Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ramazan Zaviyesinde Tezkiye

İSTİŞHAD Çevrimdışı

İSTİŞHAD

الله لا ينسى أحداً ، هذا أمر كاف ليطمئن قلبك
Admin
7497.jpg




Ramazan Zaviyesinde Tezkiye



Ramazan’ı anlamlı kılan en büyük unsur, vahyin bu ayda nazil olmaya başlaması ve tüm zamanlarda insanların ebedi kurtuluşunda belirleyici olmasıdır. Bizi yaratan, şekil veren, hayatımızı kontrol altında tutan, bizleri kendimize bırakmayan ve akîbetimizin mutlu sonla neticelenmesi için Kur’an-ı Peygamberimiz aracılığı ile bizlere ulaştıran Rabbimiz, yaratılışımızı mükemmel vasıflarla (fıtrat) donatmıştır. Ancak zayıf noktalarımızın olması ve Allah’la bağlarımızın zayıflaması, bizlere sorumluluğumuzu unutturmuş, bunun neticesinde yozlaşma ve günah devreye girmiştir.

İnsanı yaratan Rabbimiz, bizleri kendi halimize bırakmamıştır.Yürümemiz gereken yolu belirleyenin Allah olduğu bilincinin daima canlı tutulabilmesi için peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiş, iman etmekte zorluk çekmeyeceğimiz bir dini bize sunmuştur. Kendi isteğimiz doğrultusunda gelmediğimiz dünya hayatında zarar görmemek için yol haritamızı doğru seçmeli, ölçülerimizi belirleyenin Allah olduğunu unutmamalıyız. Rabbimizi hayatımızın her alanında müdahil kılmamız gerektiğinin farkında olmalıyız.

Günümüzde Müslümanlar hayatlarında din ve ahiret dengesini sağlıklı okuyamayarak ölçüleri birbirine karıştırmışlardır. Farkında olmadan dünya ve ahiret dengesi seküler mantığa kurban edilmiştir. Bunun sebebi, dünyanın bir tarla, ahiretin ise hâsılatın toplandığı bir yer olarak görülemediğidir. Hayatımıza hududullaha göre bir yön veremediğimizde bu boşluğu cahiliye alanları doldurmaktadır. Etkileyen olmadığımız da etkilenen oluruz. Etkileşim alanlarımızı da, Allah’ın kitabına ve Resul’un hayatına tabi kılmadığımızda vicdanları tatmin etmek mümkün olamaz.

Konumuzu ramazan zaviyesinden ele almamız; yaklaşan ramazan ayı münasebeti ile ayrı bir anlam kazanmaktadır. Ramazan ayının mahiyeti Bakara Suresinin 185. ayetinde şöyle açıklanmaktadır:

“O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân, onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de, hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.’’

Hidayet kaynağımız olan Kur’an, Ramazan ayında nazil olmaya başlamış, hak ve batılın ayrımı böylece Rabbimiz tarafından bizlere öğretilmiştir. Bu sebeple bu aya her tanık oluşumuz, sanki Kur’an yeniden iniyormuş heyecanını bizlere yaşatmalıdır. Okumaya yeniden başlamalı, ebedi kurtuluşun yolunu, vahyin kılavuzluğunda sürdürmeliyiz.

Ramazan ayı denince orucun öne çıkması tabi olmakla beraber Ramazanı sadece oruçla sınırlandırmamak gerektiğini de bilmemiz gerekiyor. Ramazan gecelerini, günlerini, bir şenlik ve festival değil ibadete dönüştüremezsek, özellikle arınmayı bu ayda biraz daha öne çıkaramazsak duygusal tatminkârlığın ötesine geçilmesi mümkün olmayacaktır.

Ramazan ayında orucu, sadakayı, zekatları, Kur’an okumalarını, fakirlerin gözetilmesini, küskünlerin barıştırılmasını, sılai rahimin canlandırılmasını, hasta ziyaretlerini, gönül muhabbetlerini, namazların cemaat halinde kılınmasını, iftarlarda özellikle ihtiyaç sahiplerinin sofralarda bulundurulmasını, unutulmaya yüz tutan itikaf ibadetinin canlandırılmasını önemsemeli, hayatı muhasebe edebilmek açısından Ramazanı bir nimet olarak görmeliyiz. Kalplerin yumuşamasında önemli etken olan bu süreçleri kulluk sorumluluğumuzun bir gereği olarak değerlendirebilmeli, Ramazan ayının üzerimizde Allahın bir lütfü olduğunu hissetmeliyiz.

İman ettiğimiz, Salih amellerle taçlandırmaya çalıştığımız ve müntesibi olmakla izzet bulduğumuz İslam dini, hayatın her alanında söz sahibidir. İslamın hayat alanımızda müdahil olmadığı hiçbir alan yoktur. Dolayısıyla hayatı dünya ve ahiret diye ayrıma tabi tutmaktan ziyade dengeleri gözeterek yaşamalıyız. Müslüman iki dünyalı, ama tek şahsiyetlidir. Kâfirler ise tek dünyalı ve çift karakterlidir.

Kur’an da belirtilen Kıyamet Sahneleri, kafirlerin pişmanlıklarını, feryadlarını, toprak olma isteklerini, yeniden fırsat beklentilerini, hatta ölümü aramalarını, hayatı yaşadıkları dünya hayatı ile sınırlandırdıklarını ve bu sebeple kötü bir sonla yüzleşeceklerini bizlere haber vermektedir. Hristiyan dünyasında sapma nedenlerinin en belirgin özelliği imtihan için gönderildikleri dünyayı yok farz ederek insanın doğasına aykırı olan ruhbanlığı inşa etmeleridir. Böylece kendi sorumluluklarını özel yetki ile din adamlarına hasretmiş ve insanın fıtratına uygun olmayan zorlamalar ile dengeyi bozmuşlardır. Yahudi dünyasında ise ahiret adeta yok farz edilmiş, sürekli dünya hayatının emellerinin peşine düşülmüştür. Ahirete yönelik hiçbir faaliyete katılmamaları, ırkçı-faşizan duygulara sahip olmaları, insanlara hükmedebilme adına nankörlükleri ve Allah’la pazarlıkçı yaklaşımları, insanın fıtratına aykırı olduğundan sapmanın ayrı bir çeşidini örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Allah’ın; Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar tüm insanlığa göndermiş olduğu İslam dini, dengeyi kurarak vasat ümmet olmaya teşvik etmektedir. Bu vasatlık ahiret için dünyadan vazgeçilemeyeceği gibi dünya içinde ahiretten vazgeçilemeğini gerekli kılmaktadır.

Seküler yaşam algısı ve modern hayat, insanı Allah’tan kopartarak, muhalif bir din inşa etmiş ve insanların sapmasına zemin hazırlamıştır. Dinsiz bir hayat ve hayatsız bir din kurmaya çalışmışlar ve bunda da şeklen başarılı olmuşlardır. Bunalımlı, mutsuz, umutsuz, güçlü olanın hakim olduğu ve itibar kazandığı bir dünya kurmuşlardır. Rabbimiz bu durumu bize haber verirken, bunların geçici olduğunu, kalıcı, hiç tükenmeyen, karar ve esenlik yurdu olan, cennette mutlak sürurun oluşacağını bize hatırlatmaktadır:

“İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbu ki; bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır. De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan bir rıza vardır. Allah, o kulları görür.Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler.” (3/Al-i İmran 14-15-16)

Dengelerin korunması adına Müslümanlar, tüm insanlık için yoğun bir hatırlatma, öğüt ve nasihate kulak verme hususunda öncü bir sorumluluk üstlenmelidirler. Ramazan ayında Kur’an okumalarımız ayrı bir anlam kazanmalı, oruçlarımız gerçekten bizi temizlemeli ve tefekkürlerimiz yoğunlaşmalıdır. Kur’an okumalarımız bir merasimden öteye geçirilmeli, yaşamımızı temizleme noktasında etkili bir güç olmalıdır.

Muhtemelen bu senede Ramazan ayında meyhanelerin kapısında şu yazıyı göreceğiz: “Ramazan münasebeti ile kapalıyız”. Yani ramazandan sonra sizi cehenneme götürmeye devam edeceğiz mi denmek isteniyor? On bir ay Allah’ın dinine ve Müslümanlara hakaret edenler, bu ayda münafık karakterine bürünmeye çalışacaklar. Belki de Müslümanlara okumaları için Kur’an dahi hediye edecekler. Vicdanlar sözde rahatlatılacak, ama içten içe sinsi tuzaklar devam edecek. İslamın yaşanmışlığını bir aya, bir geceye ve bir güne hasretmenin bizi hristiyanlaşmaya ve yahudileşmeye götüreceğini unutmamamız gerekir. Allah’ın dini İslam hayatın her safhasında yaşanılması gereken bir dindir.

Yeryüzü coğrafyasında Müslümanların ve insanlığın haline yeniden bilinçli bir bakışla göz atabilmeli, hayatı insanlık için felaket zeminine dönüştürenlere karşı hesap sorucu bir duruma geçebilmeli ve bu hesabın sonunda, israflardan dem vuranların, hayatı, ömrü ve emeği nasıl israf ettiklerini görebilmeliyiz.

Ramazan şenlik değil, ibadettir. Sadece sağlık değil, hayata yeniden can katmadır. Vicdanları tatmin değil, gönlü sukune eriştirmenin adıdır. Mukabeleleri, ayetlerin üzerinde yoğunlaşarak, “Vahye tanıklık ediyorum, Allah beni muhatap kabul ediyor” hassasiyeti ile gerçekleştirmeliyiz. Kadir gecesi, bir günlük ibadetle paçayı kurtarmak değil, ömre bedel olacak vahiyle yeniden buluşarak, ömre ömür katmaktır.

Erreyyan kapısından içeri girip, orada buluşmak ümidi ile bayramlarımızı ve ömürlerimizi mübarek kılmasını Rabbimizden niyaz ederim.

Ahmet Turgut ULUCAK
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt