Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Reddül Muhtar Kitabından Sorular ?

I Çevrimdışı

ibni abbas

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleykum hocam. Biraz fazla sorum olacak. Kusura bakmayın. Allah razı olsun sizden.

<<Secde-i tilavet, aşikare alınan iki sünnet tekbir ile iki müstehap kıyam arasında yapılır>>
Bu iki tekbirin biri secdeye giderken, diğeri de kalkarken getirilir. Bahır. Zahir rivayet budur. Bedayi sahibi bunu sahih bulmuştur. İmam'ı Azam'dan bir rivayete göre hiç hiç tekbir alınmaz....

Reddül Muhtar Tercümesi, c.3, s. 219 da geçiyor yukarıdaki yazı.
Benim sorum şu:

1.)Bedayi sahibi bunu sahih bulmuştur derken sadece secdeye giderken ve kalkarken tekbir almayı mı kastediyor yoksa en başta yazan tekbirden önceki ve sonraki kıyamı da mı sahih bulmuştur diyor.

2.) Bahır kitabını yazan kimdir ve ölüm tarihi nedir?

3.) Zahir rivayetten kasıt nedir?

4.) Muzmerat mı muzmirat mı doğrusu? Resimde görüldüğü gibi alt alta yazıyor bu iki kelime ama farklı yazılmış. Bunlar farklı kitap mı?

5.) Tatarhaniye ile Münye şerhi kaç yılında yazılmıştır?

6.) Tatarhaniye ile Münye şerhinde dahi bu kavl Zahiriye'ye nisbet edilmiştir. Zahiriye'ye nispet etmek ne demektir?

7.) Bu kavli Bahır sahibi Muzmerat'a nispet etmiş ve <ikinci kıyam gariptir>demiştir. İkinci kıyam gariptir diyen Bahr sahibi mi yoksa nispet edilen Muzmeratın müellifi mi?

8.) Zahiriyye denilen kitaplar kaç tanedir? Hangileridir? İmam Muhammedin veya Ebu Yusuf'un yazmış olduğu kitaplar mı?

9.) Bendeki Reddül Muhtar tercüme ve metin ve izah bölümü var. İzah bölümü İbni Abidin'e ait. Ama metin bölümü normalde iki alim yazmışken kitapta o ayrılmamış bütün halinde yazılmış. Normalde metin kısmında bir metin bir de şerh olması lazım. Ama hiç şerh gibi durmuyor. Sanki bütün halindeymiş gibi. Kitabın ön sözünde metinle şerhi ayırmaya imkan olmadığı için ayırmadım demiş. Neden imkan yok ki ayrılması için?

İlgili sayfanın resimleri:

lyOyjr.jpg


VLrLav.jpg
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah;

"Secde-i tilavet, aşikare alınan iki sünnet tekbir ile iki mustehab kıyam arasında yapılır.
Bu iki tekbirin biri secdeye giderken, diğeri de kalkarken getirilir. Bahır. Zahir rivayet budur. Bedayi sahibi bunu sahih bulmuştur. İmam'ı Azam'dan bir rivayete göre hiç hiç tekbir alınmaz..
.." (Reddu'l Muhtar Tercümesi, c.3, sf: 219)

1.)Bedayi sahibi bunu sahih bulmuştur derken sadece secdeye giderken ve kalkarken tekbir almayı mı kastediyor yoksa en başta yazan tekbirden önceki ve sonraki kıyamı da mı sahih bulmuştur diyor.
C 1- Bedayi sahibi bunu sahih bulmuştur dediği; "Secde-i tilavet, aşikare alınan iki sünnet tekbir ile iki mustehab kıyam arasında yapılır" işaretli yazıyı kastediyor.

Bedâyi’us Sanâyi fî Tertîb'iş Şerâyi : Ebû Bekr bin Mes’ûd bin Ahmed Alâuddîn-i Şâşî .
Türkistân'da Kâşânda doğmuş, 587 (m. 1191) senesinde Haleb’de vefât etmiştir. Hocası Alâuddîn Muhammed bin Ahmed Semerkandî’nin,
(Tuhfe-tul-fükahâ) fıkh kitâbını şerh ederek (Bedâyı-us-sanâyı’ fî-tertîb-iş-şerâyı’) adını vermiştir.

2.) Bahır kitabını yazan kimdir ve ölüm tarihi nedir?
C 2- el-Baĥru’r Râkik : İbn Nuceym Zeynuddîn b. İbrâhîm b. Muhammed el-Mısrî (ö. 970/1563)
Ebu’l-Berakât en Nesefî’ye ait Kenzu’d Deķakiķ adlı eserin önemli şerhlerinden biridir. İbn Nuceym’in “el-İcâretu’l-fâside” bahsine kadar getirdiği esere Muhammed b. Huseyin et-Tûrî bir tekmile yazmıştır. el-Baĥru’r- Râkiķ, kenarında İbn Âbidîn’in Minĥatu’l-ħâliķ adlı hâşiyesi olarak basılmıştır. (I-VIII, Kahire 1311, 1323, 1334; son cilt tekmiledir)


3.) Zahir rivayetten kasıt nedir?
C 3- Zahir; fıkıhta tercih edilen görüş demektir.

4.) Muzmerat mı muzmirat mı doğrusu? Resimde görüldüğü gibi alt alta yazıyor bu iki kelime ama farklı yazılmış. Bunlar farklı kitap mı?
C 4- Câmiu’l Muzmerat ve'l Muşkilat : Muellifi Yusuf b. Ömer es Sûfi el Bezzar
İkisi de aynı kitabdır.

5.) Tatarhaniye ile Münye şerhi kaç yılında yazılmıştır?
C 5- el-Fetâvâ't- Tatarhâniye fi`l-Fıkhi`l- Hanefi : Âlim b. el-Ala el-Ensârî ed-Dihlevi el-Hindi tarafından yazılmıştır.
III. Fîrûz Şah Tuğluk’un hükümdarlığı döneminde muhtemelen 777 (1375-76) yılında kaleme alınarak Tatar Han’a takdim edilmiştir. Azîz Ahmed, eserin Fîrûz Şah’ın haleflerinden Muhammed b. Fîrûz’un (III. Muhammed) hükümdarlığı döneminde (1390-1394) yazıldığını söylemekteyse de yazıldığı tarih kesin olarak bilinmemektedir.

Munyetu’l Musalli ve Ğunyetu’l- Mubtedî : Sedîduddin el-Kâşgarî (ö. 705/1305)
Mâverâu'n nehir’de Hanefî fıkhını öğrendikten sonra Mekke’de on dört yıl ikamet eden ve ardından Yemen’e yerleşen Kâşgarî’nin kaleme aldığı Munyetu’l-muśallî ve ġunyetu’l-mubtedî, kısa sürede Hanefî coğrafyasında İslâmî ilimleri tahsile yönelenlere okutulan giriş metni haline gelmiştir. Ardından Şâfiî mezhebine intisab eden Kâşgarî, Munyetu’l-muśallî’de Ebû Hanîfe ve talebelerinin görüşlerini ana hatlarıyla verdikten sonra Hanefî fakihlerinin beş asır boyunca bu görüşler çerçevesinde geliştirdikleri hükümleri ve döneminin sık karşılaşılan problemlerini maddeler halinde basit bir dille ve VII. (XIII.) yüzyılın Hanefî terminolojisini kullanarak aktarmıştır. Kâşgarî’nin, eserin mukaddimesinde yararlandığını belirttiği kaynakların VI. (XII.) yüzyıldan VII. (XIII.) yüzyılın ortasına kadar geçen zaman diliminde yaşamış Mâverâu'n nehir'li Hanefî fakihlerine ait olması, Munyetu’l-muśallî’nin yazıldığı dönemin katkı ve tercihlerini yansıttığını göstermesi açısından manidardır. Muellif tarafından kaynak olarak kullanıldığı anlaşılan, fakat eserin mukaddimesinde zikredilmeyen kitapların birçoğu ise IV-VI. (X-XII.) yüzyıllar arasında kaleme alınmış “nevâzil” çalışmalarıdır. Ele aldığı hükümlerin delillerine nâdiren yer veren Munyetu’l-muśallî’nin Hanefî mezheb birikimini yansıtma hususunda bazı eksiklik ve hatalarının olduğu görülmektedir. Muhtemelen bir kısmı, eserin telifinde Muhtâr b. Mahmûd ez-Zâhidî’nin Ķınyetu’l-Munye li-tetmîmi’l-ġunye adlı rivayet zaafıyla meşhur kitabından faydalanılmasından kaynaklanan bu hata ve eksikliklere kitabı şerheden İbn Emîru Hâc ve İbrâhim el-Halebî tarafından işaret edilmiştir. (meselâ bk. Ġunyetü’l-mütemellî, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1135, vr. 41a, 66a)
IX. (XV.) yüzyıl gibi telifinden nisbeten kısa bir süre sonra nüshaları arasında dikkate değer farklılıklar görülen Munyetu’l-muśallî’ye (meselâ bk. İbn Emîru Hâc, vr. 9a; İbrâhim el-Halebî, Ġunyetü’l-mutemellî, vr. 2a-b) gramer ve uslûb açısından da eleştiriler yöneltilmiştir.

Hanefî çevrelerince Munyetu’l-muśallî’ye gösterilen ilgi, X. (XVI.) yüzyılda İbrâhim el-Halebî’nin Ĥalebî śaġīr olarak tanınan Muħtaśaru Ġunyeti’l-mutemellî’sine yönelmiş ve Şurunbulâlî’nin Nûru’l-îżâĥ’ının yaygınlaşmasıyla birlikte bu eserin din eğitimi müfredatındaki hâkimiyeti azalmıştır. Bununla birlikte Munyetu’l-muśallî’nin, baş tarafına kitapta geçen bazı Arabca kelimelerin Türkçe karşılıklarını içeren alfabetik bir lugatçe eklenerek ve “Ruşdiye mektebleri için tab‘ olunmuştur” kaydı konularak 1277 (1861) tarihinde basılmış olması o dönemde Osmanlılar’da hâlâ yerini koruduğunu göstermektedir. Hanefî mezhebinin hâkim olduğu bölgelerde mevcut birçok kütüphanede binlerce yazması bulunan Munyetu’l-muśallî başta İstanbul olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde defalarca basılmıştır (İstanbul 1265, 1277, 1285, 1831, 1902, 1907; Delhi 1337; Lahor 1870; Bombay 1302, 1303; Kazan 1889; Leknev 1315; Dımaşk 1423/2002)


6.) Tatarhaniye ile Münye şerhinde dahi bu kavl Zahiriye'ye nisbet edilmiştir. Zahiriye'ye nispet etmek ne demektir?
C 6- Reddul Muhtar muellifi, bahsi geçen konu hakkındaki görüş / söz için; Tatarhaniye ve Munye şerhinde dâhi bu görüşün asıl - ilk kaynağı, geçtiği yer olarak Zahiriyye denilen kitabları kaynak/ delil olarak göstermişlerdir.

7.) Bu kavli Bahır sahibi Muzmerat'a nispet etmiş ve <ikinci kıyam gariptir>demiştir. İkinci kıyam gariptir diyen Bahr sahibi mi yoksa nispet edilen Muzmeratın müellifi mi?

C 7- Reddu'l Muhtar muellifi, Sehiv secdesi konusunda geçen iki kıyam izâhatını Bahır sahibi (İbn Nuceym Zeynuddîn b. İbrâhîm b. Muhammed)'in Câmiu’l Muzmerat ve'l Muşkilat isimli kitabda(n aldığını) geçtiğini, ve izahatta geçen ikinci kıyam (secdeden ayağa kalkmak) zayıf / garib görüştür. Bu ifadeyi zikreden Bahır sahibidir.

8.) Zahiriyye denilen kitaplar kaç tanedir? Hangileridir? İmam Muhammedin veya Ebu Yusuf'un yazmış olduğu kitaplar mı?
C 8- Reddu’l-Muhtar’da geçen Zahiriyye Kitabı, Hanefi Fakihi Zahîruddîn Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed b. Ömer el-Buhari’ye aittir. (ö. 619/1222)
Zahîruddîn Buhari’nin hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Babasından ve devrin önde gelen diğer âlimlerinden ders okudu. Yetiştirdiği talebeler arasında tanınmış âlimlerden Mecduddin el-Usrûşenî bulunmaktadır. Buhara’da kadılık ve muhtesiblik yaptı. 5 Muharrem 619’da (19 Şubat 1222) vefat etti. (Katip Çelebî, Keşf, II, 1226)

Eser, yazarının adına nisbet edilerek Zahiriyye veya el-Fetâva’z-Zahîriyye olarak ifade edilir. Zaman içinde ortaya çıkan (nevâzil ve vâkıât) fıkhî konulara dair fetvaların toplandığı bir eserdir.

Bedreddin el-Aynî (ö. 855/1451), bu fetvalardan çok gerekli olanları seçerek el-Mesâilu’l Bedriyyetu’l muntehabe mine’l-Fetâva’z Zahîriyye adlı eserini meydana getirmiştir.

el-Fetâva’z Zahîriyye’nin, Suleymaniye Kütübhanesi’nin çeşitli bölümlerinde on sekiz kadar yazma nushası vardır (meselâ Fâtih, nr. 2379, 2380, 2381; Mahmud Paşa, nr. 253, 254; Suleymaniye, nr. 661, 662)


**
Diğer Zahiriyye kitabları ise Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî (ö. 189/805) tarafından kaleme alınan ve Hanefî mezhebinin kuruluş dönemi temel görüşlerini ihtiva eden "Zâhiru’r-Rivâye" beş eserin ortak adıdır.

Hanefî mezhebi tarihinde Şeybânî’nin yazdığı el-Asl, el-Câmiu’s-saġir, el-Câmiu’l Kebîr, es-Siyeru’l Kebîr ve ez-Ziyâdât adlı eserler rivayet açısından kuvvetli bulunduğu için zâhiru’r rivâye, muhtevası Hanefî fıkhının temelini teşkil ettiği için “mesâilu’l usûl / el-usûl” olarak adlandırılmıştır.

Bu eserler arasında Şeybânî’nin ilk defa kaleme aldığı el-Asl, Hanefî çevresinin henüz Kûfe’de çalışmalarını sürdürdüğü dönemi temsil eder ve diğer metinlere nisbetle Ebû Hanîfe’nin halkasındaki fıkhî birikimi en çok yansıtan eser olarak dikkat çeker.

Çeşitli fıkıh babları hakkında birer eser yazan Şeybânî, bu çalışmalarını bir kitapta toplamamasına rağmen söz konusu eserler birbirinden bağımsız metinler şeklinde algılanmamış ve Ebû Hanîfe’nin halkasında şekillenmiş bab sistematiğini kapsayan büyük bir metnin parçaları kabul edilerek el-Asl diye adlandırılmıştır. el-Asl literatürde el-Mebsût adıyla da anılır.

el-Câmiu’s-saġir Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Şeybânî’nin üzerinde ittifak ettiği fıkhî görüşleri ana hatlarıyla içermesi yönüyle Hanefî mezhebinin temel çizgisinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Şeybânî, el-Câmiu’l-kebîr’de ise Hanefî çevresinin fıkhî mesaisini aktarmaktan ziyade hayatının özellikle son yirmi yılına ait görüşlerini kaleme almıştır. Metin özellikleri ve yazım tarihine dair kayıtlar dikkate alındığında ez-Ziyâdât’ın el-Câmiu’l-kebîr üzerine yazılmış bir ek olduğu söylenebilir. Zâhiru’r-rivâye metinleri içinde Şeybânî’nin en son kaleme aldığı eser es-Siyeru’l Kebîr’dir. Muellifin Rakka kadılığı yaptığı sırada tamamladığı eserin asıl metni günümüze ulaşmamış, ancak Şemsul eimme es-Serahsî, es-Siyeru’l Kebîr üzerine kaleme aldığı şerhte bu eseri kendi ifadeleriyle aktarmıştır.

Ebû Hanîfe ve talebelerinin fıkhî birikimini temsil yönüyle zâhiru’r-rivâye eserlerinin, Hanefî çevresinin II. (VIII.) yüzyılda ürettiği diğer metinlerden farklı bir kategoride kabul edilmesini haklı kılan sebebler vardır. Ebû Hanîfe’nin halkasındaki fıkhî meseleleri tedvin amacıyla kaleme alınan bu eserler Hanefî çevresinin diğer önemli simaları tarafından da kabul görmesi, muellife aidiyetleri, kapsamları ve metin özellikleri açısından nâdiru’r rivâye eserlerinden daha üstün metinlerdir.

Dolayısıyla zâhiru’r-rivâye kapsamındaki eserlerin gerek Şeybânî gerekse Ebû Yûsuf ve Hasan b. Ziyâd’a atfedilen diğer metinlere nisbetle daha kuvvetli rivayet zincirleriyle sonraki nesillere ulaştığına dair Hanefî literatüründeki yaygın görüş, bu eserlerin daha makbul ve tanınmış olmasının sebebinden ziyade sonucu olarak kabul edilmelidir.

el-Asl, el-Câmiu’s-saġīr ve el-Câmiu’l-kebîr, Hanefî çevresinde geliştirilmiş fıkıh babları sistematiğini kapsadığı için zâhiru’r-rivâyenin temel metinleri kabul edilir.

Zâhiru’r-rivâye, Hanefî mezhebi tarihi içinde ortaya çıkmış görüşleri hiyerarşik olarak sınıflandıran çalışmalara göre rivayet değeri açısından tercih edilmesi gereken (râcih) görüşleri temsil etmektedir.

Buna göre prensip olarak Ebû Hanîfe ve talebelerine birden fazla görüş atfedilmesi halinde zâhiru’r rivâyede yer alan görüş tarihen sabit kabul edilir. Eğer zâhiru’r rivâyede birden fazla görüş bulunuyorsa bu görüşlerin içinde yer aldığı eserlerin kaleme alınış tarihine göre karar verilir ve daha sonra yazılmış eserdeki görüş tercih edilir.

Zâhiru’r- Rivâye muntesib fakihin, kendi ictihadı neticesinde farklı bir görüş ortaya koymadıkça tercih edilmesi gereken görüşler olarak kabul gördüğünden “mesâilu’l usûl” diye adlandırılmıştır. Zâhir kelimesinin İslâmî ilimler geleneğinde yaygın biçimde “delil açısından kuvvetli” anlamında kullanılması, bazı muelliflerin zâhiru’r rivâye ile mesâilu’l usûl ifadelerinin farklı alanlara işaret ettiğini ve muntesib fakihin tercih ettiği, ancak Şeybânî’nin beş eseri dışında kalan bir görüşün de zâhiru’r-rivâye olarak nitelenebileceğini zannetmesine yol açmıştır.

İslâm medeniyeti ve özellikle fıkıh tarihi açısından taşıdığı öneme rağmen zâhiru’r- rivâye metinlerinin modern dönemde gelişen tahkikli neşir standartlarına uygun toplu neşri henüz yapılmamıştır



9.) Bendeki Reddül Muhtar tercüme ve metin ve izah bölümü var. İzah bölümü İbni Abidin'e ait. Ama metin bölümü normalde iki alim yazmışken kitapta o ayrılmamış bütün halinde yazılmış. Normalde metin kısmında bir metin bir de şerh olması lazım. Ama hiç şerh gibi durmuyor. Sanki bütün halindeymiş gibi. Kitabın ön sözünde metinle şerhi ayırmaya imkan olmadığı için ayırmadım demiş. Neden imkan yok ki ayrılması için?
C 9- Anladığımıza göre, çok fazla kitablardan alıntılamalar olduğu için, muelifin sözü mü, alıntı yapılan eserde geçen ifade midir emin olunamadığı için belli bir tahsise başvuramamış ve olduğu gibi bırakmıştır. Allahu alem.



 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
8.) Zahiriyye denilen kitaplar kaç tanedir? Hangileridir? İmam Muhammedin veya Ebu Yusuf'un yazmış olduğu kitaplar mı?
C 8- Reddu’l-Muhtar’da geçen Zahiriyye Kitabı, Hanefi Fakihi Zahîruddîn Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed b. Ömer el-Buhari’ye aittir. (ö. 619/1222)
Zahîruddîn Buhari’nin hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Babasından ve devrin önde gelen diğer âlimlerinden ders okudu. Yetiştirdiği talebeler arasında tanınmış âlimlerden Mecduddin el-Usrûşenî bulunmaktadır. Buhara’da kadılık ve muhtesiblik yaptı. 5 Muharrem 619’da (19 Şubat 1222) vefat etti. (Katip Çelebî, Keşf, II, 1226)

Eser, yazarının adına nisbet edilerek Zahiriyye veya el-Fetâva’z-Zahîriyye olarak ifade edilir. Zaman içinde ortaya çıkan (nevâzil ve vâkıât) fıkhî konulara dair fetvaların toplandığı bir eserdir.

Bedreddin el-Aynî (ö. 855/1451), bu fetvalardan çok gerekli olanları seçerek el-Mesâilu’l Bedriyyetu’l muntehabe mine’l-Fetâva’z Zahîriyye adlı eserini meydana getirmiştir.

el-Fetâva’z Zahîriyye’nin, Suleymaniye Kütübhanesi’nin çeşitli bölümlerinde on sekiz kadar yazma nushası vardır (meselâ Fâtih, nr. 2379, 2380, 2381; Mahmud Paşa, nr. 253, 254; Suleymaniye, nr. 661, 662)


**
Diğer Zahiriyye kitabları ise Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî (ö. 189/805) tarafından kaleme alınan ve Hanefî mezhebinin kuruluş dönemi temel görüşlerini ihtiva eden "Zâhiru’r-Rivâye" beş eserin ortak adıdır.

Hanefî mezhebi tarihinde Şeybânî’nin yazdığı el-Asl, el-Câmiu’s-saġir, el-Câmiu’l Kebîr, es-Siyeru’l Kebîr ve ez-Ziyâdât adlı eserler rivayet açısından kuvvetli bulunduğu için zâhiru’r rivâye, muhtevası Hanefî fıkhının temelini teşkil ettiği için “mesâilu’l usûl / el-usûl” olarak adlandırılmıştır.

Bu eserler arasında Şeybânî’nin ilk defa kaleme aldığı el-Asl, Hanefî çevresinin henüz Kûfe’de çalışmalarını sürdürdüğü dönemi temsil eder ve diğer metinlere nisbetle Ebû Hanîfe’nin halkasındaki fıkhî birikimi en çok yansıtan eser olarak dikkat çeker.

Çeşitli fıkıh babları hakkında birer eser yazan Şeybânî, bu çalışmalarını bir kitapta toplamamasına rağmen söz konusu eserler birbirinden bağımsız metinler şeklinde algılanmamış ve Ebû Hanîfe’nin halkasında şekillenmiş bab sistematiğini kapsayan büyük bir metnin parçaları kabul edilerek el-Asl diye adlandırılmıştır. el-Asl literatürde el-Mebsût adıyla da anılır.

el-Câmiu’s-saġir Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Şeybânî’nin üzerinde ittifak ettiği fıkhî görüşleri ana hatlarıyla içermesi yönüyle Hanefî mezhebinin temel çizgisinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Şeybânî, el-Câmiu’l-kebîr’de ise Hanefî çevresinin fıkhî mesaisini aktarmaktan ziyade hayatının özellikle son yirmi yılına ait görüşlerini kaleme almıştır. Metin özellikleri ve yazım tarihine dair kayıtlar dikkate alındığında ez-Ziyâdât’ın el-Câmiu’l-kebîr üzerine yazılmış bir ek olduğu söylenebilir. Zâhiru’r-rivâye metinleri içinde Şeybânî’nin en son kaleme aldığı eser es-Siyeru’l Kebîr’dir. Muellifin Rakka kadılığı yaptığı sırada tamamladığı eserin asıl metni günümüze ulaşmamış, ancak Şemsul eimme es-Serahsî, es-Siyeru’l Kebîr üzerine kaleme aldığı şerhte bu eseri kendi ifadeleriyle aktarmıştır.

Ebû Hanîfe ve talebelerinin fıkhî birikimini temsil yönüyle zâhiru’r-rivâye eserlerinin, Hanefî çevresinin II. (VIII.) yüzyılda ürettiği diğer metinlerden farklı bir kategoride kabul edilmesini haklı kılan sebebler vardır. Ebû Hanîfe’nin halkasındaki fıkhî meseleleri tedvin amacıyla kaleme alınan bu eserler Hanefî çevresinin diğer önemli simaları tarafından da kabul görmesi, muellife aidiyetleri, kapsamları ve metin özellikleri açısından nâdiru’r rivâye eserlerinden daha üstün metinlerdir.

Dolayısıyla zâhiru’r-rivâye kapsamındaki eserlerin gerek Şeybânî gerekse Ebû Yûsuf ve Hasan b. Ziyâd’a atfedilen diğer metinlere nisbetle daha kuvvetli rivayet zincirleriyle sonraki nesillere ulaştığına dair Hanefî literatüründeki yaygın görüş, bu eserlerin daha makbul ve tanınmış olmasının sebebinden ziyade sonucu olarak kabul edilmelidir.

el-Asl, el-Câmiu’s-saġīr ve el-Câmiu’l-kebîr, Hanefî çevresinde geliştirilmiş fıkıh babları sistematiğini kapsadığı için zâhiru’r-rivâyenin temel metinleri kabul edilir.

Zâhiru’r-rivâye, Hanefî mezhebi tarihi içinde ortaya çıkmış görüşleri hiyerarşik olarak sınıflandıran çalışmalara göre rivayet değeri açısından tercih edilmesi gereken (râcih) görüşleri temsil etmektedir.

Buna göre prensip olarak Ebû Hanîfe ve talebelerine birden fazla görüş atfedilmesi halinde zâhiru’r rivâyede yer alan görüş tarihen sabit kabul edilir. Eğer zâhiru’r rivâyede birden fazla görüş bulunuyorsa bu görüşlerin içinde yer aldığı eserlerin kaleme alınış tarihine göre karar verilir ve daha sonra yazılmış eserdeki görüş tercih edilir.

Zâhiru’r- Rivâye muntesib fakihin, kendi ictihadı neticesinde farklı bir görüş ortaya koymadıkça tercih edilmesi gereken görüşler olarak kabul gördüğünden “mesâilu’l usûl” diye adlandırılmıştır. Zâhir kelimesinin İslâmî ilimler geleneğinde yaygın biçimde “delil açısından kuvvetli” anlamında kullanılması, bazı muelliflerin zâhiru’r rivâye ile mesâilu’l usûl ifadelerinin farklı alanlara işaret ettiğini ve muntesib fakihin tercih ettiği, ancak Şeybânî’nin beş eseri dışında kalan bir görüşün de zâhiru’r-rivâye olarak nitelenebileceğini zannetmesine yol açmıştır.

İslâm medeniyeti ve özellikle fıkıh tarihi açısından taşıdığı öneme rağmen zâhiru’r- rivâye metinlerinin modern dönemde gelişen tahkikli neşir standartlarına uygun toplu neşri henüz yapılmamıştır



9.) Bendeki Reddül Muhtar tercüme ve metin ve izah bölümü var. İzah bölümü İbni Abidin'e ait. Ama metin bölümü normalde iki alim yazmışken kitapta o ayrılmamış bütün halinde yazılmış. Normalde metin kısmında bir metin bir de şerh olması lazım. Ama hiç şerh gibi durmuyor. Sanki bütün halindeymiş gibi. Kitabın ön sözünde metinle şerhi ayırmaya imkan olmadığı için ayırmadım demiş. Neden imkan yok ki ayrılması için?
C 9- Anladığımıza göre, çok fazla kitablardan alıntılamalar olduğu için, muelifin sözü mü, alıntı yapılan eserde geçen ifade midir emin olunamadığı için belli bir tahsise başvuramamış ve olduğu gibi bırakmıştır. Allahu alem.
 
Üst Ana Sayfa Alt