ÖLÜYE KUR’AN OKUNUR MU?
Sahabeden Leclac (Radıyallahu anh) oğluna vasiyette bulunurken şöyle demiştir:
“Oğulcuğum! Ben öldüğüm zaman beni mezara göm! Beni mezarıma koyduğun zaman şöyle söyle:
Bismillahi ve alâ milleti Rasulullah. Sonra da üzerime toprak atarak onu düzle. Daha sonra da, başucumda Bakara Suresi’nin baş tarafını ve son kısmını oku. Zira ben Peygamber’in böyle dediğini duydum.”
(Taberani, c.19, 220, 221; İbn-i Asakir, Tarihu dimeşk, 50, 292; Beyhaki, IV, 56)
Şa’bî şöyle demiştir: “Medineliler, ölünün yanında Bakara suresini okurlardı.”
(İbn Ebî Şeybe, c.II, s.445) İsnadı Hasendir.
Abdulhak el-İşbîlî (v.582/1186), İmâm Kurtubî (v.671/1273), Tîbî (v.743/1342), Münâvî (v.1031/1622) ve Abdurrahmân el-Bennâ (v.1378/1958) gibi muhaddisler, hadisin hem ölmek üzere olanlara hem de ruhunu teslim etmiş olan ölülere ihtimalli olduğunu söylemişlerdir.
(Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.102; Abdulhak, el-Âkıbe, s.255. Münâvî, Feydu’l-kadîr, c.II, s.65)
İmâm Nevevî (v.676/1277) ise, ölmek üzere olanın yanında Kur’ân okumanın müstehap olduğunu söylerken, bu hadisi zikretmektedir. (Nevevî, el-Mecmû, c.V, s.115,116)
Şafiî fakihlerinden Muhibbu’t-Taberî (v.694/1295) ve İbn Rifât’ın (v.710/1310), hadiste kastedilenin ölmüş bulunanlar olduğu ve hadisin muhtadara/ölmek üzere olan hamledilmesinin hiçbir dayanağının olmadığı şeklindeki görüşlerine İbn Hacer de (v.852/1448) katılmıştır.
(İbn Hacer, Telhîsu’l-habîr, c.II, s. 650)
San’ânî (v.1186/1772) ise, bu yöndeki diğer rivâyetlerle birlikte değerlendirildiği vakit, hadisin muhtadara hamlinin daha doğru olduğu kanaatindedir.
Şevkânî de (v.1250/1834) Muhibbü’t-Taberî ve İbn Rif’at gibi düşünerek hadisteki lafzın ölüler hakkında nass olduğunu, bu lafzın ölmek üzere olanlara taşınmasının ise mecaza girdiğini ve hakikati terk edip mecaza gitmenin bir karineye ihtiyaç duyduğunu söyleyerek hadisten anlaşılması gerekenin hakikat olduğunu ifâde etmiştir.
(Şevkânî, Neylü’l-evtâr, c.IV, s.22)
İbn Ömer’in (Radıyallahu Anh): “İçinizden birisi öldüğü zaman onu durdurmayın. Onu kabre koymakta acele ediniz. Sonra da ölünün kabrinin başucunda Fâtiha sûresini, ayak ucunda da Bakara sûresinin sonunu içinizden birisi okusun” hadis Hem merfû’ hem de mevkuf olarak rivayet edilen bu hadisin isnadı da zayıftır.
Fakat Taberânî’nin rivâyetindeki Leclac (Radıyallahu Anh) hadisi, İbn Ömer’in (Radıyallahu Anh), bu merfû’ hadisini güçlendirmektedir.
MEZHEBLERİN GÖRÜŞLERİ
*HANEFİLER
Hanefîler, kabirde olsun başka mekânlarda olsun ölülere Kur’ân okumanın câiz olduğunu ve okunan Kur’ân’ın sevâbının bağışlanması durumunda bunun ölüye ulaşacağını söylemişlerdir.
(İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, c.III, s.63; Meydânî, el-Lübâb, c.I, s.138. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, c.I, s. 844)
Hanefî fıkıh kitaplarının hemen hemen tamamında konuya ilişkin şu metin yer almaktadır. “Kişi, namaz, oruç, zekât, hac ve Kur’ân okumak gibi bir ameli yapar da sevâbını başkasına bağışlarsa – bunu hangi niyetle yaparsa yapsın – bu yapılan bağış yerine ulaşır ve kendisine bağış yapılan kimse bundan yararlanır. Ölü veya diri olması da fark etmez.
Delil olarak ise Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmeti adına kurban kesmesini, ölülere Yâsîn okunabileceğini gösteren, ölü adına hac ve sadakanın faydalı olacağını bildiren ve kabirlerde Yâsîn ile İhlâs’ın okunabileceğini gösteren hadisleri almışlardır.
(Aynî, el-Binâye, c.III, s. 844-845)
Muhaddis ve fakîh Aynî’den (v.855/1451) İbn Âbidîn’e (v.1252/1836) kadar hemen hemen bütün Hanefî fakihleri buna dahildir.
Hanefîler arasında bu konuda menfî düşünen bir fakîh yoktur. Mütekaddimûn da müteahhirûn da aynı şeyi söylemişlerdir. Hanefî âlimleri, ehl-i sünnetin de; kişinin namaz, oruç, sadaka, hac, Kur’ân okuma gibi sâlih amelleri yaptıktan sonra bunların sevâbının ölülere bağışlaması durumunda bunun ölüye ulaşacağı ve onun istifâde edeceği şeklindeki Hanefî görüşünde olduğunu ileri sürmüşlerdir.
(İbn Nüceym, age., c.III, s.63,64; İbn Âbidîn, age., c.I, s.844)
*HANBELİLER
Hanbelîler de Hanefîler gibi düşünerek, ölülere Kur’ân okunmasını câiz görmüşlerdir. Ahmed b. Hanbel, kabirlerde Kur’ân okunmasının bid’at olduğunu söylemiş, daha sonra ise bu fetvâsından dönmüştür.
Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Kudâme el-Cevherî ile birlikte bir cenazeye katılmış ve tam mezarlıktan ayrılacakları esnada kör bir adam kabrin başında Kur’ân okumaya başlayınca İbn Hanbel: “Ey falan! Kabirde Kur’ân okumak bid’attır.” diyerek kırâata engel olmuştur. Bunun üzerine Muhammed b. Kudâme İbn Hanbel’den, Mübeşşir b. İsmâîl el-Halebî hakkındaki düşüncesini ve ondan hadis alıp almadığını sormuş, O da söz konusu şahsın sikâ olduğunu ve kendisinden rivâyette bulunduğunu ifâde etmiştir. Bunun üzerine Muhammed, Leclâc (Radıyallahu Anh) hadisin Mübeşşir b. İsmail’in kendisine rivâyet ettiğini söylemiştir. Bunu duyan İbn Hanbel, kabirde Kur’ân okumanın bid’at olduğunu söylediği adamın çağrılmasını ve kırâatına devam etmesini istemiştir.
(İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.424)
Yine Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediği nakledilmektedir:
“Kabristana girdiğinizde Âyetülkürsî ve üç defa İhlâs sûresini okuyarak şöyle duâ edin: Allah’ım! Onun ecrini şu kabir halkına ulaştır.”
(İbn Kudâme, age., c.II, s.424; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96)
Başka bir rivâyette ise, “…Fâtiha sûresini, Muâvizeteyn ve İhlâs sûrelerini okuyunuz. Sonra da bunu kabir halkına bağışlayınız. Çünkü o ölülere ulaşır.” buyurmuştur.
( Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96)
Hanbelî mezhebinin önde gelen fakihlerinden İbn Kudâme (v.630/1223), İbn Kudâme el-Makdisî (v.682/1283) ve İbn Teymiyye (v.728/1327), İbn Hanbel’in bu görüşünün daha meşhur olduğunu söyleyerek tercihte bulunmuşlardır.
(İbn Kudâme, age. C.II. s.424; İbn Kudâme, Şerhu’l-kebîr, c.II, s.424; İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, c.XXIV, s. 366, 367)
Bu konuda Hanbelîler de Hanefîler gibi çerçeveyi geniş tutarak, “ne tür ibâdet olursa olsun kişi yaptığı ibâdetin sevâbını ölülere bağışlarsa Allah’ın izniyle ölü bundan yararlanır.” demişlerdir.
(İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, c.425; İbn Kudâme el-Makdisî, age., c.II, s. 424)
İbn Teymiyye ise, mâlî ibadetlerin sevabının ölülere ulaşması noktasında ehl-i sünnet ve’l-cemaat arasında hiçbir aykırı görüşün olmadığını, namaz, oruç ve Kur’ân okuyarak sevaplarının bağışlanması durumunda bunların ölülere ulaşıp ulaşmadığında ise tartışmaların olduğunu ve doğrusunun bu tür ibadetlerin sevaplarının da ölülere ulaşması, olduğunu söylemiş ve birinci bölümde incelediğimiz hadisleri de delil olarak göstermiştir.
"İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır" âyeti hakkında ise, sadaka, köle âzâd etme, duâ ve istiğfarın ölülere fayda sağlamasının mütevâtir sünnetle ve ümmetin icmâ’ıyla sabit olduğunu, dolayısıyla âyetin anlamının “faydası yoktur” şeklinde değil “kişi ancak kendi yaptıklarına sahip olur” şeklinde anlaşılması gerektiğini söyleyerek şöyle bitirmektedir konuyu “sadaka ve duânın ölülere ulaştığı gibi akraba olsun olmasın kişinin yaptığı her türlü amelin sevâbı da ölüye ulaşır ve ölü bundan faydalanır. Üzerine kılınan cenaze namazından bile.
(İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, c.XXIV, s. 366, 367)
*MALİKİLER
Mâlikîler ise, duânın dışındaki bedeni ibadetlerin ölüye ulaşmayacağını söylemişlerdir. Onlara göre muhtadarın yanında Kur’ân okunabilir ama gerek defin sırasında gerekse değinden sonra ölülere Kur’ân okunmaz. Zira okunacağına dair seleften herhangi bir fetvâ nakledilmemiştir.
(Mâlik, el-Müdevvene, c.I, s.174)
Abdulhak el-İşbîlî (v.581/1185) ve Kurtubî (v.681/1282) gibi müteahhir Mâlikî âlimleri özellikle de Endülüs fukahâsı, ölülere Kur’ân okunabileceğini ve ölülerin bundan yararlanacağını söylemişlerdir. İmâm Kurtubî, ölülerin durumu ve ahrete müteallik işlerle ilgili yazdığı kitabında bu konuya geniş yer vermiş ve sonuç olarak; “Ölülere okunan Kur’ân’ın hem sevabı hem de ölülerin o kırâati dinlemelerinin ecri onlara ulaşır. Kur’ân okunduktan sonra bağışlanan sevap da ulaşır. Çünkü Kur’ân bir duâ, istiğfar, yakarma ve istirhâmdır.” diyerek kanaatini ifâde etmiştir.
(Abdulhak el-Âkıbe, s.254-255; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96-97; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.103)
*ŞAFİLER
Şâfiîler ise, zekât ve oruç fidyesi gibi ölü namına yapılan ibadetlerin ölüye fayda vereceği, ama Kur’ân okumak ve namaz kılmak gibi bedenî ibadetlerin sevabının ölüye ulaşmayacağı kanaatindedirler.
(Şîrazî, el-Mühezzeb, c.I, s. 464)
Fakat İbn Abdüsselâm (v.660/1261) dışında hicrî altıncı asırdan itibaren, Şâfiî fukahâsı da ölülere Kur’ân okunabileceğini söylemişlerdir.
İmâm Gazâlî (v.505/1111), bu bölümde verdiğimiz hadislerden başka birtakım rüyalara ve İslâm bilginlerinin sözlerine de yer vererek kabirdeki ölülere Kur’ân okumakta hiçbir sakıncanın olmadığını ve kırâatın sevabının ölülere ulaşacağını ifâde etmiştir.
(Gazzâlî, İhyâ, c. 15, s. 178)
Gazâlî’den İbnü’s-Salâh (643/1245), Nevevî (676/1277), Muhibbu’t-Taberî (694/1295), İbnü’r-Rifat (710/1310), İbn Hacer (852/1448), Suyûtî (911/1505) ve Şirbînî’nin de (977/1570) içinde bulunduğu müteahhir Şâfiî ulemasının tamamına yakını, ölülere Kur’ân okunabileceğini kabul etmişlerdir.
Hatta İmâm Nevevî, “Ashabımız şöyle dedi: Mezarlığı ziyaret eden kimsenin öncelikle kabirlere selâm vermesi, sonra da hem ziyaret ettiği kimselere hem de bütün Müslümanlara duâ etmesi ve Kur’ân’dan kolayına gelen yerleri okuduktan sonra ölülere duâ etmesi müstehaptır.” dedikten sonra, bu görüşün bizzat İmâm Şâfiî’nin ve Şâfiî ulemâsının görüşü olduğunu kesin bir dille belirtmiştir.
(Nevevî, el-Mecmû’, c.V, s. 311)
İmam Nevevi El-Ezkâr’ında ise, İmâm Şâfiî ve arkadaşlarının, “Ziyaretçilerin, kabirde Kur’ân’dan bir bölüm okumaları müstehaptır. Şâyet Kur’ân’ın tamamını okurlarsa/hatim yaparlarsa daha güzel olur” dediklerini naklederek bilinenin aksine, Şafiî’nin görüşünün müsbet yönde olduğunu ifâde etmiştir.
(Nevevî, el-Ezkâr, s.137)
Kendinden önceki âlimlerin konuyla ilgili görüşlerini değerlendirdikten sonra kendi kanaatini ortaya koyan Şirbînî de, insanların uygulamasının bu yönde olduğunu ve Müslümanların güzel gördüğü her şeyin, Allah katında da güzel olacağı söyleyerek ölülere Kur’ân okumanın müstehap olduğu şeklindeki kanaatini beyan etmiştir.
(Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, c.IV, s. 110, 111)
İbn Kayyım el Cevziyye (Ruh kitabının sayfa 19’)da Hasan b. Sabbah Zaferani der ki: İmâm Şafi’ye sordum. O da: “Kabirde Kur’ân okumanın hiçbir sakıncası yoktur”, sözünü naklediyor.
Ayrıca Nevevî, İmâm Şafi’nin şu sözlerini naklediyor: “Mezarın başında Kur’ândan âyet ve sûreler okumak müstehabdır”.
(Nevevî Riyazu’s-Salihin s.293)
Şafiilerin sonraki âlimlerinin yazdıklarına göre: Kırâatın ölüye ulaşması, ölünün huzurunda olması; gıyabında ise kırâatın arkasından duâ edilmesi durumundadır. Çünkü kırâat mahalline rahmet ve bereket iner. Kıraatın arkasından duâ edilmesi durumunda duânın kabul edilmesi daha çok umulur. Bunun gerektirdiği mana şudur: Kastedilen, ölünün kırâattan faydalanmasıdır, ölünün o sevabı kazanması değildir.
Bundan dolayı Şafiiler şöyle duâ etmeyi tercih ederler: Allah’ım! Okumuş olduğum Kur’ânın sevabının bir mislini falan kişiye ulaştır. Bize (Hanefîlere) gelince ölüye ulaşan sevabın bizzat kendisidir.
(Haşiyei İbn Abidin; 2/243)
Şevkânî de (v.1250/1834) diğer müteahhir ulemâ gibi ölülere Kur’ân okunabileceğini ve bunun sevabının ölüye ulaşacağını söylemiştir.
(Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, c.IV, s.52)
Sonuç olarak cumhuru fukahâ, Kur’ân-ı Kerîm’in ölülere okunabileceği, kırâatın sevabının bağışlanması durumunda bu sevabın, ölülere ulaşacağı ve ölülerin bu sevaptan yararlanacağı kanaatindedir.Sadece İmâm Mâlik bu görüşe katılmamaktadır.
Kurtubî, Abdulhak gibi Mâlik fıkıhçıları da dahil hicrî beşinci asırdan itibaren müteahhir fukahâ arasında ise, ölülere Kur’ân okunabileceği, sevabının bağışlanabileceği ve ölülerin bundan faydalanacağı konusunda icmâa varan bir ittifak oluşmuştur. Hatta bâzı fakihler bu konuda icmâ olduğunu bile ileri sürmüşlerdir.
(İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.429)
Mâlikî’lerden Kadı İyaz, ölüye Kur’ân okumanın müstehab olduğunu söylemiştir.
(Müslim Şerhi 11/125)
Ezher şeyhlerinden Hattâb es-Subkî (v.1352/1933), ölülerin kendilerine bağışlanan her türlü ibadetten yararlanacaklarını ve cumhurun görüşünün bu yönde olduğunu söyler.
(Hattâb, el-Menhel, c.VIII, s.259)
Seyyid Sâbık, Mısır Müftüsü Hasan Mahlûf, Ezher şeyhlerinden Şerabâsî, Abdülkerîm Zeydân, Abdulfettah Ebû Gudde ve Zuhaylî gibi son devir âlimlerinin çoğu, cumhûrun görüşünü benimsemişlerdir.
(Sabık, Fıkhu’s-Sünne, c.I, s.480; Mahlûf, el-Fetâva’ş-şer’iyye, s.50, 51; Şerabâsî, Yes’elûnek, c.I, s.442; Zeydan, el-Mufassal, c.XI, s.186)
Talhâ’dan (Radıyallahu Anh): “Abdullah b. Abbas’ın (Radıyallahu Anh) arkasında bir cenaze namazı kıldım ve O, Fâtiha sûresini okudu. Sonra da onun sünnet olduğunu öğrenin diye böyle okudum” dedi.
(Buhârî, Cenâiz, 65; Ebû Dâvud, Cenâiz, 59; Tirmizî, Cenâiz, 39; Nesâî, Cenâiz, 77)
Kaynak: (Yusuf Acar, Hayattakilerin Yaptığı İbadet ve Kıraatten Ölülerin Faydalanması Meselesi, “Mezar Başında Kur’ân Okumak” bölümü, Temkin Yayınları, İstanbul, 2004)
Sahabeden Leclac (Radıyallahu anh) oğluna vasiyette bulunurken şöyle demiştir:
“Oğulcuğum! Ben öldüğüm zaman beni mezara göm! Beni mezarıma koyduğun zaman şöyle söyle:
Bismillahi ve alâ milleti Rasulullah. Sonra da üzerime toprak atarak onu düzle. Daha sonra da, başucumda Bakara Suresi’nin baş tarafını ve son kısmını oku. Zira ben Peygamber’in böyle dediğini duydum.”
(Taberani, c.19, 220, 221; İbn-i Asakir, Tarihu dimeşk, 50, 292; Beyhaki, IV, 56)
Şa’bî şöyle demiştir: “Medineliler, ölünün yanında Bakara suresini okurlardı.”
(İbn Ebî Şeybe, c.II, s.445) İsnadı Hasendir.
Abdulhak el-İşbîlî (v.582/1186), İmâm Kurtubî (v.671/1273), Tîbî (v.743/1342), Münâvî (v.1031/1622) ve Abdurrahmân el-Bennâ (v.1378/1958) gibi muhaddisler, hadisin hem ölmek üzere olanlara hem de ruhunu teslim etmiş olan ölülere ihtimalli olduğunu söylemişlerdir.
(Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.102; Abdulhak, el-Âkıbe, s.255. Münâvî, Feydu’l-kadîr, c.II, s.65)
İmâm Nevevî (v.676/1277) ise, ölmek üzere olanın yanında Kur’ân okumanın müstehap olduğunu söylerken, bu hadisi zikretmektedir. (Nevevî, el-Mecmû, c.V, s.115,116)
Şafiî fakihlerinden Muhibbu’t-Taberî (v.694/1295) ve İbn Rifât’ın (v.710/1310), hadiste kastedilenin ölmüş bulunanlar olduğu ve hadisin muhtadara/ölmek üzere olan hamledilmesinin hiçbir dayanağının olmadığı şeklindeki görüşlerine İbn Hacer de (v.852/1448) katılmıştır.
(İbn Hacer, Telhîsu’l-habîr, c.II, s. 650)
San’ânî (v.1186/1772) ise, bu yöndeki diğer rivâyetlerle birlikte değerlendirildiği vakit, hadisin muhtadara hamlinin daha doğru olduğu kanaatindedir.
Şevkânî de (v.1250/1834) Muhibbü’t-Taberî ve İbn Rif’at gibi düşünerek hadisteki lafzın ölüler hakkında nass olduğunu, bu lafzın ölmek üzere olanlara taşınmasının ise mecaza girdiğini ve hakikati terk edip mecaza gitmenin bir karineye ihtiyaç duyduğunu söyleyerek hadisten anlaşılması gerekenin hakikat olduğunu ifâde etmiştir.
(Şevkânî, Neylü’l-evtâr, c.IV, s.22)
İbn Ömer’in (Radıyallahu Anh): “İçinizden birisi öldüğü zaman onu durdurmayın. Onu kabre koymakta acele ediniz. Sonra da ölünün kabrinin başucunda Fâtiha sûresini, ayak ucunda da Bakara sûresinin sonunu içinizden birisi okusun” hadis Hem merfû’ hem de mevkuf olarak rivayet edilen bu hadisin isnadı da zayıftır.
Fakat Taberânî’nin rivâyetindeki Leclac (Radıyallahu Anh) hadisi, İbn Ömer’in (Radıyallahu Anh), bu merfû’ hadisini güçlendirmektedir.
MEZHEBLERİN GÖRÜŞLERİ
*HANEFİLER
Hanefîler, kabirde olsun başka mekânlarda olsun ölülere Kur’ân okumanın câiz olduğunu ve okunan Kur’ân’ın sevâbının bağışlanması durumunda bunun ölüye ulaşacağını söylemişlerdir.
(İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, c.III, s.63; Meydânî, el-Lübâb, c.I, s.138. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, c.I, s. 844)
Hanefî fıkıh kitaplarının hemen hemen tamamında konuya ilişkin şu metin yer almaktadır. “Kişi, namaz, oruç, zekât, hac ve Kur’ân okumak gibi bir ameli yapar da sevâbını başkasına bağışlarsa – bunu hangi niyetle yaparsa yapsın – bu yapılan bağış yerine ulaşır ve kendisine bağış yapılan kimse bundan yararlanır. Ölü veya diri olması da fark etmez.
Delil olarak ise Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmeti adına kurban kesmesini, ölülere Yâsîn okunabileceğini gösteren, ölü adına hac ve sadakanın faydalı olacağını bildiren ve kabirlerde Yâsîn ile İhlâs’ın okunabileceğini gösteren hadisleri almışlardır.
(Aynî, el-Binâye, c.III, s. 844-845)
Muhaddis ve fakîh Aynî’den (v.855/1451) İbn Âbidîn’e (v.1252/1836) kadar hemen hemen bütün Hanefî fakihleri buna dahildir.
Hanefîler arasında bu konuda menfî düşünen bir fakîh yoktur. Mütekaddimûn da müteahhirûn da aynı şeyi söylemişlerdir. Hanefî âlimleri, ehl-i sünnetin de; kişinin namaz, oruç, sadaka, hac, Kur’ân okuma gibi sâlih amelleri yaptıktan sonra bunların sevâbının ölülere bağışlaması durumunda bunun ölüye ulaşacağı ve onun istifâde edeceği şeklindeki Hanefî görüşünde olduğunu ileri sürmüşlerdir.
(İbn Nüceym, age., c.III, s.63,64; İbn Âbidîn, age., c.I, s.844)
*HANBELİLER
Hanbelîler de Hanefîler gibi düşünerek, ölülere Kur’ân okunmasını câiz görmüşlerdir. Ahmed b. Hanbel, kabirlerde Kur’ân okunmasının bid’at olduğunu söylemiş, daha sonra ise bu fetvâsından dönmüştür.
Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Kudâme el-Cevherî ile birlikte bir cenazeye katılmış ve tam mezarlıktan ayrılacakları esnada kör bir adam kabrin başında Kur’ân okumaya başlayınca İbn Hanbel: “Ey falan! Kabirde Kur’ân okumak bid’attır.” diyerek kırâata engel olmuştur. Bunun üzerine Muhammed b. Kudâme İbn Hanbel’den, Mübeşşir b. İsmâîl el-Halebî hakkındaki düşüncesini ve ondan hadis alıp almadığını sormuş, O da söz konusu şahsın sikâ olduğunu ve kendisinden rivâyette bulunduğunu ifâde etmiştir. Bunun üzerine Muhammed, Leclâc (Radıyallahu Anh) hadisin Mübeşşir b. İsmail’in kendisine rivâyet ettiğini söylemiştir. Bunu duyan İbn Hanbel, kabirde Kur’ân okumanın bid’at olduğunu söylediği adamın çağrılmasını ve kırâatına devam etmesini istemiştir.
(İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.424)
Yine Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediği nakledilmektedir:
“Kabristana girdiğinizde Âyetülkürsî ve üç defa İhlâs sûresini okuyarak şöyle duâ edin: Allah’ım! Onun ecrini şu kabir halkına ulaştır.”
(İbn Kudâme, age., c.II, s.424; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96)
Başka bir rivâyette ise, “…Fâtiha sûresini, Muâvizeteyn ve İhlâs sûrelerini okuyunuz. Sonra da bunu kabir halkına bağışlayınız. Çünkü o ölülere ulaşır.” buyurmuştur.
( Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96)
Hanbelî mezhebinin önde gelen fakihlerinden İbn Kudâme (v.630/1223), İbn Kudâme el-Makdisî (v.682/1283) ve İbn Teymiyye (v.728/1327), İbn Hanbel’in bu görüşünün daha meşhur olduğunu söyleyerek tercihte bulunmuşlardır.
(İbn Kudâme, age. C.II. s.424; İbn Kudâme, Şerhu’l-kebîr, c.II, s.424; İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, c.XXIV, s. 366, 367)
Bu konuda Hanbelîler de Hanefîler gibi çerçeveyi geniş tutarak, “ne tür ibâdet olursa olsun kişi yaptığı ibâdetin sevâbını ölülere bağışlarsa Allah’ın izniyle ölü bundan yararlanır.” demişlerdir.
(İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, c.425; İbn Kudâme el-Makdisî, age., c.II, s. 424)
İbn Teymiyye ise, mâlî ibadetlerin sevabının ölülere ulaşması noktasında ehl-i sünnet ve’l-cemaat arasında hiçbir aykırı görüşün olmadığını, namaz, oruç ve Kur’ân okuyarak sevaplarının bağışlanması durumunda bunların ölülere ulaşıp ulaşmadığında ise tartışmaların olduğunu ve doğrusunun bu tür ibadetlerin sevaplarının da ölülere ulaşması, olduğunu söylemiş ve birinci bölümde incelediğimiz hadisleri de delil olarak göstermiştir.
"İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır" âyeti hakkında ise, sadaka, köle âzâd etme, duâ ve istiğfarın ölülere fayda sağlamasının mütevâtir sünnetle ve ümmetin icmâ’ıyla sabit olduğunu, dolayısıyla âyetin anlamının “faydası yoktur” şeklinde değil “kişi ancak kendi yaptıklarına sahip olur” şeklinde anlaşılması gerektiğini söyleyerek şöyle bitirmektedir konuyu “sadaka ve duânın ölülere ulaştığı gibi akraba olsun olmasın kişinin yaptığı her türlü amelin sevâbı da ölüye ulaşır ve ölü bundan faydalanır. Üzerine kılınan cenaze namazından bile.
(İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, c.XXIV, s. 366, 367)
*MALİKİLER
Mâlikîler ise, duânın dışındaki bedeni ibadetlerin ölüye ulaşmayacağını söylemişlerdir. Onlara göre muhtadarın yanında Kur’ân okunabilir ama gerek defin sırasında gerekse değinden sonra ölülere Kur’ân okunmaz. Zira okunacağına dair seleften herhangi bir fetvâ nakledilmemiştir.
(Mâlik, el-Müdevvene, c.I, s.174)
Abdulhak el-İşbîlî (v.581/1185) ve Kurtubî (v.681/1282) gibi müteahhir Mâlikî âlimleri özellikle de Endülüs fukahâsı, ölülere Kur’ân okunabileceğini ve ölülerin bundan yararlanacağını söylemişlerdir. İmâm Kurtubî, ölülerin durumu ve ahrete müteallik işlerle ilgili yazdığı kitabında bu konuya geniş yer vermiş ve sonuç olarak; “Ölülere okunan Kur’ân’ın hem sevabı hem de ölülerin o kırâati dinlemelerinin ecri onlara ulaşır. Kur’ân okunduktan sonra bağışlanan sevap da ulaşır. Çünkü Kur’ân bir duâ, istiğfar, yakarma ve istirhâmdır.” diyerek kanaatini ifâde etmiştir.
(Abdulhak el-Âkıbe, s.254-255; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96-97; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.103)
*ŞAFİLER
Şâfiîler ise, zekât ve oruç fidyesi gibi ölü namına yapılan ibadetlerin ölüye fayda vereceği, ama Kur’ân okumak ve namaz kılmak gibi bedenî ibadetlerin sevabının ölüye ulaşmayacağı kanaatindedirler.
(Şîrazî, el-Mühezzeb, c.I, s. 464)
Fakat İbn Abdüsselâm (v.660/1261) dışında hicrî altıncı asırdan itibaren, Şâfiî fukahâsı da ölülere Kur’ân okunabileceğini söylemişlerdir.
İmâm Gazâlî (v.505/1111), bu bölümde verdiğimiz hadislerden başka birtakım rüyalara ve İslâm bilginlerinin sözlerine de yer vererek kabirdeki ölülere Kur’ân okumakta hiçbir sakıncanın olmadığını ve kırâatın sevabının ölülere ulaşacağını ifâde etmiştir.
(Gazzâlî, İhyâ, c. 15, s. 178)
Gazâlî’den İbnü’s-Salâh (643/1245), Nevevî (676/1277), Muhibbu’t-Taberî (694/1295), İbnü’r-Rifat (710/1310), İbn Hacer (852/1448), Suyûtî (911/1505) ve Şirbînî’nin de (977/1570) içinde bulunduğu müteahhir Şâfiî ulemasının tamamına yakını, ölülere Kur’ân okunabileceğini kabul etmişlerdir.
Hatta İmâm Nevevî, “Ashabımız şöyle dedi: Mezarlığı ziyaret eden kimsenin öncelikle kabirlere selâm vermesi, sonra da hem ziyaret ettiği kimselere hem de bütün Müslümanlara duâ etmesi ve Kur’ân’dan kolayına gelen yerleri okuduktan sonra ölülere duâ etmesi müstehaptır.” dedikten sonra, bu görüşün bizzat İmâm Şâfiî’nin ve Şâfiî ulemâsının görüşü olduğunu kesin bir dille belirtmiştir.
(Nevevî, el-Mecmû’, c.V, s. 311)
İmam Nevevi El-Ezkâr’ında ise, İmâm Şâfiî ve arkadaşlarının, “Ziyaretçilerin, kabirde Kur’ân’dan bir bölüm okumaları müstehaptır. Şâyet Kur’ân’ın tamamını okurlarsa/hatim yaparlarsa daha güzel olur” dediklerini naklederek bilinenin aksine, Şafiî’nin görüşünün müsbet yönde olduğunu ifâde etmiştir.
(Nevevî, el-Ezkâr, s.137)
Kendinden önceki âlimlerin konuyla ilgili görüşlerini değerlendirdikten sonra kendi kanaatini ortaya koyan Şirbînî de, insanların uygulamasının bu yönde olduğunu ve Müslümanların güzel gördüğü her şeyin, Allah katında da güzel olacağı söyleyerek ölülere Kur’ân okumanın müstehap olduğu şeklindeki kanaatini beyan etmiştir.
(Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, c.IV, s. 110, 111)
İbn Kayyım el Cevziyye (Ruh kitabının sayfa 19’)da Hasan b. Sabbah Zaferani der ki: İmâm Şafi’ye sordum. O da: “Kabirde Kur’ân okumanın hiçbir sakıncası yoktur”, sözünü naklediyor.
Ayrıca Nevevî, İmâm Şafi’nin şu sözlerini naklediyor: “Mezarın başında Kur’ândan âyet ve sûreler okumak müstehabdır”.
(Nevevî Riyazu’s-Salihin s.293)
Şafiilerin sonraki âlimlerinin yazdıklarına göre: Kırâatın ölüye ulaşması, ölünün huzurunda olması; gıyabında ise kırâatın arkasından duâ edilmesi durumundadır. Çünkü kırâat mahalline rahmet ve bereket iner. Kıraatın arkasından duâ edilmesi durumunda duânın kabul edilmesi daha çok umulur. Bunun gerektirdiği mana şudur: Kastedilen, ölünün kırâattan faydalanmasıdır, ölünün o sevabı kazanması değildir.
Bundan dolayı Şafiiler şöyle duâ etmeyi tercih ederler: Allah’ım! Okumuş olduğum Kur’ânın sevabının bir mislini falan kişiye ulaştır. Bize (Hanefîlere) gelince ölüye ulaşan sevabın bizzat kendisidir.
(Haşiyei İbn Abidin; 2/243)
Şevkânî de (v.1250/1834) diğer müteahhir ulemâ gibi ölülere Kur’ân okunabileceğini ve bunun sevabının ölüye ulaşacağını söylemiştir.
(Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, c.IV, s.52)
Sonuç olarak cumhuru fukahâ, Kur’ân-ı Kerîm’in ölülere okunabileceği, kırâatın sevabının bağışlanması durumunda bu sevabın, ölülere ulaşacağı ve ölülerin bu sevaptan yararlanacağı kanaatindedir.Sadece İmâm Mâlik bu görüşe katılmamaktadır.
Kurtubî, Abdulhak gibi Mâlik fıkıhçıları da dahil hicrî beşinci asırdan itibaren müteahhir fukahâ arasında ise, ölülere Kur’ân okunabileceği, sevabının bağışlanabileceği ve ölülerin bundan faydalanacağı konusunda icmâa varan bir ittifak oluşmuştur. Hatta bâzı fakihler bu konuda icmâ olduğunu bile ileri sürmüşlerdir.
(İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.429)
Mâlikî’lerden Kadı İyaz, ölüye Kur’ân okumanın müstehab olduğunu söylemiştir.
(Müslim Şerhi 11/125)
Ezher şeyhlerinden Hattâb es-Subkî (v.1352/1933), ölülerin kendilerine bağışlanan her türlü ibadetten yararlanacaklarını ve cumhurun görüşünün bu yönde olduğunu söyler.
(Hattâb, el-Menhel, c.VIII, s.259)
Seyyid Sâbık, Mısır Müftüsü Hasan Mahlûf, Ezher şeyhlerinden Şerabâsî, Abdülkerîm Zeydân, Abdulfettah Ebû Gudde ve Zuhaylî gibi son devir âlimlerinin çoğu, cumhûrun görüşünü benimsemişlerdir.
(Sabık, Fıkhu’s-Sünne, c.I, s.480; Mahlûf, el-Fetâva’ş-şer’iyye, s.50, 51; Şerabâsî, Yes’elûnek, c.I, s.442; Zeydan, el-Mufassal, c.XI, s.186)
Talhâ’dan (Radıyallahu Anh): “Abdullah b. Abbas’ın (Radıyallahu Anh) arkasında bir cenaze namazı kıldım ve O, Fâtiha sûresini okudu. Sonra da onun sünnet olduğunu öğrenin diye böyle okudum” dedi.
(Buhârî, Cenâiz, 65; Ebû Dâvud, Cenâiz, 59; Tirmizî, Cenâiz, 39; Nesâî, Cenâiz, 77)
Kaynak: (Yusuf Acar, Hayattakilerin Yaptığı İbadet ve Kıraatten Ölülerin Faydalanması Meselesi, “Mezar Başında Kur’ân Okumak” bölümü, Temkin Yayınları, İstanbul, 2004)