Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Sabah Namazının Kazası İçin Kerahat Vakti Beklenir mi?

A Çevrimdışı

anti-şirk

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bu konuda İmam Mâlik’in, Muvattâ adlı eserinde rivayet ettiği şu Hadis-i Şerif vardır:

عَنْ مَالِك عَنْ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حِينَ قَفَلَ مِنْ خَيْبَرَ أَسْرَى حَتَّى إِذَا كَانَ مِنْ آخِرِ اللَّيْلِ عَرَّسَ وَقَالَ لِبِلَالٍ اكْلَأْ لَنَا الصُّبْحَ وَنَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَصْحَابُهُ وَكَلَأَ بِلَالٌ مَا قُدِّرَ لَهُ ثُمَّ اسْتَنَدَ إِلَى رَاحِلَتِهِ وَهُوَ مُقَابِلُ الْفَجْرِ فَغَلَبَتْهُ عَيْنَاهُ فَلَمْ يَسْتَيْقِظْ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَا بِلَالٌ وَلَا أَحَدٌ مِنْ الرَّكْبِ حَتَّى ضَرَبَتْهُمْ الشَّمْسُ فَفَزِعَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ بِلَالٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخَذَ بِنَفْسِي الَّذِي أَخَذَ بِنَفْسِكَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اقْتَادُوا فَبَعَثُوا رَوَاحِلَهُمْ وَاقْتَادُوا شَيْئًا ثُمَّ أَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِلَالًا فَأَقَامَ الصَّلَاةَ فَصَلَّى بِهِمْ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الصُّبْحَ ثُمَّ قَالَ حِينَ قَضَى الصَّلَاةَ مَنْ نَسِيَ الصَّلَاةَ فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا فَإِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ فِي كِتَابِهِ{أَقِمْ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي}


İmam Mâlik’ten, o da İbn Şihab’tan, onun da Said b. el-Müseyyeb (Allah onlardan razı olsun)’ten rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Hayber’den dönerken, gecenin sonunda istirahat için konakladılar. (Orduyu) Sabah namazına kaldırmak için Hz. Bilal, nöbetçi bırakıldı. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashabı da uyudular. Hz. Bilal, Allah Teâlâ hazretlerinin takdir ettiği kadar nöbet tuttu. Sonra yüzünü fecrin doğacağı cihete doğru çevirip yüklerine yaslandı ve o şekilde uyuya kaldı. Güneş ışınları onların üzerine vuruncaya kadar ne Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ne Bilal nede ordudan herhangi biri uyanamadı. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) telaşla uyanıp Hz. Bilal’e: Ya Bilal diye seslendi. Bunun üzerine Hz. Bilal: Ey Allah’ın Resulü, seni uyutan Allah beni de uyuttu dedi.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): Yüklerinizi bineklerinize bindirin buradan gidiyoruz dedi. Ordu bir müddet gidince, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Hz. Bilal’e ezan okumasını emretti. Sabah namazını kıldırdıktan sonra şöyle buyurdu: Biriniz namazı unutur da vaktinde kılamasa, hatırladığında onu kaza etsin.[3] Zira Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:Beni anmak için namaz kıl[4]

Değerli kardeşlerim benim öğrenmek istediğim, eğer kaçırmışsak sabah namazını ( güneş doğmuşsa ) uyandıktan sonra hemen mi kılacağız yoksa güneşin biraz yükselmesini ( kerahat vaktinin çıkmasını mı ) bekleyeceğiz. Çünkü Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem yolculukta olduğu için ordan başka bir yere gidiyor sonra namaz kılıyor. Biz mukim halde de namazı kaçırdığımız için ne yapacağız acaba ?


[3] Muvattâ Mâlik bi rivayet-i Muhammed b. El-Hasen, Ebvabu’s-salat bab: Er-Reculü yensa es-Salate ev tefutuhu an vaktiha

[4] Tâhâ suresi/14

 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ r حِينَ قَفَلَ مِنْ خَيْبَرَ أَسْرَى، حَتَّى إِذَا كَانَ مِنْ آخِرِ اللَّيْلِ عَرَّسَ وَقَالَ لِبِلاَلٍ : « اكْلأْ لَنَا الصُّبْحَ ». وَنَامَ رَسُولُ اللَّهِ r وَأَصْحَابُهُ، وَكَلأَ بِلاَلٌ مَا قُدِّرَ لَهُ, ثُمَّ اسْتَنَدَ إِلَى رَاحِلَتِهِ وَهُوَ مُقَابِلُ الْفَجْرِ، فَغَلَبَتْهُ عَيْنَاهُ، فَلَمْ يَسْتَيْقِظْ رَسُولُ اللَّهِ r وَلاَ بِلاَلٌ وَلاَ أَحَدٌ مِنَ الرَّكْبِ، حَتَّى ضَرَبَتْهُمُ الشَّمْسُ، فَفَزِعَ رَسُولُ اللَّهِ r فَقَالَ بِلاَلٌ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخَذَ بِنَفْسِي الَّذِي أَخَذَ بِنَفْسِكَ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ r : «اقْتَادُوا». فَبَعَثُوا رَوَاحِلَهُمْ وَاقْتَادُوا شَيْئاً, ثُمَّ أَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ r بِلاَلاً فَأَقَامَ الصَّلاَةَ, فَصَلَّى بِهِمْ رَسُولُ اللَّهِ r الصُّبْحَ، ثُمَّ قَالَ حِينَ قَضَى الصَّلاَة :َ « مَنْ نَسِيَ الصَّلاَةَ فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا، فَإِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ في كِتَابِهِ ( أَقِمِ الصَّلاَةَ لِذِكْري ) » [طه :14]
Saîd b. el-Museyyeb rivayet eder:
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hayber fethinden dönüşünde gece yola devam etti. Gece'nin yarısından çoğu geçince biraz uyuyup dinlenmek için konakladı.
Bilal'e: «—
Uyuma, bizi sabah namazına kaldır» buyurdu ve uyudu.
Ashab da uyudu. Bilal bir süre bekledikten sonra —sabaha karşı— devesine dayandı, gözleri uykuya daldı. Güneş doğup yüzlerine vuruncaya kadar ne Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ne Bilal, ne de Ashab uyandı.
Rasulu Ekram birden heyecanla uyanınca, Bilal: «— Ya Rasulallah; Seni uyutan (Allah) beni de uyuttu.» dedi.
Bunun üzerine Rasulullah hareket emri verdi.
Savaşçılar develerini kaldırıp yola düştüler. Biraz gittikten sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bilal'e emretti.
Bilal kamet etti. Rasulu Ekram cemaate sabah namazım kıldırdı.
Namazdan sonra da: «Namazı unutup kılamayan onu hatırlayınca kılsın. Çünkü Allah Teala kitabında «Beni hatırlayınca namazı kıl [Taha 14] buyurur» dedi.

(İmam Mâlik, Muvatta, Vukiti's Salat, Bab 6, Hadis no: 25)

وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ أَنَّهُ قَالَ : عَرَّسَ رَسُولُ اللَّهِ r لَيْلَةً بِطَرِيقِ مَكَّةَ، وَوَكَّلَ بِلاَلاً أَنْ يُوقِظَهُمْ لِلصَّلاَةِ، فَرَقَدَ بِلاَلٌ وَرَقَدُوا، حَتَّى اسْتَيْقَظُوا وَقَدْ طَلَعَتْ عَلَيْهِمُ الشَّمْسُ، فَاسْتَيْقَظَ الْقَوْمُ وَقَدْ فَزِعُوا، فَأَمَرَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ r أَنْ يَرْكَبُوا حَتَّى يَخْرُجُوا مِنْ ذَلِكَ الْوَادِي وَقَالَ : « إِنَّ هَذَا وَادٍ بِهِ شَيْطَانٌ ». فَرَكِبُوا حَتَّى خَرَجُوا مِنْ ذَلِكَ الْوَادِي، ثُمَّ أَمَرَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ r أَنْ يَنْزِلُوا وَأَنْ يَتَوَضَّؤُوا، وَأَمَرَ بِلاَلاً أَنْ يُنَادِيَ بِالصَّلاَةِ، أَوْ يُقِيمَ، فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ r بِالنَّاسِ، ثُمَّ انْصَرَفَ إِلَيْهِمْ وَقَدْ رَأَى مِنْ فَزَعِهِمْ، فَقَالَ : « يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ اللَّهَ قَبَضَ أَرْوَاحَنَا، وَلَوْ شَاءَ لَرَدَّهَا إِلَيْنَا فِي حِينٍ غَيْرِ هَذَا، فَإِذَا رَقَدَ أَحَدُكُمْ عَنِ الصَّلاَةِ أَوْ نَسِيَهَا، ثُمَّ فَزِعَ إِلَيْهَا، فَلْيُصَلِّهَا كَمَا كَانَ يُصَلِّيهَا فِي وَقْتِهَا ». ثُمَّ الْتَفَتَ رَسُولُ اللَّهِ r إِلَى أَبِي بَكْرٍ فَقَالَ : « إِنَّ الشَّيْطَانَ أَتَى بِلاَلاً وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي، فَأَضْجَعَهُ، فَلَمْ يَزَلْ يُهَدِّئُهُ كَمَا يُهَدَّأُ الصَّبِيُّ حَتَّى نَامَ ». ثُمَّ دَعَا رَسُولُ اللَّهِ r بِلاَلاً، فَأَخْبَرَ بِلاَلٌ رَسُولَ اللَّهِ r مِثْلَ الَّذِي أَخْبَرَ رَسُولُ اللَّهِ r أَبَا بَكْرٍ، فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ : أَشْهَدُ أَنَّكَ رَسُولُ اللَّهِ
Zeyd b. Eslem rivayet eder:
Rasulullah bir gece Mekke yolunda konakladı. Kendilerini namaza kaldırması için de Bilal'i vazifelendirdi ve uyudu. Ashab da uyudu. (Bir süre sonra) Bilal da uyudu. Ancak güneş doğunca uyanabildiler.
Uyanıp telaşa düşünce Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hemen bineklerine binmelerini, o vadiden çıkmalarını emretti, ve: «
Bu vadide şeytan vardır» buyurdu.
(Develerine ve atlarına) bindiler. Vadiyi geçtikten sonra, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem inmelerini ve abdest almalarını emretti. Bilal'e de ezan okumasını veya kamet getirmesini söyledi.
Rasulullah namazı kıldırdı, cemaate döndü. Korku ve heyecanlarını görünce Onlara: «Ey insanlar! Şubhesiz ruhumuzu Allah aldı (Bizi Allah uyuttu). Dileseydi ruhumuzu bize başka bir zamanda iade ederdi. Bizi daha erken uyandırırdı. Sizden kim uyuyakalır, yahud unutur da namazı kılanı azsa uyanınca, namazını vaktinde kıldığı gibi kılsın» dedikten sonra, Ebu Bekr'e dönerek: «Bilal namaz kılıyordu, şeytan geldi Onu yatırdı, ninni ile uyutulan çocuk gibi Onu uyuttu.» dedi.
Daha sonra Nebi (a.s.), Bilal'i çağırdı. Bilal, Rasulullah'ın (daha önceden) Ebu Bekr'e haber verdiği şeylerin aynısını kendisine anlatınca, Ebu Bekr
«Gerçekten senin Allah'ın Rasulü olduğuna şahadet ederim» dedi.

(İmam Mâlik, Muvatta, Vukiti's Salat, Bab 6, Hadis no: 26, Mursel hadis)

Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhumâ) anlatıyor:
"Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki:
"Öğlenin (başlama) vakti, güneşin (tepe noktasından batıya) meylettiği zamandır. Kişinin gölgesi kendi uzunluğunda olduğu müddetçe öğle vakti devam eder, yani ikindi vakti girmedikçe.
İkindi vakti ise güneş sararmadıkça devam eder.
Akşam vakti ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolmadığı muddetçe devam eder.
Yatsı namazının vakti orta uzunluktaki gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti ise fecrin doğmasından (yani şafağın sökmesinden) başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Güneş doğdu mu namazdan vazgeç. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasından doğar."
(Muslim, Mesâcid 173, (612); Ebu Dâvud, Salât 2, (396); Nesâî, Mevâkît 15, (l, 260)
İbnu Hacer şöyle izah eder:
"Şeytanın iki boynuzu başının iki tarafı demektir. Denir ki:' 'Şeytan güneşin doğduğu yerin hizasında dikilir. Öyle ki o, doğunca (şeytanın) başının iki yanı ortasında olur. Ta ki, güneşe tapanların güneş için yaptıkları secde onun için yapılmış olsun. Batma sırasında da aynı hal mevzubahistir. Durum böyle olunca güneşin, şeytanın iki boynuzu arasından doğması, doğuşu esnasında güneşi seyredene nisbetendir. Şöyle ki, eğer şeytanı seyretmiş olsaydı, Onu güneşin yanında dikilmiş olarak görecekti."

Fıkıh alimleri, namaz kılınmasının caiz olmadığı (güneşe tapanların ameline benzememesi için) 3 ana vakti belirlemişlerdir.

Bunlar da güneş doğarken (yükselirken), tam tepe noktasından, batıya meyledinceye kadar ve güneşin batması zamanlarda yaklaşık 40- 45' mekruh görülmüştür. Bununla birlikte kılınırsa da namaz geçerlidir.
Sabah namazını kaçıran kişi uyandığında kerahat vakti de çıkmışsa hemen namazını kılabilir, aksi taktirde kerahat vaktini beklemesi gerekir.

kerahat_zamanlari.jpg
kerahatvakitleri.jpg

Kerâhet zamânlarının muddetleri, sabit olmayıp, bulunulan yerin arz (enlem) derecesine ve günlere göre değişir.
  1. Güneş doğarken olan kerâhet zemânı:
Bu müddet, Güneşin doğmasından, üst kenârının zâhirî (görünen) ufuk hattından görülmeğe başlayıp, bakamıyacak kadar parlamasına, yani Duhâ vakti (İşrak vakti)'ne kadar olan zemândır. Bu zemânın sonuna (Duhâ vakti) veya (İşrak vakti) veya (Kuşluk Vakti) denir.
  • Duhâ (İşrak) vaktinde, güneş merkezinin hakîki ufukdan olan yüksekliği beş derecedir. Güneşin alt kenârı, zâhirî (görünen) ufuk hattından bir mızrak boyu irtifâındadır (yüksekliğindedir).
  • Duhâ (İşrak) vakti, güneşin tulû’undan (doğuşundan) Türkiyede takrîben 40 dakîka sonradır. Bu iki vakt arasındaki zemân, ya’nî tulû’ (Güneş) ve duhâ (İşrak) vaktleri arasındaki zemân, (Kerâhet zemânı)dır.
    Buna ayrıca temkin muddeti ilâve edilir. Türkiye için temkin müddeti takrîben 10 dakikadır.
  • Duhâ vakti olunca, iki rek’at (İşrak nemâzı) kılmak sünnetdir. Bu nemâza (Kuşluk nemâzı) da denir. Bayram nemâzı da, bu vaktde kılınır.

  1. Güneş Nısf-un-nehâr dâiresi üzerinde iken, yani gündüz ortasında iken (zevâlde) olan kerâhet zemânı
    • Güneşin zevâlde olması, semâdaki şer’î zevâl mahalli olan dâirenin içinde bulunmasıdır. Kerâhet zemânı, hakîkî zevâl vaktinden temkin zemânı evvel ve sonra olan iki vakt arasındaki zemândır. Bu zemân, Türkiye takviminde bildirilen öğle nemâzı vaktinden Türkiye için, 20 dakîka evvel başlamakdadır.
    • Nemâzı gündüz ortasında kılmak, yani kerâhet vaktinde kılmak demek, ilk veyâ son rek’atinin gündüz ortasına rastlaması demek olduğu, Tahtâvînin (Merâkıl-felâh) hâşiyesinde ve (İbni Âbidîn)de yazılıdır.
  2. Güneş batarken olan kerâhet zemânı (İsfirâr-ı şems) :
    • (İsfirâr-ı şems) vakti, güneşin ön [alt] kenârının zâhirî (görünen) ufuk hattına bir mızrak boyu yaklaşdığı, ya’nî merkezinin hakîkî ufukdan 5 derece irtifâ’da olduğu vakti olub, Türkiyede ihtiyâten 40 dakîkadır. Bu vakt, üç kerâhet vaktinin üçüncüsüdür.
    • Güneşin batması, tozsuz, dumansız, berrak bir havada, ziyânın geldiği yerlerin veyâ kendisinin bakacak kadar sararmağa başladığı vaktden batıncaya kadar olan zemân demekdir. Bu vakte (İsfirâr-ı şems) zemânı denir. İşrak vaktleri hesâb edilirken, ihtiyât olarak, Temkin zemânı kadar sonraya alınmış, isfirâr vaktleri değişdirilmemişdir.
    • İkindi nemâzını güneş sarardıkdan sonra, yani alt [ön] kenârı zâhirî (görünen) ufuk hattına yaklaşıncaya kadar gecikdirmek harâmdır. Bu zemânın miktarı, İstanbul gibi arzı (enlemi) 41 derece olan mahaller (yerler) için, 37 dakika ile 42 dakika arasında değişmekdedir. Ortalama olarak 40 dakikadır.
    • İkindi nemâzının vakti, öğle vakti bitince başlıyarak, güneşin arka kenârı üfk-ı zâhirî (görünen ufuk) hattından batıp, gayb olduğu görülünceye kadar ise de, güneş sarardıkdan sonra, ya’nî alt [ön] kenârı ufk-ı zâhirî hattına bir mızrak boyu yaklaşınca, her nemâzı kılmak ve ikindiyi bu vakte gecikdirmek harâmdır. Fekat ikindi nemâzı bu vakte kalmışsa, mutlaka farzı kılınmalı ve kazaya bırakılmamalıdır.
    • İsfirâr-ı şems ile gurûb (güneşin batması) arasındaki zemân, tulû (güneşin doğması) ile işrak arasındaki zemândan temkin muddeti kadar kısadır.
    • Gurûb ile tulû vakti toplamından işrâk vakti çıkarılıp temkin ilâve edilince, İsfirâr vakti bulunur.
 
Üst Ana Sayfa Alt