E
Çevrimdışı
Ebu & Dücane
Misafir
Değerli Müslüman kardeşlerim!
Bir konuyu etraflıca ele almadan önce mutlaka bazı kavramların altını çizmek gerekir ve bu konu Müslümanları çok yakından ilgilendiriyorsa daha da ve hassas olmamız lazım. Öncelikle resmin tamamını görebilmek için bütün detaylara bakmak ve bu detayları oluşturan parçaları birleştirmek gerekmektedir. Asla duygu sömürüsü yapmamak, kutsal kelimelerin arkasına saklanarak din sömürüsü ve edebiyat yaparak bizim gibi düşünmeyenleri sıkıştırmamak lazım.
Bu önemli girizgâhtan sonra derim ki; başımıza gelen bütün felaketlerin, sorunların ve fitnelerin kaynağını dış güçlerde, CIA’da ve herhangi bir İslam düşmanı kurumlarda aramamak lazım. “Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek çoğunu da affeder.”(şura,30) Eğer bu kurumlar bizim en mahrem yerlerimize, cihat beldelerimize ve huzur bulduğumuz topraklarımıza kadar girebiliyorsa bununla da yetinmeyip bizi birbirimize kırdırabiliyorsa o zaman vay bu zilletimize, bu bedbahtlığımıza, bu basiretsizliğimize…
Değeri Müslüman kardeşlerim!
Öncelikle bilmek lazımdır ki; Suriye’de yaşanmakta olan bu acı olayların kazananı ve kaybedeni bellidir. Zuhur eden bu fitnenin tek kazanan tarafı vardır. O da İslam düşmanları, Esad yanlıları ve Emperyalist güçlerdir! Kaybedenler ise mazlum ve mağdur Müslümanlardır. Sevinen taraf hainler, üzülen taraf ise ümmettir.
Yazılarımızın maksadı hiç kimseye vurmak, hiç kimseyi tenkit etmek değildir. Bütün gayemiz hak olanı acı da olsa haykırmak, vakaya doğru bakmak, kardeşlerimize nasihat vermek ve olaylardan dersler çıkarmaktır.
DEĞERLİ OKUYUCULAR!
Nasıl ki bir kitabın ortasından okumaya başlarsak; kitabın konusunu, mevzusunu, anlatmak istediğini ve gerçeğini anlayamayız, aynı şekilde eğer biz Suriye’de birkaç haftadır baş gösteren bu fitneye böyle lokal ve birkaç haftalık mevzu olarak bakarsak (maalesef bize tepki veren kardeşlerimizin çoğu öyle bakıyor) olayları anlayamayız, doğru analiz yapamayız, nerde duracağımızı bilemeyiz ve en önemlisi bu fitneden dersler çıkartıp sağlam adımlarla önümüze bakıp ilerleyemeyiz.
Deniliyor ki; karşı taraf haramidir, CIA ve Amerika bağlantılıdır, Oyuna getiriliyorlar, İslam devletini istemiyorlar vs.Hani güzel bir tabir vardır; ”hırsızın hiç mi suçu yok?” Başımıza gelen her fitnede suçu dış mihraklara devredip kendimizi masum mu addedeceğiz sürekli? Ayrıca binlerce yaralı, aç, lojistik destek, gıda gidiş geliş, yol vs. bunları nasıl karşılayacak Suriye direnişi? İsraillimi görüşsünler?
Gelin isterseniz konuyu en baştan bir tahlil edelim. Suriye de her şey çok güzel gidiyordu. İslami cemaatler gün gittikçe parlıyor ve güçleniyordu. Ensar muhacir kardeşliği ve kaynaşması zirve yapmıştı. Hele hele bir cemaat vardı ki, dünya onlardan konuşuyordu. İsimleri Müslümanlara umut, batıya ise korku veriyordu. Suriye halkı onların ismini duyunca gözyaşlarını tutamıyor, minnetlerinden iki büklüm oluyorlardı; çünkü onlar kendilerine gelen yardımları, kendileri aç kalmak pahasına da olsa halka dağıtıyor, hep ön safta sıfır noktasında savaşarak halka hizmet ediyor ve kitlelerin sevgisini kazanıyorlardı. Batı ise bu kadar az bir zamanda büyüyüp yıldızı parlayan bu cemaat karşısında şaşkına dönmüştü. Hatta ÖSO bile aralarında çıkan problemleri bu cemaatin mahkemelerinde çözelim diyorlardı. Bunların bu adaletini, kahramanlıklarını ve güzel ahlakını görüp ÖSO’yu terk ederek bu cemaate katılan yüzlerce Suriyeli bile oluyordu. En ilginci ise Suriye de en büyük İslami cemaat sayılan Ahraruş Şam’la birleşme dedikoduları bile yapılıyordu. Çünkü adil, dürüst ve hoşgörülü olduklarından kimsenin şüphesi yoktu. Onlar Müslümanlara yardım ediyorlardı, Allah(c.c.) da onların üzerine yardımını gönderiyordu. Zaten adları da yardım cephesiydi, adları bile takdire değerdi. Ama IŞİD’in muhterem emiri(!) bu kadar yolunda giden bir cemaati neresinde hata gördüyse sudan sebepler böldü, parçaladı ve gücünü kırdı. Sebep olaraksa; seni biz gönderdik, Şam beldesine Irak Şam İslam Devleti ilan etmemiz lazım vs. diyerek . Hiç bir gücün başaramayacağı bir şeyi yaptılar onları parçaladılar. Bu bölünme ve parçalanma Müslümanlar için büyük bir moral bozukluğu, Şebbihalar içinse moral kaynağı oldu. O günden sonra Suriye’nin her yerinde zaferden zafere koşan, Halep’in, Hama’nın, Humus’un ortalarına kadar giden Rakka şehrinin tamamını fetheden Müslümanlar bir duraklama ve sonrasında gerileme dönemine girdiler. “Bölünmeyin parçalanmayın eğer böyle yaparsanız düşmana karşı yenik düşersiniz” ayeti o günden sonra Biladuş Şam’da vücut buldu. Ve Muhacirlerle Ensar’ın arasında doğal olarak bir sürtüşme başladı. Öyle ki 30 senedir bedel ödeyen, ayaklanmayı ve savaşı başlatan halk ve yerli guruplar ‘ne oluyor, bu devlet muhabbeti de nerden çıktı?’ demeye başladı. Beyler Allah aşkına söyleyin, bunu da mı CIA bağlantılı yerli guruplar yaptı?
Siz kalkın bu kadar zayıf haldeyken kimseyle istişare yapmadan, hiçbir büyük yerel ve genel cemaatin özellikle de Âlimlerin desteğini almadan devlet ilan edin. Bunu da mı CIA bağlantılı güçler teşvik etti?
30 senedir dinden, imandan habersiz bir şekilde yetiştirilen, cahil bırakılan Suriye halkına karşı, Asr-ı saadet döneminde uygulanan, talep edilen İslam ahkâm ve kurallarını mevcut durumun konumuna bakmadan, halkın seviyesini ve cehaletten yeni kurtuluşunu nazara almadan, hazır olmayan halka karşı katı kuralları uygulayarak ve onlardan bu ağır şeyleri talep ederek kitlelerin tepkisini kazandıran da mı CIA bağlantılı güçlerdi?
İnternet, Televizyon ve telefon gibi iletişim ağlarının kısıtlı olduğu savaş topraklarında çok istisna durumlar hariç CIA ve diğer ajan gruplarının; halkın arasına hanesine sızma olasılığı düşük olduğu IŞİD askerlerinin ise rahat rahat dolaşabildiği Halep’te, Humus’ta, Hama’da haritanda danada Halep’te vs.nasıl oldu da CIA ve dış güçler fitne oluşturdu da halkın büyük çoğunluğu IŞİD’i istemez oldu ve onlardan korkar oldu.
Kendilerinin de emiri, küresel cihadın da lideri sayılan zata karşı çıkmaya kim teşvik etti Ebubekir Bağdadi’yi? Bunlar böyle yapmakla aslında dünyanın gözünde onu itibarsızlaştırmadılar mı? Ortada hiçbir şey yokken, Esad dimdik ayakta dururken, Suriye’nin yüzde 60’ı işgal altındayken hiçbir taş yerine oturmamışken, üstelik de Küresel Cihad’ın ideologlarından Ebu Katade el- Filsitinin; bu zamanda halifelik konusu ve sadece kendini merkeze alan siyasetin büyük yanlış olduğu tavsiyeleri ortadayken halife, devlet, gureyiş terimlerini gündeme taşımanın yeri ve zamanı mıydı?
Toparlamak gerekirse, Sonuç olarak diye biliriz ki;
-IŞİD ta başından beri her şeyi yolunda giden bir cemaati parçalamış, gelişiyle beraber bölünmeyi ve parçalanmayı getirmiştir.
-Kimseyle istişare yapmadan, özellikle bu davanın ana unsurları ve taraflarıyla anlaşma yapmaksızın yersiz, zamansız ve mantıksız bir şekilde devlet ilan etmiş, devletçilik oynamıştır.
-Kendi emirlerini ve Küresel Cihad’ın emirini dinlememiş, onu dünyanın gözünde küçük düşürmüş sözü dinlenilmeyen adam konumuna taşımıştır.
-Henüz hazır olmayan Suriye halkına karşı yersiz ve zamansız bir şekilde, davet çalışmasına önem vermeden doğru olan şeyleri hikmetsiz, sükûnetsiz ve aceleci bir şekilde dayatarak halkın büyük tepkisini çekmiştir.
-Sayıları 6-7 bin civarında olmasına rağmen sayısı 60 bine yakın; Cephetul İslamiye, Cephetul Nusra diğer İslami yapılar ve ÖSO’yu asla kale almamıştır.
- İSİD sebep olmuştur ki; İslam ümmetinin direnişi hakta, insanların kafasında yüzlerce acabalar ve soru işaretleri oluşmuştur. Ne kadar acıdır ki direniş düşmanları, kalemşorları ve medyası ‘’biz demiştik demeye başladılar’’
-Ve en son olarak da kendilerine biati vacip görmüşler. Diğer grupları, yapıları aşağılamışlar, onların yanlış menhec üzere cihat ettiğini dillendirmişlerdir. İlk başta Cephetul Nusra olmak üzere diğer cemaatlerin merkezlerine baskın yaparak devlet adına onların mal varlığına el koymuşlardır. Bunu da vurgulamak lazım ki, IŞİD en ufak bir olayda hatta iletişim eksikliğinde bile olsa insanları kolayca gözaltına alarak, onlara eziyet ederek, acil durummuş gibi en basit olaylarda bile hüküm çıkartarak pratikte büyük hatalı uygulamalara imza atmışlardır.
Suriye halkının yardımına koşan yardım gönüllülerine, vakıflarına gazetecilere vs. anında delilsiz bir şekilde ajan muamelesi yapılmış kısmen de olsa yardımları engellemiştir. ( nasılsa Aurora’da da her sakallıya terörist muamelesi yapılıyor burada da tam aksi bir uygulamayla her her sakalsıza ajan ve şebbiha muamelesi yapılmıştır)
Tüm bu yapılanlar ve uygulamalar üst üste gelince maalesef son üzücü olaylar baş vermiş, bardak taşmış, üstelik de pusuda fırsat bekleyen fitneciler de acil bir şekilde devreye girerek olayları alevlendirmiş ve sonuçta Suriye’de kardeş kardeşine kurşun sıkmıştır. Suriye devrimleri ve kazanımları büyük zarar görmüştür.
Furkan Azeri
Bir konuyu etraflıca ele almadan önce mutlaka bazı kavramların altını çizmek gerekir ve bu konu Müslümanları çok yakından ilgilendiriyorsa daha da ve hassas olmamız lazım. Öncelikle resmin tamamını görebilmek için bütün detaylara bakmak ve bu detayları oluşturan parçaları birleştirmek gerekmektedir. Asla duygu sömürüsü yapmamak, kutsal kelimelerin arkasına saklanarak din sömürüsü ve edebiyat yaparak bizim gibi düşünmeyenleri sıkıştırmamak lazım.
Bu önemli girizgâhtan sonra derim ki; başımıza gelen bütün felaketlerin, sorunların ve fitnelerin kaynağını dış güçlerde, CIA’da ve herhangi bir İslam düşmanı kurumlarda aramamak lazım. “Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek çoğunu da affeder.”(şura,30) Eğer bu kurumlar bizim en mahrem yerlerimize, cihat beldelerimize ve huzur bulduğumuz topraklarımıza kadar girebiliyorsa bununla da yetinmeyip bizi birbirimize kırdırabiliyorsa o zaman vay bu zilletimize, bu bedbahtlığımıza, bu basiretsizliğimize…
Değeri Müslüman kardeşlerim!
Öncelikle bilmek lazımdır ki; Suriye’de yaşanmakta olan bu acı olayların kazananı ve kaybedeni bellidir. Zuhur eden bu fitnenin tek kazanan tarafı vardır. O da İslam düşmanları, Esad yanlıları ve Emperyalist güçlerdir! Kaybedenler ise mazlum ve mağdur Müslümanlardır. Sevinen taraf hainler, üzülen taraf ise ümmettir.
Yazılarımızın maksadı hiç kimseye vurmak, hiç kimseyi tenkit etmek değildir. Bütün gayemiz hak olanı acı da olsa haykırmak, vakaya doğru bakmak, kardeşlerimize nasihat vermek ve olaylardan dersler çıkarmaktır.
DEĞERLİ OKUYUCULAR!
Nasıl ki bir kitabın ortasından okumaya başlarsak; kitabın konusunu, mevzusunu, anlatmak istediğini ve gerçeğini anlayamayız, aynı şekilde eğer biz Suriye’de birkaç haftadır baş gösteren bu fitneye böyle lokal ve birkaç haftalık mevzu olarak bakarsak (maalesef bize tepki veren kardeşlerimizin çoğu öyle bakıyor) olayları anlayamayız, doğru analiz yapamayız, nerde duracağımızı bilemeyiz ve en önemlisi bu fitneden dersler çıkartıp sağlam adımlarla önümüze bakıp ilerleyemeyiz.
Deniliyor ki; karşı taraf haramidir, CIA ve Amerika bağlantılıdır, Oyuna getiriliyorlar, İslam devletini istemiyorlar vs.Hani güzel bir tabir vardır; ”hırsızın hiç mi suçu yok?” Başımıza gelen her fitnede suçu dış mihraklara devredip kendimizi masum mu addedeceğiz sürekli? Ayrıca binlerce yaralı, aç, lojistik destek, gıda gidiş geliş, yol vs. bunları nasıl karşılayacak Suriye direnişi? İsraillimi görüşsünler?
Gelin isterseniz konuyu en baştan bir tahlil edelim. Suriye de her şey çok güzel gidiyordu. İslami cemaatler gün gittikçe parlıyor ve güçleniyordu. Ensar muhacir kardeşliği ve kaynaşması zirve yapmıştı. Hele hele bir cemaat vardı ki, dünya onlardan konuşuyordu. İsimleri Müslümanlara umut, batıya ise korku veriyordu. Suriye halkı onların ismini duyunca gözyaşlarını tutamıyor, minnetlerinden iki büklüm oluyorlardı; çünkü onlar kendilerine gelen yardımları, kendileri aç kalmak pahasına da olsa halka dağıtıyor, hep ön safta sıfır noktasında savaşarak halka hizmet ediyor ve kitlelerin sevgisini kazanıyorlardı. Batı ise bu kadar az bir zamanda büyüyüp yıldızı parlayan bu cemaat karşısında şaşkına dönmüştü. Hatta ÖSO bile aralarında çıkan problemleri bu cemaatin mahkemelerinde çözelim diyorlardı. Bunların bu adaletini, kahramanlıklarını ve güzel ahlakını görüp ÖSO’yu terk ederek bu cemaate katılan yüzlerce Suriyeli bile oluyordu. En ilginci ise Suriye de en büyük İslami cemaat sayılan Ahraruş Şam’la birleşme dedikoduları bile yapılıyordu. Çünkü adil, dürüst ve hoşgörülü olduklarından kimsenin şüphesi yoktu. Onlar Müslümanlara yardım ediyorlardı, Allah(c.c.) da onların üzerine yardımını gönderiyordu. Zaten adları da yardım cephesiydi, adları bile takdire değerdi. Ama IŞİD’in muhterem emiri(!) bu kadar yolunda giden bir cemaati neresinde hata gördüyse sudan sebepler böldü, parçaladı ve gücünü kırdı. Sebep olaraksa; seni biz gönderdik, Şam beldesine Irak Şam İslam Devleti ilan etmemiz lazım vs. diyerek . Hiç bir gücün başaramayacağı bir şeyi yaptılar onları parçaladılar. Bu bölünme ve parçalanma Müslümanlar için büyük bir moral bozukluğu, Şebbihalar içinse moral kaynağı oldu. O günden sonra Suriye’nin her yerinde zaferden zafere koşan, Halep’in, Hama’nın, Humus’un ortalarına kadar giden Rakka şehrinin tamamını fetheden Müslümanlar bir duraklama ve sonrasında gerileme dönemine girdiler. “Bölünmeyin parçalanmayın eğer böyle yaparsanız düşmana karşı yenik düşersiniz” ayeti o günden sonra Biladuş Şam’da vücut buldu. Ve Muhacirlerle Ensar’ın arasında doğal olarak bir sürtüşme başladı. Öyle ki 30 senedir bedel ödeyen, ayaklanmayı ve savaşı başlatan halk ve yerli guruplar ‘ne oluyor, bu devlet muhabbeti de nerden çıktı?’ demeye başladı. Beyler Allah aşkına söyleyin, bunu da mı CIA bağlantılı yerli guruplar yaptı?
Siz kalkın bu kadar zayıf haldeyken kimseyle istişare yapmadan, hiçbir büyük yerel ve genel cemaatin özellikle de Âlimlerin desteğini almadan devlet ilan edin. Bunu da mı CIA bağlantılı güçler teşvik etti?
30 senedir dinden, imandan habersiz bir şekilde yetiştirilen, cahil bırakılan Suriye halkına karşı, Asr-ı saadet döneminde uygulanan, talep edilen İslam ahkâm ve kurallarını mevcut durumun konumuna bakmadan, halkın seviyesini ve cehaletten yeni kurtuluşunu nazara almadan, hazır olmayan halka karşı katı kuralları uygulayarak ve onlardan bu ağır şeyleri talep ederek kitlelerin tepkisini kazandıran da mı CIA bağlantılı güçlerdi?
İnternet, Televizyon ve telefon gibi iletişim ağlarının kısıtlı olduğu savaş topraklarında çok istisna durumlar hariç CIA ve diğer ajan gruplarının; halkın arasına hanesine sızma olasılığı düşük olduğu IŞİD askerlerinin ise rahat rahat dolaşabildiği Halep’te, Humus’ta, Hama’da haritanda danada Halep’te vs.nasıl oldu da CIA ve dış güçler fitne oluşturdu da halkın büyük çoğunluğu IŞİD’i istemez oldu ve onlardan korkar oldu.
Kendilerinin de emiri, küresel cihadın da lideri sayılan zata karşı çıkmaya kim teşvik etti Ebubekir Bağdadi’yi? Bunlar böyle yapmakla aslında dünyanın gözünde onu itibarsızlaştırmadılar mı? Ortada hiçbir şey yokken, Esad dimdik ayakta dururken, Suriye’nin yüzde 60’ı işgal altındayken hiçbir taş yerine oturmamışken, üstelik de Küresel Cihad’ın ideologlarından Ebu Katade el- Filsitinin; bu zamanda halifelik konusu ve sadece kendini merkeze alan siyasetin büyük yanlış olduğu tavsiyeleri ortadayken halife, devlet, gureyiş terimlerini gündeme taşımanın yeri ve zamanı mıydı?
Toparlamak gerekirse, Sonuç olarak diye biliriz ki;
-IŞİD ta başından beri her şeyi yolunda giden bir cemaati parçalamış, gelişiyle beraber bölünmeyi ve parçalanmayı getirmiştir.
-Kimseyle istişare yapmadan, özellikle bu davanın ana unsurları ve taraflarıyla anlaşma yapmaksızın yersiz, zamansız ve mantıksız bir şekilde devlet ilan etmiş, devletçilik oynamıştır.
-Kendi emirlerini ve Küresel Cihad’ın emirini dinlememiş, onu dünyanın gözünde küçük düşürmüş sözü dinlenilmeyen adam konumuna taşımıştır.
-Henüz hazır olmayan Suriye halkına karşı yersiz ve zamansız bir şekilde, davet çalışmasına önem vermeden doğru olan şeyleri hikmetsiz, sükûnetsiz ve aceleci bir şekilde dayatarak halkın büyük tepkisini çekmiştir.
-Sayıları 6-7 bin civarında olmasına rağmen sayısı 60 bine yakın; Cephetul İslamiye, Cephetul Nusra diğer İslami yapılar ve ÖSO’yu asla kale almamıştır.
- İSİD sebep olmuştur ki; İslam ümmetinin direnişi hakta, insanların kafasında yüzlerce acabalar ve soru işaretleri oluşmuştur. Ne kadar acıdır ki direniş düşmanları, kalemşorları ve medyası ‘’biz demiştik demeye başladılar’’
-Ve en son olarak da kendilerine biati vacip görmüşler. Diğer grupları, yapıları aşağılamışlar, onların yanlış menhec üzere cihat ettiğini dillendirmişlerdir. İlk başta Cephetul Nusra olmak üzere diğer cemaatlerin merkezlerine baskın yaparak devlet adına onların mal varlığına el koymuşlardır. Bunu da vurgulamak lazım ki, IŞİD en ufak bir olayda hatta iletişim eksikliğinde bile olsa insanları kolayca gözaltına alarak, onlara eziyet ederek, acil durummuş gibi en basit olaylarda bile hüküm çıkartarak pratikte büyük hatalı uygulamalara imza atmışlardır.
Suriye halkının yardımına koşan yardım gönüllülerine, vakıflarına gazetecilere vs. anında delilsiz bir şekilde ajan muamelesi yapılmış kısmen de olsa yardımları engellemiştir. ( nasılsa Aurora’da da her sakallıya terörist muamelesi yapılıyor burada da tam aksi bir uygulamayla her her sakalsıza ajan ve şebbiha muamelesi yapılmıştır)
Tüm bu yapılanlar ve uygulamalar üst üste gelince maalesef son üzücü olaylar baş vermiş, bardak taşmış, üstelik de pusuda fırsat bekleyen fitneciler de acil bir şekilde devreye girerek olayları alevlendirmiş ve sonuçta Suriye’de kardeş kardeşine kurşun sıkmıştır. Suriye devrimleri ve kazanımları büyük zarar görmüştür.
Furkan Azeri