Seferilik , Namazların Kısaltılması ve Cem Edilmesi
SEFERİ (YOLCU) NAMAZI ve NAMAZLARI BİRLEŞTİRME
SEFERİ NAMAZI
1. Dört Rekâtlı Namazların Kısaltılarak Kılınması:
Namazları Kısaltmanın Meşruluğu:
Meşruluğu: Dört rekâtlı namazların kısaltılarak kılınması Kur'an, Sünnet ve îcma' ile caizdir. (el-Muğnî; II, 254; Keşşâfu'l-Kınâ'; 593 vd.; Muğni'l-Muhtâc, I, 262 vd.)
Kur'andan delil şu, ayet-i kerimedir:
"Eğer kâfirlerin size fitne vermesinden korkarsanız yeryüzünde sefere çıktığınız zaman namazları kısaltarak kılmanızda bir beis yoktur."
'İster korku durumunda olsun ister güven durumunda olsun namazların kısaltılarak kılınması caizdir. Ancak, ayette kısaltmanın korku şartına bağlanması, o gün bulunan olayı tesbit etmsk içindir. Çünkü Peygamber (a.s.) 'in çoğu seferleri korkudan hâlî değildi.
Yala b. Umeyye, Ömer b. el-Hattab'a şöyle demiştir:
"Biz neden namazları kısaltarak kılıyoruz, halbuki güven içindeyiz .
Ömer (r.anh) de buna cevap olmak üzere şöyle buyurdu:
Ben de aynı durumu Peygamber (a.s.)'e sormuştum, bana şöyle buyurmuştu:
Allah'ın size verdiği bi bağıştır. Allah'ın sadakasını kabul edin. (Muslim rivayet etmiştir)
Sünnetten delil:
Peygamber (a.s.)'in hac umre ve savaş için yaptığı seferlerinde namazları kısaltarak kıldığı ile ilgili haberler tevatur derecesindedir.
İbni Ömer şöyle diyor: "Peygambere arkadaşlık ettim. O seferlerinde iki rekâttan fazla kılmazdı. Ebu Bekir, Ömer ve Osman da böyle yaparlardı." (Buharî ve Muslim rivayet etmişlerdir. Bunun bir benzeri Buharî ile Muslim'de İbni Mes'ud ile Enes'ten rivayet edilmiştir.)
İlim adanılan yolculuğa çıkan kimsenin namazlarını kısaltacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Sefer ister hac, cihad, hicret ve umre gibi vacip bir yolculuk olsun ister kardeşlerini, hastaları, Mescid-i Nebevi ile Mescid-i Aksa'yı, ana babayı yahut ana babadan birini ziyaret etmek gibi mustehab ziyaret olsun; ister dolaşıp hava almak, gezinmek, ticaret gibi mubah yolculuk olsun, ister zina edip bekâr olduğu için dayak atıldıktan sonra sünnet gereği sürgün cezasına çarptırılan kimseler veya esirlerde olduğu gibi mesburî bir sefer olsun yahut bir topluluğa katılmadan yalnız basına yolculuğa çıkma durumunda olduğu gibi mekruh bir yolculuk olsun fark etmez. Bu gibi yolculuklarda kişiler namazlarım kısaltarak kılarlar. Namazları kısaltmak, dört rekâtlı farz namazları ikiye indirmek demektir. İcmaan (Keşşâfu'l-Kınâ; I, 595; el-Muğnî, II, 267) kısaltılan namazlar dört rekâtlı olan öğle, ikindi, yatsı namazlarıdır. Sabah ile akşam namazı kısaltılamaz. Çünkü sabah namazı kısaltılınca geride bir rekât kalır. Farz namazlarda ise bunun bir benzeri yoktur. Akşam namazı kısaltılınca -ki bu namaz gündüz namazlarının vitridir, tek rekâtlı olanıdır- bu hususiyeti yok olur.
Ahmed b. Hanbel'in Aişe'den rivayet ettiği birhadis-i şerifte şöyle gelmiştir:
"Namazlar iki rekât olarak farz kılınmıştır. Ancak akşam namazı bundan mustesnadır. Çünkü bu namaz gündüzün vitridir. Sonra hazar namazına ilâve edildi, fakat sefer esnasında olduğu gibi (aksam) üç rekât olarak bırakıldı."
Ali b. Âsim da Aişe'den cuma namazı, akşam namazı ile sabah namazının kısaltılmasının istisna edildiğini gösteren bir hadis rivayet etmiştir.
Seferle ilgili hükümler şunlardır:
Namazlann kısaltılması, iki namazın birleştirilmesi (cemî), üç gün mestler üzerine mesh edilmesi, Ramadanda iftar edilmesinin mubah kılınması. Bu dört şey uzun yolculuklara mahsustur. Kadının mahremsiz olarak yolculuğa çıkmasının haram olması, cuma ve iki bayram namazının ve kurbanın düşmesi, mecbur kalan kimsenin ölmüş hayvan eti yemesinin mubah olması, binek üzerinde namazlann kılınması, teyemmüm etmek ve teyemmümle farz olan borcun düşmesi hükümleri ise kısa yolculuklarla ilgilidir. Ancak, ölmüş hayvan eti yemek ile teyemmüm etmek, sadece sefere mahsus değildir. (el-Lubâb Şerhu'l-Kitâb, 1,106; Keşşâfu'l-Kınâ', I, 608; el-Muğnî, II, 261; Muğnîl Muhtâc, I, 27vd.)
Namazları Kısaltmanın Ruhsat mı Yoksa Vacib bir Azimet mi olduğu:
Başka bir ifade ile, seferî (yolcu) şerhan namazlarını kısaltmaya mecbur mudur, yoksa kısaltmakla tam kılmak arasında serbest midir? Hangisi daha faziletlidir? Kısaltmak mı, tam kılmak mı?
Fakihlerin mutemet olan görüşleri, namazlann kısaltılması konusunda farz, sünnet ve ruhsattır yolcu bunda serbesttir diye üçe ayrılmaktadır. (ed-Durru'l-Muhtâr, 1,735; Meraki'lt-Felâh, 72; el-Kitab ma'a'l-Lubâb, 1,107 Bidâyetu'l-Muctehid, 1, 161; el-Kavâıûnu'l-Fıkhiyye, 84; eş-Şerhu'l-Kebir, I, 358; Muğni'I-Muhtâc, I, 271; el-Muhezzeh, I, 101; Keşşâfu'l-Kınâ'; I, 601; el-Muğnî, II, 267-270.)
Hanefilere göre:
Seferî kimsenin namazlannı kısaltarak kılması vaciptir ve aynı zamanda azimettir. Dört rekâtlı her namazdan seferiye farz olanı iki rekâttır. Seferinin bilerek iki rekâttan fazla kılması caiz değildir. Eğer seferi yanılarak iki rekâttan fazla kılarsa sehiv secdesi yapmalıdır. Eğer iki rekâtı dörde tamamlarsa, ikinci rekatta teşehhud miktarı oturmuşsa, ilk iki rekâtı dörde tamamlarsa, ikinci rekatta teşehhud miktarı oturmuşsa, ilk iki rekâtı farz yerini tutar. Son ki rekât ise kendisi için nafile olur, ve bundan ötürü hata yapmış olur. Eğer ikinci rekâtta teşehhud miktarı oturmamışsa, namazı batıl olur. Çünkü bu namaz tamamlanmadan ona nafile karışmıştır.
Hanefilerin bu meselede dayandıkları delil sabit olan bazı hadislerdir.
Bunlardan biri Aişe (r.anha) hadisidir:
"Namaz ikişer rekât olarak farz kılınmıştır. Seferde iki olarak ikrar edilmiş, hazarda ise namaza ilâve yapılmıştır."
(Hadisi Buharî ile Muslim SaAtfılerinde rivayet etmişlerdir. Bîr lafzı şöyledir: "Allah tealâ namazı farz kılınca iki rekât olarak farz kılmış, bilahere hazarda (ikâmet hâlinde) dörde tamamlamış, sefer hâlinde ise ilk sekliyle bırakmıştır." Nasbu'r-Râye, II, 188)
Delillerinden bir diğeri de îbni Abbas'tan rivayet edilen şu hadistir:
"Allah tealâ, namazı Peygamberinizin dili ile hazarda dört rekât seferde iki rekât, korku hâlinde bir rekât olarak farz kılmıştır"
(Bu hadisi Muslim rivayet etmiştir. Taberanî şu lâfızla rivayet etmektedir: "Peygamber (a.s.) namazı hazarda dört rekât, olarak farz kıldığı gibi seferde İki rekat olarak farz kılmıştır. Nasbu'r-Râye.H, 189)
Malikîlerce meşhur ve tercih edilen görüşe göre:
Seferde namazları kısaltarak kılmak sünnet-i muekkededir. Çünkü Peygamber (a.s.) öyle yapmıştır.
Peygamberin seferlerinde namazlarını tam olarak kıldığı ile ilgili asla sahih bir rivayet gelmemiştir. Nitekim Îbni Ömer ile diğer ravilerden de bu konuda rivayet gelmiştir.
Şafiî ve Hanbelilere göre:
Seferde namazları kısaltarak kılmak, muhayyer olmak üzere ruhsattır. Seferi kişi namazlarını kısaltarak da kılabilir, tam olarak da kılabilir. Hanbelîlere göre, kısaltmak mutlak olarak tam kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü Peygamber (a.s.) ile ondan sonra gelen dört halife böyle yapmaya devam etmişlerdir.
Seferde namazları kısaltarak kılmak, Şafiîlerde meşhur olan görüşe göre, kişi içinde bunu yapmayı hoş bulmama gibi birşey hissederse daha faziletlidir.
Hanefi'lere göre ise, yolculuk üç konağa ulaşınca kısaltarak kılmak tam kılmaktan daha faziletlidir. Üç konak 96 km'lik bir mesafedir. Bu görüşün dayanağı Sünnete uymak ve bir diğer sebebi de Ebu Hanife gibi kısaltmanın vacip olduğunu kabul edenlere muhalif duruma düşmekten kurtulmaktır. Fakat seferde oruç tutmak, kişiye bir zarar vermiyorsa, oruç bozmaktan daha faziletlidir.
Çünkü Allah tealâ: "Oruç tutmanız sizin için çok daha hayırlıdır." (Bakara, 184) buyuruyor.
1 - Daha önce geçen ayet-i kerime:
"Sizin için namazları kısaltmakta bir beis yoktur," (Nisa, 101)
Bu ayet namazları seferde kısaltmanın ruhsat olduğuna, diğer ruhsatlardaki gibi, kişinin bu ruhsatı yapmakla yapmamak arasında serbest olduğuna delâlet eder.
2 - Daha önce geçen Ömer hadisi:
"Bu Allah'ın size verdiği bir bağıştır. Allah'ın bağışını kabul edin." ile Peygamber (a.s.)'in: "Allah tealâ azimetleri ile amel edilmesini istediği gibi, ruhsatları ile de amel edilmesini ister."
(Bu hadisi Ahmed ve Beyhakî İbni Ömer'den, Taberanî Ibni Abbas'tan merfu, İbni Mesud'dan esah olan görüşe göre mevkuf olarak rivayet etmiştir.
Ahmed bu hadisi İbni Mesud'dan şu lafızla rivayet etmiştir: "Allah kendisine isyan edilmesini istemediği gibi, ruhsatları ile amel edilmesini sever." Bu rivayet zayıftır.)
3 - Sahih-i Muslim ve diğer kaynaklarda, sahabenin Rasulullah (a.s.) ile beraber sefere çıktıkları, bunlardan bir kısmının namazlarım kısaltarak kıldıkları, bir kısmının ise tam kıldıkları, bir kısmının Ramazanda oruç tuttukları, bir kısmının tutmadıkları ve bundan ötürü birbirlerini ayıplamadıkları sabit olmuştur.
(Nevevî Muslim. Şerhinde böyle söylemiştir. Fakat Sahih-i Muslim'de "Bir kısmı namazı kısaltıyor, bir kısmı tamamlıyordu" ifadesi yoktur.)
4 - . Aişe (r.anha) şöyle buyurmuştur.
"Peygamber (a.s.) ile beraber Ramadan'da umreye çıktım. Peygamber (a.s.) iftar etti, ben ise oruç tuttam, O namazlarını kısaltarak kıldı, ben ise tamam kıldım ve dedim ki:
Anam babam sana feda olsun! Sen iftar ettin, ben oruç tuttum, sen kısalttın, ben ise tam kıldım.
Buyurdular ki: Güzel yaptın Ey Aişe!"
(Bu hadisi Darakutnî rivayet etmiş ve isnadı hasendir, demiştir. Neylu'l-Evtâr; IH, 202.)
Bu delillerden anlaşıldığına göre, seferde namazları kısaltarak kılmak ruhsattır. Racih olan ve ilk akla gelen de budur.
2. Namazları Kısaltmanın Meşruluğunun Sebebi
Namazlan kısaltmanın hikmeti; genellikle yolculann (seferilerin) karşılaştıklaı güçlük ve sıkıntıları defetmek, Allah'ın hakları hususunda kolaylık sağlamak, farzları yerine getirmeye teşvik etmek, vacibleri yapmaktan nefret ettirmemektir. Böylece kusurlu olan yahut ihmal eden kimselerin farzları terketmek için bir delili, bir özrü kalmamaktadır.
Namazları kısaltarak kılmanın sebebi Hanefi'ler dışında Cumhura göre, mubah olan uzun bir yolculuktur.
Namazın kısaltılmasını mubah kılan ve bulunduğu zaman hükümlerin değişildik arz etmesine yol açan sefer hakkında söz etmek dört şeyden bahsetmeyi gerektiriyor:
Namazların kısaltılması caiz olan mesafe, namazların kısaltılacağı seferin çeşidi, seferînin namazlarını kısaltmaya başlayacağı yer, seferi bir yerde ikamet ettiği takdirde namazların kısaltacağı zamanın miktarı.
Namazları Kısaltmanın Caiz Olduğu Mesafe:
Namazların kısaltılacağı mesafeyi belirlemede fakîhler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Hanefîlere göre: (ed-Durru'l-Muhtar, I, 732-735; Fethu'l Kadir, I, 392-394; el-Lubâb, I, 106; Meraki'I-Felah 71)
Namazların kısaltılacağı mesafenin asgari ölçüsü, mutedil bölgelerde (Yani en kısa günlerinde günün büyük bir kısmında bu mesafeyi katetmek mümkün olan beldeler demektir. Baltık taraflarında olduğu gibi senenin en kısa günlerinin bir saat yahut daha az yahut daha çok olduğu ülkeler buna itiraz konusu olamaz) yılın en kısa günleri hesabıyla, ve deve yahut yaya yürüyüşüyle üç gün üç gecelik yoldur.
Bütün gün geceye kadar yürümek şart değildir. Belki yolculuk günlerinden her birinde sabahtan zevale (öğleye) kadar yürümek şart koşulur. Burada muteber olan mutat istirahatlerle beraber orta bir yürüyüştür. Yolculuk yapan kişi eğer sürat yapar da bu mesafeyi, günümüzdeki yeni çıkan ulaşım vasıtalarında olduğu gibi daha kısa bir zamanda katederse namazlarını kısaltarak kılması caizdir. Bir insan bulunduğu yer ile arasında 3 günlük yol bulunan başka bir yere kadar yolculuğa niyet eder ve yola çıkarsa namazlarını kısaltarak kılması caizdir. Bir kimse her hangi bir yere gitmeyi kasdetmeden yola çıkar da böylece bütün dünyayı dolaşırsa, üç günlük bir mesafeye gitmeye hiç niyet etmemişse, bu kimse namazlarını kısaltarak kılma ruhsatını kullanamaz.
Sefer mesafesindeki üç konak diye ifade edilen Ölçü, üç günlük ölçüye yakındır. Çünkü mutat ölçüye göre bir kimse her gün ancak bir konaklık mesafede yol alabilir. Özellikle yılın en kısa günlerinde bu böyledir. Bu mesafeden daha azında namazları kısaltmak sahih değildir. Bunun gibi, Hanefîlerce mutemed-sahih olan görüşe göre sefer mesafesini fersahlarla belirlemek sahih değildir. (1 Fersah 3 mildir. 1 mil de 4 bin arşındır.)
Bunların dayandıkları delil, sünnetle belirlenmiş olan meshin müddetine kıyastır. Bu sünnet de şu hadisin nassıdir: "Mukim kimse tam bir gün bir gece, seferi üç gün üç gece mesh eder."
(Bu hadisi ibni Ebu Şeybe , Ali'den rivayet etmiştir. Nasbu'r-Râye, II, 183.)
Denizde ve dağda muteber olan mesafe yol almak için munasib olan, hâline lâyık olan miktardır. Denizde rüzgârın durgun veya fazla değil mutedil esme durumu muteberdir. Dağdaki seyirde ise, dağın tabiatına uygun olarak üç gün üç gecelik yürüyüş itibara alınır. Bu mesafe, ovada daha az bir zamanda katedilse de dağdaki üç günlük yolda yürüyüş ile seferîlik gerçekleşir.
Bu üç günlük mesafenin saat itibarıyla miktarı her beldeye göre farklıdır. Bu, Mısır ve onun hizasındaki ekvator ülkelerinde yirmi saat bir çeyrektir. Günde yedi saatten bir çeyrek saat eksik yolculuk yapılır. Şam'da ise üç günlük yolculuğun tamamı yirmi saatten yaklaşık yirmi dakika eksiktir. Günde altı saat kırk dakikadan bir buçuk derece eksik yürünür.
Hanefiler dışındaki Cumhura göre: (Bidâyetl'l-Muctehid, 1, 1162; eş-Şerhu's Sağîr, 1,474 vd.; es-Şerhu'l-Kebîr, I, 358-361; el-Muhezzeb 1.102; el-Muğnî, XI, 255 vd.; el, Mecmû, II, 213 vd.)
Namazların kısaltılmasını mubah kılan uzun yolculuk zaman hesabıyla ortalama iki günlük yolculuktur yahut ağır yükle ve yaya olarak iki konaklık mesafedir.
Yüklü develerle yürüyüş, konaklama, kalkma yeme içme, namaz molaları dahil mutat bir şekilde yapılan iki günlük yolculuktur. Gdde ile MekkeVeya Taif ya da Mekke, Usfan arasındaki mesafe gibi mesafe gidiş olarak da dört berid, yahut on altı fersah yahut kırk sekiz haşimî mili olarak belirlenir. Bir mil altı bin zirâ'dır.
(1 zira': Şafiî ve Hanbefflerin dediği gibi parmak yahut 32 parmaktır. Nitekim bu hususu ölçekler cetvelinde açıkladık. Bir zira': 46.2 cm.'dir. Bir parmak, ortalama 6 arpa boyudur. Bu da 1.925 cm. eder.)
Nitekim Şafiiler ile Hanbelfler böyle zikretmişlerdir. Sahih olan görüşe göre Malikîler şöyle demişlerdin Bîr mil üç bin beş yüz zirâ'dır. Bu mesafe de bugünkü ölçülerle 89 km. civarındadır. Daha dakik bir hesapla bu 88. 704 km tutar. Bu mesafe uçak, otomobil ve benzeri hızlı vasıtalarla bir saatte de alınsa namazlar kısaltılarak kılınır. Çünkü böyle bir kişinin dört beridlik yolculuk yaptığım söylemek doğru olur.
Denizdeki sefer mesafesi, karadaki mesafe gibidir.
Cumhurun dayandığı delil Peygamber (a.s.)'in: "Ey Mekke halkı! Mekke'den Usfan'a kadar dört beridden daha az bir mesafede namazlarınızı kısaltmayın." (Darakutnî bu hadisi ibni Abbas'tan rivayet etmiştir. Bu hadis İbni Abbas'tan mevkuf olarak da rivayet edilmiştir. Hattabi'ye göre, bu hadis ibni Ömer'den nakledilen iki rivayetin en sağlamıdır. Hanbelîlere göre sahabe sözü, özellikle kıyasa muhalif ise huccettir.) hadisidir.
İbni Ömer ile İbn i Abbas'ın da dört beridlik yolculukta ve daha fazlasında namazlarını iki rekât olarak kıldıkları ve iftar ettikleri rivayet edilmiştir. Çünkü bu kadarlık bir mesafede yolculuğa çıkınca yükünü bağlama, indirme bindirme meşekkati tekrarlanır. Daha az bir mesafede bu durum tekrarlanmaz.
Şafiîlere göre, sefer mesafesi tamamiyle sınırlandırılmış olup ne kadar az olursa olsun mesafenin eksik olması sefer hükmü bakımından zarar verir. Bu mesafe Hanbeliler ve Malikîlere göre, yaklaşık olup sınırlı değildir. Bu sebeple Hanbeli'lere göre, sefer mesafesinin bir yahut iki mil gibi az bir miktar eksik olmasının seferiliğe bir zararı yoktur.
Malikîlere göre, sekiz mil eksik olmasının seferîliğe bir zararı yoktur.
Cumhura muhalif olarak Malikîler Arafat'ta vakfeye çıkınca bu mesafeden Mekke, Mina, Muzdelife ve Muhassab halkını da istisna etmişlerdir. Çünkü sünnet ile amel etmek için, bu yerlerin halkının için de oturdukları yer dışında eda edilecek hacla ilgili işlerden bir kısmı üzerlerinde borç olarak kaldığı zaman, gidiş gelişte namazları kısaltmaları sünnettir. Eğer üzerlerinde hacla ilgili bir vecibe kalmamışsa evlerine gidip namazlarını tamam kılarlar.
İbni Kudâme (el-Muğnî, II, 257 vd) Cumhurun delillerini ele alarak şöyle demiştir:
"îbni Abbas ile İbni Ömer'den muhalifi rivayet edilmiştir. Tahdid (mesafeyi sınırlama), Kur*an'ın zahirine de muhaliftir. Çünkü Kur'an'ın zahirine göre, her hangi bir mesafe sınırlaması koymaksızın, yeryüzündeki her türlü yolculuk için namazların kısaltılması mubahtır.
Sınırlama aynı zamanda Sünnete de aykırıdır.
Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Rasulullah (a.s.) 3 millik yahut üç fersahlık bir mesafeye yolculuğa çıkınca, namazı ifâ rekât kılardı."
(Hadisi Ahmed, Muslim ve Ebu Dâvud, Şube'den; Yahya b. Yezid, el-Henâf den rivayet etmiştir.
Mil ile fersah arasındaki bu tereddut ravi Şube'den kaynaklanmaktadır. Neylu'l-Evtâr, 111,205)
İbni Kudâme açıklamasının sonunda şöyle diyor:
"Deliller, her yolcu için namazları kısaltmayı mubah görenlerin yanındadır. Ancak, bu görüşün aksine bir icma yapılmış olursa o takdirde hüküm değişik olabilir."
Namazların Kısaltılacağı Seferin Türü:
Hanefîlere göre: (ed-Durru'l-Muhtâr, I, 733, 736; Tebyinu'l-Hakiik, I, 215, vd.; Fethu'1-Kadir, 1,405 vd.)
İster ibadet için, ister mubah veya masiyet bulunan bir gayeyle olsun, her türlü yolculuk esnasında namazları kısaltmak caizdir. Meselâ, yolculuğu ile Allah'a isyan eden yol kesici ve benzeri kişilerin namazlarını kısaltmaları caizdir. Çünkü meşru bir işe yakın olan çirkinlik o işin meşruluğunu yok etmez. Meşru işe yakın olan çirkinlik meşru şeyden ayrılabilen mesela, cumua namazı için ezan okunurken alış veriş yapmak gibi, şeylerdir. Cumuaya gitmeyi terkettiği için bu alış veriş çirkindir. Bunun aynlması mümkündür. Çünkü bazen alış verişten başka bir sebeble de cuma namazını terketmek söz konusu olmaktadır. Bunun aksi de olabilir. Yolculuk da böyledir. Çünkü yolculuk durumu olmaksızın yol kesme ve hırsızlık olayının gerçekleşmesi mümkündür. Bunun tersi de olabilir. Küfür gibi bizzat yahut hür kimseyi satmak gibi şer'an çirkin olan bir şey meşruluğu yok eder. Başka bir ifade ile Hanefîlerce, asi kimse ile itaat eden kimsenin seferleri ruhsat yönünden eşit olduğuna delil nasların mutlak ifadesidir: "Yeryüzünde yürüdüğünüz zaman sizin için namazları kısaltmakta bir beis yoktur". Ayrıca seferin kendisi günah değildir. Kötülük seferden sonra vuku bulan yahut sefere yakın olan iştedir. Bu iş namazları kısaltma ruhsatına tesir etmez.
Hanefîler dışındaki Cumhura göre: (Bidâyetu'l-Muctehid, I, 163; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 477; Muğni'l-Muhtâc, I, 268; el-Muhezzeb I, 102; el-Muğnî, II, 261 vd. VIII. 597; Keşşâfu'l-Kınâ", I. 596, VI.194)
Kölenin sahibinden kaçması, yol kesmek, şarap ve haram şeylerin ticaretim yapmak gibi Allah'a isyanın söz konusu olduğu yolculuklarda, sefere mahsus olan namazların kısaltılması cem edilmesi (birleştirilerek kılınması), oruçlunun iftar etmesi, mestler üzerine 3 gün mesh etmek, binek üzerinde nafile namaz kılmak gibi ruhsatlar mubah olmaz. Bu gibi yolcular, yolculuğu sebebiyle Allah'a asi olmaktadırlar. Yani bu gibi kimseler, Allah'a karşı isyan etmek ve günaha girmek için yolculuk yapan yahut haram bir iş işlemek için bir yer arayan kimselerdir, dolayısıyla namazlarını kısaltamazlar, kısaltmaları haramdır. Çünkü sefer ruhsatın sebebidir. Ruhsat masiyete dayanak olamaz. Bu konudaki kaideleri şudur: "Ruhsatlar masiyet ve kötülük işlemeye dayanak yapılamaz."
ölmüş hayvan eti yemek de bu gibi kimseler için haramdır. Çünkü Allah, tealâ: "Haddini aşmayarak ve Allah'ın çizdiği sınırları geçmeyerek her kim mecbur kalırsa onun için bir günah yoktur." (Bakara, 173) buyuruyor.
Allah tealâ ölü eti yemeyi haddini aşmamaya ve Allah'a isyanda bulunmamaya bağlı olarak mubah kılmıştır. Dolayısıyla bu gibi kimseler için mubahlık yoktur. Ayrıca ruhsatlar bir maslahata götüren, mubah olan maksadı elde etmeye yardımcı olması için meşru kılınmıştır. Eğer masiyet gibi konularda ruhsallar meşru kılınırsa haram iş işlemeye yardım etmek de meşru olur, dolayısıyla bir kötülüğe vesile olunmuş olunur. Şeriat ise bundan berîdir. Malikîler eğlenmek için yolculuğa çıkanların namazlarını kısaltmalarını mekruh kabul etmişlerdir.
Yolculukta asi olan kişi meşru bir gaye için yolculuk yapan, fakat yolculuk esnasında zina, hırsızlık, gasp, iftira ve dedi kodu gibi günahlar işleyen kimsedir. Böyle bir kişi için namazları kısaltmak ve diğer ruhsatlardan yararlanmak caizdir. Çünkü bu kişi yolculuğa çıkarken bu kötülükleri işlemeyi kastetmemiştir. O sadece meşru bir iş için yolculuk yapmıştır, günah işleyen mukim gibidir.
Şafiîlerden îmam Nevevî şöyle demiştir:
"Bir kimse başlangıçta mubah bir yolculuk yapsa, sonra bu yolculuğu masiyet yolculuğuna dönüştürse, esah olan görüşe göre bu kişi seferin ruhsatlarından yararlanamaz. Bunun aksine bir kimse masiyet yolculuğuna çıksa, sonradan bu yolculuktan tevbe etse, seferi tevbe ettiği andan itibaren başlatır ve bu andan itibaren ruhsatlardan faydalanır."
Seferi (Yolcu)'nin Namazı Kısaltmaya Başlayacağı Yer:
Sefere başlayıp şehrin sınırlarını geçmeden önce namazı kısaltmak için sefere niyet kâfi değildir. Kasr ve iftara başlamak için mutlaka sefere çıkmış olmak gerekir.
Fakihlerin ittifakına göre (el-Kitab ma'a'l-Lubâb, 1,107; Meraki'l-Felâh, 71; Fethu'l-Kadir, 1,396; Bidayetu'l-Muctehid, I 163; eş-Şerhu's-Sağîr, 1,476, vd.; Muğni'l-Muhtâc, I, 263 vd; el-Muhezzeb, I,102; el-Muğn E 259-261.) kendisi sebebiyle namazların kısaltılacağı, iftar ve benzeri ruhsatların kullanılacağı seferin başlangıç noktası, bulunduğu şehrin evlerinden dışarı çıkmak ve şehri tam olarak arkasına almak yahut çıktığı taraftaki binaları geçmiş olmakla başlar.
Şehri başka bir yönü itibariyle geride bırakıp geçmiş olmasa da bulunduğu taraftan geçmiş olmak yeterlidir. Çünkü şehrin bir tarafına girmekle ikamet hasıl olur. Dolayısıyla bir yönünden dışarı çıkmakla da sefer başlar.
Çünkü Allah tealâ: "Yeryüzünde yolculuk yapağınız zaman, namazı kısaltmanızda sizin için bir beis yoktur." buyuruyor.
Bir kimse bulunduğu şehrin sınırlarından dışarı çıkmadıkça yeryüzünde yolculuk yapmış olmaz. Bu konuda mezheplerin görüşlerinin açıklaması aşağıda gelecektir. Seferi kişi ikamete niyet ettiği beldenin ilk evlerine girinceye kadar namazım tam olarak kılmaz.
Namazların Kısaltılması İçin İkamet Edilen Yerde Kalınacak Muddet Şudur:
Seferî kimse bir beldede muayyen bir müddet ikamete niyet etmedikçe namazlarını kısaltır. Bu muddetin tayini hususunda fakihlerin görüşleri ikiye ayrılmıştır.
(Fethu'l-Kadir ma'a'l-İnayim, I, 397, vd.; el-Lubâb, 1,107 vd.; Bidâyetu'l-Muctehid, I, 63 vd.; eş Şerhu's-Sağîr J, 481; Muğnil-Muhtâc, I, 264 vd.; el-Muhezzeb, 1,103 ; Keşşafu'l-Ktnâ', I, 605; el Kavâninu'l-Fıkhıyye, 85; eş-Şerhu'l-Kebîr, 1,364.)
Hanefilere göre: Seferî kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur ve namazları iki rekât olarak kısaltması mümkün olmaz. Bir yerde bu kadar zaman kalmaya niyet edince, namazlarını tam kılması lâzım gelir. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder, namazları kısaltarak kılar.
Hanefilerin bu görüşlerinde dayandıkları delil, kadınların temizlik müddetine kıyastır. Çünkü bu iki durumdaki müddet, asla dönmeyi gerektiren müddetlerdir. Temizlik müddeti, hayız sebebiyle kadının üzerinden düşen namaz ve orucun edasına dönmeyi gerektirir. İkamet de sefer sebebiyle kişinin uhdesinden düşen bazı vecibelerin yapılmasına geri dönmeyi gerektirir.
Bu sebeble temizlik müddeti 15 gün ile belirlendiği gibi asgarî ikamet müddetinin de 15 gün olarak takdir edilmesi gerekir. Bu ölçü İbni Abbas ile İbni Ömer'den de nakledilen görüştür.
Bu iki sahabe şöyle demişlerdir:
"Seferî olduğun halde bir beldeye girer ve bu beldede 15 gün kalmaya niyet edersen namazını tam kıl. Eğer buradan ne zaman sefere çıkacağını bilemezsen namazlarını kısaltarak kıl."
Seferî bir kimse bir beldede, belirli bir ihtiyacını görmek için beklerse, bekleme işi senelerce devam etse de, namazlarını kısaltarak kılar. Bir kimse bir beldeye girer de 15 gün kalmaya niyet etmezse ve yolculuğa çıkma zamanını bekler de meselâ, yann öbür gün yola çıkarım der ve bu şekilde senelerce orada kalırsa namazlarını kısaltarak iki rekât kılar.
Çünkü ibni Ömer Azerbaycan'da altı ay kalmış ve namazlarını bu şekilde kasıltarak kılmıştı. Bir kısım sahabenin de böyle yaptığı rivayet edilmiştir.
Ordu, arz-ı harbe (savaş yapılan ülkeye) girer de burada 15 gün kalmaya niyet ederlerse yahut orada bir kaleyi veya bir şehri kuşatırlarsa namazlarını kısaltarak kılarlar, tam olarak kılmazlar. Çünkü niyetleri sahih değildir. Zira bu şehre girenler endişelidirler, burada yerleşmiş değillerdir. Düşmanı mağlup ederek burada yerleşmekle düşman tarafından mağlup edilip kaçmak arasında tereddüt içindedirler. Bu görüş aynı zamanda Malikî mezhebine de uymaktadır.
Maliki ve Şafiilere göre: Seferî kişi bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Çünkü Allah tealâ namazları, kısaltmayı yeryüzünde yolculuk yapmak şartıyla mubah kılmıştır.
Mukim ile ikamete niyet eden kimse, yeryüzünde sefere çıkan kimse demek değildir. Sünnet, dört günden az ikametin seferin hükmünü kesmeyeceğini açıklamıştır. Buharî ile Muslim'de şu hadis rivayet edilmiştir: "Muhacir, hacdaki ibadetlerini yaptıktan sonra üç gün ikamet eder."
Peygamber (a.s.) Umre yaptığı zaman Mekke'de 3 gün kaldığı hâlde namazlarını kısaltarak kılıyordu.
(Neylu'l-Evtâr, III, 207 vd. Buharî ile Muslim'in hadisleri şudur "Hz. Peygamber (as.) Mekke'de muhacirlerin kalmasını yasakladı. Sonra 3 gün kalmalarına müsaade etti." el-Mecmû'., VI 243.)
Malikîler bu müddeti, ikamet müddeti içinde yirmi vakit namazla takdir etmişlerdir. İkamet müddeti bundan az olunca namazlar kısaltılabilir.
Malikilerle Şafiilerce sahih olan görüşe göre, bir yere giriş ve çıkış günleri hesaba dahil değildir. Çünkü birincisinde eşyanın indirilmesi, ikincisinde geri dönüş için eşyanın yüklenmesi söz konusudur. Bunlar ise sefer meşguliyeti erindendir.
Hanbelilere göre; Bir kimse dört günden fazla yahut yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tamam kılar. îbni Abbas ile Cabir hadisinde de Peygamber (a.s.)'in Mekke'ye zilhicce ayının döndünçü günü sabah vakti geldiği ve burada dört, beş ve altıncı günler kaldığı, sekizinci günü sabah namazını kıldıktan sonra Mina'ya çıktığı ve bu günlerde namazlarını kısaltarak kıldığı rivayet edilmiştir.
Enes (r.a.) da şöyle demiştir: "Mekke'de on gün kaldığımız halde namazları kısaltarak kılıyorduk."
(Buharî ile Muslim bu hadiste ittifak etmişlerdir, (a.g.e.)
Îbni Hacer Fethu'l-Bari'de şöyle demiştir: "Şüphe yoktur ki, Peygamber (a.s.) Mekke'den zilhicce'nin on dördüncü günü sabah vakti çıkmıştır.
Buna göre Rasulullah'ın Mekke ve civarında ikamet ettiği müddet, Enes'in dediği gibi geceleri de dahil on gün olur. Mekke'de ise sadece dört gün ikamet etmiş olmaktadır. Çünkü zilhiccenin sekizinci günü Mina'ya geçmiş, namazları orada kılmıştır.
Hanbelîlere göre, bir yere giriş çıkış günleri ikamet müddetinden sayılmaktadır. Seferî kimse bir ihtiyacını elde etmeyi yahut başarmayı umduğu bir iş yahut düşmanla cihad için yahut günbegün sefere çıkma hazırlığı hâlinde beklemekte ise Malikî ve Hanbelîlere göre Hanefîlerde olduğu gibi müddet ne kadar uzarsa uzasın ikamet etmeye niyetlenmediği sürece namazlarını kısaltarak kılması caizdir.
Şafıflere göre, böyle bir kimsenin on sekiz gün, giriş ve çıkış günleri hariç, namazlarını kasr ile kılması caizdir. Çünkü Peygamber (a.s.) fetih yılında Hevâ-zinlilerle savaşmak için Mekke'de bu kadar zaman kaldığı halde namazlarını kısaltarak kılıyordu.
(Hadisi Ebu Dâvud İmrân b. Husayn'dan rivayet etmiştir. Hadisi Tirmizi de rivayet etmiş ve hasen derecesinde olduğunu ifade etmiştir. Senedinde zayıf bir ravi bulunsa da Îbni Hacer'in zikrettiği gibi hadisi takviye eden başka şahidler vardır. Bu hususta başka rivayetler de gelmiştir. En sahih olana göre Rasulullah'ın ikamet müddeti on dokuz gündür. Beyhakî de böyle olduğunu söylemiştir. On dokuz şeklindeki rivayet daha sahih olduğu halde on sekiz rivayetini tercih ettim. Çünkü İmran'dan gelen rivayette ıddırab yoktur. Diğer rivayet Ibni Abbas'tandır ve muddarib'dir, ayrıca adede on dokuz, on yedi gibi farklılıklar da bulunmaktadır.)
3. Namazları Kısaltarak Kılmanın Şartları:
Fakîhler namazları kısaltmanın sıhhati için aşağıdaki şartları ileri sürmüşlerdir.
(Tebyinu'l-Hakaik; 1209-216; et-Kavaninu'l-Fıkhıyye 84-85; eş-Şerhu's-Sağîr, 1,486; Mugni'l-Muhtaç; 1,266-271; el-Muhezzeb, 1, 101-103; el-Hadramiyye, 76 vd.; Keşşâfu'l-Kına\ 1,593 603; Meraki'l- Felah; I,732)
1- Cumhura göre yolculuk iki konaklık yahut iki günlük yahut on altı fersahlık bir mesafe kadar uzun olmalıdır. Hanefîlere göre, yukanda zikri geçen fark üzre üç konak yahut geceleri dahil üç günlük bir yolculuk olmalıdır.
2- Hanefilerin haricindeki cumhura göre yolculuk mubah bir yolculuk olmalı, hırsızlık yahut yol kesmek için yapılan yolculaklardan olduğu gibi yahut haram olan bir yolculuk olmamalıdır. Bir kimse masiyet için yaptığı bir yolculukta namazlarını kısaltarak kılarsa Şafiî ve Hanbelilere göre, namazı olmaz. Çünkü bu kişi abdestsiz olarak namaz kılan kimsenin durumunda olduğu gibi, haram olduğuna inandığı bir işi yapmaktadır.
Malikilere göre ise, günah işlemekle beraber kasır yapılarak kısaltılarak kılınan namaz sahihtir.
Hanbelilere göre, mekruh bir yolculukta namazlar kısaltılamaz. Malikî ve Şafiîlere göre kısaltılır.
Hanefîlere göre daha önce de açıkladığımız üzere haram, mekruh ve mubah olan yolculuklarda namazlan kısaltarak kılmak caizdir. Ticaret, gezinti, seyir, mescidleri, eski eserleri ve kabirleri ziyaret için yapılan yolculuklarda namazlar kısaltılarak kılınabilir. Hanbelflere göre, kabir ziyareti için, namazlan kısaltmak sahihtir.
3- İkamet ettiği yerin binalannı geçmiş olmak. Nitekim bunu daha önce zikrettik. Bu şartın açıklamasında fakîhlerin farklı görüşleri vardır.
Hanefîlere göre: (Reddu'l-Muhtar; 1,732 vd.) İkamet edilen beldenin evlerini çıkış yaptığı yönden geçmiş olmalıdır. Başka bir yönden beldenin sınınnı geçmese de bir yönden geçmiş olması gerekir. Evler dağınık da olsa o beldeye dahil ise, çıkış yaptığı yönden hepsini geçmiş olmalıdır. Bulunduğu beldenin çevresindeki meskenleri, şehre bitişik olan köyleri de geçmiş olmalıdır. Bunun gibi, ikamet yerine bitişik olan sahayı da geçmiş olması şarttır. Bu saha, o beldede oturan kimselerin bazı işlerine yarayan, hayvanların gezdirildiği, ölülerin defnedildiği ve toprakların atıldığı şehre bitişik yerlerdir.
Beldeden ayrılan kimsenin, gözünden evlerin kaybolması, virane evleri ve bostanları geçmek şart değildir. Bunlar beldenin binalarına bitişik olsa da yahut buralarda, zaman zaman şehir halkı otursa da mamur yerlerden sayılmazlar.
Çadırda oturanlar ister toplu halde ister dağınık bulunsunlar hille'yi, yani yerleşim alanını geçerse, yani gece kalmak için toplandıkları ve birbirleriyle yardımlaşmada bulundukları evleri geçerlerse kül dökülen çöplükleri, çocukların eğlendikleri ve atların bağlandığı yerleri geçerlerse namazlarını kısaltırlar. Çünkü bu yerler ikamet yerinden sayılmaktadır.
Yerleşim alanının geçmek şart olduğu gibi, eğer vadinin enine doğru yolculuğa çıkmışsa orayı geçmesi, eğer yüksek bir yerde oturuyorsa, bu yerlerin inişi geçmesi, eğer ingin bir yerde oturuyorsa bu yerin yokuşunu geçmesine itibar edilir. Bu hüküm mezkur üç yer (vadi, iniş ve yokuş) mutedil olduğu zamana mahsustur. Eğer bu yerler çok geniş bir alana yayılıyorsa, o takdirde örfe göre toplu yerleşim alanını geçince namazları kısaltmakla yetinilir.
Bina ve çadırlardan başka yerlerde oturan kimselerin sefer, oturduğu ve konakladığı yeri geçmekle başlar. Bütün bu söylenenler kara yolculuğu hakkındadır. Deniz yolculuğuna gelince; geminin yahut kayığın ilk hareket ettiği ve ilerlemeye başadığı yerden başlar. Eğer gemi beldede bulunan binalara paralel olarak gidiyorsa, o binaları mutlaka geçmesi gerekir. Yolculuk, kişinin vatanının surlarına, eğer surları yoksa vatanının binalarına ulaşmakla son bulur.
Hanbelîlere göre yolcu eğer kavminin çadırlarından yahut mamur olan köyünün evlerinden, örfe göre ayni ma sayılacak şekilde aynlırsa, köy ister sur içinde olsun, ister olmasın, namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü Allah tealâ, kasn sadece yeryüzünde yolculuk yapanlar için mubah kılmıştır. Yine ister bu yerleşim alanının bitişiğinde harap evler bulunsun, ister açık arazi bulunsun hüküm aynıdır. Eğer harab evlerin bitişiğinde oturulan evler bulunursa yahut ehlinin oturmakta olduğu bahçeler bulunursa, hatta hava almak ve gezinmek için misafir olarak da olsa, o takdirde harab, mamur, oturulan bahçe ne varsa hepsini geçmedikçe namazlarını kısaltamaz.
Eğer bir beldenin eski Bağdat'ta olduğu gibi birçok mahalleleri bulunsa her mahalle diğerinden ayn bulunsa ailesinden ayrılıp mahallesinden çıktığı zaman namazlarını kısaltması kişi için mubahtır. Günümüzdeki şehirlerin mahallelerinde olduğu gibi mahalleler birbirine bitişik olursa bütün mahallelerden ayrılmadıkça namazlarını kısaltamaz.
Birbirine yakın iki köy bulunsa, birbirinin binaları diğerine bitişik olsa, bunlar bir tek köy hükmündedirler. Binaları bitişik değilse herbirinin hükmü kendine mahsustur.
Gemisi ile seyreden gemicinin bu gemiden başka bir evi bulunmasa, ailesi, mutfağı ve tüm ihtiyaçları bu geminin içinde bulunsa, bu kimse için sefer ruhsatlarından yararlanmak mubah olmaz.
Bir kimse çadırlarda yaşasa, o takdirde namazları kısaltabilmesi için mutlaka bu çadırlan geçmesi gerekir. Bir kimse bir ırmak yahut odun temin edilen koru gibi bir yerin kenarında ikâmet etse namazlarını kısaltabilmek için mutlaka burayı geçmesi gerekir. Koru cidden geniş, nehir de menbaına yahut döküldüğü yere uzak olmadığı müddet bu yerden mutlaka ayrılması gerekir. Yoksa yine evleri geçmeye itibar edilir.
Malikîlere göre: (eş-Şerhu'l-Kebir, ma'ad~Duşûkî; \1 -359 vd) Seferî ya hadarî (şehirli) yahut bedevî yahut cebelî (dağlı) olur. Hadarî (şehirli) Bir şehirde yahut bir beldede yahut cuma namazı kılınmasa da bir köyde oturan kişidir. Şehirli kişi, bulunduğu şehir, köy yahut kasabanın binalarını, çevresindeki sahayı ve hükmen de olsa bunlara bitişik olan bahçeleri geçmedikçe namazlarını kısaltamaz çevredeki bahçe boş arazi ve binalar ateş yakmak, etmek pişirmek yahut yemek pişirmek yahut yemek pişirmek için kendilerinden faydalanmak veya kullanmak suretiyle hükmen bitişik olsa, hatta senenin bazı günlerinden oranın ehli burada otursalar ve şenletseler de hüküm değişmez. Beldeden ayrı ziraat yapılan tarlaları bulunan bahçeleri yahut senenin belli bir dönemde hiç oturulmayan evleri geçmek şartı yoktur.
Bedevî çölde yahut çadırlarda oturan kimseye denir. Bedevî ancak bütün çadırları yahut kabilenin bütün evlerini yahut aralarında yardımlaşma ve anlaşma bulunan kabileleri ayn olsalar da geçmedikçe namazlarını kısaltmaz bu kabilelerin hepsi hay ve dar yahut sadece dar (Hay'dan kasdedilen kabiledir. Dardan kasdedilen, kabilenin konakladığı yerdir. Hılle ve menzilli aynı manaya gelir.) ismi altında toplansa da hüküm değişmez. Cebelî (dağlı) dağlarda oturan kimsedir. Böyle bir kimse bulunduğu mahalli yahut mekânı geçerse namazlarını kısaltır.
İçinde meskûn bahçelerin bulunmadığı köyde oturan kimse, köyün evlerini ve bir tarafındaki virane binaları geçince namazlarını kısaltır.
Bağda oturan oturduğu meskenden ayrılmakla namazlarını kısaltır. O bahçe ister şehre bitişik olsun, ister şehirden ayrı olsun hüküm değişmez.
Şafiîlere göre (Muğni'l-Muhtâc; 1,263 vd.) eğer belde veya köyün surları varsa, seferin başlangıcı bu surları geçmekle olur. Hatta bu surların dışında yerleşim alanları olsa da esah olan görüşe göre hüküm aynıdır.
Eğer oturulan belde yahut köyün surları yoksa, o takdirde seferin başlangıç noktası en son binaları geçmektedir. Hatta arada bir nehir yahut bir bahçe yahut harap evler bulunsa ikamet yerine bitişik veya ayn olan bütün evleri geçmesiyle sefer başlar. Beldenin binalarından dışarıda terk edilmiş harap vaziyetteki evleri geçmek şart değildir. Çünkü bu yerler ikamet yerleri değildir. Nitekim sefere başlanan yere bitişik olsa da bahçelerle ziraat alanlarını geçmek de şart değildir. Suru bulunmayan köylerin kabristanını geçmek şarttır.
4- Sefere çıkarken muayyen bir yere gitmeyi kasdetmiş bulunmak, ve tereddütsüz olarak namazların kısaltılacağı kadar bir mesafede yolculuk yapmaya niyet etmiş bulunmak. Nereye gideceğini bilmeyen yahut kaçan köleyi, hayvanı aramak için yola çıkan yahut borçlusunu aramaya çıkıp bulduğu zaman dönecek olan yahut belli bir yere gitmeyi kasdetmeksizin seyahat eden kimseler namazlannı kısaltarak kılamazlar. Bunun gibi matlub olan sefer mesafesini katetmeyi kasdetmeksizin, bütün dünyayı dolaşan kimse de namazlannı kısaltarak kılamaz. Çünkü bu kişi mesafe katetmeyi kasdetmemiştir. Bunun gibi, cumhura göre, bîr kimse sefer mesafesini katetmeyi niyeüese bu esnada da seferliği kesecek şekilde ikamete niyet etse yine namazlannı kısaltamaz. Bu konuyu ileride açıklayacağız.
Hanelîlere göre böyle bir kimse gerçekten kamet edinceye kadar namazlarını kısaltarak kılar. Daha önceki ikamet niyeti zarar vermez. Bu görüş makul olup uyulması gereken görüştür.
5- Kendi başına hareket etme hürriyetine sahip bulunmak. Bir kimse eğer başkasına bağlı bulunursa ve başkası kendisine hâkim ise, meselâ; kocasına bağlı olan kadın yahut komutanına bağlı bulunan askerler efendisine bağlı hizmetçi hocasına bağlı talebe gibi, bunlardan her bîri ne yapacağını bilemezse, namazlannı kısalta-mazlar. Çünkü belli bir yere gitmeyi kasdetme şartı gerçekleşmemiştir. Şafiîlere göre bu şart, sefer mesafesi katetmeden öncesiyle kayıtlıdır. Eğer bu kimseler seferî sayılacak kadar mesafe katetmişlerse, bunlann tabiî oldukları kimseler namazlannı kısaltmasalar da yolculuklannın uzunluğunu bildikleri için namazlannı kısaltırlar.
Şafıîler buna şunu da ilâve etmişlerdir:
Tabi olan kişi, tabilikten kurtulunca, seferden dönmeye niyet ediyorsa, meselâ; askerin askerlikten ayrılması, hizmetçinin hizmeti terketmesi, seferî sayılacak kadar bir mesafeyi ki iki konaklık iki günlük mesafedir katetmedikçe namazını kısaltamaz.
Hanefilere göre ise bu şart mutlaktır. Tabi başkasına bağlı olan kimse bağlı bulunduğu kişi sefere niyetlenmedikçe namazlarını kısaltamaz. En sahih görüşe göre, tabi olduğu kişinin ikamet niyetini bilmediği sürece tabi olan kişinin namazlannı tamamlaması gerekmez. Bir kimse eğer durumunu bilmeden önce kendisine bağlı olduğu kişinin niyetine aykın olarak namaz kılarsa en sahih görüşe göre namazı sahihtir.
6- Namazlarını kısaltan kişi mukim kişiye yahut namazlarını tam kılan bir sü-ferfye uymuş olmamalıdır. Şafiî ve Hanbelîlere göre, seferî olup olmadığı şüpheli birine uymuş da olmamalıdır. Eğer uyarsa, son teşehhudde uysa bile namazları tam kılması vacib olur.
Fakat, Hanefiler, seferînin mukime ancak vakit içinde uymasını cazi görmüşlerdir. Eğer vakit içinde seferi kişi mukime uyarsa namazını tam kılar. O zaman misafirin seferinin farzı ikiden dörde intikal etmiş, değişmiştir. Vakit çıktıktan sonra seferînin mukim kimseye uyması caiz değildir. Çünkü kendisinin farzı, zimmetinde sadece iki rekât olarak sabit olmuştur. Vakit çıktıktan sonra bu kişinin farzı dört rekâte intikal etmez. Eğer buna aykın davranır mukim kimseye uyarsa namazı batıl olur.
7-Namazın iftitah tekbirini alırken kısaltmaya niyetlenmek. Bu, Şafiî ve Hanbelflere göre şarttır. Çünkü namazlarda asıl olan husus tam kılmaktır. Mutlak olarak niyetlenmek, asla hamledilir. Dolayısıyla mutlaka iki rekât kılmaya niyetlenmek gerekir.
Malikiler seferde namazda kısaltmaya niyet etmeyi kâfi görmüşlerdir. Bundan sonra kılınacak olan namazlarda bu niyeti yenilemek şart değildir. Bu durum, Ramadan başında niyetlenmek, ayın geride kalan günleri için niyetlenmeye yelmesine benzemektedir.
Hanefîler ise, namazdan önce seferiliğe niyet etmeyi yeterli görmüşlerdir. Bir kimse, ne zaman sefere niyetlenirse, ona farz olan, namazlarını kısaltarak kılmaktır. Her namazı kılarken kısaltmaya niyetlenmesi gerekmez.
8- Bulûğ (ergenlik) çağına girmiş bulunmak. Hanefflere göre şarttır. Bunlara göre çocuk seferde namazlarını kısaltarak kılamaz. Fakînlerin cumhuruna göre bu şart değildir, çocuk da namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü sahih kasdı olan ve muayyen sefer mesafesinde yolculuk yapmaya niyetlenen kişi namazlarını kısaltarak kılar.
9- Şafiîler, kişinin yolculuğunun namazın başından sonuna kadar devam etmesini şart koşmuşlardır. Meselâ; bir kimse bindiği gemi, otobüs, otomobil gibi vasıtalarla ikamet yerine varsa yahut ikamete niyet edip etmediğinde şubhelense yahut ulaştığı beldenin kendi beldesi olup olmadığında şüplense ve bütün bu sayılan durumlarda kendisi namazda bulunuyor ise, namazını tam olarak kılar. Çünkü ruhsatın sebebi ortadan kalkmıştır yahut seferîliğin kalkıp kalkmadığı hususunda şubheye düşülmüştür.
Namazları Kısaltmanın Şartlarında Fakihlerin Görüşlerinin Hulasası: (el-Mugnî, 11,261; Keşşâfu'l-Kınâ; 1,598.)
Hanefî Mezhebi:
Sefere niyetlenen ve belli bir yere gitmeyi kasdeden kimse namazlarını kısaltarak kılar. Hatta bu yolculuk masiyet yolculuğu da olsa hüküm aynıdır. Seferin başlangıcı, ikamet mahallinin evlerini yahut buna bitişik olan şehir kenarı, şehrin bazı menfaatleri için hazırlanan, hayvanların otladığı mezralar gibi yerlerdir. Bunun gibi, bulunduğu şehrin civarındaki ev ve maskenleri de geçmesi şarttır. Çünkü bunlar da şehir hükmündedir. Yine sahih olan görüşe göre, şehrin civarına bitişik olan köyleri de geçmek gerekir.
Sefere niyetin sahih olması için üç şart ileri sürülmüştür: Kendi başına sefer ve ikamete karar verebilecek serbestliğe sahip olmak, ergenlik çağına girmiş bulunmak, sefer mesafesi üç günden az olmamak.
Malikî Mezhebi:
Namazları kısaltarak kılmanın altı şartı vardır:
Seferin uzun olması (Bu mesafe meşhur olan görüşe göre 48 mildir), yolculuğun başlangıcında tereddütsüz olarak sefer mesafesi katetmeye niyetlenmiş olmak, belli bir yöne doğru gitmeyi kasdetmiş bulunmak, sefer mubah bir yolculuk olmak, bulunduğu şehri ve bu şehre bitişik olan meskûn bina, bahçe gibi yerleri geçmiş olmak, yolculuk esnasında geceleri dahil en az dört gün bir yerde kalmaya niyet etmiş olmamak.
Şafiî Mezhebi:
Namazları kısaltarak kılmanın sekiz şartı vardır:
1. Yolculuk uzun olmak, bu da 48 Haşimî mili kadar mesafedir. (Haşimî mili. Benî Umeyyenin kullandığı ölçü birimidir.) Yahut iki konaklık eder, yani geceler hariç mutedil olarak iki günlükyahut bir gün hariç, mutedil iki gecelikyahut da mutedil bir gün bir gecelik yoldur. Bu yolculuk yükü bulunan deve yürüyüşü iledir. Deniz yolculuğu kara yolculuğu gibidir.
2. Kasr yapıp yapmayacak kadar uzun olduğunu bilmek için, yolculuğun başında belli bir yere kadar gitmeyi kasdetmiş bulunmak.
3. Yolculuk mubah olan bir yolculuk olmak, yolculuğu sebebiyle günah işleyen kimse ve kocasına isyan eden kadının da namazlarını kısaltma hakkı yoktur.
4. Namazları kısaltarak kılmanın caiz olduğunu bilmiş olmak. Bir kimse seferde namazların kısaltılmasının caiz olduğunu bilmeksizin kısaltırsa namazı sahih olmaz. Çünkü bu kişi namaz ile eğlenmektedir.
5. Namazı kısaltmaya iftitah tekbirini alırken niyet etmek.
6. Namaza devam ederken namazın kısaltılma niyyetine aykın meselâ bu namazı tam kılmaya niyet etmek gibi davranışlardan sakınmak. Bir kimse namazı kısaltarak kılmaya niyetlettikten sonra tam kılmaya niyetlenirse namazını tam kılması gerekir.
7. Bir an bile olsa, tam kılan veya seferî olup olmadığında şüphe bulunan yahut abdestsiz bir imama uymamış olmak. Eğer böyle kişilere uyarsa, namazın neresinde olursa olsun, namazını tam kılması lâzımdır. Bunun dayandığı delil, Ahmed b. Hanbel'in sahih bir isnatla İbni Abbas'tan rivayet ettiği şu haberdir:
"îbni Abbas'a : Yalnız kılınca iki, mukime uyunca dört kılan misaferi-seferî kimsenin durumu nedir? Diye soruldu.
O şöyle cevap verdi: O sünnettir."
8. Bütün namazı boyunca seferî bulunmak. Bir kimse namaz kılarken ikamete niyetlense yahut gemisi kendisini ikamet yerine ulaştırsa, namazlarını tam olarak kılar.
Hanbelî Mezhebi:
Namazları kısaltarak kılmanın şartlan şunlardır:
1. Sefer uzun ve vacip yahut mubah bir yolculuk olunca, mesafe 48 Haşimî mili kadar olmak.
2. Beldesinin evlerini geçmiş bulunmak ve bu evleri örfte ayrılma kabul edilecek şekilde geride bırakmak.
3. Bu mesafeye ulaşan bir sefere niyet etmiş bulunmak. Burada muteber olan yolcunun sefer mesafesine yolculuk yapmaya niyet etmesidir, yoksa bunu gerçekleştirmesi şart değildir. Meselâ; bir kimse yolculuğa niyetlenip yola çıktıktan sonra yahut seferin başlangıcında belli bir yere gitmeyi kasdetse mesafeyi tamamlamadan geri dönse de namazlarını kısaltarak kılar
4. Namazın başında kısaltmaya niyetlenmek.
5. Mukim yahut seferfliği şubheli yahut namazı iade etmesi gerekli kimselere uymamış olmak.
Meselâ; mukim birine uysa ve onun da namaz esnasında abdesti bozulsa namazını tam olarak iade etmesi gerekir. Çünkü bu namaz başlangıçta kendisine tam olarak farz olmuştur. Dolayısıyla kısaltılmış olarak iadesi caiz değildir.
6. Şafıîleride olduğu gibi namaz boyunca seferî olmak.