TEKFİR KONUSUNDA YAYGIN OLAN HATALAR
Bunlardan bazısı yaygın ve bazısı da tekfir konusunda oldukça çirkin olan hatalardır. Yeni olup, hamaseti ve aşırılığı olan bir çok kişi bu hatalara düşmektedir. Bu kişiler, ilim ve ihlas zayıflığı yanında zaman zaman hevalarına uyarak hareket etmeleri sebebi ile bu tür hatalı genellemeler yapmaktadırlar. Şer’i ilimler konusunda zayıflık şubhelerin kapısı, ihlas zayıflığı ise şehvetlerin ve şubhelerin yoludur. Şehvetler heva ve sapıtmanın aracıdır.
Allahu Teala şöyle buyurur:
“Heva ve hevese uyma, yoksa bu seni, Allah’ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesab gününü unutmalarına karşılık çetin bir azab vardır.” (Sa’d/ 26)
Bu hatalara bazen mübalağalar ve iftiralar yol açmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir.” ( Yunus/ 23)
Gökleri ve yeri ayakta tutan adalet ölçüsünden uzak düşmanlıklar da, bazen tekfirde aşırılığa sebep olmaktadır. Halbuki Allahu Teala şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışandır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” (Maide/ 8)
Bazen bu hatalara varolan küfür yönetimlerinin baskı ve terörü yol açmaktadır. Bu dinin düşmanlarının mü’minlere uyguladığı baskı ve şiddet, zulüm altında inleyen insanlarda karşı tepkiye dönüşmekte ve hatalı tekfire sebep olmaktadır. Bazıları bunu hapishane küfrü olarak da isimlendirir.
Düşman bu isimlendirmeleri istismar ederek daveti karalamakta ve bu davetin sahiplerinin böyle olduğunu yaymaktadır. Halbuki bu tür tekfirlerin din ile ve davet ile bir ilgisi yoktur. Sadece baskı ve şiddet altında tutulan kişilerin
dillendirdikleri şeylerdir. Baskı ve şiddetin ortadan kalkmasıyla bu tür hatalarda kendiliğinden ortadan kalkar.
Tekfir konusunda hatalar, ancak aklı zayıf, ilim ölçülerine ve usül kurallarına bağlı olmayan cahil kişilerde bulunur. İçinde yaşadıkları çetin şartlar, baskı ve acımasız uygulamalar onları bu yola sevketmiştir. Bunlar zaten dinin ve davetin gerçek ve belirleyici temsilcileri konumunda da değillerdir.
Zaman zaman bu davet alanında ayakları henüz yere değmemiş ve fikirleri olgunlaşmamış olan bazı kişiler, hamasi duygular ile bu tür hatalı hükümler vermektedir. Dini savunma ve düşmanlarına öfkeden kaynaklanan bu tür sözlere çok tanık olmuşumdur. Aklı başında olanlara bu durum hatırlatıldığı ve şer’i ölçüler kendisine gösterildiği zaman hatasını anlar, gayretini, söz ve fiillerini dizginler, sevinçte ve kötü zamanda ölçülü olur. Hamiyet duygusu güzel bir şeydir. Ancak başıboş ve ölçüsüz değil, şer’i ölçülere bağlı olan hamiyet ve gayret iyidir.
Bu nedenle Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, lanetleşme hükmü inmeden önce, eşinin yabancı bir kişi ile beraber olduğunu gören bir kimsenin dört şahid buluncaya kadar sabretmesi gerektiğini söyleyince, Sa’d bunun zor olduğunu söyledi ve “Allahu Teala’ya yemin ederim ki ondan önce kılıçla işini bitiririm” dedi.
Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Sâd’ın gayretine hayret ediyor musunuz? Allahu Teala ondan daha gayretlidir. Bu nedenle açık ve gizli bütün ahlaksızlıkları haram kılmıştır. Allahu Teala’dan daha gayretli kimse yoktur.” (Buhari ve Muslim)
Merfu bir hadiste şöyle rivayet edilir:
“Gayretin bazısını Allah sever, bazısından ise nefret eder.” (Ahmed, Abu Davud ve başkaları rivayet etmiş ve hasen olduğunu söylemişlerdir)
Şüphe yok ki tekfirde hataya düşen bu tür kişiler, tekfir ettikleri kişiler hakkında bu şekilde konuşmaya kendilerini sevkeden kuvvetli bir sebep olduğu ve dini korumak maksadı ile bunu yaptıkları sürece mazur sayılırlar.
Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer bin Hattab’ın, Hatıb bin Ebi Belta hakkında “Ey Allah’ın Rasulu, izin ver bu münafığın boynunu vurayım” deyip öldürmek için izin istemesi olayında, Ömer’i Radıyallahu
Anhu mazur görmüş ve O’na “Müslüman kardeşini tekfir ettiğin için kafir oldun” dememiştir.
Bilindiği gibi Hatıp Radıyallahu Anhu, kişiyi küfre götürebilecek bir ameli işlemişti. Ne olursa olsun, bu tür hamasetli kişilere, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ömer’e yaptığı gibi, doğru olan yolu açıklamak gerekir. Çünkü din hiçbir kimseyi kayırmaz veya temize çıkarmaz.
Ömer bin Hattab Radıyallahu Anhu bu hataya düşmüş ise, başkası nasıl düşmesin. Sebebi ne olursa olsun, hata hatadır. Hakkın dışında ancak sapıklık olur. Güzel niyetler, iyi amaçlar ve seçkin duygular ne kadar bulunursa bulunsun, sapıklığın çirkin yüzünü güzelleştiremez.
Zaten bu dinin ve davetin düşmanları, davetin mensublarının en ufak bir hatasını veya tökezlemesini yakalamak için tetikte beklemektedir. Onların hiçbir hatasını affetmez veya hiçbir mazeretlerini görmezler. Daveti davetçilerden, yenileri alimlerden ayırma zahmetine katlanmazlar.
Bu dinin düşmanlarında en az ve nadir bulunan şey insaftır. Onlarda yalan ve iftiradan daha çok bir şey yoktur. İlimsiz ve adaletsiz konuşmayı hoş gören veya bunu ücret ile yapan kişiler, sırf düşmanlık olsun diye herşeyi söylemekten çekinmezler.
Tevhid davetinin sahipleri, tertemiz beyaz elbise giyenler gibidir. Onun üzerinde en ufak bir leke hemen göze batar. Bu nedenle kıldan incede olsa, yöntemde en ufak bir sapmadan kaçınmak gerekir. Bu hataları işleyenler, batılın salyalarıyla, şehvetlerin ve şüphelerin kötülükleriyle elbiselerini ve yüzlerini karartan ve bu davetin düşmanı olan kişiler gibi değildirler.
İbn-i Teymiye Rahimehullah, özeleştiri alanında en güzel örneklerden sayılan bir risale yazmış ve orada şöyle demiştir:
“Bid’atçıların, selef alimlerini küçümsemesinin sebebi; bu alimlerde gördükleri kimi haksızlık ve içtihadlarda yapılan kimi hatalardır. Meydana gelen bu hata ve eksiklikler, muhaliflerinin hataya düşmesine ve hatta büyük bir sapıklığa yönelmelerine sebeb olmuştur.” (Mecmuu’l-Fetava, 4/91)
Bu nedenle oturup kalktığımız, kendilerine ders verdiğimiz veya velisi olduğumuz kişilerin bu hatalarını tasvib edecek değiliz. Hiçbir zaman onlara karşı sessiz kalmadık. Hoşuna gitsin gitmesin, uzak veya yakın olsun bu davetin duruluğunu bulandıracak hiçbir kimsenin hatalarına gözümüzü yummadık ve kayırmadık. Bir takım insanların haksızlıkları, düşmanlıkları ve eziyetleri de bizi bu işten alıkoymadı. Allahu Teala’nın yardımı ve zaferi kendilerine gelinceye kadar, bizden çok daha hayırlı ve üstün kişiler bu yolda eziyet görmüştür.
Güzel bir sözde şöyle geçmektedir:
“Daima faziletleri toplamaya çalış. Bunun için beden ve ruh çabalarını sürdür. Sadece Allahu Teala’nın rızasını kazanmaya ve bunun için çalışanlara yarar sağlamaya gayret et. Kıskananları, söylediklerini ve haksızlıklarını bir yana bırak. Çünkü ölümden sonra kıskanma da kalmaz.”
Bir zamanlar bu hatalara karşı çıkışlarımızı yadırgayanlardan bazıları olgunlaşıp gerçekleri gördükten ve bu muteber olmayan görüşlerinin davete olan zararlarını anladıktan sonra, bu hatalarından dönmüşlerdir. Benim bu kişiler ile olan alakam ve durumum, “En çetin şartlarda elimden geldiği kadar onlara öğüt verdim, ama doğru yolu ancak ertesi günün sabahında gördüler” sözünde belirtildiği gibidir.
Her şeye rağmen Allahu Teala’ya hamd olsun! Bunların, muhalefet ve mucadeleden sonra da olsa, hakka dönmeleri, başkalarının hata ve sapıklık üzerinde devam etmelerinden daha iyidir. Kalplerin hidayet bulması elimizde değildir. Hiçbir zaman insanların elinde de olmamıştır.
Allahu Teala Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:
“(Rasulum!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas/ 56)
Sonuç olarak, Allahu Teala bizi bu yola hidayet ettiğinden beri hiçbir zaman bu şaz olan görüşlerden ve hatalardan bir şey sahiblenmedik, kabul etmedik, ona çağırmadık ve bir gün olsun onu savunan bir şey yazmadık.
Hapishanede iken de, ondan sonra da bu hata ve yanlışlardan beri olduğumuzu belirttik ve Allah’ın izni ile belirtmeye devam edeceğiz. Hiçbir zaman hapishane koşullarında meydana gelebilecek tepkisel itikadları benimsemedik.
Sadece Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in menheci olan bu itikadı taşıdık, onu yazdık, açıkta ve gizlide okuyarak, şeriatın ve salih selefin yazdıklarını araştırarak ona davet ettik. Her koşulda ona bağlı olmaya, baskı veya zulum sebebiyle ifrat ve tefrite kaçmamaya Allah’ın izni ile devam edeceğiz. Allahu Teala’nın bize sebat vermesini ve bu menhec ve itikad üzerinde canımızı almasını dileriz.
Yeni başlayan ve hamasi duygular besleyenlere öğüt vermek ve aşırıya kaçanları da uyarmak için bu risaleyi kaleme aldım. Hatalardan ve muteber olmayan şeylerden bu davetin ve mensuplarının beri olduğunu vurgulamak için bunları yazıyorum.
Şeyh Ebu Makdisi ; TEKFİRDE AŞIRILIKTAN SAKINDIRMA KONUSUNDA 30 RİSALE -Tekfir Konusunda Yaygın Olan Hatalar ..S...98 - 101