Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şah Veliyuddin ed-Dihlevi Hakkında Bilginiz ?

E Çevrimdışı

ebumuhammed

Üye
İslam-TR Üyesi
dehlevi, ehl-i sünnet alimlerinden birisidir,hadis konusunda ilme sahip birisidir,
ben onu bu vasıfları ile tanıyorum, tıpkı ibniteymiyye rha gibi onuda tasavvufçular kendilerine nizbet etmeye çalışmış ama bunda başarılı olamamışlardır,en önemli eserlerinin başında (huccetul belağa )gelir
 
E Çevrimdışı

ebumuhammed

Üye
İslam-TR Üyesi
hakkını helal et ayrıntılı bilgi gecikti


ŞAH VELİYYULLAH
Hayatı ve Eserleri

1. İsmi ve soyu
Ahmed b. Abdurrahim b. Vecihüddin Ömerî Dehlevî. Lâkabı: Kutbuddin. Bu lâkabı almasına şöyle bir hâdise sebep olmuştur: Kutbuddin Bahtiyar Ûşî rüyâsında, Abdurrahim'in sâlih bir oğlu dünyaya geleceğini görüyor ve şayet rüyası doğru çıkarsa çocuğa kendi isminin verilmesini istiyor. Bu rüya tahakkuk edince arzusu da yerine getiriliyor.
Ahmed'in babası Abdurrahim, meşhur el-Fetâva'l-Hindiyye'nin tertip ve tashihinde vazife alan ulemâdan biridir. Aynı zamanda tasavvufi marifet, zühd ve takvâda büyük nasip sahibi olduğu kabul edilmiştir.
Dedeleri de ilim, irfan sahibi, içlerinden bazıları şehâdet mertebesine erişmiş, kabirleri ziyaretgâh olmuş kişilerdir.

2. Yaşadığı asır
İslâm dini Hindistan'a, Kuzeybatı dağları yoluyle hicrî dördüncü asrın sonlarına doğru girmiştir. Gazneli Mahmud'u (381/991-421/1030) takip eden altı asırda İslâm, bu diyarda tam bir gurbet hayatı geçirmiş, bilhassa Ekber zamanında (964/1557-1014/1605) saray, İslâma karşı bir tavır takınmış, mezkür hükümdar yeni bir din icad etmiş, müslümanlar arasında çeşitli bid'at ve hurâfeler yayılmıştır.
Bu uzun gurbet devresinde ilimde ve tatbikatta İslâmı lâyık olduğu yere yerleştirecek, onu hurâfe ve bid'atlardan temizliyerek, asıl safveti içinde insanlara sunacak "müceddidler"den ancak iki zâtın yetiştiğini biliyoruz:
1. Maddî bakımından fakir ve saltanatsız, mânen zengin, insanların maddesine değil, rûh ve şuurlarına hâkim, büyük müceddid İmam-ı Rabbanî Ahmed b. Abdulahad Farukî Serhendî (öl. 1034/1625)
2. Sâlih ve müceddid hükümdar Âlemgîr Evreng Zîb (öl. 1118/1706).
Fakat bu ıslâhatçı ve bid'at düşmanı büyük hükümdardan sonra gelen devlet başkanlarının gevşekliği yüzünden kısa zamanda bu iki müceddidin dinî, ictimaî, iktisadî ve siyasî sahada vücuda getirdikleri inkılâb ve tecdîdler silinmiş, bir müddet sinmiş bulunan yerli hinduizm kültürü yeniden canlanmıştır.
İslâm âlimleri menfaate düşkünlük, korkaklık ve tabasbus gibi gayr-i İslâmî ahlâka mübtelâ olmuş, medreselerde Kitap ve sünnet gibi İslâmın asıl kaynakları yerine -Yunan ve Roma'da dahi terkedilmiş bululan- felsefî nazariyelerle vakit öldürülmüştür.
Abdulhak Dehlevî (öl. 1025/1616) ve İmâm-ı Rabbânî'nin, insanları Kitap ve sünnet ışığına davet sadedinde sarfeyledikleri bütün gayretlere rağmen, fıkıh ve fetva sahasında da koyu taklîd ile fıkıh kitaplarını takdîs itiyâdı yenilememiştir.
Tasavvuf ve irşâd ile meşgul olan şeyh ve mürşidler, bir taraftan Kitap ve sünnet ile kabil-i te'lif olmayan birçok nazariye ve hurâfelere revaç vermiş, diğer taraftan da cemiyetle alâkalarını keserek zâviyelerinde yangelmiş, menfaatleriyle meşgul olmuşlardır.
İslâm âleminin pek çok yerinde olduğu gibi Hindistan'da da bu devrede tam bir anarşi havası hâkimdir. Bunun tabiî neticesi olarak ziraat, zanaat, ticaret durmuş, ahlâksızlığın her şubesi alenen icrâ edilmiş, huzur ve sükûn yok olup gitmiştir.
İşte bu hengâmede karanlık bulutları yırtarak âfâkı aydınlatan bir güneş gibi Şah Veliyyullah tulû etmiş, bütün hayatını İslâmın i'lâsına vermiş, buna kendi yolundan yürüyen evlâdının gayreti de eklenerek Hindistan'da yere düşmüş bulunan İslâm bayrağı tekrar burcuna dikilmiştir.

3. Tahsili
Tahsilini üç devreye ayırmak mümkündür:
1. Henüz yedi yaşını doldurmadan Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmiştir.
2. Onbeş yaşına kadar babasından, zamanında okunması mutâd olan Arapça, tefsir, hadis, fıkıh, usûl, tasavvuf, akaid, mantık, tıp, felsefe, kozmoğrafya ve hesap gibi ilimleri tahsil etmiştir.
Babası vefat edince (1131/1719) onun medresesi er-Rahîmiyye'de müderris olmuş, kısa zamanda meziyeti anlaşılmış ve rahle-i tedrisine her taraftan akınlar başlamıştır.
3. 1143-1145 yılları arasında Hicaz'a gitmiş hem hac vazifesini ifâ eylemiş, hem de Harameyn'de bulunan âlimlerle temas etmiş, Medineli Ebu't-Tâhir Muhammed b. İbrahim Kürdî'den (öl. 1145/1732) hadis tahsil etmiştir.
Dehlî'ye avdetinde yine cihad, telif ve babasının evinde tedris vazifesine başlamış, zamanla burası dar gelince Sultan Muhammed Şah (1131-1161/1719-1748) kendisine büyük bir bina tahsis ederek bizzat açışını yapmıştır. Bilâhare buraya "Dâru'l-ulûm" ismi verilmiş, müslümanlar bu ilim yuvasının feyzinden istifade etmiştir.
Bütün bu ilmi mesai sonunda Şah Veliyyullah, Gazzalî (öl. 505/1111) ayarında bir âlim, muslih, müceddid ve müctehid olmuştur. Bilhassa Arapça, Farsça, fıkıh, hadis, tefsir, usûl, akaid tasavvuf ve tarih ilimlerindeki kudretinin en sâdık şâhidleri bu terceme-i halin sonunda bir kısmını sıralayacağımız eserleridir.
Gerek asrındaki kısırlık ve gerekse muhitinde hâkim olan olumsuz ilmî ictimaî ve siyasî duruma rağmen üstadlarının seviyesini çok aşan fikir ve eserleri gözönüne alınınca, bu zâtın, anormal şartları mağlup eden, zaman zaman şimşek gibi çakarak karanlıkları boğan müstesna dehalardan biri olduğu hükmüne varmamız, zaruri bir netice olarak ortaya çıkmaktadır.

4. Görüşleri ve ıslahatı
İmam Veliyyullah'ın görüşlerini ve ıslahatını, birisi asrının dert ve meselelerinin teşhisi ve değerlendirilmesi, diğeri de bulduğu deva, çare ve getirmek istediği islâhât sistemi olmak üzere iki başlık altında özetlemek mümkündür.
1. Tenkit ve teşhisleri: Veliyyullah -belki de ilk defa kendisi- İslâmın tarihi ile müslümanların tarihini, dinin kendisi ile onu temsil eden insanların davranış ve yaşayışlarını birbirinden ayırmış, müslümanların tarihini, İslâm tarihi nokta-i nazarından incelemiş ve tenkit etmiştir.
Müslümanların tarihinde başarısızlık, geri kalma ve diğer mefâsidin iki temel faktörüne parmak basmıştır:
a) Siyasî otoritenin hilafetten saltanata dönüşmesi.
b) İctihad ruhunun sönmesi ve taklîd zihniyetinin şuurlara hakim olması.
Bunlardan birincisini "İzâletü'l-hafâ..."da, ikincisini ise "el-İnsâf, İkdu'l-cîd..., Huccetullah..., et-Tefhîmât..." gibi eserlerinde incelenmiştir.
Kendi devrini, çeşitli açılardan tasvir ederken İslâm akaidinin Yunan felsefesi ile karıştırıldığına, tasavvufî söz, remiz, şiir ve ıstılahların -Kitap ve sünnete bağlı kalmaksızın- her muhitte hâkim bulunduğuna, herkesin, ehliyet ve liyâkatine bakmadan dinî konuların münakaşasına daldıklarına, her birinin kendi mantığına göre bir din telâkkisine sahip olduğuna... işaret etmiş ve topluluklara ayrı ayrı hitap ederek şunları söylemiştir:
Lâyık olmadıkları halde baba veya mürşidlerinin postlarına oturanlara: "Ey -bu gibi- insanlar! Niçin böyle her biriniz kendi reyini beğenerek bölük bölük ayrıldınız da Allah Taâlâ'nın insanlığa rahmet, lûtuf ve hidâyet olarak gönderdiği 'tarikat-i Muhammediyye'yi terkettiniz... Kendiniz eğri yolda olduğunuz halde hep birer imam kesiliyor ve doğru yolun yalnız kendinizinki olduğunu iddia ile buna davette bulunuyorsunuz... Biz dinini menfaati karşılığında satan bu gibi yolkesicilere râzı değiliz..."
İlim tâliplerine: "Ey kendilerine âlim diyen akılsız kişiler! Yunanlıların köhnemiş ilimleriyle ve sarf, nahiv, maanî... ile meşgul oldunuz, bunlara da ilim dediniz. Asıl ilim Allah'ın Kitabı ile Rasûlüllah'ın (s.a.) sünnetidir... Fukahanın hükümlerine uydunuz, onların reylerine takılıp kaldınız da zaman zaman bunlara uymuyor diye nasları terkettiniz, din bu mudur?... İnanıyorsanız Peygamberiniz'e uyunuz; onun hadisleri bir mezhebe uysun uymasın ona tâbi olunuz..."
Vâizlere, tekke âbid ve zâhidlerine: "Ey sofular! İniş yokuş yürüdünüz, kuru yaş topladınız; insanları uydurulmuş, dinde aslı olmayan birçok şeye davet ettiniz, kolaylaştırmak için gönderildiğiniz halde güçlük çıkardınız, kendilerine hâkim olamayan (ne dediklerini bilmeyen) âşıkların sözlerine sarıldınız; halbuki onlar susatırlar, fakat susuzluğu gideremezler."
İdârecilere: "Ey idare edenler! Allah'tan korkmaz mısınız?! Geçici lezzetlere dalıp idâre ettiklerinizi kendi hallerine terkettiniz; birbirini yiyorlar, ne günah biliyorsunuz ne de cezâ... Zayıfı eziyor ve yiyor, kuvvetliyi bırakıyorsunuz..."
Askerlere: "Allah Taâla sizleri cihad için, kelimetullahı i'lâ (İslâma hizmet) için istemiştir. Halbuki siz silahınızı menfaatiniz için saklıyor, bunun için kullanıyor, her nevi günahı irtikâp ediyorsunuz... Halka zulmediyor, yediğinizin neden ibaret olduğuna aldırmıyorsunuz..."
İş sahiplerine: "Ey iş ve zanaat sahipleri! Emânetleri zâyi ettiniz ve ibadetleri terkettiniz. Servet yapıp bunu içki, kumar ve fuhuşta yiyip bitiriyorsunuz..."
Bütün müslümanlara: "Güzel ahlâkı terkettiniz, ruhunuza egoizm ve şeytan hâkim oldu, kadınlar erkeklere kafa tutuyor, erkekler kadınların hukukuna riâyet etmiyor, size helâl acı, haram tatlı geliyor... İbadetleri terkettiniz, çeşitli hurâfe ve bid'atlara uydunuz..."
Bu tenkit ve teşhisler Şâh Veliyyullah'ın görüş açısının ne ölçüde geniş ve kapsayıcı olduğunu göstermekle kalmıyor aynı zamanda günümüze de tarihin tekerrür etmekte olduğunu ifade ediyor.
2. Getirdiği tedbir, çare ve sistem:
a) Fıkıh mezhepleri mevzuunda mutedil bir görüş ve tatbikat getirmiştir. Bütün mezhepleri müctehid nazariyle tetkik etmiş, usûl ve delillerini incelemiş, herhangi bir mezhebin tarafını tutmak yerine gerçeğin ve kuvvetli delilin tarafını tutarak, hangi rey buna uygunsa onu tercih etmiştir.
Onun eserlerini okuyanlar sadece ictihad prensiplerini öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda ictihad temrin ve terbiyesi görürler.
b) Fıkıh mezhepleri mevzuundaki bu görüş ve davranış, ondan önce gelip geçmiş bazı zevat tarafından da ileri sürülmüştür. Halbuki şimdi zikredeceğimiz ve "İslâmın felsefesini yapmak" diyebileceğimiz işi ilk defa deneme şerefi kendisine aittir. O İslâmî sistemi fikrî, ahlâkî, hukukî ve medenî... bütün cepheleriyle bir tertip, düzen ve bütünlük içinde arzetmeyi denemiştir. Huccetullahi'l-bâliğa ve el-Büdûru'l-bâziğa isimli eserlerini işte bu önemli mevzua tahsis etmiştir.
Mütefekkirimiz bu eserlerinde metafizik meseleleri ele almış, bir kâinat tasavvuru ortaya koymuş, burada İslâmın ahlâk ve medeniyet sistemine uygun olarak insanın yerini tesbite çalışmıştır. Daha sonra bu temel üzerine istinad ettirdiği bir ahlâk nizamı ile "el-İrtifâkât" ismini verdiği bir ictimâî felsefe ortaya koymuştur. Bu son sistem içinde aile, cemiyet, siyâset, hukuk, adalet, vergi, idare askerlik... mevzularını ele almıştır. Bundan sonra da ibâdât ve ahkâmın hikmetlerini tetkik etmiş ve yine ilk olarak İslâm ile materyalizm arasındaki tarihî diyalektiğe işaret etmiştir.
Veliyyullah tasavvuf terbiyesi görmüş, eserlerinde tasavvuf ve felsefe terimleri kullanmıştır. Fakat onun fikriyât ve felsefesi kül halinde orijinal olduğu gibi birçok mesâile dair rey ve mütalaalarında da bu hususiyet vardır.
İslâmı bütün cepheleriyle bir hayat düzeni olarak ortaya koyan ve onu asıl safvet ve duruluğuna ircâ eden Veliyyullah'ın bu ıslah ve tecdid faaliyeti, gerek kendi hayatında ve gerekse vefatından sonra, tâbileri ve eserleri vasıtasıyla bütün İslâm âleminde önemli tesirler icrâ etmiştir ve etmektedir.
5. Eserleri
Dehlevî'nin hemen hepsi ayrı ayrı birer değer olan birçok kitabı vardır. Çoğu Arapça veya Farsça olan bu eserleri ilmî bir şekilde neşretmek, müellifi bütün cepheleriyle tanımak ve tanıtmak için Batı Pakistan'da bir "Şah Veliyyullah Akademisi" kurulmuştur. Akademiyi Prof. Gulam Mustafa Kâsımî idare etmektedir. Temennimiz bu akademinin, gerek büyük mütefekkiri tanıtmak ve gerekse bütün eserlerini neşrederek ilim âlemine sunmak gayesinde başarıya ulaşmasıdır.

Başlıca eserleri:
Tefsir:
1. Fethu'r-rahmân fî tercemeti'l-Kur'an. Bu eser Farsçadır. Cümle kuruluşlarında, söz miktar ve husûsiyetlerinde "nazm-ı Kur'an" örnek alınıp tercümeye aynen aksettirmeye gayret edilerek meydana getirilmiştir.
2. ez-Zehrâvân fî tefsîri-sûrati'l-Bakara ve Âli İmrân.
3. el-Fevzü'l-kebîr. Bu eserde beş Kur'an ilmi, te'vîl ve müteşâbihâttan bahsedilmiştir; kitap Arapça ve matbûdur. Türkçe tercümesi de neşredilmiştir.
4. Te'vîlü'l-ahâdis. Arapça bir risâle olup, peygamberler tarihini mevzu edinmiştir.
5. el-Fethu'l-münîr. Arapça, ğârîbu'l-Kur'an ve bunların İbn Abbas rivâyetine göre tefsiri, matbûdur.
6. Risâle fî Kavâidi tercemeti'l-Kur'an. Farsçadır.
Hadis:
7. el-Musaffâ şerhu'l-Muvatta. Yahya b. Yahya Leysî rivâyetini esas almış, müctehid nazariyle mutalaalar serdetmiştir.
8. el-Müsevvâ şerhu'l-Muvatta. Bu şerhte yalnız mezheplerin farklı görüşleri ile ğarîb kelimelere yer verilmiştir, matbûdur.
9. Şerhu terâcimi'l-ebvâb li'l-Buhârî. İmam Buharî'nin el-Câmiu's-sahîh isimli eserinin bab başlıklarını açıklamıştır, matbûdur.
10. en-Nevâdir min ahâdîsi-Seyyidi'l-evâil ve ve'l-evâhir.
11. el-Erbaîn. Az söz ve çok mânalı kırk hadîsi hadis hocası Ebu Tâhir'den Hz. Ali'ye kadar varan senedlerle rivâyet etmiştir.
12. ed-Dürru's-semîn fî mübeşşirâti'n-Nebiyyi'l-emîn.
13. el-İrşâd fî mübhemâti'l-isnâd.
14. İnsânü'l-ayn fî meşâyihi'l-Harameyn.
15. Risâle fî'l-esânîd. Farsçadır.
Usûl ve Kelâm:
16. Huccetulllahi'l-bâliğa. Dinin felsefe ve hikmetine dâirdir, sâhasında ilk eserdir, birkaç defa basılmıştır. Daha önce merhum müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ve merhum H. Basri Çantay'ın tercemeye başlayıp bitiremedikleri bu eseri, Mehmet Erdoğan'ın tercemesiyle İz Yayıncılık 1994 yılında basmıştır.
17. İzâletü'l-hafâ an hilâfeti'l-hulefâ. Sahasında tek eserdir. Farsça olan bu eser Urduca tercemesiyle beraber de tab'edilmiştir.
18. Kurretü'l-ayneyn fî tafdîli'ş-şeyhayn. Farsçadır.
19. Hüsnü'l-akîde. Arapça, akaide dair.
20. el-İnsâf fî beyâni-esbâbi'l-ihtilaf beyne'l-fukahâ ve'l-mütehidîn. Arapça ve matbû.
21. Ikdü'l-cîd fî ahkâmi'l-ictihâdi ve't-taklîd. Tercemesini sunduğumuz risâledir; Arapça ve matbû.
22. el-Büdûru'l-bâziğa. Kelâm mevzuunda ve matbûdur.
23. Mukaddimetü's-seniyye fi'ntisâri'l-firkati's-sünniyye.
Felsefe, tasavvuf, seyru-sülûk: 24. el-Mektûbu'l-medenî fî hakâikı't-tevhîd. İsmail b. Abdullah Rûmi'ye yazılmıştır.
25. Eltâfü'l-Kuds fî letâifi'n-nefs.
26. el-Kavlü'l-cemîl fî beyâni-sevâi's-sebîl. Kadiriyye, Çeştiyye, Nakşibendiyye ve Müceddidiyye tarikatlarında seyr ve sülûk mevzûunda olup matbûdur.
27. el-İntibâh fî selâsili evliyâllah. Tarikatlerin silsileleri hakkındadır.
28. el-Hemeât. Tasavvuf, intisâb, seyr ve sülûk hakkında Farsça bir eserdir. Akademi yayınları arasında basılmıştır.
29. el-Lemehât. Allah Teâlâ'nın sıfat ve tecellileri hakkında, Arapça, Akademi yayınları arasında matbû.
30. Setaât. Bir önceki eser mevzuunda, ilâhî ilhamları muhtevî, Farsça, Akademi yayınları arasında matbû.
31. el-Hevâmi fî şerhi-Hizbi'l-bahr.
32. Şifâu'l-Kulûb. Hakaık ve maârif-i ilâhiyyeye dair.
33. el-Hayru'l-kesîr.
34. et-Tefhîmâtü'l-ilâhiyye. Matbûdur.
35. Füyûdu'l-Harameyn.
36. Risâle fî cevabi-mesâili'ş-şeyh Abdullah b. Abdulbâkî ed-Dehlevî.
Edebiyat vb.:
37. Sürûru'l-mahzûn. İbn Seyyidi'n-nâs'ın Nûru'l-uyûn isimli eserinin özeti.
38. Enfâsü'l-ârifîn. Âile ve ecdâdının menâkıbı.
39. Etyabü'n-neğam fî medhi-Seyyidi'l-arabi ve'l-acem.
40. Rubâiyyât ve Divân.
Bu terceme-i hâlî yazarken başvurduğumuz kaynaklar:
Ebu'l-a'lâ Mevdûdî, Mûcezü-târihi-tecdîdi'd-dîn ve ihyâih, Dimaşk, Dâru'l-fikr, 1964.
Mes'ûd Nedvî, Târîhu'd-da'veti'l-islâmiyye fi'l-Hindi, Dimaşk, Dâru'l-arabiyye, ts.
Prof. Mustafa Kâsimî, el-İmam Veliyyullah ve felsefetuh (Lemehât neşrinin başında Haydarabad, Şah Veliyyullah Akademisi, 1964.
Serkis, Mu'cemu'l-matbûât, Mısır, Serkis mat., 1928.
Seyyid Sâbık, Huccetullahi'l-bâliğa neşrine yazdığı mukaddime, Kahire, el-İstiklâl, ts.
Zirikli Huyruddîn, el-Alâm.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt