Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

ŞehİdÇe YaŞanmaya AdanmiŞ Bİr YÜrek Nurulhak SaatÇİoĞlu...baŞÖrtÜsÜ Tİmsalİ

H Çevrimdışı

hannemeryem

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Heyecanlıydık o gün hepimiz... Hummalı bir koşturmaca içerisinde dövizlerimizi hazırlamış; basın açıklamamızı yazmış; çiçeklerimizi, balonlarımızı kucaklamış; tanıdık tanımadık herkesi Yenikapı feribot iskelesine çağırmıştık o gün. O gün güneş bir başka parlıyordu sanki üzerimizde. Gözler bir başka gülüyordu... Bir kardeşimiz dönüyordu o gün aramıza. Onu hiç tanımamış olsak da; onunla oturup bir bardak çay içmemiş, iki çift laf etmemiş olsak da; gencecik yaşında taşıdığı kocaman yüreğini, kesip sakladığımız gazete kupürlerinden bile fark edebildiğimiz NURULHAK kardeşimizi karşılamaya gitmiştik o gün... Annesi ve kardeşlerinin mutluluğunu paylaşmaya, onun mücadelesine şahitlik etmeye, muştusuna ortak olmaya gitmiştik. Oysa üzgündü bir tarafımız. Zulmün böylesine şahit olmak, kırıyordu zayıf umutlarımızı. Gülmek gerekti yine de. Onu gülerek karşılamak gerekti. Ve o geldi...


Gözlerini arayıp bulduk kalabalığın içinden. Kuşlar kadar özgür değildi belki yine; bedeni artık değilse de, tutsaktı yine örtüsü... Oysa o, bizlerden daha sakindi, gülümsüyordu... Uzun ve yorucu bir seferden döner gibi değil, zafer kazanarak cepheden döner gibi bulduk onu. Öyle ya; o Rabb’e verdiği sözden, tutsaklık pahasına olsun dönmeyecek kadar özgür ruhluyken, biz... Biz onu cezaevinden karşılarken, kendi tutsaklığımızı hatırlamış, kendi halimize acımıştık... O, inancının bedelini ödemenin haklı gururu içinde vakur ve mütebessimken, bize başımızı biraz daha yere eğmek düşmüştü...

Ve aramıza katıldı... Öyle bir katılış ki; her faaliyette, sabah akşam demeden mutlaka bir görev almaya ve kendisinden istenenin en iyisini, tüm çabasını göstererek yapmaya başladı. Belli ki; cezaevi günleri boyunca, mücadelesini çıkınca da sürdürmenin hayalini kurmuştu. Yerinden kalkıp, inancına hakaret edenlere bir sloganlık sesini duyurmaya üşenenler bir yana, o; belli ki daha gür sesle zalimlerin karşısına dikilmeye azmetmişti tutukluluk günlerinden kurtulmayı beklerken. Önce, düşünce suçluları için düzenlenen bir kampanyanın çalışmalarında; sonra da her türlü program, basın açıklaması, miting, gösteri, stand çalışması, dayanışma gecesi, vs. kısacası tüm eylemlerde, ön saflarda görmeye başladık onu. Onun katılmadığı bir etkinliğe rastlamaz olduk...

Fazla konuşmazdı NURULHAK... “Kendisiyle on beş günlüğüne umreye gittik. Ağzından on beş kelime duymadım.” demişti cenazesinde Mustafa İslamoğlu. Suskundu, içe kapanıktı, konuşmayı pek sevmezdi... Ama o, bu suskunluğuyla çok şey anlatıyordu aslında. Onun yaşadıkları, yaşıtlarının sadece kabuslarına girerken; o, sessiz çığlıklarını yurdun en ücra köşelerine duyurmayı başarmıştı... Dünyevi lezzetlerden mahrum olmamak adına, Rahman’ın emirlerini çiğneyenlere başkaldırıydı o. Sessiz bir başkaldırı…

NURULHAK kardeşimiz 1980 yılında dünyaya gelmişti. Babası Iraklıydı. Küçük yaşta babasından ayrılmış olan annesi Hüda Kaya ve kardeşleriyle birlikte Malatya’ya taşınmışlardı. Henüz lise öğrencisiyken, 28 Şubat sürecinin başlamasıyla hayatı birdenbire değişmişti. Zulmün ve despotizmin mimarları (ki hesap gününde onlarla görüşeceğiz) derin güçlerle işbirliğine geçmiş ve zulümlerini icra etmeye uğraşıyorlardı. Başörtüsünün, ALLAH’ın emri olduğu gerçeği yok edilmek isteniyordu. Yasakçı zihniyet, kollarını yurdun dört bir yanına uzatmış, Malatya’da da baş göstermişti. Fakat Müslüman Malatya halkı, bacılarının örtülerine el uzatanlara karşı sessiz kalamazdı. 7 Mayıs 1999 tarihinde, büyük bir kalabalık toplanmış ve valiliğe yürümüştü. Vali ile görüşülmüş, çeşitli sözler alınarak kalabalık dağılmıştı. Fakat yasak icat etmekle doymayan, yasaklara karşı çıkanları cezalandırmakla ancak tatmin olan zulmün önderleri; bu hareketi kabullenememiş ve günah keçileri tespit etmişti: Hüda Kaya ve kızları…

İşte NURULHAK kardeşimiz, annesi ve kız kardeşleri Nurcihan ve İntisar ile birlikte, benzer davalara emsal teşkil etme ve zulme karşı çıkanları yıldırma amaçlı, akıl almaz ve adaletin yanından bile geçmeyen bir uygulamaya maruz bırakılmıştı: Gazeteci olarak katıldığı bir eylemden dolayı, önce bu zulüm düzenini “silah zoruyla” değiştirmeye kalkışmaktan (!) idamla yargılanmış; sonrasında da 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefetten 2 yıl 6 ay ceza almış ve bu sebepten, liseyi dahi bitirememişti. Gencecik yaşında cezaevleriyle tanışmış, şehir şehir gezdirilmişti. Başörtüsünü, inancını, ALLAH’ın emrini savunduğu için... Tıpkı Hz. Zeynep’in Kûfe, Şam ve Kerbela’da mahpus olarak gezdirilmesi gibi... Onun kaderi de tıpkı Hz. Zeynep’inkine benziyordu… Büyüktü o da Zeynep gibi... Ve büyüklüğü; inancını, örtüsünü savunmasının, zulme karşı durmasının, düşüncelerinin yanı sıra, takdir-i ilahiye her zaman rıza göstermesinden kaynaklanıyordu. Yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen, ne kötü bir söz çıkmıştı ağzından, ne en ufak bir isyan ya da endişe belirtisi göstermişti… Tam bir teslimiyet ve tevekküle sahipti... İşte buydu onu farklı kılan... Hepimizinkinden kocaman yüreğiydi...

Meşhur bir hadiste buyurulur ki:

“ALLAH-u Teâlâ, bir kulu sevdiği zaman Cibril'i çağırır ve: ‘Ben falanca kulumu seviyorum, onu sen de sev!’ buyurur. Cibril de o kulu sever. Sonra gök ehline seslenerek: ‘Haberiniz olsun, ALLAH falanca kulu seviyor, onu siz de sevin!’ der. Onu gök ehli de sever. Sonra onun sevgisi, yerdekilerin gönüllerine yerleşir.” (Sahih-i Müslim)

Belki kardeşimiz için de böyle demişti Rabb’imiz. Yoksa nasıl açıklarız Türkiye’nin her köşesinden ve hatta yurt dışından, tanıyan-tanımayan herkesin onun için gözyaşı dökmesini... Yüzlerce taziye dilekleri... Telefonlar… Ve herkese nasip olmayacak kalabalıkta cenazesi…

NURULHAK kardeşimiz ayrıca çok fedakar bir yapıya sahipti. Cezaevinden çıktıktan sonra, ailece, Bandırma Cezaevinde aynı hücreyi paylaştığı, cezaevinde doğmuş olan küçük bir kız çocuğu için başvuru yapmışlar ve onu yanlarına alarak bakımını üstlenmişlerdi. Bu dört yaşlarındaki sevimli ufaklığı hiç yanından ayırmaz, adeta annesi gibi onun her tülü ihtiyacıyla ilgilenirdi. Dernek faaliyetlerinden, insan hakları mücadelesinden de kopmak istemeyen NURULHAK kardeşimiz, nereye gitse usanmadan onu da yanında götürüyor, anne şefkatiyle ona sahip çıkıyordu. Başkasının çocuğuydu o küçük kız, ama Rahman onun kucağına vermişti işte. Bu görevini de hakkıyla tamamladı. Hiç şikayetçi olmadan...

Ve bir gün... 6 Ağustos 2005 günü, yine bir başörtüsü komisyonu toplantısı için bir aradaydık. Onu aramış, nerede olduğunu, toplantıya katılıp katılamayacağını sormuştuk. Oysa o, cezaevinde kalırken edindiği dostlarının ziyaretine gitmişti Bandırma’ya. Telefonu o değil, başkası açmıştı bu kez. Onun Rabb’e kavuştuğunu duyurdular bize. Yüreğimize bir bomba düştü... Gece çöktü üzerimize… Bir araba, rüzgarın etkisiyle savrulmuş, ona çarpmış ve sanki yok olup gitmişti demek... Kardeşimiz yere uzanmış, ruhunu teslim etmişti hemen oracıkta. Yağmur tüm şiddetiyle yağıyordu... Sanki gök delinmişti… Belki gözlerimizden akan yaşlar görünmesin diyeydi... Belki de gök gerçekten ağlıyordu ardından… “Gök ve yer bile ağlamadı onların ardından.”(44/29) diyor ya Kur’an, helak olan Firavun kavminin ardından… Kardeşimizin ardından bizim gibi gök de hüngür hüngür ağlıyordu işte...

Cenazesinde, sıkışan yüreklerimizi bir araya getirip, Metin Yüksel’in şehit düştüğü, nice şehitleri uğurladığımız Fatih Camii’nde toplandık... Yine ön safta, yine sorumluluklarımızı bize hatırlatmak için görev başındaydı. Son göreviydi bu kez yerine getirdiği... Bu kez, cezaevinden onu karşılamaya gider gibi şen değildik hiçbirimiz, ve gök o günkü gibi gülümsemiyor, ağlıyordu için için. Oysa o yine vakur, yine en sevdiği başörtüsü üzerinde, yine sessiz bir çığlık olmuş, yine bize bir mesaj veriyordu her zamanki suskunluğuyla... Ölümü hatırlatırken, yaşantısına şahit kılıyordu bizleri. Ve bu kez, demir parmaklıkların ardına yolcu eder gibi değil, özgürlüğe uğurladık onu. Hak ettiği özgürlüğü kana kana içsin, İlahi adalete korkmadan sığınsın, hepimizin adına zalimleri O’na şikayet etsin diye... Tekbirlerle, dualarla, ıslak bakışlarımız ve yüreğimize oturan kanla beraber uğurladık onu... O Rabb’e yürümüş, yaşantısını belgelemişti. Mücadele ve sıkıntı dolu, ama O’nun rızasıyla iç içe, kısacık bir hayat geçirmiş, bu kısa ömründe bize çok ama çok şey öğretmişti... Bizler ise bu kez daha gür sesle, kendimize onun kadar yürekli olma sözü vererek ayrıldık cenazesinden.

Cenazesi defnedilirken, kabrinden dışarı sızan nuru gösteriyor birkaç kişi birbirine... Birkaç gün sonra bir tanıdık, annesine; Nurulhak kardeşimizi rüyasında gördüğünü, kendisine Filistin ile ilgili bir CD verdiğini, sohbet düzenlemesini istediğini ve onun: ”Bana ulaşman için adresimi vereyim: Subhaneke ALLAHumme sokağında oturuyorum.” dediğini ve sokağın ismini iki defa tekrar ettiğini anlatıyor. Bir başka gün, gazetecilere kardeşimizin günlüğünü veren annesine Malatya’dan.taziyeye gelen bir dostu söylüyor “Abla! Rüyamda Nurulhak’ı gördüm. Elinde kahverengi bir defter tutuyordu. Dedi ki: “Benim notlarımı öyle herkesle paylaşmasınlar.” Tüm bunlar Rahman’ın, geride kalanların kalbine ferahlık vermesi belki... Ve belki de onu şehitlerden kıldığının bir müjdesi bize.

İyi ki tanıdık NURULHAK’ı... İyi ki onun o kısacık ama hepimize örnek olacak olan yaşantısının küçücük bir bölümüne de olsa şahit olduk. Kendi inancımızı, kendi mücadelemizi, kendi eğrilerimizi ve doğrularımızı tartma fırsatı bulduk onun sayesinde... ALLAH için nelerimizi feda edebileceğimizi, inancımızı korkmadan nasıl savunabileceğimizi, eziyetlere katlanmayı, tevekkülü ve suskunlun nasıl avaz avaz nasihat verebildiğini öğrendik ondan... Adanmış bir yürek, şehit gibi yaşanmış bir ömür gördük biz onda, bir rüya gibi gelip geçen... Rabb’im, onun gibi hayatımızı Kendisine adamamızı, şehit gibi yaşamayı bizlere de nasip etsin. Amin.

Aslında onun arkasından söylenebileceklerin en iyisini annesi söyledi: “Hz. Meryem timsali bir kızdı. İnşALLAH ona komşu olmuştur.” (Amin.)
 
Hafsa binti Ömer Çevrimdışı

Hafsa binti Ömer

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
NURULHAK şehadetin kutlu olsun !rabbim bizlerede yolunda ölmek nasib eder inşallah ,inşallah gelecek nesillere örnek olur şehadetin
 
hümeyra__ Çevrimdışı

hümeyra__

Üye
İslam-TR Üyesi
Aslında onun arkasından söylenebileceklerin en iyisini annesi söyledi: “Hz. Meryem timsali bir kızdı. İnşALLAH ona komşu olmuştur.” (Amin.)
 
A Çevrimdışı

amine

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Rabbim şehadetini kabul etsin...
Onlara ' idam' diyen sistem kendi ipini çekti. Ve biz hep güldük...
 
Üst Ana Sayfa Alt