Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Seyyid Kutub, İslâm Davası ve Dava Adamı

Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Şayet bir dâvanın yolu kolay ve basit olacak olsa güllerle dolu düzgün yollardan yürünecek olsa o dâva sahiplerinin karşısına gülistanda gezinirken hiç bir muarrız ve hasım çıkmayacak olsa, kimse karşısına dikilip yalanlamayacak ve diretmeyecek olsa herkes dâva adamı olur, hak dâvalarla bâtıl davalar birbirine karşı çıkmaz. Çatışma ve düşmanlık olmazdı. Ve o zaman dâva adamlığından kolay bir şey bulunmazdı. Ne var ki hasımların karşı koyması düşmanların dâvayı engellemesi bir dâvanın kesin olarak muvaffak olabilmesi için kavga ve savaşın zaruretini ortaya kor. Fedakârlık ve acılara katlanmanın gerekliliğini meydana çıkarır. O zaman dâva adamı girdiği her kavgadan, yaptığı her döğüşten, katlandığı her fedakarlıktan ve verdiği her kurbandan davasının başarıya ulaşmasını ister. Ve yalnız gerçek inanmış dâva erleridir ki rahat ve keyfe, eğlence ve dünya nimetine davalarını tercih ederler. Hattâ davaları uğrunda gerektirdiği zaman şehit olarak hayatlarını bile inandıkları dâvaya adarlar. En acı savaşlar ve en korkunç kavgalar onların di- rencini daha da artırır. İmanlarını daha da kuvvetlendirir ve Allah'in nimetlerine vasıl olmayı, insanların yamındaki değerleri küçüm seyerek onlara üstün gelmeyi isterler... Işte o zaman hak dáva bâtil davalardan ayrılır. Ve işte o zaman saflar düzelir. Güçlüler zayıflardan ayrılır... Ve işte o zaman hak dâvasının yolcuları davalarında sebat gösteren ve imtihanı başarıyle veren dava erleriyle birlikte yollarında uygun adımlarla yürürler. İşte onlardır ki zaferin sorumluluklarına katlanırlar. Ve işte onlardır ki zaferin en pahalı bedel- lerini öderler. Her fedakârlığa katlanarak samimiyetle kurban olmayı isterler. Edindikleri tecrübeler, girdikleri imtihanlar, dikenler ve kayalarla dolu dâva yolunda nasıl yürüyeceklerini onlara öğretir. Şiddetler ve korkular bütün kabiliyet ve kuvvetlerini harekete ge- çirerek uyanık olmalarını sağlar. Kuvvet hazinelerini doldurur. Bilgi kaynaklarını geliştirirler. Ve bütün hazırlıklarıyla, sıkıntılı ve sıkıntısız hallerde taşıdıkları dâva sancağını yükselt nek için çalışırlar.

Umumiyetle insanların birçoğu mücrimlerle dâva erleri arasında çıkan çatışmalarda tarafsız ve seyirci kalırlar. Dâva adamlarının safındaki acı ve fedakârlıklar fazlalaşır, üst üste yığılırsa ve onlar buna rağmen dâvalarında sebat ederek inandıkları yolda yürürlerse o tarafsız kalan ve çatışmalara seyirci duran yığınların birçoğu inanmış insanların önüne hiç bir engel dikilemeyeceğini, her türlü acı ve fedakârlıklara katlanacaklarını anlarlar. Ve o zaman inandıkları dâvanın her fedakârlıktan üstün ve değerli olduğunu bunlar o yığınlara da gösterirler. İşte o zaman o ana kadar seyirci kalan tarafsız kitleler bütün hayati değerleri alt üst eden ve dava adamlarının hayatlarını bile verdikleri şeyin ne kadar değerli, ne kadar önemli ve kıymetli olduğunu görmeye başlarlar... Ve işte o zaman o seyir- ci kalan tarafsızlar oluk oluk bu dâvaya akın ederler. Uzun süre seyirci kaldıkları kavgaya onlar da katılırlar.

İşte bütün bunlardan dolayı Allah her peygambere suçlulardan bir düşman peydah etmiş ve o suçlular güruhu hak davasının karşısına çıkmışlar. Dâva sahiplerine karşı mücadele etmişler ve bunlarla onlar arasında çatışmalar olmuş, ama dâva ehli her şeye rağmen yollarında yürümüşler. Netice önceden belirtildiği gibi dâva sahiplerinin zaferiyle sonuçlanmıştır. Zaten bu sonuç belli bir netice olduğundan Allah'a bağlanan kimse ondan endişe etmez. Neticede hak ve hidayet muzaffer olarak üstün gelmiştir: "Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter."

Bir takım suçluların peygamberlerin yoluna dikilmesi normal bir şeydir. Zira hak dâvası bir toplumdaki bozukluktan veya insanlar arasındaki bir cemaatin infisah etmesinden dolayı onu tedavi etmek üzere gelir. Bu bozukluk kalblerde olabilir, cemiyet nizamında olabilir, hâkim sistemle de olabilir. Suçlular bu bozukluğun gerisine saklanırlar, bir yandan bozukluğu daha da artırmak isterler. Bir yandan da onu istismar ederler.

Meşrebleri bu bozuk havaya uyanlar, bu iğrenç sahada teneffüs etme imkânı bulanlar ve varlıkları bu tefessüh etmiş muhitte sahte değerlerine dayanmak zorunda olanlar normal olarak peygamberlerin karşısına dikilecekler, kendi varlıklarını devam ettirebilmek için davalara karşı koyacaklar, teneffüs edebildikleri havanın sürüp gitmesini isteyeceklerdir. Bir takım haşereler vardır ki ancak pisliklerde yaşarlar ve gül kokularına dayanamayarak boğulurlar. Bir takım kurtçuklar da vardır ki tertemiz akan sularda hemen ölüverirler. Çünkü temiz ortamda onlar yaşayamazlar. Mutlaka bir bataklık ve bir pislik bulunması lâzımdır onların yaşayabilmesi için. İşte günahkârlar da bunlar gibidirler. Şu halde onların hak dâvasına karşı düşman olmaları gayet normaldir. Çünkü hak dâvasını önleyerek ancak yaşayacak ortamı bulabilirler. Hak dâvasının da en sonunda muzaffer olması gayet normaldir. Çünkü o hayat çizgisine uyar ve insanı Allah'a bağlayan yüce ve aydınlık ufka yönelmesini temin eder. Ve ancak orada Allah'ın irade buyurduğu mukadder kemal noktasına ulaşabilir: "Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.".

Bilâhare âyeti kerime Kur'an dâvasına karşı çıkıp ona engel olmak isteyen günahkârların sözlerinden bir kısmını naklediyor:

"O küfredenler derler ki: "Kur'an ona bir kerede indirilmeli değil miydi?" Halbuki Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle azar azar indirir ve ağır ağır okuruz."

Doğrusu bu Kur'an bir ümmeti terbiye etmek, bir nizamı hâkim kılmak, bir toplum inşaa etmek için gelmiştir. Bir milletin terbiyesi elbette ki zamanı gerektirir. Bir takım heyecanı, teessürü icabettirir. Bu teessür ve heyecanı pratiğe intikal ettiren hareketleri icap ettirir. İnsan ruhu bir gece ve gündüzde yeni bir nizam. şümullü bir kitabını okuyup hatmederek hemen tam ve mükemmel bir değişime uğrayamaz. Sadece zaman zaman o nizamın bir yanım öğrenerek ve uygulayarak yavaş yavaş yeni kurulan nizamın mer divenlerini tırmanır, mükellefiyetleri yüklenmeye alışır. Ve böylece ilk anda zor ve ağır bir yük altında kalınca bir insanın çöktüğü gibi çöküp kalmaz. Zira her gün besleyici gıdalarla beslenir ve ertesi gü- ne daha bir hazırlıklı olarak girer. Daha kabiliyetli ve yaptığı işler. den daha çok zevk alarak kendisini yetiştirir.

Gerçekten de Kur'an hayatın her yanını kaplayan şümullü ve mükemmel bir nizam getirmiştir. Bunun yanısıra beşer fıtratına en uygun düşen bir eğitim metodu getirmiş ve bununla insanları terbi- ye etmiştir. Onun getirdiği metot en uygunudur, zira insanı en iyi bilen yaratanı göndermiştir. Bunun için islâm cemaatını gelişme ve ilerleme safhasına, günlük ve canlı ihtiyaçlarına en uygun tarzda peyderpey gelmiştir. İlâhî terbiye nizamının ışığı altında her gün gelişen kabiliyet ve ihtiyaçlara uygun tarzda inmiştir. Gerçekten de Kur'an bir eğitim metodu ve hayat sistemi olarak gelmiştir. Yoksa sırf bilgi edinmek veya mücerret haz duymak için inmemiştir. Harf harf, kelime kelime, emir emir, uygulanmak için gelmiştir. Evet, her âyeti müslümanın zamanında baş vuracağı ve öğrenir öğrenmez tatbik edeceği "günlük direktifler" olmak için gelmiştir. Tıpkı bir aske- rin aldığı günlük emirler veya savaş direktifleri gibi. "Günlük direktif"leri alırken kendisini ona alıştırır, arzu ve istekleriyle onu öğ- renerek uygulamaya koyulur. Ve aldığı emirlere göre şekil ve hü- viyet kazanır... İşte bunun için Kur'an bölüm bölüm inmiştir. Ve bu bölüm bölüm indirilişini önce peygambere anlatmakta ve onun yolunda sebatlı olarak ilerlemesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu inen bölümler yavaş yavaş peygamberin kalbine iyice yerleştirilmek üzere azar azar indirilmekte ve ağır ağır okunmaktadır:

"Halbuki biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle azar azar indirir ve ağır ağır okuruz." Azar azar ve ağır ağır indirilmesi Allah'ın bir hikmetine uygun olarak kalblerin ona olan ihtiyacına göre gelişmiştir. Gerçekten de Kur'an bu harukulåde metodu sayesinde onu azar azar ve ağır ağır alan ruhlarda harikalar meydana getirmiş, o ruhlara şekiller vermiş, zaman zaman tesirler icra etmiş, basa basa o ruhlara kendi damgast nı vurmuştur. İşte müslümanlar bu metodu unutup Kur'an'ı kültür edinmek için okunan bir kitap haline soktukları ve sadece mabedlerde ibadet etmek için okunur hale getirdikleri için... Günlük direktifler kitabı, uygulanacak hayat nizamı, şekil alınacak eğitim metodu olarak ele almadıklarından dolayı... Evet, bütün bunlardan haber siz kaldıklarından ötürü Kur'an'dan faydalanamamışlar, Alim ve Habir olan Allah'ın çizdiği nizamın dışına çıkmışlardır.

Âyeti kerime eşsiz deliller getirerek Allah'ın Resulünü destekleyip takviye ettiğini; onlar her bir tartışma kapısı açtıklarında daha üstünüyle karşılaşacaklarını, en ufak bir itirazda bulunduklarında daha mükemmel cevaplar alacaklarını belirtiyor:

"Onlar sana bir misal getirmeye dursun, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana getirdik."

Onlar hakka bâtılla karşı çıkıyorlar. Allah ise onların bâtıllarını hak ile geri çeviriyor ve başını eziyor. Kur'an'ın koymak istediği son hedef hakkı gerçekleştirmektir. Mühim olan tartışmada başarılı olmak veya üstün gelmek değildir. Mühim olan bizzat kuvvetli olan hakkı hâkim kılmak ve bâtıla aslâ karışmayan apaçık gerçeği ortaya dökmektir.

Yüce Allah sevgili peygamberini kavmiyle girdiği her tartışmada aynı şekilde destekleyeceğini bildiriyor. Zira peygamber her zaman hak üzerindedir. Bunun için Allah onu destekleyerek hakkı güçlendirmekte ve bâtılı silmektedir. Allah'ın üstün delilleri karşısında onların mücadeleleri ne ifade eder. Allah katından inen ezici hakikat karşısında onların bâtılı ne önem ifade eder?

Bu bölüm onların haktan kaçmalarının, ölçü ve değerlerini yitirmelerinin, verimsiz mücadelelerinde mantıki gerçeklerden uzaklaşmalarının cezası olarak kıyamet günü yüzleri üstü sürüneceklerini belirten ifadelerle son buluyor: "Cehennemde yüzleri üstü toplanacak olanların, işte onların yeri çok kötü ve yolu çok sapıktır." Kıyamet günü yüzüstü sürünmeleri onların tahkir edildiğini, aşağılaştırıldığını lenmelerinin ve ezildiğini ifade eder. Haktan yüz çevirip büyüklük ve yükseklik taslamalarının mukabilinde burada aşağılanacaklar, yüzüstü süründürüleceklerdir. Ayeti kerime bu manzarayı Resulullahın gözü önüne sererken onların yaptıkları kötülükleri silmek ve Resulullahı teselli etmek istemektedir. Ayrıca onlara da kendilerini bekleyen kötü akıbetleri hatırlatarak korkutmaktadır. Bu tablonun sadece gösterilmesi bile onların kibirlerini kırabilir, inatlarını sarsabilir ve benliklerini harekete geçirebilir. Doğrusu bu gibi ihtarlar onları son derece sarsmakta ise de kendilerine hâkim olmaya çalışarak, inatçı tavırlarını devam ettirmektedir onlar.

Filzilalil Kur'an, Furkan Sûresi
 
Üst Ana Sayfa Alt