Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Sabrın ve Direnişin Sembolü Filistinli Kadın Tutsaklar

F Çevrimdışı

Filistinim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Filistinli Kadın Direnişin Her Cephesinde

Filistinli kadınlar direniş ve mücadelenin sembolü oldukları gibi İsrail zulmünü de bütün şiddetiyle ruhlarında hissetmektedirler. Yerine göre şehitlerin geride bıraktığı yetim çocukların geçim ve bakımını üstlenmek zorunda kalan dul kadınlardır. Yerine göre oğullarını kutsal davalarına ve vatanlarına feda eden şehit anneleridir. Yerine göre zindanda siyonist vahşetin pençesinde kalan oğullarının acılarını kendi yüreklerinde katlanmış olarak hisseden esir anneleridir. Yerine göre esir eşlerinin emanetlerine büyük bir hassasiyetle sahip çıkarken, onların İsrail canavarının elinde nasıl bir acı ve ızdırap çektiğini düşünmekten gözlerine uyku girmeyen acılı hanımlardır. Yerine göre direniş ve mücadeleye aktif olarak katılan dava kadınlarıdır.

Filistinli Kadın Tutsaklar Vahşetin Pençesinde

Tabii Filistinli kadınlar ve genç kızlar fiilen de direnişin içindeler. Bu yüzden İsrail zindanlarına doldurulan yüzden fazla Filistinli kadın var. Bu kadınlar zindanlarda çok zor şartlar altında hayat mücadelesi veriyorlar. Bunların arasında küçük yaşlarda kızlar olduğu gibi hapishanede doğum yapıp bebeğiyle orada hayat sürmeye çalışan kadınlar da var. Filistinli tutuklularla ilgilenen insan hakları örgütlerinin İsrail zindanlarına doldurulmuş Filistinli kadınların durumlarının gittikçe kötüleştiğine dikkat çekmelerine rağmen işgalci rejim şartların düzeltilmesi taleplerine kulak asmak bile istemiyor. Çoğu zaman sağlık durumlarının kötüleşmesinden dolayı tedaviye ihtiyacı olanların tedavisine dahi izin verilmiyor.

17 Nisan Esirlerle Dayanışma Günü münasebetiyle düzenlenen etkinliklerde Filistinli esirlerin davaları ve ızdırapları gündeme getirildi. O tutsakların seslerinin dünyaya duyurulması ve siyonist vahşete karşı tepkilerin uyarılması için bu etkinlikler on gün süreyle devam edecek. Biz bu çerçevede kadın tutsakların ızdıraplarının ayrıca ve özel olarak gündeme taşınması gerektiğini düşünüyoruz. Onlar Ebu Gureyb gerçeğini yıllardan beridir yaşıyorlar. İşte biz de Filistinli kadın tutsaklarla ilgili bu özel dosyamızla sizleri onlar hakkında biraz daha ayrıntılı bir şekilde bilgilendirmeye çalışacağız.

Filistin Gerçeğini Bir Kadının Hayat Hikâyesinde Bulursunuz

İsrail zulmünü tanımak istiyorsanız Filistin'de varlık mücadelesinin içinde doğmuş, büyümüş ve saçlarını ağartmış bir kadının hayat hikâyesini okuyun. Hayat hikâyesini okuyacağınız kadın çocukluğunu ya bir şehidin hanımına emanet ettiği bir yetim ya da bir tutsağın, baba yolunu gözleyen küçük yavrucağı olarak geçirmiştir. Baba ilgisinden mahrum halde, acılı bir annenin kucağında büyüyen bir yavru. Eskiyen ayakkabılarını yenileyecek babası ya şehit edilmiştir, ya da zindanda siyonist vahşetin pençesinde hürriyetinden mahrum bir halde gün saymaktadır.

Bütün bu acılara katlanarak büyür ve genç kızlık çağına gelir. O artık siyonist işgalciler tarafından kirletilen kutsal mabedlerini kurtarmak, vatanını işgal kirinden temizlemek için mücadele eden mücahideler kervanına katılmıştır. İşte bu kutsal mücadelede o bir gün olur birçok dava arkadaşı gibi kendini siyonist vahşetin esir kamplarından birinde bulur.

Esir kamplarından hasbelkader çıktığında kutsal davasına yeni mücahitler ve mücahideler kazandırmak için evlenmeye karar verir. Evlenir ama onun için bir balayı yoktur. Daha evliliğin sıcaklığını bile yeterince hissetmeden bir akşam genç kocasının işgalci siyonistler tarafından yakalanıp toplama kampına götürüldüğü haberini alır. Buna rağmen acı ve ızdırabı içine atarak sabır ve tahammül imtihanında başarılı olmanın mücadelesini vermektedir. İşte bu duygularla kocasının kendisine emanetleri olarak gördüğü yaşlı kayınvalidesine ve kayınpederine hizmet eder.

İşgalci siyonistlerin Filistinli tutsaklara yönelik herhangi bir yargı düzenleri olmadığından kocasının zindandan ne zaman çıkacağını bilmemektedir. Bununla birlikte belki bir gün, işgalciler tarafından rehin tutulan kocası bazı tavizler karşılığında serbest bırakılır ve o bu kez adeta evliliği yeniden yaşıyormuş, yeniden gerdek odasına giriyormuş gibi heyecanlanır.

O heyecan fazla sürmez, çünkü aradan ya birkaç gün ya da birkaç ay geçtikten sonra kocasının işgalci siyonistlerin vahşi saldırılarında şehit edildiğinin haberini alır. Bu haberle onun yüreğini paramparça olur ama acısını içine gömmek, sabretmek zorundadır. Çünkü o artık karnında bir emanet taşımaktadır. Onu doğurup büyütme, kutsal davaya yeni bir mücahit kazandırma, direniş bayrağının yere düşmemesi için verilen mücadeleye asker yetiştirme azmindedir.

Karnındaki emaneti doğurup bin bir sıkıntıyla büyütmeye çalışırken bir gece, saat 02.00'den sonra işgalciler onun evini kuşatır ve ellerindeki megafonlarla: "Derhal evi boşaltın aksi takdirde eviniz üstünüze yıkılacaktır" ilanı yaparlar. Evi boşaltmak zorundadırlar, çünkü daha önce evlerini boşaltmayan ailelerin evlerinin üstlerine yıkıldığı tecrübe edilmiştir. Evlerini boşaltırken küçük çocuğunun biberonunu ve süt şişesini bile dışarı çıkarmasına izin verilmez. İşgalciler getirdikleri iş araçlarıyla, vinçlerle evini yerle bir ederler. O yaşlı büyükleriyle ve henüz süt çağındaki yetim çocuğuyla birlikte evsiz barksız bir halde kendini sokakta bulur.

Ama direniş ve mücadele azminden hiçbir şey kaybetmemiştir. Çünkü o kendini, teslimiyeti asla kabul etmeyen bir davanın içinde görmektedir. Her şeye rağmen direnir. Bütün zorluklara katlanarak yetim çocuğunu büyütmeye çalışır. Büyütmeye çalıştığı yetim çocuğuna bir hayır kurumu "yetim kefaleti" programından yardım temin eder. Ama bu yardım da uzun sürmez, çünkü çok geçmeden o yardım kuruluşunun faaliyet yürüttüğü ülkedeki kukla yönetim bu kuruluşu "teröre destek vermek"le suçlayarak kapatır ya da faaliyetlerini durdurur. Daha yakın zamanda Almanya hükümetinin yaptığı gibi. Çünkü çağdaş emperyalizmin güdümündeki kukla yönetimler açısından varlık mücadelesinin içindeki dul kadınlara ve onların yetim çocuklarına yardım etmek de teröre destek anlamına gelmektedir.

İşte bu hikâye yani acılarla, ızdıraplarla dolu bir mücadele hikâyesi sürüp gitmektedir. Bu hayat Filistinli kadının hayatıdır. İşte bu hayat aynı zamanda direniş ve mücadele azminde örnek alınacak dik duruşlarla, kararlılıklarla dolu bir hayattır. Bu hayatın içindeki mücadele ve dava ehlini, ihanetle, kendi yurtlarını satmakla itham ederek, o insanların verdiği imtihanı Allah'ın kendilerine bir cezası olarak nitelendirenler hem o insanlara hem de Allah'ın adaletine iftira etmektedirler. Bu iddialarıyla vahşi siyonistlerin yıllardan beridir sürdürdükleri yalan ve iftiralarla dolu propaganda programlarına hizmet ettiklerinin, bu yüzden de büyük bir vebal yüklendiklerinin ise farkında değildirler.

Bu hayatın içindeki Filistinli kadın esaretin acısını da bütün yönleriyle yaşamaktadır.

Kadın Tutsakların Acıları

Filistinli kadın tutsaklar hakkındaki bilgileri Filistin Esirler Kulübü'nün hazırladığı dosyalardan alıyoruz. Bu dosyalarda verilen bilgilere göre 1967 işgalinden buyana, yeşil hat dışında kalan Filistin bölgelerinden beş bin Filistinli kadın işgalciler tarafından tutuklanarak zindana konuldu. Tutuklananlar arasında çocuk yaşındaki kızların yanı sıra yaşlı kadınlar da yer aldı. Tutuklananların önemli bir kesimini de çocuk sahibi anneler oluşturuyordu. Bunlardan bazıları uzun bir süre zindanda kaldı. Hatta zindanda çocuk doğurup, çocuklarını iki yıl boyunca orada emzirenler bile var. Macide Selayime, Zehra Kar'uş, Rabiha Ziyab, Itaf Ulyan ve Semiha Hamdan ömürlerinin önemli bir kısmını zindanda geçiren Filistinli kadınlara birkaç örnek. Bunlardan Semiha Hamdan, Macide Selayime, Emime el-Ağa ve son olarak da Menâl Ganem zindanda çocuk doğurup büyüten Filistinli tutsak kadınlara birkaç örnek. Kudüs'ten Mirfet Taha adında bir kadın tutsak da 8 Şubat 2003 tarihinde er-Remle zindanında doğum yaptı ve Vail adını verdiği bebeğini bütün süt döneminde orada emzirdi.

Siyonist Vahşet Kadın Tutsaklara İnsaf Etmiyor

Erkek tutsaklar gibi kadın tutsaklar da oldukça çirkin muamelelere ve işkencelere maruz kaldılar ve halen de kalıyorlar. Birçok tutsağın verdiği bilgiler ve haklarında tutulan doktor raporları kadın tutsakların da hem bedensel, hem de psikolojik işkenceye maruz kaldıklarını belgeliyor. Psikolojik işkencelerin maksadı ise onları yıldırmak ve davalarına sahip çıkmalarını engellemek.

Kadın tutsaklar çeşitli kötü muamelelere ve işkencelere maruz kaldıkları gibi içinde bulundukları zindanların şartları da son derece kötü. Bu kötü şartlardan dolayı hasta olanların ise tedavileriyle ilgilenilmiyor.

Kadın Tutsaklar Direniş ve Dayanışmada Örnek

Filistinli kadın tutsaklar çektikleri bütün zorluklara rağmen, bazen erkeklerin başaramadıkları örnek tavırlar sergilemeyi başarabildiler. Bunlardan biri 1996 Taba Anlaşması'ndan sonra sergiledikleri kahramanca tavırdır. Söz konusu anlaşmayla kadın tutsaklardan bazılarının serbest bırakılmasına karşı çıktı ve hepsinin birden serbest bırakılmaması durumunda hiçbirinin zindandan çıkmayacağını bildirdiler. Bu mücadelelerini 1997 başına kadar tavizsiz bir şekilde sürdürdüler ve sonuçta işgal devleti hepsini serbest bırakmak zorunda kaldı.

Kadın tutsaklar Oslo İlkeler Anlaşması'ndan sonra da "Tüm Kadın ve Erkek Tutsaklar Serbest Bırakılmadan Barış Yok" sloganıyla örnek bir hürriyet mücadelesi verdiler.

Bunun yanı sıra değişik zamanlarda gerçekleştirdikleri açlık grevleri, ortak direniş eylemleri vs. ile örnek mücadeleler sergilediler. Bunlardan biri 1984'te gerçekleştirdikleri ve 18 gün süren açlık grevidir. Yine 1992'de 15 gün, 1996'da 18 gün, 1998'de de 10 gün süreyle açlık grevine giderek seslerini dünyaya duyurmaya çalıştılar. Bu grevlerinde istedikleri en başta kendi koğuşlarının adi suçlardan dolayı tutuklananların koğuşlarından ayrılması, zindandaki hayat şartlarının iyileştirilmesi, hastalananlara muayene ve tedavi imkânları sağlanması, kendilerine kitap temini, radyo dinleme, basını takip etme imkânları sağlanması, ziyaretçiler vasıtasıyla elbise ve diğer ihtiyaç maddelerinin sokulmasına izin verilmesi ve gardiyanlar tarafından eziyet verici, tahrik amaçlı teftişlerin sona erdirilmesiydi. Kadın tutsaklar yürüttükleri direnişleriyle isteklerinden bazılarını kabul ettirmeyi başardılar.

Kadınların Tutuklanış Sebepleri

Bazen kadınlar sırf kocalarına işkence ve tehdit olsun diye tutuklanıyorlar. İşgalciler tutuklanan kadını sorgulamaya tabi tutulan kocasının yanına götürüp tehditte bulunarak tutuklu erkeği itirafta bulunmaya zorluyorlar. Bu uygulamanın tüm uluslararası anlaşmalara ve insan haklarına aykırı olmasına rağmen uluslararası kuruluşlar siyonist işgalcilere karşı herhangi bir yaptırım uygulamıyorlar.

Tutuklamaların başta gelen sebebi ise onların direniş faaliyetlerine katılmalarını engellemek ve bu yolla yıldırma politikası izlemektir.

Kadınlara yönelik zulüm ve tutuklamaların artmasına rağmen kadınların Aksa İntifadası'ndaki aktivitelerinin gittikçe artması siyonist işgalcileri şaşırtıyor.

Erkeklerden olduğu gibi bayanlardan da henüz çocuk yaşında olan birçok kişi tutuklandı. Bunlardan bazıları henüz 14 yaşında. Aksa İntifadası sürecinde de yasal yükümlülük yaşının altında birçok kız çocuk tutuklanıp zindana atıldı.

İşgal devleti kadınları zindana attığı gibi sürgün uygulamasına da tabi tutuyor. Örneğin Nablus'taki el-Asker mülteci kampından İntisar Muhammed adlı tutsak, hakkında altı ay idari hapis cezası verildikten sonra Temmuz 2002'de erkek kardeşi Kefah ile birlikte Gazze'ye sürgün edildi.

Kadın Tutsakların Dilinden

Filistinli kadın tutsakların İsrail zindanlarında ne gibi muamelelere tabi olduklarını öğrenmek için bir de onların kendi ağızlarıyla verdikleri bilgileri, yapmış oldukları açıklamaları gözden geçirelim:

Dört çocuk annesi, üç kere müebbed hapis cezasına çarptırılmış 27 yaşındaki Kahire es-Su'di şöyle konuşuyor: "Askerler beni şiddetle dövdü ve çirkin bir şekilde sövdüler. Bana çok çirkin ve aşağılayıcı hakaretlerde bulundular. Cenin mülteci kampındaki evimden beni aldıklarında tüfeklerin dipçikleriyle vurdu, sonra bir askeri araca bindirdiler. Sonra el-Meskubiye soruşturma merkezine getirip çırılçıplak edip aradılar. Sonra ellerim ve ayaklarım bir sandalyeye bağlı bir şekilde günlerce şibh denilen işkence uygulamasına maruz bıraktılar. (Şibh ŞABAK'ın en fazla uyguladığı işkence metodudur. Kolları tavana veya sandalyeye bağlayarak ayaklardan işkence etme tarzıdır.) Kendini Ebu Yusuf olarak niteleyen bir sorgulayıcı bir sandalye getirip bana yapışık halde oturdu ve görevinin bunu gerektirdiğini ileri sürerek benden uzaklaşmayı kabul etmedi. Sonra yine el-Meskubiye'de bodrum katta bir yere yerleştirdiler. Burası ışıksız, aşırı rutubetli, içi her türlü haşaratla dolu bir yerdi. İçerisinde çok pis kokular vardı. Dokuz gün burada beklettiler. Birkaç kez cinsel tecavüz tehdidinde bulundular."

es-Su'di çeşit çeşit işkencelere maruz kaldığı bu sorgulama merkezinde üç ay tutuluyor. Bu esnada banyo yapmasına izin verilmesini istemesi üzerine de Şolomo adlı bir subay tarafından demir çubuklarla dövülüyor.

Beytlaham'dan 18 yaşındaki Reşa Halid el-Izze de el-Meskubiye'de sorgulamaya alındığını dile getirerek aşağı yukarı aynı şeyleri anlatıyor. Kendisinin sorgulama esnasında kabir gibi bir yere götürüldüğünü söylüyor ve şöyle diyor: "Öyle ki uyumak istediğimde bacaklarımı uzatmaya imkân bulamıyordum. Çok küçük ve çok dar bir yerdi. Hiçbir havalandırma veya pencere de yoktu. Havası oldukça soğuktu. Dondurucu bir haldeydi. Yatak oldukça kirli üstelik içi kıl ve toz doluydu. Sorgulayıcılar sürekli çeşitli şekillerde sövüyorlardı. Sorgulama esnasında gözlerimi bağlıyorlardı. Kollarımı ve bacaklarımı da neredeyse kan gitmesini önleyecek şekilde sandalyeye bağlıyorlardı. Sorgulamanın sekizinci gününde artık hareket edemez, bütün ferimi kaybetmiş hale gelmiştim. Bu süre içinde hiç banyo yapmama da fırsat vermediler."

Nablus'un Beyti Furik kasabasından 24 yaşındaki Lenan Yusuf Melitât da şöyle diyor: "Sorgulama esnasında sorgulayıcı sandalyesini bana iyice yakın koyuyor, bana "sevgilim" diye hitap ediyordu. Çok iğrenç bir şekilde karşımda duruyor ve benim saçımın sarışın olduğunu, yahudi olmam gerektiğini söylüyordu. Beni itirafa zorlamak için sözlerin ve fiillerin en çirkinlerini bana karşı kullandılar."

Raide Muhammed Şehade şöyle diyor: "Cinsel tecavüz tehdidini işgalciler adeta benim boynuma dayanmış bir kılıç gibi kullanmaya çalıştılar. "İtirafta bulun yoksa şu asker hepimizin gözleri önünde sana tecavüz edecek" diye tehditte bulundular. Bu tehdit karşısında bütün bedenim titremeye başladı. Ama ben yine de kararlılığımdan bir şey kaybetmedim ve 'benim size söyleyecek bir sözüm yok' dedim."

Raide Muhammed Şehade kendisine yapılan bir başka işkenceyi de şöyle anlatıyor: "İki iri yarı ve haşin kadın kafama sert ve son derece çirkin koku yayan bir çuval geçirdiler. Sonra ellerimi hiç hareket edemeyecek şekilde bağladılar. Artık ellerimin hiçbir noktasını göremiyordum. Çuvalın yaydığı kötü koku adeta burnumu tıkayacak haldeydi ve sadece o çirkin kokuyu teneffüs ediyordum."

Cinsel tecavüz tehdidine maruz kalan kadın tutsaklardan biri de Fatıma el-Kurd. İşgalciler bazı kişileri onun yanına kadar getirtip bu tehdidi yapıyorlar. Fatıma el-Kurd bu tehdit karşısında çok korktuğunu, telaşa kapıldığını ancak daha sonra derhal kendini toparlayıp kararlılığını koruduğunu ifade ediyor.

Vahşi işkence ve tehdit metotlarına maruz kalan kadınlardan Safa Du'aybis de maruz kaldığı uygulamayı şöyle anlatıyor: "(Sorgucu) bana yaklaşarak: "Kocan seni aldığında bakire miydin?" diye sordu. Ben ona aşağılayıcı bir bakışla gözlerimi diktim. Bunun üzerine beni eğip, tecavüzde bulunacak kişiye karşı tutacağı tehdidinde bulundu."

Rehab el-İsevi de, kendisinden istenilen her konuda itirafta bulunmadığı takdirde Dürzî bir erkeği çağırarak tecavüz ettirecekleri tehdidi yapıldığını ifade ediyor.

Kadın tutsaklardan Able Taha, işgalcilerin özel yetiştirilmiş bazı kadınları yanına soktuklarını ve kendisinin, onlar tarafından hakarete ve çirkin muamelelere maruz bırakıldığını söylüyor. Saldırganlar Able Taha'ya süpürgelerle saldırıyorlar. Able Taha bu saldırıya uğradığında hamileliğinin ikinci ayındaymış. Saldırıdan dolayı kanama olunca işkenceciler doktor çağırmak yerine bu halini istismar ederek kendisiyle itirafta bulunması için pazarlıkta bulunmaya başlıyorlar.

Siham el-Burgusi kendisine yapılan işkenceyi şöyle anlatıyor: "Oldukça çirkin ve rahatsız edici koku yayan bir çuvalı başıma geçirip işkence ettiler. Bedenime dıştan belli olmayacak işkenceler yaptılar. Bu şekilde dıştan belli olmayan işkence metotları çok daha tehlikeli oluyor, çünkü öldürücü tesir yapabiliyor. İlk etapta bedende herhangi bir izi görülmüyor ama zaman içinde sivilcelenme, romatizma, iltihaplanma vs. gibi muhtelif müzmin hastalıkların ortaya çıkmasına sebep oluyor."

Hadice Ebu Arkub da yapılanları şöyle anlatıyor: "Beni şiddetle dövdüler, boğmaya çalıştılar. Saçlarımı yoldular. Bana tecavüz edecek askerler çağıracakları tehdidinde bulundular. Sadece tehdit etmekle de kalmadılar. Bir askeri üzerime sürdüler. O da katır gibi üzerime atladı. Vahşiler de bulunanların gözleri önünde elbiselerimi yırtmaya başladılar..."

Bunlar Filistinli kadın tutsakların dillerinden, onların maruz kaldıkları vahşeti gözler önüne seren birkaç örnek. Hepsi bu kadar değil tabii ki. Ayrıca yüksek sesle müzik dinletme, saatlerce ayakta tutma, uzun süre uykusuz ve aç bırakma, yakın akrabalarını getirterek onların gözleri önünde tehditte bulunma ve benzeri türden birçok işkence metodu uygulanıyor. Ancak yukarıda verdiğimiz örneklerin Filistinli kadın tutsakların maruz kaldıkları vahşeti gözler önüne serdiğini sanıyoruz. Bütün bu uygulamalar tutuklular ve tutsaklarla ilgili insan hakları hükümlerine ve uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu halde İsrail işgal devletine herhangi bir yaptırım ve baskı uygulanmıyor.

Bütün bunların yanı sıra o tutsakların kaldığı zindanlar bizatihi kesintisiz işkence mekânlarıdır. Buralarda en başta temizlik olmadığından çok kötü kokular yayılmaktadır. Kadınlar, yanlarına yedek giysi almalarına fırsat verilmediğinden bazen haftalarca üstlerini değiştirmeden durmaya zorlanmaktadırlar. Kendilerine verilen yiyecekler son derece kalitesiz ve kötüdür. Sağlık hizmetleri verilmemektedir. Bazı zamanlarda verilen direnişler neticesinde birtakım şartlar nispeten iyileştirilse de zaman içerisinde kademeli olarak yine aynı şartlara geri dönülüyor.

Erkek çocuklar gibi henüz yasal sorumluluk çağına gelmemiş kız çocuklar da işgalciler tarafından tutuklanarak zindana atılıyor.

Bir Buçuk Yaşındaki Bebeğiyle Zindanda

Siyonist işgal devleti, katliam ve cinayetlerinde Filistinli bebeklere acımadığı gibi insanları zindana atarken de zerre kadar insaf etmiyor. Bu yüzden Filistinli bayan Menâl Abdurrazık Ganem bir buçuk yaşındaki bebeği küçük Nur'la birlikte zindanda tutuluyor.

Filistin Esirler Kulübü işgal devletinin Menâl Ganem isimli Filistinli kadının ve onun bir buçuk yaşındaki oğlu Nur'un serbest bırakılması için uluslar arası kuruluşlar tarafından müdahale edilmesini istedi.

Filistin Esirler Kulübü küçük Nur'un Telmund Kadınlar Cezaevi'nde dünyaya geldiğine dikkat çekerek gerek doğum esnasında yaşanan bazı problemler ve gerekse zindan şartlarının kötü olması sebebiyle adı geçen bebeğin çeşitli sağlık sorunları yaşadığını dile getirdi ve en kısa zamanda annesiyle birlikte zindandan çıkarılmasını istedi.

Menâl Ganem kendisi de müzmin bir hastalıktan muzdarip ve onun da acilen tedavi görmesi gerekiyor. Ancak işgal devleti bebeğe de anneye de insaf etmeyerek her ikisini birden Telmund cezaevinde karanlık ve berbat zindan ortamında hayatlarını sürdürmeye mecbur ediyor.

Kadın Tutsaklar Hakkında Özet Bilgiler

Hâlen İsrail zindanlarında 126 kadın tutsak bulunuyor. Mandela İnsan Hakları Kurumu'nun hazırladığı rapora göre bayan tutsaklardan 20 kişi evli. 7 bayan idarî tutuklu sıfatıyla bekletiliyor. İdarî tutuklu ise haklarında herhangi bir mahkeme davası açılmamış, sadece polisin talebiyle zindanda tutulan tutuklulara deniyor. 14 bayan tutuklu yasal mükellefiyet yaşının altında. Bunların içinde 14 yaşında olanlar da var. Tabiî annesiyle birlikte zindanda büyümeye mahkûm edilen küçük Nur gibi bebekler bu sayıya dâhil edilmiyor. 8 bayan tutuklu acil tedavi ve tıbbi bakım gerektiren müzmin hastalıklardan muzdarip durumda. Bunlardan biri de küçük Nur'un annesi Menâl Abdurrazık Ganem.

Kadın tutsaklardan 90 kişi Telmund, 26 kişi Remle, 4 kişi el-Celime cezaevinde tutuluyor. 6 tutsağın ise nerede olduğu hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor.

Kadın tutsakların 40'ı Batı Yaka'nın Nablus bölgesinden, 27'si Cenin'den, 15'i el-Halil'den, 10'u Beytlaham'dan, 10'u Tulkerem'den, 8'i Kudüs'ten, 5'i Ramallah'tan, 4'ü Kalkiliya'dan, 2'si Gazze'den, 2'si de Nasıra'dan. Diğer üçünün nereden olduğu hakkında bilgi yok.

Zulüm ve İşkence Devam Ediyor
İsrail zindanlarında tutulan kadın tutsaklara yönelik insanlık dışı uygulamalar ve zulümler devam ediyor. Zulüm ve işkencede kadın tutsaklara yönelik uygulamalar erkek tutsaklara yönelik uygulamalardan geri kalmıyor. Üstelik onlara yönelik işkencelere cinsel yönden eziyet ve aşağılama, iffetlerinin kirletilmesi girişimleri de ekleniyor. Bu yüzden onlar daha çok zulüm ve haksızlığa uğratılmış oluyorlar.

Filistin Esirler Kulübü'nün yaptığı araştırmalara ve hazırladığı raporlara göre kadın tutsaklara yönelik vahşi uygulamaların başında cinsel taciz ve tehdit geliyor. Buna ek olarak şiddetli bir şekilde dövme, çirkin sözlerle hakaret etme, çırılçıplak ederek arama, onur kırıcı muamelelerle teftiş gibi muhtelif insanlık dışı uygulamalara da başvuruluyor. Ayrıca kadın tutsakların tutuldukları zindanlardaki hâkim şartlar da işkencenin en önemli boyutunu oluşturuyor. Yani kadın tutsakların kaldığı yerler de esir kamplarından daha kötü. Verilen yiyeceklerin sağlıksız olması da işkencenin önemli bir boyutunu oluşturuyor. Bir diğer işkence tarzı ise hastalananların, müzmin rahatsızlıklardan dolayı sürekli tıbbi bakıma ihtiyaçları olanların tedavilerine imkân tanınmaması.

Bütün bu sebeplerden dolayı kadın tutsakların dertleriyle, ızdıraplarıyla daha yakından ilgilenilmesi, onların davalarının dünyaya duyurulması için daha çok çaba sarf edilmesi gerekiyor.
 
F Çevrimdışı

Filistinim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Filistinli Kadın Tutsaklar



Siyonist işgal devletinin zindanlarında hâlen 115 bayan esir tutulmaktadır. Güneş ışığından ve temiz havadan mahrum bırakılan bu kadınlar dikenli tellerle çevrili zinde mekânlarda, dar odalarda, ciğerleri duvarları kaplayan rutubetin yaydığı kokuyla karışık kirli havayla dolmaktadır.

Bayan esirlerin ailelerine yazdığı mektuplar veya daha önce o hayatı yaşadıktan sonra serbest bırakılmış hanımların verdiği bilgiler onların ne gibi şartlarda hayatlarını devam ettirdiklerini ortaya koyuyor. Zindan yönetimi bu tutsakların yaşadığı şartları sürekli daha ağırlaştırmak, haklarına tecavüz etmek ve kazanımlarını da ellerinden almak için ısrarlı davranıyor. Üstelik onları mahkûmlara verilecek yiyecek ve içecekler için şart koşulan asgari kalite ve miktarda yiyecek ve içecekten de mahrum ediyor.

Nefha Tutsakların Haklarını Savunma Derneği’nin verdiği bilgilere göre kadın tutsaklar büyük haksızlıklara maruz kalıyorlar. Tutuklular için gerekli olan asgari haklardan mahrum bırakılıyorlar. Tek kişilik odalara kapatılıyor ve direniş konusunda eşleriyle irtibatları hakkında çok katı sorgulamalardan geçiriliyorlar. Yahut işgale karşı direnme veya işgalci askerleri bıçaklama suçlamasıyla insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılıyorlar.

Adı geçen derneğin verdiği bilgilere göre İsrail zindanlarının birçoğuna kadın tutsaklar getirildi ve kendilerine yıllarca devam eden insanlık dışı işkenceler yapıldı. Son aylarda zindanlarda tutulan kadın tutsak sayısı ise yüz on beş. Bunlardan bazıları idarî tutuklu olarak yani yargı önüne çıkarılmaksızın tutuluyorlar. İşgal devletinin hukuk sistemi, Filistinlilerin yargı önüne çıkarılmadan savcılık kararıyla altı ay süreyle idarî tutuklu olarak zindanda tutulmasına imkân veriyor. İlk altı ayın bitmesinden sonra savcılık bu süreyi bir altı ay daha uzatabiliyor. Yasalar bu uzatmaların tekrarlanmasına herhangi bir sınırlama getirmiyor. Dolayısıyla bazı tutsaklar hiç mahkeme önüne çıkarılmadan yıllarca idarî tutuklu sıfatıyla zindanda tutulabiliyorlar. Şu an zindanlarda tutulan bayan tutsakların birçoğu bu şekilde yargı önüne çıkarılmadan tutulan idarî tutuklulardan oluşuyor.

Bayan tutukluların bazıları daha yükümlülük yaşına gelmemiş çocuklardan oluşuyor. Bazıları da dışarıda onları bekleyen küçük çocuklara sahip anneler. Bazıları ise henüz emzirme çağında bebeklere sahip olmaları sebebiyle zindanda çocuklarıyla birlikte rehin tutuluyorlar.



İşgal devleti henüz yükümlülük çağına gelmemiş kız çocukları tutuklamak için askerî hallerle ilgili yasalardan yararlanıyor. Çünkü bu yasalar çocuk yaştaki Filistinli kızların tutuklanmasına ve kendilerine birtakım suçlamalarda bulunulmasına izin veriyor. İşgal devletinin bu çocukları tutuklamada iki önemli amacı oluyor. Birincisi: İleride işgale karşı direnişe destek verebileceklerin mücadele azimlerini kırmak, onları korkak ve çekingen yapmaya çalışmak. İkincisi: Onlar vasıtasıyla ailelerine baskı yapmak, özellikle de arananları gelip teslim olmaya zorlamak.

İşgal devleti, tutsak bayanların ailelerine daha fazla baskı yapmak ve Filistin toplumunun sıkıntılarını derinleştirmek amacıyla birçok kadın tutsağın aile fertleri ve yakınları tarafından ziyaret edilmelerini engelliyor. Çok basit ve tutarsız gerekçeler ileri sürerek yakınlarının söz konusu tutsak bayanları ziyaret etmelerine imkân sağlayacak izin belgeleri çıkarmayı reddediyor.

Ziyaret gerçekleştirilse bile ziyaretçiyle tutsağın birbirini görmesini engellemek amacıyla görüşme buzlu cam arkasından gerçekleştiriliyor ve karşılıklı görüşme mikrofon - kulaklık vasıtasıyla yaptırılıyor. Zindandaki bir anneye çocuğu getirildiğinde onu kucaklamaktan ve öpmekten mahrum bırakıldığı zaman bu onun daha çok içine oturuyor ve psikolojik eziyet çekmesine sebep oluyor.

Tutsak bayanlara en büyük işkence ise çırılçıplak aramaya tabi tutulmaları olmaktadır. Ayrıca zindana sokulurken bazen zorunlu giyim eşyalarını ve ihtiyaç maddelerini yanlarına almalarına izin verilmiyor.

Sorgulama esnasında, kadınlara yönelik katı ve insanlık dışı tutum erkeklere yönelik tutumdan hiç geri kalmıyor. Dışarıyla irtibatları tamamen kesiliyor. Sorgulama süresi bitinceye kadar avukatlarıyla görüşmelerine izin verilmiyor. Tabii sadece bununla kalınmayıp gerek bedensel gerekse psikolojik çeşitli işkenceler yapılıyor. Çeşitli iğrenç tehditlerde bulunuluyor.

Hapse sokulduklarında iki veya dört kişilik dar hücrelere konuyorlar. Buralarda bütün hizmetlerden yoksun bir şekilde, hücrelerinin camları kapatılmış olarak son derece kötü şartlarda bekletiliyorlar. Bütün gün boyunca sadece iki saat dışarı çıkmalarına izin veriliyor. Kendilerine tadı tuzu olmayan son derece berbat yemekler veriliyor. Bu yemekler, hiçbir şeyin ölçüsünü bilmeyen, yağ, su ve sebzeleri birbirine karıştırmanın ötesinde yemek pişirmekle ilgili herhangi bir bilgisi olmayan sivil görevlilere hazırlatılıyor. Yemekler hakkındaki bu şikâyetler tüm kadın tutsaklar tarafından dile getiriliyor.

Temizlik maddelerini bulmak çoğu zaman mümkün olmuyor. Bazen kantinler uzun süre açılmadığından temizlik maddelerini bulmak mümkün olmuyor ve temizlik maddelerini bulamamaktan dolayı tutsakların sağlık durumları bozulabiliyor. Gazetelerin girmesi ise ancak yayınlanmasından bir hafta sonra mümkün olabiliyor.



İşgal devleti dünyada işkenceyi yasallaştıran tek devlettir. Fakat bu yasallaştırma işkencenin Filistinlilere uygulanması konusundadır. İşgal devletinin işkenceyi yasallaştırmasından Filistinli kadın tutsaklar da paylarını almakta ve son derece iğrenç, insanlık dışı işkence uygulamalarına maruz kalmaktadırlar.

Telmund hapishanesinde uzun süre tutulduktan sonra serbest bırakılan bazı kadın tutsakların verdiği bilgilere göre hapishane yönetimi sık sık kadınların hücrelerine baskınlar düzenleyerek oldukça katı muameleyle aramalar yapıyordu. Zaman zaman herhangi bir gerekçeye dayanmaksızın sırf eziyet amacıyla hücrelerini değiştiriyordu. Bu değiştirme ve arama esnasında tutsak kadınlara çirkin hakaretler ediliyor, aşağılama yapılıyordu.

Batı Yaka’nın el-Halil şehrinden olan ve 20 Temmuz 2007 tarihinde serbest bırakılan Meysun Ebu İşe, el-Halil’de bir işgalci askeri bıçaklamaya kalkışma iddiasıyla Kudüs’teki el-Meskubiyye hapishanesinde çok kötü bir sorgulamaya tabi tutulduğunu dile getiriyor. Uzun süre sandalyede oturtulma, haftalarca tek kişilik hücrede bekletilme, tehdit ve hakaret adı geçen bayanın maruz kaldığı kötü muamelelerin bazıları.



İşgalcilerin işkencelerine bir örnek olarak da Raviye Es’ad Musa’nın maruz kaldığı bazı muameleleri dile getirelim. 2003 yılında zindana atılan Râviye hanım hem istihbarat görevlileri hem de askerler tarafından kendisine muhtelif işkenceler yapıldığını, çirkin hakaretler edildiğini, zorla başörtüsünün açıldığını, onur kırıcı ve iğrenç küfürler edildiğini söylüyor.

0627_C36.jpg


Bunlar sadece iki örnek. İşgal devleti zindanlarına konan tüm tutsak kadınlar bu ve benzeri kötü muamelelere, işkencelere, aşağılamalara maruz bırakılıyorlar.

İşgal devleti 20 Temmuz tarihinde sadece beş kadın tutsağı serbest bıraktı. Fakat hâlen zindanlarda bekletilen 110 tutsak var ve bunların birçoğu haklarında herhangi bir mahkeme kararı verilmeksizin idarî tutuklu olarak bekletiliyorlar. Bu tutsak kadınlar sürekli aşağılayıcı ve onur kırıcı muameleyle karşı karşıyalar. Dolayısıyla işgal güçlerinin bu hanımlar üzerindeki zulüm ve baskılarının sona ermesi için kendilerine birilerinin el uzatmasını, sorunlarıyla ilgilenilmesini bekliyorlar.

240307_settlers_abuse_elderly_palestinian_sm.jpg

settler%20woman%20%20evicted.jpg


Ama ne yazık ki, yine Filistinli tutsakların serbest bırakılmalarının sağlanması amacıyla esir edilen bir işgalci askerin kurtarılması için çağdaş güçlerin tümü seferber olurken bebekleriyle birlikte işgal güçleri tarafından İsrail zindanlarında rehin tutulan Filistinli annelerin serbest bırakılması için bile hiçbir girişimde bulunulmuyor.

g30.jpe


Bu bilgileri sizlere aktardıktan sonra, kadın tutsakların maruz kaldığı işkence ve insanlık dışı muamele hakkında, bizim de burada verdiğimiz bilgilere kaynak teşkil eden raporu hazırlayan en-Nefha İnsan Hakları Kurumu’nun başkanının 1 Ağustos Çarşamba gecesi evine baskın düzenlenerek vahşi bir metotla tutuklandığını hatırlatalım. Dünyanın ilgisiz kalması durumunda işgal devleti cüret kazanıyor ve Filistinlilerin kendi seslerini duyurmaya çalışmalarına fırsat vermemeye çalışıyor.

pal%20poster%20girl%20in%20chains.jpg


F.İ.E.M.
 
F Çevrimdışı

Filistinim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kafkasya ve Kadın Direnişçiler

101lq3.jpg


Dağıstanlı direnişçiler de yayınladıkları bir operasyon videolarında görüntülerde ellerinde silahlarıyla iki kadın direnişçiye yer vermişlerdi.

Kafkasya'daki kadın direnişçilerGörüntülerdeki kadınlar kadınlı-erkekli direniş çağrısı yapıyorlardı.

http://www.liveleak.com/view?i=04e_1210889808

Görüntülerde operasyon sonrası elde ettikleri ganimetler hakkında konuşan kadın direnişçiler, "rızıklarımız silahlarımızladır" şeklinde mesajlar vermişlerdi.

Uzmanlar daha önce Dağıstan'da 4 kadın direnişçinin hayatını kaybettiğini ve bu durumda bölgede kadın direnişçilerin artacağı açıklamasını yapmışlardı.

Irak ve Kadın Direnişçiler

kad%C4%B1n%20%C4%B1rak.jpg


Irak'ta ABD işgaline karşı direnişinin başladığı 2003 yılından bugüne çok sayıda kadın eylemci direnişte yerlerini aldı.

Daha çok “canlı bomba” eylemi gerçekleştiren bu kadınlar, Saddam Hüseyin rejimi düşürülmedenIrak'taki kadın direnişçiler evvel, Irak Televizyonunda vasiyet mektuplarını okuyarak, ABD tank ve araçlarına yönelik canlı bomba eylemleri gerçekleştirdiler.

Kadın eylemcilerin özellikle son aylarda giderek artan eylemleri dikkatleri çekiyor.

Kadınlar ABD hedefleriyle birlikte, özellikle ABD ordusu ile işbirliği yapan Sünni “uyanış konseyi” liderlerine yönelik saldırılar gerçekleştiriyor


"Ümmü Ubeyde" Bayan El Aroud

Sunum

İstihbarat servislerine göre; "çok tehlikeli bir terörist"...

İslamcı kadınlara göre; "önemli bir ilham kaynağı"...

Batılı kadınlara göre; "kendini tanıyan, özgürlüğünün peşinde koşan bir kutsal savaşçı"...

İslamcı bir erkeğe göre; "hayatını davaya adamış faziletli bir bacı"...

İlk kocası Şah Mesud'a suikast düzenlemekle, ikinci kocası Avrupa'daki patlamalarla bağlantılı olmakla suçlanıyor...

Ona göre "analar ve eşler erkeklere tabutu emretmeli"...

O yeni yüzyılda küreselleşen "cihad" faaliyetlerinin değişen yüzü...

Amerika-El Kaide savaşında "açık sözlü bir direnişçi"...

Dünyanın değişen yüzü hakkında ilginç bir fenomene vurgu yapan önemli gördüğümüz bu haberi ilginize sunuyoruz.

Bayan El Aroud kimdir?

O, kendisini "El Kaide'nin kadın kutsal savaşçısı" olarak tanımlıyor. Asla bomba-yapım talimatları yaymadığı ve de kendisi için silah almadığı konusunu ısrarla vurguluyor. Buna rağmen O, Müslüman erkeklere cihad bölgelerine gitmeleri ve savaşmaları için baskı yaparken, Müslüman kadınları da "davaya katılmaları" için topluyor.

"Bombalar patlatmak benim işim değil, bu çok komik" diyor nadir röportajlarından birinde... ve"Ümmü Ubeyde" künyeli Bayan el-Aroud ekliyor; "Benim bir silahım var. O da yazılarım. O da konuşmalarım. Bu benim cihadım. Siz kelimelerle birçok şey yapabilirsiniz. Yazılar da bir bomba etkisi yapabilir."

Bayan El Aroud, sadece Batı'ya nefret mesajlarını yayınladığı radikal forumlardaki hayranlarının arasında bir isim yapmış değil. O aynı zamanda Avrupa'nın her tarafındaki istihbarat memurları tarafından da -erkek egemen global cihadi akım içinde geniş bir rol alan kadın hareketinin ön saflarındaki İslamcı bir kadın olarak- kısaca "Melike" ismiyle de oldukça iyi tanınıyor.

Kadın Eylemciler

Yetkililer kadın direnişçiler tarafından düzenlenen canlı bomba eylemlerinin sayısında gözle görülür bir artış olduğunu söylüyorlar. Öyle ki Amerikan askeri raporları Irak'da bu yıl başından beri 18 kadın canlı bombanın eylem düzenlediğini bildiriyor, geçen yıl ise bu sayı sadece 8'di. Fakat bunun yanında yetkililer bu sayının kocalarıyla savaşa katılan, öldürülen veya tutuklanan, kanunları ihlal eden kadın örgütçülerin, (İslamcı) misyonerlerin, şeyhlerin (öğretmenlerin), tercümanların ve finans temin edicilerin ordusunun potansiyelinin yanında oldukça az olduğunu da ifade ediyorlar.
"Kadınlar ergenlik yaşına geliyor ve bir kere erkekler için ayrılmış bu dünyaya gözlerini açıyorlar" diyen Brüksel-Merkezli Stratejik İstihbarat ve Güvenlik Merkezi başkadı Claude Moniquet ekliyor; "Melike bir örnek model, kendisini yeterince iyi tanıyan bir ikon. O, birçok kadın için ilham kaynağı olarak oldukça önemli bir stratejik rol oynuyor. O, çok zeki ve olabildiğince tehlikeli."

Bayan El Around'un yükselişi hayatına giren bir adam sebebiyle başladı. 11 Eylül 2001 saldırılarından 2 gün önce eşi, Usame bin Laden'in emiriyle Taliban karşıtı direnişçi lider Ahmed Şah Mesud'un ölümüne sebep olan bir bombalı eylem gerçekleştirdi. Onun kocası öldü ve O, bir şehidin dul eşi olarak internetteki yerini aldı.

Daha sonra tekrar evlendi ve 2007 yılında onun yeni eşi İsviçre'de El Kaide web sitelerinin hazırlayıcısı olduğu için suçlu bulunarak yakalandı. Şimdi ise O, Belçikalı yetkililere göre Belçika'da saldırı planları yapan bir şüpheli.

Batılıla takipçilerine hitaben yazdığı tahmin edilen bir yazısında Bayan El Around Irak ve Afganistan'daki savaşla ilgili olarak; "Vietnam bizim topraklarımızda sizi bekleyen şeylere kıyasla hiçbirşeydir!" diyor düşmanlarına, takipçilerine ise "Analarınız, eşleriniz size tabutu emretsin!" ve ekliyor : "Zafer ufukta gözüküyor kardeşlerim ve bacılarım. Haydi, dualarımızı şiddetlendirelim."

Onun chat odalarındaki verimli yazıları ve varlığı, arka planıyla da birleşince ona sevgi ve sempati için bir mıknatıs etkisi yapıyor. Juba nickli bir internet kullanıcısı geçtiğimiz yıl Onun hakkında şunları yazıyordu; "Ümmü Ubeyde bacımız faziletlilerden bir faziletlidir ve Onun hayatı dünyada hayrı tesis etmek için adanmıştır."

Kadınların Değişen Rolü

Kadınların yükselişi İslam'a perde arkasından sızan ayrımcılığa da karşı geliyor. 11 Eylül'ün düzenleyicisi Muhammed Atta'nın "kadınların cenazesine ve daha sonra ise kabrine gelmemesini" istemediği iddia edilmişti.

Kadın direnişçilerGeçtiğimiz ay El Kaide'nin ikinci adam Eymen el-Zevahiri ise online soru-cevap oturumunda kadınların El Kaide'ye aktif olarak katılamayacağını söylemişti. Cevap olarak ise bir kadın yazar, radikal forumlarda "duymak istediğimiz, umduğumuz cevap bu değildi" yazmıştı. Ve şu yemini etmişti: "Allah'a yemin ederim ki asla bu yoldan ayrılmayacağım ve bu kursu terketmeyeceğim. El Kaide benim yuvam."

Kadınların değişen rolü Batı ülkelerinde haklarını talep etmek konusunda daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor ve Müslüman erkekler de onlara bu konuda yardımcı olmak konusunda daha değişkenler.

Bayan El Aroud bu konudaki eğilimini şöyle dile getiriyor: "Normalde İslam'da elbette erkekler kadınlardan daha üstün, fakat önemli olan Allah'tan başkasından korkmamaktır."

Bayan El Aroud net konuşmaktan korktuğunu iddia ettiği İslamcı erkeklere meydan okurcasına şöyle diyor: "Benim bir kadın olmam önemli. Sıkıntıya düşeceği için konuşmaktan korkan erkekler var. Ancak eğer ben sıkınıtya düşeceksem de konuşmaktan vazgeçmeyeceğim."

Belçika hükümeti çoğu zaman ona karşı yumuşak davranıyor. Geçtiğimiz Kasım'da hapishanedeki bir suçluyu kurtarmak için plan yaptığı iddiasıyla 13 kişiyle birlikte tutuklandı. Fakat Belçika kanunlarına göre, 24 saat içinde serbest bırakıldı. Çünkü aramalarda her hangi bir silah, patlayıcı veya suç dökümanı bulunamadı. Bu da onun daha önce sarfettiği; "Ben ne yaptığımı biliyorum, sistemi biliyorum. Ben Belçikalıyım" sözlerini açıklar gibiydi.

Şimdi Bayan El Aroud sürekli gözetim altında... O evine geri döndü ve internet forumunda "militanlar" için her ay -hükümetin işsizlik ödemesine denk bir miktar olan- 1.100 dolar topluyor.

Belçike Federal Polis Kuvvetleri Müdürü Glenn Audenaert bir röportajında "Onun cihadı bir operasyon yönetmek değil, insanları cihad etmeye teşvik etmek" diyor ve ekliyor: "O Belçika'nın sağladığı korumayı kullanıyor. Aynı zamanda o potansiyel bir tehdit."

"Radikal" Bir İslam Benimsiyor

Namıdeğer Ümmü Ubeyde, Fas'ta doğdu ve gençliğinden itibaren Belçika'da büyüdü. Terör suçundan hiç mahkum olmadı.

Yetiştiği Müslüman ortama karşı oldukça öfkeli olan Bayan El Aroud bunu da bi yazsında kaleme aldı. 18 yaşında evlendi, kısa ve mutsuz bir evlilik hayatı geçiren El Araound'un bir de kızı oldu.

Onu katı bir İslam anlayışına iten Arapça'sını okuyamasa da Fransızca tercümesinden Kur'an'ı keşfetmesi olmuş. O "Kur'an'ı keşfettiği zaman gerçek İslam'ı tanıdığını" söylüyor. Bu süreç onu Usame Bin Laden'e sadaketle bağlanmış olan Tunuslu Abdessater Dahmane'yle evlenmeye itiyor.

O, bir cephe savaşçısı olarak kocasıyla birlikte Çeçenistan'da savaşma sevdasını yüreğinde taşıdığını ifade ediyor. Fakat "Çeçenler tecrübeli ve çok iyi yetişmiş adamlar istiyorlar" diyor hüzünle ve ekliyor: "Onların kadınlara daha az ihtiyacı var."

2001 yılında O, kocasını izleyerek Afganistan'a gitti. Kocası El Kaide kamplarında eğitim görürken, kendisi de Celalabad'daki yabancı kadınlar için açılmış bir kampa yerleştirildi.

Ona göre Taliban örnek bir İslami hükümetti ve Taliban'ın kadınlara kötü davrandığına yönelik raporlar doğru değildir. "Kadınların Taliban'la bir problemi yoktu" diyor Bayan El Aroud; "Onlar güvendeydi..."

O sadece Taliban'ın kadınlarına giymesi için zorladığı, kendisinin tabiriyle "plastik çuval" olan "burka" tipi kıyafetlere karşıydı. O bunun yerine "baştan aşağı uzanan siyah giyisi ve peçeyi" daha doğru buluyordu. Zaten kendisi de bir yabancı olduğu için bu şekilde giyinmek üzere rahatça izin almıştı.


Kocasının Şah Mesud'u öldürmesinin ardından, taraftarlarınca kocasının alıkoyulmasının ardından ortada kalan Bayan El Aroud oldukça korkulu günler yaşamış ve Belçikalı yöneticilerle evine güvenli bir şekilde geçebilmek için yazışmış.
"Biz onu bölgeden çıkardık ve onun bizimle işbirliği yapacağını düşündük" diyor önde gelen bir Belçikalı istihbarat şefi ve ekliyor; "Fakat biz aldatıldık!"

Fransa Terörle Mücadele Sulh Mahkemesi Hakimi Louis Bruguière, kendisiyle ilişki içinde olduğundan dolayı Bayan El Aroud'un suikastte kullanılan elektronik eküpmanı kocasına taşımış olabileceğinden şüphelendiklerini kaydediyor. Hakim Bruguière'nin şu sözleri oldukça dikkat çekiyor; "O çok radikal, çok kurnaz ve çok tehlikeli."

Bayan El Aroud, Belçika'da 22 kişiyle birlikte Şah Mesud'un öldürülmesiyle ilgili olarak yargılandı. Mahkemeyi; siyah peçesinin ardında kocası için acı çeken bir duldan öte birşey olmadığı ve sadece insanlık adına çalışmalar yaptığı ve de kocasının planları hakkında hiçbirşey bilmediği konusunda ikna etmeyi başaran "Ümmü Ubeyde" delil yetersizliğinden serbest bırakıldı.

Bayan el-Aroud ve eşi Muaz GarsollousiKocasının ölümü Onu yeni bir yaşama sevketti. O, "şehidin dulu olmak Müslümanlar için çok önemli bir konum" diyor.

28terrorinline1500bw2.jpg


O, internette yeni "kardeşler ve bacılar"la irtibata geçmek için bir nevi bu konumunu kullanıyor. Onlardan birisi de kendisinden yaşta küçük olan Muaz Garsalloui... O İsviçre'ye siyasi mülteci statüsüyle birkaç yıl önce gelmiş bir Tunuslu. Onlar evlenmişler ve küçük bir İsviçre köyüne yerleşmişler. Oradan, İsviçreli yetkililer tarafından ilk internet suçu işleyen siteler olarak izlenen birkaç El Kaide yanlısı site ve internet forumu kurmuşlar.

Nisan 2005'de polis evlerini basıp onları tutuklamasının ardından Bayan El Aroud, uzun uzun onlara nasıl kötü davranıldığını anlatmış.

O bir yazısında "Bize nötr davrandıklarını iddia eden şu ülkenin bize neler çektirdiğini görün." yazıyor. O, İsviçre polisinin onlara darpettiklerini, kocasını bağladıklarını ve uyurken şiddetli bir şekilde kaldırdıklarını iddia ediyor.

Geçtiğimiz Haziran ayında "şiddete teşvik etmek" ve "suçu ve suçluyu övmek"ten suçlu bulundu, 6 aylık mahkumiyet aldı. Daha ağır suçlardan yargılanan eşi Garsalloui ise 23 gün sonra serbest bırakıldı. Bayan El Aroud'un şöhretine rağmen, yetkililer kocasını daha büyük bir tehdit olarak görüyor. Muaz Garsalloui'nin geçtiğimiz Kasım'da düzenlenen saldırılarla ve Pakistan'daki kabile alanlarında eğitim görenlerle bağlantılı olmasından şüpheleniliyor.

Yetkililer geçtiğimiz yıl İsviçre hapihanelerinden serbest bırakıldıktan sonra Onun izini kaybettiklerini söylüyorlar. "O bir yolculukta" diyor Bayan El Aroud kendisine onun hakkında sorulan sorulara; "Yolculukta…"

O Bir Kutsal Savaşçı - Cihadist (Mücahide)

Bu arada, İsviçrelilerin onu idam edeceği iddiaları üzerine onun şöhreti daha da arttı. "Mustazafların Sesi (Ezilenlerin Sesi)" isimli web sitesi onu "21. yüzyılın kadın mücahidesi (kutsal savaşçısı)" olarak nitelendirdi.

Onun yasalarla olan son "dalaşması" El Kaide eylemlerine kadınların bilinenden daha derin bir ilgisi olduğu ipucunu veriyor. Bayan El Aroud, geçtiğimiz Kasım ayında Brüksel'i hedef alan bir saldırı planladıkları şüphesiyle göz altında alınan 3 kadından biri olan eski profesyonel futbolcu Nizar Trabelsi'yle bağlantısı olduğu iddiasıyla sorgulanmak üzere göz altına alınmıştı.

Yapılan açıklamada tutuklular arasında eski profesyonel futbolcunun 47 yaşındaki eşi Fatıma Aberkan, Bayan El Aroud'un bir arkadaşı ve 7 çocuk annesi bir kadın da vardı.

Bayan Aberkan, El Aroud hakkında şunları söylüyordu: "Melike kadınlar için bir ilham kaynağıdır. Çünkü o kadınlara uyumayı bırakmalarını ve gözlerini açamalarını telkin ediyor."

Bayan El Aroud genellikle zamanını Brüksel çevrelerinde işçi sınıfına ait bir giyim mağazasının üstündeki 3 odalı apartman dairesinden yönettiği forum sitesi, Minbar-SOS'da destekçileriyle görüşmeler yaparak geçiriyor.

Bayan El Aroud, her hangi yasadışı bir şey yapmadığını iddia etmesine rağmen, polisin kendisini izlediğini biliyor. Ve eğer onlar kendisini hapishaneye atacak bir yol bulurlarsa, "Bu büyük bir şey olacaktır. Onlar beni yaşayan bir şehide yapacaklardır" diyor.

Avusturyalı Webmaster Kadın



Avusturya'da yerel bir mahkeme Mart ayında, Almanya ve Avusturya'da saldırılar düzenlenmesini teşvik eden bir videoyu internet haber platformuna ekleyen müslüman bir çift için 4 yıl hapis cezası vermişti.



21 yaşındaki Mona S. ve onun 22 yaşındaki Mısır'lı kocası Muhammed M., El Kaide ile bağlantılı birAvusturyalı webmaster çift "terör örgütüne" mensup oldukları iddiasıyla Avusturya hükümetine şantajda bulunmak ve suçu teşvik etmekten suçlu bulunmuşlardı.



Davalı Muhammed M., 4 yıl hapse mahkum edilirken, Mona S., 22 ay hapse mahkum edilmişti.



Mona S.'nin, Almanya merkezli "Global Islamic Media Front (Küresel İslami Medya Cephesi)" imzalı videoyu tercüme ettiği iddia edilmişti. Sözü geçen videoda Avusturyalı ve yabancı düşmanı politikacılar hedef gösterilirken, Avrupa Futbol Şampiyonası maçı sırasında eylemler yapılacağı da vurgulanıyordu.



Viyana mahkemesi, Müslüman kadının duruşmasını ayrı tutmuştu. Mahkeme, kimlik tesbiti için Mona'dan peçesini çıkarmasını talep etmiş, buna karşın Mona, "bunun dinin bir vecibesi olduğunu ve kimliğini yansıtan bu peçeyi o kadar erkeğin içerisinde çıkarmayacağını" söylerek bu teklifi reddetmişti.



Jürinin kadının yüzünü görmeden güvenilir bir şekilde yargılanamayacağını savunması üzerine yargıç genç kadını mahkeme salonundan dışarıya çıkarmıştı.



Muhammed M. konuşma sırası kendine geldiğinde ise GIMF'nin, 100 civarında çalışanı olduğunu, bu medya kuruluşunu, "gerçeği söyleyen yegane medya organizasyonu" olarak gördüğünü, bu sebeple tercüme yaptığını söylemişti.

kaynak:cihaderi.net
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
:crycry :crycry :crycry :crycry :crycry :crycry :crycry
 
Üst Ana Sayfa Alt