S
Çevrimdışı
MÜ'MİNLERLE MÜŞRİKLER ARASINDAKİ FARKI BELİRLEYEN DÖRT FAKTÖR
Bir ibadetin, ibadet adını alabilmesi için, mutlaka Tevhidle birlikte olması gerekir. Tevhidsiz ibadet olamaz.
Nitekim bir namaza da namaz denilebilmesi için nasıl temizlik (abdestli olmak) aranıyor, maddi ve manevi temizlik isteniyorsa, ibadette de tevhid aranır. Kişinin şirke girmesiyle tevhid bozulur. Tıpkı abdesti bozulanın namazının olamayacağı gibi tevhidi bozulanın da ibadeti geçerli olmaz.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'a ortak koşanlar kendilerinin kafirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selahiyetleri yoktur. Çünkü onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedi kalacaklardır." (Tevbe: 9/17)
Şirk insanın ebedi olarak cehennemde kalmasına sebep olur. Şirkten kurtulabilmenin yolu da, yüce Allah'ın, Kitabı Kur'an-ı Kerim'de zikrettiği şu dört kuralı bilmektir. Şimdi bu dört kuralı zikredelim:
1 - Rasulullah (s.a.v)'in savaştığı kafirler, Rububiyet tevhidi açısından yüce Allah'ın varlığını kabul ediyorlardı. Allah'ın yaratıcı, rızık verici olduğuna, öldüren ve diriltenin O olduğuna, tüm varlıkların işlerini düzene koyduğuna şahitlik ediyor, bu noktada Allah'ın birliğini kabul ediyorlardı. Fakat bu inanış onları İslama sokmuyor ve müslüman olmaları için yeterli olmuyordu.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
"De ki: Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Ya da o kulak ve gözleri bahşeden, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kimdir? Yaratma işini düzene koyan kimdir?" "Allah'tır", diyecekler. De ki: O halde korkmuyor musunuz?" (Yunus: 10/31)
2 - Rasulullah (s.a.v)'in savaştığı kafirler, taptıkları putların Allah katında kendilerine şafaat edeceklerine ve yardımcı olacaklarına inanıyorlardı.
Müşrikler yaptıklarının şirk olmadığını iddia ederek şöyle diyorlar:
"Biliyoruz ki fayda verecek olan sadece Allah'tır. Biz istediğimizi Allah'tan istiyoruz. Fakat bunlar Allah'a yakın kimselerdir. Biz onların vasıtasıyla Allah'a yaklaşıyoruz. Allah'ın rızasını kazanmak için onların şefaatine sığınıyoruz."
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. Allah'tan başka veliler edinenler: "Biz bunlara sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" derler. Şüphesiz ki Allah, aralarında ayrılığa düştükleri şeyde hükmünü verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete erdirmez." (Zümer: 39/3)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine fayda da, zarar da veremeyen şeylere taparlar ve: "Bunlar Allah katında şefaatçılarımızdır!" derler. De ki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği birşeyi mi O'na haber veriyorsunuz?" Allah, onların koştukları ortaklardan beri ve yücedir." (Yunus: 10/18)
3 - Allah (c.c) Rasulullah (s.a.v)'i yeryüzüne rasul olarak gönderdiği sırada, insanlar farklı farklı din ve inançlara sahiptiler. Bu nedenle muhtelif şekillerde ibadette bulunuyorlardı. İnsanlardan kimi meleklere ibadet ederken, kimileri de nebilere ve salih kimselere, kimisi de taşlara ve ağaçlara ibadet ediyorlardı. Rasulullah (s.a.v) bunlarla savaşırken birini ötekinden ayırmamış, farklı bir muamelede bulunmamıştır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor :
"Fitne (şirk) ortadan kalkıp din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (Enfal: 8/39)
a - Güneşe ve aya ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Gece ile gündüz güneş ile ay O'nun ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer yalnız Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, bunları yaratana secde edin." (Fussilet: 41/37)
b - Meleklere ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"O gün, onların hepsini mahşere toplar, sonra meleklere: "Bunlar size mi ibadet ediyorlardı?" deriz. Melekler derler ki: Sen yücesin, bizim velimiz (koruyucumuz) onlar değil, Sensin. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Çoğu onlara inanmıştı." (Sebe: 32/ 40-41)
c - Rasullere ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah: "Ey Meryemoğlu İsa! İnsanlara, Allah'ı bırakıp beni ve annemi iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer öyle söylemişsem, Sen onu bilirsin. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, gaybleri bilen Sensin Sen. Ben onlara Senin bana emrettiklerinin dışında hiçbir şey söylemedim: "Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin" dedim. Aralarında kaldığım sürece onların üzerinde ben şahiddim. Benim hayatıma son verdiğinde üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeye şahidsin. Eğer onları azablandırırsan, şüphesiz onlar senin kullarındır, eğer bağışlarsan, şüphesiz Sen Azizsin, Hakimsin." (Maide: 5/116-118)
d - Salih kimselere tapanlar hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"De ki: O'ndan başka ilah olduğunu sandığınız şeyleri çağırın. Onlar ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler ne de onu başka bir yana çevirebilirler. O yalvardıkları da Rabblerine yaklaşmak için vesile ararlar; O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, cidden korkunçtur. (Böyle iken onlar, nasıl Allah ile kendileri arasında aracı olabilirler?)" (İsra: 17/56-57)
e - Taş ve ağaçlara ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Gördünüz mü o Lat ve Uzza'yi ve üçüncü put olan Menat'ı? (Herhangi bir güçleri var mı?)" (Necm: 53/19-20)
Ebu Vakıd El-Leysi şöyle diyor:
"Rasulullah (s.a.s) ile birlikte Huneyn'e çıktık. Biz henüz küfürden yeni dönmüştük. Müşriklerin, dibinde gölgelenip, silahlarını da bunun dallarına astıkları bir ağaçları vardı. Buna "Zatı Envat" denilirdi. İşte biz de bu ağacın olduğu yere geldik. Burada Rasulullah (s.a.s)'e:
"Bize müşriklerin bu zatı Envatları gibi bir yer tayin et (biz de burada gölgelenip silahlarımızı onun dalına asalım)" dedik. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Allahu Ekber! Varlığım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şu sözünü ettiğiniz adetler tıpkı, İsrailoğullarının Musa (as)'a: "Ey Musa! Onların ilahları gibi, bize bir ilah yap!" demelerine benziyor. Musa: "Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz. Şüphesiz bunların içinde oldukları din yıkılmıştır ve tapmakta oldukları da batıldır. Allah sizi alemlere üstün kılmışken, ben, size Allah'tan başka bir ilah mı arayayım?" dedi." (Araf: 7/138-140) (Ahmed: 5/218, Tirmizi, Fiten: 2181 Bu, şahitleriyle sahih olan bir hadistir.)
4 - Rasulullah (s.a.v)'in savaştığı kafirler, şiddet ve sıkıntıya düşüp, başları sıkıştığında dinde samimi oluyorlar, ancak refaha çıktıklarındaysa tekrar Allah'a şirk koşuyorlardı. İşte bu konuda Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Onlar, gemiye bindikleri (tehlikelerle yüz yüze kaldıkları) zaman, dini yalnızca O'na halis kılarak gönülden bağlanırlar, Allah onları (karaya çıkarıp) kurtarınca da, hemen O'na şirk koşarlar." (Ankebut: 29/65)
Günümüz insanlarıysa, ister başları sıkışsın, ister bolluk ve huzurda olsun, her halükarda şirk içindedirler. Gerçi yine de en iyisini bilen Allah'tır.
(Bunu, kabir ve türbelere karşı yapılan aşırılıklarda görebiliriz. Halk şirk ve sapıklıklarına, Allah'a daha çok yaklaştıracağına inandıkları için devam ediyorlar. Sapıklıkta öncülük eden bilginler ve bidat çığırtkanlarıysa, gerçekleri amacından saptırıyorlar. Bugün en büyük şirki; tevessül ve itaat konusunda görüyoruz. Bununla birlikte yalnızca Allah'a yaklaşmak için çalışan ve sadece Allah'a ibadeti esas kabul edenleri de sapık ilan ediyorlar. İbn Kayyım ne güzel söylemiş: "Allah'a kul olmak için yaratılmış oldukları halde bundan kaçınıyorlar. Nefse ve şeytana kul olmakta yarışıyorlar". Yine şöyle demiş: "Tevhidin ve imanın gereklerini yaptığımız için hasımlarımız bize kafir dedi.") (Muhakkik)
Muhammed B. AbdulVehhab (r.aleyh)
Bir ibadetin, ibadet adını alabilmesi için, mutlaka Tevhidle birlikte olması gerekir. Tevhidsiz ibadet olamaz.
Nitekim bir namaza da namaz denilebilmesi için nasıl temizlik (abdestli olmak) aranıyor, maddi ve manevi temizlik isteniyorsa, ibadette de tevhid aranır. Kişinin şirke girmesiyle tevhid bozulur. Tıpkı abdesti bozulanın namazının olamayacağı gibi tevhidi bozulanın da ibadeti geçerli olmaz.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'a ortak koşanlar kendilerinin kafirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selahiyetleri yoktur. Çünkü onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedi kalacaklardır." (Tevbe: 9/17)
Şirk insanın ebedi olarak cehennemde kalmasına sebep olur. Şirkten kurtulabilmenin yolu da, yüce Allah'ın, Kitabı Kur'an-ı Kerim'de zikrettiği şu dört kuralı bilmektir. Şimdi bu dört kuralı zikredelim:
1 - Rasulullah (s.a.v)'in savaştığı kafirler, Rububiyet tevhidi açısından yüce Allah'ın varlığını kabul ediyorlardı. Allah'ın yaratıcı, rızık verici olduğuna, öldüren ve diriltenin O olduğuna, tüm varlıkların işlerini düzene koyduğuna şahitlik ediyor, bu noktada Allah'ın birliğini kabul ediyorlardı. Fakat bu inanış onları İslama sokmuyor ve müslüman olmaları için yeterli olmuyordu.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
"De ki: Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Ya da o kulak ve gözleri bahşeden, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kimdir? Yaratma işini düzene koyan kimdir?" "Allah'tır", diyecekler. De ki: O halde korkmuyor musunuz?" (Yunus: 10/31)
2 - Rasulullah (s.a.v)'in savaştığı kafirler, taptıkları putların Allah katında kendilerine şafaat edeceklerine ve yardımcı olacaklarına inanıyorlardı.
Müşrikler yaptıklarının şirk olmadığını iddia ederek şöyle diyorlar:
"Biliyoruz ki fayda verecek olan sadece Allah'tır. Biz istediğimizi Allah'tan istiyoruz. Fakat bunlar Allah'a yakın kimselerdir. Biz onların vasıtasıyla Allah'a yaklaşıyoruz. Allah'ın rızasını kazanmak için onların şefaatine sığınıyoruz."
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. Allah'tan başka veliler edinenler: "Biz bunlara sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" derler. Şüphesiz ki Allah, aralarında ayrılığa düştükleri şeyde hükmünü verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete erdirmez." (Zümer: 39/3)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine fayda da, zarar da veremeyen şeylere taparlar ve: "Bunlar Allah katında şefaatçılarımızdır!" derler. De ki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği birşeyi mi O'na haber veriyorsunuz?" Allah, onların koştukları ortaklardan beri ve yücedir." (Yunus: 10/18)
3 - Allah (c.c) Rasulullah (s.a.v)'i yeryüzüne rasul olarak gönderdiği sırada, insanlar farklı farklı din ve inançlara sahiptiler. Bu nedenle muhtelif şekillerde ibadette bulunuyorlardı. İnsanlardan kimi meleklere ibadet ederken, kimileri de nebilere ve salih kimselere, kimisi de taşlara ve ağaçlara ibadet ediyorlardı. Rasulullah (s.a.v) bunlarla savaşırken birini ötekinden ayırmamış, farklı bir muamelede bulunmamıştır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor :
"Fitne (şirk) ortadan kalkıp din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (Enfal: 8/39)
a - Güneşe ve aya ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Gece ile gündüz güneş ile ay O'nun ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer yalnız Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, bunları yaratana secde edin." (Fussilet: 41/37)
b - Meleklere ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"O gün, onların hepsini mahşere toplar, sonra meleklere: "Bunlar size mi ibadet ediyorlardı?" deriz. Melekler derler ki: Sen yücesin, bizim velimiz (koruyucumuz) onlar değil, Sensin. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Çoğu onlara inanmıştı." (Sebe: 32/ 40-41)
c - Rasullere ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah: "Ey Meryemoğlu İsa! İnsanlara, Allah'ı bırakıp beni ve annemi iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer öyle söylemişsem, Sen onu bilirsin. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, gaybleri bilen Sensin Sen. Ben onlara Senin bana emrettiklerinin dışında hiçbir şey söylemedim: "Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin" dedim. Aralarında kaldığım sürece onların üzerinde ben şahiddim. Benim hayatıma son verdiğinde üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeye şahidsin. Eğer onları azablandırırsan, şüphesiz onlar senin kullarındır, eğer bağışlarsan, şüphesiz Sen Azizsin, Hakimsin." (Maide: 5/116-118)
d - Salih kimselere tapanlar hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"De ki: O'ndan başka ilah olduğunu sandığınız şeyleri çağırın. Onlar ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler ne de onu başka bir yana çevirebilirler. O yalvardıkları da Rabblerine yaklaşmak için vesile ararlar; O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, cidden korkunçtur. (Böyle iken onlar, nasıl Allah ile kendileri arasında aracı olabilirler?)" (İsra: 17/56-57)
e - Taş ve ağaçlara ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Gördünüz mü o Lat ve Uzza'yi ve üçüncü put olan Menat'ı? (Herhangi bir güçleri var mı?)" (Necm: 53/19-20)
Ebu Vakıd El-Leysi şöyle diyor:
"Rasulullah (s.a.s) ile birlikte Huneyn'e çıktık. Biz henüz küfürden yeni dönmüştük. Müşriklerin, dibinde gölgelenip, silahlarını da bunun dallarına astıkları bir ağaçları vardı. Buna "Zatı Envat" denilirdi. İşte biz de bu ağacın olduğu yere geldik. Burada Rasulullah (s.a.s)'e:
"Bize müşriklerin bu zatı Envatları gibi bir yer tayin et (biz de burada gölgelenip silahlarımızı onun dalına asalım)" dedik. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Allahu Ekber! Varlığım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şu sözünü ettiğiniz adetler tıpkı, İsrailoğullarının Musa (as)'a: "Ey Musa! Onların ilahları gibi, bize bir ilah yap!" demelerine benziyor. Musa: "Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz. Şüphesiz bunların içinde oldukları din yıkılmıştır ve tapmakta oldukları da batıldır. Allah sizi alemlere üstün kılmışken, ben, size Allah'tan başka bir ilah mı arayayım?" dedi." (Araf: 7/138-140) (Ahmed: 5/218, Tirmizi, Fiten: 2181 Bu, şahitleriyle sahih olan bir hadistir.)
4 - Rasulullah (s.a.v)'in savaştığı kafirler, şiddet ve sıkıntıya düşüp, başları sıkıştığında dinde samimi oluyorlar, ancak refaha çıktıklarındaysa tekrar Allah'a şirk koşuyorlardı. İşte bu konuda Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Onlar, gemiye bindikleri (tehlikelerle yüz yüze kaldıkları) zaman, dini yalnızca O'na halis kılarak gönülden bağlanırlar, Allah onları (karaya çıkarıp) kurtarınca da, hemen O'na şirk koşarlar." (Ankebut: 29/65)
Günümüz insanlarıysa, ister başları sıkışsın, ister bolluk ve huzurda olsun, her halükarda şirk içindedirler. Gerçi yine de en iyisini bilen Allah'tır.
(Bunu, kabir ve türbelere karşı yapılan aşırılıklarda görebiliriz. Halk şirk ve sapıklıklarına, Allah'a daha çok yaklaştıracağına inandıkları için devam ediyorlar. Sapıklıkta öncülük eden bilginler ve bidat çığırtkanlarıysa, gerçekleri amacından saptırıyorlar. Bugün en büyük şirki; tevessül ve itaat konusunda görüyoruz. Bununla birlikte yalnızca Allah'a yaklaşmak için çalışan ve sadece Allah'a ibadeti esas kabul edenleri de sapık ilan ediyorlar. İbn Kayyım ne güzel söylemiş: "Allah'a kul olmak için yaratılmış oldukları halde bundan kaçınıyorlar. Nefse ve şeytana kul olmakta yarışıyorlar". Yine şöyle demiş: "Tevhidin ve imanın gereklerini yaptığımız için hasımlarımız bize kafir dedi.") (Muhakkik)
Muhammed B. AbdulVehhab (r.aleyh)