Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şehadet Kelimesin in Özü

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Şehadet Kelimesin in Özü


Bu iki temel ilke İslâm'ın özünü oluşturan “şehadet cümleleri” ne gerçeklik kazandırır.

1 - Yani "Lâilâhe İllallah" "Allah'dan başka ibadete layık ilâh olmadığını" ve

2 - "Muhammedu n Rasûlüllah" "Peygamber imizin Allah'ın Rasûlü" olduğunu ifade eden şehadet cümlelerine.

Çünkü; Allah'dan başka ibadete layık ilâh olmadığına şahadet etmek, ilâhlığı (uluhiyyet i) sadece Allah'a isnad etmek anlamına gelir.

Buna göre; bu cümleyi dile getiren bir insan kalbinin ne sevgi, ne korku, ne umut ne yüceltme, ne büyük sayma, ne rağbet ve ne de çekinme yolu ile başka bir şeyi ilâh edinmemes i gerekir.

Bunun tersine kesinlikl e dinin tümü ile Allah'a yöneltilmesi icabeder.

Tıpkı Cenab-ı Allah'ın (c.c.) şu ayette buyurduğu gibi:

“Fitne (şirk) tamamen ortadan kalkıp da din tümü ile Allah'a ait hale gelinceye kadar kâfirlerle savaşınız.” (Enfal: 39)

Öte yandan Tirmizî'de yer alan bir hadise göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) dinin kemale ermesini şöyle tanımlıyor:

“Kim Allah için sever, Allah adına nefret eder, Allah için verir ve Allah için vermekten kaçınırsa imanını kemale erdirmiş olur.”

(E. Davud, k. Sünnet, bab, imanın artıp eksildiğine delil, H. 4679, Ebu Ümame'de; Tirmizi -Müellifin burada zikrettiği sözlerden biraz farklısı ile- Kitab, kıyametin niteliği, bab, 60, H. No: 2521, Enes'ten el-Cühenî, c. 4, s. 670; Tirmizi hadisi “hasen” olarak nitelendi rmektedir : Âbined, Müsned, Enes b. Muaz el-Cühenî'den, c. 3, s. 438, 440. )

Buna karşılık eğer bir kısmı Allah'a ve bir kısmı da başkasına ait sayılırsa ortada, “başkasına” ayrılan pay oranında şirk (müşriklik) var demektir.

Başka türlü söylersek müminlerin sevgileri ya Allah'a dönüktür veya Allah içindir. Buna karşılık müşriklerin sevgisi Allah için başkaları arasında bölüştürülmüştür.

Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:

“Kimi insanlar Allah'a Allah'ın dışında eşler koşarlar ve bu eş koştukları şeyleri Allah'ı sevdikler i gibi severler. Müminler ise en çok Allah'ı severler.” (Bakara: 165).

Peygamber imizin Allah'ın Resulü olduğunu dile getiren ikinci şahadet cümlesi ise:

- Peygamber imizi haber verdiği her konuda onaylamayı ve verdiği tüm emirleri yerine getirmeyi içerir.

- Onun var saydığı her şeyi var kabul etmek ve O'nun karşı çıktığı her şeye karşı olmak gerekir.

Bunun sonucu olarak; Peygamber imiz Allah için hangi isim ve sıfatları sabit gördü ise insanlar da sabit saymalı, buna karşılık o Allah'a hangi isim ve sıfatları yakışıksız gördü ise “yaratıklara benzemek gibi” insanlard a o tür isim ve sıfatları Allah'a yakıştırmaktan kaçınmalıdırlar. Ancak o zaman “tadil (yok sayma)” ve “temsil (benzetme)” tehlikele rinden uzak kalarak “benzetmes iz var sayma” ve “yok saymasız arındırma” özelliklerini senteze kavuşturmuş hayırlı bir inanç sistemine sahip olabilirl er.

Buna bağlı olarak insanlar;

- Peygamber imiz'in emrettikl erini yapmalı, yasakladıklarını yapmaya son vermeli,

- O'nun helâl dedikleri ni helâl bilip haram saydıklarını haram kabul etmelidir ler.

Başka bir biçimde söylersek;

- Allah'ın ve Rasûlüllah'ın haram saydıklarından başka haram ve Allah ile Rasûlüllah'ın meşru / teşri (kanun) kıldıklarından (şeriat olarak kabul ettikleri nden) başka din olamaz.

Unutmayalım ki; Cenab-ı Allah (c.c.) Kur'anın bir çok yerinde bunun tersini yaptıkları gerekçesi ile müşrikleri kınamaktadır.

Yani müşrikler Allah'ın haram kılmamış olduğu bazı şeyleri haram saymakta ve Allah'ın izin vermemiş olduğu biçimde bir din ortaya sürmektedirler. (Bunlar aynı şekilde Allah'ın dinde şeriat olarak izin vermediğini de, yasa ve şeriat olarak ortaya koymaya kalkışmışlardır.)

Örnek olarak şu ayetleri okumalıyız:

“Allah'ın yarattığı ekinlerde n ve hayvanlar dan Allah'a pay ayırdılar ve zanlarınca “Bu Allah'a ve bu da ortak koştuklarımıza” dediler. Ortak koştuklarına ayırdıkları paylar Allah'a ulaşmazken Allah'a ayırdıkları paylar ortak koştuklarına düşüyor. Verdikler i hükümler ne kadar fenadır!

Zanlarınca dediler ki; “Bunlar dokunulma z hayvanlar ve ekinlerdi r. Bunları bizim diledikle rimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtlarına binilmesi yasak hayvanlar dır. Bazı hayvanları da Allah'ın adını anmaksızın boğazlarlar. Bütün bunları Allah'a iftira olarak ortaya attılar. Fakat Allah yakında onlara bu iftiralarının cezasını verecekti r .” (En'am: 136, 138)

Bir de şu ayeti incelemel iyiz:

“Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendileri ne teşrî' ettiler (bir yasa ve şeriat kıldılar) ? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi . Gerçekten zalimler için acıklı bir azap vardır.” (Şura: 21)

Öte yandan Cenab-ı Allah (c.c.) Kur'anda Peygamber imize şöyle seslenmek tedir:

“Ey Peygamber, biz seni şahid (örnek), müjdeleyici, uyarıcı, izni uyarınca Allah'a çağırıcı ve aydınlık saçıcı bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab: 45)

Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah (c.c.) Peygamber imizi, kendi izni ile insanları kendisine çağırmakla görevlendirdiğini belirtmek tedir.

Buna göre;

- Kim Allah'dan başkasına dua eder, ondan bir şey dilerse Allah'a şirk koşmuş olur.

- Bunun yanında kim Allah'a, “O'nun izin vermediği şekilde” dua ederse o kimse bir bidatçıdır.

Şirk bir tür bidat olduğu gibi bidatçılık da git gide şirke götürür.

Hiç bir bidatcı bulunamaz ki, şu veya bu oranda şirke bulaşmamış olsun.

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) yahudiler ile hristiyan lar hakkında buyuruyor ki:

“Onlar Allah'ı bir yana bırakarak, hahamlarını, rahipleri ni, Meryem'in oğlu Mesihi Rabler edindiler . Halbuki bunlar da, ancak bir olan Allah'a ibadet etmelerin den başkasıyla emrolunma mıştır. “Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur”. O, insanların ortak koştukları her şeyden yüce ve münezzehdir.” (Tevbe: 31)

Yahudiler ile hristiyan ların müşrikliklerinin sebepleri nden biri;

Ayette sözü geçen dini önderlerin haramları helâl saydıklarında onlara itaat etmeleri, buna karşılık helâlleri de haram sayarken yine o kimselere boyun eğmeleridir.

Şimdi de şu ayeti okuyalım:

“Kendileri ne Kitab verilmiş olanlarda n Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlüllah'ın haram kıldıklarını haram saymayan ve hak dini (İslamı) din edinmeyen kimselerl e boyun eğerek kendi elleri ile cizye verecekle ri zamana kadar savaşınız.” (Tevbe: 29)

Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah (c.c.) bu kimseleri n;

- Allah'a ve ahiret gününe inanmamal arını,

- Allah'ın ve Rasûlüllah'ın haram kıldıklarını haram saymamak ve

- hak dini (İslamı) din edinmemek le aynı düzeyde değerlendirerek yan yana anmaktadır.

Buna karşılık müminler;

- Peygamber imizin Allah ve ahiret günü hakkında anlattıklarını onaylayan,

- Allah'a ve ahiret gününe inanan;

- emirleri, yasakları, helâl kıldıkları ve haram saydıkları konusunda Peygamber imize itaat eden,

- Allah'ın ve Rasûlullah'ın haram kıldıklarını haram sayarak

- hak dini din edinen kimselerd ir.

Zaten Allah iyiliği emredip kötülüklerden alıkoysun, temiz şeyleri helâl kılıp pis şeyleri haram ilân etsin diye peygamber göndermiştir.

Başka türlü söylersek;

- Onlara iyi olan her şeyi emredip kötü olan her şeyden kaçınmalarını istemiş,

- temiz olan bütün şeyleri helâl kılarak pis olan bütün şeyleri haram ilân etmiştir.
 
Üst Ana Sayfa Alt