şeye icabet etmekle mukelleftir; zira kendisinden istenen şeyi yerine getirmekte ecir ve sevab vardır. Öldükten sonra ise, böyle bir şeyle mukellef değildir. Ölü, Allah'ı zikir ve dua gibi kendi yapabildiği şeylerle faydalandırılır.
Meselâ Musa (a.s.)'ın kabrinde namaz kılması, Peygamberlerin mi'rac gecesi Beytu'l-Makdis'de Peygamber'in arkasında namaz kılmaları, cennet ehlinin ve meleklerin tesbihatları böyledir. Onlar, Allah Teâlâ'nın bunu kendilerine muyesser ve mukadder kıldığı ölçüde yaparlar. Yoksa bu, kulların imtihan oldukları teklifi işler kabilinden değildir.
Bir kimsenin, ölüden bir şey istemesinin, isteği konusunda herhangi bir faydası olmaz. Bilâkis ölü, Allah'ın kendisini muktedir kıldığı şeyi yapar; kişi onu istemese de.
Meselâ, meleklerin, kendilerine emrolunanı yaptıkları gibi. Onlar, ancak Rablerinin emrine itaat ederler; yoksa bir yaratığın emrine değil.
Cenâb-ı Hakk'ın şu âyette buyurduğu gibi:
"Rahman (olan Allah) çocuk edindi" dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.
"Onlar sözle (bile olsa)
O'nun önüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle yapıp-etmektedirler." (Enbiya 26-27)

Yani melekler, ancak Allah'ın (c.c.) emrini yerine getirirler.
Kişinin hayatındayken caiz olan bir şeyin, o öldükten sonra da caiz olması icabetmez. Çünkü, o kişinin evinde namaz kılmak meşrudur ve orayı mescid edinmek caizdir. Fakat, o ölüp de oraya defnedilince orasını mescid edinmek caiz değildir.
Nitekim, Sahihayn'ın rivayet ettikleri bir hadiste; Peygamber buyurmuştur ki:
"Allah, Yahudi ve Hıristiyanlara lanet etsin! Peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler"
(Buhârî, Salât 48, Cenâiz 62, 69; Muslim, Mesâcid 19, 23)

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onların yaptıkları bu şeyden, müslümanları sakındırıyordu. Eğer böyle olmasaydı, kabrini açığa yaptırırdı; fakat mescid yapılmasından endişe etmişti.
MusIim'in Sahîh'inde ve diğerlerinde, Peygamber'in şu hadîsi vardır;
"Sizden önce birtakım kimseler, kabirleri, mescid edinirlerdi. Dikkatli olun, kabirleri mescidler haline getirmeyin; bunu size yasaklıyorum"
(Muslim, Mesâcid 23)

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hayattayken, arkasında namaz kılınıyordu ve bu, amellerin en faziletlisiydi. Fakat vefatından sonra, bir kimsenin Peygamber'in kabrinin arkasında (kabre karşı) namaz kılması caiz değildir.
Yine, O'ndan (sallallahu aleyhi ve sellem), hayatında, emretmesi, fetva ve hüküm vermesi istenirdi; fakat bunlar, O (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat ettikten sonra caiz değildir. Bunun gibi misâler çoktur.
İmam Mâlik ve başkaları, "Peygamber'in kabrini ziyaret ettim" demeyi mekruh görmüşlerdir. Çünkü, böyle bir söz İslâm'da yoktur. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kabrini ziyarete dair rivayet edilen hadîslerin hepsi zayıf, hattâ uydurmadır.
"Rasûlüllah'ın kabrini ziyaret ettim" sözü, sonraki dönemlerin ıstılahında, şirk anlamı ifade eden ve kendisiyle "bid'at ziyaret" de kastedilen muşterek bir lâfız haline gelmişti. Yani, ölüden birşey istemek veya onunla tevessul ederek Allah'tan istemek veya Allah'tan isteyeceğini ölünün kabri yanında istemek üzere yapılan mezar ziyaretleri gibi bid'at ziyaret anlamına gelir olmuştu.
Meşru kabir ziyareti ise, sahibi için Allah'a dua etmek ve ona selâm vermek üzere Allah için yapılan ziyarettir. Nasıl ki, kişinin cenaze namazını kılıyor ve kendisine dua ediyorsak...

Meşru olan ziyaret, işte bu ikincisidir. Fakat birçok kimse, "ziyaret" sözüyle, birinciyi kasteder.
İmam Mâlik, bid'at ve şirk ehlinin kasdettiği fasid anlama gelebileceği için, "Rasûlüllah'ın kabrini ziyaret ettim" sözünü mekruh görmüştür.

Diri olanın, ölünün kabrine giderek ölüden kendisi için dua etmesini istemek câiz değildir, çünkü diri kabirdekine dua etmek için yanına gelmiştir. Ölü, kabrinde başıboş bekleyerek, kendisinden isteyene dua etmekle görevlendirilmemiştir. Fakat mezardaki ölünün, Allah tarafından dünyadaki tanıdıklarının ahvali kendisine gösterilmesi durumunda onların gıyabında (kendisinden dua istenmeden) Allaha dua ettikleri hakkında bazı zayıf rivayetler mevcuttur.
Peygamberler kabirlerinde ölü değil, diridirler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Hayatım, sizin için hayırlıdır. Bana anlatırsınız. Ben de size anlatırım. Öldükten sonra, vefatım da, sizin için hayırlı olur. Amelleriniz bana gösterilir. İyi işlerinizi gördüğüm zaman, Allahu teâlâya hamd ederim. Kötü işlerinizi gördüğüm zaman, sizin için af ve mağfiret dilerim.
(Bezzar, el-Bahru’z-Zehhar -Musnedu’l-Bezzar- 5/308)
Zeynu’l-Iraki ve Heysemi, Bezzar’ın rivayet ettiği bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.

(Iraki, Tahricu ahadisi’l-İhya, 1/1415; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, h. no:14250)


عن أنس ابن مالك يقول: قال النبي صلى الله عليه وسلم” إن أعمالكم تعرض على أقربائكم و عشائركم من الأموات، فإن كان خيرا، استبشروا به، و إن كان غير ذلك، قالوا: اللهم لا تمتهم حتى تهدهم كما هديتنا”
Enes b. Malik radiallahu anhu, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem‘in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Yaptığınız işler, kabirde olan yakınlarınıza ve tanıdıklarınıza bildirilir. İyi işlerinizi görünce sevinirler. Böyle olmayan işleriniz için, ya Rabbi! Bizi doğru yola kavuşturduğun gibi, bu kardeşimizi de kavuştur. Ondan sonra ruhunu al, derler."

(Musned, 20/114; Hakim-i Tirmizi, Nevadiru’l-Usûl, 2/260)
Ahmed b. Hanbel’in rivayetinde zayıflığın bir işareti sayılan (Sufyan Sevri ile Enes (r.anh) arasında yer alan) meçhul bir ravi vardır. (Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, hadis no: 3933)



وعن جابر بن عبد الله، أنه – صلى الله عليه وسلم – قال: «إِنَّ أَعْمَالَكُمْ تُعْرَضُ عَلَى عَشَائِرِكُمْ وَعَلَى أَقْرِبَائِكُمْ فِي قُبُورِهِمْ؛ فَإِنْ كَانَ خَيْرًا؛ اسْتَبْشَرُوا بِهِ، وَإِنْ كَانَ غَيْرَ ذَلِكَ؛ قَالُوا: اللَّهُمَّ! أَلْهِمْهُمْ أَنْ يَعْمَلُوا بِطَاعَتِكَ»

Cabir b. Abdullah radiallahu anhu, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Yaptığınız işler, mezardaki yakınlarınıza ve tanıdıklarınıza gösterilir. İşleriniz iyi ise, sevinirler. İyi değil ise, ya Rabbi, bunlara iyi işler yapmaları için kalblerine ilham eyle derler.” (Ebu Davud et-Teyalisi, Musned, 3/340)

Ayrıca aynı “kalblerine ilham eyle..” cümlesinin yer aldığı benzer bir rivayet Taberanî (el-Evsat) de yer almıştır. Ancak içinde zayıf bir ravi bulunduğu için rivayet zayıf kabul edilmiştir. (Mecmau’z-Zevaid, h. no: 3931)

********

Bid'at Olan Kabir Ziyareti

Ölüden ihtiyacını gidermesini istemek, ondan dua ve şefaat beklemek, ya da kabri başında dua etmenin icabete daha şayan olacağı düşüncesiyle yapılan ziyarettir.
Bu düşüncelerle yapılan ziyaretlerin hepsi sonradan uydurulmuş bid'atler olup Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle bir şeyi teşri etmemiş ve sahabe de, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in veya bir başkasının kabrini bu şekilde ziyaret etmemişlerdir. Bu, bir tür şirk veya şirke götüren yollardandır.
Onlara dua etme, ya da onların yanında dua etme düşüncesini taşımadan, peygamberlerin ve salih kimselerin mezarları yanında namaz kılacak olursa, meselâ kabirlerini mescid edinirse, bu, haram olup yasaklanmıştır. Bunu yapan kişi, Allah'ın gazap ve lanetine uğramıştır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
"Peygamberlerinin kabirlerini mescid edinenler için Allah'ın gazabı çetin oldu"
Yine şöyle buyurmaktadır:
"Allah yahudi ve hıristiyanları kahretsin. Çünkü onlar, peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler"
(Buhârî, Salât 48, Cenâiz 69, 96; Muslim, Mesâcid 19)

Bu gibi sözleriyle Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), bizleri onların yaptıklarından sakındırmaktadır.
Yine şöyle buyurmaktadır:
"Sizden öncekiler, kabirleri mescid ediniyorlardı. Kabirleri mescid edinmeyin. Sizi bundan sakındırıyorum, bilesiniz"
(Muvatta', Kasru's-Salât fi's-Sefer 85)

Böyle davranmak haram ve Allah'ın gazab ve lanetine sebep olunca, artık ölüye yalvaran, ya da yanında veya onunla dua eden ve bunun, duasına icabet edilmesine, isteklerine nail olmasına ve ihtiyaçlarının yerine getirilmesine sebep olacağına inananın durumu nasıldır?

Nûh'un kavminde şirkin ve putlara tapma sebeplerinin ilki buydu.
İbn Abbas şöyle demektedir:
"Âdem ile Nuh arasında on nesil vardı. Hepsi de islâm üzereydi. Sonra aralarındaki salih kimseleri tazim etmeleri nedeniyle şirk ortaya çıktı."
Buhari'nin Sahîh'i ile tefsir ve peygamber kıssalarıyla ilgili kitablarda İbn Abbas ve başkalarından nakledilen mustefiz haberlerde,
"Ve dediler ki: -Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Vedd'i, ne Suva'ı, ne Yeğus'u, ne Ye'ûk'u ve ne de Nesr'i." (Nuh, 23)
Ayetiyle ilgili olarak Şöyle denilmektedir:
Âyette adı geçenler, Nuh kavminden salih kimselerdi. Öldüklerinde sık sık kabirlerinin başında toplanır oldular. Sonra da heykellerini yapıp onlara ibadet ettiler.
İbn Abbas diyor ki:
Daha sonra bu putlar Arab kabilelerinde de yaygınlaştı.
Materyalist ve mulhid filozoflardan bir grup zamanla yeni bir tür şirk icat ettiler. Bunu, kabirleri ziyaret konusunda zikrettiler.
Nitekim İbn Sina ve "el-Kutub el-Maznûn bihâ", adlı eserin sahibi gibi İbn Sina'nın peşinden gidenler bunu söz konusu etmiş ve şefaate kendi metodlarına uygun bir anlam vermişlerdir. Onlar Allah'ın gökleri ve yeri altı günde yarattığını, cuz'iyyâtı bildiğini kullarının seslerini duyduğunu ve dualarına icabet ettiğini kabul etmektedirler.
Onlara göre Peygamber ve salihlerin şefaati, iman ehlinin bildiği gibi, salih kişinin yaptığı bir dua olup Allah'ın da onun bu duasına icabet etmesi şeklinde değildir.
Yine onlara göre, Peygamber ve salih kimselerle istiskâ yapılıp onların duasına icabet sebebiyle yağmurun yağması mümkün değildir.
Aksine onlar, tabiat olaylarında etkili olan nefsânî kuvvetlerin atmosfer olayları veya tabiat kuvvetleri olduğunu ileri sürerler.
Derler ki: Kişi, ölmüş olan salih birini severse, özellikle kabrini ziyaret ettiğinde ruhu ile ölen kişinin ruhu arasında bir ilişki meydana gelir. Onlara göre akl-ı faal'dan, ya da felekî nefsten ayrılan o ölmüş kimsenin ruhu, Allah'ın bilgisinin dışında - hatta ziyaretçi ruhun da farkına varmayacağı bir şekilde - şefaat dileyen ziyaretçinin ruhuna feyiz saçar. Buna örnek olarak da şunu söylerler:

Güneşe karşı bir ayna tutulduğunda, ayna güneşin ışınlarını alır. Sonra o aynanın karşısına başka bir ayna tutulursa bu ikinci ayna, ışınlarını birincisinden alır. Bu aynanın karşısında da bir duvar ya da su bulunacak olsa, ışınları bunlara iletir. Onlara göre şefaat de işte böyledir. Ziyaretçi bu şekilde yararlanır. Bu söylenenler üzerinde düşünen herkes küfür türlerini açıkça görür.
İnsanın sapıtmasına sebep olarak putların yanında şeytanların bulunması, oraya gelenlere hitapları ve birtakım tasarruflarda bulunmaları şüphe götürmeyen bir vakıadır. Kabirlerin put edinilmeleri de, şirkin ilkidir.
İşte bu sebebledir ki, bazı kimselere kabirlerin yanındayken sesler gelir; onlara birileri görünür ve birtakım garip tasarruflara tanık olurlar. Böylece bu şeyleri o ölünün yaptığını sanırlar. Oysa onları yapanlar cin ve şeytanlar olabilir.
Meselâ, kabrin yarıldığını, içinden ölünün çıktığını, kendileriyle konuşup kucaklaştığını görürler. Bu, diğerlerinin kabirleri yanında olabileceği gibi peygamberlerin kabirleri yanında da olur. Oysa kabirden çıkan şeytandır. Şeytan, insanın suretine girerek, kendisinin peygamber ya da falan şeyh olduğunu söyler. Halbuki o, yalancıdır.
Bu konuda o kadar çok olay vardır ki, burada hepsini zikretmek mümkün değildir.
(Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye, Mecmuu'l Fetava, C. 1)

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt