1-AÇIK KALPLİYİZ
İnsanlara gayemizi açıklamayı, metodlarımızı gözlerinin önüne sermeyi ve gizlilik-kapalılık olmaksızın dâvamızı anlatmayı bir vazife biliriz.
Dâvamız güneşin ışığından daha nurlu, sabahın beyazlığından daha açık, gündüzün aydınlığından daha parlaktır.
2-MÂSUMUZ
Müslüman kardeşlerin dâvasının tertemiz ve masum bir dâva olduğunu bütün müslümanların bilmesini candan dileriz.
Dâvamız şahsî çıkarları aşan, maddî menfaatleri küçümseyen, nefsî arzuları geride bırakan ve Allahü Tealânın İslama davet edenler için çizdiği yolda süratle yürüyen bir dâvadır: «De ki: —Benim yolum budur, ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı her türlü ortaktan tenzih ederim. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim.»!')
insanlardan bir şey istemiyoruz. Ne malda gözümüz var ne mükâfatta, ne şanda gözümüz var ne de şerefte. Mükâfatımızı ancak bizi yaratan Allahtan bekleriz.
3-HAKİKATİ SEVERİZ:
İslâm milletini canımızdan daha fazla sevdiğimizi, kurban olmak gerekirse müslümanların izzeti, şerefi, dini ve hedefleri uğrunda canımızı feda etmeyi kalpten istediğimizi, milletin bilmesini isteriz.
Şüphesiz, müslümanlara karşı kalbimizde beslediğimiz hadsiz-hududsuz sevgiler, hislerimize hâkim olan muhabbetler, geceleri uykumuzu kaybettiren, gözlerimizi pınara çeviren üzüntüler bizleri bu tutuma sevkat-miştir.
Milletimizin bu vaziyetini gördüğümüz halde zelil
(1) Yusuf Suresi: 108.
olmayı kabul etmemiz veya ümitsizliğe düşmemiz asla mümkün değildir. Biz Allah yolunda kendimizden daha çok insanlık için çalışırız.
Ey müslümanlar!.. Biz devamlı sizinle beraberiz. Hiçbir gün aleyhinize olmayacağız...
4. LÜTUF VE İHSAN YALNIZ ALLAH'TANDIR:
Hiçbir iyiliği kimsenin başına kakmayız. Herhangi bir lütufta bulunduğumuzu da iddia etmeyiz. Allahü Tealânın şu kelâmına iman ederiz: «Bilâkis sizi imana erdirdiği için Allah size minnet eder. Şayet sâdık iseniz.»(-)
Temennimiz odur ki, kalp gözleriniz hakikata açılsın da, ne olduğumuzu göresiniz. Sizlere karşı sevgi, saygı ve fedakârlıktan başka bir şeyimizin olmadığını idrak edesiniz. Düştüğünüz bu vaziyete karşı acı ile kıvrandığımızı müşahede edesiniz.
Ancak, Allah'ın bunları bilmesi bizim için kâfidir. Zira kalblerin anahtarı O'nun elindedir. Doğru yola kavuşturan, hakikate yardım eden O'dur.
«Allah'ın doğru yola erdirdiğini saptıracak hiçbir kimse yoktur.» (?)
(2) Hucurat Suresi: 17
(3) Zümer Suresi: 38
5. DÖRT SINIFLA KARŞI KARŞIYAYIZ:
Bütün insanlardan temennimiz, bize karşı şu dört guruptan biri olsunlar.
a) İnanan:
Dâvamıza inanan, sözlerimizi tasdik eden, prensiplerimizi beğenen, dâvamızı hayırlı gören ve O'na tam kalbiyle sarılan kişiye tavsiyemiz şu olacaktır:
Hemen bize katıl, bizimle beraber çalış ki, mücahidlerin sayısı artsın. Hakka davet edenlerin sesi yükselsin. Zira amelsiz imanın bir değeri yoktur. Sahibini yolunda kurban olmaya sevketmeyen bir inançdan asla faide beklenemez. Önceki müslümanlar, imanlarıyla amel etmişlerdir. '
Allah'ın kalblerini hidâyete kavuşturduğu Selef-i Salihin Allah'ın paygemberine tabi olmuşlar ona iman etmişler, İslâm yolunda hakkıyla cihad etmişlerdir. Bu zâtlar için Allah'ın en büyük mükâfatı vardır. Bunlar kendilerine tabi olanların sevapları kadar da mükâfatlara nail olacaklardır.
b) Kararsızlar (Müteredditler):
Bizim hakkımızda henüz bir karara varamayanlar, sözlerimizin ihlâslı ve faideli olduğunu öğrenemiyenler, bize karşı tereddüt ve kararsızlık içindedirler.
Bu guruptan olan insana tavsiyemiz şu olacaktır: Sık sık bizimle görüş uzak ve yakından eserlerimizi oku. Cemiyetlerimizi ziyaret et, kardeşlerimizle tanış. Böylece —Allah dilerse— şüphe ve tereddüdünü yeneceksin. Mutmain olacaksın. Nitekim, senden önce Resulullah' (S.A.V.)a tabi olan kararsızlar, bu şekilde hareket etmişlerdi.
c) Menfaatçılar:
Sadece maddî menfaat karşılığında iş yapan ve gayretini şahsî çıkarları için sarfeden başkalarını düşünmeyen şahıslara cevabımız şu olacaktır:
Kusura bakma. Bizde Allah'ın sevabından başka bir mükâfat yoktur. Bunu da ancak ihlâs sahipleri kazanır. Ayrıca mükâfaat olarak cennet vardır. Bunu da hakikî iman sahipleri kazanır.
Bizler malî yönden fakir, şeref yönünden zengin kimseleriz. Kendimizi kurban etmek, elimizdeki her şeyi Allah yolunda harcamak adetimizdir.
Dilediğimiz Allah'ın rızasıdır. O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır.
Eğer Allahü Tealâ bu gibi menfaatperestin kalbini aydınlatır, cimrilik kâbusunu gönlünden çıkarırsa, Allah'ın katında kabul olunan şeylerin daha hayırlı ve daha devamlı olduğunu anlayacaktır. O da, Allah'ın Ordusuna katılacak, Âhirette Allah'ın vereceği mükâfatlara kavuşmak için, bu dünya hayatının geçici malını sarfe-decektir:
«Sizin yanınızda olanlar tükenir. Allah'ın katında olanlar ise sonsuzdur.»
Şayet bu adam menfaatçılığında devam ederse; canında, malında, dünyasında, âhiretinde, hayatında ve ölümünde Allah'ın hakkı bulunduğunu inkâr ederse AHah böylelerine asla muhtaç değildir.
Peygamber Efendimiz'e biat ederken Resulullah' (S.A.V.) dan sonra liderliğin kendilerine verilmesini «şart» koşan menfaatçılar da bunlar gibiydiler. Resulullah (S.A.V.) bunlara şu âyet-i celile ile cevap vermişti: «Yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini oraya vârisi kılar. Hayırlı netice Allah'tan korkanlarındır.»(r)
d) Karşı çıkanlar:
Bize karşı sû-i zanda bulunanlar bizlere ancak siyah gözlükle bakarlar. Bizden bahsedilince, asılsız iftiralarla gerçek dışı konuşurlar. Gururlarını yenemezler, batıl inançlarından dönemezler. Bu tip insanlar için duamız şu olacaktır.
Allah'ım! Bize ve onlara hakkı hak gösterip hakka tabi olmayı, bâtılı bâtıl bilip bâtıldan kaçınmayı nasip eyle. Bizi ve onları hidâyete eriştir...
Dualarımızın kabul edilmesi, ümidlerimizin gerçekleşmesi Allah'ın elindedir. Allahü Tealâ Peygamberine bir gurup insanlar hakkında şu âyet-i celîleyi indirmiştir:
«Muhakkak ki, sen her sevdiğini hidâyete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidâyete erdirir. Hidâyete erecekleri en iyi O bilir.»(")
Bu tip insanların bize dönmelerini, dâvamıza inanmalarını temenni ederiz. Bunlara karşı tutumumuz Hz. Mustafa (S.A.V.) nın bizleri irşad ettiği yol olacaktır: «Allahım!.. Sen ümmetimi affet. Çünkü onlar bilmiyorlar.» Bu hadis-i şerifi, Buhari, Müslim ve ibn. Mace rivayet etmişlerdir.
İşte insanların, bize karşı zikrettiğimiz dört gurubun birinden olmasını diliyoruz. Müslümanların gayelerini idrâk etmeleri, Hak yolunu seçmeleri ve hedeflerine vâsıl olmaları için seçtikleri yolda başarılı adımlar atmalarının vakti çoktan gelmiş ve geçmektedir.
Gaflete dalmak, hayallere kapılmak, körükörüne itaat etmek, her bağırana tabi olmak müslümana yakışmaz.
«De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, hazırladığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış-verişiniz ve hoşlandığınız yurtlar sizin için Allahtan, O'nun peygamberlerinden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise O halde Allah emrini gönderinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar güruhunu hidâyete erdirmez.»(9)
Bizim dâvamız asla Allaha ortak koşmayı kabul etmez. Çünkü o Allah'ı «bir» tanıma esası üzerine kurulmuştur. Allah yolunda yokolmaya hazır olanlar ancak davamızı yaşayabilecektir. Buna katlanamayan ise mücahidlerin sevabından mahrum kalacaktır. Cihaddan geriye kalanlarla beraber olacaktır. Allah, dâvası için bu tip kişilerin yerine başka bir millet getirecektir.
6. ALLAH YOLUNDA YOK OLANLARIZ:
Dâvamızı, her yönüyle idrak edenler, uğrunda canını, malını, vaktinrve sıhhatini bahşedenler ancak bu dâvaya yakışır. Milletimizin bu gerçeği bilmesini arzu ediyoruz. Allah'u Tealâ bir ayet-i celîlede şöyle buyuruyor:
«Allah mü'minlere karşı mütevâzi, kâfirlere karşı onurlu ve güçlü bir millet getirir. Ve onlar Allah yolunda savaşırlar. Hiçbir kınayanın kınamasından çekinmezler . Bu, Allah'ın bir lütfudur. Dilediğine verir.»
7. METODUMUZ GAYET AÇIKTIR:
Biz insanları apaçık, belirli, herkes tarafından kabul edilen bir dâvaya çağırıyoruz. O da islâmdır. Bütün insanlar, bu dâvayı pek iyi tanımakta, buna iman etmekte, üstünlüğüne inanmakta; huzur ve saadetlerinin, kurtuluş yolunun yalnızca islâm'da olduğunu bilmekledirler.
Tecrübeler bu fikri desteklemektedir. Tarih de islâm nizamının kıyatnete kadar baki kalmaya lâyık olduğuna ve bütün varlıkları ıslâh edeceğine hükmetmektedir.
8. İMÂN ANLAYIŞIMIZ ŞUDUR:
İslâmî esaslara iman etme hususunda milletimizle aynı olmamıza rağmen, milletimizin imanı uyuşuk, uykuya dalmış bir imandır. Milletimiz imanlarının icabını yerine getirmemektedir.
Biz müslüman kardeşlerin imanı ise alevli, kuvvetli, uyanık ve canlıdır. Biz şarklıların şaşılacak bir psikolojisi vardır. İman ettiğimiz bir fikri insanlara anlatırken onlar bizim inancımız uğrunda malımızı, canımızı feda edeceğimizi, her türlü zorluklara katlanacağımızı, dağlar devireceğimizi, ya yok olacağımızı veya inancımızı gerçekleştireceğimizi sanarlar.
Ne yazık ki, söz bitince, onunla beraber her şey de biter. Herkes imanını unutur. Düşünmeyi bırakır. Artık inancı uğrunda çalışmayı düşünmez, imanı yolunda en basit bir cihadı bile yapmaya çalışmaz. Hatta o derece gaflet ve uykuya dalar ki —bilerek veya bilmeyerek— dâvasının aleyhine çalışır. Onu yıkmaya gayret eder.
Bir fikir adamını veya bir iş adamını aynı günde bir saatte imansızlarla beraber imansız, diğer bir saatte ise ibadet edenlerle beraber âbid görmek insanı güldürecek kadar acaip değil midir?
İşte bu zillet, bu gaflet, bu uyku, bu şaşkınlık bizleri, milletimizce kabul edilen iman dâvasını yeşertmeye, yeniden uyarmaya sevketmiştir.
9. ÇEŞİTLİ DÂVALAR:
Müslüman kardeşlerin dâvasının sağlam esaslar üzerine kurulmuş bir dâva olduğunu tekrar ediyorum.
Günümüzde gerek doğuda gerek batıda çeşitli dâvalar, çeşitli prensipler, çeşitli ideolojiler ve çeşitli doktrinler vardır. Herbiri birtakım insanların aklını çalmış ve herbiri için birtakım insanlar çalışmaktadır. Herkes dâvası için çeşitli propagandalara başvurmakta, insanların gözüne kendi dâvasını güzel göstermeye çalışmakta ve dâvasının üstünlüğünü, güzelliğini iddia etmektedir.
10. GÜNÜMÜZDEKİ DÂVA ADAMLARI:
Bugün dâva sahipleri, dünkülerinden çok daha farklıdır. Günümüzde dâva sahipleri kültürlü, yetiştirilmiş, hazırlanmış kişilerdir, özellikle batıda durum budur.
Her ideoloji için eğitilmiş gruplar bulunmaktadır. Yaymak istediği ideolojinin kapalı taraflarını açıklamaya çalışır, iyi yönlerini izah eder. ideolojisi için propaganda ve neşriyat yolları icad eder. ideolojisini insanlara aşılamak için en kolay en yakın ve en okşayıcı Yolları araştırır.