Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şefaat Meselesi

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Şefaat Meselesi


Müşrikler, Allah'a ortak saydıkları ilâhlarını sadece Allah'a yaklaştırıcı birer aracı olarak kabul ederler.

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) bu gerçeği aşağıdaki ayetlerde şöyle açıklıyor:

“Onun dışında veliler edinerek “Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz (kulluk/ İbadet ediyoruz) ” diyenlere gelince, hiç şüphesiz Allah, onların aralarında ayrılığa düştükleri konuda hüküm verecekti r.” (Zumer: 3)

“Yoksa Allah dışında bir takım aracılar (şefaatçiler) mi edindiler? De ki; Bu şefaatçılar hiç bir şeye güçleri yetmeyen ve düşünemeyen şeyler olsalar da mı onları aracı edineceks iniz?” De ki; “Şefaat yetkisi tümü ile Allah'a aittir, göklerin ve yerin egemenliği O'nun elindedir .” (Zumer: 44)

“Allah'ı bırakıp kendileri ne ne faydası ve nede zararı olmayan şeylere tapıyorlar (kulluk/ İbadet ediyorlar) ve “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki “Allah'a, göklerde ve yerde O'nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsu nuz?” (Yunus: 18)

“Ben niçin beni yaratana tapmayayım (kulluk / İbadet etmeyeyim) ? Hepiniz O'na döndürüleceksiniz. Ondan başka ilâhlar edinir miyim hiç? Eğer esirgeyic i Allah bana bir zarar vermeyi dilese, bu ilâhların ne şefaatleri bana fayda sağlayabilir ve nede beni kurtarabi lirler.”

“O takdirde ben apaçık bir sapıklık içinde olurum. Ben hepinizin Rabb'i olan Allah'a iman ettim, gelin beni dinleyini z.” (Yasin: 22-25)

“Andolsun ki, sizi ilk yarattığımız gibi, yine tek başına olarak bize geldiniz ve dünyada size verip de hayaline daldırdığımız şeyleri de arkanızda bıraktınız. Hani bizim ortaklarımız olduklarını sandığınız aracılarınızı da yanınızda görmüyoruz. Bakınız işte, onlarla ilişkiniz kesilmiş, ilâh sandığınız şeyler sizden uzaklaşıp kaybolmuştur.” (Enam:94)

“Allah'dan başka ne bir veliniz ve nede bir şefaatçiniz yoktur.” (Secde: 4)

“Rabb'lerinin huzurunda toplanaca klarına inanıp da bu durumdan korkanları uyar ki, O'ndan başka ne bir velileri ve nede şefaatçileri yoktur. Bu hususta onları uyar ki, belki çekinirler.” (Enam: 51)

Bu konuda insanlar, görüş bakımından ikisi aşırı kutuplar ve birisi de orta yol yolcuları olmak üzere üçe ayrılırlar:

1 - Müşrikler, sapık hristiyan ve yahudiler ile bu ümmetin bazı bid’atçıları Kuranın karşı çıktığı bir şefaatin varlığına inanırlar.

2 - Hariciler i ile Mutezile akımı yanlıları Peygamber imizin (salat ve selam üzerine olsun) ümmetinin büyük günahkârlarına şefaatçi olacağını reddederl er. Hatta bidatçilerin bir kesimi insanın başkasının şefaatinden ve duasından yarar sağlayabileceğini kabul etmezler. Tıpkı ölü adına sadaka vermenin ve oruç tutmanın ona fayda sağlamayacağına inandıkları gibi Bu görüşün taraftarl arı aşağıdaki ayetleri delil gösterirler:

“Ey müminler, ne alış-verişin, ne dostluğun ve nede şefaatin işe yaramayac ağı gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan harcayınız.” (Bakara: 254)

“O gün zalimler ne bir dost ve nede sözü geçer bir şefaatçi bulamayac aklardır.” (Mü'min: 18)

3 - Bu ümmetin öncü ve önderleri ile onların yolundan giden “Ehl-i Sünnet” bağlılarına gelince bunlar gerek Peygamber imizin ümmetinin bazı büyük günahkârlarına şefaat edeceğine, gerek bunun dışındaki şefaat yetkisine ve gerekse diğer bazı peygamber ve melekleri n şefaat edecekler ine inanırlar.

Ayrıca onlara göre hiç bir “Ehl-i Tevhid (gerçek anlamda Allah'a iman eden kimse)” ebedî olarak cehennemd e kalmaz. Bunun yanında ölünün başkasının duasından, şefaatından ve kendi adına verilecek sadakadan yarar sağlayacağına, çünkü bunların hep hadislerl e sabit olduklarına inanırlar. Hatta alimler arasında geçerli olan iki zıt görüşten birine göre oruç da böyledir.

Yalnız bu kesimin görüşüne göre şefaatçi kimse başkası adına dua edip dilekte bulunabil ir, ama yaptığı şefaatin yararlı olabilmes i, Allah'ın iznine bağlıdır. Bu görüşlerini şu deliller ile savunurla r. Her şeyden önce Cenab-ı Allah (c.c.) aşağıdaki ayetlerde şöyle buyuruyor:

- “Onun izni olmadan kim O'nun katında şefaat edebilir?” (Bakara: 255)

- “Göklerde nice melek var ki, onların şefaatleri hiç bir fayda sağlamaz. Meğer ki, bu şefaat Allah'ın diledikle rine izin vermesind en ve razı olmasından sonra olsun.” (Tur: 26)

Öte yandan Buhari'nin bildirdiğine göre Kıyamet günü, insanlar Hz. Adem'den başlayarak sırası ile Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa (selâm üzerlerine olsun) gibi en seçkin peygamber lerden şefaat dileğinde bulunup da talebleri reddedild ikten sonra önceki ve sonraki tüm günahlarının peşinen affedildiği bildirile n Peygamber imize baş vuracakla rdır. Hadisin devamını bizzat Peygamber imizden (salât ve selâm üzerine olsun) dinleyeli m:

- “Bunun üzerine Rabbimin huzuruna giderim. Onu görür görmez secdeye kapınır ve O'na şu anda dile getiremey eceğim övgülerle hamdederi m. O anda bana şöyle buyurur; “Ey Muhammed, başını secdeden kaldır ve söyle, ne söylersen dinlenece ktir. Dile, ne dilersen verilecek tir. Şefaatçi ol, şeaatçiliğin kabul edilecekt ir.” Rabb'imin bu sözleri sona erince kendisine “Ya Rabbi, senden ümmetimin bağışlanmasını istiyorum” diyeceğim. Bunun üzerine Allah, ümmetimin oluşturduğu kalabalık arasından hudutlarl a çizerek belirlediği bir kesim ayırır, ben de onları cennete koyarım.” (Buhari, kitab, Tevhid, bab, Allah'ın “Lima halaktu” H. 7410; Müslim, K. İman, bab, En alt seviyedek i cennetlik kimsenin yeri, H. 191 Ahmed, el-Müsned, c. 3, s. 144)

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“De ki; Allah'dan başka ilâh olduklarını sandığınız şeyleri çağırın bakalım. Onlar başınıza gelen belâyı ne giderebil irler ve nede başka bir tarafa yönelebilirler.

O yalvardıkları da, onların Allah'a en yakın olanları da Rabb'lerine yanaşabilmek için vesile ararlar, O'nun merhameti ni umarlar, azabından korkarlar . Çünkü Rabb'inin azabı gerçekten korkunçtur.” (İsra: 56-57)

Bazı ilk dönem (selef) tefsircil eri yukarıdaki ayetleri açıklarken şöyle diyorlar:

“Vaktiyle bazı kavimleri n dua ederken azizlerde n, Mesih'den ve meleklerd en medet ummaları üzerine Allah (c.c.) bu ayetleri indirerek kendileri nden medet umulan bu şahsiyetlerin de Allah'a yaklaşmak için uğraştıklarını, O'nun rahmetini umarak azabından korktukla rını haber vermiştir.”

Buharî'de belirtild iğine göre bir gün sahabiler den Ebu Hureyre (Allah ondan razı olsun) Peygamber Efendimiz e (salât ve selâm üzerine olsun):

“Ya Rasûlullah, Kıyamet günü senin şefaatine mazhar olma bahtiyarlığına ermesi en muhtemel kimse kimdir?” diye sordu. Peygamber imiz de Ebu Hureyre'ye şu karşılığı vermiştir:

“Ey Ebu Hureyre, hadise karşı olan düşkünlüğünü bildiğim için bu konuyu senden önce bana hiç kimsenin sormayacağını tahmin etmiştim zaten. Kıyamet günü benim şefaatime mazhar olmaya en yakın kişi, sırf Allah rızası için “lâ ilahe illallah” diyen kimsedir.” (Buhari, K. İlim, b. hadise düşkünlük, H. 99; Ahmed, Müsned, c. 2, s. 373)

Demek ki, kul ne derece ihlâslı ise o derece şefaate lâyık olur. Buna karşılık kim bir mahlûka gönül bağlar, onu umut ve korku kaynağı diye bellerse şefaatten en uzak kişi olur.

Sebebine gelince bir yaratılmışın başka bir yaratılmışa şefaat etmesi, şefaatçinin şefaati kabul edecek kimsenin iznini almaksızın şefaat isteyene yardım etmesi şeklinde olur. Hatta şefaati kabul edecek kimse şefaatçiye ya muhtaç olduğu veya ondan çekindiği için şefaatçinin ricasını kabul eder. Oysa Allah'ın hiç bir varlığa ihtiyacı yoktur. Varlıkların tümünü istediği gibi ve tek başına olarak çekip çeviren Odur. Bu yüzden o izin vermedikçe hiç bir şefaatçi ortaya çıkamaz. Şefaatçiye izin veren de yapılacak şefaat dileğini kabul edecek olan da O'dur. Tıpkı önce kulunun kalbine dua etmeyi ilham edip de sonra bu duayı kabul ettiği gibi. Kısacası, her şey O'nun elindedir .

Kul, eğer insanlar arasından bir şefaatçi ararsa belki gözüne kestirdiği şefaatçi kendisine şefaatçi olmak istemez. Şefaatçi olmayı kabul etse de ya Allah onun şefaatçi olmasına izin vermeyebi lir veya şefaatini kabul etmeyebil ir.

Bilindiği gibi Allah'ın en üstün kullan sırasıyle Peygamber imizle Hz. İbrahim'dir. Oysa Peygamber imiz, amcası Ebu Talib'e:

“Eğer önüme yasak konmaz ise mutlaka senin af edilmeni dileyeceğim.” dediği halde bu dileğinden vazgeçirildi.

(Buhari, K. Menakib-i Ensar, bab: Ebu Talib kıssası, H. 3883; Müslim, K. iman, bab, 9. 24; Aynı hadisi buhari bir başka bölümde de kaydetmiştir: K. Cenazeler, bab, Müşrik ölüm anında “Lailahe illallah dese”, H. 1360).

Yine bazı münafıkların cenaze namazını kılan ve onlar için dua eden Peygamber imize bizzat Cenab-ı Allah (c.c.):

“Onlardan ölen bir kimse üzerine katiyyen namaz kılma ve mezarı başında da durma” diye uyarmıştır. (Tevbe: 94)

Yine Allah, kendisine:

“Eğer onlar için yetmiş kere af dilesen bile Allah onları affetmez” ayetini indirince:

“Eğer yetmiş kereden çok af dilediğim takdirde affedilec eklerini bilsem öyle yapardım” (Buhari, K. Cenazeler, bab, Münafıklar üzerine namaz kılma ve müşrikler için bağış dileğinde bulunma, H. 1366 ) demesi üzerine bu defa:

“Onlar (münafıklar) için af dilesen de dilemesen de aynıdır. Allah onları asla affetmez” ayeti inmiştir. (Tevbe: 80, Munafikun: 6)

Öte yandan Cenab-ı Allah (c.c.) Hz. İbrahim (salât ve selâm üzerine olsun) hakkında da şöyle buyurmuştur:

“brahimden korku gidip kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizimle mücadele etmeye başladı. Çünkü İbrahim gerçekten yumuşak huylu, yufka yürekli ve yüz tutup yalvaran bir kişidir.” (Hud: 74-75)

Yine aynı Hz. İbrahim:

“Ey Rabbimiz, hesaplaşma günü ana-babamı ve müminleri affeyle” şeklinde bir vaadde bulunup, da babasının affedilme sini dileyince Allah, onun için şöyle buyurmuştur:

“İbrahim ve beraberin de olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimleri ne şöyle demişlerdi: “Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik . Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır.” Yalnız İbrahim babasına “senin için Allah'dan af dileyeceğim” dedi.” (Mumtahine: 4, İbrahim: 60)

Cenab-ı Allah (c.c.) bu konudaki ilkeyi Kur'anın başka bir yerinde şöyle ifade ediyor:

“Akraba bile olsalar, cehenneml ik oldukları kesinlikl e belli olduktan sonra Allah'a ortak koşanlar için af dilemek, ne peygamber in ve nede müminlerin yapacağı bir iş değildir.

İbrahim'in babası için af dilemesi, sırf ona verdiği sözden dolayı idi. Fakat babasının bir Allah düşmanı olduğunu kesinlikl e görünce ondan uzaklaşıverdi.” (Tevbe: 113, 114)

Kısacası Allah'ın (c.c.) ortaksız bazı hakları ve peygamber lerin rakipsiz bazı hakları olduğu gibi müminlerin de müminler üzerinde bazı hakları vardır.

Nitekim Buharî ile Müslim'de belirtild iğine göre sahabiler den Muaz b. Cebel (Allah ondan razı olsun) şöyle diyor:

“Bir defasında Peygamber imizle birlikte yolculukt aydık. O devenin önüne ben de arkasına binmiş gidiyordu k. Bir ara bana:

“Ya Muaz, Allah'ın, kulları üzerindeki hakkı nedir, biliyor musun?” diye sordu. Kendisine:

“Allah ve Resulü bilir” diye karşılık vermem üzerine:

“Ya Muaz, Allah'ın, kulları üzerindeki hakkı O'na ibadet etmeleri ve kendisine hiç birşeyi ortak etmemeler idir. Peki, kullar bu görevlerini yaptıkları takdirde Allah üzerinde hakları nedir, biliyor musun?” dedi. Kendisine yine:

“Allah ve Resulü bilir” diye karşılık verince:

“O takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı onları azaba çarptırmamasıdır.” dedi.” ( Buhari, k. Cihad, bab, at ve eşeğin adları, H. 2856; Müslim, K. İman, bab, tevhid üzerine ölen kimsenin kesinlikl e cennete gireceği konusunda delil, H. 30 )
 
A Çevrimdışı

Askalani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah, kimi hidayete erdirirse; o, doğru yola ermiştir, kimi de şaşırtacak olursa; artık onun için yol gösterici bir dost bulamazsın.KEHF - 17
 
hebbit kerrih Çevrimdışı

hebbit kerrih

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
 
G Çevrimdışı

gülnisa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1468492_1416789468579238_665707878_n.jpg
 
Üst Ana Sayfa Alt