İslam şerîatının icra edilmediği kufur diyarlarında, Allah'a ve Rasuluna harb açan, mazlumu ezip, zalim para babalarını semirttiren faiz muesseseleri (kravatlı, mekan sahibi tefeciler) yasal fâaliyetlerde bulunabilseler de, Allah'ın hükümlerine teslim olan mu'minlerin, buraların kenarlarında gölgelenmesi bile câiz değildir.
Musluman bir şahsın, bu tür bankalara fâizsiz olsa da parasını teslim ederek , fâiz kurumlarının haram işlerinde helâl parasını kullanılmasına, yardımda bulumasına cevaz verilemez. Sonuçta bu durum artma gösteren fâiz gibi olmasa da (hadisteki fâiz yemese de, fâizin dumanına bulaşmak tâbiri gibi), Haram olan fâize destek ve yardımda bulunmak, oraları meşrulaştırmak anlamı taşımaktadır.
Fâizsiz bankacılık adı altında sözde Kâr payı veren İslami(!) bankacılık adı altındaki para kurumlarının da Dar'ul Harb'te bulunulması hasebiyle denetlenmesi söz konusu olmadığı gibi, aylık verilen "kâr payı" oranı da , nasıl tevafuksa (!), İslam'a harb açan faiz kurumlarıyla paralellik arzetmektedir.
Maddiyat sahibi bir musluman, zerre miktarı hayır ve şerrin karşılığını mutlaka göreceğine iman eden bu tür yerlere parasını teslim ederek, faiz batağında ezilen mazlumların ahını almaktan Allah'a (c.c.) sığınmalıdır.
... Ebû Hurayra (r.anh)'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen hiçbir kimse kalmayacaktır. Kişi, faiz yemese bile, kendisine Onun buharından bulaşacaktır."
Îbn Îsa; "Onun tozundan Ona bulaşacaktır" dedi.
(Ebu Davud, Buyû, Bab 3, Hadis no : 3331; Nesai, Buyû, Bab 2, Hadis no: 4379; İbn Mâce, Ticârât, Bab 58, Hadis no: 2278; Ahmed b. Hanbel, II, 494)