Sevgide Mümin Farkı
Enes İbni Malik radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Canım, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kul kendisi için sevip istediğini, din kardeşi için de sevip istemedikçe tam iman etmiş sayılmaz
Sizden biriniz. diye ve yeminsiz olarak da rivayet edilmiş olan hadisimiz, bize göre fevkalade önemli bir hususu, bir özelliği dikkatlerimize sunmaktadır: Sevgide mümin farkı.
Sevgide Mümin Farkı
Enes İbni Malik radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Canım, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kul kendisi için sevip istediğini, din kardeşi için de sevip istemedikçe tam iman etmiş sayılmaz."
"Sizden biriniz..." diye ve yeminsiz olarak da rivayet edilmiş olan hadisimiz, bize göre fevkalade önemli bir hususu, bir özelliği dikkatlerimize sunmaktadır: Sevgide mümin farkı.
Her şeyden önce iman, sevgi ürünüdür… Yani inanmak, sevmek demektir. Kulluk (ibadet) ise, sevgiye dayalı imanın tezahürüdür, dışa vurmasıdır. Bir hadis-i şerifte belirtildiği gibi imanın tadına, Allah ve Rasûlünü her şeyden fazla sevmekle erişilir.
Allah Teâlâ, iman ile sevgi arasındaki ilişkiyi bir ayette şöyle açıklar:
"İnsanlar arasında Allah'ı bırakıp O'na koştukları ortakları tanrı olarak benimseyenler ve onları, Allah'ı severcesine sevenler vardır. İman edenlerin Allah'a karşı sevgileri ise her şeyden daha kuvvetlidir." (Bakara 165)
Bu ayet, doğrusuyla yanlışıyla her türlü iman ve kulluk hareketlerinin temelinde mutlaka sevgi unsurunun yattığını tesbit ve ilan etmektedir. Yanlışa ve batıla şartlanmış olanların bu şartlanmışlıklarının kökeninde tanrı sevgisine benzer bir sevginin etkili olduğunu açıklamaktadır. Ayrıca ve büyük bir açıklıkla mümin ve müslümanların kalbindeki Allah sevgisinin her türlü sevgiden çok daha köklü ve güçlü olduğunu da belirtmektedir.
Ayet-i kerimede açıklanan bu köklü Allah sevgisidir ki, müslümanı her hareket ve yönelişinde, tevhit çizgisinde bulunma dikkat ve titizliğine kavuşturur. Ona, gönlüne hâkim olma duygu ve sorumluluğunu telkin ve sevgide mümin farkını koruma şuurunu temin eder.
Farklar: Sevgide mümin farkını ayet-i kerime, "iman edenlerin Allah'a karşı sevgisi her şeyden kuvvetlidir" şeklinde tesbit etmektedir. Bu tür bir üstünlüğün ve farkın şuurunda olan müminler, karşılarında Allah'ın sevgisini bulacaklardır. Nitekim bir başka ayette:
"Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever" (Maide 54) buyrulmaktadır.
Sevgiye dayalı bir iman ve ibadet hayatının, kulu, İlâhî sevgiye kavuşturacağı açıktır. Bu ise, kulluk içinde sultanlık demektir. Zira sonu Allah'ın hoşnutluğudur. "Allah onlardan razı, onlar da Allah'tan razı..." (Fecr 28)
Öte yandan birtakım insanların Allah'ı bırakıp bazı varlıkları tapınmaya değer bulması, onları "Allah sevgisi"ne eş bir sevgiye layık görmesi, tam manasıyla bir sapıklıktır. Hatta sapıklıkların en kötüsü ve en tehlikelisidir. Zira sevgi sapıklığı, tüm sapıklıkların anasıdır. Gönlünü ağyara kaptırmış bir kimseden hayır gelmez.
Tarih boyu kendilerine tapınılan ruhlar, putlar, ay, güneş, yıldızlar, hayvan ve insanlar hep sevgi sapıklarının tatmin vasıtaları olagelmiştir. Hidayet rehberi peygamberler de bu gönlü çalınmış insanları uyarmak, onları gerçek sevgi ve sevgiliye kavuşturmak için mücadele vermişlerdir. Peygamberlerin verdiği tevhit mücadelesi bir anlamda da sevgide tevhidi yakalama ya da bir başka deyişle sevgide arınma mücadelesidir.
Sevgide mümin farkı, her şeyden önce Peygamber'e uymak, O'nun sünnetini yaşamaktır. Bir başka ifade ile sünneti sevgiye rehber kılmaktır. Nitekim Allah Teâlâ bir ayette bu hususu pek açık bir şekilde ifade buyurmuştur:
"De ki, eğer Allah'ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve bağışlasın..." (Âl-i İmran 31)
O halde mümin, Allah'a karşı olan sevgisini Hz. Peygamber'i izlemek, O'na uymak ve O'nun öğrettiği şekilde yasamakla ispat edecektir. Müminin Peygambere tâbi olması,
onun en belirgin imanî özelliğidir. Müminin Hz. Peygamber'e ve O'nun sünnetine karşı tavır alması düşünülemez. Zira o, şu ilâhî ikazın farkındadır:
"De ki, babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde etmiş olduğunuz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin..." (Tevbe 24)
Sevgide mümin farkı, hadisimizde açıkça dile getirilmiş olduğu gibi, kendi öz nefsi için sevip istediğini mümin kardeşleri için de aynı şekilde arzu edip istemektir. Din kardeşini kendi öz nefsine denk tutmaktır. Sevgiyi ümmet çapında bir çerçeveye kavuşturmaktır.
Hadisçi Taberanî'nin el-Mu'cemu'l-Evsat'ta naklettiği bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber ile bir Müslüman arasında şu konuşma geçmektedir:
- "Cenneti seviyor musun?"
- "Evet."
-" O halde nefsin için sevdiğini, din kardeşin için de sev!"
İslam ahlakının en özlü tarifi olan Allah emirlerine saygı ve bağlılık, yaratıklarına şefkat (et-tazim li emrillah ve'ş-şefekatu ala halkillah) ilkesi de tamamen engin bir Allah sevgisinin sonucu olmaktadır. Zira Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:
"Birbirinizi sevmedikçe gerçek anlamda iman etmiş sayılmazsınız" (Müslim) buyurmaktadır. Yani tazim de şefkat de sevgi kaynaklıdır. Allah'ın emirlerine saygısızlık, yaratıklara şefkat ve merhametsizlik ise, temeldeki sevgisizliğin alametidir. Bir başka ifade ile zulüm ve haksızlık, sevgisizliğin ya da sevgi sapıklığının ürünüdür.
Sevgide mümin farkı, sevgi körü ve sağırı olmamaktır. Sevgili Peygamberimiz bu noktaya bir hadis-i şeriflerinde: "Sevgin seni kör ve sağır eder" (Ebu Davud) buyurarak işaret etmiştir. Denetimsiz bırakılan sevgi, gerçekten insanı, sevdiklerinin hatalarına ve kızdıklarının doğrularına karşı kör ve sağır eder. Bu da her zaman gerçekten yana, Hakk'tan yana olmakla yükümlü bulunan mümini, imanına ters düşen, istenmeyen durumlarla karşı karşıya bırakır. O halde sevgide mümin farkı, gönlüne ve duygularına hâkim olmak demektir. Nitekim yine sevgili Peygamberimiz:
"Dostunu ölçülü sev, zira günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına ölçülü kız, unutma ki günün birinde dostun olabilir" (Tirmizî, Birr, 60) buyurmuş, sosyal ve beşerî gerçeği, bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.
Sevgide mümin farkı, sevgi ve kine, "Allah için" kaydını değişmez gerekçe kılmaktır.
Zira Peygamber Efendimiz: "Amellerin en üstünü Allah için sevmek, Allah için kin tutmaktır." (Ebu Davud) buyurmuş; bir başka hadislerinde de: "İslam (ve iman) bağlarının en güçlüsü, Allah için sevmek, Allah için kin tutmaktır" (Kütüb-i Sitte, 10. cilt, s.141) diye bu gerçeği pekiştirmiştir.
O halde başta dünya sevgisi olmak üzere her türlü sonlu ve geçici sevgi ve meyillerden, müminlerden başkalarına yönelik dostluk gösteri ve tavırlarından uzak kalmak, sevgide mümin farkının farkına varmak ve icaplarını yerine getirmek demektir. Bu da her müslümanın hem görevi hem de hakkıdır.
Mümini, sevgisiz ya da sınırlı sevgi sahibi gibi görmek ve göstermek isteyenler, kendi yanlışlarına, meşruiyet ve haklılık kazandırabilmek için müminleri istismar etmek isteyenlerdir. İmanın izzet ve özüne yakışmayan, yalancı ve göstermelik sevgi ve yönelişlerden arınmak, sevgide tevhid gerçeğinin hakiki sevgisine ermek için gayret sarf etmek, dostun düşmanın birbirine karıştığı, ümmetin kendi değerlerine sahip önderler aradığı bugünlerde müminler için en mübarek cihat niteliğindedir. Gönlüne, sevgisine hâkim olan, "mümin farkı"nı koruyacak ve bu özelliğiyle birçok ciddi meselenin çözüm yolunu bulmuş olacaktır. (Hadislerle Gerçekler 2, 197)
Yazar:
FATİH YILMAZ
Enes İbni Malik radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Canım, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kul kendisi için sevip istediğini, din kardeşi için de sevip istemedikçe tam iman etmiş sayılmaz
Sizden biriniz. diye ve yeminsiz olarak da rivayet edilmiş olan hadisimiz, bize göre fevkalade önemli bir hususu, bir özelliği dikkatlerimize sunmaktadır: Sevgide mümin farkı.
Sevgide Mümin Farkı
Enes İbni Malik radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Canım, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kul kendisi için sevip istediğini, din kardeşi için de sevip istemedikçe tam iman etmiş sayılmaz."
"Sizden biriniz..." diye ve yeminsiz olarak da rivayet edilmiş olan hadisimiz, bize göre fevkalade önemli bir hususu, bir özelliği dikkatlerimize sunmaktadır: Sevgide mümin farkı.
Her şeyden önce iman, sevgi ürünüdür… Yani inanmak, sevmek demektir. Kulluk (ibadet) ise, sevgiye dayalı imanın tezahürüdür, dışa vurmasıdır. Bir hadis-i şerifte belirtildiği gibi imanın tadına, Allah ve Rasûlünü her şeyden fazla sevmekle erişilir.
Allah Teâlâ, iman ile sevgi arasındaki ilişkiyi bir ayette şöyle açıklar:
"İnsanlar arasında Allah'ı bırakıp O'na koştukları ortakları tanrı olarak benimseyenler ve onları, Allah'ı severcesine sevenler vardır. İman edenlerin Allah'a karşı sevgileri ise her şeyden daha kuvvetlidir." (Bakara 165)
Bu ayet, doğrusuyla yanlışıyla her türlü iman ve kulluk hareketlerinin temelinde mutlaka sevgi unsurunun yattığını tesbit ve ilan etmektedir. Yanlışa ve batıla şartlanmış olanların bu şartlanmışlıklarının kökeninde tanrı sevgisine benzer bir sevginin etkili olduğunu açıklamaktadır. Ayrıca ve büyük bir açıklıkla mümin ve müslümanların kalbindeki Allah sevgisinin her türlü sevgiden çok daha köklü ve güçlü olduğunu da belirtmektedir.
Ayet-i kerimede açıklanan bu köklü Allah sevgisidir ki, müslümanı her hareket ve yönelişinde, tevhit çizgisinde bulunma dikkat ve titizliğine kavuşturur. Ona, gönlüne hâkim olma duygu ve sorumluluğunu telkin ve sevgide mümin farkını koruma şuurunu temin eder.
Farklar: Sevgide mümin farkını ayet-i kerime, "iman edenlerin Allah'a karşı sevgisi her şeyden kuvvetlidir" şeklinde tesbit etmektedir. Bu tür bir üstünlüğün ve farkın şuurunda olan müminler, karşılarında Allah'ın sevgisini bulacaklardır. Nitekim bir başka ayette:
"Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever" (Maide 54) buyrulmaktadır.
Sevgiye dayalı bir iman ve ibadet hayatının, kulu, İlâhî sevgiye kavuşturacağı açıktır. Bu ise, kulluk içinde sultanlık demektir. Zira sonu Allah'ın hoşnutluğudur. "Allah onlardan razı, onlar da Allah'tan razı..." (Fecr 28)
Öte yandan birtakım insanların Allah'ı bırakıp bazı varlıkları tapınmaya değer bulması, onları "Allah sevgisi"ne eş bir sevgiye layık görmesi, tam manasıyla bir sapıklıktır. Hatta sapıklıkların en kötüsü ve en tehlikelisidir. Zira sevgi sapıklığı, tüm sapıklıkların anasıdır. Gönlünü ağyara kaptırmış bir kimseden hayır gelmez.
Tarih boyu kendilerine tapınılan ruhlar, putlar, ay, güneş, yıldızlar, hayvan ve insanlar hep sevgi sapıklarının tatmin vasıtaları olagelmiştir. Hidayet rehberi peygamberler de bu gönlü çalınmış insanları uyarmak, onları gerçek sevgi ve sevgiliye kavuşturmak için mücadele vermişlerdir. Peygamberlerin verdiği tevhit mücadelesi bir anlamda da sevgide tevhidi yakalama ya da bir başka deyişle sevgide arınma mücadelesidir.
Sevgide mümin farkı, her şeyden önce Peygamber'e uymak, O'nun sünnetini yaşamaktır. Bir başka ifade ile sünneti sevgiye rehber kılmaktır. Nitekim Allah Teâlâ bir ayette bu hususu pek açık bir şekilde ifade buyurmuştur:
"De ki, eğer Allah'ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve bağışlasın..." (Âl-i İmran 31)
O halde mümin, Allah'a karşı olan sevgisini Hz. Peygamber'i izlemek, O'na uymak ve O'nun öğrettiği şekilde yasamakla ispat edecektir. Müminin Peygambere tâbi olması,
onun en belirgin imanî özelliğidir. Müminin Hz. Peygamber'e ve O'nun sünnetine karşı tavır alması düşünülemez. Zira o, şu ilâhî ikazın farkındadır:
"De ki, babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde etmiş olduğunuz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin..." (Tevbe 24)
Sevgide mümin farkı, hadisimizde açıkça dile getirilmiş olduğu gibi, kendi öz nefsi için sevip istediğini mümin kardeşleri için de aynı şekilde arzu edip istemektir. Din kardeşini kendi öz nefsine denk tutmaktır. Sevgiyi ümmet çapında bir çerçeveye kavuşturmaktır.
Hadisçi Taberanî'nin el-Mu'cemu'l-Evsat'ta naklettiği bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber ile bir Müslüman arasında şu konuşma geçmektedir:
- "Cenneti seviyor musun?"
- "Evet."
-" O halde nefsin için sevdiğini, din kardeşin için de sev!"
İslam ahlakının en özlü tarifi olan Allah emirlerine saygı ve bağlılık, yaratıklarına şefkat (et-tazim li emrillah ve'ş-şefekatu ala halkillah) ilkesi de tamamen engin bir Allah sevgisinin sonucu olmaktadır. Zira Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:
"Birbirinizi sevmedikçe gerçek anlamda iman etmiş sayılmazsınız" (Müslim) buyurmaktadır. Yani tazim de şefkat de sevgi kaynaklıdır. Allah'ın emirlerine saygısızlık, yaratıklara şefkat ve merhametsizlik ise, temeldeki sevgisizliğin alametidir. Bir başka ifade ile zulüm ve haksızlık, sevgisizliğin ya da sevgi sapıklığının ürünüdür.
Sevgide mümin farkı, sevgi körü ve sağırı olmamaktır. Sevgili Peygamberimiz bu noktaya bir hadis-i şeriflerinde: "Sevgin seni kör ve sağır eder" (Ebu Davud) buyurarak işaret etmiştir. Denetimsiz bırakılan sevgi, gerçekten insanı, sevdiklerinin hatalarına ve kızdıklarının doğrularına karşı kör ve sağır eder. Bu da her zaman gerçekten yana, Hakk'tan yana olmakla yükümlü bulunan mümini, imanına ters düşen, istenmeyen durumlarla karşı karşıya bırakır. O halde sevgide mümin farkı, gönlüne ve duygularına hâkim olmak demektir. Nitekim yine sevgili Peygamberimiz:
"Dostunu ölçülü sev, zira günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına ölçülü kız, unutma ki günün birinde dostun olabilir" (Tirmizî, Birr, 60) buyurmuş, sosyal ve beşerî gerçeği, bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.
Sevgide mümin farkı, sevgi ve kine, "Allah için" kaydını değişmez gerekçe kılmaktır.
Zira Peygamber Efendimiz: "Amellerin en üstünü Allah için sevmek, Allah için kin tutmaktır." (Ebu Davud) buyurmuş; bir başka hadislerinde de: "İslam (ve iman) bağlarının en güçlüsü, Allah için sevmek, Allah için kin tutmaktır" (Kütüb-i Sitte, 10. cilt, s.141) diye bu gerçeği pekiştirmiştir.
O halde başta dünya sevgisi olmak üzere her türlü sonlu ve geçici sevgi ve meyillerden, müminlerden başkalarına yönelik dostluk gösteri ve tavırlarından uzak kalmak, sevgide mümin farkının farkına varmak ve icaplarını yerine getirmek demektir. Bu da her müslümanın hem görevi hem de hakkıdır.
Mümini, sevgisiz ya da sınırlı sevgi sahibi gibi görmek ve göstermek isteyenler, kendi yanlışlarına, meşruiyet ve haklılık kazandırabilmek için müminleri istismar etmek isteyenlerdir. İmanın izzet ve özüne yakışmayan, yalancı ve göstermelik sevgi ve yönelişlerden arınmak, sevgide tevhid gerçeğinin hakiki sevgisine ermek için gayret sarf etmek, dostun düşmanın birbirine karıştığı, ümmetin kendi değerlerine sahip önderler aradığı bugünlerde müminler için en mübarek cihat niteliğindedir. Gönlüne, sevgisine hâkim olan, "mümin farkı"nı koruyacak ve bu özelliğiyle birçok ciddi meselenin çözüm yolunu bulmuş olacaktır. (Hadislerle Gerçekler 2, 197)
Yazar:
FATİH YILMAZ