A
Çevrimdışı
Peygamberimizin Hayatı ve Daveti
Vahyin Başlaması, Hira Mağarasında
Efendimiz'in (s.a.) yaşı kırka yaklaşınca, geçmiş tecrübeleri, düşünce bakımın¬dan onunla kavmi ile arasındaki mesafeyi açmış, yalnızlık hoşuna gider olmuştu. Suyunu ve bir parça azığını alır, Mekke'ye 2 mil (yaklaşık 3.218 km) uzaklıkta bu¬lunan "Nur" dağındaki "Hira" mağarasına giderdi. Bu mağara 4 zira (160 cm) uzun¬luğunda, 1.75 zira (70 cm) genişliğinde gayet hoş bir mağara idi. Ailesi de bu ma¬ğaraya yakın bir yerde bulunuyordu. Ramazan ayını burada geçirir, gelen yoksulları doyurur, vaktini ibadetle ve kevnı ayetler (tabiat) üzerinde tefekkürle geçirirdi. O, kavminin şirk dolu inançları ve batıl düşüncelerinden memnun değildi. Ama önünde belirli bir metot, kalben mutmain ve razı olacağı açık-seçik bir yol da yoktu.(1)
Efendimiz'in (s.a.) uzleti (yalnızlığı) seçmesi, aynı zamanda Allah'ın onun için bir takdiri ve onu bekleyen büyük vazifeye bir hazırlık idi. Elbette insanlığın haya¬tına tesir etmek ve bu hayatı bir başka yöne çevirmekle görevlendirilecek olan ruh için. Evet, böyle bir ruh için dünya meşguliyetlerinden, hayatın gürültüsünden, günlük hayatı meşgul eden insanların basit duygularından sıyrılarak bir parça uzlet¬te bulunmak ve yalnız kalmak gerekliydi.
Cenab-ı Hak büyük emaneti taşımak, dünyanın gidişatını değiştirmek, tarihin a¬kışını bir düzene koymak için dünyaya getirdiği Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.) böyle hareket etmesini takdir etmişti. Ona peygamberlik vazifesini yüklemeden üç yıl önce varlığın gerisindeki bu gizli gaybı varlıkları (ve gaybi hadiseleri) düşünme¬si için bu yalnızlığı ve uzlet hayatını takdir etmişti. (2)
Cebrail (a.s) Vahiy Getiriyor
Kırk yaşını tamamladığında -zira bu yaş olgunluk yaşıdır; peygamberlerin hep bu yaşta gönderildiği söylenmektedir- attık hayatının ufuklarında peygamberlik alametleri belirmeye başlamıştı. Bu peygamberlik alametlerinden biri "Rü'ya-yı Sadıka" idi. Gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi berrak bir şekilde gerçekleşiyor¬du. Böylece altı ay geçti. -Peygamberlik müddeti yirmi üç senedir. Bu rüya, pey¬gamberliğin kırk altı parçasından biridir.-
Hira mağarasında uzlete çekilişinin üçüncü yılının Ramazan ayında, Cenab-ı Hak dünya ehlini rahmete gark etmeyi diledi ve Efendimiz'e (s.a.) peygamberlik ihsan etti. Cebrail ona Kur'an-ı Kerim'den birkaç ayet indirdi. (3) Karine ve delilleri inceleyip araştırdığımızda ilk vahiy gününü Miladi 10 Ağustos 610 tarihine tesadüf eden 21 Ramazan Pazartesi gecesi olduğunu tayin edebiliyoruz. Bu tarihte Efendimiz'in (s.a.) yaşı 40 ka¬meri yıl 6 ay ve 12 gün idi. Bu da 39 Şemsi yıl 3 ay 12 gün kadardır'. (4)
Manevi nurdan bir şule olup küfür ve dalalet karanlıklarını ortadan kaldıran, hayatın akışını ve tarihin seyir çizgisini değiştiren bu kıssayı bize Hz. Aişe şöyle anlatıyor:
"Resulullaha (s.a.) gelen vahiy, ilk olarak "Rü'ya-yı Sadıka" ile başladı. Gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi berrak bir şekilde gerçekleşiyordu. Sonra yalnızlık hoşuna gider oldu.
Hira dağında kalıyor ve orada ailesinin yanına gitmeden birkaç gece ibadet edi¬yordu. Bunun için yanında azık bulunduruyordu. Azık bitince Hz. Hatice'ye (r.a.) gidip azık alıyordu.
Nihayet, Hira dağında iken melek ona geldi ve: -"Oku!" dedi. Efendimiz (s.a.) diyor ki:
-"Ben okuma bilmem." dedim. "Beni aldı ve yoruluncaya kadar sıktı ve sonra bana:"
-"Oku!" dedi. Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki:
- "Ben okuma bilmem." dedim. "Beni aldı ve yoruluncaya kadar sıktı. Sonra bıraktı ve şunu okudu:"
"Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, zira Rabbin en çok ikram edendir. " (5)
Resulullah (s.a.) bu ayetlerle kalbi titreyerek döndü. Hz. Hatice'ye (r.a.) geldi. - "Beni örtün! beni örtün!" diyordu.
Üzerini örttüler. Nihayet titreme kayboldu. Hz. Hatice'ye durumu anlattı ve: -"Bana ne oluyor? Kendimden korkmaya başladım" dedi. Hz. Hatice de:
-"Asla, Allah'a yemin ederim ki, Allah seni hiçbir zaman rezil-rüsva etmeyecektir. Çünkü sen akrabayı ziyaret ediyorsun. Güçsüzün elinden tutuyorsun. Yoksula yardım ediyorsun. Misafire ikram ediyorsun. Üzerlerine gelen felaketler konusunda onlara yardımcı oluyorsun."
Hz. Hatice (r.a.), Efendimiz'i (s.a.) alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e gö¬türdü. Varaka, cahiliye devrinde Hıristiyanlığı kabul etmiş bilgili biriydi. İbranice yazabiliyordu. Gözleri görmez olmuş bir ihtiyar idi.
Hz. Hatice (r.a.) ona:
-"Ey amcamoğlu! Yeğenini dinle!" dedi. Bunun üzerine Varaka, Efendimiz'e:
-"Buyur yeğenim ... Ne diyorsun?" dedi.
Efendimiz (s.a.) gördüğü manzarayı anlattı. Varaka O'na:
-"Bu Hz. Musa'ya (a.s.) inen Namus'tur (Cebrail'dir). Keşke ben genç olsaydım. Keşke kavmin seni memleketinden çıkarırken ben de hayatta olsam!" dedi.
Efendimiz (s.a.):
-"Yoksa onlar beni memleketimden mi çıkaracaklar?" dedi. Varaka:
-"Evet. Senin getirdiğin davayı getiren hiçbir kimse yoktur ki ona düşmanlık edilmesin ... O güne erişirsem elimden geldiğince sana yardım ederim." dedi. Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti. Vahiy de bir müddet kesildi. (6)
Taberi ve İbn Hişam, rivayetlerinde, Efendimiz'in (s.a.), ilk vahyi aldıktan ve Hira mağarasından çıktıktan sonra, "Nur" dağındaki vazifesini tamamladığını, bun¬dan sonra Mekke'ye döndüğünü ifade etmektedirler. Taberi'nin rivayeti, aynı za¬manda, mağaradan çıkış sebebine de ışık tutmaktadır. Taberi şöyle rivayet eder:
"Resulullah (s.a.) Vahyin gelişinden sonra şöyle diyordu: Allah'ın yarattıkların¬dan benim en çok hoşuma gitmeyenler (yalancı) şairler ve mecnunlardı. Bunlara bakmaya bile tahammül edemiyordum. Kureyş' in benden şair veya mecnun diye bahsetmesi benim için en kötü şey... Dağın başın çıkayım, kendimi oradan atıp intihar edeyim de kurtulayım, dedim kendi kendime. Bu gaye ile çıktım. Tam dağın ortasına geldiğimde gökyüzünden bir ses işittim. -"Ya Muhammed! Sen Allah'ın rasulüsün! Ben Cibril'im" diyordu.
Başımı göğe doğru kaldırdım. Bir de ne göreyim. Cibril bir adam şeklinde ve ayakları ufukta..
-"Ya Muhammed!.. Sen Allah'ın rasulüsün!.. Ben Cibril'im", diyordu.
Ona bakakaldım. Bu beni düşündüğüm şeyden alıkoydu. Ne ileri ne de geri gi¬debiliyordum. Yüzümü ondan çevirip gökyüzünde başka taraflara bakmaya başla¬dım. Nereye baksam onu görüyordum. Ne ileriye doğru gidebiliyordum, ne de geri dönebiliyordum. Olduğum yerde öylece kalakaldım. Sonra Hatice'nin yanına geldim. Dizinin yanına oturdum.
-"Ya Ebe'l-Kasım! Neredeydin? Allah'a yemin ederim ki seni aramak için adamlar gönderdim." dedi.
Gördüğüm şeyi ona anlattım. Bana:
- "Müjdeler olsun! Ayağını sabit tut. Hatice'nin nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki senin bu ümmetin peygamberi olacağını ümit ediyorum." dedi.
Sonra Hz. Hatice kalkıp Varaka'ya gitti ve durumu ona anlattı. Varaka dedi ki: "Allah Allah! Varaka'nın nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ona, Musa'ya gelen Namus-u Ekber (yani Cebrail) gelmiştir. 0, bu ümmetin peygamberidir. (Ya Hatice) ona söyle: Ayağını sabit tutsun."
Hz. Hatice dönüp Varaka'nın söylediklerini haber verdi. Resulullah (s.a.) (Nur dağındaki ibadet ve tefekkür) vazifesini bitirince Mekke'ye geldi. Varaka onu buldu ve haberi¬ni dinledikten sonra: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sen şüphesiz bu üm¬metin peygamberisin. Sana Musa'ya gelen Namus-u Ekber gelmiştir." dedi.
Vahyin Kesilmesi
Vahyin kesilme müddeti hakkında ibn Sa'd, Abdullah b. Abbas'tan (r.a.), bu süre¬nin birkaç gün olduğuna dair rivayetler nakletmiştir. Konunun bütün yönleri incelendiğinde tercih edilen, hatta kesinlik kazanan görüş de budur. Vahyin kesilmesi müdde-tinin üç sene veya iki buçuk sene olduğu yolundaki görüş sahih olamaz. Meselemiz ise bu görüşün tafsilatlı bir şekilde incelenip reddedilmesi meselesi değildir. (7)
Efendimiz (s.a.), vahyin kesildiği günlerde gönlü kırık, mahzun, hayret ve dehşet içinde idi. Buhar! bu durumu şöyle rivayet etmektedir:
"Bir müddet vahiy kesilmiş -Bize ulaşan haberlere göre- Peygamberimiz (s.a.) mahzun olmuştu. Birkaç kez, dağın zirvesinden kendini aşağıya bırakı vermek iste¬miş, o zaman Cibril kendisine görünmüş:
"Ya Muhammed!.. Sen hakikaten Allah'ın Resulüsün!" demişti. Bunun üzerine ruhu sakinleşmiş, kalbi istikrara kavuşmuştu. Vahyin kesilme müddeti uzadıkça tekrar aynı hal meydana gelmiş, tam dağın zirvesine çıktığında, Cibril kendisine görünerek onu vazgeçirmişti. (8)
Cibril ikinci Defa Vahiy Getiriyor
İbn Hacer el-Askalani der ki: "Bu durum (vahyin günlerce kesilmesi), Efendimiz'in (s.a.) hissettiği korkunun gitmesi ve tekrar vahyin gelmesini arzu etmesi içindi." (9)
Nihayet hayret gölgeleri kaybolup hakikatin alametleri ortaya çıktığında ve Resulullah (s.a.) artık ulu ve yüce Allah'ın peygamberi olduğunu ve kendisine gelen meleğin vahiy elçisi olup "sema haberlerini” ulaştırdığını yakinen anladığında, me¬leğin tekrar görünüp vahiy getirmesini arzuladığında, melek ona ikinci defa geldi.
Buhar!, Cabir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet ediyor: Efendimiz (s.a.), vahyin ke¬silmesini şöyle anlattılar: (10)
"Yürürken gökyüzünden bir ses işittim. Göğe doğru gözlerimi çevirdim. Bir de ne göreyim: Bana Hira'da gelen melek yerle gök arasında bir kürsüde oturmuştu. Korkuya kapılarak yere düştüm. Sonra aileme geldim.
-"Beni öliün! Beni örtün! " dedim.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak "Ey elbisesine bürünen (Peygamber), Kalk da (insanlığı azapla) korkut! Rabbini yücelt! Elbiseni de (daima) temiz tut! Günahı terk et!" ayetlerini indirdi. Sonra vahiy arttı ve ard arda gelmeye başladı." (Müddessir, 1-5)
Safiyyurrahman Mubarek furi
(1) El-Mansur –Furi, rahmetün li’l-alemin, I/47; ibn Hişam, es-Siretü’n nebeviye, I/235-236; Seyyid Kutub, Fi zilalil Kur’an XXIX/66,)
(2) Seyyid Kutub a.g.e. XXIX/166-167
(3) İbn Hacer der ki. "Beyhaki rüyanın müddetinin altı ay olduğunu söylemiştir. Buna gere rüya ile peygam¬berliğin başlaması, doğduğu ay olan Rablu'l-evvel ayında 40 yaşını tamamlamasıyladır. Uyanık iken gelen vahyin başlangıcı Ramazan ayındadır" (ibn Haceri'l-Askalani, Fethuı 'I-Bari. 1/27)
(4) Tarihçiler, peygamberliğin verildiği ve ilk vahyin indirildiği ay hakkında ihtilaf etmişlerdir. Büyük bir grup Rabiulevvel ayı, diğer bir grup Ramazan ayı olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Recep ayı olduğu da söylenmiştir, (bkz. Abdullah en-Necdi, Muhtarasu Sireti 'r-Resu/, s. 75).
-Biz, mealen "Ramazan ayı öyle bir aydır ki Kur'an bu ayda indirilmiştir." (Bakara 185) ve yine "Biz onu (Kur'an'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik" (Kadr, 1) ayetleri sebebiyle ikinci görüşü (yani Ramazan ayında olduğunu) tercih ettik. Malumdur ki Kadir Gecesi Ramazan ayındadır. Cenab-ı Hakkın mealen "Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz azapla inzar ediyoruz." (Duhan. 3) aye¬tindeki mübarek geceden murad (Allahu alem) Kadir gecesidir. Ayrıca Efendimizin (s.a.) Hira'da Ra¬mazan ayında uzlete çekilmesi. Cebrail'in Hira mağarasında kendisine gelişi de buna delildir.
- Vahyin başlangıcının Ramazan'da olduğu görüşünde olan alimler bu günün hangi gün olduğu husu¬sunda ihtilaf etmişlerdir. 7. gün. 17. gün. 18. gün denilmiştir, (bkz. Abdullah en-Necdi. Muhtasaru Sireti'r-Resul, s.75, Rahmetlin lil alemin, 1/49) M. el-Hudari Muhadarat'ta 17. gün olduğu hususunda ısrar etmiştir (Muhadaratu Tarihil-Ümemi 'l-islamiyye, I/69)
-Biz bu görüşte olan alim görmediğimiz halde "2 I. günü" tercih ettik, çünkü Siyer alimlerinin hepsi veya pek çoğu Efendimize (s.a.) "Pazartesi" günü peygamberlik verildiğinde ittifak etmişlerdir. Hadis alimlerinin Ebu Katade (r.a)'den rivayet ettikleri hadis-i şerifte bunu te'yid etmektedir. "Efendimize (s.a.) Pazartesi günü oruç tutmak soruldu. Buyurdular ki. "O gün dünyaya geldim. O gün bana (ilk va¬hiy geldiği) gündür." (Sahihul Müslim, K. es-Sıyam. Hadis No, 196-197. I/368, Ahmed b. Hanbel, el-miisned, V/297.299, Beyhaki, Beyhaki, es-Sünenül-Kübra. LV/268-300, Hakim. el-Miistedrek, 11/2-6) -Bu yılın Ramazan ayında Pazartesi günü sadece 7, 14. 21 ve 28. günlere tesadüf etmektedir. Sahih riva¬yetler "Kadir Gecesinin Ramazan'ın son on günündeki tek gecelerde olduğunu ve bu geceler arasında za¬man zaman değiştiğini göstermektedir. "Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik" (Kadir,1) ayetini, Ebu Katade'nin Efendimizin (s.a.) peygamberliğinin Pazartesi günü başladığı rivayetini ve bu yıldaki Ra¬mazan ayındaki pazartesi günlerinin hangi günlerde olduğunu belirten ilmi takvim hesabını karşılaştırdı¬ğımızda Efendimize (s.a.) ilk vahyin 21 Ramazan Pazartesi gecesi geldiği ortaya çıkmaktadır.
(5) İlk inen ayetler meali zikredilen Alak Suresinin ilk üç ayeti değil ilk beş ayettir.
(6) Sahihul –Buhari, K. Bed'il-Vahy, Bab No, 3 Sahihil -Buhari, K. et-Tefsir, Tesiru Sureti'l-Alak, Bab 1-3, K. et-Ta'bir, Bab No, 1; Sahihu 'I-müslim, K. el-İman, Hadis No, 252-254; Ahmed b. Hanbel, el-Miisned, VI/153.232.
(7) Bu husustaki farklı rivayetler için bkz. İbn Hacer el-Askalani, Fethu’l-Bari, I/27
(8) Sahihul Buhari K.et-Ta’bir, Bab (1), II/34
(9) Hacer el-Askalani, Fethul-Bari, I/27 (K. Bed'il-Vahy. Bab (3), Hadis No. 3 şerhi)
(10) Sahihul buhari, K, et-Tefsir, Bab 5. II/733.
Vahyin Başlaması, Hira Mağarasında
Efendimiz'in (s.a.) yaşı kırka yaklaşınca, geçmiş tecrübeleri, düşünce bakımın¬dan onunla kavmi ile arasındaki mesafeyi açmış, yalnızlık hoşuna gider olmuştu. Suyunu ve bir parça azığını alır, Mekke'ye 2 mil (yaklaşık 3.218 km) uzaklıkta bu¬lunan "Nur" dağındaki "Hira" mağarasına giderdi. Bu mağara 4 zira (160 cm) uzun¬luğunda, 1.75 zira (70 cm) genişliğinde gayet hoş bir mağara idi. Ailesi de bu ma¬ğaraya yakın bir yerde bulunuyordu. Ramazan ayını burada geçirir, gelen yoksulları doyurur, vaktini ibadetle ve kevnı ayetler (tabiat) üzerinde tefekkürle geçirirdi. O, kavminin şirk dolu inançları ve batıl düşüncelerinden memnun değildi. Ama önünde belirli bir metot, kalben mutmain ve razı olacağı açık-seçik bir yol da yoktu.(1)
Efendimiz'in (s.a.) uzleti (yalnızlığı) seçmesi, aynı zamanda Allah'ın onun için bir takdiri ve onu bekleyen büyük vazifeye bir hazırlık idi. Elbette insanlığın haya¬tına tesir etmek ve bu hayatı bir başka yöne çevirmekle görevlendirilecek olan ruh için. Evet, böyle bir ruh için dünya meşguliyetlerinden, hayatın gürültüsünden, günlük hayatı meşgul eden insanların basit duygularından sıyrılarak bir parça uzlet¬te bulunmak ve yalnız kalmak gerekliydi.
Cenab-ı Hak büyük emaneti taşımak, dünyanın gidişatını değiştirmek, tarihin a¬kışını bir düzene koymak için dünyaya getirdiği Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.) böyle hareket etmesini takdir etmişti. Ona peygamberlik vazifesini yüklemeden üç yıl önce varlığın gerisindeki bu gizli gaybı varlıkları (ve gaybi hadiseleri) düşünme¬si için bu yalnızlığı ve uzlet hayatını takdir etmişti. (2)
Cebrail (a.s) Vahiy Getiriyor
Kırk yaşını tamamladığında -zira bu yaş olgunluk yaşıdır; peygamberlerin hep bu yaşta gönderildiği söylenmektedir- attık hayatının ufuklarında peygamberlik alametleri belirmeye başlamıştı. Bu peygamberlik alametlerinden biri "Rü'ya-yı Sadıka" idi. Gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi berrak bir şekilde gerçekleşiyor¬du. Böylece altı ay geçti. -Peygamberlik müddeti yirmi üç senedir. Bu rüya, pey¬gamberliğin kırk altı parçasından biridir.-
Hira mağarasında uzlete çekilişinin üçüncü yılının Ramazan ayında, Cenab-ı Hak dünya ehlini rahmete gark etmeyi diledi ve Efendimiz'e (s.a.) peygamberlik ihsan etti. Cebrail ona Kur'an-ı Kerim'den birkaç ayet indirdi. (3) Karine ve delilleri inceleyip araştırdığımızda ilk vahiy gününü Miladi 10 Ağustos 610 tarihine tesadüf eden 21 Ramazan Pazartesi gecesi olduğunu tayin edebiliyoruz. Bu tarihte Efendimiz'in (s.a.) yaşı 40 ka¬meri yıl 6 ay ve 12 gün idi. Bu da 39 Şemsi yıl 3 ay 12 gün kadardır'. (4)
Manevi nurdan bir şule olup küfür ve dalalet karanlıklarını ortadan kaldıran, hayatın akışını ve tarihin seyir çizgisini değiştiren bu kıssayı bize Hz. Aişe şöyle anlatıyor:
"Resulullaha (s.a.) gelen vahiy, ilk olarak "Rü'ya-yı Sadıka" ile başladı. Gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi berrak bir şekilde gerçekleşiyordu. Sonra yalnızlık hoşuna gider oldu.
Hira dağında kalıyor ve orada ailesinin yanına gitmeden birkaç gece ibadet edi¬yordu. Bunun için yanında azık bulunduruyordu. Azık bitince Hz. Hatice'ye (r.a.) gidip azık alıyordu.
Nihayet, Hira dağında iken melek ona geldi ve: -"Oku!" dedi. Efendimiz (s.a.) diyor ki:
-"Ben okuma bilmem." dedim. "Beni aldı ve yoruluncaya kadar sıktı ve sonra bana:"
-"Oku!" dedi. Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki:
- "Ben okuma bilmem." dedim. "Beni aldı ve yoruluncaya kadar sıktı. Sonra bıraktı ve şunu okudu:"
"Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, zira Rabbin en çok ikram edendir. " (5)
Resulullah (s.a.) bu ayetlerle kalbi titreyerek döndü. Hz. Hatice'ye (r.a.) geldi. - "Beni örtün! beni örtün!" diyordu.
Üzerini örttüler. Nihayet titreme kayboldu. Hz. Hatice'ye durumu anlattı ve: -"Bana ne oluyor? Kendimden korkmaya başladım" dedi. Hz. Hatice de:
-"Asla, Allah'a yemin ederim ki, Allah seni hiçbir zaman rezil-rüsva etmeyecektir. Çünkü sen akrabayı ziyaret ediyorsun. Güçsüzün elinden tutuyorsun. Yoksula yardım ediyorsun. Misafire ikram ediyorsun. Üzerlerine gelen felaketler konusunda onlara yardımcı oluyorsun."
Hz. Hatice (r.a.), Efendimiz'i (s.a.) alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e gö¬türdü. Varaka, cahiliye devrinde Hıristiyanlığı kabul etmiş bilgili biriydi. İbranice yazabiliyordu. Gözleri görmez olmuş bir ihtiyar idi.
Hz. Hatice (r.a.) ona:
-"Ey amcamoğlu! Yeğenini dinle!" dedi. Bunun üzerine Varaka, Efendimiz'e:
-"Buyur yeğenim ... Ne diyorsun?" dedi.
Efendimiz (s.a.) gördüğü manzarayı anlattı. Varaka O'na:
-"Bu Hz. Musa'ya (a.s.) inen Namus'tur (Cebrail'dir). Keşke ben genç olsaydım. Keşke kavmin seni memleketinden çıkarırken ben de hayatta olsam!" dedi.
Efendimiz (s.a.):
-"Yoksa onlar beni memleketimden mi çıkaracaklar?" dedi. Varaka:
-"Evet. Senin getirdiğin davayı getiren hiçbir kimse yoktur ki ona düşmanlık edilmesin ... O güne erişirsem elimden geldiğince sana yardım ederim." dedi. Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti. Vahiy de bir müddet kesildi. (6)
Taberi ve İbn Hişam, rivayetlerinde, Efendimiz'in (s.a.), ilk vahyi aldıktan ve Hira mağarasından çıktıktan sonra, "Nur" dağındaki vazifesini tamamladığını, bun¬dan sonra Mekke'ye döndüğünü ifade etmektedirler. Taberi'nin rivayeti, aynı za¬manda, mağaradan çıkış sebebine de ışık tutmaktadır. Taberi şöyle rivayet eder:
"Resulullah (s.a.) Vahyin gelişinden sonra şöyle diyordu: Allah'ın yarattıkların¬dan benim en çok hoşuma gitmeyenler (yalancı) şairler ve mecnunlardı. Bunlara bakmaya bile tahammül edemiyordum. Kureyş' in benden şair veya mecnun diye bahsetmesi benim için en kötü şey... Dağın başın çıkayım, kendimi oradan atıp intihar edeyim de kurtulayım, dedim kendi kendime. Bu gaye ile çıktım. Tam dağın ortasına geldiğimde gökyüzünden bir ses işittim. -"Ya Muhammed! Sen Allah'ın rasulüsün! Ben Cibril'im" diyordu.
Başımı göğe doğru kaldırdım. Bir de ne göreyim. Cibril bir adam şeklinde ve ayakları ufukta..
-"Ya Muhammed!.. Sen Allah'ın rasulüsün!.. Ben Cibril'im", diyordu.
Ona bakakaldım. Bu beni düşündüğüm şeyden alıkoydu. Ne ileri ne de geri gi¬debiliyordum. Yüzümü ondan çevirip gökyüzünde başka taraflara bakmaya başla¬dım. Nereye baksam onu görüyordum. Ne ileriye doğru gidebiliyordum, ne de geri dönebiliyordum. Olduğum yerde öylece kalakaldım. Sonra Hatice'nin yanına geldim. Dizinin yanına oturdum.
-"Ya Ebe'l-Kasım! Neredeydin? Allah'a yemin ederim ki seni aramak için adamlar gönderdim." dedi.
Gördüğüm şeyi ona anlattım. Bana:
- "Müjdeler olsun! Ayağını sabit tut. Hatice'nin nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki senin bu ümmetin peygamberi olacağını ümit ediyorum." dedi.
Sonra Hz. Hatice kalkıp Varaka'ya gitti ve durumu ona anlattı. Varaka dedi ki: "Allah Allah! Varaka'nın nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ona, Musa'ya gelen Namus-u Ekber (yani Cebrail) gelmiştir. 0, bu ümmetin peygamberidir. (Ya Hatice) ona söyle: Ayağını sabit tutsun."
Hz. Hatice dönüp Varaka'nın söylediklerini haber verdi. Resulullah (s.a.) (Nur dağındaki ibadet ve tefekkür) vazifesini bitirince Mekke'ye geldi. Varaka onu buldu ve haberi¬ni dinledikten sonra: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sen şüphesiz bu üm¬metin peygamberisin. Sana Musa'ya gelen Namus-u Ekber gelmiştir." dedi.
Vahyin Kesilmesi
Vahyin kesilme müddeti hakkında ibn Sa'd, Abdullah b. Abbas'tan (r.a.), bu süre¬nin birkaç gün olduğuna dair rivayetler nakletmiştir. Konunun bütün yönleri incelendiğinde tercih edilen, hatta kesinlik kazanan görüş de budur. Vahyin kesilmesi müdde-tinin üç sene veya iki buçuk sene olduğu yolundaki görüş sahih olamaz. Meselemiz ise bu görüşün tafsilatlı bir şekilde incelenip reddedilmesi meselesi değildir. (7)
Efendimiz (s.a.), vahyin kesildiği günlerde gönlü kırık, mahzun, hayret ve dehşet içinde idi. Buhar! bu durumu şöyle rivayet etmektedir:
"Bir müddet vahiy kesilmiş -Bize ulaşan haberlere göre- Peygamberimiz (s.a.) mahzun olmuştu. Birkaç kez, dağın zirvesinden kendini aşağıya bırakı vermek iste¬miş, o zaman Cibril kendisine görünmüş:
"Ya Muhammed!.. Sen hakikaten Allah'ın Resulüsün!" demişti. Bunun üzerine ruhu sakinleşmiş, kalbi istikrara kavuşmuştu. Vahyin kesilme müddeti uzadıkça tekrar aynı hal meydana gelmiş, tam dağın zirvesine çıktığında, Cibril kendisine görünerek onu vazgeçirmişti. (8)
Cibril ikinci Defa Vahiy Getiriyor
İbn Hacer el-Askalani der ki: "Bu durum (vahyin günlerce kesilmesi), Efendimiz'in (s.a.) hissettiği korkunun gitmesi ve tekrar vahyin gelmesini arzu etmesi içindi." (9)
Nihayet hayret gölgeleri kaybolup hakikatin alametleri ortaya çıktığında ve Resulullah (s.a.) artık ulu ve yüce Allah'ın peygamberi olduğunu ve kendisine gelen meleğin vahiy elçisi olup "sema haberlerini” ulaştırdığını yakinen anladığında, me¬leğin tekrar görünüp vahiy getirmesini arzuladığında, melek ona ikinci defa geldi.
Buhar!, Cabir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet ediyor: Efendimiz (s.a.), vahyin ke¬silmesini şöyle anlattılar: (10)
"Yürürken gökyüzünden bir ses işittim. Göğe doğru gözlerimi çevirdim. Bir de ne göreyim: Bana Hira'da gelen melek yerle gök arasında bir kürsüde oturmuştu. Korkuya kapılarak yere düştüm. Sonra aileme geldim.
-"Beni öliün! Beni örtün! " dedim.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak "Ey elbisesine bürünen (Peygamber), Kalk da (insanlığı azapla) korkut! Rabbini yücelt! Elbiseni de (daima) temiz tut! Günahı terk et!" ayetlerini indirdi. Sonra vahiy arttı ve ard arda gelmeye başladı." (Müddessir, 1-5)
Safiyyurrahman Mubarek furi
(1) El-Mansur –Furi, rahmetün li’l-alemin, I/47; ibn Hişam, es-Siretü’n nebeviye, I/235-236; Seyyid Kutub, Fi zilalil Kur’an XXIX/66,)
(2) Seyyid Kutub a.g.e. XXIX/166-167
(3) İbn Hacer der ki. "Beyhaki rüyanın müddetinin altı ay olduğunu söylemiştir. Buna gere rüya ile peygam¬berliğin başlaması, doğduğu ay olan Rablu'l-evvel ayında 40 yaşını tamamlamasıyladır. Uyanık iken gelen vahyin başlangıcı Ramazan ayındadır" (ibn Haceri'l-Askalani, Fethuı 'I-Bari. 1/27)
(4) Tarihçiler, peygamberliğin verildiği ve ilk vahyin indirildiği ay hakkında ihtilaf etmişlerdir. Büyük bir grup Rabiulevvel ayı, diğer bir grup Ramazan ayı olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Recep ayı olduğu da söylenmiştir, (bkz. Abdullah en-Necdi, Muhtarasu Sireti 'r-Resu/, s. 75).
-Biz, mealen "Ramazan ayı öyle bir aydır ki Kur'an bu ayda indirilmiştir." (Bakara 185) ve yine "Biz onu (Kur'an'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik" (Kadr, 1) ayetleri sebebiyle ikinci görüşü (yani Ramazan ayında olduğunu) tercih ettik. Malumdur ki Kadir Gecesi Ramazan ayındadır. Cenab-ı Hakkın mealen "Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz azapla inzar ediyoruz." (Duhan. 3) aye¬tindeki mübarek geceden murad (Allahu alem) Kadir gecesidir. Ayrıca Efendimizin (s.a.) Hira'da Ra¬mazan ayında uzlete çekilmesi. Cebrail'in Hira mağarasında kendisine gelişi de buna delildir.
- Vahyin başlangıcının Ramazan'da olduğu görüşünde olan alimler bu günün hangi gün olduğu husu¬sunda ihtilaf etmişlerdir. 7. gün. 17. gün. 18. gün denilmiştir, (bkz. Abdullah en-Necdi. Muhtasaru Sireti'r-Resul, s.75, Rahmetlin lil alemin, 1/49) M. el-Hudari Muhadarat'ta 17. gün olduğu hususunda ısrar etmiştir (Muhadaratu Tarihil-Ümemi 'l-islamiyye, I/69)
-Biz bu görüşte olan alim görmediğimiz halde "2 I. günü" tercih ettik, çünkü Siyer alimlerinin hepsi veya pek çoğu Efendimize (s.a.) "Pazartesi" günü peygamberlik verildiğinde ittifak etmişlerdir. Hadis alimlerinin Ebu Katade (r.a)'den rivayet ettikleri hadis-i şerifte bunu te'yid etmektedir. "Efendimize (s.a.) Pazartesi günü oruç tutmak soruldu. Buyurdular ki. "O gün dünyaya geldim. O gün bana (ilk va¬hiy geldiği) gündür." (Sahihul Müslim, K. es-Sıyam. Hadis No, 196-197. I/368, Ahmed b. Hanbel, el-miisned, V/297.299, Beyhaki, Beyhaki, es-Sünenül-Kübra. LV/268-300, Hakim. el-Miistedrek, 11/2-6) -Bu yılın Ramazan ayında Pazartesi günü sadece 7, 14. 21 ve 28. günlere tesadüf etmektedir. Sahih riva¬yetler "Kadir Gecesinin Ramazan'ın son on günündeki tek gecelerde olduğunu ve bu geceler arasında za¬man zaman değiştiğini göstermektedir. "Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik" (Kadir,1) ayetini, Ebu Katade'nin Efendimizin (s.a.) peygamberliğinin Pazartesi günü başladığı rivayetini ve bu yıldaki Ra¬mazan ayındaki pazartesi günlerinin hangi günlerde olduğunu belirten ilmi takvim hesabını karşılaştırdı¬ğımızda Efendimize (s.a.) ilk vahyin 21 Ramazan Pazartesi gecesi geldiği ortaya çıkmaktadır.
(5) İlk inen ayetler meali zikredilen Alak Suresinin ilk üç ayeti değil ilk beş ayettir.
(6) Sahihul –Buhari, K. Bed'il-Vahy, Bab No, 3 Sahihil -Buhari, K. et-Tefsir, Tesiru Sureti'l-Alak, Bab 1-3, K. et-Ta'bir, Bab No, 1; Sahihu 'I-müslim, K. el-İman, Hadis No, 252-254; Ahmed b. Hanbel, el-Miisned, VI/153.232.
(7) Bu husustaki farklı rivayetler için bkz. İbn Hacer el-Askalani, Fethu’l-Bari, I/27
(8) Sahihul Buhari K.et-Ta’bir, Bab (1), II/34
(9) Hacer el-Askalani, Fethul-Bari, I/27 (K. Bed'il-Vahy. Bab (3), Hadis No. 3 şerhi)
(10) Sahihul buhari, K, et-Tefsir, Bab 5. II/733.