Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Rahman'ın Dostları ile Şeytanın Dostları Arasındaki Fark

أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
Allah Teâlâ, Âdem(as)'i ve beraberindekileri yeryüzüne indirdiği zaman şöyle buyurdu:
قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَم۪يعًاۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.
(Bakara 38-39)


قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يرًا
قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى
Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.
Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!, der.
(Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!
(Tâ-Hâ 123-126)


قَالَ اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ
قَالَ ف۪يهَا تَحْيَوْنَ وَف۪يهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ۟
يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ قَدْ اَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَار۪ي سَوْاٰتِكُمْ وَر۪يشًا۠ وَلِبَاسُ التَّقْوٰى ذٰلِكَ خَيْرٌۜ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَٓا اَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَاۜ اِنَّهُ يَرٰيكُمْ هُوَ وَقَب۪يلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْۜ اِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ
Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu.
«Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız» dedi.
Ey Âdem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).
Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.

(A'râf 24-27)


Allah Teâlâ, Âdemoğullarına ayıp yerlerini örtecekleri giysiler ve süslenecekleri elbiseler indirdiğini haber vermektedir. Allah'ın elbiseyi/giysiyi indirdik demesi, "Demiri indirdik." (Hadid 25) demesi ve "Size hayvanları indirdik." (Zümer 6) demesi gibidir.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'den şöyle rivayet edilmiştir;
"Allah hiçbir hastalık indirmemiştir ki, onun şifasını da indirmiş olmasın." (Buhari, Tıb, (5678); İbn Mace, Tıb, (3439))

Allah Teâla takvâ elbisesinin bu elbiseden daha hayırlı olduğunu haber vermektedir. Ayrıca onlara azıklanmalarını emretmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur." (Bakara 197)

Sonra şöyle buyurdu: "Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın." (A'râf 27) Allah Teâlâ bu ayette, Âdemoğullarının anne-babalarının fitneye düştüğü gibi şeytanın fitnesine düşmelerini nehyetti. Anne-babalarının fitneye düşmelerinin sebebi, Allah'ın emrine ve nehyine aykırı olarak karşı gelmeleri, şeytana itaat etmeleri ve elbiselerinin çıkarılmasıdır. Aynı şekilde şeytan, Âdem'in zürriyetinden olanların da ayıp yerlerini onlara göstermek için takvâ elbisesini ve bedenini örten elbisesini çıkartabilir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık."(A'râf 27) Allah Teâlâ bu ayette şeytanların, Allah'ın peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği hidayetine inanmayanların dostu olduğunu haber vermektedir.

Nitekim başka bir ayette şöyle buyrulmuştur: "Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.

Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
O (şeytan dostu kimse), en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der. " (Zuhruf 36-38)

Şeytan şöyle der: "Senin izzet ve şerefine yemin ederim ki, onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım. (Sâd 82-83)

(Allah) şöyle buyurdu: «İşte bana varan dosdoğru yol budur.»
«Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.» (Hicr 41-42)

Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur.
Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır. (Nahl 99-100)

Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz. (En'âm 121)

Allah Teâlâ daha sonra iman etmeyen şeytanların dostlarından haber verdi ve şöyle buyurdu: "Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: «Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti» derler. De ki: Allah hayâsızlığı emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" (A'râf 28) Ayetteki "Hayâsızlığı emretmez." sözü, onların bu hayâsızlığı/kötülüğü bir din olarak yapmalarını gerektirir. Demek ki onlar bunu bir ibadet ve itaat olarak görüyorlar. Nitekim Mekke müşrikleri de Beytullah'ı çıplak tavaf eder ve şöyle derlerdi: "Biz, içinde Allah'a isyan ettiğimiz bu elbiselerimizle tavaf etmeyiz." Sadece Kureyş ve müttefikleri çıplak tavaf ederlerdi. Diğerleri ise eğer bulabilirlerse bir Kureyşlinin elbisesi ile tavaf ederler, bulamazlarsa çıplak tavaf ederlerdi Kureyşli olup da elbisesiyle tavaf edenler daha sonra bu elbiseyi çöpe atarlardı. Çöpe atılmış anlamında "leka" denilen bu elbiseyle hiç kimse tavaf etmedi.

Onlar ihramdayken hayvansal yağ da yemezlerdi. Bu sebeple Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'yi fethettiği ve Tebuk seferine çıktığı zaman Tevbe suresi indi ve Allah ona mutlak anlaşmalı olduğu müşriklerle ilişkilerini kesmesini ve onların yeryüzünde dört ay daha istedikleri gibi dolaşmalarını emretti.

Ve şöyle buyurdu: "Haram aylar çıkınca Allah'a ortak koşanları bulduğunuz yerde öldürün." (Tevbe 5) Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Ebu Bekir es-Sıddik(radiyallahu anh)'ı "Hac emîri" olarak görevlendirdi ve ona şöyle ilan etmesini emretti: "Bu seneden sonra hiçbir müşrik hac yapmayacak ve Kâbe'yi çıplak tavaf edemeyecek." O sene müslümanlar hac mevsiminde bunu bağıra bağıra ilan ediyorlardı. Nitekim Sâhih'te ve diğer hadîs kitaplarında bu hadis Ebu Hureyre ve diğer raviler tarafından rivayet edilmiş olup mütevatir hadislerdendir.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) anlaşmalılarla anlaşmanın bozulmaması için Ebu Bekir'in peşinden Ali b. Ebi Talib'i görevlendirdi. Çünkü onların adetine göre anlaşmanın bozulması veya feshedilmesi ancak bir topluluğun büyüğü veya onun ailesinden biri tarafından yapıldığı zaman kabul edilirdi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de bunu kabul etmeleri için o zaman onların bu adet üzere olmalarını kabul etti. Ebu Bekir, insanların hac ibadetlerini yerine getirmelerini sağlayan, onlara namaz kıldıran ve onlar hakkında hüküm veren imamları idi. Ali ise anlaşmalı olanlarla ilişkilerin kesildiği mesajını tebliğ etmesi için onunla beraber gönderilmişti.

Şeytanın dostları bu kötülüğü yaptıkları zaman, yani iki parça bezle haccederken tavaf esnasında avret yerleri açıldığı zaman "Babalarımızı bu yolda bulduk." (A'râf 27) diyorlardı. Bu, bir adet ve geleneğe sığınmadır, öncekilerin peşinden gitmek ve taklittir. Ve "Bunu bize Allah emretti." (A'râf 28) derlerdi. Bu, bilgisizce söylenmiş bir sözdür.
Bu sebeple Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "De ki: Allah hayâsızlığı emretmez."(A'râf 28) Çünkü kötülük/hayâsızlık bir çirkinliktir ve kalplerin, fıtratıyla reddettikleri bir kötülüktür. Bu, kötü ve çirkin fiillerin Allah'ın onları emretmesini engelleyecek vasıflarının olmalarını gerektirir.

Allah Teâlâ daha sonra şöyle buyurdu: "Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" (A'râf 28) Yani Allah'ın bunu emrettiğini mi söylüyorsunuz? Hâlbuki O'nun emrettiğini bilmiyorsunuz. Çünkü siz sadece atalarınızın adetini ve dinini biliyorsunuz. Allah'ın bunun hakkında bir delil indirip indirmediğini bilmiyorsunuz.

Hayâsızlık ve çirkin ameller işleyerek ibadet eden herkes bu ayetin kapsamı içine girer. Velev ki selefin adetini gerekçe göstersin veya bunu Allah'ın emrettiğini iddia etsin ya da Mekkeli müşriklerin ibadet esnasında masiyet elbisesinden uzak durmayı kastederek "Bu elbisenin içinde biz Allah'a isyan ettik, bu sebeple onun içinde Allah için tavaf etmeyiz." demeleri gibi bir takım sebepler ileri sürsün fark etmez.

İnsanları "Kureyşli" ve "Kureyşli olmayan" diye iki kısma ayırmaları ve başkalarına haram kıldıkları elbiseli tavafı, yemeyi, ihramlıyken evlerine kapılarından girmeyi Kureyşlilere mübah kılmaları ve Arafat ve Müzdelife'den akın akın gelme yükümlülüğünü Kureyşlilerden düşürmeleri de böyledir.

Haşimoğulları soyundan gelen bir topluluğun -ve Şiiler gibi onlarla aynı görüşte olduklarını iddia eden kimselerin- ibadetlerde ve yasaklarda özel bir statüye sahip olduklarını iddia etmeleri de bu türden bir şeydir. Çünkü bu iddia Kureyş'in iddia ettiği şeye benzemektedir.
Dervişlik taslayan kimselerin sema yaparken hamamlarda ve başka yerlerde avret yerlerini açmaları ve "Bu bizim yolumuzdur, bizim yolumuzda bu vardır." demeleri de bu türden bir sapıklıktır. Çünkü bu, onların "Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allah emretti." (A'râf 28) sözü gibidir.

Bunun en belirgin olanı ise derviş taslaklarından oluşan toplulukların yeni yetme delikanlılarla ve yabancı kadınlarla birlikte ibadet etmeleri, onlarla baş başa kalmaları, onları sevmeleri ve aşık olmaları ve bunun arkasından bazen meydana gelen ve bazen meydana gelmeyen en büyük hayâsızlıktır.

Bu Sâbîîlerin ve Sâbiî olmayan müşriklerin başlattıkları bir şeydir. Onlar müşrik şeytanların dostlarıdır. Nitekim İbn Sina, İşârât isimli eserinde zikrederek iffetli bir aşkın ve besteli sesleri dinlemenin sülûka ve ibadete yardım eden şeylerden olduğunu iddia etti. Ayrıca suretlere ibadet ederek yapılan şirki, o zikretti. O ve yandaşları yıldızlara ibadeti de zikreder.

Bundan (şeytanın dostluğundan) Hristiyanlarda da fazlasıyla vardır. Onlar da şirk bid'atını uydurdular. Hâlbuki Allah Teâlâ onların uydurdukları şeylerle ilgili hiçbir delil indirmedi. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurdu: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek Tanrı'dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe 31)

Bu sebeple bu ümmetin zahidler ve abidler topluluğunun içinde bu manzara çokça görüşür. Onlar bir yönden şeriatın içinde kalsalar da bu yönden şeriatın ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in risaletinin dışına çıkan kimselerdir.
Bütün bid'atçilerin tuttukları yolların durumu böyledir. İçinde hak da vardır, bâtıl da. Onların bu yaptıkları şeylerin gizli ve açık kötülüklerden olduğu bilinmektedir.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. " (A'râf 33)

"Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir. "
(En'âm 120)

Buhari ve Müslim'in Sâhih'lerinde İbn Abbas ve Ebu Hureyre yoluyla Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Hiç şüphe yok ki, Allah Ademoğluna zinadan nasibini yazmıştır. Buna mutlaka erişecektir. Gözler zina eder; gözlerin zinası bakmaktır. Kulaklar zina eder; kulakların zinası işitmektir. El zina eder; elin zinası yapışmaktır. Ayak zina eder; ayağın zinası, zinaya doğru yürümektir. Nefis temenni eder ve arzu eder. Tenasül uzvu da bunu ya tasdik eder, ya tekzip eder. (Buhari, Kader, (6612); Müslim, Kader, (2657))

Kulaktan, gözden ve dilden kaynaklanan günahlar bu cinstendir, yani bir tür zinadır. Zina bir hayâsızlıktır. Allah Teâlâ hayâsızlığı emretmez. Allah Teâlâ kendisine yakışıklı, güzel delikanlılarla birlikte ibadet edimesini, onlara bakılmasını ve onların sözlerinin dinlenmesini emretmez: "Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" (A'râf 28) Bilakis O, açık ve gizli kötülükleri haram kılmıştır. Haram olduklarına inandığı halde bu hayâsızlıkları işlerse o, Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in Ebu Zerr hadîsinde kendilerinden söz ettiği müslümanlardandır: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen bir kimse zina da etse, hırsızlık da yapsa cennete girer." (Buhari, Cenaiz, (1237); Müslim, İman, 94)

Hayâsızlık yapan bir müslüman, Allah'a tevbe edip af dileyebilir. Bu takdirde şu ayetin kapsamına girer: "Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.
İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!" (Al-i İmrân 135-136)

"Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur." (Nisâ 110)

"Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür." (Hûd 114)

Buhari ve Müslim'in Sâhih'lerinde İbn Mes'ud'dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir adam bir kadından öpücük almış. Müteakiben Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'e gelerek bunu, ona anlatmıştı. Bunun üzerine "Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür."(Hûd 114) ayeti inmiş, adam "Bu bana mı mahsus yâ Rasûlullah?" diye sormuş, o da "Ümmetimden onunla amel edenlere!" buyurmuştur. (Buhari, Tefsiru'l Kur'ân, (4687); Müslim, Tevbe, (2763); Hadîs sâhihtir.)

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar. " (Şura 37)

"Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. "(Necm 32)

Her ne kadar vacip imanın kemali, kişinin günah işlemesine engel olsa da çirkin bir fiili işleyen kimse tekfir edilmez. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Zâni, zina ederken mü'min olarak zina etmez. Hırsız, çalarken mü'min olarak çalmaz. Şarabı içerken dahi sarhoş, mü'min olarak içmez, halkın gözleri önünde kıymetli bir şeyi zorla yağma ederken mü'min olarak yağma etmez. (Buhari, Mezalim ve Gasp, (2475); Müslim, İman, 57)

İmanın aslı onunla beraberdir. O, masiyete tekrar dönebilir. Fakat dünyadan ayrıldığı zaman mü'min olarak ayrılır. Nitekim Ömer (radiyallahu anh)'tan rivayet edildiğine göre: Hımar(Eşek) lakaplı bir adam vardı. Bu adam şarap içerdi. Ne zaman Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'e getirilse değnekle cezalandırılmasını emrederdi. Bir adam dedi ki: "Allah lanet etsin şu adama! İçki yüzünden Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in huzuruna ne kadar çok getiriliyor!" Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: Ona lanet etmeyiniz! Şüphesiz o, Allah ve Rasûlünü çok sever. (Buhari, Hudûd, (6780))

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), onun Allah ve Rasûlünü sevdiklerine tanıklık etti ve kendisine lanet edilmesini nehyetti.
Ayrıca Ebu Hureyre(radiyallahu anh)'tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Bir kul günah işler ve 'Allah'ım, günahlarımı bağışla!' der. Allah Teâlâ da 'Kulum bir günah işledi ve bildi ki, kendisinin günahı affeden ve günahtan dolayı hesaba çeken Rabbi vardır; ben kulumu affettim' der. Allah Teâlâ yine, 'Kulum bir günah işledi ve bildi ki, kendisinin günahı affeden ve günahtan dolayı hesaba çeken bir Rabbi vardır; Ben kulumu afettim' der. Sonra başka bir kul, günah işler ve 'Ey Rabbim! Günahlarımı bağışla!' der. Allah Teâlâ 'Kulum bir günah işledi ve bildi ki, kendisinin günahını affeden ve günahtan hesaba çeken bir Rabbi vardır; Ben kulumu affettim, dilediğini yapsın!' der. (Buhari, Tevhîd, 7507; Müslim, Tevbe, 2758)

Aynı şekilde Buhari ve Müslim'in Sâhih'lerinde birden fazla yolla gelen bir hadîste hiçbir iyi ameli bulunmayan bir adamdan söz edilir. Bu adam, ailesine, "Ben öldüğüm vakit beni yakın, sonra rüzgarlı bir günde küllerimi denize saçın." der. Allah, adama "Bunu niçin yaptın?" diye sorar. Adam, "Senin korkundan Ya Rabbi!" der. Allah onu, bu korkusu sebebiyle affeder. (Buhari, Ehadisü'l-Enbiya; Müslim, Tevbe, 2756)

Ve mü'minin amellerinden en faziletlisi tevbedir. Nitekim recm edilinceye kadar zinayı itiraf eden Ğamidli bir kadın hakkında Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurur: "O, öyle bir tevbe etti ki, eğer halktan haksız yere toplanan birisi öyle tevbe etse affedilirdi. Sen Allah için canını feda etmekten daha faziletli bir tevbe gördün mü?" (Müslim, Hudûd, 1696; Ebu Davud, Hudûd, 4440; Tirmizî, Hudûd, 1435; Nesaî, Cenaiz, 1957; Ahmed, (19360))

Tevbe namazı ile ilgili hadîs Sünen'de yer almaktadır. Ali ve Ebu Bekir'in Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'den rivayet ettikleri bu hadîste şöyle buyrulmaktadır: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'i 'Bir müslüman bir günah işler de akabinde güzele abdest alır, sonra kalkıp iki rekat namaz kıalr ve Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah onu mutlaka bağışlar.' derken işittim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), devamla 'Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler... '(Al-i İmrân 135) mealindeki ayeti okudu." (Ebu Davud, Salât, 1521; Tirmizî, Salat, 406; İbn Mace, İkametü's-Salâti ve's Sünnetü Fiha, 1395; Ahmed (2). Hadîs sâhihtir.)

Bu geniş bir konudur. Kulların işledikleri günahların, azabı, ya öncesini silen tevbe ile, ya istiğfar ile, ya kötülükleri silen ve temizleyen iyiliklerle, ya müslümanların duaları ve şefaâtleri ile, ya onun için yaptıkları iyiliklerle, ya kıyamet günü Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in veya başkasının şefaâti ile ya da çektiği sıkıntıları Allah'ın, onun hatalarına kefaret saymasıyla onlardan düşer. Çünkü Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'den tevatüren nakledildiğine göre o şöyle buyurmuştur: "Kendisine bir diken batan veya daha büyük bir eziyete maruz kalan hiçbir müslüman yoktur ki, Allah onunla günahlarını ağacın yapraklarını döktüğü gibi dökmesin!" (Buhari, Merza, 5648; Müslim, Birr ve Sıla, 2571)

Kötülüklere kefaret olacak çok sayıda iyilik türü vardır. Allah'ın kitabına mutabık hadîslerde geötiği gibi bunların miktarı kötülüklerden fazladır. Hepsi de iyilik nevindendir.

Ehl-i Sünnet ve'l Cemaât, bir müslümanı sadece günah işlediği için -Haricilerin yaptığı gibi- tekfir etmezler ve -Mutezile'nin yaptığı gibi- tamamen imandan çıkarmazlar. Fakat her ne kadar mürcie, imanın eksilmeyeceğini iddia etse de iman eksilir ve vacib kemali engellenir. Selef-i Salihine tabi olan Ehl-i Sünnete göre iman itaatle artar, masiyetle eksilir.

Allah'ın ve Rasûlünün haram kıldığı hayâsızlıkları ve diğer kötülükleri helal saymak küfürdür. Hayâsızlığı helal sayan ve bunu açıkça ve helal sayarak işleyen Lut kavmini, Allah Teâlâ, benzeri bir suçtan dolayı helak etmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir. " (Hûd 82-83)

Katade'den rivayet edildiğine göre; bu ümmetin zalimlerinden de uzak değildir. Bu ümmetin hakkında da yere batırılma, hayvan suretine çevrilme ve taşlanma cezası verileceği rivayet edilmiştir.

Allah Teâlâ, Tevrat'a iman edenlerin şeriatında da, Kur'ân'a iman edenlerin şeriatında da başından evlilik geçtiği halde zina edenlerin recm edilmesine hükmetmiştir. Nitekim Allah Teâlâ hayâsızlık yapanları gökten yağdırdığı taşlarla cezalandırmıştır. Eşcinseller ise ister bekar olsunlar, isterse dul ya da evli olsunlar âlimlerin cumhuruna göre recm cezasına çarptırılırlar. Nitekim Allah Teâlâ (homoseksüelliğiyle meşhur) Lut kavmini gökten yağdırdığı taşlarla cezalandırmıştır. Günahların içinde sahipleri recm ile cezalandırılan başka hiçbir hayâsızlık yoktur.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), recmi birden fazla defa uygulamıştır: İki yahudiyi recm etmiş, Maiz b. Malik'i recm etmiş, Ğamidili kadını recm etmiş ve bir başkasını daha recm etmiştir. Onun halifeleri de recm cezasını uygulamışlardır.

Bu suçu işleyenleri Allah Teâlâ'nın cezalandırması böyledir. Abdurrahman b. Ğanim el-Eş'ârî, Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle dediğini işitmiştir: "Yemin olsun ki, ümmetimden bir takım insanlar çıkacak ve bunlar zinayı, ipek elbiseler giymeyi, içki içmeyi ve çalgı aletlerini helal ve mübah sayacaklar. Ve yine bir takım kimseler de bir dağın yamacında konaklayacaklar. Kendilerine ait koyun sürüsünü çobanları sabahleyin yanlarına getirecek. Bunlara bir fakir ihtiyacı için gelince ona, 'Haydi git, bize yarın tekrar gel' diyecekler. Bunun üzerine Allah konakladıkları o dağı, geceleyin üzerlerine indirecek, diğerlerinin de suretini veya siretlerini kıyamete kadar maymunlar ve domuzlar haline getirecektir." (Buhari, muallak olarak Kitabü'l-Eşribe'de ve Ma Cae fi Men Yestehıllü'l Hamra ve Yüsemmiha bi Ğayri İsmiha babında zikretmiştir. Bkz. İbn Hacer, Tağliku't-Ta'lik, 5590. Elbâni, Mişkatü'l Mesabih (5343) ve Silsiletü's-Sâhiha(91)'de sâhih olduğunu söylemiştir.)

Geçmiş ümmetlerin cezalandırıldıkları yere batırılma, hayvan suretine çevrilme ve taşlanma gibi cezalar ancak aynı suçları işleyenler, Allah ve Rasûlünün haram kıldığı şeyi, helal sayanlar içindir.
Başka bir hadîste şöyle rivayet edilmiştir: "Ümmetimden bir topluluk içkiyi, kendi isminden başka bir isimle anarak onu helal sayacak." (Ebu Davud, Eşribe, 3688; İbn Mace, Fiten, 4020; Ahmed, 22393. Hadîs sâhihtir. Elbani, Sahihu Sünen-i Ebu Davud'da ve Sahihu Sünen-i İbn Mace'de bunun sâhih olduğunu söylemiştir.)

İctihad yapılabilecek alanlarda herhangi bir şeyi helal veya mübah sayan bir kimse -imanı ve yaptığı iyilikleri olmakla beraber- te'vilinde hata ederse bu hata, Allah Teâlâ'nın bu ümmet için bağışladığı hatalardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma!" (Bakara 286)

İman sahibi salih insanlardan bazılarının da içine düştükleri bu hatalar, kefaretle telafi edilebilecek kötülüklerdir veya bağışlanabilecek hatalardır. Bununla beraber Kitap ve Sünnetin delalet ettiği hidayetin ve Hak dinin beyan edilmesi, bunun emredilmesi imkân ölçüsünde aksinin nehyedilmesi gerekir.
Sonra onlardan sadır olan bu görüşler çoğalır, onlardan sonra gelen başka bir topluluğun içinde aşırı noktalara ulaşır, hatta onları Allah'ın haramlarını helal sayma ve Allah'ın dininden çıkma noktalarına kadar getirir. Bu işler, aşırı noktalara geldiği zaman Allah Teâlâ sahiplerini dilediği şekilde cezalandırır.

Haramları helal saymak küfürdür. Allah'ın rahmetinden ümit kesmek de küfürdür. Bu sebeple Allah'ın dini, Harûriye ile Mürcie arasındadır. Müslüman günah işler ve tevbe eder. Bir kudsi hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Ey kullarım! Sizler gece gündüz günah işliyorsunuz, ben de günahlarınızı bağışlıyorum. O halde benden bağışlanma dileyin. Ben de sizi bağışlayayım. (Müslim, Birr ve Sıla, 2877; Tirmizî, Sıfatü'l Kıyame, 2495; İbn Mace, Zühd, 4257; Ahmed, 20860.)
Ebu Hureyre'den rivayetle Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki eğer siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi helak eder ve kendisine günah işleyecek bir topluluk getirirdi. Onlar Allah'a istiğfar ederler, Allah'ta onları affederdi." (Müslim, Tevbe, 2749; Ahmed, 8021)

Ebu Eyyub'dan rivayetle: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Hz Aişe'ye iftira edildiği zaman ona şöyle dedi: "Ey Aişe! Eğer bir günah işlediysen Allah'tan bağışlanma dile ve O'na tevbe et. Çünkü kul, günahını itiraf ettiği ve tevbe ettiği zaman Allah, onun tevbesini kabul eder. Eğer suçsuz isen Allah seni temize çıkaracaktır." (Buhari, Şehadet, 2661; Müslim, Fedailu's-Sahabe, 2445)

Cündüb'ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle demiştir: "Bir adam, 'Vallahi filanı Allah affetmez.' dedi. Hâlbuki Allah Teâlâ 'Kimdir o, benim filanı affetmeyeceğime yemin eden?! Ben gerçekten filanı affettim, senin amelini de mahvettim.' buyurdu. (Müslim, Birr ve Sıla, 2621)

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: "Bütün insanlar hata ederler. Hata edenlerin en hayırlısı, tevbe edenlerdir." (Tirmizî, Sıfatü'l-Kıyame, 2499; İbn Mace, Zühd, 4251, Darimî, Rikâk, 2727; Ahmed, 1237. Elbani, Sahihu Sünen-i Tirmizi ve Sahihu'l-Cami 4515'te hasen olduğunu söylemiştir.)

Allah Teâlâ kulun işlediği bütün günahlardan, şirkten ve daha aşağısındaki günahlardan dolayı tevbesini kabul eder. Nitekim O, şöyle buyurmuştur: "De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Zümer 53)


"Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır. " (Buruc 10)


"Andolsun «Allah, üçün üçüncüsüdür» diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah'dan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diyegeldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap isabet edecektir.
Hâla Allah'a tevbe edip O'ndan bağışlanmayı dilemiyecekler mi? Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir." (Maide 73-74)


"İnkâr edenlere, (sana düşmanlıktan) vazgeçerlerse, geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle. Yok geri dönerlerse kendilerinden öncekilerin hali gözlerinin önündedir! " (Enfal 38)


Kim bu bozuk itikadlardan, Allah'ın haramını helal saymadan veya bunlardan herhangi birini din edinmeden tevbe ederse ve kendini düzeltirse Allah Teâlâ onun tevbesini kabul eder. Bunları yapmasa bile helal sayan veya din edinene gelince, haram olduğuna itikad ederek yapan kimse bundan hayırlıdır. Çünkü o, günahkâr bir mü'mindir. Bunları helal saymak ve din edinmek ise küfürdür.

Bu bozuk fırkaların içinde sırların ve marifetlerin kendisine indiğini iddia edenler vardır. Yine bunların içinde başka yerlere yükselen ve kendisine bu suretler de hakikatlerin tecelli ettiğini söyleyenler vardır. Bazen bu suretlerde Allah'ın mekan tuttuğunu söylerler. Allah Teâlâ, bu zalimlerin iddia ettiklerinden münezzehtir ve yücedir. Onlar bazen bu suretlere secde ederler.

Onlardan, Dıhyetü'l-Kelbi'nin tüysüz bir delikanlı olduğunu, Cebrail'in Nebi (sallallahu aleyhi vesellem)'e tüysüz bir delikanlı suretinde geldiğini ve Nebi'nin ona, "Bana sadece bu surette gelmeni istiyorum." dediğini iddia edenler vardır. Onların içinde Nebi'nin "Ben Rabbimi en güzel surette gördüm ve şöyle şöyle surette gördüm."(Sâhihtir. Tirmizî, Tefsiru'l-Kur'ân, 3234.) sözünü tevil edenler ve -HÂŞÂ- Allah'ı bu yukarıda geçen suretlere benzetenler vardır.

Bu Hulülcüler ve Vahdet-i Vücutçulardan güzel suretleri kendisine tahsis eden ve bunun güzelliğinin görüntüleri olduğunu söyleyen vardır. Onlardan mutlak ittihadı ve mutlak hulülü savunanlar vardır. Fakat o, görüntülerden sevdiğini kendisi için seçer. O, tıpkı Allah Teâlâ'nın şu ayetinde buyurduğu gibidir: "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? " (Furkan 43)

"Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?" (Câsiye 23)

 
Üst Ana Sayfa Alt