Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Said Nursi'nin Risalei Nur'daki çelişki,hata ve yanlışları

C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
1-gelecekle ilgili tahmininin tutmaması.( şuanakadar hristiyanlığın hurafe ve tahrifatlarından kurtulup özüne dönüp ve İslamiyet’e tabi olması gerekiyordu fakat bu olmadı)
dinsizliğin kuvvetli göründüğü bir zamanda hristiyanlık hurafe ve tahrifatlarından kurtulup özüne dönecek ve İslamiyet’e tabi olacak,bu iki din birleşecekler ve dinsizlik cereyanını yenecekleri sırada İsâ Aleyhisselâm’ın gelmesinden bahsediyor.


Risalei nurda geçen o bölüm:
“İkinci cereyan ise:Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, Ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki zâbitan ve efrad onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşî bir adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûnâ hâkimiyet verir. Öyle de, Allah’ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet verir.
Ve onların başına geçen en büyükleri, ispritizma ve manyetizmanın hâdisâtı nev’inden müthiş harikalara mazhar olan Deccal ise, daha ileri gidip, cebbârâne surî hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip ulûhiyetini ilân eder.

Bir sineğe mağlûp olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen âciz bir insanın ulûhiyet dâvâ etmesi ne derece ahmakçasına bir maskaralık olduğu malûmdur.
İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibâret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani Rahmet-i İlâhi'yenin semâsından nüzul edecek, hâl-i hazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi(arınma) edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, Hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur'ân'a iktidâ(uyma, tabi olma) ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû(tabi olunan) makamında kalacak, din-i hak bu iltihâk(katılma) neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet,ittihâd(birleşme) neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidâdında(kàbiliyet) iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinâd ederek haber vermiştir.
Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.”
Mektubat-15.mektup


Buradaki itiraz noktası: dinsizliğin en kuvvetli göründüğü zaman komünizm yıllarıdır ve komünizm yıkılmıştır fakat bundan önce hristiyanlık hurafelerinden kurtulup İslamiyet’e tabi olması gerekiyordu fakat bu olmamıştır.

Burada gerçekleşmesi gereken aşamalar:
1-hakikî İsevîlik dini zuhur edecek,Hıristiyanlık dini tasaffi(saflaşma, arınma) edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak,
2-Hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur'ân'a iktidâ(uyma, tabi olma) edecek.
3-Dinsizlikcereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihâd(birleşme) neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak

Dinsizlik cereyanının en kuvvetli olduğu zaman olan komünizm hareketinin başını o zamanlarda S.S.C.B. olan Rusya çekiyordu.ve yıkıldı. Komünizmde en güçlü dönemlerini, eski gücünü kaybetti yani yukardaki 3.madde oldu fakat 1.ve2. maddeler gerçekleşmedi. 2.maddedeki birleşmeye NATO diyebilirlerki eğer birleşme nato ise yine 1.madde olmadı.yani neresinden bakılırsa bakılsın hesap tutmuyor.yoksa hristiyanlar Müslüman olduda bizimi haberimiz yok.
zaten risalei nurun o bölümünde “Deccal ise, daha ileri gidip, cebbârâne surî hükûmetini” diyor.burada büyük ihitmalle S.S.C.B. dönemindeki Rusyanın komünist hükümetinden bahsediyor.
Birde İslam ve haristiyanlık, dinsizliğin en kuvvetli göründüğü zaman birleşmeyecekte zayıfladığı zamanmı birleşecekler?

Eğer dinsizliğin en kuvvetli göründüğü zaman ileride derlerse Sadi Nursi Mehdi değildir demiş olurlar.Mehdi Dinsizlik cereyanının küçüğünde gelmez büyüğü ile mücadele eder.eğer dinsizliğin en kuvvetli göründüğü zaman ileride denilirse yeni sorular ortaya çıkar. “tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır” sözüne kadar gider bu mesele.iman kurtarma vazifesi yapan risalei nur varken,piyasada böyle kitap varken dinsizlik cereyanının daha büyüğü ilerde olacak diyemezler diye tahmin ediyorum.

Dikkat edilmeliki Burada İsâ Aleyhisselâm’ın gelmesine bir itirazımız yok.geldi diyebilirler,geldi ve gitti de diyebilirler fakat konu bu değil.risalei nur’da bahsedilen dinsizlik cereyanı komünizm ise; İsâ Aleyhisselâm’ın komünizm sırasında gelip komünizmi yıkması veya yıkılmasında etkisi olması gerekirdi.eğer böyleyse hristiyanlığın hurafe ve tahrifatlarından kurtulup özüne dönüp ve İslamiyet’e tabi olması gerekiyordu fakat bu olmadı





2-yaşamında ve sözlerindeki çelişkiler


cehenneme razı olması:
“Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur” Tarihçe-i Hayat

intiharı düşünmesi:
“Bir zaman Emirdağı'nda ikamete memur ve tek başıma, menzilde adeta bir haps-i münferit ve bana çok ağır gelen tarassutlar ve tahakkümlerle bana işkence vermelerinden, hayattan usandım, hapisten çıktığıma teessüf ettim. Ruh u canımla Denizli hapsini arzuladım ve kabre girmeyi istedim. ve "Hapis ve kabir bu tarz-ı hayata müreccahtır" diye, ya hapse veya kabre girmeye karar verirken, inâyet-i İlâhiye imdada yetişti, kalemleri teksir makinesi olan Medresetü'z-Zehrâ şakirtlerinin ellerine yeni çıkan teksir makinesini verdi.”Lemalar-Yirmi Altıncı Lem´a

Kaderin herşeyi güzeldir demesi:
“DÖRDÜNCÜ MEBHAS: Eğer desen: "Birinci Mebhas'ta isbat ettin ki: Kaderin herşeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır. Çirkinlik de güzeldir. Halbuki şu dâr-ı dünyadaki musibetler, beliyyeler, o hükmü cerhediyor." Sözler


1-cehenneme razı olan, başkaları için cehennemi bile göze alan biri geçici dünya sıkıntılarından dolayı intiharı düşünürmü? risalei nurların iman kurtarma vazifesi yaptığı risalelerde yazılır,anlatılır. cehennemdede ,dünyadada iman kurtarmaya çalıştığını söylüyor.iman kurtarma vazifesi yaparken karşılaşılan dünyalık sıkıntılara dayanamayıp intiharı düşünen birinin “Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” demesi şaşırtıcıdır. cehennemdeki sıkıntılar dünyadaki sıkıntılardan dahamı hafif?

2- “Kaderin herşeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır. Çirkinlik de güzeldir” diyen biri intiharı düşünürmü? Kaderin her şeyi güzelse başa gelen sıkıntılarında güzel olması gerekir,eğer böyleyse intiharı düşünmek ne kadar doğru?tabi “Kaderin herşeyi güzeldir” sözünü söylemek,yazmak kolaydır fakat hayatta tatbik etmesi zordur.

3-intiharı düşünen birinin rıza makamında olması mümkünmü?







3-“Şu kelimeyi, Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfı gayet kuvvetli ve şâşaalı bir surette ispat ettiğinden, ona havale ederiz. Onun fevkinde beyan olamaz; ondan daha ileri beyana lüzum yok ve izah edilmez”Mektubat- Yirminci Mektup
“Onun fevkinde beyan olamaz; ondan daha ileri beyana lüzum yok ve izah edilmez” sözü dikkat çekici.Mehdi veya büyük bir veli,alim bunu yazamaz mı?gelecekte çok büyük bir veli,alim gelip yazamaz mı?geleceği bu kadar net görmek mümkün mü?

burada izah edemem,edemeyiz demiyor izah edilemez,Onun fevkinde beyan olamaz diyor.




4-Hazret-i Hüseyin (r.a.)’in yenilmesinde yanına katılanlardan bazılarının “yaralanmış gurur-u milliyeleri cihetiyle, Arap milletine karşı bir fikr-i intikam bulunması” neden olmuş,diyor. İsrail’in Araplara karşı yenilmemesinin nedenini İsrail’in hiss-i millî ve dinî olmasından diyor


Risalei nurdaki o sözler:
“Unsuriyet ve milliyet esasları, adaleti ve hakkı takip etmediğinden, zulmeder, adalet üzerine gitmez. Çünkü, unsuriyetperver bir hâkim, millettaşını tercih eder, adalet edemez.

… ferman-ı katîsiyle, rabıta-i diniye yerine rabıta-i milliye ikame edilmez. Edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider.
İşte, Hazret-i Hüseyin, rabıta-i diniyeyi esas tutup, muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, tâ makam-ı şehadeti ihraz etmiş.
Eğer denilse: “Bu kadar haklı ve hakikatli olduğu halde neden muvaffak olmadı? Hem neden kader-i İlâhî ve rahmet-i İlâhiye onların feci bir âkıbete uğramasına müsaade etmiş?”

Elcevap: Hazret-i Hüseyin’in yakın taraftarları değil, fakat cemaatine iltihak eden sair milletlerde, yaralanmış gurur-u milliyeleri cihetiyle, Arap milletine karşı bir fikr-i intikam bulunması, Hazret-i Hüseyin ve taraftarlarının sâfi ve parlak mesleklerine halel verip mağlûbiyetlerine sebep olmuş.Mektubat - On Beşinci Mektup

“Aziz Nur kumandanı ve Kur'ân'ın hâdimi kardeşim Refet Bey,
Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin meselesinde; hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki enbiya-yı Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin, o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle, bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından, çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa, koca Arabistan'da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.
Said Nursî” Şualar- On Dördüncü Şuâ



a) hiss-i millî ve gurur-u milliyeleri:İsrail’in hissi milli davranması başarılı olmasını sağlıyorsa, “Hazret-i Hüseyin’in yakın taraftarları değil, fakat cemaatine iltihak eden sair milletlerde” (yani hepside değil, bir grup)hissi milli olması Hazret-i Hüseyin’in savaşı kaybetmesine neden oluyor.

b)intikam duygusu: İsrail’in Araplara karşı yenilmemesinin nedenini İsrail’in hiss-i millî ve dinî olmasından diyor.peki soruyoyoruz:İsrail’in içinde hiç intikam veya hiss-i millî ve dinî olmayan duygularla hareket eden kimse,grup,cemaat yok mu?İsrail’in hepsi temiz düşüncelerlemi savaşıyorlarda,” Peygamber torunu ve taraftarlarının sâfi ve parlak mesleklerine halel verip mağlûbiyetlerine sebep olan” intikam duygusu gibi duygular İsrailde yok mu?da başarılı oldu İsrail.

c)risalei nurda Hazret-i Hüseyin (r.a.)’in savaşından bahsetmeden hemen önce “Unsuriyet ve milliyet esasları, adaleti ve hakkı takip etmediğinden, zulmeder, adalet üzerine gitmez” diyor.ve sonra Hazret-i Hüseyin (r.a.)’in yenilmesinde yanına katılanlardan bazılarının “yaralanmış gurur-u milliyeleri cihetiyle, Arap milletine karşı bir fikr-i intikam bulunması” neden olmuş,diyor.yani savaşı kaybetmelerine neden olmuş.fakat başka yerde İsrail’in hissi milli davranması İsrail’in başarılı olmasına sebep oluyor. .








5- risalei nura göre, Allah rızası için yapılmayan,ihlassız olarak yapılan, amelllere de sevap yazılıyormuş?fakat hadisler,ve üstadlarım dediği Abdülkadir Geylani (k.s) ve İmam-ı Rabbani hazretleri bunun aksini söylemişler.riya ile ilgili ayetler var.

“Eğer ihlâs ile, niyet-i sadıka ile o havadaki kelimeler hayatlansalar, lezzetli birer meyve gibi ruhanîlerin kulaklarına girer. Eğer rızâ-i İlâhî ve ihlâs o havadaki kelimelere hayat vermezse, dinlenilmez. Sevap da yalnız ağızdaki kelimeye münhasır kalır. Seslerinin ziyade güzel olmadığından, dinleyenlerin azlığından sıkılan hafızların kulakları çınlasın!"(lemalar)
Niyet ettim Allah rızası için namaz kılmaya değilde Niyet ettim gösteriş yapmak için namaz kılmaya denilse sevap alınır mı?
Riya ile ilgili ayetler

107/6- Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.



4/142- Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.

4/38- Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.

8/47- Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve (halkı) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar (Mekke müşrikleri) gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını kuşatıcıdır. "
-ALINTI-



ihlasla ilgili hadisler:
Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.”(Buhârî)
Amellerinizi Allah için halis kılın. Çünkü Allahü teâlâ, ancak kendisi için ihlasla yapılan ameli kabul eder.) [Dare Kutni]

(İbadetlere riya karıştırmayın ki amelleriniz boşa gitmesin.) [Deylemi]

(İbadetine riya karıştırana ahirette denir ki: Git sevabını o kişiden iste.) [İ. Mace]

Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)e buyurur ki:
"Ey Peygamberim! De ki: Bana dini Allah'a hâlis kılarak O'na ibadet etmem emredildi." (Zümer Sûresi, ayet: 11)
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) de:
Şüphesiz Allah, ameli ancak ihlâsla ve Allah rızası için yapılırsa kabul eder" (Suyûti, Cami'u's-Sağir: 1/218. Hadis. No: 1843)


Ravi: Ka'b İbnu Malik
Tanım: Resulullah (sav)'ın şöyle söylediğini işittim: "Kim alim geçinmek, sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksadlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar."
Kaynak: Tirmizi, İlm 6, (2666)


Ravi: Ebu Hüreyre
Tanım: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allahu Teala Hazretleri diyor ki: "Ben ortakların şirkten en müstağni olanıyım. Kim bir amel yapar, buna benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla başbaşa bırakırım."
Kaynak: Müslim, Zühd 46, (2985)



"Ebülleys-i Semerkandi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, büyük İslam âlimi idi.

Bir sohbetinde;
- Kul, her işini ihlasla yapmalı ki, ahirette faydasına kavuşabilsin, buyurdu. Eğer niyetinde az bozukluk varsa, eli boş kalır ahirette. Yorulduğu yanına kalır.

Ve misal verdi:
- Bir sürahi dolusu leziz şerbetin içine bir damlacık pislik karışırsa, onu kimse içemez. Nitekim Peygamberimiz “aleyhisselam”; “Ümmetimden nice oruç tutanlar vardır ki, o oruçtan kârları, açlık ve susuzluk, nice ibadet yapanlar da vardır ki, kazançları sadece yorgunluktur” buyuruyor."
-ALINTI-



İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir ibadetin ilmini öğrenmeyenin, şartlarını bilmeyenin, yaptığı ibadet, ihlas ile yapılmış olsa da, sahih olmaz. Hiç yapmamış gibi, Cehennemde yanar. Şartlarını bilerek ve gözeterek yapanın, ibadeti sahih olur. Cehennem azabından kurtulur. Fakat, ihlas ile yapmadı ise, bu ibadeti ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.Sevap kazanmaz. Allahü teâlâ, bu ibadetini ve hayrat ve hasenatını beğenmeyeceğini bildiriyor. İlim ve ihlas ile yapılmayan ibadetin faydası olmaz. İnsanı küfürden, günahtan, azaptan kurtarmaz. Ömür boyunca, böyle ibadet yapıp da, küfür üzere vefat eden münafıklar çok görülmüştür. İlim ile, ihlas ile yapılan ibadet, insanı, dünyada küfürden, günahtan kurtarır ve aziz eder. Ahirette de Cehennem azabından kurtaracağını, Allahü teâlâ, vaat etmektedir. (Maide 9) Allahü teâlâ vaadinde sadıktır. Verdiği sözü elbette yapar."
-ALINTI-

“Aziz ve Celil olan Allah, amelsiz kuru sözü kabul etmez.İhlassız ameli kabul etmez. Kitab-ı Kur’an’a ve Rasûlü’nün sünnetine uymayan hiçbir şeyi kabul etmez. Bütün bunlar, yani amelsiz söz, ihlassız amel, Kitab’a ve sünnete uymayan her şey delilsiz-senetsiz kuru birer iddiadan ibarettir.Hiç şüphe yok ki Allah, senden bu durumdaki hiçbir şeyi kabul etmez. Yalanlarınla birlikte belki insanlar senin kuru sözlerine inanabilirler, riyakarlıkla yapılmış amellerine itibar edebilirler, Kitaba ve sünnete uymayan fiil ve hareketlerini kabullenebilirler. Fakat Aziz ve Celil olan Allah, bu vasıflardaki amellerini hiçbir suretle kabul etmez. Zira O, kalplerde olup bitenlerin içyüzünü bilir. Kendinin yirmidört ayar saf altın olduğunu iddia etme. Zira mihenktaşı şaşmaz. Senin kaç ayar altın olduğunu katiyetle bilir.
İzzet ve Celal sahibi Allah senin kalbine bakar. Şekline bakmaz. Elbisenin, derinin, kemiğin ötesine bakar. Kendinle ve iç aleminle baş başa kaldığın zamanki haline bakar. İnsanlar arasında ve onlara gösteriş için yaptıklarına bakmaz. Sen hiç utanmaz mısın ki, insanların görebileceği yerleri temizliyor, süslüyor ve güzelleştiriyorsun da, Aziz ve Celil olan Allah’ın nazargahı olan yerini pis-necis olarak bırakıyorsun. Eğer kurtuluş istersen, bütün günahlarına tevbe et. Halen yapmakta bulunduğun bütün kötülüklerden dön. Tevbende ihlaslı ol. İnsanları ve diğer varlıkları Allah’a eş-ortak tanımaktan vazgeç. Allah için olmayan hiçbir şey yapma.
Fethu’r-Rabbânî /Abdülkadir Geylani (k.s)"







6-Risale-i Nur'a göre aslanlar sürü halinde değilde ferdi yaşıyomuş.

"Çünkü zayıflar ittifaka muhtaç oldukları için kuvvetli ittifak ederler. Kavîler, ihtiyacı tam hissetmediklerinden, ittifakları zayıftır. Arslanlar, tilkiler gibi ittifaka muhtaç olmadıkları için ferdî yaşıyorlar. Yabanî keçiler, kurtlardan muhafaza için, bir sürü teşkil ederler.
Demek zayıfların cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi kavî olduğu gibi, Haşiye kavîlerin cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi ise zayıftır. “Lemalar - Yirminci Lem’a

Aslanlar yalnızmı yaşıyor yoksa sürü halindemi yaşıyor?

risalei nur ilhamla yazıldığına göre aslanların yalnız yaşamadığını bilinmesi gerekmezmiydi?

Afrikadaki sürü halinde yaşayan aslanlar zayıf oldukları için mi sürü halinde yaşıyorlar?risalei nurda bahsedilen tilkiler ve yabani keçiler gibi zayıf oldukları için mi sürü halinde yaşıyorlar?







7-risalei nurda etçil hayvanların,diğer hayvanları sağ olarak yakalıyıp yemesi haram diyor.


Veya dişi bir kaplan, öz evlâtlarına olan şiddet-i şefkat ve himâyeyi nazara almayarak, zavallı ceylânın yavrucuğunu parçalayarak yavrularına rızık yapar. Sonra, bir avcı tarafından öldürülür. İşte, hiss-i şefkat ve himâyeye muhalefet ettiğinden, ceylâna yaptığı aynı musibete mâruz kalır.
haşiye
Kaplan gibi hayvanların helal rızıkları, ölü hayvanlardır. Sağ hayvanları öldürüp rızık yapmak, şeriat-ı fıtriyece haramdır. “
(Mesnevi-i Nuriye, s.64)
ve
"Evet, âkilüllâhm hayvanların helâl rızıkları, vefat etmiş hayvanların etleridir. Hayatta olan hayvanların etleri onlara haramdır. Eğer yeseler, cezâ görürler. (ev kemâ kàl). Yani, “Boynuzsuz olan hayvanın kısâsı kıyâmette boynuzludan alınır” diye ifade-i hadîsiye gösteriyor ki: Gerçi cesetleri fenâ bulur; fakat ervahları bâkî kalan hayvânât mâbeyninde dahi, onlara münâsip bir tarzda, dâr-ı bekàda mücâzat ve mükâfatları vardır. Ona binâen, canavarlara sağ hayvanların etleri haramdır, denilebilir."( Yirmi Sekizinci Lem'a.)

a)kaplan yavrusuna olan şefkat duygusundan dolayı onun açlıktan ölmesini beklemez ve avlanır. Yavrusunun gözü önünde ölmesini beklemez.

b)etçil hayvanların yakalayıp yediği hayvanların hakkı sorulacaksa yani kaplanın yediği ceylanın hakkı,büyük balığın yediği küçük balığın hakkı ,örümceğin yediği sineğin,böceğin hakkı sorulacaksa böcek yiyen bitkilerin yediği sineklerin,böceklerin hakkıda sorulacak mı?sorulmazsa adaletli olur mu?şimdi böcek yiyen bitkilerinde hayvanları yemesi haram mı?

örümcek ağına ölü hayvan düşer mi?eğer düşerse örümcek sadece bunları yiyerek hayatta kalabilir mi?

bir örümcek ağına yakaladığı böceği serbest bırakırmı haram diye?



Said Nursi’den başka bu hadisi,Said Nursi gibi yorumlayan başka bir alim bulamadım.risalei nur yolunu takip eden,nurcu alimlerden başka bu hadisi Said Nursi gibi yorumlayan bir alim varsa yazabilirler bizde öğrenmiş oluruz.mesela,İmam Gazali,İmamı Azam gibi alimlerden bu hadisi böyle yorumlayan var mı?
Said Nursi burada hadisi yanlış yorumlamış olabilir.hadisde birbirlerini yemeleri değil başka haksızlıklar için haklarını alacaklar demiş olabilir. hadisde birbirlerini yemelerinden bahsetmiyor. Hayvanların birbirlerini yemelerinin haram olduğuna dair başka bir hadis olsaydı onu yazardı risalei nura.




8- Risale-i Nur'da ki İmam-ı Rabbânî (K.S.) ile ilgili şu cümleler çelişkili

“Mektubunda ilm-i kelâm dersini benden almak arzu etmişsiniz. Zaten o dersi alıyorsunuz. Yazdığınız umum Sözler, o nurlu ve hakikî ilm-i kelâmın dersleridir. İmam-ı Rabbânî gibi bazı kudsî muhakkikler demişler ki: Âhirzamanda ilm i kelâmı, yani ehl-i hak mezhebi olan mesâil-i imaniye-i kelâmiyeyi, birisi öyle bir surette beyan edecek ki, umum ehl-i keşif ve tarikatın fevkinde, o nurların neşrine sebebiyet verecektir. Hattâ İmam-ı Rabbânî kendisini o şahıs gibi görmüştür.

Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak, kendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem, hiçbir cihette liyakatim yoktur. Fakat o ileride gelecek acip şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı ve o büyük kumandanın pîşdâr bir neferi olduğumu zannediyorum. Ve ondadır ki, sen de yazılan şeylerden o acip kokusunu aldın.
"(Barla Lahikası)



Risalei nurdaki diğer bölüm:
"BİRİNCİ NOKTA: Kırk elli sene evvel, Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için, hakikatü’l-hakaike karşı ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarikat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünkü, aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile bir derece yaralıydı, tedavi lâzımdı.
Sonra, hem kalben, hem aklen hakikate giden bazı büyük ehl-i hakikatin arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı, câzibedar bir hassası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbânî de ona gaybî bir tarzda “Tevhid-i kıble et” demiş. Yani, “Yalnız bir üstadın arkasından git”
O çok yaralı Eski Said’in kalbine geldi ki: “Üstad-ı hakikî Kur’ân’dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur” diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garip bir tarzda sülûke başladılar. Nefs-i emmaresi de şükûk ve şübehatıyla onu mânevî ve ilmî mücahedeye mecbur etti. Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazâlî (r.a.) Mevlâna Celâleddin (r.a.) ve İmam-ı Rabbânî (r.a.) gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl i istiğrâkın akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Kur’ân’ın dersiyle, irşadıyla hakikate bir yol bulmuş, girmiş. "(Mesnevi-i Nuriye )

ilk yazıda "Hattâ İmam-ı Rabbânî kendisini o şahıs gibi görmüştür." diyerek,İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin o konuda yanılıp,o bahsedilen şahsı kendisi olarak görmüştür diyor.ama ikinci yazıda İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin kendisine "Tevhid-i kıble et" dediğini yazıyor.peki,o ilm-i kelâmın şahsını kendisi zanneden! İmam-ı Rabbânî Hazretleri,kendisinden asırlar sonra gelen Said Nursi'yi nasıl biliyor ve Said Nursi'ye "Tevhid-i kıble et" diyor.

not:ben İmam-ı Rabbânî Hazretleri asırlar sonrasını bilemez demiyorum,bilebilir ve ben bileceğine inanıyorum.fakat risalei nura göre eğer kendisini o ilm-i kelâmcı şahıs zannediyorsa,Said Nursi'ye göre bunda hata yapıyorsa,kendisi ve kendi asrıyla ilgili konuda hata yapan biri,asırlar sonrasına nasıl mesaj iletsin,kimin geleceğini nereden bilsin,bilse ne kadar doğru bilsin?bu iki şey çelişmiyor mu?

Said Nursi konu kendisiyle ilgili olunca,kendisini işaret edince bunu doğru kabul ediyor,buna itiraz etmiyor fakat kendisine işaret etmediğinde "Hattâ İmam-ı Rabbânî kendisini o şahıs gibi görmüştür." diyor.

Said Nursi'ye göre,İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin kendisi zannettiği ilmi kelamcı şahsında Said Nursi aslında kendisiyle ilgili olduğundan bahsediyor; “kendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem”diyor ama” Mektubunda ilm-i kelâm dersini benden almak arzu etmişsiniz. Zaten o dersi alıyorsunuz. Yazdığınız umum Sözler, o nurlu ve hakikî ilm-i kelâmın dersleridir.”ve “Fakat o ileride gelecek acip şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı ve o büyük kumandanın pîşdâr bir neferi olduğumu zannediyorum. Ve ondadır ki, sen de yazılan şeylerden o acip kokusunu aldın.” Diyor.



9-Risale-i Nur'a göre kartallar ve denizlerin etçilleri leş yiyormuş

“Demek bu saray-ı âlem ve bu fabrika-i kâinat, ism-i Kuddûs'ün bir cilve-i âzamına mazhardır ki, o tanzif-i kudsîden gelen emirleri, değil yalnız denizlerin âkilü'l-lâhm tanzifatçıları ve karaların kartalları, belki kurtlar ve karıncalar gibi, cenazeleri toplayan sıhhiye memurları dahi dinliyorlar"(Lemalar-Otuzuncu Lem´a)

kartallar leş yiyormuş,denizdeki etle beslenen hayvanlar köpekbalıkları,balinalar v.s. leş yiyormuş.

bir balık diğer balıkları yakalayıp yemiyormu?kartal,akbaba gibi leş mi yiyor yoksa avlanarak diğer kuşları yakalayıpmı yiyor? kartallar yüksek kayalıklarda yakaladığı hayvanları aşağı atıp öldürerek yiyor.



10- Risale-i Nur'da anlatılan bir söz,Hadis mi?değil mi?anlaşılamıyor.
Lem'alar kitabında hadis dediğine,Muhakemat kitabında "Teslim etmiyoruz ki, hadistir. Zira, İsrailiyatın nişanı vardır. " demiş.

hadis dediği bölüm:

"On Dördüncü Lem'a
İki makamdır.
BİRİNCİ MAKAM : Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan sorulmuş ki:"Arz ne üstünde duruyor?" Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş Yani, "Öküz ve balık üstünde duruyor." şu hadîse dâir çok münâkaşât vardır. Coğrafyacılar (hâşâ) bu hadîsi inkâr ediyorlar.
İşte, bu hadîsin hakîki mânâsını, üç vecihle, bu risâlenin Birinci Makamı öyle bir tarzda beyân ediyor ki, münkirlerin zerre miktar insafı varsa ve coğrafyacıların hakka karşı zerre miktar iz'anları bulunsa, bu hadîsi, bâhir bir mu'cize-i Ahmediye (a.s.m.) sayacaklardır. Çünkü o üç cevap hem hakîki ve katî, hem mânidardırlar. " (Lemalar- Fihrist-s.376/377)



yukarda hadis dediği aynı söze Teslim etmiyoruz ki, hadistir dediği bölüm:


"İkinci Mesele

Pûşide olmasın, Sevr ve Hûtun kısas-ı meşhuresi, İslâmiyetin dahil ve tufeylîsidir. Râvisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen, Mukaddeme-i Saliseye git, göreceksin, hangi kapıdan daire-i İslâmiyete dahil olmuştur.
Amma, İbn-i Abbas'a olan nispetin ittisali ise: Dördüncü Mukaddemenin aynasına bak; o ilhakın sırrını göreceksin. Bundan sonra mervîdir: "Arz, Sevr ve Hût üzerindedir." Hadis olarak rivayet ediliyor.
Evvelâ:Teslim etmiyoruz ki, hadistir. Zira, İsrailiyatın nişanı vardır.
Saniyen: Hadis olsa da zaaf-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dahil olmaz. Zira yakîn şarttır. "
(Muhakemat-İkinci Mesele-52)




11-Suudi Arabistanda’ki Vehhabiler Osmanlıdan daha mı iyi?


"İKİNCİ MESELE: Yirmi sene evvel tabedilen Sünuhat risalesinde, hakikatli bir rüyada, âlem-i İslamın mukadderatını meşveret eden ruhani bir meclis tarafından bu asrın hesabına Eski Said'den sordukları suale karşı verdiği cevabın bir parçası şimdilik tezahür etmiştir. O zaman, o manevi meclis demiş ki: "Bu Alman mağlubiyetiyle neticelenen bu harpte Osmanlı Devletinin mağlubiyetinin hikmeti nedir?"
Cevaben Eski Said demiş ki: "Eğer galip olsaydık, medeniyet hatırı için çok mukaddesatı feda edecektik. Nasıl ki yedi sene sonra edildi. Ve medeniyet namıyla âlem-i İslam, hususan Haremeyn-i Şerifeyn gibi mevâki-i mübarekeye, Anadolu'da tatbik edilen rejim kolaylıkla, cebren teşmil ve tatbik edilecekti. inayet-i İlahiyeyle onların muhafazası için kader mağlubiyetimize fetva verdi." Kastamonu Lahikası


Osmanlı Türkçe ezan uygulamasını yaparmıydı?

Sahabi mezarlarını yıkan Vehhabiler Osmanlıdan daha mı iyi?

Kabe’nin etrafına gökdelenler yapan Vehhabiler,Kabe’den yüksek bina yapmayan Osmanlıdan daha mı iyi?

12-
"Affet beni ey affı büyük lütfu büyük Risalei’n-Nur!" bu söz
Emirdağ Lahikası ve
Sikke-i Tasdik-i Gaybi’de yazan
aşağıdaki şiirde geçiyor.şiir uzun olduğu için bir kısmını ekliyorum buraya.

.....

Altıncı Sözün aldı bütün fiil ve sıfatı,

Verdim de arındım ona hem zât ve hayâtı.

Müflis ve fakir bekliyordum şimdi kapında

Tevhide eriştir beni, gel vârını sun da.


“Ben!.. Ben!..” diye yazdımsa da sensin yine ol “Ben”,

Hiçten ne çıkar, hem bana benlik yine senden.

Affet beni ey affı büyük lütfu büyük Risalei’n-Nur!

Bir dem bile hem eyleme senden beni yâ Rabbenâ mehcur!

Nur aşkına, Hak aşkına, dost aşkına ey nur!

Nurunla ve sırrınla bugün kıl bizi mesrur.
…..”

bu şiiri Said Nursi’nin talebesi yazmış fakat Said Nursi kontrol ettiği ve müellifi olduğu Risalei nura bu şiiri eklemiş.







13-risalei nur güneş ,tarikatler mum ışığıymış.mumun üflemekle söndüğünüden bahsetmemize gerek yok.halbuki güneş öylemi?
Tarikatlerden bahsettiği “Yirmi Sekizinci Mektup’un Üçüncü Mesele olan Üçüncü Risale” bölümünün sonunda şu sözleri söylüyor.o bölümü okuyanlar meseleyi daha iyi anlar.

“Evet, güneş varken mumların ışığı altına girmeye ihtiyaç yok. Madem güneşi gösteriyorum; benden mum ışığı-bahusus bende bulunmazsa-istemek mânâsızdır, lüzumsuzdur. Belki onların bana dua ile, mânevî yardımla, hattâ himmetle muavenet etmeleri lâzımdır. Ve ben onlardan istimdat etmem ve medet istemem benim hakkımdır. Onlar, Nurlardan aldıkları feyze kanaat etmek, onların üstünde haktır. ”

Zaten bu bölümden hemen önce şu şekilde sözleri var:

“Dördüncü Misal: Hulûsi Beyin Yirmi Yedinci Mektuptaki fıkralarının şehadetiyle, en mühim ve müessir tarikat olan Nakşî tarikatinden ziyade himmet ve medet, feyiz ve nuru, esrar-ı Kur'âniyenin tercümanı olan Nurlu Sözlerde bulmuştur.”
“Gayet susamış bir adamın âb-ı kevser gibi tatlı suya rast gelirken yapışması gibi, öyle de Otuz İkinci Söze yapışmış. Mütemadiyen mütalâa yapa yapa ve tefeyyüz ede ede, hususan Üçüncü Mevkıfındaki muhabbetullah bahsinde tamamıyla derdine devâ bulmuş. Ve bir kutb-u âzamdan beklediği feyzi onda bulmuş.”






14-Risalei nura göre alyuvarlar beden hücrelerine erzak taşıyormuş fakat bilime göre alyuvarlar oksijen taşıyorlar. ilhamla yazılan bir kitabın bunu bilmesi gerekmezmi?

“Kan ise, içinde iki kısım küreyvât halk edilmiş. Bir kısmı “küreyvât-ı hamrâ“ tabir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor ve bir kanun-u İlâhî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor (tüccar ve erzak memurları gibi).” Sözler- Otuz İkinci Söz

“Eğer bütün bedeni, bütün damar ve âsab ve kuvveleri teşkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret ve ilim sende varsa ve benim emsalim ve san’atça ve keyfiyetçe birbirimizin kardeşi olan bütün hüceyrât-ı bedeniyeye tasarruf edecek nafiz bir kudret, şamil bir hikmet sende varsa, göster; sonra ‘Ben seni yapabilirim’ diye dâvâ et. Yoksa haydi git! Küreyvât-ı hamrâ bana erzak getiriyorlar. Küreyvât-ı beyzâ da bana hücum eden hastalıklara mukabele ediyorlar. İşim var, beni meşgul etme.”Sözler- Otuz İkinci Söz

Küreyvât-ı hamrâ:Al yuvarlar









15-Risale-i Nur'a göre Hristiyanların sadece -bir kısmı- mı dalalette?
"Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil."(FATİHA-7)


Tefsir alimleri,Fatiha Suresi'nin 7.ayetinde "veleddâllîn" in tefsirinde dalalette olanları(sapıtanları) hristiyanlar olarak açıklamışlar.

Risale-i Nur'da ise,Fatiha Suresi'nin 7.ayetinde "veleddâllîn" in tefsirinde dalalate düşenleri -bir kısım- hristiyanlar olarak yazılmıştır.

Risale-i Nur'a göre,hristiyanların bir kısmı dalalette ise diğer kısmı dalalette değil mi?diğer kısmı doğru yoldamı?


"( وَلاَ الضَّالِّينَ ) Üçüncü fırka ise, vehim ve hevâ-yı nefsin akıl ve vicdanlarına galebesiyle, bâtıl bir itikada tâbi olarak nifaka düşen bir kısım Nasârâdır. Dalâlet, nefisleri tenfir ve ruhları inciten bir elem olduğundan, Kur’ân-ı Kerim, o fırkayı aynı o sıfatla zikretmiştir.

Ve ism-i fâil olarak zikrindeki sebep ise, dalâletin dalâlet olması, devam etmesine mütevakkıf olup, inkıtaa uğradığı zaman affa dahil olacağına işarettir."(Risale-i Nur Külliyatı - İşaratü'l-İ'caz - Fatiha Sûresi)

Bu yöndeki itirazlara verdikleri cevap Risalei nur un Arabi yazımında bu -bir kısım- ifade yok diyorlar.peki soruyoruz:
a-herkesin okuduğu Latin harflerle yazılmış kitaplarda,internette bu ifade niye var?

b-risalei nuru arabisinden kaç kişi okuyor?genelde latin harfle basılan risaleler okunmuyormu?yani “bir kısım nasara” yazan risaleler okunmuyor mu?

c-risalei nuru bir kişi mi arabisinden tercüme etti de bu yanlışlık değişik yayınevlerinin kitabında var?okuyucular v.b. değişik gruplara ayrılan(genelde bu grupların kendi yayınevleri var) nurcular bu yanlışda nasıl ittifak etmişlerki Latin harfle basılan risalelerde bir kısım ifadesi var?

d-koca Risalei Nur külliyatında -bir kısım- ifadesi gele gele böyle bir konuda hristiyan kelimesinin önüne gelmesi tesadüf mü?ve bu yanlışlığı birçok yayınevinin yapması tesadüfmü?

e-yoksa elle yazılan risalelerin bir bölümünde -bir kısım- yazıyorda yavaş yavaş zihinleri buna hazırlamak için mi böyle bir yol izleniyor?bir yanlışta bu kadar ititifak olursa elbette şüphe etmeye hakkımız var.

f-hakiki İsevi,müslüman İsevi ve daha sonra gazetelerde okuduğumuz hem hristiyan hem Müslüman sözleri tesadüfmü?
İsevi ye müslüman İsevi diyeceksek,Müslüman olan Budistlere de Müslüman Budistler mi diyeceğiz?

g-
“İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibâret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani Rahmet-i İlâhi'yenin semâsından nüzul edecek, hâl-i hazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi(arınma) edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, Hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur'ân'a iktidâ(uyma, tabi olma) ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû(tabi olunan) makamında kalacak, din-i hak bu iltihâk(katılma) neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet,ittihâd(birleşme) neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidâdında(kàbiliyet) iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinâd ederek haber vermiştir.
Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.”
Mektubat-15.mektup

hristiyanların tasaffi edecekleri yani özüne dönecekleri,arınacakları yazıyor.özüne dönen bir hirstiyanlık zaten görürki(eğer özüne dönerlerse) Allah inancında oğul meselerinin yanlış olduğu ve Kur’an da bunun doğrusunun yazdığını,melekler konusunda yanlış düşündüklerini ve Kur’an da bunun doğrusunun yazdığını ve daha birçok şeyi görüp Müslüman olurlar zaten.bu kadar yanlışlarını görünce niye hala hristiyan olarak kalsınlarki?doğrusu zaten Kur’anda yazıyor derler ve Müslüman olurlar.hristiyanlık tabi,İslamiyet tabi olunan olacak diyor. Hristiyanlar,müslüman olacaklar demiyor. eğer hristiyanlar Müslüman olacaksa adları zaten Müslüman olur.
 
C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
1.maddede Risalei nurda bahsedilen konu ile ilgili internette bulduğum yazı:


"Hz. İsa'nın deccalı ve temsil ettiği inkar-ı uluhiyet fikrini öldüreceği ifade ediliyor. Risalelerin sair yerlerine bakıldığı zaman, deccalı komünizmin temsil ettiği ve Risalelerin inkar-i uluhiyet fikrini öldürdüğü yazılıdır. Hz. İsa'nın görevi?..

Yazar: Sorularla Risale, 29-7-2011

Deccalin dinsizlik cereyanı, materyalist felsefeden beslenen komünist ve ateizm hareketidir. Bu dinsizlik hareketine karşı, yani komünizme karşı İslam ile Hristiyanlık alemi ittifak sağlamışlardır. Dünyanın iki blok olduğu dönemde, bir tarafta dinsizliğin başını Rusya çekiyordu, diğer tarafta dinsiz olan komünizme karşı blokun başını da Amerika çekiyordu.
Amerika o dönemlerde Rus ve komünizm tehlikesine karşı İslam ülkelerine de çok yardımlarda bulunmuştur. Hatta bu tehlikeye karşı NATO paktını kurmuşlardır. Bütün bunlar İslam alemi ile Hristiyan aleminin ittifak içinde dinsizliğe karşı mücadele ettiğinin vesikası hükmündedir.
Hazreti İsa (as)’in herkesin gözü önünde gökten inip insanlığa göstere göstere İslam ve Hristiyanlık ittifakını temin etmesi, imtihan ve adetullah kanunlarına uygun değildir. Bu sebeple Hazreti İsa (as) perdeli olarak nüzul edecektir. Onu herkes Hz. İsa (as) olarak bilmeyecek. Üstad Hazretleri bu manayı şu ibareler ile ifade ediyor:
"Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır."(1)
Hazreti İsa (as) ile mehdi aynı dönemde olacaklar. Buna işaret eden hadisler vardır.
“ Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur."(2)
"İsa Aleyhisselâm Büyük Deccalı öldürür."(3)
Mehdi ile deccal aynı dönemde olacağına göre, demektir ki, Hazreti İsa (as) da mehdi ile aynı dönemde olacaklar. Dönemi sadece şahsı maddi olarak da düşünmemek gerektiği kanaatindeyiz. Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde, rivayetlerde bir çelişki olmadığı görülecektir.
Kaynaklar:

(1) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup
(2) bk. Buhari, Enbiya: 49; Müslim, İmân:244, 245, 247; İbn-i Mâce, Fiten: 33; Müsned, 2:336, 3:368.
(3) bk. Tirmizi, Fiten: 62; Ebû Dâvud, Melâhim: 14; Müsned, 3:420, 4:226; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:529-530."

link:Sorularla Risale | Hz. ?sa'n?n deccal? ve temsil etti?i inkar-? uluhiyet fikrini öldürece?i ifade ediliyor. Risalelerin sair yerlerine bak?ld??? zaman, deccal? komünizmin temsil etti?i ve Risalelerin inkar-i uluhiyet fikrini öldürdü
 
C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
1.maddede Risalei nurda bahsedilen konu ile ilgili internette bulduğum bir yazı daha ekleyim:

"
Biz Üstadı mehdi olarak biliyoruz, Hz. İsa (as) da Mehdiye namazda tabi olacak deniliyor, bunu nasıl anlamalıyız?

Yazar: Sorularla Risale, 30-12-2009

Deccalın dinsizlik cereyanı; materyalist felsefeden beslenen Komünist hareketidir. Bu dinsizlik hareketine karşı yani Komünizme karşı, İslam ile Hristiyanlık alemi ittifak sağlamışlardır. Dünyanın iki blok olduğu dönemde, bir tarafta dinsizliğin başını Rusya çekiyordu, diğer tarafta dinsiz olan Komünizme karşı Amerika başı çekiyordu. Amerika o dönemlerde Rus ve Komünizm tehlikesine karşı, İslam ülkelerine de çok yardımlarda bulunmuştur. Hatta bu tehlikeye karşı NATO paktını kurmuşlardır. Bütün bunlar İslam alemi ile Hristiyan aleminin ittifak içinde dinsizliğe karşı mücadele ettiğinin vesikası hükmündedir.

Hazreti İsa (as)’in herkesin gözü önünde gökten inip insanlığa göstere göstere İslam ve Hristiyanlık ittifakını temin etmesi, imtihan ve adetullah kanunlarına uygun değildir. Bu sebeple Hazreti İsa (as) perdeli olarak nüzul edecektir. Onu herkes İsa (as) olarak bilmeyecek. Üstad bu manayı şu ibareler ile ifade ediyor:

"Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır."(1)

Hazreti İsa (as) ile Mehdi aynı dönemde olacaklar. Buna işaret eden hadisler vardır.

“Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur." (Buhari, Enbiya: 49; Müslim, İmân:244, 245, 247; İbn-i Mâce, Fiten: 33; Müsned, 2:336, 3:368)

"İsa Aleyhisselâm Büyük Deccalı öldürür." (Tirmizi, Fiten: 62; Ebû Dâvud, Melâhim: 14; Müsned, 3:420, 4:226; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:529-530. )

Mehdi ile Deccal aynı dönemde olacağına göre, demek Hazreti İsa (as) da Mehdi ile aynı dönemde olacaklar. Bütün bu yorumlar ışığında meseleye bakacak olursak; Hazreti İsa (as) nüzul etmiş, Mehdi ve Deccal de çıkmıştır. Bu olayların açıktan ve aleni olmadığını da yukarıda izah etmiştik.

(1) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup."

link:Sorularla Risale | Biz Üstad? mehdi olarak biliyoruz, Hz. ?sa (as) da Mehdiye namazda tabi olacak deniliyor, bunu nas?l anlamal?y?z?
 
C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
1 ve 15.maddelerden yola çıkarak

bir taraftan hristiyanlık tasaffi edecek,arınacak özüne dönecek

bir taraftan müslüman isevi,hakiki isevi kavramları geçiyor

bir taraftanda Fatiha Suresi tefsirinde hristiyanların bir kısmı dalalette deniliyor peki diğer kısmı doğru yoldamı

ileride hristiyanların bir kısmı doğru yolda, hak yolda denilirse şaşırmamalı bunu da duyabiliriz

zaten Kuran Ehli Kitaba islama girin demiyor v.s. sözleri duyulmaya başlandı şimdiden
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
sen akidenin ne olduğunu bi öğren sonra gel , akiden bozuksa muhatab dahi alınmazsın

aman muhatap al beni.benim akidemin (sana göre) bozuk olması çok kişiyi etkilemez ama herkesin okuduğu kitapta yazılanlar çok kişiyi etkiler

arkadaşının takıldığı ": ben İmam-ı Rabbânî Hazretleri asırlar sonrasını bilemez demiyorum,bilebilir ve ben bileceğine inanıyorum" sözümün benzer manası risalei nurda da var, asırlar sonrasını biliyor,bana işaret etti diyor

bunu ve daha bir çok şeyi görmeyip benim dediğime takılmanın nedeni galiba tarikatle ilgili yazdıklarım .anladığım kadarıyla tarikatlere pek sıcak bakmıyorsunuz

neyse siz bilirsiniz

konuda tartışmaya yaptığınız katkılardan dolayı teşekkür ederim
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kardeşim senin yazdıklarının biz yıllar önce sunduk ve seri videosunu geçen sene yaydık.
Anlayacağın said Nursinin kitabında pek çok şirk, küfür, gaybdan haber, kabirden yardım , ebced, cifir, tılsım, cevşen, celculetiye, iradesi dışında yazdırılma vs vs ne ararsaan var.
Yazılarının tamamı doğru (olsa bile) kendi akiden doğru olmadıktan sonra kime ne anlatabilirsin ki? Bu sebeble, başkalarının yanlışlarına bakmadan önce kendi yanlışlarımızı ıslah edelim ki, başkalarını yanlış değerlendirmeyelim.

RİSALE-İ NUR'LARDA TEZAT VE YANLIŞLIKLAR

https://www.islam-tr.org/konu/risale-i-nurlarda-tezat-ve-yanlisliklar-kitap.7125/
 
C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
yeni konular üzerinde konuşabilirdik ama tartışma başka yerlere gitti.

ben çıkıyorum iyi akşamlar
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Osmanlı Türkçe ezan uygulamasını yaparmıydı?

Sahabi mezarlarını yıkan Vehhabiler Osmanlıdan daha mı iyi?

Kabe’nin etrafına gökdelenler yapan Vehhabiler,Kabe’den yüksek bina yapmayan Osmanlıdan daha mı iyi?


Apartman mezarlıklar, Şeyhulislam'dan zorla alınan fetvalarla, ğaybi zanlarla bebek kardeşlerini öldürtmek, Deli bile olsa Babadan oğula geçen Hanedanlık (padişahlık) sistemiyle Raşidi Hilafete muhalif, ısırıcı zalim sultanlık iktidarları İslama uygun mu?

Kardeşim , Osmanlıyı haklı doğru çıkaracağım diye, başkalarına saldırmana gerek yok. Osmanlının yanlışları olduğu gibi doğruları da olmuştur. Fakat, bizim ölçümüz ırkımız değil, Kur'an ve sunnet olmalı!
 
Muhammed Yusuf Çevrimdışı

Muhammed Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Apartman mezarlıklar, Şeyhulislam'dan zorla alınan fetvalarla, ğaybi zanlarla bebek kardeşlerini öldürtmek, Deli bile olsa Babadan oğula geçen Hanedanlık (padişahlık) sistemiyle Raşidi Hilafete muhalif, ısırıcı zalim sultanlık iktidarları İslama uygun mu?

Kardeşim , Osmanlıyı haklı doğru çıkaracağım diye, başkalarına saldırmana gerek yok. Osmanlının yanlışları olduğu gibi doğruları da olmuştur. Fakat, bizim ölçümüz ırkımız değil, Kur'an ve sunnet olmalı!

ağzına sağlık abi Allah razı olsun...
 
C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
"BEDİÜZZAMAN’IN İSEVÎLİK YANILGISI

"MÜSLÜMAN İSEVÎ" OLMAZ

Dr. Seyfi Say

Merhum Bediüzzaman’ın şöyle dediği görülüyor:
“Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve ‘Müslüman İsevîleri’ ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.” (Mektubat, Yirmi Dozunucu Mektup)
Bu ifadelerden şunlar anlaşılmaktadır:
1. Kıyamete yakın zamanda Hazret-i İsâ aleyhisselâmın gerçek dinini İslâmiyet'in hakikatiyle birleştirmeye çalışan bir İsevî (hristiyan) topluluk ortaya çıkacaktır. (Burada "İslâmiyet" yerine "İslâmiyet'in hakikati" denilmesi önemli bir nüans. Bu "hakikat"ten neyin kastedildiği anlaşılmıyor; salt tevhîd inancı mı, yoksa Peygamber Efendimiz s.a.s.'in risaleti mi?. Uğraşacakları şey "inkâr-ı ulûhiyet" olduğuna göre herhalde tevhîd inancı olmalı.)
2. Allahu Teala'nın varlığının inkâr edilmesi için çabalayan bir Deccal komitesi vardır.
3. "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık söz konusu İsevî topluluk , o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ aleyhisselâmın liderliği altında öldürecek ve dağıtacak, insanlığı inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.
Bediüzzaman’ın buradaki iddiasının nasslara dayalı herhangi bir delili yok. Zaten kendisi de herhangi bir delil gösteremiyor. Ancak, kendisine hüsnüzanda bulunanlar bunu keşf ü keramet kabilinden dikkate alınmaya değer bir tespit olarak görebilirler. Fakat dinî konularda edille-i şeriye dışındaki kaynaklara itibar edilmez. Keşf ü keramet, edille-i şeriyeden değildir. Burada Bediüzzaman'a müçtehitlik payesi verilip, onun konu hakkında içtihatta bulunduğu da ileri sürülemez. Çünkü kıyasın delili olur ve kıyas geleceğe ilişkin keşf kabilinden ihbar içermez. İlgili hadîslere baktığımızda, Hz. İsa a.s.'ın hristiyanlar ya da İsevîler arasında değil, daima müslümanlar, yani ümmet-i Muhammed s.a.s. arasında bulunacağı ve Deccal'i de onların arasındayken öldüreceği açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Hz. İsa yeryüzüne inince bir İsevî ayinine değil, ümmet-i Muhammed'in s.a.s. sabah namazına katılacak, inişi Roma'ya değil, Şam'a olacaktır.
Öte yandan, büyük evliyaya özgü keşf ü keramet olarak anlatılan birçok iddianın ya edille-i şeriye ya da bizzat olaylar tarafından yalanlandığı da sıkça görülmektedir. (Mesela, İbn Haldun'un Mukaddime’de, Mehdî konusunu ele aldığı bölümde aktardığı gibi, İbnü’l-Arabî Mehdî’nin miladî 1200’lü yıllarda ortaya çıkacağını ileri sürmüş, kesin tarih vermiş ve laflarına toz kondurmayanların, kendisi ölüp gittikten sonra mahcup olmasına neden olmuştur.)
Bazen salih insanların geleceğe ilişkin keşf ü keramet kabilinden sözleri doğru çıkabilir. Ancak onların –hemen reddedilmeleri gerekmemekle birlikte–, vuku bulmadıkça kesin bir gerçek gibi tasdik edilmeleri yanlış olur. Fakat bu sözler, şayet edille-i şeriye ile çelişiyorsa, onların vukuu beklenmez, hemen reddedilirler. (Bu tür iddialar doğru çıkmış gibi görünseler bile gerçekte doğrulanmamış olarak kalırlar. Mesela bugün Batı'da "Müslüman İsevîler" adı altında bir grup türese ve Deccal'le ilgili hadîsleri tevil edip kafalarına göre yorumlayarak Deccal'i öldürdüklerini ileri sürseler bile, onlar asla tasdik edilemezler. Batılılar bu tür durumlara "kendini doğrulayan kehanet" adını vermektedir.)
“Müslüman İsevî” diye birşey olmaz. Müslüman müslümandır, İsevî de İsevî.
Konuyla ilgili olarak büyük müçtehid İmam Muhammed rh. a., “Siyer-i Kebîr” adlı eserinde şöyle demektedir:
“... Mani dinine mensup olanlarla iki ilah olduğunu iddia edenler de bu durumdadır. Bunlardan biri ‘La ilâhe illallah’ derse, bu, onların İslâm’ı kabul ettiğine delildir. Ama yahudilerle hristiyanların durumu böyle değildir. Onların ‘La ilâhe illallah’ demesi, İslâm’a girmiş olmalarına delil sayılamaz. Rasulullah s.a.s. döneminde onun peygamberliğine inanmıyorlardı. Onun için ‘Muhammedün Rasulullah’ demeleri de gerekiyor.” (İmam Muhammed, Siyer-i Kebîr – İslâm Devletler Hukuku, şerh: İmam Serahsî, çev. M. Said Şimşek ve İbrahim Sarmış, İstanbul: Evs Y., 1980, s. 164.)
İmam Muhammed sözlerini şöyle sürdürüyor:
“... İslâm’a girebilmesi için kendi dininden tamamen uzaklaşması gerekiyor. Hatta yahudi yahut hristiyan olan bir kimse, ‘Ben müslümanım yahut müslüman oldum’ derse yine İslâm’ı kabul ettiğine hükmolunmaz. Çünkü batıl dinlerine İslâm ismini verirler. ‘Müslüman, Hakka teslim olan kimsedir. Biz de Hakka teslim olmuş kimseleriz’ derler. Onun için sadece bu sözü söylemeleri, onları müslüman kabul etmemizi gerektirmez. Mutlaka, tâbi oldukları dini de terk etmeleri gerekiyor.” (A.g.e., s. 165.)
Şemsüleimme İmam Serahsî burada şöyle bir şerh yapıyor:
“Alimlerimizin bazısı der ki: Şayet ‘İslâm’a girdim’ derse, daha önce üzerinde bulunduğu dinden berî olduğunu söylemese de, İslâm’ı kabul ettiğine hükmolunur. Çünkü söylediği sözden, İslâm’a yeni girdiği anlaşılmaktadır ki, bu, daha önce üzerinde olduğu dinin dışındadır ve bu söz eski dininden teberrîyi de içine alır.” (A.y.)
Bu yorumun makul olduğu açıktır. Ancak, merhum Bediüzzaman’ın “müslüman İsevî” tabiri, böyle bir teberrînin (uzaklaşmanın) bulunmadığını gösteriyor. Bu durumda söz konusu kişi, İslâm’a girmemiştir ve asla müslüman değildir.
Kısacası, “müslüman İsevî” diye birşey olmaz. Müslümanlık varsa hristiyanlık (İsevîlik) ortadan kalkar, İsevîlik varsa ortada müslümanlık kalmaz. İki zıt biraraya gelmez.
Müslüman İsevîlerden söz etmek, kapitalist komünistlerden ya da komünist kapitalistlerden söz etmek gibi birşeydir. Ya da bu, mesela, “dürüst sahtekâr”dan vs. bahsetmek anlamına gelir. Akla, mantığa ve realiteye aykırıdır.
Bediüzzaman’ı sever, ilmini ve zühdünü takdir ederiz. Fakat, onun da belirttiği gibi, “Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez". "


link::BED?ÜZZAMAN?IN ?SEVÎL?K YANILGISI - beyanname - Blogcu.com
 
C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
"Hıristiyanlık Ahir Zamanda Tasaffi Edecek mi?

Said Nursî merhumun, Hz. İsa (a.s)’ın nüzulü ile birlikte Hıristiyanlığın, bünyesine arız olan batıl inanç ve kabullerden arınarak İslam ile bir noktada buluşacağı fikrini eserlerinde sıkça işlemesi, günümüzde dinlerarası diyalog faaliyetini yürütenler tarafından bu sürece bir “temel” ittihaz edilmiştir.
Said Nursi merhum bu fikri, Efendimiz (s.a.v) tarafından kendisine Allah Teala’nın bildirmesiyle haber verilmiş, vukuu kesin bir hakikat olarak değerlendirmekte ve mesela bir yerde şöyle demektedir:
“İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlâhiyenin semâsından nüzul edecek, halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.
“Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.” (On Beşinci Mektup, 372)
Kanaatimce bu fikre, “Ehl-i Kitap’tan her biri, ölümünden önce ona Hz. İsa (a.s)’ya muhakkak iman edecektir” (4/en-Nisâ, 159) ayetinden, bir de Hz. İsa (a.s)’ın, nüzul ettiğinde yapacağı işleri anlatan rivayetlerde geçen “vaz-ı cizye” ifadesinden yola çıkarak varmıştır.
En-Nisâ ayetinin, Hz. İsa (a.s) nüzul ettikten ve görevini yerine getirdikten sonra vefat etmeden, Ehl-i Kitap’tan her bir ferdin kendisine iman edeceğini anlattığını bir çok kere vurgulamıştım.
Bu ayetteki “Ehl-i Kitap” ifadesi umumî olduğundan, o anda yeryüzünde bulunan bütün Yahudi ve Hıristiyanlar’ı kapsar. Ancak ilgili hadisler, Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne nüzulünden sonra Yahudisiyle, Hıristiyanıyla bütün Ehl-i Kitab’ı, İslam’ı kabul etmekle savaş arasında bir tercih yapmaya icbar edeceğini haber veriyor. Dolayısıyla tercihini savaştan yana koyanlarla savaşacak, İslam’ı kabul edenler ise zaten eski dinlerini terk etmiş olacaktır.
Yine ilgili hadislerde geçen “vaz-ı cizye” ifadesi iki şekilde anlaşılabilir:
1. Cizyeyi kaldırmak. Bu anlam tercih edildiğinde, yukarıdaki paragrafta anlatılan duruma gönderme yapılmış olacaktır. Yani cizye uygulaması kaldırılacak ve Ehl-i Kitap için, mezkûr iki tercih dışında başka seçenek kalmayacaktır.
2. Cizyeyi koymak. Yani Hz. İsa (a.s), Ehl-i Kitap ile savaşıp galip gelecek ve şu anda yürürlükte bulunmayan cizye uygulamasını tekrar ihdas edecek.
Ancak bazı hadislerde, İslam milleti dışındaki milletlerin helak olacağı ve yeryüzünde sadece Allah Teala’ya kulluk edileceği ifade edildiğine göre, milel-i sairenin cizye vererek kendi dinî yaşantılarına devam edebileceğini düşünmek bu rivayetlere aykırılık teşkil eder gibi görünmektedir.
Buna da şu şekilde cevap verilebilir: Yeryüzünde İslam milleti dışındaki milel-i sairenin helak olmasından maksat, hakimiyetin sadece Müslümanlar’da bulunmasıdır. Aksi halde yeryüzünde Müslümanlar’dan başka bir milletin esasen mevcut olmayacağını söylemek gerekir ki, bunu ileri sürmek mümkün değildir.
Konuyla ilgili bir kısım rivayetlerde geçen “vaz-ı harb” ifadesi için de aynı durum bahis konusudur. Yani bu ifadeyi “savaşı kaldırmak” olarak anladığımızda mana, “Hz. İsa (a.s), Deccal ve ordusu ile savaşıp hakimiyet tesis ettikten sonra yeryüzünden savaşı kaldıracak” tarzında olur.
Bu ifadeyi “savaşı yürürlüğe koyacak” şeklinde anladığımızda ise, Hz. İsa (a.s) nüzul edene kadar Müslümanlar, Deccal ordusuna karşı galebe çalmak şöyle dursun, kayda değer bir mukavemet dahi gösteremedikleri halde, O’nun, nihai akıbeti belirleyecek bir mücadele ortaya koyup galip geleceği anlaşılır.
Alâ külli hal, Hıristiyanlığın tasaffi edip “bir nevi” İslamlaşmaya evrileceği görüşünün, tesbit edebildiğim kadarıyla hadislerde herhangi bir “açık ve kesin” dayanağı bulunmamaktadır.
Hz. İsa (a.s)’ın, “haçı kırıp, domuzu öldürmesi”ne gelince, burada sembolik bir anlatım bulunmaktadır. Her ne kadar ulema, “haçı kırması”ndan maksadın, Hıristiyanlık inancını kendi tebliğ ettiği şekle döndürmesi olduğunu söylemiş ise de, ben bu konuda biraz farklı düşünüyorum: Hz. İsa (a.s)’ın “haçı kırması”ndan maksat –Allahu a’lem– Yahudiler’in, kendisini çarmıha gererek öldürdükleri inancını iptal etmesidir.
Domuzu öldürmesi ise –bazılarının ilgili rivayetlerin uydurma olduğunu ironik bir şekilde isbatı amacıyla “Hz. İsa’nın domuz avına çıkması” tarzında değil–, Hıristiyanlar’ın kendisinden sonra helali haram ve haramı helal kılan uygulamalarına son vermesinin sembolik ifadesi olarak anlaşılmalıdır.
Yani haçın kırılması ve domuzun öldürülmesi, biri Yahudiliğe, diğeri Hıristiyanlığa yönelik iki sembolik uygulamadır ve bu iki dinin hakimiyet ve etkinliğine son verilmesi demektir.
Ebubekir Sifil
Milli Gazete, 26 Şubat 2005"

kaynak link:http://www.zehirli.org/isamesih/hiristiyanlik-ahir-zamanda-tasaffi-edecek-mi.html
 
C Çevrimdışı

co.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
"İsevi Müslüman olur mu?
Sual: (Hazret-i İsa, kıyamete yakın yeryüzüne inecek, teslis inancını kaldıracak, hakiki Hıristiyanlığı getirecek, Hıristiyanlıkla İslamiyet’i yaklaştıracak, böylece İsevi Müslümanlar ortaya çıkacaktır) deniyor. İsevi Müslüman olur mu? Yani ahir zamanda, iki dinli insanlar mı çıkacak?
CEVAP
Hayır, İsevi Müslüman veya Müslüman İsevi olamaz!

Sütlü idrar veya idrarlı süt denmez, ikisi de necistir. Bu ifade, Müşrik Müslüman veya Temiz necaset yahut Namuslu fahişe tabirine benziyor. Bunlardan biri kötü ise, ötekini de kötü eder. Biri necis ise veya kâfir ise ikisi de, aynı hükme girer.

Kâfirlik kelime oyunlarıyla gizlenmeye çalışılıyor. Süte idrar karıştırınca, bunu İdrarlı süt diye övmekle, İsevi Müslüman demek arasında ne fark vardır ki?

Bir Hıristiyan, İsevi Müslümanım veya Müslüman İsevi’yim demekle Müslüman olmuş olmaz. Dinine, putuna zarar vermez, dinden çıkmış olmaz. Yani bir gayrimüslim, ben Müslümanım dese de Müslüman olmuş olmaz. Fakat bir Müslüman şakadan bile, ben Hıristiyanım dese, onun kâfir olacağı fıkıh kitaplarında yazılıdır. Yani, Müslüman İsevi’yim diyen, kâfir olduğu gibi, Müslüman Musevi’yim diyen de kâfir olur.

Musevilik ve İsevilik hiç bozulmamış olsa bile yahut hakiki halini getirme imkânı olsa da, onlarla amel etmek caiz olmaz. Çünkü İslamiyet’in gelmesiyle, eski dinlerin hepsi nesh edildi yani yürürlükten kalktı. Eski dinlerin kiminde içki haram değildi, kiminde iç yağı haram idi. Kiminde yakın akraba ile evlenmek caiz idi. Bunların hepsi nesh edildi; yalnız İslamiyet ile amel etmek emredildi. Üç âyet-i kerime meali:
(Allah indinde hak din yalnız İslam'dır.) [Al-i İmran 19]

(Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]

(İslam’dan başka din arayanın bulacağı din, asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85]

Allahü teâlâ, hak dinin yalnız İslam olduğunu, İslam’ı beğendiğini ve İslam’dan başka dini kabul etmeyeceğini açıkça beyan ederken, Müslümanlığı, Hıristiyanlığa yaklaştırmak ne demektir?
İsa aleyhisselam, kıyamete yakın geldiğinde, İslamiyet’le hükmedecek yani bu ümmetten biri olarak, İseviliği tamamen kaldıracaktır.

İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah’a yemin ederim ki, Meryem’in oğlu İsa, âdil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak [Hıristiyanlığı kaldıracak], domuzu öldürecek [domuz etini yasaklayacak], İslam’dan başka her şeyi yasak edecektir.) [Buhari]

(İsa, inince İslamiyet’le hükmedecektir. O zaman Allahü teâlâ, Müslümanlardan başka herkesi helak edecektir.) [Ebu Davud]

Buhari ile Ebu Davud, Kütüb-i sitteye dahil iki kıymetli hadis kitabıdır. Bu sahih hadis-i şeriflerde, (İslam’dan başka her şeyi yasak edecek, Müslümanlardan başka herkesi helak edecek) buyuruluyor. Musevilere, İsevilere dokunmayacak denmiyor ki.

Yukarıda bildirilen âyet-i kerimeler ile bu hadis-i şerifleri inkâr etmek, dini inkâr etmek olmaz mı?


Hazret-i İsa İslamiyet’i yayacak
Sual: Hazret-i İsa gelince, hakiki Hıristiyanlığı mı yayacak?
CEVAP
Hayır. İsa aleyhisselam geldiği zaman, Hıristiyanlığı ortadan kaldıracak, bu ümmetin bir ferdi olarak İslamiyet’i yayacaktır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İsa, benim dinim üzerine gelir.) [İ. Ahmed]

İslamiyet gelince, Hıristiyanlık ve önceki bütün dinler nesh edilmiş, yürürlükten kaldırılmıştır. Hakiki Hıristiyanlık da olsa, hakiki İncil ve Tevrat da bulunsa, bunlar artık geçerli değildir. Hakikisi geçerli olacak olsa idi, Allahü teâlâ, İslamiyet’i göndermez, (Hakiki İsevilik şudur, İsevi dinine devam edin) derdi. Böyle demeyip, (Hak din, yalnız İslamiyet’tir) buyurdu. (İslamiyet’ten başka din, kabul etmem) buyurdu. İslamiyet’in hükmünü ise, kıyamete kadar geçerli kıldı.

Hıristiyanlar, tahrif edilmeyen İncil’i bulsalar, aynen İsa aleyhisselamın bildirdiği gibi, ibadet etseler de, Muhammed aleyhisselamı hak peygamber ve Müslümanlığı hak din olarak kabul edip, Müslüman olmadıkları müddetçe, küfür üzere olurlar. Çünkü imanın altı şartından biri, bütün peygamberlere inanmaktır. Birini kabul etmeyen kâfir olur.


Hakiki Hıristiyan
Sual: Bir arkadaşa niçin Kiliseye gittiğini sordum, (Ben hak yolda olan, Peygamberimize inanan hakiki Hıristiyanlarla görüşüyorum, küfre karşı onlarla omuz omuza cihat ediyoruz) dedi. Hak yolda olan Hıristiyan olur mu?
CEVAP
Hakiki Yahudi gibi, hakiki Hıristiyan da gayrimüslimdir, yani Müslüman değildir, şeksiz, şüphesiz kâfirdir. Resulullahın, sadece bir peygamber olduğunu kabul etmek yetmez; bildirdiklerinin hepsine de iman etmek şarttır. Resulullahı sevip, onun düşmanlarını sevmemek de, şarttır. Bir kimse Lenin veya Mao için, (O vardır, komünizmin büyük lideridir) dese; fakat komünizmi kabul etmese, komünistler için bunun önemi olmaz. Peygamber efendimizi kabul etmek demek, imanın altı şartını da kabul etmek demektir. Birini kabul etmeyen kâfir olur. Hıristiyanlar, Kur’an-ı kerimi de, Peygamber efendimizin bildirdiği İslamiyet’i de kabul etmiyor. Hak din yalnız İslamiyet’tir.

Bir âyet-i kerime meali:
(İslam’dan başka din arayanın, o dini asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Cennete ancak Müslüman girer.) [Buhari]

Bu âyet-i kerime ve hadis-i şerife de, ancak Müslüman olan inanır, hakiki Hıristiyanlar inanmaz.
"

kaynak:İsevi Müslüman olur mu? .:.: www.mehmetalidemirbas.com :.:.
 
Üst Ana Sayfa Alt