Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Safları Belirgin Ve Ayrı Tutma - Vela Bera Akidesi

  • Konbuyu başlatan Ebu & Dücane
  • Başlangıç tarihi
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Misafir
İman ile küfür ve hak ile batıl arasında ki fark kesin çizgiler ile belirlenmiştir. Akıl ve basireti, şüphe ve şehvete esir olmamış herkes bu farklılığı fazla çaba harcamadan rahatlıkla görebilir. Allah Teala bu gerçeği şöyle dile getiriyor.’’ Kesinlikle hidayet, delaletten ayrılmıştır(ayrıştırılmıştır)’’ yine insanın yaratılış evrelerinden bahsettikten sonra şöyle buyuruyor’’ Biz ona yolu gösterdik, bundan sonra ya şükreden ya da nankörlük eden olur.’’ Bu ayrılığı ifade eden birçok ayet ve hadis zikretmek mümkündür. Asıl meselemiz İman ile küfür arasında ki bu belirgin farkın insan hayatına yansımasıdır. Allah Teala teoride ortaya koyduğu iman ile küfür arasındaki farkın pratikte de ortaya konulmasını müminlerden istiyor. Biz bu farkın mümin kişinin hayatına yansımasına El vela vel bera akidesi diyoruz. Esasen küfrün ve küfür ehlinin bir ölçüsü olmadığından kendisine bir saf belirlemesi ya da hangi noktada durduğu konusunda bir kaygı duyması da söz konusu olmayabilir. Küfrünün üzerinde sebat ettiği miktarda kafir, küfür safları ile iman safları arasında da gidip geldiği kadar küfrünü bir adım ileriye taşıyarak münafık olmuş olur. Fakat Mümin olmanın ve mümince yaşamanın bir ölçüsü olduğu için kişinin bu sınırı aşıp bir adım öteye geçmesi kabul edilemez. Zaten kafir safını belirlemediği ve iman ile küfür safları arasında gidip geldiği zaman münafık sayıldığı gibi iman ettiğini söyleyen birinin de saflar arasında gidip gelmesi, imanını aşağıya çeker ve onu münafık yapar. Yani ister önceden mümin ya da önceden kafir olsun münafıklık, safını belirlemeyenlerin ortak sıfatıdır.


El vela vel bera akidesi imanın olmazsa olmazıdır. Bu bilince sahip olmadan imanı yürütmek mümkün değildir. Aslında bu bilinci olmayanın bir imana sahip olduğu da tartışılır. Allah’ın müminler için yaşam tarzı olarak seçtiği şeriat’ın en belirgin özelliklerinden biri de zahire, yani görünene göre hükmetmesidir. Bu özellik şeriat’ ın her alanında ve her hükmünde başat konumdadır. Öyle ise insanın bütün hayatını ilgilendiren şeriat, insanın kendisini de değerlendirirken yine zahire, yani görünene göre hükmeder. Bu yüzden kişi kalben İslam’ ı seçmediği halde kavlen ve fiilen mümince davrandığı zaman İslam toplumunda kendisine mümin olarak davranılır. Hiç şüphesiz ahirette kimin mümin veya kimin kafir sayılacağı konusu Allah’ı ilgilendirir ve o kimin ne olduğunu en iyi bilendir. Fakat şeriat’ e göre dünyada kimin mümin veya kimin kafir sayılacağına dair Allah, biz insanlara bir ölçü vermiştir. Bu ölçüye göre kişinin bulunduğu taraf, savunduğu düşünce, durduğu nokta ve dile getirdiği şeylere göre kendisine mümin veya kafir denilmesi ve kendisine ona göre davranılması kaçınılmazdır.
Şimdi bu konuyu ayet ve hadislerle biraz açalım…

إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُواْ فِيمَ كُنتُمْ قَالُواْ كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الأَرْضِ قَالْوَاْ أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُواْ فِيهَا فَأُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءتْ مَصِيرًا
‘’Melekler, kendilerini zulme mahkum edenlerin canlarını alırken onlara «Dünyadaki durumunuz neydi?» diye sorarlar. Onlar da «Ezilmiş zavallılardık» derler. Melekler onlara «Peki Allah'ın toprağı göç etmenize yetecek kadar geniş değil miydi ki? derler. Bunların barınakları Cehennem olacaktır. Orası ne kötü bir varış yeridir.’’(Nisa:97) Bu Ayeti Kerime kişinin nerde ve kiminle durması gerektiğini açıklaması bakımından en dikkat çekici ayetlerdendir. Ayetin açık manasından anlaşıldığı gibi nüzul sebebinden de bu noktaya sağlam bir vurgu yapılmaktadır. Tefsir kitaplarına göre ayetin nüzul sebebi kabaca şöyledir: Ayet Medine’ye hicret eden Müslümanların ardından isteyerek veya istemeyerek hicret etmeyip Mekke’de kalan müminlerinden küfür diyarında ölenleri ya da kafirler tarafından Müslümanlara karşı zorla kullanılmalarını konu ediniyor. Sahabilerin, bu durumda ki kişilerin akıbetini merak etmeleri sonucu Allah Teala böyle bir ayetler indiriyor. Ayetin sebebi nüzulü özel olabilir fakat hükmü geneldir ve kıyamete kadar gelecek her mümine hitap ediyor. Nerde durması ve kimler ile olması gerektiğine dair ciddi bir ders veriyor. Sadece küfür diyarında beklemek ile veya kafirlerin zorlaması ile de olsa yaptıklarıyla küfür ehlinin ekmeğine yağ sürenleri, Allah Teala ‘’ kendi nefislerine zulmedenler’’ olarak niteliyor ve varacakları yerin cehennem olacağına işaret ediyor. O halde kendi rızasıyla durduğu makam, güttüğü siyaset, savunduğu düşünceler ve yaşam tarzı ile kafirlerin işini kolaylaştıran kimselerin, hatta onlardan yana tavır alan kişilerin durumu ne kadar da vahim görünüyor.


Allah Teala şöyle buyuruyor’’ Firavun’ un adamları bunun üzerine onu aldılar. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Zira Firavun, Haman ve askerleri gerçekten suçlu idiler.’’(Kasas:8) Allah Teala bu ayeti kerime de Firavun ve askerlerinden bahsederken onları suç ve günahta bir tutmuş ayırt etmeksizin hepsini hata işleyenlerden saymıştır. Yine bir ayeti kerime de ’ ’Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince biz de onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.’’(Zuhruf:55) ve ‘’ Bu yüzden; Biz de onlardan intikam aldık. Ve ayetlerimizi yalanlayıp umursamadıkları için hepsini denizde boğduk. ‘’(Araf:136) ve ‘’ Tıpkı Firavun' un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi, Rablerinin ayetlerini yalanladılar. Biz de onları günahları yüzünden helâk ettik. Firavun ile arkasından gidenleri suda boğduk. Hepsi de zalim idiler.’’(Enfal:54) Ayetlerinde de gönüllü gönülsüz hepsini Firavun ile beraber helak ettiğini dile getiriyor. Halbuki bir Ayeti Kerimede ’’Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.’’(Kasas:4) buyurarak aslında firavun’ un zorba olduğunu ve insanları esir aldığını belirtiyor. Bu durumda onun bu günün sistemleri gibi bir takım insanları zorla silahaltına aldığını veya kendi çıkarına çalıştırdığını dolayısı ile onun ordusunda da ondan olmayanların varlığı kuvvet ile muhtemeldir. Buna rağmen Firavun’ un saflarında yer alan her kim varsa Firavun ile aynı kaderi paylaşıyor.


Allah Teala yine bir Ayeti Kerimede şöyle buyuruyor’’ Kim bu yolu iyice tanıdıktan sonra, peygambere zıt düşer de müminlerin yolundan başka bir yola koyulursa, kendisini koyulduğu yolla baş başa bırakır, sonra da cehenneme atarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir.’’(Nisa:115) Evet bu Ayette de kişinin, duruşuyla, yaptıklarıyla, söyledikleriyle ve düşünceleriyle Peygamber’in getirdiği dine muhalefet edip Müslümanların safında yer almamasını sert bir şekilde yeriyor ve böyle yapan birinin bulunduğu safa göre değerlendirilip ona göre cezalandırılacağı dile getiriliyor… Devamı var.
Daha önce zikrettiğimiz ayetler genel olarak isteyerek veya istemeyerek, ihmal karlık yaparak veya yapmayarak kafirlerin ekmeğine yağ sürenlerin durumunu ifade eden ayetlerdir. Bilerek veya menfaat karşılığı müminlere karşı duruş sergileyenlere gelince Kur’an onlar için daha da keskin ifadeler kullanıyor ve onları direk münafıklar zümresinden sayıyor. İşte söz konusu birkaç Ayet-i Kerime ‘’ Münafıkları elim bir azap ile müjdele yoksa Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.’’(Nisa:139) ve ‘’ Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan hiç bir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah, sizi kendisinden sakındırır. Varış Allah'adır.’’(Ali İmran:28) Bu son Ayet-i Kerime’nin tefsirinde İmam Kurtubi ‘’Kim böyle yaparsa, Allahtan hiçbir şey yoktur’’ un manasını ‘’Allah ile onun arasında bir bağ kalmamıştır.’’ Şeklinde açıklıyor. Kıyamet gününde de bazı kimselerin ’’Keşke falanı dost edinmeseydim.’’ Demesi kişinin bulunduğu safa göre değerlendirilmesinin ahiret boyotunun da olduğunu ispatlamaktadır.


Birçok Ayeti Kerimede aynı dozda sert ifadeler Küfür ehline muhabbet besleyenler için de kullanılır ve kendisine muhabbet beslenilen kafirin yakınlık derecesi kesinlikle göz önüne alınmaz. İşte o ayetlerden bir tanesi ’’Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin.(Mücadele:22) Kişinin safını belirlemesinin birçok yönünün olduğunu daha önce belirtmiştik. Evet El vela vel bera akidesi müminin her düşünce, söz ve fiilinde ortaya çıkmalıdır. Peygamber efendimiz(s.a.v.) de farklı hadislerde Kur’an-ı Kerim Ayetlerini destekleyen sözler söylemiştir. Mesela ‘’Bize karşı silah taşıyan bizden değildir.’’ Yine ’’Kim bir kavmin gölgesini çoğaltırsa o da onlardandır.’’ Yine ‘’kim bir kavme benzemeye çalışırsa o da onlardandır.’’ Diyerek kişi sözleriyle, duruşuyla ve davranışlarıyla kimlerin safında yer alıyorsa veya kimlere meylediyorsa onunda onların safında değerlendirildiğini açıklamaktadır.


Doğrusu Kur’an’ı Kerim’de iman ve küfürden bahseden ayetlerin bulunduğu her pasajda doğrudan veya dolaylı olarak kişi El vela vel bera akidesinin gerektirdiklerine çağırılıyor. Peygamber efendimizin (a.s.v.) hayatına da baktığımızda tamamen bu çizgide yürüdüğünü görüyoruz. O bütün sözlerinde ve davranışlarında küfür ehline muhalefet ediyordu buna’’ Bıyıkları kısaltarak Mecusilere muhalefet edin.’’ Veya ‘’Ayakkabıyla namaz kılarak Yahudilere muhalefet edin.’’ Veya’’ Beni, Hristiyanların İsa’yı övdüğü gibi övmeyin.’’ gibi birçok söz ve fiilini örnek gösterebiliriz.


Gerek Kur’an’ı Kerim’in gerekse Hadis-i Şeriflerin geçmiş ümmetler üzerinden örnekler sunarak veya doğrudan bize hitap ederek yerleştirmeye çalıştıkları El vela vel bera akidesinin, bütün zamanlarda Tevhid inancının ayrılmaz bir parçası olduğu ve her peygamberin ve ümmetinin kendisiyle emredilmiş olduğunu açıkça ifade edilmektedir. Günümüzde İslam’ın birçok emrinde olduğu gibi ümmetin bu meselede de pasif davranması ve gereğini yerine getirmemesi İslam’ı yaşama ve yaşatmaya derin darbeler vurmuş ve fertleri hak ile batılı ve hak ehli ile batıl ehlini birbirine karıştırmaya kadar götürmüştür. İslam’ i olduğunu söyleyen toplumlarda samimi müslümanların radikal, aşırı, uç hatta terörist olarak görülmesi ve bunun karşısında küfür ve batıl ehlinin toplumda kendisine revaç bulması bu vahim durumun en bariz sonucudur. ALLAH BİZE HAKKI HAK GÖSTERİP TABİ OLMAYI BATILI DA BATIL GÖSTERİP ONDAN SAKINMAYI NASİP ETSİN. Amin


alıntı
 
Üst Ana Sayfa Alt