ÖLÜYE (KABİR BAŞINDA) KUR'AN OKUNMASI
Kabir başında ölüye Kur'an okuma ve sevabını bağışlama hakkında pek çok görüşler vardır. İhtilaflı olan bir mesele hakkında bugün sonuca vardırmak mümkün görünmemektedir. İlim adamları " kabir başında Kur’an okumanın hükmü" hususunda üç farklı görüş ortaya koymuşlardır:
" Mekruhtur ; sakıncası yoktur ; defin esnasında sakıncası yoktur , definden sonra mekruhtur "
İmam-ı Azam Ebu Hanife, Malik ve bir görüşe göre Ahmed gibi mekruh olduğunu söyleyenler şöyle derler:
"Çünkü bu muhdes’tir (sonradan çıkmış bir bid’attir.) Bu hususta da sünnet varid olmuş değildir. Kıraat de namaza benzer. Kabirlerin yanında namaz ise yasaklanmıştır, kıraat de böyledir."
Muhammed b. el-Hasen ve bir rivayete göre de Ahmed gibi, sakıncası yoktur, diyenler de İbn Ömer (RadıyALLAHu anhuma)'dan nakledilen şu rivayeti delil göstermişlerdir:
İbn Ömer (RadıyALLAHu anhuma) defnedileceği vakit kabrinin başında Bakara suresinin ilk âyetleri ile son âyetlerinin okunmasını tavsiye etmişti. Muhacir’lerden birisinden de Bakara suresinin okunmasını vasiyet ettiği de nakledilmiştir.
Sadece defin zamanında mahzur yoktur (ki bu Ahmed’den gelen bir rivayettir) diyenler de bu konuda İbn Ömer ve muhacirlerden birisinden nakledilen rivayeti delil alırlar.
Bundan sonra kabirlerin başlarında nöbetleşe Kur’an okumaya gelince; bu mekruh’tur. Çünkü bu konuda sünnet varid olmuş değildir, selef’ten herhangi bir kimseden de asla böyle bir şey nakledilmemiştir. Bu görüş konu ile ilgili her iki delili de bir arada değerlendirdiğinden ötürü, diğerlerinden belki de daha güçlüdür.
Konuyla ilgili zikredilen meşhur sözler , zayıf ve sahih hadisler ile alimlerin görüşlerini aktarmaya çalışacağız.
Hüsnü Aktaş'ın (Yusuf Kerimoğlu) bir gazetede "Kabir başında Kuran okumaya" delil olarak verdiği bir cevapta ;
" Rasul-u Ekram (s.a.v.)'in: "-Her kim kabristana girer de Yasin Suresi'ni okursa, o gün ALLAHu Teala (cc) kabirdekilerin azablarını hafifletir. Okuyana da oradakilerin sayısınca sevab verilir."
(İbn-i Abidin- Reddu'l Muhtar Ale'd Durri'l Muhtar- İst: 1983 C: 3 Sf: 503) hadis-i şerifi, bunun delilidir."
Hadis diye zikredilen sözün kaynağı olarak bir hadis alimin kitabı değil , Hanefi mezhebinin Osmanlı devletinin son zamanlarında fıkıh kitabı olan İbn Abidin olması hayli düşündürücüdür. Zira hiç bir sahih hadis kitabında iddia edilen bu söz muhaddislerce sahihlenerek senediyle beraber kitaplarına alınmamıştır.
Bu söze sarılarak delilim var diye ortaya düşenler evvela bu sözün senedinin sahihliğini ispatlamaları , ravi ve sıhat derecelerini bahsi geçen hadis aliminin adıyla birlikte kitabının adını bildirmeleri üzerlerine borçtur.
Aynı kitabın aynı sayfasındaki şu ifadeleri hadis diye savunduğu sözün altına not olarak düşememesi de niyetini ortaya koymuştur :
"Yalnız İmam Malik ile Şafii , sırf bedeni olan namaz ve Kur'an okumak gibi ibadetleri istisna etmişlerdir. Onlara göre bunların sevabı meyyite ulaşmaz ." (İbn-i Abidin- Reddu'l Muhtar Ale'd Durri'l Muhtar- İst: 1983 C: 3 Sh: 503)
Yukarıdaki mezkur hadis hakkında Prof. Dr . vehbe Zuhayli'nin dört Mezhebe göre yazılmış bulunan İslam Fıkhı Ansiklopedisi isimli eserinin 3. cilt sayfa 89- 90 ve 91'de Kabirleri Ziyaret Etmek başlıklı yazısının altında şunlar bildirilmiştir
Hanefiler :
Esah olan görüşe göre, erkek ve kadınlar için kabir ziyareti mendubdur. Çünkü İbni Ebu Şeybe'den rivayet edildiğine göre:
"Peygamber (a.s.) her yılın başında Uhud'daki şehitlerin kabirlerine gelir ve şöyle derdi:
"Sabrettiğiniz şeylere mukabil sizlere selâm ve selâmet! Dünyanın en güzel neticesi budur!"
Yine Peygamber (a.s.) ölüleri ziyaret etmek için Baki mezarlığına çıkar ve şöyle derdi:
"Ey muminler yurdunun sakinleri! Selâm size. Bizler de inşâALLAH sizlere kavuşacağız. ALLAH tealâ'dan bizim ve sizin için afiyet, ahiretle ilgili korku ve sıkıntılardan selâmet ve sıyanet dilerim."
Yine Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Şimdi ise ziyaret edin. Çünkü kabir ziyareti size ölümü hatırlatır."
(Muslim Ebu Hurayra'den rivayet etmiştir. Tirmizî dışındaki dört Sünen sahibi yine bunu sahih isnatlarla rivayet etmişlerdir. Muslim Sahih'inde Ebu Hurayra'den şu rivayeti nakletmiştir.
"Rasulullah (a.s.) anasının kabrini ziyaret etti kendisi ağladı çevresindekileri de ağlattı. Sonra söyle buyurdu: Rabbimden anam için İstiğfar etmeyi istedim, izin vermedi. Kabrini ziyarete izin istedim, verdi. Kabirleri ziyaret edin, zira bu size ölümü hatırlatır.")
Bir rivayete göre "Âhirati hatırlatır."
"Enes'ten rivayet edildiğine göre, Rasulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Her kim kabristana girer de Yâsin'i okur ve sevabını ölülere bağışlarsa, o gün ALLAH tealâ onların azabını hafifletir. Kendisinin de bu kabristandaki ölüler sayısınca sevabı olur".
(Bahr-i Raik'de bu hadisi zikredilmiştir. Zeylaî'nin rivayeti şöyledir: "Okuyan kimse için orada bulunan ölülerin sayısınca sevab vardır." Doğrusu bu hadis zayıftır.)
Cumhurun Görüşü :
İbret almak, ALLAH'ı hatırlamak için erkeklerin kabir ziyareti mcndubdur. Kadınların kabir ziyaretine gitmeleri ise mekruhtur. Kadınların kabirleri ziyaret etmeleri önce yasaklanmıştı , sonra bu yasak neshedildi. Çünkü Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Bundan sonra ziyaret edin." Bir rivayette de: "Çirkin söz söylemeyin." buyrulmuştur.
Kadınlar ziyaret ederken erkeklerin içine karışmamalıdir. Kâfirlerin kabirlerini ziyaret etmek mubahtır.
Ziyaret vakti konusunda İmam Mâlik şöyle demiştir : "Bana ulaşan haberlere göre, ruhlar kabirlerin civarındadır." Kâbir ziyareti için belirli bir gün tahsis edilmiş değildir. Cuma gününün ziyaret için tahsis edilmesinin sebebi, bu günün faziletli ve ziyaretler için musait olmasıdır.
Kabir ziyaretinin kadınlar hakkında mekruh olmasının sebebi, kalpleri yufka ve musibetlere tahammulleri az olduğundan ağlayıb feryadu figan ederken seslerini yükseltme ihtimâli bulunmasıdır. Ama haram değildir. Muslim, Ummu Atiyye'den şöyle naklediyor: "Kabir ziyareti bize yasaklandı, fakat kesin olarak haram kılınmadı."
Kadınların ziyaretlerinin mekruh oluşunun dayandığı delil:
"ALLAH tealâ kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet etsin."
(Tirmizi demiştir ki: Bu hadis sahihtir. Nesei dışında beş imam da bunu rivayet etmişlerdir) hadisidir.
Fakat Malikîler şöyle demişlerdir :
Bu hüküm genç kadınlar içindir. Yaşlı ve erkeklerin kendilerine rağbet etmeyeceği kadınlar ise hüküm bakımından erkekler gibidir. Kâbirde yemek, içmek, gülmek, çok konuşmak, yine yüksek sesle Kur'ân okumak ve bunları âdet edinmek de mekruhtur.
Müslümanların kabirlerini ziyaret edenler için önce selâm vermek, sonra Kur'an okumak ve dua etmek mustehabdır.
Ölünün yüzü cihetine dönerek selam verilir. Bunun için Peygamber (a.s.)'in kabirlere çıktıkları zaman ashabına öğrettiği selâmı söyler.
"Ey mûminler ve müslümanlar diyarının ahalisi, sizlere selâm olsun. İnşeALLAH, biz de sizlere katılacağız. ALLAH'tan bize ve size âfiyet dilerim"
(Muslim, Cenâiz, 104; İbn Mâce, Cenâiz, 36).
Tirmizi'nin İbn Abbâs'tan rivayetinde Rasulullah bir defasında Medine mezarlığına uğradı ve onlardan tarafa dönerek şöyle dedi:
"Ey kabirler ahâlisi, size selâm olsun! ALLAH bizi ve sizi mağfiret eylesin. Sizler, bizden önce gittiniz, biz de sizin ardınızdan (geleceğiz)" (Tirmizi, Cenâiz, 58, 59).
Kabir ziyareti sırasında mezarda namaz kılınmaz. Kabirler asla mescid edinilmez. Kabre karşı da namaz kılmak mekruhtur. Kabirlere mum dikmek ve yakmak caiz değildir (Muslim, Cenâiz, 98; Ebû Dâvud, Salât, 24; Tirmizî, Salât, 236).
Boş yere para harcandığı için, ya da kabirlere tazim için buralarda mum yakılmasını Peygamber (s.a.v.) yasaklamıştır. Kabrin üzerine oturmak ve mezarları çiğnemek mekruhtur (Muslim, Cenâiz, 33; Tirmizi, Cenâiz, 56).
Konuyla ilgili olarak hadis denilerek iddia edilen benzer bir sözde şöyledir :
من زار قبر والديه كل جمعة ، فقرأ عندهما أو عنده [ يسن ] ؛ غفر له بعدد كل آية أو حرف
"Her kim baba ve annesinin kabrini her cuma ziyaret eder, o ikisinin veya babasının yanında Yâsin (suresini) okur ise, her âyet ve harfin sayısınca günahları avfolunur"
(İbn Adiy (1/286), Ebu Nuaym, Ahbâr el-Asbahân (2/344-345)
Zayıf Hadistir.
Râvilerinden olan Amr b. Ziyâd’ın hadis uydurduğunu ed-Dârekutnî ve İbn Adiy zikreder. Dolayısıyla İbn Adiy mezkûr rivâyet hakkında; « batıldır bu isnâd ile bir aslı yoktur » der.
İbnu’l-Cevzi kitabında bu rivâyeti zikreder. (el-Mevdûât (3/239) Bu rivâyet, kabirlerde Kur’ân okumanın mustahab olduğuna delil olarak getirilir. Ancak sahih sünnette bunu destekleyen hiç bir delil yoktur. Sahih sünnete göre, kabir ziyaretlerinde meşru olan, onlara selâm vermek ve ahireti hatırlamaktır.
Bu rivâyet, kabirlerde Kur’ân okumanın mustahab olduğuna delil olarak getirilir. Ancak sahih sünnette bunu destekleyen hiç bir delil yoktur. Sahih sünnete göre, kabir ziyaretlerinde meşru olan, onlara selâm vermek ve ahireti hatırlamaktır.
Rasulullah'a (s.a.v.) atfedilen bu (söz) Hadis uydurmadır.
Ravilerinden olan Amr b. Ziyad’ın hadis uydurduğunu Hadis alimi ed-Darekutni ve İbn Adiy zikreder.
İbn Adiy mezkur rivayet hakkında; "batıldır , bu isnad ile bir aslı yoktur" der. İbnu’l-Cevzi [el-Mevduat (3/239)] kitabında bu rivâyeti zikreder.
Muslim ve diğerlerinin rivayet ettikleri hadiste Aişe (r.anha), ALLAH Rasuluna (s.a.v) kabir ziyareti esnasında ne söyleyeceğini sorar, O da şöyle söyle der:
"Bu diyarın mûmin ve muslüman olan ehline selam olsun, ALLAH bizden öncekileri ve sonrakileri avfetsin. ALLAH’ın izniyle bizler de sizlere ulaşacağız."
Evet Aişe validemiz kabir ziyareti esnasında ne söyleyeceğini sorar, ALLAH Rasulu (s.a.v)’da ona duayı öğretir.
Fatiha, Yasin surelerini veya üç tane İhlas suresi okuyacağını öğretmemiştir. Bu surelerin okunması meşru olsaydı ALLAH Rasulu (s.a.v) bunu gizlemezdi. Eğer Allâh Rasulu (s.a.v) bunlardan bir şey öğretmiş olsaydı munakaşalar , ihtilaflar olmaz net olarak bizlere ulaşırdı.
Başka bir SAHİH hadiste şöyle geçer :
"Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, çünkü şeytan Bakara suresinin okunduğu evden kaçar."
(Muslim (2/188); Tirmizi (4/42)
Diğer bir hadiste:
"Evlerinizde namaz kılın, kabirlere çevirmeyin."
(Muslim (2/187)
ALLAH Rasulu (s.a.v), mezarlıkların , kabirlerin namaz kılıp kuran okunacak yerler olmadığını bildirmiş, onun için de evlerde Kur’an okunmasını ve nafile namaz kılınmasını teşvik etmiştir. Evlerin, Kur’anın okunmadığı kabirlere çevrilmesini de yasaklamıştır.
Sunen’in sahibi Ebu Davut şöyle der:
"Ahmed’e kabirde Kur’an okunması hakkında soruldu, o da ‘okunmaz’ dedi " [Mesâil (s.158)].
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye şöyle der:
" Şafii’den bu konu hakkında bir söz sabit değildir, bu da onun kabristanda Kur’an okunmasını bid’at saydığı içindir " [Sıratul- Mustakim (s.182)].
İmam Malik şöyle der :
" Bunu yapan birisini bilmiyorum, dolayısıyla sahâbe ve tabii’nin bunu yapmadığı ortaya çıkar ".
Diğer taraftan Hallal’ın rivayetinde, Abdullah İbn Ömer’in definden sonra kabri başında Bakara suresinin başı ve sonunun okunmasını vasiyet ettiğine dair gelen eser sabit değildir. Sahih saysak bile, ona has bir fiildir.
Peygamberimizden (s.a.v.) konu hakkında böyle bir şey bize ulaşmamıştır. Bundan dolayı bu delil olamaz.
Yine İbn Ebi Şeybe’nin zikrettiği başka bir eserde, Şa’bi şöyle der:
"Ensar ölünün yanında Bakara suresini okurlardı "
Senedindeki Mucalid b. Saad yüzünden rivâyet zayıftır. Ayrıca İbn Ebi Şeybe rivayete şu başlığı koymuştur ; "Ölüm döşeğinde iken hastanın yanında ne söyleneceği babı ".
Diğer taraftan Hallal ve Deylemi’nin rivâyet ettikleri uydurma bir rivayette :
"Her kim kabristana uğrar ve Kul HuvALLAHu Ahad’ı on bir kere okur, ecrinide ölülere bağışlar ise, ölülerin sayısı kadar ona sevab verilir."
ez-Zehebi, İbn Hacer, es-Suyuti ve İbn Arrak rivayetin uydurma olduğunu söylemelerine rağmen, Tahtavi, Meraki’l-Felâh’ın üzerine yazdığı haşiyede bu uydurma rivayeti kabristanda Kur’an okunacağına dair delil getirmesi oldukça garipsenmiştir.
Sahih bir hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.v.) kabirde azab görmekte olan bir ölü için şöyle yapmıştır :
Abdullah ibn Abbas'ın (r.anh) aktardığı bir hadisi şerifte :
Rasulullah (s.a.v.) (bir gün) iki kabre uğradı ve: "(Bunlarda yatanlar) azab çekiyorlar. Azabları da büyük bir günahtan değil" buyurdular.
Sonra sözlerine şöyle devam ettiler: "Evet! Biri, nemimede (laf getirip götürmede) bulunurda. Diğeri de idrar sıçrantısına karşı korunmazdı."
Aleyhissalatu vesselam sonra yaş bir hurma dalı istedi, ikiye böldü. Birini birinin üzerine dikti, birini de öbürünün üzerine dikti.
Sonra da: "Belki bunlar yaş kaldıkça azabları hafifler" buyurdular.
(Buhari, Vudu 55, 56, Cenaiz 82, 89, Edeb 46, 49; Muslim, Taharet 111, (292); Tirmizi, Taharet 53, (70); Ebu Davud, Taharet 11, (20, 21); Nesai, Taharet 27, (1, 28-30)
Konuyla ilgili olarak Prof. Dr. Vehbe Zuhayli'nin 4 mezhebe göre "İslam Fıkıh Ansiklopedisi" kitabından 3. cilt sayfa 16-17 den " Ölen Kişinin Yanında Kur'an Okumak " Başlığı altındaki alimlerin görüşlerini aynen aktaracağım.
"Malikîlere göre: Sünnet diye ölüm anında Kur'ân okumak mekruhtur. Bunun gibi, öldükten sonra ve kabir üzerine Kur'ân okumak da mekruhtur. Çünkü bu selefin amellerinden değildir. Fakat sonradan gelen alimler, Kur'ân okuyup, zikir yapıp da bunların sevabının ölüye verilmesinde bir beis bulunmadığı, inşaALLAH bunun sevabının ölüye verileceği kanaat ve görüşündedirler.
Cumhura göre: "Yâsîn" okumak mendubtur. Çünkü hadiste:
"Ölülerinize (Yasin) okuyun."
(Ebu Davud, Cenaiz, 24; İbn Mace, Cenaiz, 4) buyurulmuştur.
Hanefiler ve Şafıîlerin sonradan gelen bazı âlimleri Ra'd suresinin de okunmasını güzel görmüşlerdir. Çünkü Cabir (r.anh) demiştir ki: "Rad suresini okumak, kişinin ruhunun kolayca ayrılmasına yardımcı olur."
Yasin okumanın hikmeti, bu surede kıyamet ahvâli ve Öldükten sonra dirilme konularının zikredilmesidir. Ölmek üzere bulunan kişiye bu sureler okunursa, yeniden bu durumları hatırlama imkânı doğar."
Mezheb imamlarının ve alimlerin görüşlerinin "ölülerinize okuyun (Yasin) " hadisi şerifini " ölmek üzere olanlara" diye anladıklarını görmüş olmaktayız.
Mezar Yanında Yapılan Şeyler Üç Türlüdür
1 - Kabirlerin Yanında Yapılması Meşru Ve Helal Olan Şeyler:
Belli bir mezar tayin etmemek ve özellikle bir mezar için yolculuğa çıkmamak şartıyla herhangi bir kabrin yanında ölümü düşünmek ve ibret almak maksadıyla Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem'in sünnetine uygun olarak kabirleri ziyaret etmek helal ve sevaptır.
2 - Haram Olan ve Şirke Sebeb Olabilecek Olan Şeyler:
Mezarlara el sürmek, kabirde yatanların yüzü suyu hürmetine ALLAH'tan bir şey istemek, kabrin yanında namaz kılmak, onların üzerine bina inşa etmek, kabirleri aydınlatmak büyük şirke sebep olabileceği için haramdır.
3 - Büyük Şirke Düşüren Şeyler:
Kabirde yatanlardan yardım istemek, onlardan medet ummak, dünya ve ahiretle ilgili şeyler istemek insanı İslam dininden çıkaran büyük şirklerdendir.
Böyle yapan kişi ister ölünün kendisi yapabildiğini inansın ister ölünün ALLAH katında bir vasıta olduğunu inansın fark etmez, kafir olur.
ALLAH-u teala Kur'an-ı Kerim'de, muşriklerin taptıkları putlar hakkında şöyle dediklerini bizlere bildiriyor:
"Bizi ALLAH'a daha çok yaklaştırsınlar diye onlara ibadet ediyoruz." (Zumer: 3)
"Bunlar ALLAH katında şefaatçilerimizdir." (Yunus: 18)
KABİRDEKİ , ÖLÜ MÜ YOKSA DİRİ Mİ ?
Tasavvuf kültüründe şöyle bir inanç söz konusudur :
Allah dostu evliya kimselerin ölmeyeceğini çünkü Allahın Kurandaki “şehidlere ölüler demeyin zira onlar diridirler ve Rableri katında rızıklanmaktadırlar” (Bakara 154, Âl-î İmran 169) ayetini kanıt gösterirler.
Bu iddiaya üç yönden cevab veririz.
1_ : Allah Azze ve Celle Peygamberleri için bile ölüm kelimesini kullanmış, onların öleceklerini, öldüklerini birçok ayette zikretmiştir.
Misal olarak; “Biz Senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi Sen ölürsen sanki Onlar ebedi mi kalacaklar.”[Enbiya 34]
“Suleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. [Sebe’14]
“Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanlarken, bir kısmını da öldürüyordunuz.” [Bakara 87]
“Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır.” [Âl-î İmran 185]
Durum böyle iken bütün mahlukat ölümlü olduğu ve peygamberler de öldüğü halde bu zavallılar kabirlerde kimlerle konuşuyorlar acaba ?
İlla da onlar ölmedi diyorlarsa, diri ve güçlü kuvvetli şifa veren evliyalarını niçin gömüyorlar toprağa ?
2_ : Şehidlere ölüler demeyin demek Allah onları diriltti ve cennet nimetlerini ikram etti demektir.
Burada şehidliğe teşvik ve onun makamının övülmesinden başka, O şehidlerden yardım dileneceğine dair hiçbir anlayışa yer yoktur. Nice şehidler biliyoruz ki onlar da herkes gibi birer insandı ve olağanüstü kerametler göstermez, birilerine şifa ve bereket vermezlerdi. Hayatta iken insanların yardımına yetişemeyen, onlara rızık ve evlat veremeyen, hastalıklara şifa veremeyen aciz insan öldükten sonra da asla bunlara güç yetiremez. Bu inanışlar İslamın şiddetle reddettiği şirktir.
3_ : Şehid Allah yolunda öldürülen kimseye verilen isimdir. Oysa onların yardımını, şifasını, bereketini, şefaatını dilendikleri yatırların neredeyse hiçbirisi savaş yüzü görmemiş çilehanelerinde ömür tüketmiş, kaygısız kimselerdir.
İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak da cihaddır lakin o sahte veliler kalbleriyle konuştukları için ya da gûyâ batınî ilim bildikleri için(!) kimse onların seviyesinde olamamış ve onların halinden bir şey anlamamıştır.
İşte bu yüzden onlar kendilerinden istifade edilmeden ölmüşlerdir.
Evliyalık demek falanca tarikatın şeyhi olmak, ölünce postu oğluna bırakmak, insanların dini hassasiyelerini istismar ederek saltanat kurmak demek değildir.
Evliya; Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden, din adına konuştuğu ve yaptığı her şeyi Kur’andan ve sahih sünnetten isbat eden, din kardeşlerinin hayrı için gecesini gündüzüne katan, gerekirse Allah için canını veren fedakar mu’minlerin vasfıdır. Bu vasıfları taşıyan her mü’min velidir, Allah dostudur ve onun hiçbir keramet göstermesi de gerekmez.
Zira cennetle müjdelenen sahabelerin veya dört halifenin hangi kerametini biliyorsunuz.
(Muşriklere) de ki: Allah'tan başka tanrı saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahibdirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktu. (Sebe 22)
Oysa post düşkünü riyakarlar adına uydurulan gûya kerametler saymakla bitmez.
Abdullah ibn-î Mubârak der ki: Sünnet üzere yaşayıp ölerek Allah’ın huzuruna gitmek her Müslüman için bir keramettir (şeref ve seçkinliktir).
Türbelerde yatan kimselerin ölmediğine inanmak, onların ibadet ettiğine, savaşa gittiğine inanmak tamamen batıl ve asılsız hurafelerin dine bulaşmasından kaynaklanmaktadır. Bakarsınız ki bir türbenin kapısında su ibriği doldurulmuş, yanına havlu asılmış; ölü kalkıp abdest alsın diye!
Oysa Allah Azze ve Celle Kur’anda, Peygamberimiz (s.a.v.)‘e hitaben “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr 99) buyurmaktadır. Yani ölüm geldiği andan itibaren ibadet imkanı yoktur, mükellefiyet sona ermiştir.
Şu inanca bakın ki bir ölü üzerindeki yüzlerce kilo ağırlığındaki sandukanın altından kalkıp abdest uzuvlarını yıkayabiliyor! Oysa onu başkaları yıkayıp gömmüştü toprağa!
Yok eğer ruhu çıkıyor, bedeni orada kalıyor ise ruhun abdest alması için su getirmek ne garip iştir. Yahut Uhud’da, Bedir’de şehid olan sahabelerden kalkıp abdest alır diye hangisinin başına su kabı bırakıldı.
Bunlar bu meseledeki ayet ve hadisleri bilerek düşünen aklın kabul etmeyeceği yönlerden sadece birkaçı. Bu inanışların hiçbir ayete ve hadise dayanmadığını, tamamen aykırı ve safsata olduğunu bilseler tövbe etmezler mi acaba ?
Cehalet insana neler yaptırmaz ki ?
İlacın, sobanın, yüksekten düşmenin tehlikelerini bilmeyen bir çocuğu düşünün. Aklı ermemek veya öğrenmemiş olmak bilmeden birçok tehlikeye atıverir insanı.
Bir de bu cehaleti körükleyen sapkın fırkalar, bu işten dünyalık elde eden mel’unlar hesaba katılırsa, dinini saf menbaından almamış, o menbaı hiç aramamış insanın hali nice olur.
Kabristanda Kur'ân Okumak :
Kabristanda ölüler için Kur'ân okumanın mekruh olup olmadığı hakkında fukahanın farklı görüşleri vardır:
İmam Şafiî'ye göre mustehabdır. Çünkü ölü bundan yararlanır.
Muhammed bin Hasan da aynı görüştedir.
Ahmed bin Hanbel'e göre, bunda bir sakınca yoktur.
İmam Ebû Hanîfe ile İmam Mâlik'e göre, bu hususta bir sünnet vârid olmadığından tenzihi kerahet vardır.
(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/88)
Ölüye veya Kabrin Üzerine Kur'an Okuma
El-Hallal'ın arkadaşı Abdulaziz senediyle Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
Kim kabristan'a girse ve Yasin suresini okusa, Allah oradaki yatanların yükünü hafifletir. Ve o ölüler sayısınca oha hasenat yazılır.
Kurtubî dedi ki: «Ölülerinize Yasin sûresini okuyunuz» hadisi iki manâya muhtemeldir:
1- Sekerâta girenlere...
2- Kabirde yatan ölülere...
Ben diyorum: Kitab'ın başında geçtiği gibi Cumhûr-u Ulemâ birinci görüştedirler.
İbn-i Abdulvâhid el-Mukaddesi ise ikinci görüşü savunmuş. Şâfiiler'in muteahhirininden olan Muhibb-i Taberi, hadisi umumi tutarak her iki görüşün de kast edildiğini söylemiştir.
Gazali'nin «İhyâ»sında, Abdulhakk'ın «el-Âkibe»sinde Ahmed b. el-Hanbel'den nakledildiğine göre şöyle demiştir:
Kabristana girdiğiniz zaman Fatiha, mauzeteyn ve ihlâs sûrele*rini okuyunuz, sevabını ölülere hediye ediniz. Çünkü okumanın sevabı onlara kavuşur.
Kurtubî demiş ki: Okuyan- için kıraatin sevabı, ölü için de dinlemenin sevabı vardır. Bunun için rahmet ona da kavuşur.
Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
«Kur'an okunduğu zaman dinleyiniz ve sesinizi kesiniz, umulur ki rahmet edilesiniz.» (A'raf 204 )
Allah'ın kerem ve rahmetinden uzak değil ki: Kıraatın ve dinlemenin de sevabını birden ona kavuştursun veya o işitmeden ona okunan ve hediye edilen kıraetin sevabını ona kavuştursun. Sadaka ve duanın sevabı ona kavuştuğu gibi...
Hanefi Kadihan'ın Fetavâsında şöyle denilmiştir:
«Kim kabirlerin yanında Kur'an okusa eğer Kur'an sesiyle onlara unsiyet vermek istiyorsa okuyabilir. Eğer o niyetle okumasa istediği her yerde okuyabilir. Çünkü Allah her yerde işitir.»
(İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 521-525)
El-Ala b. el-Leclac çocuklarına şu vasiyeti yapmıştır:
Öldüğüm zaman beni kabre / lahde koyun, ardından “Bismillahi ve ala milleti Rasulillah” deyin, sonra üzerime hafif hafif toprak atın ve başımın yanında Bakara Suresi'nin baş kısmı (ilk beş ayeti) ile son kısmını (Amene’r rasulu) okuyun. Abdullah b. Ömer’in bundan hoşlandığını görmüştüm.” (Kenzu’l Ummal, Hadis No: 42921)
İbnu’l-Kayyım (ö.751/1350) der ki: “Bu hadis, merfû olarak sahih değildir.” (Zâdu’l-Meâd, Muessesetu’r- Risâle, I, 504)
es-San‘ânî (ö.1182/1768) ise önce İbnu’l-Kayyım’ı şöyle eleştirir:
“İbnu’l-Kayyım, el-Menâru’l-Munîf’ve Zâdu’l-Meâd isimli eserlerinde telkin hadisinin mevzû olduğunu belirtmektedir. Fakat er-Rûh isimli eserinde bunun mevzû olduğunu belirtmiyor ve bunu ölülerin hayatta olanların sözlerini işitebileceğine delil olarak getiriyor ve buna zayıf diyor.
es-San‘ânî devamla der ki:
Muhakkik imamların sözlerinden anlaşılan bunun zayıf olduğudur. Bununla amel etmek bid’attır. Bunu yapanların çokluğuna aldanılmamalıdır.” (es-San‘ânî, Subulu’s-Selâm, I, 180)
el-Elbânî (ö.1420/1999) der ki: “Bu hadisin şahidleri yoktur. Bazı âlimlerin zikrettiği rivayetler ise Şam'lı bazı tabiîn’e dayanıp mevkûfturlar, dolayısıyla mevkûf rivayetler merfû rivayete şahid olup onu kuvvetlendirmez, bilakis onu illetli / zayıf kılar, sonuç olarak bu hadis bana göre mevzû değilse de, munkerdir.” (Silsiletu’l-Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevzûa, II, 64-65, no: 599)
Defin Sırasında ve Sonrasında Kur’ân Okumak
el-Kurtubî, Ahmed b. Hanbel’den (ö.241/855) naklen der ki:
“Mezarlığa vardığınız zaman Fatiha, Muavvizeteyn ve İhlâs Sûrelerini okuyarak bunun sevabını mezarlıkta yatanlara bağışlayınız. Zira bu sevab onlara ulaşır.” (İbn Ebî Ya’lâ, Tabakâtu’l-Hanâbile, thk., Muhammed Hamid el-Fakî, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut, I, 264) el-Kurtubî bunu Gazâlî’nin İhyâ’ (İhyâ, IV, 492) ve Abdulhak’ın da el-Âkıbe adlı eserlerine nisbet etmektedir. (Kurtubi, Et-Tezkire bi Ahvâli'l-Mevtâ ve Umûri'l-Ahira, sf: 274)
Ahmed b. Hanbel’den bu konuda iki rivayet vardır. En son görüşü bunun câiz olub mekruh olmadığı yönündedir. (İbn Teymiyye, Mecmûu‘l-Fetâvâ, XXIV, 298)
el-Elbânî der ki: “Ahmed b. Hanbel’den gelen kıssanın subûtunda şubhe vardır.” (Ahkâmu’l-Cenâiz, sf: 192)
el-Kurtubî devamla der ki: “İmam Ahmed, önceleri hayattakilerin (bağışladıkları) sevabların ölülere ulaşmasını kabul etmezdi. Nihayet bazı güvenilir kişiler, Abdullah İbn Ömer (r.anhuma) defnedildiği zaman başucunda Fatiha, Bakara Sûresinin ilk ve son âyetlerinin okunmasını vasiyet ettiğini kendisine haber verince İmam Ahmed bu ictihadından dönmüştür.” (Kurtubi, Et-Tezkire bi Ahvâli'l-Mevtâ ve Umûri'l-Ahira, sf. 274 - 275)
es-Silefî (ö.576/1180) (ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ’, XXI, 5),
Ali b. Ebî Talib’den naklen Peygamber’in şöyle buyurduğunu söyler:
من مر على المقابر فقرأ فيها إحدى عشرة مرة : {قل هو الله أحد} ثم وهب أجره للأموات؛ أعطي من الأجر بعدد الأموات
“Her kim mezarlıktan geçerken 11 adet İhlas Sûresini okur, sonra onun sevabını ölülere bağışlarsa kendisine (orada yatan) ölülerin sayısı kadar sevab verilir.”el-Elbânî buna mevzû demektedir. (Ahkâmu’l-Cenâiz, sf: 193)
Muhaddis Fettenî, bu rivayetin “uydurma” olduğunu belirtmektedir. (Fetteni, Tezkiretu’l-Mevzû’ât, sf: 220)
Enes’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Mûmin, âyetu’l-kûrsiyi okuyup, sevabını kabirdekilere bağışlarsa, Allah (c.c.), kabirdeki her mûmin’in kabrine kırk nur koyar, kabirlerini genişletir, okuyana altmış Peygamber sevabı verir, her ölüden dolayı onun derecesini yüceltir ve ona on iyilik yazar.”
Bu rivayet mevzûdur. (İbn Arrak, Tenzîhu’ş-Şerîa, I, 301)
el-Kurtubî devamla der ki: Rivayet edildiğine göre:
“Kim mezarlığa gider ve Yasîn Sûresini okursa Allah (c.c.), ölülerin âzablarını hafifletir ve oradaki ölüler sayısınca okuyana sevab yazılır.”
el-Elbânî’ye göre bu hadis mevzûdur. Zira bunun senedinde mechûl ve kezzâb raviler vardır.(Silsiletu’l-Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevzûa, III, 397, no: 1246.)
Hasen el-Basrî der ki: “Her kim mezarlığa gider ve:
اللهمربالأجسادالبالية
والعظامالنخرةخرجتمنالدن ياوهيبكمؤمنةٌفأدخلعلي هاروحامنكوسلامامني
‘Ey şu çürüyen bedenlerin, dağılan kemiklerin Rabb'i olan Allah’ım! Bunlar Sana dünyadan mûmin olarak geldiler. Allah’ım, onlara tarafından bir rahmet ve rahatlık ihsan et ve benden selâm söyle’ derse, kendisine o ölülerin sayısı kadar sevab yazılır.”والعظامالنخرةخرجتمنالدن ياوهيبكمؤمنةٌفأدخلعلي هاروحامنكوسلامامني
Bu haber maktû’ olması nedeniyle zayıftır. (İbn Abdilberr, et-Temhîd, XX,241; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, VII, 188, no: 35208)
İbn Abbas (r.anhuma)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“İnsanların en hayırlısı öğreticilerdir. Din eskidikçe onlar yenilerler, onlara (bolca) verin, onları ücret karşılığı çalıştırıp (az vererek) sıkıntıya sokmayın, zira öğretici, çocuğa besmeleyi öğrettiğinde buna karşılık Allah cehennemden üç kişiye berat verir: Çocuğa, öğreticiye ve çocuğun ebeveynine.”
el-Kurtubî bunu es-Sâ‘lebî’ye nisbet etmektedir. Bu rivayet mevzûdur. (İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Meâd, Muessesetu’r- Risâle, I, 220.)
el-Kurtubî der ki:
“Bu konuda asıl olan sadakadır. İhtilafsız olarak bunun sevabı ölüye ulaşır. Kur’ân okumak, dua ve istiğfar da böyledir. Çünkü bunlar da sadakadır. Zira sadaka, sadece malla yapılandan ibaret değildir.”
Daha sonra delil olarak da, "Emniyet halinde namazı kasretmek Allah’ın bir sadakasıdır." (Muslim, Salâtu'l-Musâfirîn, 4, (686); Tirmizî, Tefsir, Nisâ (3037); Ebû Dâvûd, Salat, 270, (199); Nesâî, Taksîru's-Salat, 1 (3,116) ve "Her tesbih ve iyilik sadakadır" (Muslim, Salâtu’l-Musafirîn, 84, Zekât, 56; Buhârî, Sulh, 11, Cihâd, 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 12, Edeb, 160) hadislerini zikreder. Devamla der ki:
“Kur’ân okuyana okuma sevabı, ölüye de dinleme sevabı vardır denilmiştir. Allah’ın cömertliği neticesinde hem okuma hem de dinleme sevabı ölüye ulaşabilir. Dinlemese bile kendisine hediye edilen Kur’ân sevabı ona ulaşır. Tıpkı sadaka, dua ve istiğfar gibi. Zira kişiyi Allah’a ulaştıran Kur’ân gibi bir ibadet yoktur. Ziyaretçiden ölüye hediye olmak üzere kâbir ziyaretini âlimler mustehab görür. Hadiste geçtiği üzere:
“Kabirdeki ölü, boğulmak üzere olup imdat isteyen kişi gibidir. Babasından, anasından, kardeşinden veya dostundan kendisine ulaşacak bir duayı bekler. O dua, kendisine ulaşınca, dünya ve içindekilerden kendisine daha sevgili olur. Muhakkak ki dirilerin ölülere hediyesi, onlar için dua edip istiğfarda bulunmaktır.”
“Kabirdeki ölü, boğulmak üzere olup imdat isteyen kişi gibidir…” haberi el-Irâkî’ye göre bâtıldır. (İhyâ’, IV, 492)
KÂBİRDE YATANA DUA ETMEK
Rasulullah, tevhid-iman-salih amel üzerine ölmüş ashabının üzerine, cihadda şehid düşenlere, ölen sahabilere dualar etmiştir.
Rasulullah (s.a.v.) : “Kardeşiniz için mağfiret dileyiniz ve ona sebat verilmesi için dua ediniz, çünkü şu anda ona soru sorulacaktır.”
(Ebu Davud-Hakim-Albani sahih demiştir)
Ölünün defini bitince Rasulullah (s.a.v.) şöyle derdi : "Allah’ım ! Onu bağışla ve hak üzere sabit kıl."
(Ebu Davud; Ahmed)
Cenâze Evindeki Bâzı Bid'atler
el-Kurtubî der ki: “Defin sırasında yüksek sesle zikir yapmak, kâbir üzerine bina yapmak, mescidlerde toplanıp ölülere Kur’ân okumak, cenaze evinde toplanmak, taziye sahiplerinin yemek yapmaları, taziyeye gelenlerin taziye evinde gecelemeleri, taziye sahiblerinin ölünün yedinci gününde yemek vermeleri gibi âdetler cahiliye âdeti olub bid’attirler. Müslümanların bu konuda kâfirlere uymaması gerekir. Aile fertlerinin bu gibi meclislere gitmelerine engel olunmalıdır. Bu yerlere ailesinin gitmesine izin veren Allah’a isyan etmiş ve günaha yardımcı olmuş olur." (Kurtubi, Et-Tezkire bi Ahvâli'l-Mevtâ ve Umûri'l-Ahira, sf: 336)
Tasavvuf ehlinin bir iddiasına Reddiye:
Ebu Bekir el-Hallâl (rahimehullah) şöyle demiştir:
"Hasan b. Ahmed el-Verrâk bana şöyle haber verdi: Bana, Ali b. Musa el-Haddâd anlattı. Kendisi Sadûk idi. İbn-i Hammâd el-Mukrî insanları ona yönlendirirdi. Bana şunu haber verdi:
Ben, Ahmed b. Hanbel ve Muhammed b. Kudâme el-Cevherî ile bir cenazede beraberdim. Ölü defnedilince âmâ bir adam kabrin başında oturdu ve Kur'an okumaya başladı.
Bunun üzerine Ahmed ona: "Hey! Be adam! Kabrin yanında Kur'an okumam bid'attır!"
Kabristandan çıktıktan sonra Muhammed b. Kudâme, Ahmed b. Hanbel'e: -"Ey Abdullah'ın babası! Mubeşşir el-Halebî hakkında ne dersin?" diye sordu.
İmam Ahmed: "Sika (güvenilir) birisidir", dedi.
"Ondan bir şey yazdın mı?" dedi.
Ben: -Evet, (yazdım) dedi.
Mubeşşir, bana, Abdurrahman b. el-Alâ b. el-Leclâc'dan, o da babasından naklettiğine göre Abdurrahman, defnedildikten sonra başının ucunda Bakara sûresinin başı ile sonunun okunmasını vasiyet etti. Ve devamla dedi ki: Abdullah b. Ömer'in böyle vasiyet ettiğini işittim.
Bunun üzerin Ahmed: "O halde dön ve âmâ adama (kabrin başında) Kur'an okumasını söyle!"
(el-Emru bi'l Mâ'rûf ve'n Nehy-i ani'l Munker", Sf: 88)
Bu isnad, bu konuda huccet olamaz.
Hasan bin Ahmed el-Verrâk, kendisi meçhul (bilinmeyen birisi) olduğu gibi hocası da bilinmemektedir.
Bu rivâyet hakkında hadis âlimi Elbânî şunları demiştir:
"Bu kıssanın, İmam Ahmed'den sâbit oluşu konusunda şubheler vardır. Zirâ bendeki ricâl kitabları içerisinde el-Hallâl'in hocası, Hasan b. Ahmed el-Verrâk'ın biyografisine rastlayamadım. Aynı şekilde hocası Ali b. Musa el-Haddâd'ı da tanımıyorum. Eğer bu sened hakkında râvisi sadûktur, denilse bile, görünen o ki, burada söyleyen, adı geçen Hasan b. Ahmed el-Verrâk'tır. Onun durumunu da (yukarıda belirttiğimiz şekilde) öğrenmiş oldun."(Elbânî, "Ahkâmu'l-Cenâiz", sf: 192)
el-Hallâl (rahimehullah) yine şöyle demiştir:
"Ebu Bekir b. Sadaka bize şöyle haber verdi ve dedi ki: Osman b. Ahmed b. İbrahim el-Mevsılî'yi şöyle derken işittim:
"Ebu Abdullah Ahmed b. Hanbel, bir cenazede Muhammed b. Kudâme el-Cevherî ile beraberdi. Ölü kabre konulunca, bir adam kabrin yanında Kur'an okumaya başladı.
Bunun üzerine Ebu Abdullah (Ahmed) adama: "Kur'an okuyan adama uğra ve ona: Bunu yapma (kabrin yanında Kur'an okuma)!" dedi.
Adam gidince Muhammed b. Kudâme, Ahmed'e: "Mubeşşir el-Halebî nasıl birisidir?" diye sordu.... Kıssanın aynısını zikretti.
Osman el-Mevsılî'nin biyografisine rastlayamadım. Bundan dolayı onun rivâyeti de huccet olamaz.
Üstelik kıssada zikredilen Abdullah b. Ömer'e kadar olan isnad da zayıftır, sahih değildir. Şer'î bir hükmün sâbit olması konusunda İmam Ahmed b. Hanbel gibi birisinin bunu huccet kabul etmesi çok uzaktır.
Buna göre Abdurrahman b. Alâ b. el-Leclâc mechuldur.
Nitekim İmam Zehebi (rahimehullah) onun hakkında şöyle demiştir:
"Mubeşşir b. İsmail'den başka hiç kimse Abdurrahman b. Alâ b. el-Leclâc'dan rivâyet etmemiştir."(Zehebi, "Mîzânu'l-İ'tidâl", c: 2, sf: 579)
Hâfız İbn-i Hacer (rahimehullah) şöyle demiştir:
"Başka bir hadis ile desteklendiği zaman (Abdurrahman b. Alâ b. el-Leclâc'ın) hadisi makbuldur. Desteklenmediği zaman da hadisi zayıftır. Nitekim mukaddimesinde bunu belirtmiştir. Onun bu rivâyetini destekler mahiyette hiç kimse hadis rivâyet etmemiştir."(Hâfız İbn-i Hacer, et-Takrîb, sf: 348)
Ebu Davud (rahimehullah) şöyle demiştir:
"Ahmed'in, kabrin yanında Kur'an okunub- okunmayacağı hakkında sorulduğunda, O: Okunmaz, dediğini işittim." (Ebu Davud es-Sicistânî, "Mesâilu'l-İmam Ahmed", sf: 224)
Şeyhu'l İslâm İbn-i Teymiyye (rahimehullah) şöyle demiştir:
Bir grub âlim, kabirlerin üzerine Kur'an okunmasını İmam Ahmed'in kerih gördüğünü nakletmişlerdir. Bu, selefin cumhurunun görüşüdür. İmam Ahmed'in ashâbının eski âlimleri de bu görüştedirler."(Şeyhu'l İslam İbn-i Teymiyye, "el-Fetâvâ el-Kubrâ", c: 5, sf: 362)
****
كان علي -رضي الله عنه- إذا أراد زيارة المقبرة جعل يقول
يا أهل القبور نُكِحَتْ أزواجكم ، وقُسِمَتْ أموالُكُم ، وسُكِنَتْ بيوتُكُم ، واستُخدِمَت صبيانكم ، هذا خبرُ ما عندنا ، فياليت شعري ما خبر ما عندكم؟
﴾ثم يقول : والله لو تكلّمتم لقلتم : ﴿ وَتَزَوَّدوا فَإِنَّ خَيرَ الزّادِ التَّقوى
Ali (r.anh) kabristanı ziyâret etmek istediğinde (ziyâretine) şöyle diyerek başlardı:يا أهل القبور نُكِحَتْ أزواجكم ، وقُسِمَتْ أموالُكُم ، وسُكِنَتْ بيوتُكُم ، واستُخدِمَت صبيانكم ، هذا خبرُ ما عندنا ، فياليت شعري ما خبر ما عندكم؟
﴾ثم يقول : والله لو تكلّمتم لقلتم : ﴿ وَتَزَوَّدوا فَإِنَّ خَيرَ الزّادِ التَّقوى
"Ey kabir ehli! Eşleriniz başkalarıyla nikahlandı. Mallarınız paylaşıldı. Evlerinizde artık başka kimseler oturur oldu. Çocuklarınız ise başkalarının yanında çalışıyor. Bizim buraların havâdisi böyle. Aceb sizin oralarda ne var, ne yok?"
Sonra ise şöyle derdi: "Vallahi, şayet konuşabilseydiniz mutlaka şöyle derdiniz: “Kendinize azık edinin. Subhesiz ki azıkların en hayırlısı takvâdır / Allah korkusudur.” (Bakara 197)"
(İbn Asâkir, Târîhu Dimeşk, C. 27, Sf: 394) تاريخ دمشق ٢٧ /٣٩٤
Çözüldü - Ölmek Üzere Olan Kişi İçin Ne Yapılabilir?
Selamün aleyküm. Yaşamasından umut kesilmiş olan ve artık kendisi için bir şey yapamayacak kadar ağır hasta olan birisi için neler yapabiliriz? Yani onun için hatim okuyabilir miyiz? Ya da zikir (kelime-i tevhid vs) çekerek ona hediye edebilir/bağışlayabilir miyiz? Kısaca son günlerinin...
islam-tr.org