Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Şeyhulislam İbn Teymiyye'ye Göre Bidat-ı Hasene Var mıdır?

Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum,

Bu yazılar Ebu Zerka hocadan, bidat-ı hasene'yi kabul etmeyen ulemaya göre ibn Teymiyye'nin bu sözleri nasıl anlaşılmalıdır?

ŞEYHÜLİSLAM İBN TEYMİYYE’DEN BİR BİDAT-I HASENE

“ÖLÜYE TEKLİNDE BULUNMAK”

TELKİNE ÖRNEK:

Bir kişi definden sonra ölünün baş tarafında oturur ve şöyle der: Ey falan oğlu falan veya falan kızı falan! Kendisine inanarak dünyadan ayrıldığın şu inancını hatırla: Allah'tan başka hak ilah yoktur. O tektir ve hiçbir ortağı yoktur.

Veya; Meleklerin kabirde kendisine soracakları sorunun cevaplarına yönelik "şöyle şöyle de" diyerek ölüye telkinde bulunmak vb…

İbn Teymiyye rahimehullah’a şöyle soruldu:

“Defin işlemeleri bittikten sonra kabirdeki ölüye telkinde bulunma hakkında Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’den ya da ashabından gelen sahih bir hadis var mıdır? Eğer yoksa o takdirde bunu yapmak caiz midir değil midir?

O da şöyle cevap verdi:

Sözü edilen bu telkin sahabeden bir gruptan nakledilmiştir. Ebu Umâme el-Bâhilî’nin de aralarında bulunduğu bu sahabiler vefatlarından sonra bunun yapılmasını vasiyet etmişlerdir. Bu konuda Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’den de bir hadis rivayet edilmiştir ANCAK SAHİH DEĞİLDİR. AYRICA SAHABENİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU DA BÖYLE BİR ŞEY YAPMAMIŞTIR. Bu sebeple İmam Ahmed ve diğer âlimler: Bu tür telkinde BİR SAKINCA YOKTUR demişler ve BUNA RUHSAT VERMİŞLER, ancak yapılmasını emretmemişlerdir. Şafii ve Ahmed’in tabilerinden bir kesim de bunu MÜSTEHAB görürken Malik ve diğer âlimlerin tabilerinden bir kesim de onu MEKRUH görmüşlerdir. Bazı âlimler de BİDAT OLDUĞUNA İNANDIKLARI İÇİN onu mekruh görmüşlerdir. Sonuç olarak bu konuda üç görüş vardır: Müstehap, mekruh ve mubah. EN İTİDALLİ GÖRÜŞ DE BU SONUNCUSUDUR.”

Dikkat edilecek olursa İbn Teymiyye rahimehullah PEYGAMBERDEN BİR RİVAYET GELMEDİĞİNİ SÖYLEMEKLE BİRLİKTE kabir başına oturup ölüye telkinde bulunmayı mübah görmüştür. Şayet İbn Teymiyye indinde ölüye telkinde bulunacağına dair sünnet olacak bir delil olsaydı, sünnet derdi. Ama mubahtır diyor! Yine İMAM AHMED, ŞAFİİ ve AHMED’İN TABİLERİ ve BİRÇOK ALİM!...


ŞEYHÜLİSLAM İBN TEYMİYYE’DEN BİDAT-I HASENE -2-

İbn Teymiyye namaz içerisinde tesbih kullanmaya, tesbihle ayetleri veya sureleri saymaya ve belli sayıda tekrar etmeye cevaz veriyor!

İbn Teymiyye rahimehullah “Kişinin Kur'ân okuduğu zaman namazda bunu tesbihle sayması namazını bozar mı bozmaz mı?” şeklindeki bir soruya şöyle cevap vermiştir:

"Bu soruda kastedilen eğer okunan ayetlerin sayılması ise veya İhlas suresi gibi tek bir surenin tesbihle sayılarak tekrar edilmesi ise bunda bir sakınca yoktur. Eğer bu soruyla başka bir şey kastediliyorsa soran kişi maksadını iyice açıklasın."

Görüldüğü üzere İbn Teymiyye:
1)- Namaz içerisinde tesbih kullanmakta bir sakınca görmüyor.
2)- Ayetleri veya sureleri saymaya cevaz veriyor.
3)- Belli bir surenin belli bir sayıda tekrar edilmesinde de bir sakınca görmüyor.
Oysa bunların hiçbiri Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’den nakledilmemiştir!
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakâtuh

Sorunuzu tam olarak anlayamadım. Ölüye telkin vermeye ve namazda tesbih kullanmaya bid'at-ı hasene (güzel bid'at) diyen İbn Teymiyye mi yoksa İbn Teymiyye'nin izahatından dolayı ebu Zerka denen ve her bir kaç yılda akide değiştiren şahıs mı? Yazınızdan anladığım daha kuvvetli kanaatimce ikinci dediğim, yani Ebu Zerka (Yılmaz Şahin) kendi düşüncesi.
Şahsen kimin düşüncesi olursa olsun hatalı görüyorum. Sonuçta telkin hakkında zayıfta olsa hadis var ve zayıf hadisle amel etme noktasında mezhebler arasında ihtilaf vardır. Tesbih çekmek, saymak da asıl olarak dinde olan bir ameldir. İbn Teymiyye kendisine sorulan Namazda okunan ayetleri tesbihle saymanın namazı bozup bozmayacağı sualine bunda sakınca yoktur demiş olması buna bid'at-i hasene demiş demek değildir.



Bid'at-ı hasene (güzel bid'at) yanılgısına düşenlerin delil aldıkları ise ; Rasûlullah (s.a.v.) döneminde sekiz rekât olarak munferiden kılınan teravih namazın yirmi rekat olarak bir imamın arkasından kılınmasıdır :
Abdurrahman bin Abdi'l-Kâri (r.a.)'dan:
Bir gece Ömer'le (bir Ramadan gecesinde) mescide birlikte çıktık. İnsanlar dağınık bir şekilde namaz kılıyolardı kimisi kendi başına , kimisi de durmuş, bir grup da toplanmış onun arkasında namaz kılıyordu.
Bunun üzerine Ömer dedi ki:
"Bunları bir okuyucunun arkasında toplasam da onun arkasında toplu halde namaz kılsalar."
Bu işin üzerine durdu ve nihayet onları Ubeyy bin Kâ'b'ın arkasında onun imamlığında topladı. Sonra başka bir gece yine namaza çıktık, onları toplu halde adı geçen sahabinin arkasında namaz kılarken görünce :
"Ne güzel bid'attır bu ! Ne var ki bunu kılıp da sonra gecenin son kısmında kalkıp bunu kılanların davranışları bundan daha iyidir. (Zira) cemaat (bu namazı) gecenin başında kılıyorlardı"
[Malik ve Buhari]
(Bu hadisi Malik [salât fî Ramadân no. 3, s. 114] ve Buhari [teravih I/3, II/252], Mâlik ani'z-Zuhrî an Urve b. ez-Zubeyr an Abdurrahman asl-ı senedi ile tahric ettiler)
(Muhammed Revvâs Kal'acî, Mevsuatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb, Kuveyt 1984, s. 125)


Alimlerin çoğunluğuna göre , tasavvufçuların "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz.
Rasûlullah (s.a.v.), şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır:
"Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler."
(Muslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).


Üstelik Rasulullah şöyle buyurmuştur :
Sünnetime ve benden sonra raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılın”.
(Tirmizî, İlim, 16; Ebu Dâvud, Sünne, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 6)

Ömer (r.anh), bu sözü insnaları teravih namazı için topladığı zaman söylemiştir. Teravih namazı ise bid'at değil sünnetin ta kendisidir. Rasulullah’ın teravih namazı kıldığı sahih hadislerle sabittir. Yani sonradan ortaya çıkmamıştır ! Bunun delili Aişe (r.anha)'nın rivayet ettiği olaydır:
"Rasulullah (s.a.v.) Ramadanda mescitte gece bir namaz kıldı. Sahabenin çoğu da onunla birlikte o namazı kıldı. İkinci gece yine aynı namazı kıldı. Bu kez O'na tabi olarak aynı namazı kılan cemaat daha fazla oldu. Üçüncü gece Muhammed (s.a.v.) mescid'e gitmedi. Orayı dolduran cemaat onu bekledi. Rasulullah (s.a.v.) ancak sabah olunca mescide çıktı ve cemaata şöyle buyurdu:
"Sizin cemaatla teravih namazını kılmaya ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. Benim çıkıp, size namazı kıldırmama engel olan bir husus da yoktu. Ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım"
(Buharî, Teheccud, 57).

Ebû Hurayra (r.anh)'nın naklettiği bir başka hadiste de Rasûlullah (s.a.v)'in Ramadan ayında, ashabtan bir grubu, Ubey b. Kab (r.anh)'ın arkasında cemaatle namaz kılarken gördü ve "Doğru yapıyorlar, yaptıkları şey ne güzeldir" diyerek tasvib ettikleri haber verilmiştir.
(Ebû Dâvud, İkâmetu's-Salâ,190)

Peygamber (s.a.v.) , teravih namazını cemaatle kılmayı terketmesinin nedenini belirtmiştir. Ömer (r.anh) ise , bu gerekçenin ortadan kalktığını görünce (artık peygamber yoktu ve faraz kılınma durumu ortadan kalkmıştı), teravih namazının tekrar cemaatle kılınmasını başlatmıştır. O halde Ömer (r.anh)'ın bu uygulaması , bizzat nebi (s.a.v.)in uygulamasına dayanmaktadır.

Ömer (r.anh)'in bu uygulamasının bid'at olmadığı ortaya çıktığına göre , sözünde geçen "bid'at" kelimesi ne demektir ?

Sözlükte bid'at, geçmişte bir örneği olmaksızın yapılan şeydir. Teravihin cemaatle kılınması bir uygulama olarak Ebu bekir (r.anh)in hilafeti döneminde ve Ömer (r.anh)'in hilafetini ilk dönemlerinde mevcud değildir. Bu sebeble sözlük anlamıyla bu yenilik (bid'at) sayılabilir ; zira bunun geçmiş örneği yoktur.
Aynı meseleye şer'i açıdan bakıldığında , durum farklıdır, zira bu uygulama peygamber (s.a.v.)in tatbikatında mevcuddur.

Şatıbi şöyle der;
"Bu itibarla bunu bidat olarak adlandıran kişinin (ki isimlendirme konusunda bir tartışma söz konusu değildir ) bundan dolayı şer'i bidat anlamında Ömer (r.anh)'in sözünün ifade ettiği mana ile istidlal etmesi câiz değildir. Zira bu kelimeyi asıl amacından saptırmakla olur."
(İmam Şatıbi; el Îtisam)

Bu konuda büyük imamların sözleri şöyledir :
İbni Teymiyye şöyle der; Ömer (r.anh)'in bu güzel uygulamayı bid'at olarak adlandırması , tamamen sözlük olarak bir adlandırmadır, şer'i değildir.
Bunun sebebi bid'at kelimesinin , sözlük olarak geçmiş bir örneği olmaksızın yapılan her şeyi içermesidir. Şer'i olan bid'at ise hakkında şer'i bir delil olmaksızın yapılan uygulamadır.

İbn Kesir , bid'atlerin iki türlü olduğunu söylemiştir:
1. Bid'at kavramı bazen şer'i anlamda kullanılır. Peygamber (s.a.v.)'in; "sonradan ortaya çıkarılan her yenilik bid'attir ve her bid'at sapıklıktır" ifadesi bunun örneğidir.
2.Bid'at bazende sözlük anlamında kullanılır. Ömer (r.anh)'ın insanları teravih için topladığı ve onların da buna devam etmesi üzerine söylediği "bu ne güzel bid'attir" sözü de bunun örneğidir.
(İbn'i Kesir Tefsiri)

İmam-ı Rabbani, Mektubat isimli eserinde: “Bid’atın hasenesi olmaz. Hepsi mezmundur.” Dedikten sonra güzel bir misal verir.
Ulemadan bazıları namazda niyet için kalben dileyerek dille söylemeyi bidatı hasene diye anlatmışlardır. Halbuki Rasulullah (s.a.v.) efendimizden, ashabı kiramdan, tabiini izamdan niyetin dille yapıldığına dair hiçbir şey anlatılmadığı gibi bu manada sahih ve zayıf bir rivayet dahi yoktur. O kadar ki, onlar ayağa kalkar kalkmaz (yani kametten sonra) ilk tekbiri almışlardır. Bu durumda niyeti dille söylemek bid'at olur. Bunun içinde bidatı hasene demişlerdir. Ama bu manada bu fakir (İmam Rabbani) der ki: Bu bidat sünnet bir yana farzı dahi kaldırmaktadır. Şundan ki; insanların pek çoğu bu durumda niyet işinde yalnız dille olanı ile yetinecekler ve kalplerini hazır edemeyeceklerdir. İşte o zaman namazın farzlarından biri olan kalple niyet, tamamen bırakılacak, namaz dahi fesada girecektir
(İmam Rabbani- 186. Mektub)

Şunu da tekrar vurgulayalım ki, Peygamberimiz “Her bid'at dalalettir. (sapıklıktır)” şeklindeki bu genel-geçer cümlesini, onu genellik niteliğinden soyutlayarak “Her bid'at dalalet (sapıklık) değildir” şeklinde tersine döndürmek, normal bir yorumlama çabasından çok, Peygamber Efendimize karşı çıkmaktır ki, buna hiç kimsenin ne yetkisi ve nede hakkı olmamalıdır.
Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: "ALLAH bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. "
(İbn Mâce, Mukaddime, 7/49)





 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Âleykum selam we rahmetullahi we berakâtuh

Sorunuzu tam olarak anlayamadım. Ölüye telkin vermeye ve namazda tesbih kullanmaya bid'at-ı hasene (güzel bid'at) diyen İbn Teymiyye mi yoksa İbn Teymiyye'nin izahatından dolayı ebu Zerka denen ve her bir kaç yılda akide değiştiren şahıs mı? Yazınızdan anladığım daha kuvvetli kanaatimce ikinci dediğim, yani Ebu Zerka (Yılmaz Şahin) kendi düşüncesi.
Şahsen kimin düşüncesi olursa olsun hatalı görüyorum. Sonuçta telkin hakkında zayıfta olsa hadis var ve zayıf hadisle amel etme noktasında mezhebler arasında ihtilaf vardır. Tesbih çekmek, saymak da asıl olarak dinde olan bir ameldir. İbn Teymiyye kendisine sorulan Namazda okunan ayetleri tesbihle saymanın namazı bozup bozmayacağı sualine bunda sakınca yoktur demiş olması buna bid'at-i hasene demiş demek değildir.



Bid'at-ı hasene (güzel bid'at) yanılgısına düşenlerin delil aldıkları ise ; Rasûlullah (s.a.v.) döneminde sekiz rekât olarak munferiden kılınan teravih namazın yirmi rekat olarak bir imamın arkasından kılınmasıdır :
Abdurrahman bin Abdi'l-Kâri (r.a.)'dan:
Bir gece Ömer'le (bir Ramadan gecesinde) mescide birlikte çıktık. İnsanlar dağınık bir şekilde namaz kılıyolardı kimisi kendi başına , kimisi de durmuş, bir grup da toplanmış onun arkasında namaz kılıyordu.
Bunun üzerine Ömer dedi ki:
"Bunları bir okuyucunun arkasında toplasam da onun arkasında toplu halde namaz kılsalar."
Bu işin üzerine durdu ve nihayet onları Ubeyy bin Kâ'b'ın arkasında onun imamlığında topladı. Sonra başka bir gece yine namaza çıktık, onları toplu halde adı geçen sahabinin arkasında namaz kılarken görünce :
"Ne güzel bid'attır bu ! Ne var ki bunu kılıp da sonra gecenin son kısmında kalkıp bunu kılanların davranışları bundan daha iyidir. (Zira) cemaat (bu namazı) gecenin başında kılıyorlardı"
[Malik ve Buhari]
(Bu hadisi Malik [salât fî Ramadân no. 3, s. 114] ve Buhari [teravih I/3, II/252], Mâlik ani'z-Zuhrî an Urve b. ez-Zubeyr an Abdurrahman asl-ı senedi ile tahric ettiler)
(Muhammed Revvâs Kal'acî, Mevsuatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb, Kuveyt 1984, s. 125)


Alimlerin çoğunluğuna göre , tasavvufçuların "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz.
Rasûlullah (s.a.v.), şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır:
"Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler."
(Muslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).


Üstelik Rasulullah şöyle buyurmuştur :
Sünnetime ve benden sonra raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılın”.
(Tirmizî, İlim, 16; Ebu Dâvud, Sünne, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 6)

Ömer (r.anh), bu sözü insnaları teravih namazı için topladığı zaman söylemiştir. Teravih namazı ise bid'at değil sünnetin ta kendisidir. Rasulullah’ın teravih namazı kıldığı sahih hadislerle sabittir. Yani sonradan ortaya çıkmamıştır ! Bunun delili Aişe (r.anha)'nın rivayet ettiği olaydır:
"Rasulullah (s.a.v.) Ramadanda mescitte gece bir namaz kıldı. Sahabenin çoğu da onunla birlikte o namazı kıldı. İkinci gece yine aynı namazı kıldı. Bu kez O'na tabi olarak aynı namazı kılan cemaat daha fazla oldu. Üçüncü gece Muhammed (s.a.v.) mescid'e gitmedi. Orayı dolduran cemaat onu bekledi. Rasulullah (s.a.v.) ancak sabah olunca mescide çıktı ve cemaata şöyle buyurdu:
"Sizin cemaatla teravih namazını kılmaya ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. Benim çıkıp, size namazı kıldırmama engel olan bir husus da yoktu. Ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım"
(Buharî, Teheccud, 57).

Ebû Hurayra (r.anh)'nın naklettiği bir başka hadiste de Rasûlullah (s.a.v)'in Ramadan ayında, ashabtan bir grubu, Ubey b. Kab (r.anh)'ın arkasında cemaatle namaz kılarken gördü ve "Doğru yapıyorlar, yaptıkları şey ne güzeldir" diyerek tasvib ettikleri haber verilmiştir.
(Ebû Dâvud, İkâmetu's-Salâ,190)

Peygamber (s.a.v.) , teravih namazını cemaatle kılmayı terketmesinin nedenini belirtmiştir. Ömer (r.anh) ise , bu gerekçenin ortadan kalktığını görünce (artık peygamber yoktu ve faraz kılınma durumu ortadan kalkmıştı), teravih namazının tekrar cemaatle kılınmasını başlatmıştır. O halde Ömer (r.anh)'ın bu uygulaması , bizzat nebi (s.a.v.)in uygulamasına dayanmaktadır.

Ömer (r.anh)'in bu uygulamasının bid'at olmadığı ortaya çıktığına göre , sözünde geçen "bid'at" kelimesi ne demektir ?

Sözlükte bid'at, geçmişte bir örneği olmaksızın yapılan şeydir. Teravihin cemaatle kılınması bir uygulama olarak Ebu bekir (r.anh)in hilafeti döneminde ve Ömer (r.anh)'in hilafetini ilk dönemlerinde mevcud değildir. Bu sebeble sözlük anlamıyla bu yenilik (bid'at) sayılabilir ; zira bunun geçmiş örneği yoktur.
Aynı meseleye şer'i açıdan bakıldığında , durum farklıdır, zira bu uygulama peygamber (s.a.v.)in tatbikatında mevcuddur.

Şatıbi şöyle der;
"Bu itibarla bunu bidat olarak adlandıran kişinin (ki isimlendirme konusunda bir tartışma söz konusu değildir ) bundan dolayı şer'i bidat anlamında Ömer (r.anh)'in sözünün ifade ettiği mana ile istidlal etmesi câiz değildir. Zira bu kelimeyi asıl amacından saptırmakla olur."
(İmam Şatıbi; el Îtisam)

Bu konuda büyük imamların sözleri şöyledir :
İbni Teymiyye şöyle der; Ömer (r.anh)'in bu güzel uygulamayı bid'at olarak adlandırması , tamamen sözlük olarak bir adlandırmadır, şer'i değildir.
Bunun sebebi bid'at kelimesinin , sözlük olarak geçmiş bir örneği olmaksızın yapılan her şeyi içermesidir. Şer'i olan bid'at ise hakkında şer'i bir delil olmaksızın yapılan uygulamadır.

İbn Kesir , bid'atlerin iki türlü olduğunu söylemiştir:
1. Bid'at kavramı bazen şer'i anlamda kullanılır. Peygamber (s.a.v.)'in; "sonradan ortaya çıkarılan her yenilik bid'attir ve her bid'at sapıklıktır" ifadesi bunun örneğidir.
2.Bid'at bazende sözlük anlamında kullanılır. Ömer (r.anh)'ın insanları teravih için topladığı ve onların da buna devam etmesi üzerine söylediği "bu ne güzel bid'attir" sözü de bunun örneğidir.
(İbn'i Kesir Tefsiri)

İmam-ı Rabbani, Mektubat isimli eserinde: “Bid’atın hasenesi olmaz. Hepsi mezmundur.” Dedikten sonra güzel bir misal verir.
Ulemadan bazıları namazda niyet için kalben dileyerek dille söylemeyi bidatı hasene diye anlatmışlardır. Halbuki Rasulullah (s.a.v.) efendimizden, ashabı kiramdan, tabiini izamdan niyetin dille yapıldığına dair hiçbir şey anlatılmadığı gibi bu manada sahih ve zayıf bir rivayet dahi yoktur. O kadar ki, onlar ayağa kalkar kalkmaz (yani kametten sonra) ilk tekbiri almışlardır. Bu durumda niyeti dille söylemek bid'at olur. Bunun içinde bidatı hasene demişlerdir. Ama bu manada bu fakir (İmam Rabbani) der ki: Bu bidat sünnet bir yana farzı dahi kaldırmaktadır. Şundan ki; insanların pek çoğu bu durumda niyet işinde yalnız dille olanı ile yetinecekler ve kalplerini hazır edemeyeceklerdir. İşte o zaman namazın farzlarından biri olan kalple niyet, tamamen bırakılacak, namaz dahi fesada girecektir
(İmam Rabbani- 186. Mektub)

Şunu da tekrar vurgulayalım ki, Peygamberimiz “Her bid'at dalalettir. (sapıklıktır)” şeklindeki bu genel-geçer cümlesini, onu genellik niteliğinden soyutlayarak “Her bid'at dalalet (sapıklık) değildir” şeklinde tersine döndürmek, normal bir yorumlama çabasından çok, Peygamber Efendimize karşı çıkmaktır ki, buna hiç kimsenin ne yetkisi ve nede hakkı olmamalıdır.
Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: "ALLAH bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. "
(İbn Mâce, Mukaddime, 7/49)






Evet hocam, Ebu Zerka'nın dediğine göre ibn Teymiyye bidatı hasene'ye cevaz veriyor demek istedim. Ben de verdiği ilk bidatı hasene örneğine senin verdiğin cevabı verdim, zayıf hadisle amel etmiş olabilir dedim. Cevabın için Allah razı olsun.
 
Üst Ana Sayfa Alt