Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Şia Camisinde 1 Sünni

H Çevrimdışı

Hatve

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
44932275_10217436830775774_3545227063097032704_n.jpg



Dün Darüsselam’ın en büyük camisi olan ‘Şia 12 İmam’ camisine, cuma namazı için gittim. Şehrin en büyük camisinin burası olduğunu daha yeni öğrenmiştim. ‘Toplayan, cem eden’ anlamına gelen caminin buradaki etkisinin farklı olacağını henüz bilmiyordum. Tahminim vardı ama objektif olmak istiyordum. Namaz öncesi caminin etrafını şöyle bir turladım. Dilenen Afrikalılar ve onlara yüz vermeyen Hintliler gördüm. Yüz yıllardır sömürülen bölge halkı ile İngiliz kolonyalizminin güvencesi olan ve ülke ticaretinin büyük bölümünü ellerinde tutan Hintliler arasındaki uçurumu görmek hiç de zor değil. Denildiğine göre Hindistan’da İngiliz sömürüsünü 150 yıl tadan Hintliler, 70.000 İngiliz bürokrat tarafından milyarı aşkın sayılarına rağmen itaatte kusur etmeyince nerede köle ve nerede efendi kostümüne bürüneceklerini biliyorlar.

Cami Hintlilerin idi, siyahiler camide ve bahçesinde yok denecek kadar azdı. Nihayet ezan okundu.
‘Ya Zehra’, ‘Lebbeyke Ya Hüseyin’, ve kan motifli ‘Aşure’ afiş ve bayraklarıyla süslü duvarları takip ederek kapıdan girdim. Ezanı dinlerken ‘Eşhedu Enne Emîra’l-Mü’minîne ve İmâme’l-Müttakîne Aliyyen Hüccetullah’ ziyadesiyle ötekileştirildim ve kapıdan içeri girdim. Daha doğrusu ‘şii misin?’ diye soran kapı güvenliğine sadece ‘müslümanım’ deyip onunla ortak dilimizin olmadığını ve dolayısıyla anlaşamayacağımızı hareketlerimle ifade edip de girdim. En arka saftan yavaş yavaş ön saflara doğru ağır ağır ilerledim. Alın taşları, hutbeyi büyük perdelere yansıtmak ve kayıt için teknik ekipman, İran’lı imam, kilise düzenini andıran yaşlılar bölmesi, devami surette şiaya has salavatlar ve en önemlisi ise neredeyse herkesin birbirini tanıması dikkatimi çekti. Tanzanya’da yerli halka nazaran azınlık olmaları dolayısıyla birbirlerine kenetlenmişlerdir diye tahmin ediyorum. Tombik bir Hintli amcanın yanına oturdum ve turist olduğumu hissettirip, bir yandan resim çektim bir yandan da hutbeyi dinlemeye başladım. Arapça girişten sonra hutbe Farsça devam etti. İranlı mollanın hutbesini benim ve muhtemelen camideki 3-5 siyahi dışında herkes anlıyordu. Dualara ve salavatlara cemaatin iştirakiyle bunu farkettim. En azından benim gibi anlamsız anlamsız bakmıyorlardı imama. İmamın okuduğu ayet ve hadislerle hutbenin konusunu ve seyrini anlıyordum sadece. Bir de hutbenin sonundaki dua kısmında Irak, Yemen, Lübnan, Pakistan ve Filistinli mazlumlara ettiği duayı anladım. Filistin halkı için dua ediyorlar, Yahudi’nin yapmadığı katliamı Suriye, Irak ve Yemen’de müslümanlara reva görüyorlardı halbuki. Neyse.

Rivayeti bol, cerh ve ta’dili esnek bu kaynağın hadislerini de dinledim tabi ki. ‘Kişiye kıyamet günü şu dört şey sorulur; gençliğini nerede tükettiği, ömrünü nerede geçirdiği, nereden kazanıp nereye harcadığı ve ehli beyti sevip sevmediği’ ve Hz. Hüseyin efendimizle alakalı sayısız hadis. Sünni hadis kaynaklarına nisbetle onlarca kat daha geniş bir hadis havzaları olunca bu normal tabi.

Derken yine ziyadeli kametle namaza kalktık. Tekbirle beraber ellerimi bağladım, benden başka kimse elini bağlamayınca kendimi herkesten önce namaza başladım sandım. Rükû öncesi kunutları bilmediğim için tekbirle beraber rükûya gitmeye kalktım, ikinci rekatta rükûya gitmedim ve bu defa onlar gitti. Teşehhütte ellerimi çırpmadım ve sonunda baş ile selam vermeden namazdan ayrıldılar. Alın taşı silsilesini bozan nokta tam da benim önümdü ama şapkamla boşluğu doldurdum. Sonra mazlum coğrafyalar-ı için İngilizce bir daha dua edildi. Akabinde solumdaki amca elini uzattı, ‘Allah kabul etsin’ merasimi diye ben de elimi uzattım kendisine. Amca ısrarla elimi tutmadı ve nihayet sol elimi kendisi tutup kaldırdı. Herkesin eli bir diğerine kenetli vaziyette ‘bu gün cuma, senin geleceğin gün bugün, seni özlemle bekliyoruz ey son imam’ gibi nakaratları kendilerine has bir makamla söylediler, ben de dinledim. Derken namaz bitti diye yerimden ayrılacakken benim amca beni tuttu, bırakmadı. Küçükken namaz akabinde tesbihe kalmamız için bizi zorla tutan hacı amcalar geldi aklıma. Yeniden namaz düzeni alındı, ikindi namazı için yeniden bir kamet getirildi. Hacı amcadan kendimce izin alıp yerimde oturdum ve ikindiye katılmadım. Namaz sonrası üzerime üzerime gelen bakışlar arasında geriye çekildim, yani itildim ve dışarıya çıktım. Kahire’de iken kilise ve sinagoglara giderdik. Oralardan çıkarken de hissettiğim bir duygu vardı. O zaman duygularımı dile getirirken, en azından kendi içimde o duygunun adını koyarken rahattım. Burada öyle olmayacağım.
Kapıdaki ihtiyaç sahiplerinden biri yakamı bırakmadı. ‘Karnın açsa gel dönerciye gidelim’ diyemediğim için koluna girip bir bakkala doğru yürüdüm. Bakkalın kapısına geldiğimde arkamda büyük bir karartı fark ettim. Caminin önündeki bütün ihtiyaç sahiplerini sürüklemişim ardımdan da haberim olmamış. Her beyazı patron zannediyorlar ama beni görünce inşallah öyle olmadığını anlamışlardır. Kalabalığı da alıp hemen mescide doğru yürümeye başladım. Kapıdan bir ben geçtim, onlar ise içeri giremediler. İçerde biraz kalıp dışarı çıktım ve hızlıca bölgeden ayrıldım.

Farsça bölümünde neler söylediğini bilmiyorum imamın, ama ben öğlen namazımı iade ettim yine de. Neticede imamet şiasında kendi akidelerini benimsemeyenlerin amelleri makbul değildir, çünkü iman dairesinin dışında olurlar. İmkanım olsa molla ile bir tanışıp, yakından tanıyıp konuşmak isterdim.

Kıymetli bir hocamın bende büyük iz bırakan sorusunu sormak isterdim:
‘Senin gibi inanmayanların ateşe gideceğini düşünmek vicdanını rahatsız etmiyor mu? Bu kadar mı eminsin?’


Darüsselam / 27 Ekim 2018
Muhammed Taha Sönmez
 
Üst Ana Sayfa Alt