Sakıncalı ve Sakıncasız Özentiler
Buraya kadar kâfirlere ve müşriklere benzemeni n genellikl e yasak ve onlara karşı çıkmanın meşru olduğunu belirten kitab (Kur'an), sünnet ve icma-ı ümmet kaynaklı delillerl e bu konudaki belge ve kriterler i anlattık.
Buradaki meşruluk (şeriat gereği olmak) yerine göre bazan vacip ve bazan da müstahabdır.
Benzerlik konusu hareketi yapan kimsenin onlara benzeme amacı taşıyıp taşımaması önemli değildir. Çünkü şimdiye kadar örnek gösterdiğimiz davranışların çoğunda müslümanlar kâfirlere ve müşriklere benzemeyi düşünmemişlerdir. Hatta bu davranışlar arasında benzeme niyeti taşınması söz konusu olmayanla r bile vardı. Saçların ak olması ve uzun bıyıklılık gibi.
Bu girişten sonra bilmelisi n ki, Kitab ehlinin adet ve gelenekle ri üç kısma ayrılır:
1 - Bu adet ve gelenekle rin bir kısmı hem bizim dinimizde ve hem de onların dininde meşrudur veya onların dininde meşru olduğunu bilmiyoru z ama şu anda bu davranışı yapmaktadırlar.
2 - Bu davranışların bir kısmı bir zamanlar bizim dinimizce meşru oldukları halde daha sonra yürürlükten kaldırılmışlardır (neshedilm işlerdir).
3 - Bu davranışların bir kısmı da hiç bir şekilde meşru (şeriat kaynaklı) değildir, fakat onlar tarafından ortaya atılmıştır.
Ayrıca bu kısmı oluşturan davranışlar
- ya sırf ibadetleri, böylece bu üç kısım dokuz kısma çıkar. Şimdi bu kısımları teker teker ele alalım:
- ya sırf adetlerle
- veya hem ibadet ve hem de adetlerle ilgili olabilirl er k
1 - Birinci kısımdaki hareketler hem bizim ve hem de onların şeriatinde yeri olan veya bizim şeriatımızda yeri olup da onlar tarafından işlenen hareketlerdir. Aşure günü oruç tutmak ve öz olarak namaz ile oruç gibi. Bu kısımdaki davranışlarda onlara karşı çıkmak ancak hareketin şekli bakımından olur. Aşure günü orucu konusunda ayın dokuzunu da ekleyerek iki gün oruç tutmamızın sünnet oluşu, Kitab ehline benzemeyd im diye iftarda ve akşam namazında acele edip sahuru geciktirm emizin emredilişi ile yahudiler e karşı olmak için nalınlarla (ayakkabılarla) namaz kılmamızın emredilişi gibi. Bu kısmın gerek ibadetler de ve gerekse adetlerde çok sayıda örneği vardır.
Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) ölülerin gömülme biçimi hakkında “lâhid bizim ve sanduka bizim dışımızdakilerindir” buyurdu. Ayrıca müslümanların mezarları, kâfirlerin mezarlarından ayırdedilebilsin diye müslümanların mezarlarını Kâbeye dönük kazmak da sünnettir.
Görülüyor ki, ölüyü gömmek aslında hem onların hem de bizim şeriatımızda yeri olan ortak bir adettir. Fakat şeriatler çeşitli ibadet unsurları da içeren bu adetin biçiminde farklılık gösteriyorlar. Nalınlarla (ayakkabılarla) namaz kılmak da ibadet içerikli bir başka adettir. Namaz kılarken nalınları çıkarmak Hz. Musa'ya gelen şeriatte vardı. Aybaşılı kadını iyice ayırarak çevresinden izole etmek de böyledir. Bu saydıklarımız hem bizim ve hem de onların şeriatlarında yeri olan, ayrıca özleri bakımından ortak, fakat biçim bakımından farklılık gösteren hareketle rdir.
2 - İkinci kısımdaki hareketle r, onların şeriatinde yer olup sonradan yürürlükten kaldırılan (neshedile n) hareketle rdir. Cumartesi günü tatil yapmak ile kişinin bazı ilave namaz ve oruçları üzerine farz etmesi gibi.
Böyle hareketle rde onlara uymanın yasak olduğu hiç bir gözden kaçmayacak derecede aşikâr ve tartışmasızdır. Buna göre hiç bir müslüman dindarlık gereği sayarak iç yağı ve tırnaklı hayvan eti yemeyi kendine yasaklaya maz.
Hem ibadet ve hem de adet unsurlu hareketle rde de durum böyledir. Bunun örneği de onların şeriatlerinde yer alan bayram törenleridir. Bilindiği gibi şeriat kaynaklı bayramlar hem ibadet ve hem de adet unsurları içerirler. Dua, zikir, sadaka ve tapınma gibi hareketle r bu bayramların dinî unsurları, buna karşılık bol yemekler yemek, güzel elbiseler giyinmek, her zaman yapılan gerekli görevleri bir süre bırakmak ve müsaadeli oyunlar gibi şeyler de bayramların adet kaynaklı unsurlarıdırlar.
Nitekim Ebu Bekir -Allah ondan razı olsun- Peygamber imizin (salât ve selâm üzerine olsun) evinde şarkı söyleyen iki cariye görünce bu durumu yadırgayarak cariyeler i şarkı söylemekten alıkoymaya girişmiş, fakat Peygamber imiz:
“Bırak onları, ya Ebu Bekir, her kavmin bayramı var, bu da bizim bayramımızdır” diyerek onun bu karşı çıkışını engellemiştir.
Ayrıca yine Peygamber imizin bayram günleri Hırab adlı aleti çalarak oynayan habeşlileri seyrettiğini biliyoruz .
Demek ki, şeriat kaynaklı bayramlar da bir yandan diğer zamanlard a yapılması istenmemiş olan bazı ibadet unsurları ya vacip veya müstahab olarak yer alırken, öbür yandan diğer zamanlard a müsaade edilmeyen ve şu veya bu oranda nefsi okşayan bazı adetler unsurları da ya mubah ya müstahab veya vacip olarak yer alırlar.
Nitekim her iki bayramımızda da oruçsuz olmamız farz kılındığı gibi Ramazan bayramında namaz ile sadaka ve Kurban bayramında da namaz ile kurban kesmek eşleştirilmiştir. Dikkat edilirse her iki bayramda namazla eşleştirilen hareketle r yemekle ilgilidir (sadaka ve kurban).
Bu kısmı oluşturan yürürlükten kaldırılmış ibadet ve adetlerde veya her iki unsuru birlikte içeren gelenekle rde yabancılara uymak, özü meşru olan davranışlarda onlara uymaktan daha kötü bir şeydir. Bu yüzden ilerde daha detaylı bir şekilde anlatacağımız üzere bu alandaki yabancılara benzeme girişimi haramdır. Oysa birinci kısımdaki benzeme girişiminin sadece mekruh olduğu söylenebilir.
3 - Üçüncü kısmı oluşturan hareketler, kâfirlerin hiç bir kaynağa dayanmaksızın kendi kafalarından ortaya attıkları ibadet ve adetler veya her iki unsurun karışımı olan gelenekle rdir.
Bu alanda onlara özenmek, bir önceki kategoriy e göre daha da kötü bir tutumdur. Çünkü bu davranışları icad edenler müslümanlar bile olsaydı, onları işlemek yine kötü bir hareket olurdu. Durum böyleyken her hangi bir peygamber in mesajından kaynaklan mayarak sadece kâfirler tarafından ortaya atılmış olan davranışlara özenmenin ne kadar kötü olacağını varın siz düşünün.
Sözün kısası; bu alandaki özentinin kötü bir tutum olduğu apaçıktır. Bu, bu alandaki birinci temel hükümdür.
Buradaki bir başka temel nokta da şudur. Bu kategoriy e giren taklit konusu ibadet ve adetler veya her iki unsurun karışımı gelenekle r bu ümmet arasında sonradan ortaya atılan bidatlardır. Çünkü biz bu kategorid e kâfirlere özgü gelenek ve davranışlarından söz ediyoruz. Yoksa bizim için meşru olan ve örnek edindiğimiz ilk müslüman kuşağın işlemiş olduğu hareketle re sözümüz yok.
Hemen belirteli m ki, bidatleri n çirkin olduğunu veya tenzihî veya tahrimî şekilde mekruh olduklarını belirten kitab (Kur'an), sünnet ve İcma-i Ümmet kaynaklı deliller sözümüzün konusu olan özentileri de kapsar. Buna göre bu özentiler:
- hem sonradan ortaya atılmış birer bidat olma ve
- hem de kâfirlere benzeme nitelikle rini birlikte taşırlar.
Bu iki niteliğin her biri ayrı ayrı birer yasaklama gerekçesidir. Yani kâfirlere benzemek ilk müslümanlarda görülmüş olsa bile genel anlamda olduğu gibi bidatçılıkda bidat konusu davranış kâfirlerden aktarılmış olmasa da yasaktır. O yüzden bu iki nitelik biraraya gelince kötülük ve yasaklığı pekiştiren bağımsız birer gerekçe oluştururlar.
Şeyhulislam İbni Teymiyye
Sırat_ı Mustakim/Sakıncalı ve Sakıncasız Özentiler Babı
Buraya kadar kâfirlere ve müşriklere benzemeni n genellikl e yasak ve onlara karşı çıkmanın meşru olduğunu belirten kitab (Kur'an), sünnet ve icma-ı ümmet kaynaklı delillerl e bu konudaki belge ve kriterler i anlattık.
Buradaki meşruluk (şeriat gereği olmak) yerine göre bazan vacip ve bazan da müstahabdır.
Benzerlik konusu hareketi yapan kimsenin onlara benzeme amacı taşıyıp taşımaması önemli değildir. Çünkü şimdiye kadar örnek gösterdiğimiz davranışların çoğunda müslümanlar kâfirlere ve müşriklere benzemeyi düşünmemişlerdir. Hatta bu davranışlar arasında benzeme niyeti taşınması söz konusu olmayanla r bile vardı. Saçların ak olması ve uzun bıyıklılık gibi.
Bu girişten sonra bilmelisi n ki, Kitab ehlinin adet ve gelenekle ri üç kısma ayrılır:
1 - Bu adet ve gelenekle rin bir kısmı hem bizim dinimizde ve hem de onların dininde meşrudur veya onların dininde meşru olduğunu bilmiyoru z ama şu anda bu davranışı yapmaktadırlar.
2 - Bu davranışların bir kısmı bir zamanlar bizim dinimizce meşru oldukları halde daha sonra yürürlükten kaldırılmışlardır (neshedilm işlerdir).
3 - Bu davranışların bir kısmı da hiç bir şekilde meşru (şeriat kaynaklı) değildir, fakat onlar tarafından ortaya atılmıştır.
Ayrıca bu kısmı oluşturan davranışlar
- ya sırf ibadetleri, böylece bu üç kısım dokuz kısma çıkar. Şimdi bu kısımları teker teker ele alalım:
- ya sırf adetlerle
- veya hem ibadet ve hem de adetlerle ilgili olabilirl er k
1 - Birinci kısımdaki hareketler hem bizim ve hem de onların şeriatinde yeri olan veya bizim şeriatımızda yeri olup da onlar tarafından işlenen hareketlerdir. Aşure günü oruç tutmak ve öz olarak namaz ile oruç gibi. Bu kısımdaki davranışlarda onlara karşı çıkmak ancak hareketin şekli bakımından olur. Aşure günü orucu konusunda ayın dokuzunu da ekleyerek iki gün oruç tutmamızın sünnet oluşu, Kitab ehline benzemeyd im diye iftarda ve akşam namazında acele edip sahuru geciktirm emizin emredilişi ile yahudiler e karşı olmak için nalınlarla (ayakkabılarla) namaz kılmamızın emredilişi gibi. Bu kısmın gerek ibadetler de ve gerekse adetlerde çok sayıda örneği vardır.
Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) ölülerin gömülme biçimi hakkında “lâhid bizim ve sanduka bizim dışımızdakilerindir” buyurdu. Ayrıca müslümanların mezarları, kâfirlerin mezarlarından ayırdedilebilsin diye müslümanların mezarlarını Kâbeye dönük kazmak da sünnettir.
Görülüyor ki, ölüyü gömmek aslında hem onların hem de bizim şeriatımızda yeri olan ortak bir adettir. Fakat şeriatler çeşitli ibadet unsurları da içeren bu adetin biçiminde farklılık gösteriyorlar. Nalınlarla (ayakkabılarla) namaz kılmak da ibadet içerikli bir başka adettir. Namaz kılarken nalınları çıkarmak Hz. Musa'ya gelen şeriatte vardı. Aybaşılı kadını iyice ayırarak çevresinden izole etmek de böyledir. Bu saydıklarımız hem bizim ve hem de onların şeriatlarında yeri olan, ayrıca özleri bakımından ortak, fakat biçim bakımından farklılık gösteren hareketle rdir.
2 - İkinci kısımdaki hareketle r, onların şeriatinde yer olup sonradan yürürlükten kaldırılan (neshedile n) hareketle rdir. Cumartesi günü tatil yapmak ile kişinin bazı ilave namaz ve oruçları üzerine farz etmesi gibi.
Böyle hareketle rde onlara uymanın yasak olduğu hiç bir gözden kaçmayacak derecede aşikâr ve tartışmasızdır. Buna göre hiç bir müslüman dindarlık gereği sayarak iç yağı ve tırnaklı hayvan eti yemeyi kendine yasaklaya maz.
Hem ibadet ve hem de adet unsurlu hareketle rde de durum böyledir. Bunun örneği de onların şeriatlerinde yer alan bayram törenleridir. Bilindiği gibi şeriat kaynaklı bayramlar hem ibadet ve hem de adet unsurları içerirler. Dua, zikir, sadaka ve tapınma gibi hareketle r bu bayramların dinî unsurları, buna karşılık bol yemekler yemek, güzel elbiseler giyinmek, her zaman yapılan gerekli görevleri bir süre bırakmak ve müsaadeli oyunlar gibi şeyler de bayramların adet kaynaklı unsurlarıdırlar.
Nitekim Ebu Bekir -Allah ondan razı olsun- Peygamber imizin (salât ve selâm üzerine olsun) evinde şarkı söyleyen iki cariye görünce bu durumu yadırgayarak cariyeler i şarkı söylemekten alıkoymaya girişmiş, fakat Peygamber imiz:
“Bırak onları, ya Ebu Bekir, her kavmin bayramı var, bu da bizim bayramımızdır” diyerek onun bu karşı çıkışını engellemiştir.
Ayrıca yine Peygamber imizin bayram günleri Hırab adlı aleti çalarak oynayan habeşlileri seyrettiğini biliyoruz .
Demek ki, şeriat kaynaklı bayramlar da bir yandan diğer zamanlard a yapılması istenmemiş olan bazı ibadet unsurları ya vacip veya müstahab olarak yer alırken, öbür yandan diğer zamanlard a müsaade edilmeyen ve şu veya bu oranda nefsi okşayan bazı adetler unsurları da ya mubah ya müstahab veya vacip olarak yer alırlar.
Nitekim her iki bayramımızda da oruçsuz olmamız farz kılındığı gibi Ramazan bayramında namaz ile sadaka ve Kurban bayramında da namaz ile kurban kesmek eşleştirilmiştir. Dikkat edilirse her iki bayramda namazla eşleştirilen hareketle r yemekle ilgilidir (sadaka ve kurban).
Bu kısmı oluşturan yürürlükten kaldırılmış ibadet ve adetlerde veya her iki unsuru birlikte içeren gelenekle rde yabancılara uymak, özü meşru olan davranışlarda onlara uymaktan daha kötü bir şeydir. Bu yüzden ilerde daha detaylı bir şekilde anlatacağımız üzere bu alandaki yabancılara benzeme girişimi haramdır. Oysa birinci kısımdaki benzeme girişiminin sadece mekruh olduğu söylenebilir.
3 - Üçüncü kısmı oluşturan hareketler, kâfirlerin hiç bir kaynağa dayanmaksızın kendi kafalarından ortaya attıkları ibadet ve adetler veya her iki unsurun karışımı olan gelenekle rdir.
Bu alanda onlara özenmek, bir önceki kategoriy e göre daha da kötü bir tutumdur. Çünkü bu davranışları icad edenler müslümanlar bile olsaydı, onları işlemek yine kötü bir hareket olurdu. Durum böyleyken her hangi bir peygamber in mesajından kaynaklan mayarak sadece kâfirler tarafından ortaya atılmış olan davranışlara özenmenin ne kadar kötü olacağını varın siz düşünün.
Sözün kısası; bu alandaki özentinin kötü bir tutum olduğu apaçıktır. Bu, bu alandaki birinci temel hükümdür.
Buradaki bir başka temel nokta da şudur. Bu kategoriy e giren taklit konusu ibadet ve adetler veya her iki unsurun karışımı gelenekle r bu ümmet arasında sonradan ortaya atılan bidatlardır. Çünkü biz bu kategorid e kâfirlere özgü gelenek ve davranışlarından söz ediyoruz. Yoksa bizim için meşru olan ve örnek edindiğimiz ilk müslüman kuşağın işlemiş olduğu hareketle re sözümüz yok.
Hemen belirteli m ki, bidatleri n çirkin olduğunu veya tenzihî veya tahrimî şekilde mekruh olduklarını belirten kitab (Kur'an), sünnet ve İcma-i Ümmet kaynaklı deliller sözümüzün konusu olan özentileri de kapsar. Buna göre bu özentiler:
- hem sonradan ortaya atılmış birer bidat olma ve
- hem de kâfirlere benzeme nitelikle rini birlikte taşırlar.
Bu iki niteliğin her biri ayrı ayrı birer yasaklama gerekçesidir. Yani kâfirlere benzemek ilk müslümanlarda görülmüş olsa bile genel anlamda olduğu gibi bidatçılıkda bidat konusu davranış kâfirlerden aktarılmış olmasa da yasaktır. O yüzden bu iki nitelik biraraya gelince kötülük ve yasaklığı pekiştiren bağımsız birer gerekçe oluştururlar.
Şeyhulislam İbni Teymiyye
Sırat_ı Mustakim/Sakıncalı ve Sakıncasız Özentiler Babı