Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Şeyh’ul İslam Abdullah İbni Mubârak ve Îtikadi Görüşleri

Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Şeyh’ul İslam Abdullah İbni Mubârak
(118H-181H)

İmam, önder Ebu Abd'ur Rahman Abdullah ibn'ul Mübarek el-Hanzali el-Mervezi künyesi ise Ebu Abd’ur Rahman'dır. Babası Türk annesi Harezmli’ydi. (Zehebi, Tezkiret’ul Huffaz, 1/275; Nevevi, Tezhib'ul Esma Lugat; Hatib el-Bağdadi, Tarih'ul Bağdad, 10/154; Zehebi, Siyer A’lam'un Nubela; İbn'ül Cevzi, Sıfat’us Safve)
Hicri 118 yılında Merv’de doğmuştur. (İbni Kuteybe, el-Maarif, 223; İbni Kesir, el-Bidaye ve'n Nihaye; İbni Hacer el-Askalani, Tehzib, 5/386; İbn'ül Cevzi, Sıfat’us Safve; Buhari, et-Tarih'ul Kebir, 5/212)

Babası Mübarek’in çok salih bir kimse olduğu da kitaplarda vurgulanarak anlatılmaktadır. Zühd ve takvasına dair sözleri ve bir kısım olaylar nakledilmiştir. (İbn'ul İmad, Şezerat'uz Zeheb, 1/295-297; İbn’ul Halikan, Vefayat'ul Ayan)

Abdullah İbni Mübarek’in daha çoçukluk döneminde ilme olan ilgi ve alakası da birçok farklı biçimde nakledilmiştir. (Hatib el-Bağdadi, Tarih'ul Bağdad; İbn'ul İmad, Şezerat'uz Zeheb, 1/295-297; İbn’ul Halikan, Vefayat'ul Ayan)

Merv’den ayrılıp Kufe’ye yerleşme gerekçesini şu şekilde ifade eder: "Ben Merv’deyken ne gibi bir durum ve mesele olursa bana gelir İbni Mübarek’e sorun derlerdi." (İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

dörtbinden fazla alimden hadis dinlemiş ve bunların binden fazlasından hadis rivayetinde bulunmuştur. (Zehebi, Tezkiret’ul Huffaz, 1/276) Buhari'nin Sahih'inde ikiyüzotuzsekiz, Müslim'in Sahih'indeyse kırkaltı Hadis'i bulunmaktadır.

Ebu Hanife, İbni Zeyd, İbni Seleme, İsmail ibni Ayaş, İbni Cüreyc, ibni Şureyh, İsmail ibni Halid, A'meş, Hişam ibni Urve, Şu’be ibn’ul Haccac, Yunus ibni Yezid ibn ebi Nicad, Ebu Bekr ibni Osman ibni Sehl, Humeyd et-Tavil, İbni Ebi Leyla, Süleyman et-Temimi, İbni Sa’d, Yahya ibni Sa’id, Abdullah ibni Avn el-Arteban, Musa ibni Ukbe, Süfyan ibni Uyeyne ve Süfyan es-Sevri, İmam el-Evzai, İbni Ebi Zib, Malik, Ma’mer ibni Raşid, Ma’mer ibni Süleyman, Şu’be, Ceriri, Leys ibni Sa’d, Zekeriya ibni İshak, Halid el-Hazza, Yahya ibn’ul Sa’id el-Ensari, Musa ibni Ukbe ve diğer tabiin imamlarından ders aldı. Ebu Amr ibni el-Ala, Leys ve başkaları ile birlikte eğitim aldı. (İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve, 4/146; İbni Hacer, Tehzib’ut Tehzib, 5/382-383; Hatib el-Bağdadi, Tarih’ul Bağdad, 10/152; Zehebi, Tezkiret’ul Huffaz, 1/275)

İbni Ma’in, Ahmed ibni Hanbel, Abd’ur Rezzak, Yahya ibn’ul Kettan, İbni Vehb, Ebu İshak el-Fazari, Abd’ur Rahman ibni Mehdi, Ebu Davud, Ebu Bekir İbni Ebi Şeybe, Osman İbni Ebi Şeybe, el-Hasan İbn’ul Rebi, Fudeyl ibni İyad, Yahya ibni Adem, İshak ibni Rahaveyh ayrıca şeyhlerinden Süfyan es-Sevri, Süfyan ibni Uyeyne, Ma'mer, İbni Ayaş ve halkın çoğu ondan hadis dinleyip nakletmiştir. (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler; Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; İbn’ul İmad, Şezerat’uz Zeheb, 1/295-297; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)
Küçük yaşta ilim edinmeye başlaması ve çok seyahat etmesi sebebiyle dünyanın her yanından sayılmayacak kada çok kişi ondan hadis nakletmiştir. (Zehebi, Tezkiret’ul Huffaz; İbn’ul Sem’ani, Adab’ul İmla ve’l İstimla)

Savaş meydanlarında dahi ondan hadis dinleyerek nakledenler olmuştur. (Siyer A’lam’un Nubela)

Hemen hemen bütün alimler; dört mezheb imamı, hadis alimleri, fakihler şu veya bu görüşleri sebebiyle eleştirilmiştir ancak Abdullah ibni Mübarek hiç eleştiri almayan, hiçbir alimin bir yanlışını bulmadığı bir kişidir. Hadis ilminde Emir'ul Mü'minin lakabına layık görülen az sayıdaki muhaddisten birisidir. "Hadisçiler arasında İbni Mübarek'in konumu, insanlar arasında Emir'ul Mü'minin'in mevkii gibidir." (Bağdadi, Tarih’ul Bağdad, 10/156; Zehebi, Tezkiret'ul Huffaz, 1/276)

Abdullah İbni Mübarek, hadis ilminde; adalet, zabt, doğruluk, basiret ve iyi kavrama gibi sıfatlarla meşhur olmuştur. (Bağdadi, el-Kifaye, 76) Ali İbn'ul Medini, hadis ilminde iki kişinin söz sahibi, otorite olduğunu, bunların birisinin Abdullah ibn’ul Mübarek, diğerinin Yahya ibni Ma'in olduğunu söylemektedir. (Bağdadi, Tarih'ul Bağdad, 10/164)

Hafızasının sağlamlığı, hadis ilmindeki bilgisi, fıkıh ilminin derinliği, Arapçaya vukufu, zahidliği, cömertliği, cesareti ve şairliği ile tanınan ve övülen bir kimseydi. (İmam Nevevi, Tehzib'ul Esma, 1/285; İbni Hacer, Tehzib’ut Tehzib, 5/385)

Güzel eserleri vardır. Çok gaza yapar, çok haccederdi. Dörtyüzbin dinar dolayında sermayesi vardı. Çeşitli şehir ve beldelere uğrayarak ticaret yapardı. Bir alimle karşılaştığında ona iyilikte bulunurdu. Kazancı her sene yüzbin dinara ulaşırdı. Bu kazancının tümünü abidlere zahidlere ve alimlere sarfederdi. Bazen kendi sermayesinden de sarfettiği olurdu. (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler; Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; Tarih’ul Bağdad; Zehebi, el-İber fi Ahbar men Ğabar; Ebu Nu’aym, Hilyet’ül Evliya; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

Biyografisini veren hemen her kitapda onun ibadete düşkünlüğü, infakı, bir sene hacca gidip bir sene gazvelere katıldığına dair çokça rivayetler bulunmaktadır.

Abdullah ibni Süleyman şöyle demiştir: "İbni Mübarek ikindi namazı kılar sonra mescide gelir Allah’ı zikretmek için kıbleye yüzünü çevirir güneş tamamen batıncaya kadar hiç kimseyle konuşmazdı." (Takaddume el-Cerh ve’l Tadil)

Nu’aym ibni Hammad: "İbni Mübarek’den daha çok ibadet eden kimse görmedim" demiştir. (Tezkiret’ul Huffaz)

Ali ibn’ul Hasan ibni Şekik de, onun kadar namaz kılan ve Kur’an okuyan hiç kimse olmadığını, ibadetlerini gizli yaptığını yolculukta olsun olmasın ibadetlerinin hep bu şekilde olduğunu söyler. (Takaddume el-Cerh ve’l Tadil)

Adamın biri ona dün gece bir rekatta Kur’an okumaya başlayıp hatmettiğini söylediğinde –kendisini kasdederek ancak ismini söylemeksizin- dün gece bir kimsenin de et-Tekasür Suresi’ni okumaya başladığını ancak gündoğana kadar bu sureyi bitiremediğini söylemiştir. (Siyer A’lam’un Nubela)

İmam Ahmed, onun Allah’tan korkması sebebiyle bu dereceye yükseltildiğini ve Horasan’da onun gibi başka bir kimsenin yetişmediğini söylemektedir. (el-Vera, 73)

Abdullah İbni Mübarek, iyiliği emredip kötülükten men etmesi sebebiyle Nasih’ul Ümmet (ümmetin nasihatçici) olarak bilinmektedir.

Helal yolla mı yoksa haram yolla mı kazanıldığı belli olmayan bir dinardan kurtulmak bana yüzbinlerce dinar sadaka vermekten daha sevimlidir dediği belirtilmiştir. (İbni Receb, Cami’ul Ulum ve’l Hikem; Takaddume el-Cerh ve’l Tadil; Ibn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

İbni Vehb anlatıyor: Bir adam, Süheyl ibni Ali'yi rüyasında görünce sordu: Rabb’in nasıl davrandı sana? İbni Mübarek'in öğrettiği kelimelerle kurtuldum! dedi. Nedir o kelimeler? deyince: Ya Rabb! Affına, affına sığındım." (Ebu Nu’aym, Hilyet’ul Evliya; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

İbni Ebi Hatim, onun ribat için gittiğinde mücahidleri bir araya toplayarak onlara hadis eğitimi verdiğini kaydeder. İbni Mübarek, onlara savaş eğitimi verdiği gibi ilim eğitimi de verirdi. (Takaddume el-Cerh ve’l Tadil)

Bundan başka savaşlardaki kahramanlıkları da kitaplarda kaydedilmiştir.

İbni Fudeyl’in oğlu, İbn’ul Mübarek’i rüyasında görmüş ve ona: Amellerin en hayırlısı olarak neyi buldun? diye sormuş ve İbn’ul Mübarek: Katılmakta olduğumuzdur deyince, ona: Cihad ve Ribat’ı mı kasdediyorsun diye sormuş bunun üzerine İbn’ul Mübarek: Evet! demiş. Ona: Rabb’in sana nasıl muamelede bulundu diye sorunca İbn’ul Mübarek: Rabb’im beni (cihada katılmam sebebiyle) başka bir affa gerek bırkamayacak bir şekilde affetti! demiştir. (Siyer A’lam’un Nubela; Sıfat’us Safve)

İlim tahsili için sürekli seyahet etmesi sebebiyle Zehebi onu el-Seferi (sürekli seyahet eden) olarak vasfetmektedir. (Tezkiret’ul Huffaz)

İbni Ebi Hatim er-Razi, babasından İbn’ul Mübarek’in yeryüzünün dörtte birini ve İslam coğrafyasının tamamını (Yemen, Mısır, Şam, Cezire, Basra ve Kufe) hadis dinlemek için seyahet ettiğini, işittiğini söyler. (İbni Ebu Hatim, Takaddume el-Cerh ve’t Ta’dil, 1/264)

Zekeriya ibni Adi, ölümünden sonra İbn’ul Mübarek’i rüyasında gördüğünü ve ona Rabb’in sana nasıl muamele etti diye sorduğunu ve İbn’ul Mübarek’in cevap olarak: Rabb’im hadis tahsili için yaptığım seyahatler vesilesiyle beni bağışladı demiştir. (Hatib el-Bağdadi, el-Rihle fi Taleb’ul Hadis; Zehebi, Siyer A’lam’un Nubela) Bundan başka da çokça kişi rüyasında onu görmüş ve cennetliklerden olduğunu ondan işitmişlerdir. (Zehebi, Siyer A’lam’un Nubela)

Hadislerden başka alim sözlerini dahi derlemek için binlerce kilometrelik seyahatlara çıktığı da rivayet edilmiştir. (Hatib el-Bağdadi, el-Rihle fi Taleb’ul Hadis)

İlim içeren ve insanlara fayda sağlayacak sözleri de dinlemiş ve nerde olsa kaydetmiştir. Bununla alakalı olarak anlatılan bir olayda, birgün bir cenaze törenine katıldığında bir Mecusi’nin cenazeyi görünce, bilge kişi cahilin bir hafta sonra yapacağını (sabretmeyi) bugün yapan kimsedir dediğini işitince bunu derhal kaydetmiştir. (Feyz’ul Kadir)
Süfyan ibni Uyeyne dedi ki: "Abdullah ibni Mübarek'in yaşantısına ve sahabelerin yaşantısına baktım. Onların Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in sohbetinde bulunmaktan başka, Abdullah'a bir üstünlükleri bulunduğunu görmedim." (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

Süfyan es-Sevri’nin huzurunda Abdullah İbn’ul Mübarek kasdolunarak doğunun alimi denilince, Süfyan es-Sevri: "Yazıklar olsun! O, hem doğunun hem de batının ve ikisinin arasındakilerin alimidir!" demiştir. (Hatib el-Bağdadi, Tarih’ul Bağdad; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

İbni Ma’in ayrıca Kufe muhaddislerinden Hammad ibni Ebu Usame el-Kufi şöyle demişlerdir: "Muhaddisler arasında Abdullah İbn’ul Mübarek, Emir’ul Mü’minun’dur." (Bağdadi, Tarih’ul Bağdad)

Ahmed ibni Hanbel dedi ki: "İbni Mübarek döneminde ondan daha çok ilim tahsili peşinde koşan hiçbir kimse yoktur. Yemen, Mısır, Suriye, Hicaz, Basra, Kufe ve her nerede ilim varsa oraya gitmiştir. Yaşlıdan gençden ilim sahibi herkesden ilim alıp nakletmiştir. Sahih olmayanları nakletmemiş ve nakillerinde kitaplardan referans vermiştir." (Zehebi, Tezkiret’ul Huffaz; Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; İbn’ul İmad, Şezerat’uz Zeheb, 1/295-297)

Kadı Ebu’l Fazl, es-Sedefi’nin şöyle dediğini nakletmiştir. İbn’ul Mübarek ergenlik çağına geldiğinde babası ona ellibin dinar göndermiş ve bununla ticaret yapmasını istemiştir. İbn’ul Mübarek paranın tamamını bitirene kadar ilim öğrenmiş parası bittiğinde babasına gitmiş. Babası para ile ne aldığını sorunca ona, satın aldığı kitapları gösterip işte benim ticaretim budur demiş. Bunun üzerine babası ona otuzbin dirhem daha verip ticaretine devam et demiştir. (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik)

İmam Malik, Abdullah ibni Mübarek’i ders halkasına: "Bu Horasan’ın fakihi İbn’ul Mübarek’tir!" diyerek takdim etmiştir. (Siyer A’lam’un Nubela)

İbni Hacer de onun fıkıh bilgisiyle güvenilir bir fakih olduğunu söyler. (İbni Hacer, Tehzib’ut Tehzib, 1/384)

İbni Vedde şöyle demiştir: "İbni Mübarek yirmibeşbin hadis nakletmiştir. Kendisine, şimdiye kadar ne zaman bu kadar ilim edindin diye sorulunca, beni ölene kadar ilim peşinde bulmanızı umuyorum demiştir." (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; İbni Kayyım, Miftahu Dar’us Saadet)

Abdullah ibni Dureys dediki: Abdullah bin Mübarek’e: Ey Abd’ur Rahman’ın babası daha ne zamana kadar bu hadisi yazacaksın? dediler. O da: (Ölünceye kadar) belki yararlanacağım kelimeyi o ana kadar yazmamışımdır! dedi. (İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

Şube dedi ki: "Yanımıza onun gibi birisi gelmedi." (İbn’ul İmad, Şezerat’uz Zeheb, 1/295-297)

İbni Nasir ed-Din dedi ki: "İmam, büyük ilim adamı, hafız, Şeyh'ul İslam, dünya imamlarından birisi, faydalı pek çok eserlerin sahibi, geniş bölgelerde yolculuk yapmış birisidir." (İbn’ul İmad, Şezerat’uz Zeheb, 1/295-297)

Fudeyl bin İyad dedi ki: "Şu Beyt’in Rabbine yemin ederim ki, iki gözüm İbni Mübarek gibisini görmemiştir." (İbn’ul İmad, Şezerat’uz Zeheb, 1/295-297)

İsmail ibni Ayyaş dedi ki: "Yeryüzünde Abdullah ibni Mübarek'in bir misli yoktur. Bildiğim hayırları Allahu Te’ala ona vermiştir. Arkadaşlarının bana anlattıklarına göre, Mısır'dan Mekke'ye kadar onunla yol arkadaşlığı yapmışlar, kendisi bütün yolculuğu boyunca oruçlu olduğu halde arkadaşlarına hurma tatlısı yedirmiş." (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler)

İbni Kesir’in naklettiğine göre: "Bir defasında Abdullah ibni Mübarek, Rakka'ya gelmişti. Harun Reşid de oradaydı. Şehre girdiğinde insanlar Abdullah'ın etrafında toplandılar. Çevresinde büyük bir kalabalık olmuştu. Harun Reşid'in cariyelerinden biri sarayın balkonundan kalabalığa baktı ve: Şu insanlara ne olmuş? diye sorunca kendisine şöyle cevap verdiler: Horasan'dan Abdullah ibni Mübarek adında bir alim kişi gelmiş. İnsanlar onun etrafında toplanmışlar. Verilen bu cevap karşısında cariye şöyle dedi: "Hükümdar işte budur. Yoksa kırbaç, değnek, tehdit ve teşviklerle etrafında adamların toplandığı Harun Reşid değildir." (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)
Abdullah bin Mübarek'in fazilet ve menkıbeleri cidden çoktur. (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler)

Abdullah ibni Mübarek'in şöyle dediği nakledilmiştir: "İlmin başı; niyet, sonra dinlemek sonra kavramak sonra amel etmek sonra hıfzetmek sonra da ilmi yaymaktır." (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; İbni Abd'il Ber, Cami’ul Beyan'il İlm, 1/66)

Nu’aym ibni Hammad şöyle der: "İbn’ul Mübarek evinde çokça zaman geçirirdi. Ona, neden kendini yalnız bırakıyorsun diye sorulunca: (Hadis tahsil etmesini işaret ederek) ben Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabı ile birlikteyken kendimi nasıl yalnız bırakmış olabilirim? diye sordu." (Bağdadi, Takyid'ul İlm, 126; Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; İbni Asakir, Tarih ed-Dımeşk, 32/458; Gazzâlî, İhya Ulum ed-Din)

Şekik ibni İbrahim’in rivayetine göre, Abdullah İbn’ul Mübarek’e: "Namaz kıldıktan sonra bizimle oturmuyorsun denilince şöyle cevap vermiştir: Ben gidip sahabeler ve tabiinden imamlarla birlikte oturuyorum. Ona: Sahabelerin ve tabiinden olanların tümü ölmüşken sen nasıl onlarla birlikte oturuyorsun diye sorulunca şöyle cevap vermiş: Ben ilim elde ediyor ve onları derliyor rivayetlerini ve sevaplarını alıyorum. Sizinle ne oturayım, siz oturup gıybet yapıyorsunuz!" (Zehebi, Siyer A’lam’un Nubela, Abdullah İbn’ul Mübarek’in Biyografisi; Ebu Nu’aym el-İsfehani, Hilyet’ul Evliya; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

İbn’ul Mübarek kendisine: İnsanlar kimdir? denildiğinde: Alimlerdir! şeklinde cevap vermiş. Krallar kimdir? denilince: Zühd sahipleridir! demiş. Akılsız (sefil) kimdir? denilince: Bir başkasının dünya nimeti karşılığında ahiretini satandır demiş. (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; Siyer A’lam’un Nubela; Ebu Nuaym el-İsfehani, Hilyet’ül Evliya; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

Şöyle de dermiş: "Muhaddisin elbisesinin üzerindeki mürekkep izi, gelinin gelinliğinin üzerindeki parfüm kokusundan daha hayırlıdır." (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; Zehebi, Siyer A’lam’un Nubela)

Kim, en iyi hal üzeredir? denilince: Kendisini Rabb’ine adayandır! şeklinde cevap vermiştir. (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik)

Sufilerden biri onun bir ravi hakkında zayıf olduğunu söylediğini duyunca ona: Ey Ebu Abd’ur Rahman! İnsanları kötülüyor musun? diye çıkışınca, ona: Sessiz ol! Eğer biz bunu açık etmezsek kim doğru ile yanlışı bilecek diyerek cevap vermiş. (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik)

el-Sindi Ebu Harun rivayet etmiştir ki, birgün İbn’ul Mübarek’e: "Alimleri bulamayınca ne yapacağız? diye sordum. Bunun üzerine: O zaman kitaplarımıza başvuracağız! dedi". (Nu’aym, Hilyet’ul Evliya)

Çok sayıda şiiri, kasidesi ve bunun yanında Kitab’ur Rekaik isimli meşhur bir eseri ile cihad konusundaki rivayetleri derlediği Kitab’ul Cihad isimli bir eseri vardır. Bunlardan başka Kitab’ul Erbain, Kitab’ul Birr ve’s Sila, Kitab’ul Tarih, Kitab’ul Sünen fi’l Fıkh, Kitab’ul Müsned, Kitab Tefsir’ul Kur’an gibi birbirinden çok farklı alanlarda çok değerli eserleri vardır. Bunlardan birçoğu alanında yazılmış ilk eser olma özelliği taşımaktadır. Doğup yetişdiği Horasan ve Merv civarında hadisleri ilk tedvin eden imam olmasının yanında, onları bablara göre ayırıp tasnif eden bir musannif olarak anılmaktadır. (Ramehurmuzi, el-Muhaddis'ul Fasıl, 611-612) Başkaca çok kitabı vardır. (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; Subki, Tabakat’uş Şafi'iye el-Kubra; İbni Sa'd, et-Tabakat'ul Kubra, 8/372)

Abdullah ibni Mübarek manzumeleriyle de meşhurdur. Bunların arasından biri –her ne kadar bazıları ona nispet edilmesine muhalefet etse de- Ya abedel Harameyn! dizesiyle başlayan manzumesidir. İbni Kesir, Ali İmran 3/200 nolu ayetin tefsirinde bu manzumeye yer vermiştir.

Rivayetlere göre İbni Mübarek Tarsus’da cihad için bulunmaktayken, arkadaşı zahid Fudeyl ibni İyad’a mescidlerde Allah’a ibadet etmekle yetinmeyip cihada katılmasını öğütlediği bir mektup yazıp göndermiş, Fudeyl İbni İyad Mekke’de mektup eline ulaşınca ağlayarak Ebu Abd’ur Rahman (İbni Mübarek) hakikati söylemekte ve bana nasihat etmektedir demiş. (İbni Kesir, Tefsir; Zehebi, Siyer A’lam’un Nubela, 8/412-413; el-Nücum el-Zahire fi Muluk Mısır ve’l Kahire)

Muhammed ibni İbrahim İbni Ebu Sekine kanalıyla şunu nakleder: Abdullah İbni Mübarek Tarsus'ta bana şu beytleri yazdırdı. Oradan gitmek üzereydi. 170H yılında onu benimle beraber Fudayl ibni İyad'a okudu. Bir rivayete göre de 177H yılında okumuştur:


يا عابدَ الحرمين لو أبصرتْـَنا لعلمتَ أنَّكَ في العبادةِ تلعبُ
Ey Harameyn (iki haram belde olan Mekke ve Medine)de ibadet eden!
Eğer bizi görseydin, anlardın o zaman yaptığın ibadetle ancak oyun oynadığını;


مَنْ كانَ يخضبُ خدَّه بدموعِه فنحورنُـا بدمـائِنا تَتَخْضَبُ
Yanaklarını gözyaşları ile boyayan (ıslatan)lar,
bilmeli ki bizim boyunlarımız ıslatılmıştır kanlarımızla;


أوكان يتعبُ خيله في بـاطل فخيـولنا يوم الصبيحة تتعبُ
Yahut da atını batılla (boş şeylerere) yoranlar,
bilin ki bizim atlarımız savaş meydanında yoruluyor;


ريحُ العبيرٍ لكم ونحنُ عبيرُنا رَهَجُ السنابكِ والغبارُ الأطيبُ
Sizin içindir güzel koku, bizim kokumuzsa
(savaş meydanlarındaki) mızrakların parıltıları ve tozun kokusudur;


ولقد أتـانا مـن مقالِ نبيِنا قولٌ صحيحٌ صادقٌ لا يَكذبُ
Bu bizlere nakledildi Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in konuşmalarında,
sahih (doğru), sadık ve yalanlanmayan bir söz;


لا يستوي غبـارُ أهلِ الله في أنفِ أمرئٍ ودخانُ نارٍ تَلهبُ
Bir değildir burnuna Allah’ın (rızası için cihad eden mücahidlerin)
atlarının tozu kaçan ile, alevli ateşin dumanı,


هذا كتابُ الله ينـطقُ بيننا ليسَ الشهيدُ بميـتٍ لا يكذبُ
İşte bu, Allah’ın Kitabı aramızda ilan etmekte,
şehitler ölü değildir!, Allah’ın Kitabındaki hakikat inkar edilemez!..

Fudayl ibni İyad ile Kabe’de biraraya geldim ve ona mektubu (şiiri) verdim. Okuduğunda gözleri ağlamaklı oldu ve şöyle dedi: Ebu Abd’ur Rahman (Abdullah ibni Mübarek) doğru söyledi ve bana içten bir nasihatte bulundu. Daha sonra bana hadis yazıp yazmadığımı sordu. Evet deyince, Ebu Abd’ur Rahman’ın mektubunu getirmenin karşılığı olarak benden şu hadisi yaz dedi ve bana yazdırdı: Mansur ibn’ul Mu’temir’in Ebu Salih’den onun da Ebu Hureyre (radiyallahu anh)’dan rivayetine göre bir adam Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem)’e gelerek şunu sordu: Bana öyle bir hayırlı amel öğretki, Allah yolunda savaşan mücahidlerin elde ettiği hayrı elde edeyim. Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem) namazı aksatmadan kılıp orucunu bozmadan oruç tutabiliyor musun? diye sorunca adam: Ey Allah'ın Rasulü, güç yetiremiyorum dedi. Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem), nefsim elinde olan (Allah’a) and olsun, buna güçyetirebiliyor olsaydın bile, Allah yolunda savaşan mücahidlerin seviyesine ulaşamazdın! Bilmez misin, mücahidlerin atları bile yaşadıkları müddetçe mücahidler için hayır kazandırır!

Bu manzume İbni Kesir (Tefsir), Zehebi (Siyer A’lem en-Nubela, 8/412) tarafından Hatib İbni Asakir (Tarih Dımeşk)’den alıntılamak suretiyle nakledilmiştir.

Ölüm kendisine yaklaştığında, kölesi Nasır’a: Başımı toza koy der! Nasır bunun üzerine ağlamaya başlar. İbn’ul Mübarek ona: Ne için ağlıyorsun? der. Senin zenginliğin aklıma geldi. Ancak şimdi garip ve fakir olarak can veriyorsun! der. İbn’ul Mübarek: Öyle deme! Ben Allah’a, beni zenginlik içerisinde yaşatıp fakirler gibi ölmeyi diledim. Bana tevhid kelimesini telkin etmeye davet et! Ancak, başka birşeyler konuşmaki son sözüm tevhid kelimesi olsun! der. (Gazzâlî, İhya Ulum ed-Din, 4/482; Kadı İyad, Tertib’ul Medarik)

181H yılında bir gazve dönüşünde Ramazan ayının 13’ünde altmışüç yaşındayken Irak’ın Hit Şehri’nde vefat etmiş ve orada defnedilmiştir. (İbni Halikan, Vefayat'ul Ayan, 3/34; Kadı İyad, Tertib’ul Medarik; İbn'ul Esir, el-Kamil fi't Tarih, 6/159; İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, Hicretin Yüzseksenbirinci Senesinde Vefat Eden Meşhur Şahsiyetler; Buhari, et-Tarih'ul Kebir, 5/212, # 6749; İbn’ul İmad, Şezerat’uz Zeheb, 1/295-297; İbn'ul Cevzi, Sıfat’us Safve; İbni Hibban, Sikat, # 8767; İbni Sa’d, Tabakat’ul Kebir, # 5815, # 6267; Zehebi, Siyer A’lem’un Nubela, 8/378-421, #4112; İbni Hacer, Lisan’ul Mizan, #4739; İbni Hacer, Tehzib’ul Tehzib, #4657; İbni Hacer, Takrib’ul Tehzib, 320, #3570)

Süfyan ibni Uyeyne’ye ölüm haberi ulaşınca, Süfyan şöyle demiş: "Allah ona rahmet etsin! O; fakih, alim, çokça ibadet eden, zühd sahibi ve cömert bir kimseydi. Çok cesur ve şairdi!. İbn’ul Mübarek ve İbni Ebi Ziyad gibisi bize gelmedi!" (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik)

Abdullah ibni Mübarek vefat ettiğinde Fudeyl ibni İyad şöyle dedi: "Allah rahmet eylesin ona! Arkasında kendi gibi birini bırakmadı." (Ebu Nu’aym el-İsfehani, Hilyet’ul Evliya; İbn’ül Cevzi, Sıfat’us Safve)

Abbasi Halife’si Harun Reşid’e ölüm haberi ulaştığında şöyle demiştir: "Alimlerin lideri bugün vefat etti!" (Hatib el-Bağdadi, Tarih’ul Bağdad)

İmam el-Evzai, Ebu Osman el-Kelbi’ye onun hakkında şöyle demiştir: "Onun görmüş olsaydım, bundan çok haz alırdım!" (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik)

Zehebi şöyle yazmıştır: "Allah’a yemin olsun! Onu Allah için seviyor ve onun hayrını diliyorum. Zira, Allah onu takvalı olmak, çokça ibadet etmek, ihlaslı olmak, çokça cihad etmek, çok büyük bir ilim sahibi olmak, şeyh olmak, dengeli olmak ve övgüye değer sıfatlara sahip olmak ile nimetlendirmiştir." (Tezkiret’ul Huffaz)

İmam Nesai şöyle demiştir: "İbn’ul Mübarek’in dönemimde ondan daha şanlı veyahut daha üstün bir kimse olmadığı gibi, onun sahip olduğundan daha faziletli bir kimse de yoktur." (Kadı İyad, Tertib’ul Medarik)

İbni Mübarek'in katibi Seleme ibni Süleyman, Horasan'da Abdullah denilince, İbni Mübarek'in anlaşılması gerektiğine işaret etmektedir. (İbn'us Salah, Ulum'ul Hadis, 329)

Rüyasında, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i gören el-Faryabi, İbn’ul Mübarek ne yapıyor? diye sorar. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevab verir: Allah’ın diğer kullarına tercih ettiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle birliktedir ve onlarla arkadaşlık ne kadar da mükemmeldir!" (Bağdadi, Tarih’ul Bağdad)

İbn’ul Mübarek, Allah (subhanehu ve teala)’nın şu buyruğunda geçtiği hal üzere yaşamış ve ölmüştür:

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء

"Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar içleri titreyerek korkar." (Fatır 35/28)

Allah ona rahmet etsin!..


ŞEYH'UL İSLAM ABDULLAH İBNİ MUBÂRAK'İN ÎTİKADİ GÖRÜŞLERİ
Abdullah İbn'ul Mübarek şöyle dedi: "Mekke, Medine, Kufe, Basra, Mısır ve Horosan'da insanların Sünnet ve cema'at üzere olmayı şöylece açıklamakta görüş birliği ettiklerini gördüm:

Allah (subhanehu ve teala)'dan başka -ibadete layık- hiçbir ilah olmadığına, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet eden, işi, Aziz ve Celil olan Allah'a havale edip her şeyin; hayrın, şerrin, küfrün ve imanın Allah'ın kaza ve kaderi ile olduğunu bilen, Aziz ve Celil olan Allah'ın peygamberine sahabe olmaları için seçtiği geçmiş selefin (insanlar üzerindeki) hakkını itiraf edip kabul eden, Ebu Bekir es-Sıddık (radiyallahu anh)'ı, Ömer ibn'ul Hattab (radiyallahu anh)'ı, Osman ibni Affan (radiyallahu anh)'ı ve Ali ibni Ebi Talib (radiyallahu anh)'ı takdim eden (ve böylelikle diğer insanlardan ve sahabeden öne geçiren), küçükleriyle büyükleriyle Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ashabına rahmet okuyan, onların faziletlerini söz konusu eden, aralarındaki anlaşmazlıklarda sükut eden, iki bayram namazını Arafat'taki namazı ve cema'at ile kılınan namazları birr (salih) yahut facir (günahkâr) olsun her imamın arkasında kılan, Kur'an'ı Allah'ın Kelamı ve O’nun indirdiği Kitab olarak bilip mahluk olduğunu söylemeyen, imanı; söz, amel ve niyet ile birlikte sünnete uygun hareket etmek olarak bilen, imanın, kalb ve azalar(ın ameli olup) artıp eksildiğini kabul eden, cihadın, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Allah (subhanehu ve teala) tarafından peygamber olarak gönderildiği zamandan itibaren Deccal ile savaşacak son mü'min topluluk gelene kadar devam edeceğini, zalim bir kimsenin zulmünün (buna) zarar vermeyeceğini bilip, kabir azabına, münkere, nekire, havza, şefaate, mizana, cennetliklerin Aziz ve Celil olan Rablerini göreceklerine iman edendir. Peygamberlerin ve Rasullerin getirdiklerine iman ederiz. Bu hususta onlara karşı misaller getirmeyiz. Aziz ve Celil olan Allah'ın Kitabı’nın gereğini; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hadislerini ve Ashab-ı Kiram’ın sözlerinin gereğini kabul etmektir. Rey (kişisel görüş) ve kıyası terketmektir.


İşte benim eski alimlerimizin üzerinde ittifak ettiklerini gördüğüm husus budur. Allah bizlere de, sizlere de istikameti ve salihlere kavuşmayı nasib etsin."

(Ebu’l Kasım el-Asbahani, Muhtasar'ul Hücce fi Beyan'il Mehacce ve Şerh Akidetu Ehl’üs Sünnet)




İbn'ul Mübarek'in: " İman, söz ve amellerdir. İman (artma ve eksilme etme) değişkendir. " dediği rivayet olunmuştur.

(Ahmed, Kitab'us Sünne, 1/75)



Eflah İbni Muhammed dedi ki: "İbn'ul Mübarek'e: Rab Tebareke ve Te'alanın sıfatını kasdederek, ben (kendiliğimden) sıfattan (yana konuşmaktan) hoşlanmıyorum dedim İbn'ul Mübarek dedi ki: Ben bundan insanlar arasında en çok hoşlanmayan kişiyim fakat Kitab’ın söylediği birşey olduğunda biz de onu söyleriz. Rivayetler birşeyi ifade etmişse, biz de ona yöneliriz."

(Beyhaki; el-Laleka'i, Şerh'us Sünne, 1/97; İbni Teymiyye, el-Hameviyye; Zehebi, el-Uluv li'l Aliyy, Azim, # 151)

Beyhaki bunu nakledip şöyle not düşmüştür: "İbn’ul Mübarek şunu demek istemiştir: Ben de bizim kendiliğimizden Yüce Allah’ı nitelendirmeye kalkışmaktan hoşlanmıyorum. Bu konuda Kitab’ın ve rivayetlerin bize getirdiklerini kabul ediyorum."



İbn'ul Mubarek bir keresinde insanlara hitaben ilim ve ehli hakkında şöyle demiştir: Bilmelisiniz ki kardeşlerim, Allah'a Sünnet ile varan her mü'min için ölüm bir nimettir. İnna lillah ve inna ileyhi raciun! Yalnızlığımızı ancak Allah'a şikayet ederiz! Doğrusu (hadis ve sünnet ehli) kardeşlerimiz (ölmek üzere) ayrıldı (böylelikle) destekçilerimiz azaldı ve bid'atler ortaya çıktı.

(Şatibi, el-İ'tisam)



Bir talebesi onun şöyle dediğini aktarmıştır: "Garip ve kimsesiz (fakir) lerle birlikte oturun, ancak sizi bi'datçilerle oturmaya karşı uyarıyorum."

(Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela, 8/353; Ebu Nu'aym, Hilyet'ul Evliya)




Müslim Sahih'in Mukaddime'sinde Ali ibni Şakik'den şunu nakleder: "Abdullah İbn'ul Mübarek'i halk arasında: Amr ibni Sabit'in hadisini bırakın! Çünkü o selefe (ashaba) söverdi! derken işittim."

(Müslim, Şahih, Mukadimme, 1/16)


Ubeydullah ibni Musa dedi ki: Biz, İbn’ul Mübarek hadis dinlemek için geldiğinde Ebu Hamza el-Semali ile birlikteydik. Ebu Hamza, Osman (radiyallahu anh) hakkında bir rivayet nakledip sonra da onu kötüleyip aşağıladı. Bunun üzerine İbn’ul Mübarek ayaka kalktı ve Ebu Hamza’dan kaydettiği herşeyi yırtarak fırlattı ve çekip gitti.

(Mizan'ul İ'tidal)


Bir seferinde İbn’ul Mübarek, Haris el-Muhasibi’nin meşhur bir bid’atçi ile görüştüğünü işitince ona: Seninle otuz gün konuşmayacağım! demiştir.

(Hilyet'ul Evliya)


Ali ibni Hasan ibni Şekik, İbn'ul Mübarek’in şöyle dediğini nakletmiştir:: " Bizler Yahudiler'in, Hıristiyanlar'ın sözlerini naklediyorduk ama Cehmiyyenin sözlerini nakletmeyi aklımızın ucundan (dahi) geçirmiyorduk ."

(Ebu'l Kasım el-Asbahani, Muhtasar'ul Hücce fi Beyan, Mehacce ve Şerh Akidetu Ehl'üs Sünnet; Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela, 8 / 355-356)




Ali ibni Hasan ibni Şekik şöyle de demiştir: "Abdullah İbn'ul Mübarek’e şöyle dedim: Aziz ve Celil olan Rabb’imizi nasıl biliriz? Yedinci semada arşı üstündedir. Biz Cehmiyye’nin dediği gibi: O, işte burada, yerdedir demeyiz! diyerek cevap verdi."

(Darimi, er-Reddu ale'l Merisi, 24, 103; İbni Teymiyye, Hameviyye; İbni Kayyım, İctima'ul Cuyuş, 44, 84; Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela, 8 / 355-356; Ben l Aliyy, Azim, # 150)




Abd’ul Cebbar’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir: "Abdullah İbn'ul-Mübarek’i şöyle derken işittim: Süfyan es-Sevri’yi şöyle derken işittim: Cehmiyye kafirdir ve Kaderiyye (de) kafirdir. İbn’ul Mübarek’e: Senin görüşün nedir? diye sordum. Benim görüşüm, Süfyan’ın görüşüdür, diyerek cevap verdi."

(Ebu Nu'aym, Hilyet'ul Evliya, 7/28)


Abdullah ibni Ahmed ibni Hanbel, İbn’ul Mübarek’e ulaşan bir senedle bir adamın ona şöyle dediğini nakleder: "Ey Ebu Abd’ir Rahman! Ben, Cehmiyye’nin davet ettiği şeylerin çoğundan dolayı Allah Te'aladan korkuyorum. Dedi ki: Korkma, zira onlar semada bulunan İlah’ının hiçbirşey omadığı iddiasını ileri sürenlerdir."

(Ahmed ibni Hanbel, er-Reddu ale'l Cehmiyye, 7; Abullah ibni Ahmed, es-Sünne, 7; Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela, 8 / 353-356; Zehebi, el-Uluv li'l Aliyy 'il Azim, # 152)


Ahmed ibni Abdullah ibni Yusuf, İbn’ul Mübarek’in Kur’an okuduğunu ve sonra: Her kim bunun yaratıldığını iddia ederse, Allahu Te'alayı inkar etmiştir! dediğini işitmiştir.

(Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela)



Birgün İbn’ul Mübarek’in bulunduğu bir ortamda Cehm’den bahsedilince şu mısraları söylemiştir:

Bir şeytan (Cehm) beni şaşırttı ... İnsanları sapkınlığa çağırmaktadır, adı Cehennem’den türemiştir.

Burada Arapça'da Cehm ve Cehennem kelimelerinin cim-he-mim kökünden türetilmiş oluşuna işaret etmektedir.


(Siyer A'lam'un Nubela)




Kendi döneminde Mu’tezile’nin lideri olan Amr ibni Ubeyd önceleri Hasan el-Basri’nin ders halkasına katılır ve Ehl'üs Sünnet ve’l Cema'at inancındaydı ta ki, Vasıl ibni Ata onu saptırıp Mu’tezile’ye katılmasını sağlayana kadar. Nu’aym ibni Hammad, İbn’ul Mubarek’e: Amr hakkında ve neden dolayı hadis alimleri tarafından terkedildiğini sorduğunda İbn’ul Mubarek şu karşılığı vermiştir: Amr, Kader(hususundaki sapık düşüncesin)e çağırmaktadır. İbn’ul Mubarek’e: Hepsi aynı inanca sahip olmasına karşın neden Sa’id ve Hişam el-Dustavi’den rivayet ediyorsun da Amr ibni Ubeyd’in rivayetlerini terkediyorsun? denilince şu karşılığı vermiş: Çünkü, Amr insanları kendi inancına çağırmaktayken diğer ikisi sessiz kalmaktadır.

(Zehebi, Tarih'ül İslam)


Yahya ibni Ma’in’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: "İbn'ul Mübarek’e, bu(insa)nlar diyorki; hakkında kendisine (farz olduğu) bilgisi ulaştıktan sonra oruç tutmayan namaz da kılmayan kimse, imanı tam bir mü’mindir. İbn'ul Mubarek şöyle dedi: Her kim namazı, (geçerli) bir özrü olmaksızın bilinçli olarak namaz vakti çıkana kadar terkederse kafirdir."

(İbni Kayyım, Kitab'us Salah, 63)





İbn’ul Mübarek’e, Şeyban seni Mürci’e olmakla itham ediyor denilince şöyle cevap vermiştir: Şeyban yalan söylemektedir. Ben Mürci’e’ye şu üç şeyde muhalafet etmekteyim: Onlar, imanın yalnız sözlerde olduğu ve amelde olmadığını iddia ederler oysa ben, imanın hem söz hem de amel olduğunu söylüyorum. Onlar, namazı terkeden kimsenin kafir olmadığını iddia ediyorlar oysa ben, böyle bir kişinin kafir olduğunu söylüyorum. Onlar, imanın artıp eksilmediğini iddia ederler oysa ben, imanın artıp eksildiğini söylüyorum.

(Tabakat'ul Kubra)



Osman es-Sabuni, (İshak ibni Rahaveyh olarak bilinen) İshak İbn’ul Hanzali’nin şöyle dediğini nakletmiştir: "İbn’ul Mubarek Rey (şehrin)’e geldi, ibadet edenlerden (Harici Mezhebi’nden olduğunu düşündüğüm) bir kimse ona giderek şöyle dedi: Ey Ebu Abd’ur Rahman (Abdullah İbn'ul Mubarak)! Zina eden, hırsızlık yapan ve şarap içen kişi hakkında ne dersin? İbn'ul Mubarek şöyle cevab verdi: Bunlar onu imandan çıkarmaz!"
(Ebu Osman es-Sabuni, Akidet'ul Ashab'ul Hadis, 70)

----------

ABDULLAH BİN MUBAREK'İN AKAİD METNİ

Yetmiş iki fırkanın aslını dört farklı düşünce (ekolü ve onlardan neşet eden kollar) oluşturur. Bu dört farklı düşünce biçiminden yetmiş iki fırka ortaya çıkmıştır. Söz konusu bu dört düşünce ekolü: Kaderiyye, Mürcie, Şia ve Havaric’dir.

Fazilet sırasında önce Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra Osman ve daha sonra da Ali’yi radıyallahu anhum diğer sahabelere tercih eden, öteki sahabeler hakkında sadece hayır konuşan ve onlara dua eden kimse Şiilikten çıkmış olur.

Her iyi ve kötünün arkasında namaz kılınabileceğine ve her halife ile birlikte cihada çıkılması gerektiğine inanan, yöneticilere silahla karşı çıkmanın doğru olmadığına kanaat getirip onların iyi işler yapması için dua eden kimse Haricilikten çıkmış olur.

Hayır, olsun, şer olsun insanın başına gelen her şeyin, dilediğine hidayet eden ve dilediğini de dalalet de bırakan Allah’tan geldiğine inanan kimse Kadercilerin inancından çıkmış ve Sünnete tabi olmuş sayılır.

“İman; Söz, Amel ve Niyet’ten ibarettir, artar ve eksilir” diyen kimse de Mürcie olmaktan çıkar.

Vefatı esnasında Eyyûb rahimehullah, ruhunu teslim edene dek “Sünnet’e sarılın, bidatlerden de uzak durun” cümlesini tekrar edip durmuştur.

Ahmed bin Hanbel rahimehullah ise şöyle demiştir: “Arkadaşlarımdan biri vefat ettikten sonra bazı kimselerin rüyalarına girmiş ve ‘Ahmed bin Hanbel’e söyleyin, sakın sünnet’ten ayrılmasın. Çünkü Yüce Allahın bana sorduğu ilk soru sünnet’ten oldu’ demiştir.”

Ebu’l-Aliye rahimehullahSünnet üzere ölen kimse Sıddıklardan olup Yüce Allah onun ayıplarını gizler” demiştir.

Yine sünnet konusunda şöyle denilmiştir: “Kurtuluş, Sünnete sarılmaktır.” Ayrıca Sünnet’te “Orta yol”un, bidatler konusunda ictihad etmekten (Sünnetle amel etmenin, yeni yorumlarla amel etmekten veya sünnetle yetinmenin dine sonradan sokulan bidatleri fazla yapmaktan) daha hayırlı olduğu söylenmiştir. Yine dini konularda mücahedeyi, husumeti ve inadı terk etmekte sünnettendir.

İbn Ömer radıyallahu anh (dini meselelerde) münazarayı kerih görürdü. Malik bin Enes rahimehullah, ondan öncekiler ve ondan sonra günümüze kadar gelen alimlerde dini konularda tartışmayı sevmezlerdi.

Allahın sözünün, kulların sözünden daha yüce olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Nitekim bu konuda yüce Allah:

"Allahın ayetleri hakkında inkar edenlerden başkası tartışmaya girmez.” [Mü’min: 40/4] buyurmuştur.

"Yumuşacık/usulcacık çekenlere" [Naziat: 79/2] Ayetinin manası nedir?” diye soran bir kimseye Hz. Ömer radıyallahu anh, “Sen tıraş edilmiş olsaydın boynunu vururdum” demiştir. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem ise bu konuda şöyle buyurmuştur: “Mü’min münakaşa da inatçı davranmaz Ben de kıyamette (dini konularda münakaşa yapıp) inatçı davranan kimseye şefaat etmeyeceğim. Öyleyse bu tür mücadeleleri terk edin.”

Bir kimsenin, sünnete dair meziyetlerin tümünün kendisinde toplandığını öğrenene kadar “falan adam sünnet sahibidir” demesi helal değildir. Bu konuda Bişr bin Haris rahimehullah şöyle demiştir: “İslam sünnettir, Sünnette islamdır” Fudayl bin İyad rahimehullah ise aynı hakikate işaret ederek “Sünnet üzere yaşayan birini gördüğüm zaman, Rasulullah’ın ashabından birini görür gibi olurum. Bidat üzere yaşayan birini gördüğüm zaman ise tıpkı münafıklardan biryle karşılaşmış gibi olurum” demiştir. Yunus bin Ubeyd rahimehullah de bu konuyla ilgili olarak şöyle demiştir: “Günümüzde sünnete davet eden (kimseleri görmek) oldukça şaşırtıcıdır. Bundan daha hayret verici olan ise, sünnete çağrılıp da ona icabet edendir.”

Malik bin Enes rahimehullah şöyle demiştir: “Sünnete sarılıp da Rasulullah’ın ashabına dil uzatmayan kimse, amelleri eksik olsa dahi, öldüğünde Allah’ın kendilerini nimetlendirdiği nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraber olur.”


Şu hususu da iyi biliniz ki, her kim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e arkadaşlık yapmış birine dil uzatırsa, o kimse Hz. Muhammed’in bizzat kendisini kastetmiş olur. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e dil uzatan kimse ise, onu mübarek ravzasında incitmiş olur.

Bir kimsede bir bidat gördüğünüz zaman, ondan sakının. Çünkü onun gizlediği (bidatler), açığa çıkardıklarından daha fazladır.

Bir kimsenin ‘Ben tevhid ile konuşuyorum ve bana tevhidi açıkla’ dediğini gördüğünüz zaman, onun Harici-Mu’tezili olduğunu anlayınız. Aynı şekilde bir insanın ‘falan adam Mücebbire gibi konuşuyor’ veya ‘adaletle konuşuyor’ ya da ‘icbara kaildir’ dediğini duyarsanız, biliniz ki o kimse Kaderidir. Zira bu isimler sonradan ortaya çıkan isimlerdir ve heva ve heveslerine uyanların icad ettikleri bazı tabirlerdir.

Abdullah bin Mubarek rahimehullah (devamla) şöyle demiştir: “Kufeliler’den Rafizilik, Şamlılardan kılıç, Basralılardan kader, Horasanlılardan irca, Mekkelilerden israf (harcama) ve Medine ehlinden de zenginlik hakkında konuşanlardan bir şey duyduğunuz zaman bu konularda onlardan bir şey almayınız.”


Biliniz ki, Kitab ve Sünnette bulunmayıp insanların iddia ettikleri bütün ilimler bidattir ve delalettir. Bunlarla amel etmek ve insanları bu ilimlere davet etmek uygun düşmez.

Öyleyse, Allah sana rahmet etsin! Kitap, Sünnet, Sahabe sözlerine (eser) ve onların üzerinde bulundukları yola sarıl. Çünkü bu, insanı günahlardan azad eder.

Özellikle Muasır olduğun zamanın insanından sakın. Beraber oturduğun, arkadaşlık ettiğin ve dinlediğin kimselere iyi/dikkatli bak. Şehadetleri kabul edilmeyecek olan kimselerden rivayet ettikleri hadisleri alma. Bak, şayet kişi sünnet üzere bir yaşam sürüyorsa, sünneti biliyorsa ve doğru sözlü ise ondan Hadis rivayet et. Değilse, terk et. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İlim dindir” O halde dininizi kimden aldığınıza dikkat ediniz.

Heva ve Heveslerine uyanlara tabi olmaktan ve Bidatlere sarılmaktan Allaha sığınırız. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti üzere yaşayıp müslümanların cemaatine tabi olmak ve güzel bir sonla Allah'a kavuşmayı O’ndan talep ederiz. Şüphesiz O çok lütufkârdır ve kerem sahibidir.

Devamlı ve çokça Allah’a hamd ederiz ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e çokça salâvat getiririz.

- Abdullah bin Mubarek rahimehullah’ a (ö: 181/797) ait olan bu metin et-Tenbih ‘ in Dedering tarafından yapılan neşrinin sonunda (143-144. sahifeleri arasında) yer almıştır. (Krş. Malati [D], s. 143-144). Dedering, et-Tenbih ‘in yazma nüshasında yer alan Hanbeli Akidesi’ne ait bu kısmı olduğu gibi muhafaza ederek neşrettiğini belirtmektedir. (Dedering, “Mukaddime”) Türkiye Dıyanet vakfı yayınları, Malati ve kelami görüşleri, Mehmet Kubat, s, 219-221.

 
Üst Ana Sayfa Alt