Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şehr-i Ramazan

S Çevrimdışı

SÖZVERDİK

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ŞEHR-İ RAMAZAN

Ramazan, “Huden linnâs” yani insanlar için kılavuz olan Kuranın indirildiği ay. Kuran, alemlerin Rabbi, evrenin hakimi, din gününün sahibi Allahın kitabı. Müslüman, Allaha inanan ve Allahın kitabına göre hayatına yön veren insan. Yüce RabbimizRamazanhakkında bakın ne buyuruyor?

Ramazan ayı, içinde insanlara doğru yolu gösteren, doğru ile yanlışı birbirinden ayırıp açıklayan, bir rehber olmak üzere Kuranın indirildiği aydır. Sizden kim o aya erişirse oruç tutsun. Hasta olan veya seferde bulunan, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Sayıyı tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı

Allahı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.”
Bir kez daha ayet-i kerimenin ilk cümlesine dikkatlerimizi yoğunlaştırırsak: “Ramazan ayı,içinde insanlara doğru yolu gösteren, doğru ile yanlışı birbirinden ayırıp açıklayan, bir rehber olmak üzere Kuranın indirildiği aydır.” ifadesi Ramazan ayının öneminin nereden kaynaklandığını göstermektedir.


Bizim oruç tutmamız, adeta yüce Rabbimizin bize sunduğu Kuran nimetine bir teşekkür kabilindedir. Mademki yüce Allah bizi yaratıp, başıboş bırakmamış, bize gönderdiği elçisiyle indirdiği mesajlarıyla, hayatımızı nasıl düzenleyeceğimizin yol ve yöntemlerini bildirmiş, bizi dalaletten, sapmalardan ve şaşkınlıktan kurtarmış; öyleyse biz de bu nimetin farkında olduğumuz mesajını “oruçla” Rabbimize bildirmiş oluruz. Rabbimiz! Sen indirdiğin kitabında bize iki cihanımızı aydınlatacak nurlar bahşettin, biz de sana hamd ediyor, şükrediyor ve senin için gün boyu ağzımıza tek lokma bile koymadan, bir yudum su bile içmeden sana bağlılığımızı arz ediyoruz.Ramazan Ayı, kulun Rabbini tanıdığını ve ona itaatini arz ettiği en zirve zaman dilimidir. Kulun Rabbi ile her daim iletişimde olduğu süreçtir. Ramazan Ayı,kulun sadece yemeden içmeden kendisini uzak tuttuğu değil; her dönemde olduğu gibi her türlü tutum ve davranışını da kontrol altında bulundurduğu günler ve ibadetle geçirdiği gecelerdir.
Müslüman, yaratıcısını tanıyan ve ona teslimiyetini arz eden kimsedir.


Ali İzzet Begoviç “Doğu ve Batı Arasında İSLAM” adlı eserini şu ifadelerle sonlandırmış: “Teslimiyet, hayatın çözülmezlik ve mânâsızlığından insanî ve vakarlı tek çıkış yoludur. İsyansız, yeissiz, nihilizmsiz, intiharsız tek çare... Teslimiyet, hayatın kaçınılmaz olarak getirdiği sıkıntılarda alelâde bir insanın kendisini kahraman gibi hissetmesi veya vazifesini yapmış ve kaderine razı olmuş bir şehidin zihniyetidir. İslâm, tek kelimeyle Allah’a teslimiyetin hakikatine göre adlandırılmıştır. Ey teslimiyet, senin adın İslâmdır.”

İslâm; gönüllü olarak boyun eğmek, itaat etmek, barış içinde olmak anlamına geldiğine göre kainat bütünüyle müslümandır. Zira her şey Allah’ın belirlediği kanunlara, Sünnetüllah’a göre hareket etmekte, külli düzene uymaktadır. Elektronlardan galaksilere kadar mikro ve makro âlem külli ve tabii hiyerarşiye tabidir. Gece ve gündüzlerin, mevsimlerin, büyük-küçük her şeyin bir program içinde hareket etmesi tam bir teslimiyet ifadesidir. “Göklerde ve yerde olan herşey ister istemez, O’na teslim olmuştur ve hepsi O’na döndürülecektir. (Al-i İmran, 83)

Selâmet teslim olmaktadır. Allah’a teslim olan selâmete erer. Hz. Peygamber (s.a.v.) krallara yazdığı davet mektuplarında “Müslüman ol ki selamete eresin” ifadesini kullanmıştır. Kainattaki âhenk teslimiyetin ifadesidir. İtaatin zıddı isyandır. Terör öncelikle Allah’a ve cereyan eden küllî nizama isyan ile başlar. Müminle kâfirin en belirgin vasfı birinin itaatkar, ötekinin isyankâr olmasıdır. Küfür, küllî nizama karşı gelmektir. Müminin tavır ve gayreti ise bu nizamı korumaya yöneliktir. Hak-batıl savaşı bu çerçevede devam etmektedir.

İslam, Allah’a teslimiyettir. Müslüman İslam’ın her şeyine teslim olan, bütün kurallarını kabul eden demektir. Bir Müslüman İslam’ın her hangi bir hükmünden, kuralından uzaklaşıyor, onu kabul etmiyorsa, gerekçesi ne olursa olsun İslam’dan uzaklaşmış, İslam’a teslim olmamış olur.

İmanı, doğru din kuralları ile düzenlenmiş hiçbir Müslüman, islamın temel hükümlerini göz ardı ederek herhangi bir davranışta bulunamaz.

İslam’a teslim olmuş bir Müslüman’ın bütün referansı İslam olmalıdır. ‘Ben İslâm’a inanıyorum, ama şu veya bu işlerimde İslam’ı referans almıyorum diyen, hem dini hem ruhi kişiliğini ve hayatın kendisini bir bütün halinde tutamaz, parçalar.

“Her kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, artık o sağlam bir kulpa yapışmış olur.” (Lokman, 22) Peygamberlerin görevi, bizzat uygulayarak insanları Allah’a, O’nun hayat ve huzur kaynağı prensiplerine yönlendirmektir. Kendileri, teslimiyetin en canlı örnekleridir. İbrahim ve oğlu İsmail’in, teslimiyetleri dillere destandır. İlerlemiş yaşında sahip olduğu İsmail’i kurban etmekde tereddüt etmeyen İbrahim ve kurban olmaya hazır İsmail’in bu teslimiyetleri itaatin zirvesidir. “Nihayet ikiside Allah’ın emrine teslim oldular.” (Saffât, 103) Onların teslimiyeti gönüllü teslimiyettir. Zaten Rablerine karşı şöyle dua etmişlerdi: “Ey Rabbimiz! Bizi Sana teslim olan kimseler yap. Neslimizden de Sana teslim olan bir ümmet meydana getir. Bize ibadet şekillerimizi göster, tevbelerimizi kabul et.” (Bakara, 128)

Allah’a tam teslim olana her şey teslim olur. İsyan edene ise her şey âsî olur.

“Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Öyle ise yalnız O’na teslim olun.” (Hac, 34)

Bu yüzden aslında Ramazan teslimiyetin diğer adıdır da aslında…

Hamdolsun Rabbimize ki, bize mübarek bir ayda, mübarek bir elçi ile mübarek bir kitap indirdi. Bize eğrisi büğrüsü olmayan dosdoğru yolu gösterdi. İşte Ramazan, bize ebedi kurtuluş kapılarını açan mesajların içinde çağladığı bir aydır.

Bu ay, bu yüzden mübarektir, bu yüzden bereketlidir. Ebedi bir saadeti müjdeleyen kitabın inmeye başladığı kutlu bir başlangıçtır. İki dünyamızı da cennete çeviren hayat iksirini, yudum yudum, kana kana içtiğimiz, Allahın boyası ile hayatımızı renklendiren yüce kitabın, yüce Mevlamızın içinde bizimle konuştuğu, bize gönderdiği mektupların yer aldığı o kitabın, şerefli, hikmetli kitabın indiği ay olduğu için mübarektir.

Peki biz o mübarek ayın, o mübarek gecelerin hakkını verebiliyor muyuz?
Bize bahşedilen bu büyük nimetin farkında mıyız?


Allahın kitabını, Allah ile konuşmanın, Onun huzurunda, Onun sözlerini can kulağı ile dinlemenin, Onun buyruklarını “lebbeyk Allahumme lebbeyk” Buyur, Allahım ne istiyorsan yapmaya geldim!” bilinci içinde tüm hücrelerimizin dikkat kesildiği bir hassasiyet ile okuyup, anlıyor muyuz? Ya hayatımıza uygulaması söz konusu olduğunda ne yapıyoruz?
Allahın sözü her şeyin üzerindedir mi diyoruz; yoksa, Allahın sözünü hiç duymamışların veya duyup da “işittik ve isyan ettik” diyenlerin yaptığını mı yapıyoruz? Hiç kendimizi hesaba çektik mi?


Bu yaşımıza gelene kadar kaç kez Kuranı anlayarak okuduk? Kuranın hangi surelerinde hangi konular anlatılıyor? Rabbimiz bize ayetlerinde ne buyuruyor?

Bu anlamda “oruç”, Arapçasıyla “savm” bambaşka bir ibadettir.
Bu ibadette öncelikle her insanın kendisini tutmayı öğrenmesi vardır. Biz orucu tutmuyoruz, oruç bize kendimizi tutmayı öğretiyor. Oruç bize kendimizi kontrol edebilme yeteneğimizi geliştirme imkânı sunuyor. Aşırılıklarımızı bir kenara bırakabilme, hırs ve arzularımızı frenleyebilme, başkaları tarafından yönlendirilen değil kendi kendini idare edebilen ve kendi tercihleri ile hayatına yön veren, saygı değer bir konuma yükseltiyor. Oruç sadece kendi iç dünyamızı ve bireysel olarak kendimizi kontrol etmeyi öğretmiyor aynı zamanda ihtiyaç sahiplerini görüp gözetmemizi de öğretiyor.


Müslüman, sadece Allah rızası için oruç tutuyor. Hiç kimsenin onu görmediği yerlerde de Allahın kendisini gördüğünün farkında olarak, yemiyor, içmiyor, ağzından kötü söz çıkmıyor, her daim Allahın murakabesi altında olduğunu unutmuyor.

Müslüman, oruçla israfın karşısında olduğu mesajını da veriyor. Gündüz saim (oruçlu) gece ibadete daim oluyor. Geceleri, aç kaldığı gündüzlerin intikamını alırcasına tıka basa karnını doyurmuyor. Böylesi bir davranışın nefis terbiyesi ve tezkiyesi/arındırması ile tezat teşkil ettiğinin farkında oluyor; olması gerekiyor.

Ramazanla başlayan, bir değişim iklimi. İlahi vahyin, rahmet bulutları eşliğindeki tatlı esintisi ve aydınlık yolunda “bismillah” diyerek çıkılan bir yol… Ramazanla başlayan ama Ramazanla bitmeyen bir yolculuk… Ramazanla gerçeği gören gözler, huzur bulan gönüller; eğer Ramazanla birlikte tükeniyorsa bu bir yıkımdır.

Allahın vahyine kulak veren gönüller, onu idrak eden beyinler şunu çok iyi bilir ki, Ramazanla başlayan yolculuk, son yolculuğa kadar sürer. Eğer, yarı yolda kesiliyorsa bu tükeniş ve bitiş demektir. Allaha teslimiyet Ramazanla sınırlı değildir.

Ramazandan sonra da Müslüman kalmak ve Kuranla kalmak, Kuran yolunda olmak, Kuran yolunda ölmek Müslümanın Allaha bağlılığının gereğidir.
Sözümüzü Rabbimizin sözü ile bitirelim.


“Ey iman edenler! Allahtan gerektiği gibi korkup/ sakının ve yalnızca (Ona) teslim olarak can verin.Topluca Allahın ipine sımsıkı sarılın ve parçalanmayın! Allahın üzerinizdeki nimetini düşünün, hani siz düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirdi. Onun bu nimeti ile kardeşler oldunuz. Siz, bir ateş çukurunun kenarında idiniz de sizi oradan kurtardı. Doğru yola çıkasınız diye, Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor.
 
Son düzenleme:

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt