Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Sabrin Fazileti

eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bilmiş ol ki, Allah Teala sabrı, tökezlemiyen bir at, körlenmeyen bir kılıç, bozguna uğramayan bir ordu, yıkılamayan, hatta gedik bile açılamayan muhkem bir kale kılmıştır. Sabır ile nusret (zafere ulaşma) iki kardeştir, bunlar bir anadan süt emmiş ve hiçbir zaman birbirinden ayrılmayacaklarına dair yemin etmişlerdir.

Zafere ulaşmak, sabırdan sonra gelir, ferahlık ve sevinç üzüntüden sonra gelir, güçlük ve sıkıntıdan sonra kolaylık gelir. Sabır, sahibine silahsız ve hazırlıksız bir ordudan daha çok yardımcıdır. Sabrın zaferdeki yeri, vücuddaki baş gibidir.
Allah Teala kitabında sabredenlere karşılıksız mükafat vereceğini vadetmiş ve bir ayet-i kerimesinde de,
"Sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal/46) buyurmuştur.

Yani ey iman edenler! Sabredin çünkü Allah'ın hidayeti, yardımı, açık zaferi sabredenlerle beraberdir. İşte, bu beraberlik sayesinde sabredenler, Allah'ın gizli ve açık nimetlerini, dünya ve ahiret hayrını kazanırlar. Allah Teala, din işlerinde imam (rehber) olmayı, sabra ve yakîne bağlamış ve ayet-i kerimesinde;

"İçlerinden de sabır (ve sebat) ettikleri zaman emirlerimizle doğru yola sevkedecek imamlar (rehberler) tayin etmiştik ve onlar, ayetlerimizi çok iyi biliyorlardı." buyurmuştur. (Secde/24).

Allah Teala sabrın, sabredenler için en hayırlı şey olduğunu yeminle te'kid ederek:

"Sabrederseniz, andolsun ki, bu tahammül edenler için elbet daha hayırlıdır." (Nahl/126) buyurmuştur.

Allah Teala sabır ve takva sahibine düşmanın -ne kadar güçlü ve kuvvetli olursa olsun- hilesinin zarar veremeyeceğini haber vererek şöyle buyurmaktadır:

Eğer siz, sabreder de korunursanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz ki, Allah, ilmiyle / onların yaptıklarını kuşatmıştır." (Al-i İmran/120)

Allah Teala, Yusuf (a.s.)'den haber verirken de şöyle buyuruyor:

"Kim (Allah'dan) korkar ve sabrederse, bilsin ki, Allah iyilik edenlerin mükafatını zayi etmez." (Yusuf/90)

Yusuf (a.s.) bu ayet-i kerimede sabır ve takvanın kendisini en yüksek makama ulaştırdığını ve kurtuluşun, sabır ve takvaya bağlı olduğunu haber vermektedir. Mü'minler de bu ayet-i kerimeden, kurtuluşun sabretmekle ve Allah'ın emrini tutup yasaklarından sakınmakla mümkün olabileceğini anlamışlardır.
Nitekim Allah Teala:

"Ey iman edenler! sabr (u sebat) edin, (düşmanlarımızla) sabır yarışı edin (onlara galebe çalın, sınırlarda) nöbet beklesin, Bu sayede kurtuluşu umabilirsiniz." (Ali İmran/200)

Allah Teala, sabredenleri sevdiğini haber vererek şöyle buyuruyor:
"Allah sabredenleri sever." (Al-i İmran/146)

Bu ayet-i kerimede, Allah'ın kendilerini sevmesini arzu edenler için, sabretmeye büyük bir teşvik vardır. Allah Teala, sabredenleri üç ayetle müjdeledi ki bunlardan her biri, dünya ehlinin birbirlerini çekemeyerek uğrunda kan döktükleri dünyadan ve dünya malından daha hayırlıdır.
Allah Teala, şöyle buyuruyor:

"Sabredenleri müjdele ki, onlar başlarına bir bela geldiği zaman, 'Biz Allah'ın (dünyada takdirine teslim olmuş kulları) yız ve biz (ahirette de) yine O'na döneceğiz' derler. İşte onlara Rablarından mağfiret ve rahmet vardır ve işte onlar hidayete erenlerin ta kendileridir." (Bakara/155, 156, 157)

Allah Teala kullarına, din ve dünya hususunda başlarına bir musibet geldiği zaman sabır ve dua ile yardım dilemelerini tavsiye ederek buyuruyor:
"Hem sabır (ve sebat) ile hem namazla Allah'dan yardım isteyin, gerçi bu, nefislere pek ağır gelirse de (Allah'a) saygısı olan kimselere ağır gelmez." (Bakara/45)

Allah Teala cenneti kazanan ve cehennemden kurtulanların ancak sabredenler olacaklarını beyan ederek:
"İşte onlara bugün sabretmelerine karşılık mükafatlarını verdim. Onlar murada erenlerin ta kendileridir." (Mü'minun/111) buyurmaktadır.

Yine Allah Teala dünyadan ve nimetinden yüz çevirip sevabı arzulayanların ancak sabırlı mü'minler olduğunu haber vererek buyuruyor:
"Kendilerine ilim verilenler de (şöyle) dedi: Yazıklar olsun size. Allah'ın sevabı iman ve iyi amel eden kimseler için daha hayırlıdır. Buna da sabır (ve sebat) edenlerden başkası kavuşturulmaz." (Kasas/80)

Yine Allah Teala kötülüğe iyilikle engel olduğu vakit, kötü kimsenin adeta yakın bir dost gibi olacağını haber vererek buyuruyor:
"İyilikle kötülük bir olamaz. Sen kötülüğü, en güzel, olan hareketle önle o vakit göreceksin ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse yakın bir dost gibi olacaktır." (Fussilet/34)

İşte bu rütbeye ancak sabredenler kavuşturulur, ancak büyük nasip sahihleri kavuşturulur. Yine Allah Teala yeminle te'kid ederek buyuruyor:
"Asra (devre) yemin ederim ki, muhakkak insan ziyandadır. Ancak iman edenlerle güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar, bir de birbirlerine hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edenler böyle değil." (Asr/1-3)

İnsanlar sağcılar ve solcular olmak üzere iki kısımdır. Sabır ve merhameti tavsiye edenler, Allah'ın ayetlerinden istifade ederek iman edenler, sabredenler ve şükredenler sağcılardır. İşte bu vasıflarla sağcılar, solculardan ayrılmaktadır. Mü'minlerin vasıflarından en büyükleri sabır ile şükürdür.
Nitekim Allah Teala Kur'an'ı Kerim'in dört yerinde:

"Şüphesiz ki, bunda çok sabreden, çok şükreden kimse için ibretler vardır." (İbrahim/5, Lokman/31, Sebe,'/19, Şûra/33) buyurmuştur.
Allah Teala, mağfireti ve mükafatı iyi amel ile sabıra bağlamıştır. Allah sabrı kime kolaylaştırırca ona kolay gelir.
Nitekim Allah Teala:

"Sabredip güzel amel (ve hareketler) de bulunanlar böyle değil, onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır." (Hud/11) buyurmuştur.

Allah Teala, sabretmenin ve suçlan bağdamanın, asla zarar etmeyecek bir ticaret sahihlerinin azmedecekleri işlerden olduğunu haber vererek buyuruyor:

"Her kim de sabreder ve suç bağışlarsa, işte bu, azmedilecek işlerdendir." (Şûra/43)

Allah Teala hükmüne sabretmesini peygamberine emretmiş, peygamberinin sabrının ancak Allah'ın yardımıyla olacağını ve böylece bütün musibetlerin kolay olacağını haber vererek aşağıdaki ayetlerde şöyle buyurmuştur:
"Rabbinin hükmüne sabret çünkü sen, bizim nezaretimizdesin." (Tur/48),

"Sabret, senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Ve onlara karşı mahzun olma. Yaptıkları hileden telaşa da düşme. Gerçekten Allah, takva sahipleriyle ve iyilik edenlerle beraberdir." (Nahl/127-128)

Sabır, mü'minin bağlanmış olduğu bir iptir, ondan kurtulamaz, imanın dayandığı bir temeldir, sabrı olmayanın imanı yoktur, olsa da son derece zayıfdır, böyle bir iman sahibi, Allah Tealaya tek taraflı ibadet edenlerdendir, eğer kendisine bir hayır dokunursa ona gönlü yatar, eğer bir bela gelirse gerisin geriye dönüverir (mürted olur), dünyada da ahirette de hüsrana uğramış ve bunlardan ziyandan başka bir şey kazanamamıştır.
Mesud ve bahtiyar insanlar sabırları sayesinde en güzel maişeti elde etmişler, şükürleri sayesinde de en yüce makamlara yükselmişler, sabır ile şükrün kanatları arasında na'îm cennetlerine ulaşmışlardır. Bu, Allah'ın lutfudur, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl ve ihsan sahibidir.

Uddetü's-Sabirîn ve Zahîretû'ş-Şâkirîn
İbn’ul kayyim el cevziyye-
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
allah arazı olsun kardeşim önce kul olarak bütün vazifelerimizi yerine getirip sonrada sabretmeyi hepimize allah nasip etsin.....burda ince bir nokta var aslında genelde haksızlığa uğradığımızda sabırlı olup tahammül etmemiz istenir yada bu hali kabullenmemiz buna halk arasında sabır denilyor.....zulme rıza göstermek asla sabır değildir ...bunu bizlere bazı güçler empoze ediyor ...koyun gibi sürülmemiz için oysa asıl sabır elinden geleni yapıp gücün yetmediği sıkıntıda ,zorlukta tahammül etmek allahtan yardım dilemektir.haksızlık karşısında susup dilsiz şeytan olmak değildir......bu ufak hatırlatmayı yapayım dedim..selametle
 
eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ruveyda. ' Alıntı:
ALLAH arazı olsun kardeşim önce kul olarak bütün vazifelerimizi yerine getirip sonrada sabretmeyi hepimize ALLAH nasip etsin.....burda ince bir nokta var aslında genelde haksızlığa uğradığımızda sabırlı olup tahammül etmemiz istenir yada bu hali kabullenmemiz buna halk arasında sabır denilyor.....zulme rıza göstermek asla sabır değildir ...bunu bizlere bazı güçler empoze ediyor ...koyun gibi sürülmemiz için oysa asıl sabır elinden geleni yapıp gücün yetmediği sıkıntıda ,zorlukta tahammül etmek ALLAHtan yardım dilemektir.haksızlık karşısında susup dilsiz şeytan olmak değildir......bu ufak hatırlatmayı yapayım dedim..selametle

kesinlikle haklısın kardeşim
ALLAH BÜTÜN MÜSLÜMANLARDAN RAZI OLSUN...
 
eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ruveyda. ' Alıntı:
ALLAH arazı olsun kardeşim önce kul olarak bütün vazifelerimizi yerine getirip sonrada sabretmeyi hepimize ALLAH nasip etsin.....burda ince bir nokta var aslında genelde haksızlığa uğradığımızda sabırlı olup tahammül etmemiz istenir yada bu hali kabullenmemiz buna halk arasında sabır denilyor.....zulme rıza göstermek asla sabır değildir ...bunu bizlere bazı güçler empoze ediyor ...koyun gibi sürülmemiz için oysa asıl sabır elinden geleni yapıp gücün yetmediği sıkıntıda ,zorlukta tahammül etmek ALLAHtan yardım dilemektir.haksızlık karşısında susup dilsiz şeytan olmak değildir......bu ufak hatırlatmayı yapayım dedim..selametle

aynı zamanda bahsettiğin hataya düşmemek için sabrın manasınında bilinmesi gerekir. ne yazıkki çağımızda kavramların içleri boşaltılıyor.aynı eserden bu konuyuda belirtmekte fayda görüyorum;

"Netice olarak, "sabır" en yaygın olarak üç manada kullanılır;

1 - "menetmek",

2 - "şiddet" ve

3 - "toplamak"

Bir kimse;

- sabrettiği zaman; "sabare: sabretti",

- kendini sabra zorladığı zaman; "tesabbere",

- sabrı kazandığı zaman; "ıstabere",

- hasmı sabır makamında durduğu zaman; "sabere",

- kendisini ve başkasını sabra teşvik ettiği zaman; "sabbere nefsehu ve gayrehu" denir.

İsm-i faili, "sabirûn, sabbarûn, sabûrun, müsâbirûn ve mustabirûn" gelir.

- Müsâbirûn, "sabere" den

- Mustabirun, "ıstabere" den,

- Sabirûn "sabere" den gelir.

"Sabbarûn, sabûrun", "darrabûn" ve "darûbûn" gibi sülasinin mübalağa vezinlerindendir."

"Sabrın Hakikati ve Bilginlerin Bu Konudaki Sözleri"



Sabrın hakikati, insanın üstün ahlaklarından biridir. İnsan onunla güzel ve hoş olmayan işleri yapmaktan sakınır. Sabır, insanın kuvvetlerinden bir kuvvettir. İnsanın hali ve işleri ancak onunla düzelir ve yoluna girer.

Cüneyd b. Muhammed'e sabırdan sorulduğunda; "sabır, insanın yüzünü ekşitmeden acıları yudumlamasıdır" diye cevap vermiştir.

Zünnûn da; "Sabır; insanın yasaklardan uzak kalması, belanın acılarını yudumlarken sükûnet ve vekarını muhafaza etmesi, fakir düştüğünde de zengin görünmesidir," demiştir.

Bazıları da: "sabır; bela geldiğinde edep ve ciddiyeti muhafaza etmekten ibarettir", demişlerdir.

Diğer bazıları da: "sabır, bela geldiğinde şikayet etmemektir", demişlerdir.

Ebu Osman; "Sabırlı kimse, kendini kötülüklere hücum etmeye alıştıran kimsedir," demiştir.

Bazıları da; "sabır, bela karşısında, aynen sıhhat ve afiyette durulduğu gibi durulmasıdır", demişlerdir.

Yani Allah Teala'nın kulu üzerinde hem afiyette ve hem de bela zamanında kulluk hakkı vardır. Buna göre; kulun afiyette iken şükretmesi bela zamanında, sabretmesi gerekir.

Amr b. Osman el-Mekki; "sabır; Allah'la beraber sebat etmek, belaları rahatlık ve sükunetle karşılamaktır," demiştir. Bunun manası, bir kimsenin belayı, sıkılmadan, kızmadan, şikayet etmeden, rahatlık ve sükunetle karşılamasıdır.

Havvas; "Sabır, kitabın ve sünnetin hükümleri üzerinde sebat etmektir."

Rüveym; "Sabır, şikayeti terketmektir," demiştir.

Bazıları da; "sabır, Allah'dan yardım istemektir" demişlerdir.

Ebu Ali; "Sabır, ismi gibi acıdır," demiştir.

Ebu Muhammed el-Ceriri; "Sabır, bolluk ile darlık arasını ayırmayıp, her iki halde de hatır ve gönlün hoş olmasıdır." demiştir.

Ben derim ki: Bu, kulun yapabileceği bir iş değildir, böyle de emredilmiş değildir, çünkü, Allah Teala tabiatları bu iki halin arasını ayırmak üzere yaratmıştır. Kulun yapabileceği iş kendini sızlanmaktan menetmesidir, yoksa onun yanında iki halin eşit olması değildir. Afiyet sahası kul için sabır sahasından daha geniştir. Nitekim Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) meşhur duasında:

"İlahi, eğer bana karşı kızgın değilsen, ben çektiğim meşakkatlara, belalara hiç aldırmam. Çünkü senin afiyet ve lûtfun bunlardan çok geniştir."

Bu hadis-i şerif, aşağıdaki hadis-i şerife zıd değildir.

"Sabırdan daha hayırlı, sabırdan daha geniş bir nimet kimseye verilmemiştir."

Çünkü bu hadis-i şerif, kulun başına bir bela geldikten sonra, onun için sabırdan daha hayırlı bir nimetin olmadığını, birinci hadis-i şerif ise, bela gelmeden önce afiyetten daha hayırlı bir nimetin bulunmadığını ifade eder.

Ebu Ali Dakkak diyor ki:

"Sabır, takdire itiraz etmemektir. Şikayet etmeksizin belayı açıklamak sabra zıd değildir. Nitekim Allah Teala, Eyyüb aleyhisselam:

"Eyyûb de: Başıma bir bela / dert geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin! diye Rabbine nida etti." (Enbiya/83) dediği halde;

"Biz onu, hakikaten sabırlı bulduk" (Sad/44) buyurmuştur.

Ebu Ali Dakkak'ın, "şikayet etmeksizin" sözüne gelince şikayet iki nevidir.

1 - Birinci nevi; Allah'a şikayet etmekdir ki, sabra ters değildir. Nitekim Yakub aleyhisselam:

"sabır güzel bir şeydir" (Yusuf/18) demesine rağmen; "Ben (taşan) kederimi, mahzunluğumu yalnız Allah'a şikayet ediyorum" (Yusuf/ 86) demiştir.

Yine Allah Teala, Eyyüb aleyhisselamı, sabırlı olarak vasfettiği halde Eyyüp aleyhisselam:

"Başıma bir bela / dert geldi" demiştir.

Yine Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem):

"İlahî! kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı ancak sana arzederim" demiştir.

Yine Musa aleyhisselam:

"İlahî! hamd ancak sana mahsustur. Belalar ancak sana arzolunur, yardım yalnız senden istenilir, darda kalanlar yalnız sana dua ederler, yalnız sana tevekkül olunur, güç ve kuvvet ancak senindir" demişti.

2 - İkinci nevi; belaya uğrayan kimsenin şikayetidir ki ya İisan-ı hal ile ya da sözle olur. Bu şikayet, sabır ile bir arada bulunmaz, bilakis sabra terstir, onu bozar.

Lisan-ı hal ile veya söz ile insanlara yapılan şikayetle Allah'a yapılan şikayet arasında fark vardır. Biz bu meseleyi inşaallah şikayet ile sabrın birleştikleri ve ayrıldıkları yerde anlatacağız.

Denildi ki; "sabır"; nefsin kahramanlığıdır. Bu söze binaen, bir saat sabretmek kahramanlıktır denilmiştir.

Denildi ki; "sabır"; felaket zamanında kalbin sabit olmasıdır. Sabır ile sızlanma birbirine zıd olup biri diğerinin karşısına çıkar. Nitekim Allah Teala cehennem ehlinden hikaye ederek:

"Şimdi sızlansak da sabretsek de bizim için müsavidir. Bizim için bir sığınak yoktur." (İbrahim/21) buyurmuştur.

"Sızlanmak", acizliğin arkadaşı ve kardeşidir,

"Sabır" ise, aklın arkadaşı ve maddesidir.

Sızlanmaya, "baban kimdir?" diye sorulduğunda, "sabırdır" diye cevap vermiştir.

Nefs, kulun bineği olup, onun üzerinde ya cennete veya cehenneme gider, sabır ise bu bineğin gemi ve yuları gibidir, eğer bineğin gemi ve yuları olmazsa her tarafa kaçabilir.

"Haccac"ın hutbelerinden şunlar kaydedilmiştir;

"Nefislerinizi men edin, çünkü nefisler bütün kötülükleri arzu eder, o halde Allah Teala nefsine gem ve yular takıp onu gemiyle Allah'ın taatına çeken ve yularıyla günahlardan meneden kimseye rahmet etsin. Çünkü Allah'ın haram kıldıklarına sabretmek, azabına sabretmekten daha kolaydır. "

Ben derim ki:

"İnsanda iki kuvvet vardır:

1 - Biri "atılma kuvveti",

2 - diğeri, "menetme kuvveti"dir.

Sabrın hakikati; atılma kuvvetini faydalı olan şeye sarfetmesi, menetme kuvvetini ise zararlı olan şeyden tutmasıdır."

- Bazı kimselerin kendisine faydalı olanlara sabretmesi, zararlı olanlara sabretmesinden daha kuvvetlidir. Böyle kimseler ibadet ve taatın meşakkatına sabreder fakat yasak olanlara sabredemez.

- Bazı kimselerin de yasaklara sabretmesi ibadet ve taatın meşakkatlarına sabretmesinden daha kuvvetlidir.

- Bazı kimselerin de bunlardan hiçbirine sabrı yoktur.

İnsanların en üstün ve faziletlisi hem ibadet ve taatın meşakkatlarına hem de yasaklara sabreden kimsedir.

Birçok kimseler, sıcak olsun soğuk olsun geceleri ibadet etme, gündüzleri oruç tutma meşakkatına sabrederler, fakat harama bakmamaya sabredemezler.

Bazısı da, haramlara bakmamaya sabrederler, fakat bu sefer iyilikleri yapmaya, kötülüklerden sakınmaya, kafirler ve münafıklar ile cihada sabredemezler.

İnsanlardan çokları ise bunlardan hiçbirine sabredemez.

Bunların hepsine sabredenler de çok çok azdır.

Denildi ki: "sabır, heva ve şehvet kuvvetinin karşısında akıl ve din kuvvetini hakim kılmaktır."

Yani insan tabiatı, sevdiği şeyleri elde etmeye çalışır, akıl ve din kuvveti ise buna karşı çıkar, savaş bunlar arasında devam eder. Bu savaşın meydanı, kulun kalbi, sabır, şecaat ve sebattır.
 
Üst Ana Sayfa Alt