SAHİ NE KADARINIZ GERÇEK SİZİN?
Neler var yüreğinizde, kimselerin olmadığı zulmet gecelerde...
Yıldızlara anlattığınız sevdanız mı, yoksa kırkıncı odanızda herkesten sakladığınız sırlarınız mı?
Sizedemi kapalı kırkıncı odanız....
Yeşeren umutlarınızı “inatçı ayazlara” çaldırmaktan mı korkularınız?
Boş sokaklarda gezerken haykırmayı düşünmüyor musunuz sevdanızı?
Yoksa duvarlara çarpıp yankılanan sesinizi duymaktan mı çekiniyorsunuz?
Büyüdümü içinizdeki çocuk masumluğu kalmadı mı artık!
Peki hayalleriniz ne alemde yoksa soğuk bir kış gecesinde yaktınız mı onları yüreğinizde?..
Kaçıyor musunuz kalabalıklardan, kaçmayı beceremeyince kabuğunuza mı çekiliyorsunuz sessizce?
Sebepsizce ağlamaz mısınız hiç, gözyaşlarınız yağmurlar kadar cesaretli mi sizin de?..
Yağmurların tohumları yeşerttiği gibi yüreğinize akan gözyaşları yeşertmiyor mu umutlarınızı?
Korkunuz ölümden mi ibaret, yoksa çare mi seçtiniz ölümü kendinize? Düşünsenize dönmek istemez miydiniz kendi özünüze?
Ya ihanet kemiklerinize kadar işlemedi mi hala? Hoyratça hissetmediniz mi bu duyguyu ta iliklerinizde? Naçar kalıp kimseleri bulamadığınız zaman boş odanıza mı döktünüz içinizi?
Bekledikleriniz nerede? Bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir yerde, mutlak hicranların ortasında vuslatı mı hayal ediyorsunuz?
Ya bilir misiniz hasreti, hani insanın içini yakar kavurur kor misali?
Gecenin bir vaktinde hararetle uykunuzun bölündüğü zamanlar yok mu,gerçek zannettiğiniz uyanınca rahatlayıp oh çektiğiniz kabuslar yok mu?
Bir de yaşanmasa gerçekleri...
En güçlünüz ne kadar, bir fiskeyle yıkılır mı, direnebiliyor musunuz hayatın acımasızlığına?
Ayakta kalabilme mücadeleniz hüsranla mı bitiyor yoksa? Sorgulayabiliyor musunuz kendinizi, günahlarınızın çokluğundan kaçıp korkakça sevaplarınızın arkasına sığınarak rahatladığınız olmuyor mu?
Ne derece gem vuruyorsunuz isteklerinize, önüne geçemediğiniz sonu gelmez arzularınızı teşhis edebiliyor musunuz, yoksa yenik düştüğünüz beninizin esiri misiniz?
Ya dostlarınız?.. O ulvi duyguyu en derin noktasına kadar doya doya yaşadığınız dostlarınız...
Kim bilir belki bir tiyatro sanatçısı edasıyla dostluk adlı oyunu size karşı kusursuzca sergileyen dost yüzlü sahtekarlara kanıyorsunuz.
Hala çocukluğunuza özlem duymuyor musunuz? Hayata toz pembe bakan gözleriniz nerede? Pembesi gitti de tozu mu kaldı hayallerinizin?
O umut dolu, masum, kocaman gözleriniz bir de ufak şeylerden mutlu olabilen, hayatın kirlet(e)mediği güzelliğinin yüzüne yansıdığı kalbiniz?..
SAHİ NE KADARINIZ GERÇEK SİZİN.
Edebiyat dediniz bizde yazdık birşeyler.pek fazla yorum yapmak istemiyorum.hepimiz böyle değilmiyiz aslında.aynanın karşısına geçip hangimiz ne kadar gerçeğiz sorusunu sorabiliyoruz.neden hatalarımızı kabul etmiyoruzda sanki başka nedenlere bağlıyoruz.sahi mea culpa neden diyemiyoruz bizler.hata benim neden diyemiyoruz.ruhumuzdaki sevginin kutsallığına inanıp neden özümüze dönemiyoruz.neden farklı zamanlarda değişime uğruyoruz.sahiya kendimize soracağımız bu sorular bizleri rahatsız edeceğinden korktuğumuz için soramıyoruz belkide.ama gerçeklerden kaçamayacağımızı bilmemiz gerekir.yüreğinizdeki gerçek sevginin eksik olmaması umuduyla esen kalın.
Neler var yüreğinizde, kimselerin olmadığı zulmet gecelerde...
Yıldızlara anlattığınız sevdanız mı, yoksa kırkıncı odanızda herkesten sakladığınız sırlarınız mı?
Sizedemi kapalı kırkıncı odanız....
Yeşeren umutlarınızı “inatçı ayazlara” çaldırmaktan mı korkularınız?
Boş sokaklarda gezerken haykırmayı düşünmüyor musunuz sevdanızı?
Yoksa duvarlara çarpıp yankılanan sesinizi duymaktan mı çekiniyorsunuz?
Büyüdümü içinizdeki çocuk masumluğu kalmadı mı artık!
Peki hayalleriniz ne alemde yoksa soğuk bir kış gecesinde yaktınız mı onları yüreğinizde?..
Kaçıyor musunuz kalabalıklardan, kaçmayı beceremeyince kabuğunuza mı çekiliyorsunuz sessizce?
Sebepsizce ağlamaz mısınız hiç, gözyaşlarınız yağmurlar kadar cesaretli mi sizin de?..
Yağmurların tohumları yeşerttiği gibi yüreğinize akan gözyaşları yeşertmiyor mu umutlarınızı?
Korkunuz ölümden mi ibaret, yoksa çare mi seçtiniz ölümü kendinize? Düşünsenize dönmek istemez miydiniz kendi özünüze?
Ya ihanet kemiklerinize kadar işlemedi mi hala? Hoyratça hissetmediniz mi bu duyguyu ta iliklerinizde? Naçar kalıp kimseleri bulamadığınız zaman boş odanıza mı döktünüz içinizi?
Bekledikleriniz nerede? Bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir yerde, mutlak hicranların ortasında vuslatı mı hayal ediyorsunuz?
Ya bilir misiniz hasreti, hani insanın içini yakar kavurur kor misali?
Gecenin bir vaktinde hararetle uykunuzun bölündüğü zamanlar yok mu,gerçek zannettiğiniz uyanınca rahatlayıp oh çektiğiniz kabuslar yok mu?
Bir de yaşanmasa gerçekleri...
En güçlünüz ne kadar, bir fiskeyle yıkılır mı, direnebiliyor musunuz hayatın acımasızlığına?
Ayakta kalabilme mücadeleniz hüsranla mı bitiyor yoksa? Sorgulayabiliyor musunuz kendinizi, günahlarınızın çokluğundan kaçıp korkakça sevaplarınızın arkasına sığınarak rahatladığınız olmuyor mu?
Ne derece gem vuruyorsunuz isteklerinize, önüne geçemediğiniz sonu gelmez arzularınızı teşhis edebiliyor musunuz, yoksa yenik düştüğünüz beninizin esiri misiniz?
Ya dostlarınız?.. O ulvi duyguyu en derin noktasına kadar doya doya yaşadığınız dostlarınız...
Kim bilir belki bir tiyatro sanatçısı edasıyla dostluk adlı oyunu size karşı kusursuzca sergileyen dost yüzlü sahtekarlara kanıyorsunuz.
Hala çocukluğunuza özlem duymuyor musunuz? Hayata toz pembe bakan gözleriniz nerede? Pembesi gitti de tozu mu kaldı hayallerinizin?
O umut dolu, masum, kocaman gözleriniz bir de ufak şeylerden mutlu olabilen, hayatın kirlet(e)mediği güzelliğinin yüzüne yansıdığı kalbiniz?..
SAHİ NE KADARINIZ GERÇEK SİZİN.
Edebiyat dediniz bizde yazdık birşeyler.pek fazla yorum yapmak istemiyorum.hepimiz böyle değilmiyiz aslında.aynanın karşısına geçip hangimiz ne kadar gerçeğiz sorusunu sorabiliyoruz.neden hatalarımızı kabul etmiyoruzda sanki başka nedenlere bağlıyoruz.sahi mea culpa neden diyemiyoruz bizler.hata benim neden diyemiyoruz.ruhumuzdaki sevginin kutsallığına inanıp neden özümüze dönemiyoruz.neden farklı zamanlarda değişime uğruyoruz.sahiya kendimize soracağımız bu sorular bizleri rahatsız edeceğinden korktuğumuz için soramıyoruz belkide.ama gerçeklerden kaçamayacağımızı bilmemiz gerekir.yüreğinizdeki gerçek sevginin eksik olmaması umuduyla esen kalın.