Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Peygamberin (s.a.v.) Sekerat Halinde Vasiyet Yazdırmasına Ömer'in Engel Olmasına Şia'n Ali'nin Hilafeti İtirazlarına Nasıl Cevab Verilmelidir?

Esad Çevrimdışı

Esad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum ve rahmetullah.
Şia taraftarları Kırtas Hadisesi olarak adlandırdıkları Buhari ve Müslimde geçen bir hadisten yola çıkarak Hz. Ömerin Peygamber Efendimizin (sav) vasiyet yazmasını engellediğini ve aşağıdaki durumları ifade etmektedirler. Bu konuda kendilerine nasıl cevap verilmelidir?



Alıntının başı --------------
Peygamberin Vasiyetinin Yazılmasına Mani Olunmasına İtirazlar
Hz. Resulü Kibriya’nın emrine uyulmamakta;
  1. Hz. Resulü Kibriya’nın sözü reddedilmekte;
  2. Sanki orda bulunan ve itiraz edenler Hz. Fahri Kâinat Efendimizden (s.a.a) Kur’an’ı ve Kur’an’ın özelliklerini daha iyi bilmekteymiş gibi davranmakta ve bunu bir şekilde izhar etmektedirler(!!)
  3. Hz. Fahri Kâinat Efendimize hezeyan ve sayıklıyor gibi kötü bir tabirle atıfta bulunulmaktadır.
Tüm bunlar Kur’an’a aykırı ve İslam’ın temel ilke ve prensipleriyle asla bağdaşmamaktadır:
  • “Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun.” (Haşr, 7)
  • “Bu (Kur'ân), pek değerli, çok güçlü, Arş'ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerin arasında) sözü dinlenilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür. Arkadaşınız da (uzun süre bir arada bulunup iyice tanıdığınız Muhammed) deli değildir.” (Tekvir, 19- 22)
  • “Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür. 41. Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!” (Hakka, 40- 42)
  • “Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz. O, ancak (kendisine) vahyedilen bir vahiydir. Çünkü onu güçlü kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti.” (Necm, 2-5)
-------- Alıntının sonu
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh ;

Kırtas Hadisesi
30439
1- İbni Abbas (r.anhuma), Kalem ve Kâğıt (Kırtas) Hadisesinin Esas Râvisi ve Bu Hadiseden Sonra O'nun Görüşü

(A) İbni Abbas (r.anhuma), Peygamberin (s.a.v.) Sağlık Durumunun Perşembe Günü Kötüleşdiğine İnanmaktaydı

30440
30441

İbn Abbas (r.anhuma) şöyle diyor: ‘O Perşembe, Allah Rasulunun hastalıktan dolayı ağrısı iyiden iyice artmıştı.'
(Buhari, C. 5, Sf: 438, Hadis no: 4431; ve (Buhari, C. 1, Sf: 121, Hadis no: 114)

Aynı şekilde okuyoruz ki, İbni Abbas (r.anhuma) dedi, “Dedi ki: “O gün Rasûlullahın (s.a.v.) hastalığı ağırlaşmıştı, “Bana bir kürek kemiği getirin (dedi)."

(Buhari, C. 4, Sf: 248, Hadis no: 3168)

30442

İbn Abbas (r.anhuma) dedi: Dedi ki: “O gün Rasûlullah'ın (s.a.v.) durumu ağırlaşmıştı ve O dedi…"
(Muslim, C. 4, Sf: 375, Hadis no: 1637)


* Ömer ve diğer sahabiler gibi İbni Abbas ta, Perşembe günü Peygamberin (s.a.v.) sağlık durumunun kötüleştiğine inanmaktaydı. Şöyle ki, bu Ömer'in ortaya çıkardığı bir şey değildi aksine Peygamberin (s.a.v.) sağlık durumu Perşembe günü gerçekten de ağırlaşmıştı.

(B) İbni Abbas (r.anhuma), Kalem ve Kağıt hadisesi Zamanı Ömer'i , Peygamber (s.a.v.) Hakkında Saygısız Sözler Sarfetmekle Suçlamamıştır

Kalem ve kağıt hadisesi hakkındaki rivayeti kullanan Şiiler, Peygambere (s.a.v.) hakaret ve saygısızlık yaptığını iddia ederek Ömer'e saldırmayı severler. Ancak onların tüm iddiaları varsayım ve spekülasyonlara dayanmaktadır. Öte yandan bu hadisenin esas râvisi İbni Abbas, Ömer'i Peygambere (s.a.v.) saygısız ve hakaret içeren kelimeler kullanmakla hiç bir zaman suçlamamıştır. İbni Abbas'ın tek itiraz ettiği şey sahabenin Peygamberin (s.a.v.) huzurunda bir biriyle tartışması ve munakaşasıydı ki, İbni Abbas'a göre bu doğru bir şey değildi

İbn Abbas (r.anhuma), dedi: Sonra oradakiler niza ederek munakaşa etmeye başladılar, oysa ki Peygamberin yanında niza etmek doğru değildir. (Buhari, C. 4, Sf: 248, Hadis no: 3168)

İbn Abbas: ”Musibetin en büyüğü, Rasûlullah (s.a.v.) ile bu nâmeyi kendilerine yazmasının arasına giren ihtilâf ve gürültüleridir, diyordu. (Buhari, C. 5, Sf: 439, Hadis no: 4432)

“İbni Abbâs: Musibetin en büyüğü, Rasûlullah (s.a.v.) ile bu nâmeyi kendilerine yazmasının arasına giren ihtilâf ve gürültüleridir, diyordu.. " (Muslim, C. 4, Sf: 377, Hadis no: 1637)

İbn Abbas dedi: "Oradakiler niza ederek munakaşa etmeye başladılar, oysa ki Peygamberin yanında niza etmek doğru değildir…" (Muslim, C. 4, Sf: 375, Hadis no: 1637 a)

* Görüldüğü üzere İbni Abbas'ın (r.anhuma) tek itirazı ve pişmanlığı sahabenin Peygamberin (s.a.v.) huzurunda bir biriyle tartışmaları ve munakaşa etmeleriydi

(C) İbni Abbas'tan Sahih Bir Şekilde Gelen Rivayetlerin Hiç Birinde, Açık Olarak Peygamber (s.a.v.) İçin “Sayıklıyor” Kelimesini Söyleyenin Ömer (r.anh) Olduğu Bildirilmemiştir

Ömer'in (s.a.v.) belirli bir şekilde “sayıklıyor” kelimesini kullandığı doğru değildir. İbni Abbas'tan Ömer'in Peygamber (s.a.v.) için “sayıklıyor” kelimesini kullandığını açıkca belirten hiçbir sahih rivayet yoktur. Tüm sahih rivayetlerde “sayıklıyor” kelimesinin “bazı insanlar” tarafından söylendiğini görmekteyiz ki, dolayısıyla onların kimliği belli değildir. Peygamberin (s.a.v.) huzurunda tartışan iki gruptan hangisinin bu ifadeyi kullandığı konusunda bir belirlilik yoktur. Çünkü bazı rivayetlere göre bu soru ifade eden formada bir soru şeklinde kullanılmışdır ki, bu da kendiliğinde bu ifadeyi kullananların Ömer'e karşı olan ve O'na ihtilaf eden grup olduğunu ima etmektedir.

Diğer yandan İbni Abbas'tan gelen sahih rivayetlerde Ömer, Peygamberin (s.a.v.) hastalığı sebebiyle şiddetli bir acı çektiğini açıkca belirtmektedir.

“İbn Abbas (r.anhuma) dedi, “Ağrısı şiddetlendiği zaman Nebî (s.a.v.) , bana bir sahife getirin; sizlere, ondan sonra sapmayacağınız bir şey yaz(dır)ayım” buyurdu. Ömer ise, ”Nebî (s.a.v.)’nin ağrısı gayet şiddetlendi (dedi)..." (Buhari, C. 1, Sf: 121, Hadis no: 114)

“İbni Abbas rivayet etti: Rasûlullah’ın vefatı yaklaştığı zaman, evinde, içlerinde Ömer ibnu’l-Hattâb’ın da bulunduğu birtakım adamlar varken, Peygamber (s.a.v.): — “Haydin (bana yazı yazacak bir şey getiriniz de) size bir kitâb (yânı vasiyetname) yazdırayım ki, bundan sonra yolunuzu şaşırmayasınız!” buyurdu.
Bunun üzerine Ömer: Peygamber’in hastalığı muhakkak ağırlaşmıştır (dedi).…" (Buhari, C. 7, Sf: 279, Hadis no: 7366)

İbni Abbas’dan naklen haber verdi. Şöyle demiş : Rasûlullah (s.a.v.) evde içlerinde Ömer b. El-Hattab’ın da bulunduğu bir takım zevat olduğu halde intizâra gelince: «Getirin size bir nâme yazayım; ondan sonra bir daha sapmazsınız!» buyurdu. Bunun üzerine Ömer: Gerçekten Rasûlullah (s.a.v.)‘e hastalık galebe çaldı…"
(Muslim, C. 4, Sf: 376 - 377, Hadis no: 1637 c)


* Bu nedenle Ömer'in bunu söylediğini düşünenler, görüşlerini sahih rivayetlere değil devarsayımlara dayandırmışlardır. Ömer (r.anh) tarafından söylenen kelimeleri açıkça ifade eden rivayetleri göz ardı edip te belirsiz ifadelerin bulunduğu rivayetler üzerinden bir sonuca ulaşmak doğru değildir

(D) Kalem ve Kağıt Hadisesinden Sonra İbni Abbas, Ömer'i (r.anhum) İyi Karakterli Bir İnsan Gibi Övmüş ve O'nu Sevdiğini Söylemiştir

İbn Abbas (r.anhuma) dedi: Rasulallah'ın (s.a.v.) ashabının bir çoklarından işittim. Ömer bin Hattab da bunlardandır. O bana en sevgili olanıydı. (Muslim, C. 2, Sf: 346, Hadis no: 826)


30443

İbn Abbas dedi: Nazarımda pek değerli birçok kimse -ki bence onların en değerlisi Ömer’di– şu hususta şâhidlik ettiler. (Musned-i Ahmed bin Hanbel, C.1, Sf: 85 - 86, Hadis no: 110; Sf: 95 Hadis no: 130)

İbn Abbas'tan rivayet edildi ki, Allah Azze ve Celleninİş konusunda Onlarla muşavere et” sözü hakkında dedi: ”(Onlardan kasıt) Ebubekir ve Ömer'dir.(Mustedrak âla Sahiheyn, C. 3, Sf: 74, Hadis no: 4436)

* İbni Abbas'ın kalem ve kağıt hadisesinden sonra Ömer (r.anh)'i yüksek bir şekilde övmesi onun kağıt ve kalem hadisesinden sonra Ömer'in Peygamber'e (s.a.v.) saygısızlık yahud hakaret ettiğine inanmadığını göstermektedir ve bu Şia'nın varsayım ve spekülasyonlara dayalı iddialarını reddetmekdedir. Üzerinde durulması gereken nokta şudur ki; Eğer kağıt ve kalem hadisesinin esas râvisi İbni Abbas, Ömer'in Peygamber'e (s.a.v.) hakaret ve saygısızlık ettiğini düşünseydi neden Ömer'i övsün ki?
Bir kimse Peygamberi (s.a.v.) bırak, kendi babasına dahi saygısızlık ve hakaret eden bir kimseyi över mi?

(E) İbni Abbas, Peygamberin (s.a.v.) Kalem ve Kağıtı, Ali'yi halife Tayin Etmek İçin İstediğine İnanmıyordu

İbni Abbas (r.anhuma) tarafından nakledilen aşağıdaki rivayette görüyoruz ki, Peygamberin(s) vefatından üç gün önce -Cumua günü ki, Peygamber (s.a.v.) Pazartesi vefat etmişdir- Ali bin Ebu Talib (r.anh) ve Abbas bin AbdulMuttalib (r.anh), Peygamberin (s.a.v.) halifesinin kim olacağı yönünde herhangi bir fikre sahib değillerdi. İbni Abbas'ın (r.anh) Ali'nin (r.anh) anlayışına karşı sessizliğiyi ve Ali'nin görüşüne itirazda bulunmamış olması onun Peygamberin (s.a.v.) kalem ve kağıdı Ali'yi halife tayin etmek için istediğine inanmadığına delildir.

”Kâ’b ibn Mâlik haber verdi; O'na da İbn Abbâs şöyle haber vermiştir:
Alî ibn Ebî Tâlib (r.anh), Peygamber’in vefat ettiği hastalığı sırasında, Peygamber’in yanından dışarı çıktığında insanlar: — Yâ Eba’l-Hasen! RasûluIIah (bu gece) nasıl sabahladı? diye sordular.
Alî: — Allah’a hamd olsun, hastalıktan beri’ (yânî iyileşmiş) olarak sabahladı! diye cevâb verdi.
Alî’nin bu cevâbı üzerine babam Abbâs, Alî’nin elini tuttu da Alî’ye: — Sen Peygamber’in öleceğini -yâhud: Şu hakîkati- görüp düşünüyor musun? Vallahi sen üç gün sonra asanın, yânî başkasının kulu (me’mûru) olacaksın! Vallahi ben Rasûlullah’ın bu hastalığından yakında öleceğini kuvvetle sanıyorum. Çünkü ben Abdulmuttalib oğulları’nın yüzlerindeki ölüm alâmetini (tecrübemle) bilmekteyim. Şimdi sen bizi Rasûlullah’ın yanına götür de biz (Hâşimîler adına kendisinden sonra Halifelik) işinin kimde olacağını kendisinden soralım. Eğer bu iş bizde olacaksa, biz bunu (Rasûlullah’ın sağlığında) bilelim. Bizden başkasında olacaksa kendisine söyleyelim de bu işi bize vasiyet etsin! dedi.
Bunun üzerine Alî: — Vallahi eğer biz bu işi Rasûlullah’a sorar, O da bizi bundan men’ ederse, (O’nun vefatından) sonra insanlar bunu (delîl getirerek, halifeliği) bize ebediyyen vermezler. Bu sebeble ben bu halifelik meselesini Rasûlullah’a ebediyyen sormam! diye yemîn etti”
(Buhari, C. 5, Sf: 444 - 445, Hadis no: 4447)

* Bu Kırtas hadisinin esas râvisinin Şia'nın bâtıl görüşüne karşı olduğunun delilidir.
Kırtas hadisinin esas râvisi Peygamberin(s.a.v.) kağıt ve kalemi Ali'yi (r.anh) halife tayin etmek için istediğine inanmamıştır. İbni Abbas'a göre hatta Ali'nin kendisi ve babası Abbas dâhi Peygamberin (s.a.v.) kağıt ve kalemi Ali'yi halife tâyin etmek için istediğine inanmamıştır.

(F) İbni Abbas (r.anhuma), Peygamberin (s.a.v.) Hastalığı Sırasında Ebubekir'i Övdüğüne, O'nu İmamlığa Geçirdiğine ve İlahi Mesajı Tebliğ Ettiğini İfade Ettiğine Şâhidlik Etmekdedir

30444

İbni Abbas (r.anhuma) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.), vefatı ile neticelenen hastalığı sırasında başını bir bez ile bağlamış olduğu halde mescide çıktı ve minber üzerine oturdu, Allah’a hamd ve sena etti ve sonra şöyle buyurdu: “Şu muhakkak ki, insanlar içinde nefsi ve malı itibariyle benim üzerimde, Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe’den çok menn ve atası olan hiçbir kimse yoktur. İnsanlardan bir dost edinecek olaydım, muhakkak Ebu Bekir’i kendime dost edinirdim. Lakin İslâm yüzünden olan hullet (yani derin dostluk) daha faziletlidir. Ebu Bekir’in küçük kapısından başka mescide açılan kapıların hepsini benim tarafımdan kapatınız
(İbn Hibban, Sahih, C. 15, Sf: 275, Hadis no: 6860 sahih; Ebu Yâla el Mevsilî, Musned, Hadis no: 2558)

* Hastalığının son döneminde Peygamber (s.a.v.), Ebubekir (r.anh)'i özellikle övmüştür.

“İbni Abbâs (r.anhuma) şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.) perdeyi açtı. Halk Ebû Bekir’in arkasında saff olmuşlardı.
(Bunu görünce): «Ey nâs! Şu muhakkak ki müslümanın göreceği yahud O'na gösterilecek salih rüyadan başka peygamberliğin müjdecilerinden hiç bir şey kalmamıştır. Dikkat edin kil Ben rükû veya secde halinde Kur’an okumaktan nehy olundum. Rükû da Allah Teâlâ’yı tâzim edin. secdede ise duâ etmeye çalışın! Zira secde halinde duanızın mustecâb olması pek me’mûldur.» buyurdular. (Muslim, C. 1, Sf: 590, Hadis no: 479)

Abdullah b. Abbâs (r.anhuma)‘dan rivayet edildi şöyle demiş: Rasûlullah (s.a.v.) perdeyi açtı. Vefatına muncer olan bu hastalığında başı sarılı idi. Ve üç defa: «Allah’ım, tebliğ ettim mi?» dedi.
(sonra şunları ilâve etti): «Hiç şubhe yok ki sâlih bir kulun göreceği yahud kendisine gösterileceği ruyadan başka Peygamberliğin müjdecilerinden hiç bir şey kalmamıştır.». Dikkat edin ki, Ben rukû veya secde halinde Kur’an okumaktan nehy olundum. Rukû da Allah Teâlâ’yı tâzim edin, secdede ise duâ etmeye çalışın! Zira secde halinde duanızın mustecâb olması pek me’mûldur.» buyurdular.”
(Nesai, C. 2, Sf: 150, Hadis no: 1121; Muslim, C. 1, Sf: 590, Hadis no: 479)

* Rivayetlerde dikkat çeken nokta şudur ki; Muhammed (a.s.) hasta olduğu zaman insanları Ebubekir'in arkasında namaz kılarken gördüğü zaman ilahi mesajı ilettiğini tekrarlamıştır.


(G) Kalem ve Kağıt Hadisesinden Sonra İbni Abbas (r.anhuma), Ebubekir (r.anh)'in Büyük Kerem Sahibi Olduğunu Söylemiştir:

Kâsım bin Muhammed (r.anh) şöyle anlatır:
Âişe (radıyallâhu anhâ) hasta olmuştu. İbn-i Abbâs (r.anhuma) O'nu ziyarete geldi ve şöyle dedi:
“−Ey mûminlerin annesi, Sen Rasûlullah (s.a.v.) ve Ebû Bekir (r.anh) gibi iki büyük kerem sahibi murşid ve şefâatçinin yanına gidiyorsun! (Ne mutlu sana! Artık endişe etme, rahat ol!) (Buhari, C.5, Sf: 75, Hadis no: 3771)


(H) İbn Abbas (r.anhuma), Peygamberin (s.a.v.) Ömer (r.anh)'den Radı Bir Şekilde Dünyadan Göçtüğüne İnanmıştır

el-Mısver ibn Mahrame (r.anh) şöyle demiştir: Ömer (r.anh) vurulduğu zaman demlenmeye, endîşelenmeye başladı. Hemen (pek sevdiği) İbn Abbâs (r.anhuma) yanına gelerek endîşesini gidermek ve teselli etmek maksadıyle: — Ey Mûminlerin Emîri! Eğer bu vurulmadan ölüm olursa, vaziyetten o kadar endîşe etme! Yemin olsun, muhakkak sen Rasûlullah (s.a.v.)’a yâr ve hemdem oldun ve O’na pek güzel dostluk ettin. Sonra Rasûlullah’tan -O, senden hoşnûd olarak ayrıldın. Ondan sonra Ebû Bekir’e arkadaş oldun. Ona da pek iyi yoldaş oldun. Sonra Ebû Bekir’den de o, senden hoşnûd ve radı olarak- ayrıldın. Sonra Peygamber’in ve Ebû Bekr’in bunca arkadaşlarına dost oldun; bunlara da pek güzel dostluk ettin. Eğer sen (bu defa) sahâbîlerden ayrılırsan, muhakkak onlar senden hoşnûd ve radı oldukları hâlde ayrılacaksın! dedi..“
(Buhari, C.5, Sf: 36, Hadis no: 3692 - C.7, Sf: 427, Hadis 62 - 26; İbn Hibban, Sahih, C. 15, Sf: 314 - 315, Hadis no: 6891; Hakim, Mustedrak, C. 3, Sf: 98, Hadis no: 4515;

* Yukarıdaki rivayette Kalem ve Kağıt hadisesinden sonra İbni Abbas (r.anhuma), Ömer (r.anh)'in Peygamber (s.a.v.)'le iyi ilişkileri olduğunu ve O'nun Ömer'den hoşnud olarak ayrıldığına inandığını belirtmekdedir.
Bu Şia'nın bir karınca yuvasından bir dağ yaptıklarına ve meseleyi varsayım ve tahminlerle nasıl abarttıklarına açık delildir. Kırtas hadisinin esas râvisi olan İbni Abbas, Peygamberin (s.a.v.) Ömer'den hoşnud olarak bu dünyadan ayrıldığına inanmaktadır

(İ) Ali (r.anh)'nin Ömer (r.anh)'i Ölüm Döşeğindeyken Övdüğüne İbni Abbas Şâhidlik etmektedir

Aşağıdaki rivayette Ömer (r.anh) ölüm döşeğindeyken Ali (r.anh)'nin onu övmesine dair İbni Abbas (r.anhuma)'ın şâhidliğini görmekteyiz. Ali (r.anh), Ömer (r.anh)'in hayırlı amellerde bulunduğunu bildirmiştir. Eğer Ömer Şii'lerin tasvir etmek istediği gibi Peygamber'e (s..a.v.) hakaret ve saygısızlık eden biri olsaydı, Ali (r.anh) onu bu şekilde övmezdi.

“İbni Ebî Muleyke’den naklen haber verdi. (Demiş ki) :
Ben İbni Abbâs (r.anhuma)‘ı şunu söylerken işittim: Ömer b. Hattâb teneşirinin üzerine kondu. Ve kaldırılmadan önce halk ona dua ve sena ederek üzerine salâvat getirerek etrafını sardılar. Ben de içlerinde idim.
Arkamdan omuzumdan tutan bir adamdan başka beni heyecanlandıran olmadı.
O'na baktım, bir de ne göreyim Ali imiş. Ömer’e rahmet okudu ve şunu söyledi: «Geriye hiç bir kimse bırakmadın ki, benim için onun ameli gibi amelle Allah’a kavuşmak seninkinden daha makbul olsun. Allah’a yemin olsun! Ben Allah’ın seni iki dostunla birlikte koyacağını biliyordum. Çünkü ben çok defalar Rasûlullah (s.a.v.)’i ; «Ben Ebû Bekr ve Ömer’le beraber geldim; Ebû Bekr ve Ömer’le beraber girdim; Ebû Bekr ve Ömer’le beraber çıktım.» buyururken işitiyordum
(Buhar, C. 5, Sf: 32, Hadis no: 3685; Muslim, 2174)

* Şii'ler bu bölümde olan tüm rivayetlerin Ehl-i sünnet rivayetleri olduğu dolayısıyla da bu hadislerin onlar için huccet olmadığı yönünde itiraz edebilirler. Bu itiraza birkaç yönden cevab verilebilir ki onlardan biri şudur:
Bu rivayetleri zikretmemizin neden Sunni kesimi bu konuda bilgilendirmektir ve bu hadisler onlar için huccettir. Bu yüzdende onlar sahih rivayetler ışığında hadiseyi doğru bir şekilde anlamaları gerekir. Şiilere gelince şunu deriz: İlk etapta bu hadiseyi Ömer'e saldırmak için kullanamazlar çünkü Şia kaynaklarında bu konuda gelen tüm rivayetler zayıftır. Dolayısıyla bir sunni onlara şöyle cevab verebilir:
”Bu hadise Şia kitablarına göre mûteber değildir. Çünkü Şia kitablarında bu konuyla ilgili bulunan tüm rivayetler Şia hadis ilmine göre zayıftır. Şia kitablarında bu konuda mûteber rivayet olmadığı halde eğer bir Şia sahih sünni rivayetlerini kullanarak sunnilerle yapılan bir tartışmaya katılmak isterlerse bu durumda bu bölümde gösterdiğimiz gibi onların yanlış anlamalarını ve varsayımlarını temel alarak iddialarını çürüten Ehl-i sünnet kitablarından gelen diğer sahih rivayetleri de kabul etmeleri gerekmektedir. Onların ehli sünnet kitablarındaki rivayetlerin bazılarını kiraz alır gibi seçerek diğerler sahih rivâyetleri reddetme hakkına sahib değillerdir.



II- Câbir bin Abdullah, Kalem ve Kağıt (kırtas) Hadisesinin Diğer Bir Ravisi ve Bu Hadiseden Sonra O'nun Ömer Hakkındaki Görüşü

Câbir bin Abdullah (r.anh) kalem ve kağıt hadisesini doğru bir şekilde aktaran diğer bir sahabidir. Lâkin Câbir'in rivayeti çok kısa olduğundan Şia'ların İbni Abbas'ın rivayetinden alıntı yaptıkları sıklıkta Câbir'in rivayetinden alıntı yaparken görememekteyiz. Buna sebeb onun rivayet ettiğinin kısa olması sebebinden Şia'nın bu konudaki yaygaralarını desteklemektedir.

Câbir rivayet etti: ”Rasulullah (s.a.v.) vefatına doğru ondan sonra onların şaşmamaları ve şaşırmamalarına neden olacak bir şey yazmak için bir sayfa istedi, evde sesler yükseldi, Ömer bin Hattab konuştu ve Rasulullah onu reddetti. (Ebu Yâla, Musned, C. 3, Sf: 394 - 395, Hadis no: 1871)

* Görüldüğü üzere Câbir'in sahih rivayeti çok kısadır ve bu yüzdendir ki, Şiiler İbni Abbas'ın rivayetini dillendirdikleri sıklıkta Câbir'in rivayetini dillendirmemektedirler. Çünkü bu rivayet onların bu konudaki gündem maddelerini desteklememektedir. Herneyse, bu hadise Câbir bin Abdullah tarafındanda kısaca rivayet edildiği için bu hadiseden sonra onun Ömer hakkındaki görüş ve tutumunu da paylaşmamız gerektiğini düşünmekteyiz. Eğer Cabir bin Abdullah Ömer'in kalem ve kağıt hadisesi sırasında Peygamber'e(s.a.v.) saygısızlık ve hakaret ettiğini düşünmüş olsaydı bu hadiseden sonra O'nu bu denli saygıyla anmaz ve faziletlerinden söz etmezdi.

(A) Kalem ve Kağıt Hadisesinden Sonra Câbir, Ömer ve Peygamberin(s.a.v.) Birbirlerine Karşı Sevgilerini Gösteren Hadis Nakletmiştir

Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Ben kendimi cennete girmiş gördüm. Derken Ebu Talha’nın hanımı Rumeysa ile karşılaştım (radıyallahu anhuma). Bir de hışırtı kulağıma geldi. “Bu kim(in hışırtısı)?” dedim.
Bilal(in)!dediler.

Avlusunda bir cariye bulunan bir köşk gördüm. “Bu kime ait?” dedim.
Ömer İbnu’l-Hattab’ındır! dediler.
İçine girip bakmayı arzu ettim. Ancak Senin kıskanç olduğunu hatırladım ve geri döndüm
!” Ömer, bu söz üzerine ağladı ve: “Anam Babam Sana feda olsun, Sana karşı da mı kıskanç olacağım ey Allah’ın Rasûlu!” dedi.”

(Buhari, C.5, Sf: 29, Hadis no: 3679)

* Kalem ve kağıt hadisesinden sonra Câbir bin Abdullah, Peygamberin (s.a.v.) Ömer'in sarayını cennette görmesini ve Onların bir birlerine karşı sevgi ve saygılarından bahseden hadis rivayet etmişdir.

B. Kalem ve Kağıt Hadisesinden Sonra Câbir, Ömer'in Cehennem Ateşine Girmeyenlerden ve Yeryüzünün En Hayırlılarından Olduğuna Şahidlik Etmektedir

Câbir rivayet etti: Rasulallah (s.a.v.) dedi “(Hudeybiyye günü) ağaç altında biat edenlerden hiç kimse (cehennem) ateşine girmeyecektir [Camiut Tirmizi, C. 6, Sf: 481, Hadis no: 3860]

Câbir bin Abdullah'a göre Ömer(r.anh) Hudeybiyye'de ağaç altında Peygambere(s.a.v.) biat edenlerden biriydi.

Câbir bin Abdullah rivayet etti:
demiş : — (Hudeybiyye günü) Bin dört yüz kişi idik. O'na (Peygambere (s.a.v.), Ömer ağacın altında —ki bu ağaç büyük bir tiken ağacı idi— elinden tutmuş olduğu halde bey’at ettik. İbni Kays El-Ensarî’nin dedesinden maada hepimiz ona bey’at ettik. O devesinin karnı altına gizlendi.
Ravi ilave etti: «O'na biz, kaçmayacağımıza dair bey’at ettik; ölüm üzerine bey’at etmedik… "
(Muslim, C.5, Sf: 191 - 192, Hadis no: 1856)

Câbir bin Abdullah rivayet etti: Hudeybiyye günü Rasulallah (a.s.) bize dedi’ “Sizler yeryüzünün en hayırlılarısınız!
Biz 1400 kişiydik. Eğer şimdi görüyor olsa idim size (altında biat ettiğimiz) ağacı gösterirdim.” Salim dedi, “bizim sayımız 1400 idi.” (Buhari, C.1, Sf: 295, Hadis no: 4154)

* Câbir'in bu rivayetlerinden Ömer'in ağaç altında biat edenlerden olduğu için cehennem ateşine girmeyenlerden ve yeryüzünün en hayırlı insanlarından olduğunu görmekteyiz.


(C) Kalem ve Kağıt Hadisesinden Sonra Câbir, Ömer' (r.anhuma)'in Faziletinden ve Onun İslamdaki Öneminden Bahseden Hadis Naklermişdir

Abdullah bin Muhammed bin Akil bin Ebi Talib, Câbir ibn Abdullah'dan: Rasulallah (s.a.v.) dedi: “Ebubekr ve Ömer, bu dinde başta olan duyma ve görme gibidir
(Şerh Usul Î’tikad Ehlu's-Sunne vel Cemaat, C. 2, Sf: 1140, Hadis no: 2507 Hasen; Silsile el-Ahadis es-Sahiha, C. 2, Sf: 457, Hadis no: 815 Hasen)

(D) Ömer (r.anh) Peygamberle (s.a.v.) Beraber Olmayı Kendi Nefsine ve Mala Tercih Ettiğine Dair Câbir'in Şahidliği

Câbir bin Abdullah rivayet etti ki: “Biz Huneyn vadisine yönelince, Tirhame vadilerinden birinin geniş çukurlarından durmadan iniyor, iniyorduk. Sabahın alacakaranlığı idi. Onlar bizden önce vadiye gitmişler ve vadinin gizli yollarını ve dar geçitlerini tutup müslümanları pusuya düşürmek için toplanmış, hazırlanmış ve üstlenmişlerdi. Biz daha henüz yokuştan aşağı iniyorduk ki, vallahi, iyice hazırlanmış olarak birlikler halinde yek vücut üzerimize saldırdılar. Kimse kimseyi beklemeden herkes dönerek kaçışıyordu.
Rasulullah (a.s.) sağ tarafa dönerek: “Ey insanlar. Nereye? Bana geliniz, ben Allah’ın elçisiyim, ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im” diyordu.
Develere binilmez oldu ve onlar birbirine karıştı, halk alabildiğine kaçıp gidiyordu. Peygamberimizin yanında, muhacir ve ensardan bazı kişilerle, aile halkından başka kimse kalmamıştı. Muhacirlerden yanında kalan Ebu Bekir (r.anh) ve Ömer (r.anh), ehl-i beytinden Ali (r.anh), Abbas, Ebu Sufyan bin el-Haris, Rabia bin el-Haris, Fadl bin Abbas, Ummu Eymen’in oğlu Eymen bin Ubeyd ve Usame bin Zeyd idi.”
Câbir bin Abdullah dedi ki: “Hevazin'lilerden bir adam kırmızı bir devenin üzerinde elinde uzun bir mızrağın ucuna takılmış siyah bir bayrak olduğu halde Hevazinlilerin önüne düşmüş, onlardan arkasında birini yakalarsa mızrağı ile vuruyor, önünde kimse yoksa yürüyor, arkasındakiler de onu tâkib ediyorlardı.” (Ahmed bin Hanbel, Musned, C. 23, Sf: 273 - 275, Hadis no: 15027 Hasen)

* Cabir bin Abdullah'a göre Ömer, Huneyn savaşında Peygamberle (s.a.v.) birlikte mevkisini terk etmeyerek savaşanlardan biriydi

Cabir bin Abdullah (r.anh) şöyle dedi: ”Peygamber (s.a.v.) Cumua günü ayakta bulunduğu sırada Medine'ye bir Kervan geliverdi. Bunun üzerine Rasulallahın (s.a.v.) sahabileri Kervana doğru sökun ettiler. Hatta Peygamberin (s.a.v.) beraberinde on iki kişiden başka kimse kalmadı. Ebubekir ve Ömer de bu kalanların içerisinde bulunuyorlardı. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: ”Onlar bir ticaret yahud bir eylence gördüklOnlar bir ticareeri zaman ona yönelip dağıldılar” (Nur 37)”
(Muslim, C. 2, Sf: 382, Hadis no: 863)


* Kağıt ve Kalem hadisesinden sonra Cabir Bin Abdullah, Ömer'in asla maddi çıkar peşinde koşmadığını belirtmiştir. Ömer'e gelince o bu ayette vasfedilenlerdendir: ”Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalblerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar." (Nur suresi 36-37)

(E) Kalem ve Kağıt Hadisesinden Sonra Ömer Ölüm Döşeğindeyken Ali'nin O'nu Övdüğüne Dair Cabir'in Şahidliği

” Bize Sufyan Cafer'us (Sadıktan) O babasından o da Cabir bin Abdullah'dan: ”(Ömer vefat ettiği zaman) Ali bin Ebu Talib, Ömer'in yanına dahil oldu ve O kefenlenmiş halde idi. dedi: ”Sallallahu aleyke” daha sonra dedi: ”İnsanlar içerisinde bu kefenlenmiş adamın amel defteriyle Allah'ın huzuruna çıkmağı daha çok seveceğim başka bir kimse yoktur.
(Fesevî , Mârife vel-Tarih, C. 2, Sf: 745; Hakim, Mustedrak ala Sahiheyn, C. 3, Sf: 100, Hadis no: 4523 ; Tarihul-Medine, C. 3, Sf: 937 - 940)

* Ömer (r.anh) ölüm döşeğindeyken Ali'nin O'nu övdüğüne dair Câbir'in ifadesini görmekteyiz. Ali, Ömer gibi hayırlı amellerde bulunmayı her mûmin gibi istemektedir. Eğer Ömer Peygambere (s.a.v.) hakaret etmiş ve bu dünyadan Ömer'den hoşnut olmaksızın vefat etmiş olsaydı Ali, Ömer'i bu şekilde övmezdi.

(F) Kalem ve Kağıt Hadisesinden Sonra Câbir Bin Abdullah, İmam Muhammed Bakır'a Namaz Kıldırmıştır

Muhammed ibn Ali(ibn Hüseyn ibn Ali ibn Ebu Talib) el Haşimi şöyle dedi: ”Câbir bin Abdullah'ın yanına girdik. O yanına giren topluluğu(n her ferdine) kim olduğunu sordu. Nihayet soru bana ulaştı. Ben Muhammed bin Ali bin Huseyin diye kendimi takdim ettim. Bunun üzerine elini başıma uzattı sonra en yukarıdaki gömlek düğmemi çözdü. Sonra en aşağıdaki düğmemi çıkardı. Ben o vakit genç bir oğlandım.
Bana :”Ey Kardeşimin oğlu, istediğini sor "dedi.
Bende ondan sordum. Kendisi ama halde idi. Namaz vakti gelmişti. Dokunmuş bir örtü içinde ona bürünerek kalktı. Onu omuzuna her koyuşunda örtü küçük olduğundan her iki tarafı kendine dönüyordu. Rıdası yani başındaki çatal ayaklı askı üzerinde bulunuyordu. Bize namaz kıldırdı.
Akabinde: ”Bana Rasulallah'ın (s.a.v.) haccından haber ver dedim”
(Muslim, C.3, Sf: 343 - 344, Sf: 1218)

* Câbir bin Abdullah'ın kendi evinde Muhammed Bakır'a namaz kıldırdığını görmekteyiz. Eğer O, Peygamberin (s.a.v.) kağıt ve kalemi Ehl-i beytten olan 12 imamın adını yazmak için istediğine yahud da onları halifeler olarak seçtiğine inanmış olsaydı Ehli beytten olan Muhammed Bakır'ın huzurunda namaz kıldırmazdı. Cabir bin Abdullah, Muhammed el Bakıra namaz kıldırmasının nedeni şudur ki, Peygamber (s.a.v.) en bilgili olanınız namaz kıldırsın diye emretmiştir. (Muslim, Hadis no: 673; Nesai, Hadis no: 781)

Kalem ve kağıt Hadisesinde Sahabinin Anlayışını İzlememiz Neden Önemlidir? Özelliklede Bu Hadisenin Ravilerinin Kalem ve Kağıt hadisinin esas ravisinin hadiseyi nasıl anladığını zikretmemizin son derecede önemli olduğunu düşünmemizin sebebi Yüce Allah'ın şu ayetidir: ”Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler." (Bakara 13).

Sahabenin iman ve anlayışını izlememiz önemlidir çünkü Kuran bize onlar gibi inanmamızı emretmekdedir. Ayrıca daha sonra ortaya çıkan sapkın mezheb ve tarikatlar dini metinleri heva ve hevesleri doğrultusunda yorumlaya çalıştılar. Sahabiler onlarla karşı karşıya kaldıklarında bu sapkın sektaların anladıkları tarzda Kuran ve hadisLerin yorumlanamayacağını kendi anlayışlarıyla ortaya koydular ve onları reddettiler

İbni Abbas (r.anhuma) munazara sırasında haricilere dedi:

أتيتكم من عند صحابة النبي صلى الله عليه وآله وسلم من المهاجرين والأنصار ، لأبلغكم ما يقولون المخبرون بما يقولون فعليهم نزل القرآن ، وهم أعلم بالوحي منكم
“Size Nebinin (s.a.v.) sahabileri olan Muhacir ve Ensardan onların dediklerini sizlere tebliğ etmek için geliyorum,. Onlar (Kuran ve Sünnetten) ne söylediklerini bilen kimselerdir, Kuran onların önlerinde nazil olmuştur ve onlar vahyi (Kuranı) anlamada sizden daha alimdirler.
(Hakim, Mustedrak, C. 2, Sf: 179 - 180, Hadis no: 2713 Hakim; Muslim'in şartlarına göre sahihir.)

Benzer şekilde İmam Hasan el Basri de şöyle demiştir: ”Onlar Muhammedin (s.a.v.) ashabıdırlar yollarından sapmadan kalbte en iyileri ve ilimde en derinleridir. Allah tarafından Peygamberine (a.s.) yarenlik etmek ve dini sağlamlaştırmak için seçilmişlerdir. Onların davranış ve yollarını tâkib edin çünkü vallahi onlar hidayet üzeredirler" (
Ebû Bekr Muhammed b. Hüseyn b. Abdillâh el-Âcurrî el-Bağdâdî, C. 4, Sf: 1685-1686, 1161 Hasen).

Sahabeden sonra gelen İnsanlardan hiç kimse sahabenin sahib olduğu ilmi derinliğe sahib değillerdir. Çünkü Onlar Peygamber (s.a.v) tarafından hadisler söylenirken oradaydılar, koşulları ve Peygamberin (s.a.v) onu niçin söylediklerini biliyorlardı, hadisleri ilk elden tecrübe ediyor ve yaşıyorlardı. Bu konularda onlardan sonra gelenlerden daha çok imkan sahibi idiler ve onlardan sonra gelenler sadece bu ilmin kabuğuna dokunmuşlardır. Bu yüzdendir ki, Hasan el Basri. insanlara sahabinin anlayışını esas almayı tavsiye etmekteydi.


III- Ömer'in Endişesi Sevgili Peygamberinin (s.a.v.) Hastalığı Zarfındaki Sağlık Durumuydu
Peygamber (s.a.v.) hastalığı esnasında şiddetli ağrı ve ateşten muzdaribdi. Ömer O'nun kayınpederiydi ve onu kendi nefsinden daha çok sevmekteydi. Bu nedenle Peygamberin (s.a.v.) sağlık durumundan endişe duymaktaydı. Bu esnada Peygamber (s.a.v.) hastalığın neden olduğu şiddetli ağrı sebebiyle konuşmakta zorlanıyordu. Bu nedenle Ömer O'nun daha fazla acı çekmemesi için konuşmamasını istiyordu. Bu isyan yahud muhalefet değilde bir sevgi ve şefkatin işaretiydi.

Peygamberin (s.a.v.) hastalığının son döneminde şiddetli ağrılar çektiğini belirten bazı rivayetleri zikredelim:

Peygamber(s) bir adamın çekeceği acının iki katı acı çekmekteydi. Abdullah (Bin Mesud) şöyle dedi: Rasulallahın (s.a.v.) hastalığında vücudu hummanın hararetinden şiddetle sarsıldığı sırada huzuruna girdim. Muteakiben elimle O'na dokundum.
Sonra “Ya Rasulallah, siz hummanın hararetinden çok ızdırab çekiyorsunuz” dedim.
Rasulallah (s.a.v.): ”Evet ben sizden iki kişinin ızdırabla yere çırpılması kadar şiddetli bir ızdıraba maruz bulunuyorum” dedi“
(Muslim, C. 6, Sf: 438 - 439, Hadis no: 2571; Buhari, C. 7, Sf: 309, Hadis no: 5648)

Said bin Ubeyd bin Es Sebbak Muhammed bin Usame'den o da babasından (Usame bin Zeyd'den) rivayet etti ki, O bana dedi ki, Rasulallahın (s.a.v.) hastalığı şiddetlendiğinde O ve beraberindeki adamlar Medineye gittiler. O Rasulallahın (s.a.v.) yanına vardı, Rasulallah (s.a.v.) (hastalığı nedeniyle) konuşamıyordu, elini semaya ķaldırdı ve onun üzerine koydu, bundan Onun için dua ettiğini anladı.
(İbn İshak, Sire Rasulallah, Sf: 680 ; Taberi, Tarihu'l-Taberi, C. 9, Sf: 178 - 179)

* Bu rivayette Peygamberin (s.a.v.) hastalığın verdiği şiddetli rahatsızlık sebebinden konuşmakta zorluk çektiğini görmekteyiz. Gerçekte Peygamber (s.a.v.) hastalığın neden olduğu şiddetli acı sebebiyle birkaç defa bayılmıştır.

Salim İbnu Ubeyd anlatıyor: “Rasulullah aleyhissalatu vesselam hastalığı sırasında bir ara bayılmıştı.
Sonra ayıldı ve: “Namaz vakti girdi mi?” diye sordu.
Evet!” dediler.
Bilal’e söyleyin ezan okusun! Ebu Bekr’e söyleyin o da halka imamlık etsin!” buyurdular. Üzerine yine baygınlık geldi, az sonra ayıldı.
Yine: “Namaz vakti girdi mi?” diye sordu.
Evet!” dediler.
Öyleyse Bilal’e söyleyin ezan okusun ve Ebu Bekr’e söyleyin o da halka imamlık etsin!” buyurdular.
Sonra tekrar bayıldı. Az sonra ayıldı.
Ayılır ayılmaz: “Namaz vakti girdi mi?” dediler.
Evet!” denildi.
Öyleyse Bilal’e söyleyin ezan okusun ve Ebu Bekr’e söyleyin o da halka imamlık etsin!” buyurdular.
(İbn Mâce, C. 3, Sf: 241 - 242, Hadis no: 1234 sahih)


Eğer Şiiler, Peygamberin (s.a.v.) hastalık nedeniyle şiddetli acı çektiğini kabul etmiyorlarsa, o zaman onlara kendi kaynaklarında geçen rivayetleri takdim etmek isteriz. Şia hadis kitablarında şöyle okumaktayız:

“Şercil Ummu Fadl bin Abbas'tan rivayet etti: “Peygamberin (s.a.v.) dünyadan göçmesine neden olan hastalık şiddetlendi ve o baygınlık geçirdi. Kendine geldiğinde bizleri ağladığımız halde gördü”. [Amali, El Tusi, C. 1, Sf: 320-321]

Şia rivayeti hatta yazıyor ki, Peygamber (s.a.v.) hastalığın şiddetinden öyle acı çekiyordu ki, Hasan ve Huseyin Onun bu durumunu görünce ağladılar ve Peygamber (s.a.v.) onları tanıyamadı.

“İbni Abbas rivayet ediyor: Peygamber (s.a.v.) hasta idi. Hasan ve Huseyin ağlıyordu. Bu yüzden Peygamber (s.a.v.) Ali'ye bu iki ağlayan (çocuk) kimlerdir? diye sordu.
Ali (r.anh) dedi: Onlar Hasan ve Huseyndir. [Amali Es Saduk, Sf: 452, meclis 92, Hadis no: 6; Amali Saduk, Sf: 592, meclis 92, Hadis no: 6 urdu]

Bu nedenle hastalığın verdiği yorgunluğun Peygamberin (s.a.v.) konuşmasını nasıl etkilediği ve bunun sahabileri nasıl endişelendirdiği rahatca anlaşılabilmektedir. Bu “Peygamber (s.a.v.) oldukca hastadır” diyen Ömer'in de bu hastalığı gözlemlemesiydi. İbni Abbas'ın kendisi de rivayetin başlangıcında bu hadisenin Peygamberin (s.a.v.) hastalığı şiddetlenip ağrıları arttığı zaman baş verdiğini söylemiştir (El-Buhari, Hadis no: 114)

İmam El Beyhaki yazıyor:

إنما قصد عمر بن الخطاب بما قال التخفيف على رسول الله صلى الله عليه وسلم حين رآه قد غلب عليه الوجع …الخ
“Ömer bin Hattab'ın (bu ifadeleri kullanmasının ardındaki) maksad Peygambere (s.a.v.) hastalığın galebe çaldığını gördüğü zaman onun üzerinden meşakkati almak (tahfif etmek) idi [Delailun -Nubuvve, C. 7, Sf: 184]

Ömer'i endişelendiren Peygamberin (s.a.v.) sağlık durumuydu bu sebeptende onun ağrılarını artmasına sebeb olacağı için konuşmamasını istemiştir.Bu onun sevgili Peygamberine(s) olan ilgisi,sevgisi ve şefkatinden kaynaklanıyordu.Şöyle okumaktayız:

“Abdullah b. Hişâm: Peygamberle (s.a.v.) birlikteydik, O Ömer'in elini tutmuştu, Ömer O'na dedi: “Ey Allah’ın Rasulu, Sen bana, nefsim hâriç her şeyden daha fazla sevimlisin”.
Peygamber (s.a.v) ise O’na “Hayır ey Ömer, nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki; sen beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın” demiştir.
Ömer (r.anh)’da O’na; “Vallâhi şimdi sen bana nefsimden de daha fazla sevimlisin” dediğinde, Peygamber (s.a.v); “şimdi imanının kemâle ermiştir ey Ömer” dedi.
[Buhari, C.8, Sf: 333, Hadis no: 6632]

Buna benzer başka bir rivayet bu rivayeti destekleyici niteliktedir
“Aslam rivayet etti ki, Ömer, Fatıma'ya dedi: “Vallahi bana babandan ve ondan sonra senden daha sevimli kimse yoktur”. [El-Ahad vel Masani, C. 5, Sf: 360,Hadis no: 2952; Tarihi Bağdat, C. 5, Sf: 168]

Dolayısıyla Ömer'in niyyeti asildi nitekim Rasulallah (s.a.v.) şöyle demiştir: ”Amellerin kıymeti ancak niyyetlere göredir bir kinse niyyet ettiği neyse eline geçecek olan ancak odur" [Buhari, Hadis no: 6689; Muslim, Hadis no: 1907]

Buna benzer şekilde şia rivayetinde görüyoruz: Peygamber (s.a.v.) dedi, ‘Mûminin niyyeti amellerinden hayırlıdır ve kafirin niyyeti amellerinden daha şerlidir. Herkes niyyeytine göre amel eder. [El-Kafi, C. 2, Sf: 72, Hadis no: 1665].

Şiiler Ömer, Peygamberin(s.a.v.) Ali'nin hilafeti hakkında yazacağını anlamıştı ve bu yüzden engel oldu şeklindeki varsayım ve iddialarında ısrar ederlerse onlara Buharideki bu hadisle cevab veririz. (Buhari, Hadis no: 4447)

Ali (r.anh) Peygamberin(s.a.v.) kalem ve kağıt istemesini kendisini halife tayin etmek istemesi şeklinde asla düşünmedi. Eğer Ömer'in Peygamberin (s.a.v.) bir halife tayin etmek için kağıt ve kalemi istediği şeklinde düşündüğünü farzetsek bile hiç şubhesiz Peygamberin (s.a.v.) hastalığı dönemindeki yaptığı Ebubekir'i namaz kıldırması için imamlığa geçirmesi v.b. gibi davranışlarından Ebubekir'i halife olarak seçmek istemesi olarak düşünürdü .Ancak Ömer düşündü ki, bu müslüman liderler için kıyamete kadar bir sünnet halini alacak ve onlar sevdikleri namzetleri müslümanlara danışmadan kendi halefleri gibi tayin edecekler. Bu sebebdende Ömer Peygamberin (s.a.v.) bunu yazdırmaması gerektiği görüşüne vardı. Peygamber (s.a.v.) Ömer'in geçmişte görüşlerini kabul ettiği gibi bu görüşünü de kabul etti. Bu yüzden de hiçbir hükümdar kendi halefini Peygamberin (s) sünnetine nisbet ederek önde gelen müslümanlara danışmadan atayamazdı. Eğer bu iddianın hatırına Ömer'in kağıt ve kalem istenmesini bir halife tayin etmek için istenildiğini düşündüğünü farz etmiş olsaydık, o zaman bu zikrettiklerimiz Ömer'in bu görüşünün ardındaki hikmet olmuş olurdu. Ayrıca Ömer ölüm yatağındayken oğlu Abdullah'ı halefi tayin etmesi istenildiğinde Ömer'in “Peygamber (s.a.v.) halef tayin etmemiştir” diyerek bu teklifi reddettiği de unutulmamalıdır. (Buhari, Hadis no: 7218)

Şia İddiası 1
Şia sitesinde şöyle yazıyor:
Eğer Peygamberin (s.a.v.) kendisini toparlayabilmesi için yalnız bırakılmasına izin verilmesi doğruysa o zaman Ebubekir hasta yatağında talimatlar verirken bu yaklaşım neden terkedildi

عن عائشة رضي الله عنها قالت: كان عثمان يكتب وصية أبي بكر فأغمي على أبي بكر فجعل عثمان يكتب فكتب عمر، فلما أفاق قال: ما كتبت ؟ قال: كتبت عمر. قال كتبت الذي أردت أن آمرك به ولو كتبت نفسك لكنت لها أهلا
“Aişe (r.anha) dedi: ‘Osman Ebubekir'in vasiyyetini yazıyordu ki, Ebubekir (hastalığından dolayı) baygınlık geçirdi. Bunun üzerine Osman (r.anh) Ömer'in ismini yazdı..
Ebubekir uyandığında ona sordu: ‘ne yazdın?’
O (Osman) dedi : Ömer'i yazdım.’’
O (Ebubekir) dedi: ‘Sen benim söylemek istediğimi yazdın, Hatta onun yerine kendi ismini yazsaydın bile sen ona layık olurdun.’ ’[Tarihu'l Medine, C. 2, Sf: 667]

Cevab:
Şiilerin bu iddialarına cevab vermek için bazı noktaları göz önünde bulundurmamız gerekmektedir.
Birincisi, Rafizi sitesi Peygamberin (s.a.v.) huzurunda tartışan iki grubu gözden kaçırmış gibi görünmektedir. Halbuki Ebubekir'in meselesinde bunu bilememekteyiz. O vasiyyeti yazmak istediğinde İster insanlar olsun yahud da özellikle kalem ve kağıt hadisesinde Ömer'le aynı görüşte olan gruptan insanlar onun etrafında toplanmışlar mıydı bunu bilememekteyiz.
İkincisi, Osman kalem ve kağıt hadisesi zamanı vasiyyetin yazılması gerektiğini düşünen gruba mensub olabilir.
Üçüncüsü kalem ve kağıt hadisesinde Peygamber (s.a.v.) kendisi vasiyyeti yazma fikrinden vazgeçti eğer yazmayı isteseydi Ömer orayı terk ettiği zaman yahud Pazartesi gününe kadar sonraki günlerde yazdırabilirdi. O (s.a.v) insanların doğru kişiyi halife olarak seçeceğinden emindi ve bu yüzdende vasiyyeti yazma fikrini terketti. Ebubekir'in meselesindeyse O kendisinden sonra nelerin olacağını bilmiyordu, ondan sonra insanlar arasında ihtilaf çıkacağından korkmaktaydı. Bu yüzden bu meseleyi bir kısım önde gelen sahabeyle muşavere etti ve onlarında onaylaması üzerine nihayetinde vasiyyeti yazdırdı. Osman'da Ebubekir'in bu konuyu muşavere ettiği önde gelen sahabilerden olduğu için vasiyyet yazılmadan öncede Ömer'in isminin vasiyyette yazılması gerektiğinin farkındaydı

Şia İddiası 2
Şia sitesi yazıyor:
Ömer Hadise esnasındaki kendi rolunü hatırlarken şöyle söylemektedir:
“Ömer şöyle diyor: “Peygamber hastalandığında kağıt ve divit istedi. Size ondan sonra sapmamınız için bir şeyler yazayım buyurdu.’
Kadınlar perde arkasından dediler ki: ‘Rasulullah’ın ne dediğini duymuyor musunuz?!’
(Ömer diyor ki kadınlara) dedim ki: ‘Kuşkusuz sizler Yusuf’un zamanındaki kadınlar gibisiniz. Rasulullah (s.a.v.) hastalandığında gözünüzü sıkarsınız (yani, ağlarsınız), iyilişirse de boynuna binersiniz.’
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: ‘Onları bırakın. Onlar sizden daha hayırlıdır.” [Et Tabakatu'l Kebir, C. 2, Sf: 305]
Görüldüğü üzere evdeki hanımlar Peygamberin (s.a.v.) emrini oldukca net bulmuş ve anlamışlardır ki, Peygamber açık bir zihin halindeyken bu emri vermiştir

Cevab:


أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُمَرَ ، حَدَّثَنِي هِشَامُ بْنُ سَعْدٍ ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ ، قَالَ : كُنَّا عِنْدَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَبَيْنَنَا وَبَيْنَ النِّسَاءِ حِجَابٌ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ” اغْسِلُونِي بِسَبْعِ قِرَبٍ ، وَأْتُونِي بِصَحِيفَةٍ وَدَوَاةٍ أَكْتُبْ لَكُمْ كِتَابًا لَنْ تَضِلُّوا بَعْدَهُ أَبَدًا ” ، فَقَالَ النِّسْوَةُ : ائْتُوا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِحَاجَتِهِ . قَالَ عُمَرُ : فَقُلْتُ : اسْكُتْنَ فَإِنَّكُنَّ صَوَاحِبُهُ ، إِذَا مَرِضَ عَصَرْتُنَّ أَعْيُنَكُنَّ ، وَإِذَا صَحَّ أَخَذْتُنَّ بِعُنْقِهِ ! فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ” هُنَّ خَيْرٌ مِنْكُمْ !
Bu rivayet isnadında yalancı râvi Muhammed bin Ömer el Vakidi bulunması sebebinden oldukça zayıftır.

İmam Ahmed bin Hanbel dedi: “O kezzabdır (yalancıdır). [Ed-Du’afaul-Kebir, El-Ukeyli, 4/108, Sahih]

İmam İshak bin Rehavey dedi: “Bana göre O (Vakidi) hadis uyduranlardandır. [El-Cerh ve't Ta’dil, İbn Ebi Hatim, C. 8, Sf: 21, Sahih]

İmam Ebu Hatim er Razi dedi: “Metrukul Hadistir.[El-Cerh ve't Ta’dil, ibn Ebi Hatim, C. 8, Sf: 21]
İmam Buhari dedi: “Metrukul hadistir; Ahmed, İbn Numeyr, İbnu'l Mubârak, ve İsmail bin Zekeriyya onu terketmişlerdir.[Ed-Du’afaul-Kebir lil Ukeyli, C. 4, Sf: 107, Sahih]
İmam Muslim dedi: “Metrukul hadistir.[İmam Muslim, El-Kuna ve'l Esma, Sf: 499, Hadis no: 1952]
İmam Nesai dedi: “Metrukul Hadistir.”. [Ed-Du’afa En-Nesa’i, Sf: 217, Hadis no: 557]
İmam Bendar bin Beşşar dedi: “Vakidi'den daha büyük yalancı görmedim[Tarihu'l Bağdad, C. 4, Sf: 22, Sahih]
El Heysemi dedi: “Cumhur onu zayıf saymıştır”. [Nuraddin el Heysemi, Mecmau'z Zevaid, C. 3, Sf: 255]


IV- Peygamberin (s.a.v.) Yazdırmak İstediği Şey Vahiy Değildi ve O Allah'ın Emrine İtaatsizlik Etmedi (MazaAllah)

Peygamberin (s.a.v.) yazdırmak istediği şey kati olan birşey değildi. Eğer Allah Rasulu , vâcib olan birşeyi yazdırmak isteseydi Perşembe gününden vefat etdiği Pazartesi gününe kadar bunu yazdırırdı [El-Buhari, Hadis no: 1387], Onu yazdırmak için dört günü vardı lakin O yazdırmadı. Her zaman onun yazılmasına engel olacak Ömer orada olmadığı halde bile O ne Ali'ye ne de başka bir Ehlibeyt mensubuna bunu yazdırdı.
Eğer Peygamber (s.a.v.) zaruri bir şey yazmak isteseydi insanların ihtilafı veya başka bir şey sebebinden onu terk etmesi düşünülemezdi. Tıpkı Mekke'de muşriklerinin muhalefetine rağmen kendi tebliğini terketmediği gibi.

İmam Zehebi yazıyor:
“Ömer (r.anh), Peygamberi(s.a.v.) şiddetli acı çekerken gördüğünde tahfif yapmasının nedeni Allah'ın dinimizi tamamlandığını (Maide 3) bilmesinden dolayıdır. Eğer O, kitabın (sayfanın) yazdırılması vâcib olsaydı Nebi (a.s.) onu kesinlikle yazdırır ve terk etmezdi. [Tarihu'l İslam, C.1, Sf: 813]

İmam El Beyhaki yazıyor:
“Eğer Nebi (s.a.v.) terkedilmeyecek gerekli bir şeyi yazmayı istemiş olsaydı o zaman Rasulallah (orada bulunanların) ihtilafı ve gürültüleri nedeniyle onu terk edemezdi. Çünkü Allah Kur'anda şöyle buyurmuştur: ”(Ey Peygamber) Rabb'inden sana indirileni (eksiksiz bir şekilde) tebliğ et.” Nasıl ki, Muhalefet edenin muhalefeti ve düşmanlık edenin düşmanlığı nedeniyle tebliği terk etmemişdir. [Delailun Nubuvve, C. 7, Sf: 184]

Allame Kâdı İyad yazıyor:
“Ulema bu hadisi şerifin manası hakkında ihtilaf ettiler. Peygamberin (s.a.v) onlara kendisine kırtas (kağıt ve kalem) getirmesini emrettikten sonra nasıl ihtilaf ederler?
Ulemanın bir kısmı diyor ki: “Peygamberin (s.a.v.) emirlerinin vâcib olması, mendub olması veyahud mubah olması karinelerle anlaşılır. Belki (evde bulunanların) bir kısmına Peygamberin (s.a.v.) sözlerinin delaletinden anladıkları husus zahir olmuştur ki, Peygamberin buyurduğu kesin bir emir değildi. Bilakis öyle bir emirdi ki, onların ihtiyarına bırakılmıştı. (Evde bulunanların) bir kısmı ise bunu anlamadılar da Peygambere (s.a.v.) bu hususu sorup öğrenin dediler. Vakta ki, Onlar aralarında ihtilaf ettiler (bir şeyde karar kılamadılar). Peygamber (s.a.v.) emrinden vazgeçti çünkü bu kesin bir emir değildi. (Çünkü kesin bir emir olsaydı Peygamber(s.a.v.) onu terk etmezdi) Ömer'in (r.anh) reyini doğru görmeleri de Peygamberin (s.a.v.) emrini terk etmesine sebeb olmuştur.
Sonra bu ulemalar dediler ki: Ömer'in (r.anh) bu işten kaçınması ya o halde iken (Peygamberin (s.a.v.) kitabı yazdırmasının üzerine almasından kendisi zahmet ve meşakkat çekeceğinden korkmasından idi. Nitekim Ömer (r.anh): ”Peygamberin (s.a.v.) hastalığı ağırlaştı” demiştir. [Eş Şifa, Sf: 735-736]

İmam Ebu'l Abbas el Kurtubi dedi:
Gelin size bir yazı yazayım ki, benden sonra yolunuzu sapmayasınız» sözüne geldik de hiç şubhe yoktur ki, burada «gelin» sözü emr ve istektir. Bu söz orada olanların hepsine ünvanlanmıştır. Bu söze amel etmek eğer vâcib olsaydı, Onu duyan ve orada bulunan herkese onunla amel etmeğe herkese gerekli olurdu. Özellikle de bu kelamda «Benden sonra yolunuzu sapmayasınız» ifadesi mevcuddur. Lakin, Ömer'e ve onunla olan taifeye bu zahir olmuştur ki, bu kelam vâcib olmağa değil daha iyi olana yöneltmeye delalet etmektedir. Bununla birlikte Kuranı Kerim'de Allah tüm (hayırlı) şeylere yöneltmiş ve buyurmuştur: «Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı olarak indirdik.”(Nahl 89) Bununla birlikte Peygamberin (s.a.v.) içinde bulunduğu ağır bir (hastalık) hali vardı ki, bu yüzden (Ömer) onun zorluğa ve meşakkete katlanmasını hoş görmediler. Böylece, onlara zahir oldu ki, bu halde yazı yazmasa daha iyidir.
Diğer bir taife ise zahiri duruma göre sorunun aradan kalkması ve ziyade açıklama olması için yazının yazılmasını istemişlerdi. Keşke, bu vuku bulaydı. Lakin, Allah'ın kaderi baş tuttu ve Allah istediğini yapar. Buna rağmen, birinci taife üzerine levm edilmez (kınanılmaz) çünkü, Peygamber (s.a.v.) ne onları zemmetmiş, ne de onları azarlamıştır.. Aksine, orada bulunan herkese (her iki görüşte olanlara) dedi ki: Beni bırakın (kalkın yanımdan). Üzerinde bulunduğum durum daha hayırlıdır
[
Ebü’l-Abbâs Ziyâuddîn Ahmed b. Ömer b. İbrâhîm el-Ensârî el-Kurtubî, El-Mufhim limâ eşkele min telhîsi Kitâb-ı Muslim, C. 4, Sf: 558 - 559]

Dr. İbrahim bin Amir el-Ruhayli yazıyor:
“Buradan anlıyoruz ki, Sahabeler arasında ihtilaf, Onların Peygamberin (s.a.v.) sözlerini kendi içtihatlarına göre anlamaları nedeniyle meydana gelmiştir. O zaman Rasulallah (s.a.v.) Onları özürlü görüp onlardan herhangi birini azarlamadığı ve kitabın (vasiyyetin) yazılmasına karşı olan taifenin görüşünü alarak o kitabı (vasiyyeti) yazmağı terk etme (görüşüne) döndüğü halde sahabe niçin cûzi bir meselede ihtilaf etmeleri sebebinden kınansın ki? [El-Intisar Lil-Sahab ve'l-Aal, Sf: 139]

Hafız İbni Hacer yazıyor:
El Mâziri dedi: Peygamberin (s.a.v.) onlara böyle bir emir vermesi ile sahabilerin ihtilaf etmesinin caiz olması bazen emirlerin vâciblikten çıkmasına delil olduğuna başvermektedir ki, burada da bu emrin mutlak şekilde yerine getirilmesi gereken bir emr olmamasına delalet eden delil vardı. Aksine, mesele ihtiyari(seçime bağlı) idi. Bu sebebden de onların seçimleri farklı oldu. Ömer de ona açık olan karineye (delile) esaslanarak bunu Peygamberin (s.a.v.) kati şekilde emretmediğini düşünerek böyle bir yazının yazılmasından imtina etmişti” [Fethul-Bâri, C. 8, Sf: 133-134]

İmam İbni Hacer ayrıca şöyle demiştir:
“Onlara üç şey vasiyyet etti” hadisinde geçen onun (Peygamberin) ifadesi delildir ki, Nebi'nin (s.a.v.) yazdırmak istediği şey zorunlu bir emir değildi. Eğer kendisine tebliğ etmesi emredilmiş birşey olsaydı onların vuku bulan ihtilafları sebebiyle onu terketmezdi. Allah onun tebliğini yerine getirmesine engel olanı cezalandırırdı. Eğer vâcib bir emir olsa idi Peygamber (s.a.v.) “Onlara Muşrikleri çıkarın vasiyyet etmesi” durumunda olduğu gibi (bunu) lafızla tebliğ ederdi [Fethu'l-Bari, C. 8, Sf: 134]

İbni Teymiyye yazıyor:
“Bu kitabın (vasiyyetin) yazılması o zaman Allahın ona(s.a.v.) yazmasını ve tebliğini vacip kıldığı bir şey değildi eğer öyle olsaydı Rasulallah (s.a.v.) Allah'ın O'na emrettiğini terk etmezdi“ [Minhacu's sunne, C. 6, Sf: 315-316]

“Peygamber(s.a.v.) Kitabi (vasiyyeti) yazmağı kendi ihtiyarı ile terk etmişdir ve bunda görüş ayrılığı yoktur. Eğer o kitabı (Vasiyyeti) yazdırmağı irade etseydi O'na kim mâni olabilirdi ki [Minhacu's sunne, C. 6, Sf: 317]

Ömer (r.anh), Peygamberin (s.a.v.) hastalığının ağırlaştığını anlayınca O'nu rahatlatmak ve üzerindeki yükü almak istemiştir. Ancak tenkidçiler Ömer'e Peygamberin (s.a.v.) emrine itaatsizlik hakkını kim verdi. "O'nun buna hakkı yok" diye itiraz edebilirler?
Cevaben deriz ki, Ömer'e Peygamberin (s.a.v.) emrinin kâti olmadığını gösteren işaret farkettiğinden dolayı kendi ictihadını uygulamıştır. Bu Peygamberin (s.a.v.) Ali'den namaza kalkmasını istediği zaman takdiri ilahiyi delil olarak kullanmasına benzemektedir. Ali, Peygamberin (s.a.v.) verdiği bu emrin kâti bir emir olduğunu düşünmüyordu. [Sunen En-Nesai, C. 2, Sf: 460, Hadis no: 1612, Sahih]

Şeyh Ali Tantavi yazıyor:
“Bence Peygamberle (s.a.v.) uzun süren arkadaşlığına dayanarak kendi fikrini söylemeye alışıktı. Çünkü bunu yapma iznine sahib olduğunu biliyordu. Onun Rasulallaha (s.a.v.) birşeyleri nasıl önerdiğini, Ondan bir şeyler istediğini ve ona bir şeyler sorduğunu anlatan birçok rivayetler mevcuddur. Rasulallah (s.a.v.) eğer O haklıysa onun görüşlerini teyit eder eğer yanlışsa düzeltirdi.
Rasulallah (s.a.v.) “Bana bir kağıt getirin size bir şeyler yazayım“ dediğinde Ömer her zaman alışık olduğu gibi "Allah'ın kitabı bize kâfidir” diyerek kendi görüşünü önerdi ve Peygamber onunla radılaştı. (Eğer O buna devam edip) ifadeyi yazdırmak isteseydi, Ömer'e sessiz durmasını söyler ve istediği şeyi yapardı. [Ali Tantâvi, Ahbar Ömer, Sf: 45-46]

Şeyh Ali Tantâvi'nin söyledikleri gerçekten doğrudur. Onun bu açıklamasını destekleyen birkaç sahih hadis mevcuddur. Mesela bu rivayette görüyoruz ki, Peygamber (s.a.v.) Ömer'in bir önerisini reddetmişdir [Sahihu'l Buhari, C. 6, Sf: 148-149, Hadis no: 4670] Peygamberin (s.a.v.) Ömer'in başka bir teklifini kabul ettiği diğer sahih bir hadis mevcuddur. [Sahih Muslim, C 1, Sf: 128-130, Hadis no: 31]
Görülüyor ki, Ömer kâti olmadığını düşündüğü meselelerde Peygambere (s.a.v.) önerilerde bulunurdu. Peygamber (s.a.v.) de ya önerileri kabul eder ya da reddederdi. Ne Allah ne de Peygamberi Ömer'i bundan dolayı itaatsizlikle itham etmemişlerdir.

Eğer kalem ve kağıt hadisesi zamanı Peygamberin yazdırmak istediği şey vâcib bir emir olsaydı Kur'an âyetine karşı olacağı için kimse tarafından bunu yapması engellenemezdi. Çünkü Allah şöyle söylemektedir: "Ey Rasûl! Rabb'inden Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, Seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez" (Maide 67)

El Hafız İbn Hâcer yazıyor:
“Gerçek şudur ki, Peygamberin(s.a.v.) Ömer'e itiraz etmemesi O'nun görüşünün doğru olduğunu düşündüğünü göstermektedir. Ömer "Allah'ın kitabı bize yeter” dediği zaman Allah'ın “Biz kitabda hiçbir şeyi eksik bırakmadık”(Enam 38) ayetine atıfta bulunmaktaydı. Ömer'in maksadı Peygamberi büyük sıkıntı içerisinde gördüğünden onun üzerindeki yükü almaktı. Şöyle ki, Onun yazmak istediği şeyin Onsuz yapamayacakları birşey olduğunu hissettmişdi. Eğer durum böyle olsaydı Peygamber ihtilaflar nedeniyle onu terketmezdi. Bu görüş İbni Abbas'ın “Ne büyük bir mûsibetdi”.. sözüyle yerilemez. Çünkü Ömer kesinlikle ondan daha âlimdi. [Fethu'l-Bâri, C. 8, Sf: 134]

Buradan görüyoruz ki, Peygamberin yazdırmak istediği şey kati bir emr değildi. Bu sebebden de yazmak istediği şeyin fikrinden taşındı ve onu yazmağa ihtiyaç olmadığını hissetti. Başka bir deyişle Ömer'in görüşüyle radılaştı ve bu nedenle de onu yazmağı terketti. Nitekim bir defasında Allah Rasulu (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah hakkı Ömer'in diline ve yüreğine koymuştur[Cami et-Tirmizi, Hadis no: 3682, Sahih]
Buna şâhid olacak başka bir rivayette Ebu Zerr'dendir. [Hakim, Mustedrak ala sahiheyn, C. 3, Sf: 99, Hadis no: 4562]

Üstelik bizim görüşümüzü destekleyen diğer bir hadise de Peygamberin hastalığı esnasında Ebubekir'in hilafeti için bir yazı yazmak istemesidir lakin daha sonra kendisi bu fikirden taşınmış, bunu kendisi yapmış ve O'na kimse mani olmamıştır. Çünkü O, Ebubekir'in halife seçileceğinden vahiyle haberdardı. [Sahih Muslim, Hadis no: 2387]
Bu göstermektedir ki, Peygamberin yazdırmak istediği şey Allah'ın zorunlu bir emri değildi.

İbni Abbas'ın ağlaması ve O'nu “büyük bir mûsibet” adlandırması biz ehli sünnete karşı bir arguman oluşturmaz. Peygamberin vasiyyeti yazdırmaması Ebubekir'in hilafete geçmesinden şubhe duyan biri için büyük bir kayıp olacaktır. Çünkü Sahih rivayetlere göre Peygamber Ebubekir'in hilafetini yazdırmak istemişdi. Eğer Allah Rasulu (s.a.v.) o belgeyi yazsaydı tüm şubheler giderilmiş olacaktı. Aynı şekilde İbni Abbas'ın bunu “büyük felaket” adlandırdı, çünkü kendisi de Ebubekir'in hilafete tayini hakkında aynı düşünen kimseler arasındaydı. Onun zamanında Ebubekir'in hilafetini reddeden kimseler Ummeti kandırarak kargaşaya ve katliama sürüklediler. Bu mektubun yazılması tüm bu kan dökülmesini önleyebileceği düşünüldüğünde onun yazılmaması İbni Abbas tarafından büyük bir kayıp olarak nitelenecektir.

Ahmed ibni Teymiyye yazıyor:
“İbni Abbas'ın pişmanlığı ve onu bir mûsibet sayması Ebubekir'in hilafeti hakkında şubhe edenler yahud bu mesele hakkında emin olmayan kimselerle ilgildir. Çünkü eğer bir belge olmuş olsa idi hiçbir şubhe kalmayacaktı. Onun hilafetini haklı bulanlara gelince bu onlar için bir mûsibet değildir, Allah'a hamd olsun. [Minhacu's Sunne, C. 6, Sf: 25]



Şia İddiası 1
Şia sitesinde yazıyor:
Bir görüş Kuran ve Sünnetle çelişmediği durumda doğru olarak kabul edilebileceği bilinmelidir. Bu iki kaynakla çelişen herhangi bir davranış Nassa muhalif olduğu için ictihad olarak nitelenemez. Bu yüzdendir ki, Ömer'in avukatlığını yapmağa çalışanlar yüzleri üste yere düşmektedir. Çünkü Ömer'in davranışları Kur'andaki Peygambere itaatle ilgili ayetlerdeki hükümlere ihlal etmektedir:
Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki, elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir”(Maide 92)
Namazı kılın, zekâtı verin Allah’a ve Rasulune itaat edin.”(Mucadele süresi 13)
Bu ayetlerin her ikiside konuyu açık bir şekilde aydınlatmakdadır. Allah, Kur'anı Kerimde müslümanlara hiçbir koşul olmadan Allaha ve yine hiç bir koşul olmadan Peygambere itaat etmelerini söyler. Kur'an Müslümanın görevinin Peygambere itaat olduğunu kesin bir şekilde tesbit eder ve bu itaatin durumu hakkında herhangi bir sınırlanmadan söz edilmez, dolayısıyla bu itaat şartsız ve hiçbir sınırlandırma bulunmadan olmalıdır.


Cevab:

Daha sonraki zamanda ortaya çıkan aşırıcı Şiiler diğer aşırıcı gruplar-Hariciler- gibi Kur'an ayetlerini kendi istek ve arzuları doğrultusunda yanlış yorumlayan ve uygulayan çok dar bir İslam anlayışına sahibdirler. Ancak kendilerinin yaptıklarıyla ilgili İslam hükümlerinin nuzuluna kendi gözleriyle şahid olan Peygamber sahabileri, Peygamberin emirlerinin kâti yahud kâti olmayan türde olabileceğine inanmışlardır. Onlara göre kâti olmayan emirlerde ictihad yapma kapısı açıktı ve caizdi. Buna birkaç misal :

(a) Peygamber (s.a.v.) Ali'den(r.anh) namaza kalkmasını istediği zaman Ali takdiri ilahiyi bir delil olarak kullanmıştır. Ali, Peygamberin bu konudaki emrinin kâti bir emir olduğu görüşünde olmamış ve bu nedenle de ictihad etmişdir:

“Ali b. ebi Talib (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Bir gece Rasûlullah (s.a.v), benim ve kızı Fatıma’nın yanına girmişti; namaz için bizi uyandırdı. Sonra tekrar evine döndü, bize hiç duyurmadan uzun muddet namaz kıldı, yanımıza tekrar gelip yine bizi uyandırdı ve "kalkın namaz kılın" dedi.
Ben gözlerimi ovuşturarak oturdum ve şöyle dedim: “Allah dilemiş olsaydı mutlaka kılardık çünkü canlarımız O’nun elindedir, dilerse bizi uyandırır biz de namaz kılarız” dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) yanlarına, uyluklarına vurarak geri döndü ve şöyle tekrar edip duruyordu: “Allah yazmış olsaydı mutlaka kılardık, insanoğlu varlıklar içinde ne kadar da tartışmaya düşkündür.” (Kehf 54).‘ [Nesai, C. 2, Sf: 460, Hadis no: 1612, Sahih]

(b) Peygamber(s.a.v.) Hudeybiyye andlaşması zamanı “Rasulallah” ifadesini silmesini emrettiği zaman Ali bu emri yerine getirmemiştir. Çünkü o bu emrin kâti bir emir olduğunu düşünmemekteydi ve bu yüzden de ictihad yapmıştır:

“…Bize Şûbe, Ebû İshâk’tan tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Ben el-Berâ ibn Âzib(R)’den işittim, O şöyle dedi:
Rasûlullah (s.a.v.) Hudeybiye’de Mekkeliler’le barış andlaşması yapmaya karar verdiği zaman, taraflar arasında barış yazısını Alî yazdı. Alî “Allah’ın Elçisi Muhammed” yazdı.
Muşrikler: — Sen “Allah’ın Elçisi Muhammed’ yazma. Biz senin rasûl olduğunu kabul etseydik, seninle harb etmezdik, dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah, Alî’ye hitaben: — “Rasûlullah sözünü sil!” buyurdu.
Alî de: — Ben onu silen kimse olmam, dedi.
Allah Rasulu (s.a.v.) o kağıdı bana göster.
Ali de o yeri gösterdi. Bunun üzerine onu Rasûlullah bizzat kendi eliyle sildi. [Buhari, C.4, Sf: 259 - 260, Hadis no: 3184]

(c) Şia kitabında görüyoruz ki, Ali ve Fatıma ictihad ederek Peygamberin tavsiyyesine uymamışlardı:
“Cabir ve aynı şekilde Zeyd bin Ali babasından (a.s) rivayet etti ki : Fatıma'nın (a.s) evinde Hasan (a.s) doğduğu zaman O, Ali'den O'na isim vermesini istedi.
O, ”bu çocuğa isim vermekle Peygamberi (s.a.v.) geride bırakmayacağım.” dedi.
Bu sırada doğum haberini duyduğundan Peygamberin kendisi çıkıp geldi ve çocuk ona sarı bir kumaşta takdim edildi.
O (s.a.v.) dedi: ”Sizlere bebeği sarı kumaşa sarmanızı yasaklamadım mı?“
Sonra sarı kumaşı alarak çekip fırlattı ve beyaz bir kumaş alarak onu (bebeği) onunla sardı
[Şeyh es Saduk, İlelu’ş-Şerâʾiʿ ve’l-Aḥkâm, C. 1, Sf: 104 - 105, Hadis no: 5 - 7]

(d). Şia kitabında görüyoruz ki, Fatıma ictihad yapmış ve annelik şefkati sebebiyle Peygamberin tavsiyyesine uymamıştır:

“Bera Hazaiyyeden rivayet edildi ki, Fatıma Hasan'a gebe kaldığında Rasulallah (s.a.v.) sefere çıkma kararı almıştı. Fatıma'ya dedi ki, Cibril Bana senin erkek çocuk doğuracağını söyledi. Ben dönene kadar O'nu emzirme. Hasan doğduğunda Fatıma Onu üç gün boyunca yedirmedi ve Peygamberin dönmesini bekledi. Üç gün geçtikten sonra Peygamber dönmedi ve hz.Fatıma Hasana acıdı ve onu emzirdi. Daha sonrasında Peygamber geri döndüğünde O'na ne yaptığını sordu.
Fatıma O'nu annelik şefkatimden dolayı yedirdim diye cevab verdi.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) “Ne oluyorsa Allah'ın dilemesiyle olmaktadır” dedi [Cila’ul-Uyûn, C. 2, Sf: 98]

(e) Peygamber (s.a.v.) öğlen namazının Beni Kureyza'da kılınmasını söylemiş lakin bazı sahabiler namazın vaktinin geçeceği korkusuyla öğle namazını Beni Kureyzaya varmamış kılmışlardır. Çünkü onların görüşüne göre bu kat'i bir emr değildi ve bu yüzden de ictihad yapmışlardı:

“Abdullah bin Ömer (r.anhuma) şöyle dedi:”Rasulallah (s.a.v.) ahzab harbinden döndüğü gün bizim aramızda “Hiçbir kimse öğlen namazını Beni Kureyza'ya varmadıkca kılmasın” diye nida etti.
Sahabilerden bir takımı vaktin gecikmesinden korkup namazı Beni Kureyza'ya varmadan kıldılar. Diğerleri de: ”Vakti geçse de biz namazımızı ancak Rasulallah'ın bize kılmamızı emrettiği yerde kılarız” dediler.
Sonra Peygamber bu iki zümrenin hiçbirine darılmadı. [Sahih Muslim, C. 5, Sf: 63, Hadis no: 1770].


*
Görüyoruz ki, bir grup sahabi kendi içtihadlarına dayanarak Peygamberin (s.a.v.) emrini yerine getirmemişlerdir. Peygambe (s.a.v.) Onların ictihadlarına dayanan bu amellerini öğrendiği zaman hiçbir grubu azarlamamıştır. Aynı şekilde kalem ve kağıt hadisesi zaman baş veren ihtilafta Eş Şehristani'nin “El Milal ve'n Nihal”da (Sf: 17-18) de belirttiği gibi ictihadi bir ihtilaf idi. Bu yüzden de Peygamber hiçbir grubu azarlamamıştır.

Sahabiler bazı meselelerde Peygamberle muzakere eder ve onu sorup öğrenirlerdi. Fakat ayet nazil olduğunda veyahud Peygamberden (s.a.v.) kati bir emir geldiğinde Peygamberin (s.a.v.) emirlerine itaat etmek için acele ederlerdi

İmam en Nevevi yazıyor:
”Peygamberin sahabileri bazı meselelerde ondan kati emir gelmedikçe ondan dakikleşdirirlerdi . Nasıl ki, Hudeybiyye (sulhu) günü Ondan meseleni (Peygamberin kararındaki kat'i olmasını) ve Kurayş'le O'nun arasındakı barış andlaşması yazısını dakikleşdirmişlerdir. Ancak, eğer Peygamber herhangi bir meselede kat'i bir karar verirse onlardan (sahabilerden) hiç kimse bir de bu meseleni Ondan dakikleşdirmezdi“. [Şerh Sahih Muslim, C. 11, Sf: 133]

Aynı şekilde İmam İbni Hâcer yazıyor:
“Sahabiler bazı meselelerde Peygamberden O meselelerde kat'i bir emir olmadıkça (o meseleyi sorup) onu dakikleşdirirlerdi. Kat'i bir emir olunca ise ona doğrudan tabi olurlardı. [Fethu'l Bari, C. 1, Sf: 209]

Eğer ğulat ve önyargı sahibi Şiiler bizim açıklamamızı kabuletmiyorsa, o zaman hükmü Peygamberin kendisine bırakmanın en iyi olduğu düşünüyoruz. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Ömer'in görüşüyle radılaşmış ve sayfayı yazmayı terketmişdir. Üstelik bu hadisenin esas ravisi olan İbni Abbas (r.anhuma) , Peygamberin (s.a.v.) bu dunyadan Ömer'den hoşnud ve radı olarak ayrıldığını bildirmektedir. [Buhari, Hadis no: 3692]



Şia İddiası 2
İbni Teymiyye diyor ki, Peygamber insanların şubheye düşdüklerini gördükleri için sayfayı yazmayı terketti
İbni Teymiyye dedi: Peygamber (s.a.v.) (insanlarda) şubhe vuku bulduğunu görünce bildi ki, bu kitab (yazdırıldıktan sonra dahi) şubheyi kaldırmayacak, bu nedenle de onda (onu yazmanın) bir faydası olmayacağını (farketti) [Minhacus Sünne , C. 6, Sf: 25]


Cevab:

İbni Teymiyye'nin ifadesinin içeriğini tam okursak Onun görüşünün Şianın iddialarını desteklemediğini görürüz. Çünkü İbni Teymiyye'nin kendisi, Peygamberin (s.a.v.) kat'i bir emir yazdırmak istemesi görüşünü reddetmekdedir. İbni Teymiyye, Peygamberin (s.a.v.) Ebubekir'in hilafeti hakkında yazmak istediğini söylemektedir. İbni Teymiyye'ye göre Peygamberin sayfayı yazdırmaktan vazgeçmesinin nedeni Allah'ın sonunda mûminleri, Ebubekir'in hilafeti etrafında toplayacağını bilmesinden dolayı idi.
Şimdi İbni Teymiyyenin ifadesinin içeriğine göz atalım:

Ahmed İbni Teymiyye yazıyor:
“Nebi(s.a.v.), Aişe tarafından zikredilen (Ebubekir'in hilafetiyle ilgili) o belgeyi yazmak istemiştir. Peygamber (insanlarda) şubhe vukû bulduğunu görünce bildi ki, bu kitab (yazdırıldıktan sonra dahi) şubheyi kaldırmayacak, bu nedenle de onda(onu yazmanın) bir faydası olmayacağını (fark etti).
O (s.a.v.), Allah'ın insanları kendisinin şu sözlerle anlattığı kimsenin etrafında toplayacağını biliyordu: ”Allah'ta mûminlerde Ebubekirden başkasına (hilafet konusunda) rıda göstermezler.“ İbni Abbas'ın “tüm musibet ve acılar şudur ki ihtilaf ve gürültü yaparak Rasulullah’ın yazmak istediği şeyi yazmasına mâni olundu.” (ifadesi) onun olmasına engel olan şeyin başvermesinin mûsibet olması anlamına gelmektedir. Onun mûsibet olması Es Sıddıkın (Ebubekir) hilafeti hakkında şubhe edenler (yahud bu mesele hakkında emin olmayan kimseler) hakkındadır. Çünkü eğer burada kitab (vasiyyet) olmuş olsa idi hiçbir şubhe kalmayacaktı. Onun (vâcib olmasından) şubhe eden bazı kimselerin şubhesi sebebinden (Peygamberin) bu kitabı (vasiyyeti) yazmayı terk etmiş olması onun için caiz değildir. Eğer o kitabda yazmak istediği şey beyan edilmesi ve yazılması vâcib olan bir şey olsaydı Nebi(s.a.v.) Onu beyan eder ve yazardı ve kimsenin sözüne aldırmazdı. Çünkü o yaratılanların (Allaha karşı) en itaatkar olanıydı. Bilinmektedir ki, O kitabı yazmayı terk etti, kitabda (da bulunacak hususlar) vâcib (emirler) değildi ve onun içerisinde dinden onun o zamanda yazması vâcib olan (meseleler) olmayacaktı. Çünkü eğer vâcib olsaydı onu yapmış olurdu. [Minhacüs Sunne, C. 6, Sf: 24-26]

Ahmed İbni Teymiyye diğer bir yerde şöyle demektedir:
“Neticede açıktır ki, Peygamberin sözleri ve amelleri vasıtasıyla birçok durumlarda sahabilerinin Ebubekir'i Müslüman ummetinin ilk halifesi olarak seçmesi gerektiğini göstermiştir. Peygamber (s.a.v.) kararını tasdik etmek için bir mektub yazmak istemiş lakin müslümanların her halûkarda Ebubekiri seçeceğini bildiğinden bu bilgiye dayanarak onu yazmamaya karar vermiştir. Eğer onun zihninde sahabilerin doğru namzeti seçip seçmeyeceği ile ilgili herhangi bir şubhe olmuş olsaydı, O bu meseleni onlar için billur gibi(tamamen açık) ederdi. Onun yerine onların doğru karar vereceklerini biliyordu ve bu yüzdende onlara sayısız vesileyle ve birçok yönden Ebubekir'in kendisinin vefatından sonra halife olmayı seçtiğini belirtmeyi yeterli gördü.” [Minhacus Sunne, C. 1, Sf: 139-141 ; Ali Es Sallabi'nin “Ebubekir es Sıddıkın biografisi” Sf: 233-234 isimli kitabından götürülmüştür,].


Şia İddiası 3
Şia sitesi yazıyor:
Ömer'in kırtas hadisesinde Peygamberin (s.a.v.) son emrini reddettiğine dair bir şubheniz varsa o zaman Şeyh Şuayb Arnaut'un sahih gördüğü “Musned Ahmed” C. 3, Sf: 46 da yerleşen hadise bakmanızı tavsiyye ederiz:

حدثنا عبد الله حدثني أبي ثنا موسى بن داود حدثنا بن لهيعة عن أبي الزبير عن جابر : أن النبي صلى الله عليه و سلم دعا عند موته بصحيفة ليكتب فيها كتابا لا يضلون بعده قال فخالف عليها عمر بن الخطاب حتى رفضها
“Câbir (r.anh) dedi: ‘Nebi (s.a.v.) ondan sonra kimsenin sapmayacağı vasiyyetini yazmak için bir sayfa istedi. Lakin Ömer onu reddedene kadar muhalefet etti ’.
Görüldüğü üzere bu rivayette Ömer'in Peygamberin (s.a.v.) hasta yatağındaki son emrini reddettiği oldukça açıkdır.


Cevab:

İlk önce Şiiler, Şuayb El Arnavut'un hadis hakkındaki görüşünden bahsederken hileye başvurmuşlardır. Çünkü Şuayb el Arnavut bu hadisin isnadını zayıf görmektedir, Hadisin kendi başına sahih sayılmadığını lakin onu destekleyen rivayetlerle birlikte sahih sayılacağını söylemektedir. Şeyh Şuayb el Arnaut şöyle yazıyor:

قال شعيب الارناؤوط : صحيح لغيره ، وهذا إسناد ضعيف لسوء حفظ إبن لهيعة…
“Sahih li Ğayrihi (Onu destekleyen rivayetlerin olması nedeniyle sahihdir). Ve bu isnad İbni Lehia'nın kötü hafızası sebebinden zayıftır…[Musned Ahmed, C. 23, Sf: 68, Hadis no: 14726]

İkincisi, Musned Ahmed'deki isnadı zayıf olan bu hadiste, “ferefezehe(onu terketti)”ifadesi dil bakımından Peygambere veya Ömer'e atfedilebilir, yani O'nu terk eden kimse belli değildir. Musned Ebu Yâla'da gelen ondan daha Mûteber hadiste onu terk edenin Ömer değil de Peygamberin (s.a.v.) kendisi olduğu açıkça belirtilmiştir.
Şöyle okuyoruz:

أن رسول الله صلى الله عليه وسلم دعا عند موته بصحيفة ليكتب فيها كتابًا لا يضلون بعده ولا يضلون. وكان في البيت لغط وتكلم عمر بن الخطاب فرفضها رسول الله صلى الله عليه وسلم.
“Peygamber ölümüne yakın onların şaşırmaması ve şaşmaması için bir sayfa yazmak istedi ve (bunun üzerine) evde sesler yükseldi ve Ömer konuştu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) onu(sayfayı) (yazmayı) terketti. [Musned Ebu Yâla, C. 3, Sf: 394 - 395, Hadis no: 1871]

Bu rivayet diğer kitablarda da geçmektedir ve onu terkedenin .Ömer değil de Peygamber olduğunu desteklemektedir. [Musned Ebu Yâla, C.3, Sf: 393, Hadis no: 1869] ; [Cuzz ibn Fil, Sf: 156-157, Hadis no: 135 ve 136, Sahih] ; [Tabakatu'l Kubra ibn Sâd, C. 2, Sf: 187] ; [الثالث من أحاديث محمد بن أيوب الرازي91 ].

Bu yüzden Ehli sünnet zayıf ve belirsiz rivayetler yerine Sahih ve sarih rivayetleri kabul etmenin mantıklı yolunu tercih eder. Sahih ve Sarih rivayet sayfayı terk edenin Peygamberin kendisi olduğunu belirtir. Bu Şia argumanı onların hadisi yanlış anlamalarına dayanmaktadır ve bu sebebden reddedilir.

Şia İddiası 4
Şia sitesi yazıyor:
Gerçek şudur ki, kralcılar tarafından da kabuledilen bir kuran ayetine dayanarak ölümü yaklaşan bir kimsenin vasiyyet yazması farzdır: ”Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.”(Bakara 180).
Bu sünnilerle şiiler arasında bir tartışma konusu olmamakla beraber kralcı kardeşlerimize şeyhlerine giderek şunu bir vasiyyet yazmalılar mı diye sormalarını istiyiyoruz ki, onların vereceği cevab : ”Eğer islam üzere yaşıyorsak ölmeden önce vasiyyet yazmalıyız” şeklinde olacaktır.

Cevab:

Şiiler argumanlarını cehalete dayandırdıklarından dolayı Bakara suresinin 180. ayetinin Miras ayetiyle nesh edildiğinden habersizlerdir. Bu yüzden vasiyyet bırakmak vâcib yada farz değildir.

İmam İbni Kesir, Bakara süresi 180. ayetin tefsirinde yazıyor:
“Bu âyet-i kerîme anne ve babalara, yalanlara vasiyyet etmelerini emretmektedir. Mîrâs âyeti nazil olmadan önce, iki kavilden en sahihine göre, vasiyet vâcib idi. Mirası bildiren âyet nazil olunca bu âyet neshedildi ve Allah tarafından takdir edilen mîrâs payları farîze olarak vaz’ edildi. O hakkın sahibleri, vasiyetsiz ve vasiyet edenin minnetine katlanmadan doğrudan doğruya vâris oldular. Bu konuda vârid olan hadîste Amr İbn Hârice der ki; Rasûlullah (s.a.v.)'in hutbe okurken şöyle dediğini duydum: «Doğrusu Allah Teâlâ her hak sahibinin hakkını vermiştir. Binâenaleyh vârise vasiyet yoktur

İmâm Ahmed îbn Hanbel der ki; bize İsmâîl İbn îbrâhîm… Muhammed İbn Sîrîn’den nakletti ki, o şöyle demiştir:
Abdullah İbn Abbâs, oturdu ve Bakara süresini okudu. Bu âyete geldiğinde dedi ki; bu âyet neshedilmiştir. Bunu Saîd İbn Mansûr Huseym kanalıyla Yûnus’tan nakleder. Hâkim de Mustedrak’inde rivayet ettikten sonra, Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahihtir, der.

Ali İbn Ebu Talha… İbn Abbâs’ın «anaya, babaya yakın akrabaya mârûf şekilde vasiyette bulunmak takva sahibleri üzerinde bir haktır.» âyeti konusunda şöyle dediğini nakleder:
Anne ve babalarla birlikte başkaları vâris olamazlardı. Ancak akrabalara vasiyet edilirse mümkün olurdu. Nihayet Allah Teâlâ mîrâs âyetini indirdi. Anne ve babanın mirasını orada açıkladı ve ölenin malının üçte birinin akrabalara vasiyeti hükmünü getirdi.

İbn Ebu Hatim der ki; bize Hasan ibn Muhammed… İbn Abbâs‘ın bu âyet konusunda şöyle dediğini nakletti:
Bu âyet «ana, babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere hisse vardır. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar az veya çok belirli bir hissedir.» (Nisa, 7) âyetiyle neshedilmiştir.
İbn Ebu Hatim Abdullah İbn Ömer’den, Ebu Musa’dan, Saîd İbn Museyyeb’den, Hasan’dan, Mucâhid’den, Atâ’dan, Saîd İbn Cubeyr’den Muhammed İbn Sîrîn’den, İkrime’den, Zeyd İbn Eslem’den, Rebî’ İbn Enes’ten, Katâde’den, Suddî’den, Mukâtil İbn Hayyân’dan, Tâvûs’tan, İbrahim el-Nehâî’den, Şureyh’den, Dahhâk’dan, Zührî’den bu âyetin mensûh olduğu ve onu mîrâs âyetinin neshettiği görüşünü nakletmiştir. [Tefsir İbni Kesir, C. 1, Sf: 490-491]

Şia Tefsirine baktığımız zaman Muhammed Huseyin Tabtabai'nin şöyle yazdığını görmekteyiz :

“Her ne ise, bazıları bu ayetin verasete ilişkin ayet ile neshedildiğini söylemişlerdir. Eğer dedikleri gibiyse, ifadenin içerdiği farz hüküm yürürlükten kaldırılmış, ama sevdirme amaçlı mendubluk devam ediyor demektir,….Tefsir’ul-Ayyâşî’de, İmam Bâkır veya İmam Sadık’ın (her ikisine de selâm olsun) Birinize ölüm geldiği zaman…” ayetinin içerdiği hüküm “feraiz” ayetinin içerdiği hüküm tarafından yürürlükten kaldırılmıştır.” buyurduğu (a.s) rivayet edilir.
Ben derim ki: Bundan önceki rivayetler ve bu rivayet birlikte değerlendirildiğinde; ayet-i kerimenin yürürlükten kaldırılan yönünün vâciblik olduğu, mustehablık yönünün ise devam ettiği sonucu çıkacaktır. [Tefsirül-Mizan, C. 2, Sf: 253-255]

* Vasiyyeti yazmak icab etmemektedir çünkü vasiyyet sözle de yapılabilir. Eğer şiilerin alıntı yaptıkları Bakara süresinin “Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı ancak Onu değiştirenlerin boynunadır”(Bakara 181) baktığımız zaman vasiyyetin sözle de yapılabileceğini görmekteyiz.



Şia İddiası 5
Biz Şiiler inanıyoruz ki, Peygamberin yazdırmak istediği şey vacib bir emirdi ve o kağıta Ehlibeytten olan 12 imamın ismini yazdıracaktı


Cevab:

Bu şia iddiası saçmadır ve sabit olan hakikatlerle çelişmektedir. Ali (r.anh) böyle bir belgenin var olduğunu hiçbir zaman iddia etmemiştir. Ali'ye böyle bir şey hakkında sorulduğunda fıkhı konularda belirli meseleleri ele alan bir sayfa dışında böyle bir şeye sahib olmadığını söylemiştir.

“Eşter (r.anh)’den rivâyete göre, bizzat kendisi Ali’ye şöyle demiştir: “Senden duyulan şeyler insanlar arasında yayılıyor, eğer Rasûlullah (s.a.v)’in sana bir vasiyeti varsa bize söyle” deyince, Ali: “Rasûlullah (s.a.v)’in bana insanlara söylemediği bir vasiyeti yoktur sadece kılıcımın kınındaki sahifede yazılı olanlar vardır” dedi. Orada şunlar yazılıydı: “Mûminlerin kanları eşittir. En aşağı görülen biri bile düşmana eman verebilir, kafire karşılık Mûmin öldürülmez. Andlaşma yapılan kimse de ahdine vefa gösterdiği sürece öldürülmez.” [Sunen En-Nesai, C. 5, Sf: 397, Hadis no: 4750, Sahih; Sahihu'l Buhari, C. 1, Sf: 119 - 120, Hadis no: 111]

İmam el Kurtubi yazıyor:
“Ekser Şiiler ve Rafiziler batıl ve yalan hadisler getirerek Nebinin (s.a.v.) Ali'yi halife tayin ettiğini söyleyen sahte deliller oluşturmuşlar ve iddia etmişlerdir ki, onlar bunlara göre tevatur derecesindedir. Bunların hepsi murekkib yalanlardır. [El-Müfhim limâ eşkele min Telḫîṣi kitâbi Muslim, Sf: 557]

Eğer Şia'nın bu iddiasında herhangi bir gerçeklik payı olmuş olsaydı o zaman Şiiler imamların kimlikleri konusunda ihtilafa düşmemiş ve fırkalara bölünmemiş olurlardı. Nevbahti'nin “Fırakuş şia”sı [ Sf: 194, Sf: 227, Sf: 241] gibi şia kitablarını okuyan herkes bir sonraki imamın kim olacağını bilmedikleri için şiilerin imamın ölümünden sonra birçok fırkalara bölündüğünü açıkca görür. Vakıfıyye, İsmailiyye v.s. . gibi şia fırkaları bu tür karışıklık ve bu konuda delillerin bulunmaması nedeniyle ortaya çıkmıştır

Üçüncü olarak bu tür uydurmaların atfedildiği bazı şia ravilere baktığımızda diğer başka şia rivayetlerinde aynı ravilerin imamların kim olduklarına dair belli bir fikre sahib olmadıklarını görmekteyiz. Mesela:
Ali bin İbrahim İshak bin Muhammed'den o da Ebu Haşim el Caferiden rivayet etti ki, şöyle dedi:
“Bir keresinde ben Oğlu Ebu Cafer (Muhammed) öldüğü sırada Ebu’l-Hasan (Ali el-Hâdî)’nin yanındaydım. İçimden düşünürken, bu dönemde Ebu Cafer ve Ebu Muhammed (Hasan el-Askerî),
Musa b. Cafer ve İsmail b. Cafer gibidirler; hikâyeleri de aynıdır; Ebu Cafer’den sonra
Ebu Muhammed bekleniyordu, şeklinde söylemek istedim…. Tam ben konuşmaya başlayacaktım ki Ebu’l-Hasan (Ali el-Hâdî) bana dönerek şöyle dedi: “Evet ya Eba Haşim. Ebu Cafer’den sonra Ebu Muhammed ilgili bilinmeyen şey Allah’a bedâ olmuştur Onun durumu, İsmail’in ölümünden sonra Musa konusunda bedâ olması gibidir. Bu, yalancılar tarafından ikrahla karşılansa da, senin söylediğin gibidir. Benden sonra oğlum Ebu Muhammed (Hasan el-Askerî) halefim olmuştur.”
[El-Kafi, C. 1, Sf: 295-296, Hadis no: 849; El Ğaybe, El-Tusi, Sf: 82-83, Hadis no: 84]


* Râvi Ebu Haşim Davud bin el Kasım el Caferin İmam el Cevad'dan(9. imam) 12 şia imamının isimleri ile ilgili El Kâfi'de hadisi mevcuttur. Bununla birlikte aynı râvi yani Ebu Haşim Davud bin el Kasım el Caferi göreceğiniz gibi 10. imamın büyük oğlunun imam olacağını düşünmekteydi ve onun vefat gördüğü zaman şaşırmıştır.

Şia Alimi Seyyid Muhsin el Amini yazıyor:
[9920 – Es Seyyid Ebu Cafer Muhammed- İmam Ali Ebu'l-Hasan Hadi'nin oğlu:
252 (hicri) - yıllarında vefat etti.
Büyük fazilet sahibiydi, Şiiler babasından sonra onun imam olacağını zannediyorlardı fakat vefat etdiği zaman babası onun kardeşi Ebu Muhammed El Hadan Ez Zekiyi(a.s) İmam olarak tayin etti …]
[Seyyid Muhsin el Amini, Ayanüş Şia, 10/5]

Şia alimi Muhammed Bakır el Behbudi yazıyor:
“Ve siz (okurlarımız) bilin ki, “El Şuzuzun Nizamu'l İmame”ni incelemeden sonra imamların kimlikleri hakkında levha ve diğerleri gibi rivayetlerin hepsi “Ğaybet” ve “El Hayre” döneminde ve bu ikisinden az(bir zaman) önce uydurulmuşlardır. Çünkü Eğer bu nasslar (rivayetler) imamiyye şiilerinin indinde mevcud olsaydılar onlar bu kadar bariz şekilde imamların kimlikleri hakkında ihtilaf etmezdiler. [Marifetu'l Hadis, Sf: 172]

Dipnotlar:
(1) Levha rivayeti şia kaynaklarında Cabir bin Abdullah'ın, Fatıma'nın yanına girerken 12 imamın isimlerinin yazılı olduğu levhanı görme rivayetidir
(2) Ğaybet dönemi -Şia inancına göre 12 ci imamının hiçkimsenin görüp duyamadığı şekilde gözden kaybolmasıdır ve insanlarla iletişim kurduğu 4 naibinin vefatından sonra da büyük Ğaybete çekilmişdir
(3) El Hayre-İmamın dördüncü ve sonuncu Naibi Ebu-l Hasan Ali b. Muhammed Semurinin vefatından sonra mezhebin mensublarına İmamın haberlerin ulaşımı kesildiği için Teşeyyunün İmamiyye kolunun mensubları arasında başveren büyük karışıklıktır ve bu sebeble onların birçoğu mezhebi terketmişlerdir.

V- Peygamber (s.a.v.), Ömer'in Görüşünü Kabul Ettiyse, Neden İnsanlardan Dışarı Çıkmalarını İstedi?

Peygamber (s.a.v.) kendi aralarında tartışıp sahabilerine şöyle demiştir, “Kalkın yanımdan!(beni terkedin) Benim yanımda böyle çekişmeniz uygun değildir..[Sahihu'l-Buhari, C. 1, Sf: 121, Hadis no: 114]
Aynı şekilde okuyoruz ki, Peygamber (s.a.v.) dedi, “Çekilin yanımdan benim içinde bulunduğum sizin beni çağırdınızdan daha hayırlıdır.”
Sonra onlara 3 şey vasiyyet etti. [Sahihu'l-Buhari, C. 5, Sf: 438 - 439, Hadis no: 4431]

Peygamber (s.a.v.) dedi:”Haydi beni kendi halime bırakın. Benim içinde bulunduğum şu hal daha hayırlıdır. Sizlere 3 şey vasiyyet ediyorum…[Sahih Muslim, C. 4, Sf: 375, Hadis no: 1637]

Allâme Kadı İyad yazıyor:
“Peygamberin “beni bırakın çünkü benim içinde bulunduğum şey(dünyadan yüz çevirip ahirete yönelmem) (ifadesinin anlamı)
bu vasiyyeti yazmayı terkedip sizi Allahın kitabı ile baş başa bırakmak ve benden istediğinizi benden istememeniz daha hayırlıdır(anlamındadır) [Eş-Şifa, Sf: 737]

Peygamberin (s.a.v.) “çekilin yanımdan” ifadesinin belirli kişi yahut grupa yönelik olmadığı aksine bir biriyle tartışan her iki grupa da yöneldiğini unutmamak gereklidir. Aslında bu ihtilafı terketmeleri ve bu tartışmaya son vermelerini isteyerek ihtilafa son vermek için bir emirdir.

Peygamber (s.a.v.) Ömer'in ifadesine sessiz kaldı ve ona itiraz etmedi. Sadece gürültü ve ihtilaflar dayanılmaz hale geldiğinde “Beni terkedin” dedi. Burada hiçbir şey Ömer'in sözlerinin reddedildiğini göstermemektedir özelliklede hadisin devamında Peygamberin (s.a.v.) 3 vasiyyet söylediğini ifade etdiğimiz zaman.

Şeyh Ali Tantavi yazıyor: ‘Ömer (r.anh) “Allah'ın kitabı bize yeterlidir” diyerek kendi görüşünü teklif etti ve Peygamber (s.a.v.) onunla radılaşdı. Eğer O, devam ederek bu ifadeyi yazdırmak isteseydi Ömer'e sessiz olmasını söyler ve istediyi şeyi yapardı. [Ahbar Ömer, Sf: 45-46]

Hatta hadisesinin esas ravisi İbni Abbas ta bunu bu şekilde anlamıştı onun itirazı insanların Peygamberin (s.a.v.) huzurunda tartışmalarına yönelik idi.

İbn Abbas dedi: oradakiler niza ederek munakaşa etmeye başladılar, oysa ki Peygamberin yanında niza etmek doğru değildir. [Sahihu'l Buhari, C. 4, Sf: 248, Hadis no: 3168]

Ayrıca Şiilerin varsayım ve spekulasyonlarını bir kenara bırakırsak .Peygamberin (s.a.v.) ashabından radı ve hoşnut bir halde bu dünyadan ayrıldığı sahih rivayetlerden sabittir:

Enes b. Malik (r.anh) şöyle haber verdi:
Peygamber’in vefatı ile neticelenen hastalığı günlerinde Ebu Bekir kendilerine namazı kıldırıyordu. Nihayet (vefatının tesadüf ettiği) Pazartesi günü oldu. Ashab (sabah) namazı içinde saf saf durmuşlardı. Allah Rasulu, Aişe’nin odasının kapı perdesini açtı ve ayakta durarak bizlere baktı. Yüzü Mushaf yaprağı gibi bembeyazdı. Sonra (onların namazda saf bağlayarak durduklarını görüp çok sevindi ve) tebessüm ederek güldü.
Enes der ki: Biz namazda olduğumuz halde Allah Rasulu’nün çıkışı ile sevincimizden şaşırdık. Ebu Bekir, Allah Rasulu’nün namaz kılmak arzusu ile çıktığını sanarak topukları üzerinde geri ilk safa ulaşmak için çekildi.
Allah Rasulu onlara eliyle: Namazınızı tamamlayınız diye işaret etti. Sonra (Aişe’nin odasına) girdi ve kapı perdesini indirdi.
Enes der ki: İşte Allah Rasulu göründüğü bu (pazartesi günü) vefat etti.. [Sahihu'l-Buhari C. 1, Sf: 386-387, Hadis no: 680]

Aynı şekilde İbni Abbasa göre Peygamber (s.a.v.), Ömer'den hoşnut ve radı bir şekilde dünyadan göçmüştür. [Sahihul-Buhari, Hadis no: 3692]


Şia İddiası 1
Ömer saygısız ve kötü huylu bir tavra sahibdi. ”Ey iman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinden fazla çıkarmayın, birbirinize bağırdığınız gibi ona bağırmayın; sonra farkında olmadan amelleriniz boşa gider”(Hucurat 2) ayeti Ebubekir ve Ömer hakkında nazil olmuştu. Hatta kalem ve kağıt hadisesi esnasında da Ömer sesini Peygamberin (s.a.v.) sesinin üzerine kaldırmıştı

Cevab:

Kalem ve Kağıt hadisesinde Ömer sesini Peygamberin (s.a.v.) sesinin üzerine kaldırmamıştır aksine bazı sahabiler seslerini bazılarının üzerine kaldırmışlardır çünkü ihtilaf orada bulunan iki sahabe grubunun arasındaydı ve bu şiiler tarafından getirilen Kuran ayetinin hükmünü ihlal etmek değildir. Bu nedenle Şianın getirdiği bu iddiası kendi kendisini çürütmektedir.

Hucurat süresinin 2. ayetine gelince bu ayet Peygamberin meclisinde oturan yahud onu ziyaret etmeye gelenlere edeb kaidelerini öğretmektedir ki, mûminlerin Peygamberle (s.a.v.) konuşurken ve onu ziyaret ederken saygıyla davranmaları gereklidir. Kimse sesini onun sesinden yükseğe çıkarmamalıdır. Sahihu'l Buhari'den okuyoruz:

“İbn Ebi Muleyke’nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
En hayırlı iki kişi olan Ebu Bekir ile Ömer neredeyse helak olacaktı. Çünkü Temimoğulları kafilesi geldiği zaman, Nebi’in yanında seslerini yükseltmişlerdi. Onlardan biri Mucaşioğullannın kardeşi Akra’ İbn Habis’in, diğeri de başka birinin onlarla ilgilenrnek üzere görevlendirilmesi yönünde kanaat belirtmişti.
Hadisin râvilerinden Nafi’ “Ben bu kişinin (Ebu Bekir’in önerdiği kişinin) ismini aklımda tutamıyorum,” demiştir.
Ebu Bekir, Ömer’e: “Sen sadece bana muhalefet etmek istiyorsun,” dedi.
Neticede ikisinin de bu konuda sesi yükselmeye başladı. Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti indirdi:
Ey iman edenler! Seslerinizi Nebi’in sesinin üstüne yükseltmeyin. “(Hucurat 2)
İbnu’z-Zubeyr şöyle demiştir: Ömer bu ayetten sonra, Allah Rasulu Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine bir şey sorup öğrenmek isteyinceye kadar sesini ona duyurmaz oldu. İbnu’z-Zubeyr dedesi Ebu Bekir hakkında böyle bir şey söylememiştir. [Sahihu'l-Buhari, C. 6, Sf: 314, Hadis no: 4845]

Bu ayetin iki mûmin Ebubekir ve Ömer'in bir birleriyle (Peygamberle değil) tartışırken ve bir birlerine seslerini yükseltdiği için nazil olduğu doğrudur lakin onlar bu ayetin yasakladığı şekilde Peygambere (s.a.v.) seslerini kaldırmamışlardı. Bu yüzden de Buhari'deki hadis “hayırlı iki kişi Neredeyse” helak olacaktı demektedir. Dikkat edin “Helak oldular” demiyor “Neredeyse helak olacaklardı” demektedir. Çünkü daha öncede söylediğimiz gibi onlar seslerini Peygambere (s.a.v.) kaldırmamışlardı ve bu ayette mûminlere genel anlamda ihtiyatlı uyarı yaparak edeb kaidelerini öğretmekdedir.

Peygamberin (s.a.v.) sahabileri Peygamberin ahlakını bizzat öğrenen kimselerdi ve bu onların öğrenme aşamasıdır. Sahabiler o devrin normal insanları idiler, sofistik ve uygar bir geçmişleri yoktu. İslam'dan önce olağan ve kabuledile gelmiş bir yaşam sürmekteydiler. Bu nedenle, öğrenme aşamasında buna bağlı olarak bazı hatalar yapmışlardır. Bu nedenle onlara birinin başkasıyla yüksek sesle konuştuğu rahatsız edici bir şekilde Peygamberle (s.a.v.) konuşmamaları gerektiği öğretildi. Onun yerine Peygamberle (s.a.v.) saygı, tevazu ve sakinlikle konuşulması gerektiği bildirildi.

Sadece Ömer'in öğrenme aşamasında yaptığı hatadan dolayı Kur'an ayeti nazil olmamıştır. Şia kitabına göre “Ey iman edenler, Allah’ın size helâl kıldığı hoşa giden şeyleri haram etmeyin” (5:87) ayeti de Ali ve bazı sahabilerin yaptığı hatayı düzeltmek için nazil olmuştur.

Şia Şeyhi el Meclisi yazıyor:
“Ali bin İbrahim sahih isnadla tefsirinse “Ey iman edenler, Allah’ın size helâl kıldığı hoşa giden şeyleri haram etmeyin…” (5:87) ayeti hakkında şöyle yaziyor: İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Bu ayet Ali, Bilâl ve Osman b. Maz’un hakkında indi. Ali geceleri hiç uyumamaya, Bilâl hiçbir günü oruçsuz geçirmemeye ve Osman b. Maz’un da hiç eşi ile cinsel ilişkide bulunmamaya yemin etmişlerdi.“
”Güzel bir kadın olan Osman b. Maz’un’un eşi, bir gün Ayşe’nin yanına geldi.
Ayşe O'na, ‘Senin kılığını-kıyafetini özensiz görüyorum. Sebebi nedir?’ diye sordu.
Kadın da Ayşe’ye şu cevabı verdi: Kime süsleneyim ki? Vallahi eşim bana şu kadar zamandan beri hiç yaklaşmadı. Ruhbanlığa yönelmiş, keçi kılından bir elbiseye bürünmüş ve dünyadan elini eteğini çekmiştir.”
”Peygamber (s.a.a) eve gelince Ayşe ona bu durumu anlattı.
Bunun üzerine Peygamber dışarı çıkarak insanları namaza çağırdı. İnsanlar toplanınca minbere çıktı. Allah’a hamd ve senadan sonra şunları söyledi: Bazılarına ne oluyor da hoşa giden şeyleri kendilerine haram ediyorlar?! Haberiniz olsun ki, ben geceleri uyurum, eşimle yatıp kalkarım ve gündüzleri yer-içerim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”. [Aynul-Hayat, C. 1, Sf: 348] ; Benzeri görüşler Sünni tefsirlerinde de bulunabilir (Tefsir et Taberi, C. 8, Sf: 608-612) ve (Musannef Abdur Rezzak, C. 5, Sf: 232, Hadis no: 11110)]

İkinci olarak İbi Ez Zubeyr dedi “Sûre-i Hucurât, Âyet 2 nâzil olunca, Ömer, Rasûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzurunda konuşurken gizli konuşan bir kişi gibi gâyet alçak sesle konuşurdu, hattâ Rasûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem anlamazdı da ne dediğini sorup anlamak isterdi. [Sahihül-Buhari, C. 6, Sf: 314, Hadis no: 4845]

Bu Ömer'in (r.anh) Hucurat süresinin 2. ayeti nazil olduktan sonra orada bulunan emre itaat ettiğini ve hiçbir zaman orada geçen emri ihlal etmediğini göstermektedir.

Üçüncüsü eğer Şiiler, Peygamberin huzurunda ihtilafa düşüp bir birlerine seslerini kaldıran tüm sahabilerin yanlış olduğunu söylerlerse o zaman bu kabahatiın sadece belli bir grupun değil de tüm sahabilerin olduğunu söyleriz çünkü onların hepsi seslerini yükseltmişlerdi. Şiiler Ömer'e muhalefet eden grupun Ali ve onun destekçileri olduğuna inanıyorlarsa Peygamber (s.a.v.) belli bir grubun değil de orada bulunan herkesin orayı terk etmesini istediğinden onlarda kabahat sahibi olmuş olurlar.

Son olarak daha önce söylediğimizi tekrarlamak istiyoruz. Kalem ve kağıt hadisesi zamanı Ömer kendi sesini Peygamberin (s.a.v.) sesinin üzerine yükseltmedi lakin bazı sahabiler seslerini diğer sahabilerin üzerine yükselttiler ki, bu Kur'an ayetinin emrini ihlal etmek değildir. Dolayısıyla bu iddia kendi kendisini def etmektedir.


Şia İddiası 2
Şia sitesi yazıyor:
Allame Eş Şehristani (en iyi sünni medreselerinde okutulan) İslamdaki bölünmeler ile ilgili “El Milal ve'n Nihal” kitabında Sahabiler arasındaki ihtilafların yaranmasının başlangıc noktasının Perşembe günü başvermiş bu felaketden kaynaklandığını isbat etmişdir. Eş Şehristani yazıyor:
Rasûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) hastalığı esnasında yaşanan birinci ihtilaf, İmam Buhari, Abdullah b. Abbas’ın rivayetiyle şöylece aktarır:
“Rasûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefatıyla sonuçlanan hastalığı şiddetlendiğinde; ‘Bana kalem ve kâğıt getirin, benden sonra sapmamanız için size bir yazı yazayım.’ buyurdu.
Ömer (radıyallahu anh): ‘Allah Rasûlu’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) hastalığın ızdırabı galebe çalmıştır, bize Allah’ın kitabı yeter.” dedi.
Bunun üzerine laf çoğaldı, Peygamber: ‘Çekilin yanımdan, benim yanımda çekişme olmaz!’ buyurdu.
Bizimle Rqsûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve seilem) yazısı arasına giren felaket ne kadar büyüktü
[El Milal ven Nihal sayfa 17-18)]
Sahabiler arasındaki ihtilafların başlangıcı olan bir hadise hiçbir zaman göz ardı edilemez.


Cevab:

Şiiler Allame eş Şehristani'nin alıntı yaptıkları sözlerinden önceki cümleleri de zikretseydiler o zaman Şehristani'nin sahabe arasındaki bu ihtilafları ictihadi ihtilaflar olarak gördüğünü açıkça anlaşılırdı. Gelin Allame Şehristani'nin Şiilerin alıntı yaptıkları ifadelerden önce ve sonrasında neler dediğine bir göz atalım:

Allame Eş Şehristani yazıyor:
“Allah Rasûlu’nun (sallallâhu aleyhi ve seilem) hastalığı ve vefatı sırasında yaşanan ihtilaflar ise İçtihadı ihtilaflar olarak nitelenmiştir. Bunlar, daha çok şeri görevlerin yerine getirilmesi ve dinin yaşatılmasıyla ilgili endişelere dayanmaktadır.…(Şiilerin alıntı yaptığı kısım)…Bu iki ihtilafı zikretmemizin nedeni, muhaliflerin, bu görüş farklılığının dinî esaslardaki ihtilaflar üzerinde etkin olduklarını düşünme ihtimalleridir. Oysa işin aslı böyle değildir. Her iki ihtilafta da endişe edilen husus, kalblerin hüzne boğulması halinde bile dinî emirlerin yerine getirilmesi ve tutuşabilecek fitne ateşinin baştan söndürülmesidir. [
Muhammed b. Abdilkerîm b. Ahmed eş-Şehristânî, El Milel ve'n Nihal, Sf: 17-18]

İkinci şudur ki, Şiiler Allame eş Şehristani'nin söylediği ifadenin aslını anlamamışlardır. Eş Şehristani hiçbir zaman kalem ve kağıt hadisesinin sahabiler arasındaki ihtilafların başlangıç noktası olduğunu kastetmemişdir, aksine o bu hadisenin “Rasûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) hastalığı esnasında yaşanan birinci ihtilaf” olduğunu söylemiştir ki, Onun da açıkça belirttiği gibi bu Rasulallahın (s.a.v.) hastalığı zamanındaki ihtilada özgü bir şeydir. Bununla birlikte bu Peygamberin (s.a.v.) hayatı döneminde sahabelerin arasında ihtilaf ve munakaşaların baş vermediği anlamına gelmemektedir. İyi bilinen ki, Peygamberin (s.a.v.) hayatı döneminde sahabilerin arasında birçok durumlarda ihtilaflar meydana gelmiştir ve Peygamber de ictihadları nedeniyle ihtilaf eden her iki sahabi gruplarının da görüşlerini kabul etmişdir [Sahih Muslim, Hadis no: 1770]



VI- Peygamber (s.a.v.) Kimin İçin Sayfayı Yazdırmak İstiyordu ve Başka Zaman Fırsat Olduğu Halde Niçin Yazdırmadı?

Şia İddiası
:
Ravinin kırtas hadisinde unuttuğu üçüncü şey neydi? Aslında Peygamber (s.a.v.) kağıt ve kalem istedikde halefinin ismini yazdırmak istemişdir. Ali Muhammed es Sellabi kitabında şöyle diyor: ”Ulema, Peygamberin (s.a.v.) yazdırmak istediği ifade hakkında ihtilaf ettiler. Denildi ki, Onun hakkında ihtilaf ve sıkıntılar olmaması için hilafetin belli bir kişiye gitmesini yazmak istemiştir ya da hakkında ihtilaf riskini ortadan kaldırmak ve ifade edilenler üzerinde mutabakat sağlanması için en önemli hükümleri özetleyeceği bir şey yazdırmak istemiştir.
[Ömer bin Hattab, Hayatı ve devri, C. 1, Sf: 138]

Cevab:

Kalem ve Kağıt hadisesiyle ilgili şia perspektifindeki esas sorun onun tamamen sayısız spekülasyonlardan oluşmuş olmasıdır. Şianın anlatılarında iki temelsiz iddia ortaya atılır. İlki şudur ki, Peygamber (s.a.v.) Ali'yi halife tayin etmek istemişdir. İkincisi de şudur ki, Sahabiler Peygamberin Ali'yi halife tayin etmek istediğini biliyorlardı. Bu iddialarla birlikte Hadisin hiçbir yerinde Şianın iddia ettikleri bu şeyler hakkında kati bir delil bulunmamaktadır. Bu iddiaların hepsi Şianın önyargılarına ve sahabenin vasiyyetin yazılması hakkındaki tereddütlerine dayandırılmaktadır.

Sahabiler Ali için açık bir tayinin farkında mıydılar? İşe bakın ki, Ğadir hadisi her iki iddianın kusurlu olduğunun belki de en büyük delilidir. İlki şudur ki, Eğer Ğadir hadisi gerçekten de şianın iddia ettiği gibi Ali'nin açık bir şekilde halife tayin edilmesiyse o zaman böyle bir vasiyyetin yazılmasına bir sebeb yoktu. Şubhesiz ki, Peygamberin (s.a.v.) 10 bin sahabenin karşısında halife tayin etme beyanı yazılı bir kağıt parçasından çok daha güçlü olmuş olurdu. Hepimiz biliyoruz ki, belgeler taklit edilebilir lakin 10 bin şahidin şehadeti hiçbir koşul da reddedilemez. Sahabilerin kağıtta Ali'nin halife tayin edilmesinin yazılmak istediğini bildiklerini iddia etmek mantıklı değildir.

Üstelik Sahih bir hadiste görüyoruz ki, Ehlibeytten olan Ali ve Abbas Peygamberin (s.a.v.) kağıt ve kalemi Ali'yi halife tayin etmek için istediğine dair hiçbir fikir sahibi değildiler

«Rasûlullah’ın vefat hastalığı esnasında Ebu Talih oğlu Ali yanından çıktı, insanlar şöyle sordular: - Ey Ebu Hasan! Rasûlullah (s.a.v.) nasıl oldu?
O da:- Allah’a hamdolsun, Rasûlullah iyileşti, diye cevab verdi.
Bunun üzerine Abbas b. Abdulmuttalib, Ali’nin elini tutup şöyle dedi:- Vallahi üç günden sonra sen (Rasûlullah’ın ölümü nedeniyle) artık başkalarının hükmü altına gireceksin. Onların değneklerinin altında kalacaksın. Allah’a yemin ederim ki Rasûlullah (s.a.v.) bu hastalığı sonunda vefat edecektir. Çünkü ben Abdulmuttalib oğullarının ölüm anındaki yüzlerini bilirim. Haydi Rasûlullah’ın yanına gidelim de kendisinden sonra hakimiyet kime verilecektir, bunu kendisine soralım? Eğer bize verilecekse bunu bilelim. Eğer bizden başkasına verilecekse bunu bilelim ve bu hususta bize tavsiyede bulunsun.
Ali dedi ki: Vallahi, eğer biz bunu Rasûlullah’tan istesek ve o da bunu bize vermezse onun vefatından sonra başkası bize hakimiyeti vermez. Ben Allah’a yemin ederim ki, bunu Rasûlulah'tan istemeyeceğim.».”
[Sahihu'l-Buhari, C. 5, Sf: 444 - 445, Hadis no: 4447; Musned Ahmed, C. 2, Sf: 432 - 433, Hadis no: 2374 Sahih; Musned Ahmed, C. 3, Sf: 68, Hadis no: 2997]

Öte yandan sahih hadislerden sabittir ki, Peygamberin (s.a.v.) Ebubekir halifeliği hakkında yazmak istediğinde onu durduracak kimse olmadığı halde bu fikirden vazgeçti çünkü o ileride müslümanların Ebubekir'i halife seçeceğini vahiyle bilmekteydi.

Aişe (r.anha) dedi ki, Rasulallah (s.a.v.) hastalığı içinde bana şöyle buyurdu: ”Bana Ebubekir ve kardeşin (Abdurrahman'ı) çağırda bir mektub yazdırayım. Çünkü ben bir heveskarın temenni ve arzuya düşmesinden ve bir sözcünün de “ben daha haklıyım” demesinden endişe ederim. Halbuki Allah ve mûminler, Ebubekir'den başkasına rıda göstermez. [Muslim, C. 6, Sf: 243, Hadis no: 2387; Buhari, C. 7, Sf: 319, Hadis no: 5666; C. 9, Sf: 205, Hadis no: 7217 ; Musned Ahmed, C. 42, Sf: 50, Hadis no: 25113 Sahih ; C. 17, Sf: 420, Hadis no: 24632 Sahih]

Abdurrahman bin Ebubekir rivayet etti ki,son günlerinde Allah Rasulu (s.a.v.) bana dedi “Bana murekkeb ve kağıt getir. Sizin için bir şey yazayım ki, ondan sonra sapmayasınız
Rasulallah (s.a.v.) daha sonra arkasını bize döndü. Biraz geçtikten sonra tekrar bize döndü ve dedi: “Allah ve mûminler Ebubekir'den başkasına rıda göstermez. [Muhtasar el-Mustedrek, C. 5, Sf: 2163, Hadis no: 747 Sahih]

Tabiu't Tabiinlerden Sufyan bin Uyeyne bu hadis hakkında şöyle demektedir:

قال سفيان انما زعموا اراد ان يكتب فيها استخلاف أبي بكر
Amaç orada (sayfada) Ebubekir'in hilafetini yazmak idi[Delailun Nubuvve, C. 7, Sf: 182]

Allame Nasir Hasan eş Şeyh yazıyor:
“ Peygamber (s.a.v.) burada vefatından sonra halifelik üzerinde bazı ihtilafların olacağına işaret etmiş fakat bu ihtilafın mûminler kendilerine idareci ve halife olarak Ebubekirden başkasına radı olmayacağından dolayı uzun çekmeyeceğini de açıkça belirtmişdir. Neticede Beni Saide'nin avlusunda (Sakife'de) söylenen şey Peygamberin (s.a.v.) yukarıda bahsedilen hadiste söylediklerine tam olarak uygun gelmiştir. İnsanlar bir biriyle kısa bir süre ihtilafa düştükten sonra bu ihtilafın yerini çok hızlı bir şekilde Ebubekir icmayla kendi halifeleri olarak seçim aldı [Akide Ehli sünnet vel Cema’a fis Sahabe, C. 2, Sf: 651]

Ahmed bin İbni Teymiyye yazıyor:
“ Peygamberin (s.a.v.) Ali'yi halife tayin ettiğine dair sahih hadis yoktur, ancak Ebubekir'in hilafetini isbat eden sahih hadisler mevcuddur. (Şiiler) iddia ediyorlar ki, Peygamber (s.a.v.) Ali'nin hilafeti için delilleri kati olarak belirtmiştir. Eğer öyleyse onu yazmağa ne luzum vardı? Duydukları şeyleri (hadisleri) kabul etmeyen şiiler o yazılı olduğu halde mi kabul edecekler? [Minhacu's Sunne, C. 6, Sf: 317-318]

İmam İbni Kesir yazıyor:
“Bu hadis üzerinde bid’at ehli, Şiâ ve diğer bazı aklı az kimseler vehme kapılmışlardır. Her iddia sahibi, Rasûlullah’ın yazmak istediği yazının kendi iddiaları doğrultusunda olacağını söyler. Bu iddia, muteşabih şeye sarılıp, muhkemi terketmek demektir. Ehl-i sünnet ise, muhkemi ele alır. Muteşabihi reddeder. Bu, Aziz ve Çelil olan Allah’ın kendi kitabında da tavsif ettiği gibi ilimde derinleşen kimselerin yoludur. Bu konuda dalalet ehli kimselerin çoğunun ayaklan kaymıştır. Ehl-i sünnete gelince, onların hakka tabi olmaktan başka mezhebleri yoktur. Hak nereye giderse onlar da onun peşi sıra giderler. Peygamber (s.a.v.)’in yazmak istediği husus işte bu idi. Bu, sahih hadislerde sarih olarak beyan edilmiştir.…..Peygamber (s.a.v.) vefatından beş gün önce Perşembe günü insanlara büyük bir hutbe irad etti. Bu hutbesinde diğer sahabeler arasında Ebu Bekir es-Sıddık’ın fazilet ve üstünlüğünü açıkladı. Bununla beraber bütün sahabelere imamlık yapmasını da kesin olarak ifade etti. Ve sahabelerin tamamı o hutbede hazır bulundu. Nitekim bununla ilgili açıklama ileride de gelecektir. Belki de bu hutbesini, yazmak istediği ama yazamadığı yazısının yerine irad etmişti. Rasûlullah, bu hutbeyi irad etmeden önce gusul yapmıştı. Üzerine ağızları çözülmemiş dopdolu yedi kırba su döktüler. Bu da, yedi sayısından şifa bulma kabilindendir. [El Bidaye ve'n Nihaye, C. 5, Sf: 228]

Peygamberin (s.a.v.) Ebubekir'in hilafetini yazdırmak istediğini ima eden başka destekleyici hadislerde vardır.

(a) Peygamber (s.a.v.) vefatından beş gün önce Ebubekir (r.anh)'ı özellikle övmüştür.
Cundeb Bin Abdullah El Beceli rivayet etti :
Rasulallah'ı vefat etmeden beş gün önce şöyle derken işittim, “Sizlerden bir dostum olmasından Allaha iltica ederim. Çünkü Allahu Teala, İbrahim'i dost edindiği gibi beni de bir dost edinmiştir. Ummetimden birini kendime halil (samimi dost) edinseydim Ebubekir'i kendime halil edinirdim. Dikkat edin sizden önceki kimseler peygamberlerin ve aralarındaki salih kimselerin kabirlerini birer mescid ediniyorlardı. Sakın kabirleri mescidler edinmeyin. Ben sizleri bundan kesin olarak men ediyorum[Sahih Muslim, C. 2, Sf: 26, Hadis no: 532]

* Peygamber (s.a.v.) Pazartesi günü vefat etti. Vefatından beş gün önce Ebubekir'e işaret ederek onu övmüştür.

“ibni Abbas dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) vefatı ile neticelenen hastalığı sırasında başını bir bez ile bağlamış olduğu halde mescide çıktı ve minber üzerine oturdu, Allah’a hamd ve sena etti ve sonra şöyle buyurdu: “Şu muhakkak ki, insanlar içinde nefsi ve malı itibariyle benim üzerimde, Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe’den çok menn ve atası olan hiçbir kimse yoktur. İnsanlardan bir dost edinecek olaydım, muhakkak Ebu Bekir’i kendime dost edinirdim. Lakin İslâm yüzünden olan hullet (yani derin dostluk) daha faziletlidir. Ebu Bekir’in küçük kapısından başka mescide açılan kapıların hepsini benim tarafımdan kapatınız“
[Sahih ibn Hibban, C. 15, Sf: 275, Hadis no: 6860 Sahih ; Musned Ebu Ya’la El-Mevsili, Hadis no: 2558]

* İmam İbni Kesir bu hadis hakkında demiştir ki, burada Ebu bekir'in (r.anh) hilafetine açık bir işaret vardır ki, o bu kapıdan gelecek ve müslümanlara namaz kıldıracak. [El Bidaye ve'n Nihaye, C. 5, Sf: 230]

(b) Peygamber (s.a.v.) vefat ettiği gün insanların Ebubekir'in arkasında namaz kıldıklarını gördük te mutlu olup tebessüm etmiştir.

“Enes b. Malik (r.anh) şöyle haber verdi:
Peygamber’in vefatı ile neticelenen hastalığı günlerinde Ebu Bekir kendilerine namazı kıldırıyordu. Nihayet (vefatının tesadüf ettiği) pazartesi günü oldu. Ashab (sabah) namazı içinde saf saf durmuşlardı. Allah Rasulu, Aişe’nin odasının kapı perdesini açtı ve ayakta durarak bizlere baktı. Yüzü Mushaf yaprağı gibi bembeyazdı. Sonra (onların namazda saf bağlayarak durduklarını görüp çok sevindi ve) tebessüm ederek güldü.
Enes der ki: Biz namazda olduğumuz halde Allah Rasulu’nün çıkışı ile sevincimizden şaşırdık. Ebu Bekir, Allah Rasulu’nün namaz kılmak arzusu ile çıktığını sanarak topukları üzerinde geri ilk safa ulaşmak için çekildi. Allah Rasulu onlara eliyle: Namazınızı tamamlayınız diye işaret etti. Sonra (Aişe’nin odasına) girdi ve kapı perdesini indirdi.
Enes der ki: İşte Allah Rasulu göründüğü bu pazartesi günü vefat etti [Sahihu'l-Buhari, C. 1, Sf: 386-387, Hadis no: 680]

(c) Peygamber (s.a.v.) kadına kendisi vefat etmiş olursa Ebubekir'e gitmesini söylemiştir.
Cubey r b. Mut’im’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
«Kadının biri. Rasûlullah’a geldi. Rasûlullah, tekrar yanına gelmesini ona söyledi.
Kadın dedi ki:- Ya gelir de seni bulamazsam, buna ne dersin?
Kadın böyle derken, Rasûlullah’ın ölebileceğini söylemek istedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):- Eğer beni bulamazsan, Ebu Bekir’in yanına git, dedi.».” [Sahihu'l-Buhari, C. 5, Sf: 17, Hadis no: 3659; Sahih Muslim, C. 6, Sf: 242, Hadis no: 2386]

* Bu hadisi şerh ederken İbni Hâcer şöyle demektedir: “Bu hadiste Ali ve Abbas'ın halife olması hakkında nass olduğuna (Peygamberin (s.a.v.) kendisinden sonra Ali'yi halife olarak tayin ettiğini) zanneden (iddia eden) şiilere redd vardır.” (Fethul Bâri, C. 7, Sf: 24)

(d) Peygamber (s.a.v.) kendisi vefat ettiği takdirde zekatın Ebubekir'e verilmesini söylemiştir

“Enes bin Malik rivayet ediyor: Beni Mustalik kabilesinin elçileri Rasulallahın (s.a.v.) yanından ayrıldıkları vakit onları takib ettim . Onlar bana dediler: Ey Enes, Rasulallah'a (s.a.v.) geri dön ve de ki, biz ondan ayrıldığımız zaman sormayı unuttuk “eğer vefat edersen zekatı kime verelim?” Peygamber (s.a.v.) dedi: Ebubekir'e verin. Onlara geri döndüm ve onu söyledim. Onlar bana dediler: Geri dön ve sor ki, Eğer Ebubekir vefat ederse kime verelim?
Peygamber (s.a.v.) dedi: Geri dön ve onlara de ki, o zaman Ömer'e (verilmelidir).
Onlar bana dediler (tekrar) geri dön ve sor ki, eğer Ömer de vefat ederse o zaman kime (verelim)? Gittim ve Peygamber (s.a.v.) dedi: Geri dön ve onlara de ki, (bu durumda) Osman'a verin. [Mustedrek ala Sahiheyn, C. 3, Sf: 82, Hadis no: 4460 Sahih ; Arbain fi Şuyuh es Sufiyye, s 115-116: Isnad Hasen].

(e) Peygamber (s.a.v.) kendisinden sonra insanların Ebubekir ve Ömer'e iktida etmelerini söylemiştir

“Huzeyfe rivayet etti: “Rasülallahla (s.a.v.) birlikte oturuyorduk “Aranızda daha ne kadar kalacağımı bilmiyorum. Benden sonra bu ikisine iktida edin” dedi ve Ebubekir'le Ömer'e işaret etti” [Camiut Tirmizi, C. 6, Sf: 349, Hadis no: 3663 Hasen ; Sunen ibn Mace, C. 1, Sf: 144, Hadis no: 97 Hasen] ; [Silsile el Ahadis es Sahihe, C. 3, Sf: 234-235 Hasen]

(f) Peygamber (s.a.v.) hastalığı esnasında Ebubekir'i müslümanlara namaz kıldırması için imam olarak tayin etmiştir

“Ebu Musa’nın babasının şöyle dediği rivayet edilmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.). hastalandı ve:- Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın, dedi.
Aişe dedi ki:- Ya Rasûlallah, doğrusu Ebu Bekir yufka yürekli bir adamdır. Ne zaman senin yerine geçerse insanlara namaz kıldıramaz.
Rasûlullah buyurdu ki:- Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın. Doğrusu siz Yusuf un kardeşleri gibisiniz.
Ebu Bekir, böylece Rasûlullah’ın sağlığında insanlara namaz kıldırmış oldu.» [Sahihu'l-Buhari, C. 1, Sf: 385 - 386, Hadis no: 678]

* Ebubekir'in Peygamberin(s.a.v.) hastalığı sırasında müslümanlara namaz kıldırması mutevatir hadislerden isbat edilmişdir.
Bu gerçek (1). Ebu Musa el Eşari [Sahihul-Buhari Hadis no: 678] ; (2). Enes bin Malik [Sahihul-Buhari Hadis no: 680] ; (3). Abdullah ibn Abbas [Sahih Muslim Hadis no: 479] ; (4). Hz.Aişe [Sahihül-Buhari Hadis no: 679] ; (5). Abdullah bin Ömer[Sahihul-Buhari Hadis no: 682] ; (6). Abdullah bin Mesud [Sunen En-Nesai Hadis no: 778: Isnad Hasen] ; (7). Salim bin ‘Ubeyd [Sunan ibn Mace Hadis no: 1234: Isnad Sahih] ; (8). Abdullah ibn Zam’e[Sunen Ebi Davud c 5 Hadis no: 4660: Isnad Hasen] ; (9). Ömer bin Hattab [Sunen En-Nesai Hadis no: 778: Isnad Hasen] ; (10). Ali ibn Ebu Talib[el-I’tikad ; Beyhaki, s 492-493] ; [Tabakat el-Kubra, cil 3 s 167] ; [Mustedrek ala Sahiheyn, Hadis no: 4422] ; [Şerh Usul I’tikad Ehlus-Sunne vel Cemaa Hadis no: 2455] ; (11). Zübeyr bin Avvam [el-I’tikad ; Beyhaki, s 492] ; [Msutedrek ala Sahiheyn, Hadis no: 4422] ; (12). Abbas bin Abdul Mutallib [Musned Ahmed Hadis no: 1784 & Hadis no: 1785] ; (13). Bureyde bin El Huseyin [Musned Ahmed Hadis no: 23060] ; (14). Ensar [Sunen En-Nesai Hadis no: 778] ; ve s. tarafından zikredilmiştir

Şah Veliyullah Muhaddis Dehlevi yazıyor:
“Son hastalığı esnasında Peygamber (s.a.v.) Ebubekri namaz kıldırması için tayin etti ve Resülallah (s.a.v.) ondan başkasının namazı kıldırmasını reddetti. Bu Mutevatir rivayetlerden sabittir. [Kurratul-ayneyn fi tafdil eş Şeyheyn, Sf: 5]. Benzer ifade İbni Hacer el Heytemi tarafından da kullanılmıştır. [Es Sevaikul Muhrika s 92]

İmam İbni Kesir yazıyor:
“Ebu Haşan el Eşârî demiş ki: «Ebu Bekir’i öne geçirmesi, İslâm dininin zaruri olarak bilinen hükümlerindendir. Onu imam olarak öne geçirmesi, sahabelerin en âlimi ve Kur’ân’ı en iyi okuyanı olduğunu isbatlar. Zira âlimler arasında sıhhati üzerinde ittifak edilen bir haberde temas edildiği gibi Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:«Allah’ın kitabını en iyi okuyan kimse cemaata imamlık eder. Eğer cemaattakiler kitabı iyi okuma hususunda aynı seviyede iseler, sünneti en iyi bilenleri imamlık eder. Sünneti bilme hususunda eşit seviyede iseler, yaşça en büyükleri imamlık eder. Yaş bakımından da aynı seviyede iseler önce Müslüman olmuş olanları imamlık eder.»
Ben(İbni Kesir) derim ki; Bu. merhum Eşârî’nin altın suyu ile yazılması gereken sözlerindendir. Şunu da belirtelim ki, bu özelliklerin tamamı Ebu Bekir es-Sıddık (r.anh.)’da mevcud idi. Allah onu hoşnud kılsın.”. [El Bidaye ven Nihaye, C. 5, Sf: 236]



Sonuç:

Ehli sünnet idareci seçimini müslüman toplumun sorumluluğu olarak görür. Önceki rivayetlerde Ebubekir'den bahsedilmesi ve buna ek olarak ta Peygamberin O'nu namazda imamlığa geçirmesi Peygamberin tercih ettiği namzet için güçlü önerilerdir. Çünkü namaz islamın kökü, dinin direği ve en önemli meseledir. Bunları göz önüne alarak Sahabiler Ebubekire biat etti ve o da bunu hak etti.
Bu nedenle kalem ve kağıt hadisenin Ali'nin halife tayin edilmesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Peygamberin (s.a.v.) talimatı yerine getirildi ve sahabe Ebubekir'in idarecilik ve halifeliğini kabul ederek bu meselede tamamen itaat etti.

Ahmed İbni Teymiyye diğer bir yerde şöyle demektedir:
“Neticede açıktır ki, Peygamberin (s.a.v.) sözleri ve amelleri vasıtasıyla birçok durumlarda sahabilerinin Ebubekir'i Müslüman ummetinin ilk halifesi olarak seçmesi gerektiğini göstermiştir. Peygamber (s.a.v.) kararını tasdik etmek için bir mektub yazmak istemiş lakin müslümanların her halükarda Ebubekri seçeceğini bildiğinden bu bilgiye dayanarak onu yazmamaya karar vermiştir. Eğer onun zihninde sahabilerin doğru adayı seçip seçmeyeceği ile ilgili herhangi bir şubhe olmuş olsaydı o bu meseleni onlar için billur gibi(tamamen açık) ederdi. Onun yerine onların doğru karar vereceklerini biliyordu ve bu yüzdende onlara sayısız vesileyle ve birçok yönden Ebubekir'in kendisinin vefatından sonra halife olmayı seçtiğini belirtmeyi yeterli gördü..[Minhacu's Sunne, C. l 1, Sf: 139-141; Ali Es Sallabi, Ebubekir es Sıddıkın biografisi , Sf: 233-234]

Allame Nasır Hasan eş Şeyh yazıyor:
“ Ebubekir'in hilafetine işaret eden Nebevi hadisler o kadar çok, meşhur ve mutevatirdir ki, bidat ehlinin bile onları inkar etmek için makul (mantıklı) bir sebeb vermeleri imkansızdır. Böyle hadisleri reddedenler onları sadece inatçılık ve kötü hısletlerinden dolayı ve Peygamberin (s.a.v.) sahabilerine duydukları derin köklü kinden sebebinden yaparlar. [Akide Ehli Sünne vel Cema’a Fis Sahabe, C. 2, Sf: 648]



Şia iddiası 1
Şia sitesi yazıyor:
Sahabilerin arasında Peygamberin (s.a.v.) Mevla Ali'yi(a.s) halife tayin etmek için bir vasiyyet yazdığına dair fikir mevcuddu. Sahih Muslim'de kitab 13, No 4013 de şöyle okuyoruz:
Esved bin Yezid rivayet etti: ”Bir keresinde Aişe'nin yanında Ali'nin bir vasiyy olduğunu (yani ölüm hastalığında Peygamberin(s) Alinin vasiyyliğini-hilafetini-vasiyyet ettiğini) zikrettiler. Bunun üzerine Aişe (Tuhaf şey!). Rasulallah (s.a.v.) Ali'ye ne zaman vasiyyet etmiş? Ben Rasulallahı hayatının son deminde göğsüme (yahut kucağıma demiştir) dayamıştım. Bu arada bir tas istedi Muteabiken kucağımda bütün azası sarkıverdi. (Meğerse vefat etmişti). Halbuki ben vefatını hiç anlamadım. Şu halde Rasulallah (s.a.v.) Ali'ye ne zaman vasiyyet etmiştir?


Cevab:

Sahabe arasında Peygamberin (s.a.v.) Alinin halife seçilmesi yönünde bir vasiyyet yazmak istediği yönünde bir görüş olduğu iddiası yalandır. Aksine bu görüş Aişe zamanında ortaya çıkan bazı sapkın ve bidatçi fırkalardan kaynaklamış bir görüştü ki, Aişe'nin huzurunda bu bidatçi kimselerin söylediği bu fikirler zikredildiğinde şaşırmış ve onları reddetmişdir. Şianın kadim tarihçilerinden ikisi-El Hasan bin Musa el Nevbahti ve Sad bin Abdullah el Kummi birlikte şöyle yazmışlardır:

“Bazi ilim ehli nakletti ki,Abdullah Ibni Sebe yahudiydi, Islami kabul etmiş ve Ali'yi(a.s) desteklemişti. O, Yahudi olduğu zamanda aşırıya kaçmış ve Yuşa bin Nun'u Musa'nın (a.s) halefi saymıştı. İslam'a girdikten sonra -Allah Rasulunün (s.a.v.) ölümünden sonra- O, Ali (a.s) hakkında da böyle dedi. Halka imametin zorunlu olduğunu ilk ilan eden oydu, düşmanlarını reddetti ve sahiblenmedi, rakibleriyle munazaralar etti ve onları kafir adlandırdı. Dolayısıyla şiilere karşi olanlar sık sık şunu söylerler: ”Şiilerin ve rafizilerin Yahudilikte kökü vardır”.” [Fırakuş Şia, Sf: 67-69].

Not:
Şiilerin Sahih Muslimden alıntı yaptıkları hadis “yazılan” bir vasiyyet gibi vasiyyetin yazılı olmasından bahsetmez fakat genel bir şekilde vasiyyetten söz eder ki,vasiyyetin sözle de olması mümkündür. Nitekim Allah Bakara süresinde (Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse..(Bakara 181) demektedir ki, bu vasiyyetin sözle de olabileceğini göstermektedir.

Aişe'nin bu bidatçi grupların iddialarını reddetmesine şaşırılmamalıdır çünkü o bu meselede yalnız değildir nitekim bu tür sapkın fikirler Ali de dahil olmakla Ehlibeytin birçok mensubu tarafından reddedilmiştir. Birkaç örnek :

(a) Ebu Tufeyl Amr bin Vasile tahdis edip dedi ki: Ben Ali bin Ebu Talibin yanında idim. Ona bir kimse geldi ve: Peygamberin (s.a.v.) sana gizlice söylemekte olduğu şey nedir?” diye sordu.
Bu sualden dolayı Ali (r.anh) öfkelendi ve : Peygamber (s.a.v.) hiçbirşeyi insanlardan ketmederek bana insanlardan gizlice söyler olmamıştır. Şu kadar var ki Peygamber (s.a.v.) bana dört şey söylemişdir.
O zat: ”O dört şey nelerdir”, Ey mûminlerin emiri! dedi.
Ali dedi ki, Peygamber (s.a.v.) dedi: ”Ana babasına lanet edene Allah lanet etti. Allah'dan başkası adına hayvan kesene Allah lanet etti. Bir bidatcıyı barındırana Allah lanet etti. Arazi hudutlarını tağyir edip değiştirene Allah lanet etti” [Sahih Muslim, C. 5, Sf: 318-319, Hadis no: 1978]

Not:
Bu sapkın ğulatlar Peygamberin (s.a.v.) Aliye gizlinde ilmin 1000 kapısını öğrettiğini söylemektedirler, [Amali Es Saduk 450-453, veya Amali, Es Saduk 593, urdu], Bu yüzdendir ki,bu uydurmaları Ali'ye atfetmişlerdir. Ali ve Aişe tarafından reddedilenlerde bu bidatçi grupların fikirleri idi

(b) Muhammed ibn ‘Asim Şubabe bin Sivar'dan O el-Fudeyl ibn Merzuk'tan ki,
O dedi: Cafer'in amcaları Ömer bin ‘Ali ve Huseyn bin ‘Aliye sordum: dedim, “siz, Ehlibeytin, aranızda, itaat edilmesi zorunlu olan ve onu tanımayan bir kimsenin câhiliyye ölümüyle öleceği birisi var mı?”
Onların her ikisi dedi: “hayır, vallahi! Bu bizden değil! Bunu bizim hakkımızda söyleyen yalan söylemiştir.”
Ömer bin Aliye dedim: “Allah sana merhamet etsin. [Denildi ki] sen iddia ediyorsun ki, Peygamber(s.a.v.) Aliyi vasisi olarak tayin etmiştir, Ve sonra Ali Hasanı kendi vasisi olması için atamıştır, sonra Hasan Huseyni kendi vasisi olması için atamıştır, sonra el-Husyen Ali bin el-Husyeyni kendi vasisi, sonra Alide Muhammed bin Aliyi kendi vasisi olarak atamıştır.“
O dedi, “Vallahi, babam Vasi hakkında iki harf söylemeden vefat etti. Allah onları öldürsün! Vallahi, bu insanlar bizim üzerimize yük olmaktan bir şey değiller. Bu Huneys el-Haru’(danmıdır)?, Huneys el-Harumu’?” dedim, “O, El-Mu’alla bin Huneysdi” O dedi, “evet, el-Mûalla bin Huneys, vallahi, Uzun zaman yatağımda Allah'ın akıl verdiği fakat bu El Mualla bin Huneys tarafından saptırılmış insanlar hakkında merak edip düşündüm [(et-Tabakat el-Kubra 7/314-315 ; Şeyh Ebi Nasr Muhammed bin Abdullah el imam kitab tau’n Rafizat el-Yemen sayfa 17-de ”İsnadı Hasendir“]

* Ehlibeytin bir mensubu olan Ömer bin Ali bin Huseyn bin Ali bin Ebu Talib bidatçi fırkaların Peygamber (s.a.v.), Ali'yi halife tayin etmiştir yönündeki iddialarını reddetmiştir. Şöyle ki, Aişe'ninde reddettiği bu bidatçiler ve onların görüşleri idi.

(c) Rafizi ona (Hasan bin Hasana) dedi “Rasulullah (s.a.v.) Ali'ye şöyle demedi mi: Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır?’” O (El Hasan) dedi, “Vallahi eğer bununla Emirlik ve Sultanlığı kastediyordusa Namaz, Zekat, Ramadan orucu ve Beytul(laha) Hacc (konularında) açık olduğu gibi bunda da açık olurdu. Sizlere şöyle derdi, ‘Ey insanlar, bu benden sonra sizin üzerinize (tayin ettiğim halifedir).’ Rasulallah (s.a.v.) insanlara en güzel nasihati vermiştir. Eğer senin dediğin gibi olsaydı, Ali bunun için Allah ve Rasulu tarafından Peygamberden sonra bu emir ve iş için seçilmiş olsaydı o zaman Peygamberin emrini terketmesi sebebinden insanların en hatalısı ve günahkarı olmuş olurdu. [Tabakat İbn Sa’d, C. 7, Sf: 314-315 Hasen ; aynı şekilde Tarih İbn Asakir, C. 4, Sf: 166 ; El-Îtikad, Beyhaki, Sf: 499 Sahih ; Tahriru'l- İnsan ve Tercicut Tuğyan, Sf: 277 Sahih]

* Ali'nin torununun evlatlarından biri Peygamberin Ali'yi halife tayin etmesi yönündeki bidatçi fırkaların görüşünü reddettmiştir ve Aişe'de bu sapkın görüşü benimsemiş insanları reddetmişdir.

(d) Şia kitabında Ali'nin şöyle dediğini görüyoruz:

إنما الشورى للمهاجرين والأنصار ، فإن اجتمعوا على رجل وسموه إماماً كان ذلك لله رضى
“Şura, ancak Muhacirler’e ve Ensar’a aittir; onlar, toplanıp birisine uyar ve imam olarak nitelendirirse, bu Allah’ın da hoşnut olduğu bir iştir. [Nehcul Belağa, Mektup, 6, Sf: 495]

* Ali (r.anh)'in Muhacirler ve Ensar tarafından halifenin şurayla seçilmesine atıfta bulunmasının nedeni Ali'nin Muaviyye ile ayni akidede ve aynı islami davete uyduklarına inanması sebebiyle ve onlar arasında vuku bulan ihtilafın sebebi Osman'ın şehid edilmesi üzerineydi yoksa bir birlerini tekfir etmeleri üzerine değildi. [Nehcul Belağa, Mektup, Sf: 58]

Ayrıca varsayımlara dayanan şia hayalleri Ali'nin Peygamberin son hastalığı esnasında Peygamberden sonra kendisinin halife olacağı hakkında hiçbir fikre sahib olmadığını belirten sahih hadislerle reddedilmektedir. [Sahihul-Buhari, Hadis no: 4447] ve Ali, Peygamberin (s.a.v.) herhangi bir kimseyi halife tayin ettiği görüşünü reddetmiştir. [Mecmau'l Zevaid, Hadis no: 14334]

Şia İddiası 2
Şia sitesi yazıyor:
Hadisi değerlendirdiğimizde eksik olan üçüncü emrin ne olduğunu gösteren bir rivayet olduğunu görmekteyiz. Sunni alimi Şah İsmayıl Şahid “Mensabe İmamet” isimli kitabında şöyle bir hadis zikretmekte: ”Eğer Ali'yi (Halife) tayin ederseniz ki, yapacağınızı sanmıyorum onu sizi El Tarikul Mustakime (dosdoğru yola) götüren Hâdi (hidayet edici) ve Mehdi olarak bulursunuz
[Şah İsmayıl Şahid, Mensabe İmamet, Sf: 46]


Cevab:

Şiiler tarafından getirilen bu rivayet tam rivayeti alıntı yapmadıkları ikincil bir kaynaktır. Yazar (Şah İsmayıl Şahid) bu kitabın 68. sayfasında Ebubekir'le ilgili kısmı da zikretmiştir. Kitabın 72. sayfasında ise hadisin Ali'yle ilgili kısmını zikretmişdir ki, Şiiler bu kısmı cımbızlayıp ortaya atmakdadırlar. [Mensab-e- Imamet, Sf: 68 - 72]

Büyük olasılıkla Şiiler bu rivayetin ilkin kaynağına bakmış ve ilkin kaynakta Musned Ahmed'de geçen tam rivayetin şia inancını kökünden reddettiğini gördüklerinde ikincil kaynaktan alıntı yapmayı tercih etmişlerdir

Gelin tam rivayete bakalım:

حدثنا أسود بن عامر ، حدثني عبد الحميد بن أبي جعفر يعني الفراء عن إسرائيل ، عن أبي إسحاق ، عن زيد بن يثيع ، عن علي رضي الله عنه ، قال : ” قيل : يا رسول الله ، من نؤمر بعدك ؟ قال : إن تؤمروا أبا بكر تجدوه أمينا زاهدا في الدنيا ، راغبا في الآخرة ، وإن تؤمروا عمر تجدوه قويا أمينا لا يخاف بالله لومة لائم ، وإن تؤمروا عليا ولا أراكم فاعلين تجدوه هاديا مهديا يأخذ بكم إلى الطريق المستقيم ”
Rivayet edildi ki, Ali dedi: Denildi ki: Ya Rasulallah Kendinizden sonra bize (Halife) olarak kimi emredersiniz? O dedi: Eğer Ebubekir tayin ederseniz Onu dünyada emin bir zahid ve ahirete rağbet eden bir kimse olarak bulursunuz. Eğer Ömer'i tayin ederseniz onu Kavi ve emin olarak Allah rıdası için kimseyi levm etmekten korkmayan biri olarak bulursunuz . Eğer Ali'yi tayin ederseniz ki, yapacağınızı sanmıyorum onu sizi El Tarikul Mustakime (dosdoğru yola) götüren Hadi(hidayet edici) ve Mehdi olarak bulursunuz. [Musned-i İmam Ahmed, C. 1, Sf: 426, Hadis no: 859 Zayıf rivâyet]

Şeyh Şueyb el Arnaut Musned Ahmed tahkikinde hadisi zayıf saymıştır. [Musned-i İmam Ahmed, C. 2, Sf: 214, Hadis no: 859 Zayıf rivâyet] Şeyh Albani, Mişkat tahricinde hadisi zayıf saymıştır. [Mişkatu'l-Mesabih, C. 3, Sf: 1730, Hadis no: 6124 Zayıf rivâyet]

İkincisi, bu rivayet Peygamberin adayları halife tayin etmek için uygun faziletleriyle birlikte halka önerdiğini göstermektedir.Dahası bu seçim kararını müslümanlara bıraktı ki, bu Şianın bu konudaki inancını kökünden çürütmektedir.

Üçüncüsü bu ikincil kaynak (Mensabe imamet) hem Ali'nin hemde Şeyheynin lehine de zayıf rivayetler içermektedir. Sözü edilen rivayete gelince bazı ulema bu hadisin isnadını doğrulasa bile daha doğru görüş Şeyh Şuayb el Arnaut ve Şeyh Albani tarafından belirtilen isnadın zayıf olması görüşüdür. Çünkü isnaddaki Abdulhamid bin Ebu'l Cafer el Fera mechuldur ve diğer ravi Ebu İshak ta mudellisdir ki, Zeyd'den dinlemesini açıklamadan hadisi “An” ile rivayet etmiştir.


Şia İddiası 3
Şia sitesi yazıyor:
Sahabe, Peygambere “en yakın akrabalarını uyar” diye emredildiği misyonunun ilk günlerinden beri vasiyyetin Ali'nin halife tayin edilmesi konusunda olduğunun farkındaydı ki, o ilk günlerde akrabalarını davet etmiş ve İslam'ın çağrısını yaymıştır.
“Bana Fazl b. Sehl haber verdi, dedi ki: bana Affan b. Muslim anlattı, dedi ki: Ebu Avane bana Osman b. Muğire’den, o Ebu Sadık’dan, o da Rabia b. Necid’den anlattı, dedi ki: birisi Ali’ye dedi ki: “ey Mûminlerin Emiri! Nasıl oldu da amcaların varken Rasulullah (s.a.v.)’e neden sen varis oldun?”
Ali dedi ki: «Rasulullah (s.a.v.) Abdulmuttaliboğullarını toplayıp onlara ziyafet çekti. Onlar da doyuncaya kadar yemelerine rağmen, yemek sanki hiç dokunulmamış gibi öylece kaldı! Sonra su getirtti, kana kana içtiler. Buna rağmen su sanki hiç dokunulmamış gibi kala-kaldı! Arkasından şöyle buyurdu: “ey Abdulmuttaliboğulları! Ben, özel olarak sizlere, ğenel olarak da tüm insanlara peygamber olarak gönderildim. Bu mucizeden gördüklerinizi gördünüz! (Şimdi söyleyin)
Kardeşim, dostum ve varisim olmaya karşılık, hanginiz bana biat edecek?” Kimse ayağa kalkmadı! Oradakilerin yaşça en küçüğü olmama rağmen sadece ben ayağa kalktım! Rasulullah (s.a.v.) oturmamı istedi. Bu teklif tam üç kez tekrarlandı. Her defasında (bana) “Otur!” diyordu. Nihayet üçüncü kez ayağa kalktığımda, mubârak elini elime koydu, sonra dedi ki: “sen benim kardeşim, sahabem, varisim ve vezirimsin.” işte bu yüzden amca oğluma Rasulullah (s.a.v.)’e, diğer amcalarım dururken ben varis oldum!»
[Hesais İmam Nesai, Sf: 64-65 hadis 62]

Cevab:

Bu hadis mechul ravisi olması ve isnadındaki illet sebebiyle munkerdir.

İmam Ahmed'e Ebu Sadık'ın Rabia bin Necid'den Onunda Ali'den olan rivayeti hakkında soruldu. O bu rivayetin esas ravisi Ebu Avane'nin hata yaptığını söyleyerek cevab vermiştir. O bunu iki defa rivayet etmiştir. İlki yukarıda gördüğünüz ikincisi ise Meysere el Kindi'nin dahil olduğu tamamen farklı bir isnada sahibdir. İmam Ahmed zikretti ki, Musa bin İsmail dedi ki, O bunu Ebu Avane'den iki kez duymuştur. İlki Ebu Avane'nin hafızasından ikincisi ise onun kitabından. O ilk rivayetin hatalı olduğu ve ikinci isnadın ise doğru olduğu sonucuna varmıştır.[Muntahab min el-ilal lil-Hallal, Sf: 207-208, Hadis no: 119]

* Doğru isnadda bulunan Meysere el Kindi de mechul bir ravidir

İmam Zehebi bu hadisi munker saymıştır.
Ez Zehebi, Rabia bin Necid hakkında Mizan'da şöyle demiştir: ”Oldukça zor bilinmektedir ve Ebi Sadık ondan Munker hadis rivayet etmiştir. [Mizanul-itidal, C. 2, Sf: 45, Hadis no: 2758]

Şeyh Albani bu rivayetin isnadını zayıf saymıştır. [Silsila El-Ahadis ed-Daifa vel-Mevdua, C. 12, Sf: 646, Hadis no: 5793]
Bu nedenle İmam Nesai'nin “Hasais”inde gelen hadis munkerdir ve reddedilir.

Bu hadis Alinin Peygamberin hastalığı sırasında vefatından sonra kimin halife olacağı hakkında hiçbir fikir sahibi olmadığını bildiren rivayete muhalifdir. [Sahihul-Buhari, Hadis no: 4447]

Önde gelen sunni ulema Peygamberin (s.a.v.) Ali'yi halife tayin etmesiyle ilgili tüm rivayetleri ele aldıktan sonra bu tür rivayetlerin hepsinin çok zayıf ve sabit olan sahih rivayetlere muhalif olacak şekilde itibarsız oldukları sonucuna varmışlardır

Ahmed İbni Teymiyye yazıyor:
” Ehlul Naklin (Hadis ehlinin) indinde Peygamberin (s.a.v.) Ali'yi halife tayin ettiğini isbatlayan sahih birşey yoktur ancak, Ebubekir'in hilafetini isbatlayan sahih hadisler vardır [Minhacus-sunne C. 6, Sf: 317-318]

İmam İbni Kesir yazıyor:
“Birçok cahil Şii ve aptal kıssa anlatıcıları Peygamberin halifeliği Ali'ye miras bıraktığını uydurmuşlardır ki, bu yalan, iftira ve vahim bir uydurmadan başka (birşey) değildir. [El-Bidaye ven Nihaye, C. 7, Sf: 225]

Molla Ali el Kari yazıyor:
“Bazı muhakkikler dedi ki, Menzilet hadisi dışında “Ya(Ali)” nidasıyla Alinin vasi tayin edilmesi hakkındaki tüm rivayetler mevzudur(uydurmadır). [Esrarul-Merfua fil-Ahbaril Mevdua, Sf: 376, Hadis no: 614]

İmam El Kurtubi yazıyor:
“Ekser Şiiler ve Rafiziler batıl ve yalan hadisler getirerek Nebinin Ali'yi halife tayin ettiğini söyleyen sahte deliller oluşturmuşlar ve iddia etmişlerdir ki, Onlar bunlara göre tevatur derecesindedir. Bunların hepsi murekkib yalanlardır. Eğer bu sahih bir şey olmuş olsa idi yahutta Sahabenin indinde biliniyor olsaydı Sahabiler bunu sakife günü zikreder ve ona dönerlerdi. Ali de bunu kendisi için huccet (delil) olarak zikrederdi. Ayrıca onun bunun gibi bir meselede sükut etmesi caiz olmazdı çünkü bu Allah'ın hakkı, Nebinin (s.a.v.) hakkı, kendisinin hakkı ve tüm müslümanların hakkıdır. Üstelik Ali radıallahu anhın ilimdeki azameti, dindeki sağlamlığı bilinmektedir ve şecaati Allah'ın diniyle ilgili meselelerde kimseden korkmamasını taleb etmekdedir nasıl ki, O'na muhalefet etdiklerinde Muaviyye'den ve Şam ehlinden korkmadı. İlave olarak Osman şehid edildiğinde Müslümanlar ictihadlarına dayanarak Ali'yi halife seçdiler. Ne Ali ne de başka bir sahabe bu konuda bir nass zikretmediler. Kati bir şekilde bilinmektedir ki, Onu iddia eden kimse yalancıdır.
[El-Mufhim limâ eşkele min telhîsi Kitâbi Muslim, C. 4, Sf: 557 - 558 - 559 ]

VII - “Sayıklamak” İfadesi Ömer'e Muhalif Olan Grup Tarafından Söylenmiştir
Kalem ve kağıt hadisi ilgili rivayetlerde “Sayıklamak” sözcüğü iki şekilde kullanılmıştır. Bazı hadislerde ayrıntılı bir biçimde ifade edilmiş ve “Ehecere?” Soru biçiminde kullanılmıştır. Özetlenmiş şekilde rivayet edilen bazı hadislerde bu ifade etme/haber verme biçiminde “Hecere/yehcuru” şeklinde kullanılmıştır
İfadenin İstifham (soru) biçiminde kullanıldığına örnekler(Ehecere) :
Onlar, ‘Rasulallah'a (s.a.v.) ne oluyor? (Hastalığın şiddetinden) sayıkladı mı ne oldu? Onun ne demek istediğini iyice sorunuz dediler. [Sahihul-Buhari, C. 4, Sf: 248, Hadis no: 3168 ; Sahih Muslim, C. 4, Sf: 375, Hadis no: 1637 ; Sunenul Kubra El-Nesai, C. 5, Sf: 366 - 367, Hadis no: 5823]

İfadenin beyan biçiminde (Hacere/Yehcur) şeklinde kullanılmasna dair örnek :

“Onlar dediler, “Rasulallah (s.a.v.) sayıklıyor” [Sahihu'l-Buhari, C. 4, Sf: 179-180, Hadis no: 3053; Sahih Muslim, c. 4, Sf: 376, Hadis no: 4233]

Ancak doğru olarak düşünülecek ve tercih edilecek olan biçim sorgulama biçiminde ritorik bir soru olarak anlatılan biçimdir çünkü bu rivayetler ayrıntılı bir şekilde rivayet edildiğinden, bize hadisenin daha iyi bir resmini vermektedir.

İmam el Nevevi yazıyor:
“Onun “E Hecere Rasulallah (s.a.v.)?- (RasulAllah sayıkladımı?) kavli Sahih Muslim ve diğerlerinde böyledir. ”E Hecere(sayıkladımı?)” bir İstifham(soru)dur ve bu “Hecere(sayıkladı)” ve “Yehcuru(sayıklıyor)” gibi rivayet edilenlerden daha sahihdir. Çünkü onların hiçbiri sahih şekilde Ona (Peygambere(s) atfedilmemiştir“. [Şerh Sahih Muslim, C. 11, Sf: 135]

Allame Kadı İyad yazıyor:
(Ehli sünnet) imamlarımız bu hadisi şerif hakkında diyorlar ki, Peygamber (bedenine arız) olacak hastalıklardan dolayı şiddetli sancıların ve baygınlık gelmesinden, bedeninin zahirine buna benzer hususların arız olmasından masum değildir. Peygamber ağır hasta iken mûcizesini yerecek, şeriatını fesada götürecek sayıklamaktan, noksan ve sapık konuşmaktan masumdur. Buna göre hadisi “Hecere” diye rivayet edenin rivayeti doğru değildir. Çünkü bunun manası sayıklamaktır. Sayıkladığı vakit “Hecere Hucren” denir. Bu hadisin rivayetinde en doğru ve evla olan yazılmasın (birşey yazmaya ihtiyac yoktur) diyenlerin sözlerine göre istifham hamzesiyle “E Hecere” yani (sayıklamadımı? anlamına) olarak rivayet edilendir. [Eş Şifa, Sf: 734-735]

Aynı şekilde Şeyh Ğulam Mustafa Zahir yazıyor:
“E Hecere” kelimesindeki hemze istifhamı inkaridir, Hecere Mazi (geçmiş) zamandadır. Bazı hadislerde kelimeler hemze olmadan Hecere/Yehcuru gibi gelmektedir ki, burda Hemze Mahzuf (kaldırılmış) şekilde mevcuddur ve Arabların konuşmasında bu tip (hemzelerin kaldırılarak zikredilmemesine) sık sık rastlanmaktadır. [Es Sunne , Sf: 87-98, Hadis no: 198]

* İstifhami İnkari (İnkar sorusunun) ne olduğunu daha iyi amlaşılması için ilmi uslubdan kenara çıkarak basit bir örnek zikretmek isteriz: ”Farz edelim ki, iki elinizde de poşet tutmuş olsanız ve iki elinizde dolu olmuş olsa arkadaşınızda size benimde poşetimi de taşır mısın? dese, sizde ona karşılık benim elli tane elim mi var? nasıl alayım seninde poşetlerini derseniz buradaki “Benim 50 tane elim mi var?” Sorusu bir istifhami inkari (inkar sorusudur). Yani siz bu soruyu Ona cevab almak için değil de kendi görüşünüzü vurgulamak ve onun isteğini reddetmek için sormuş olursunuz. Hadiste geçen istifhami inkaride bu yönlüdür. Yani yazının yazılmasını isteyen grup diğerine “Peygamber(s) sayıkladı mı? ki, Onun Sayfayı yazmasına engel oluyorsunuz” diyerek diğer grubun görüşünü reddetmek istemişlerdir.


فالرواية التي جاءت بصيغة الاستفهام أصح من الروايات الأخرى باتفاق المحدثين :
القاضي عياض في “الشفا”
(2/886) ، والقرطبي في “المفهم” (4/559) ، والنووي في “شرح مسلم” (11/93) ، وابن حجر في “فتح الباري” (8/133)
والاستفهام يدل على الشك ، وليس على الجزم
“İstifham sigası (E Hecere?-“Sayıkladımı?”) ile gelen rivayetlerin diğer rivayetlerden daha sahih olduğu konusunda Muhaddisler ittifak etmişlerdir. Mesela : Kadı İyad “Eş Şifa”da (C.2, Sf: 886) ; El Kurtubi “El Mufhem”de (C. 4, Sf: 559) ; Nevevi “Şerh Muslim”de (C. 11, Sf: 93) ve İbn Hacer “Fethu'l Bari”de (C. 8. Sf: 133) El İstifham (Soru şekli) onun bildirme üzerine değil de Şekk (şubhe üzerine söylendiğine) delildir.

Alimler “E Hecere?” ifadesinin geçtiği rivayetler hakkında dediler ki, bu etki yaratmak amacıyla sorulan bir sorudur. Diğer bir sözle bu sayıklamanı Peygambere atfetmek için değil aksine inkar etmek için sayfanın yazılmasının lehine olan sahabiler tarafından söylenmiştir. Onlar diğer sahabi grupunun ihtilaflarına itiraz ederek onun bir “sayıklama” hali yaşamadığını ve yazılması için kağıt ve kalemin onun talimatları doğrultusunda getirilmesi gerektiğini ifade ettiler. Yâni kısaca diyorlardı ki, Peygamber (s.a.v.) “kağıt ve kalem” getirmesini isterken sayıkladı mı ki, onun getirilmesine engel oluyorsunuz? Bu kendiliğinde cevab alınması beklenmeyen sorudur (ritorik bir sorudur) ve diğer grubun sözlerine karşı bir etki yaratmak için söylenmiştir. Bu (sayıklama) kelimesini Ömer'in söylemediği açıktır çünkü O, Sayfanın yazılmasını istemeyen grubun içerisindeydi.

Bu hadis bu sorunun birkaç kişi tarafından sorulduğunun delilidir çünkü fiil çoğul halde kullanılmıştır. (
فَقَالُوا/Onlar dediler) Bu sorunun amacı “yazmasın” diyenleri reddetmek içindi. Yani Onlar esasında şöyle diyorlardı: ”Buna nasıl mani olursunuz? Siz onun hasta olduğunda tutarsız konuşan bir kimse gibimi olduğunu düşünyorsunuz?” O grubu daha da reddetmek için rivayette belirtildiği gibi şöyle dediler: ”Onun ne demek istediğini iyice sorunuz”

Eğer “Sayıklama” ifadesinin atfedilmesinin kastedildiğini varsayarsak o zaman rivayette geçen
اِسْتَفْهَمُوْهُ (onu sorunuz)” ifadesi anlamsız ve metin anlamından kopmuş olacaktır. Çünkü “Sayıkladığını düşündüğünüz birini sorgulamak mantıksızdır. Yani bu hiçbir zaman o anlam kastedilerek söylenmedi aksine ritorik anlamda söylemiştir.

Allame El Kirmani “Buhari Şerh”inde İmam Nevevi'den alıntı yaparak şöyle diyor:

“İmam Nevevi diyor ki,
‘اهجر(EHecere) kelimesi istifhamı inkari hemzesi içermektedir. Diğer bir deyişle (Sayfanın) yazılmamasını söyleyen kimseleri reddetmek için (kullanılmıştır) yani Onun emrini Hezeyan halindeki (bir kimsenin söylediği) emir gibi (kabul) etmeyin(ve söylenileni yapın demek istemişlerdir) ,… …alternatif olarak, bu ‘هجر(Hecere) kelimesinin anlamı vuslatın zıddıdır ve dünyadan ayrılmak (vefat etmek) demektir.(Yani soruyu soran Peygamber bu dünyadan hicret ediyor (ayrılıyormu) diye sordu). (Hecere) kelimesinin lafzı (kesinliği bildirmek için) mazi zamanda kullanılmıştır çünkü onun bu fani dünyadan ayrılma alametleri çok açıktı. [Şerh el-Kirmani ala Sahihül-Buhari, C. 8, Sf: 283-284]

Dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki,”EHecere/Hecere”nin kullanıldığı hiçbir rivayette Ömer'in bunu söylediği bildirilmemiştir yani Ömer'in bunu söylediğine dair sahih bir rivayet yoktur. Bunu söyleyen kimselerin kimlikleri mechuldur (Onlar dediler şeklinde hadiste geçmektedir). Bu yüzden Ömer'in bu kelimeyi kullandığı iddiası varsayım ve tahminlere dayanmaktadır. Diğer bir yandan hadislerde açık şekilde Ömer ve onunla aynı fikirde olanların “ Peygamber oldukça hastadır” dediğini görmekteyiz ki, bu hadislerde sarih bir şekilde görülmektedir. [Sahihul-Buhari, C. 9, Sf: 279, Hadis no: 7366 ; Sahih Muslim, C. 4, Sf: 376-377, Hadis no: 4234; Musned Ebi Avane, C. 3, Sf: 476, Hadis no: 5757-5759]


فظن قائل هذه العبارة – وهو مبهم لا يُعرف ، ولم تُسَمِّه الروايات الصحيحة
“Bu İbareyi söyleyen kimse – mubhemdir ve bilinmemektedir ve sahih rivayetlerde onun ismi geçmemektedir.
Şöyle ki,”Ehecere/Hecere” ifadesinin Ömer tarafından kullanılması iddiası varsayım ve spekülasyonlara dayalı olduğu halde Ömer'in kullandığı ifadeler sahih rivayetlerde sarih bir şekilde bulunmaktadır. Şiilerin sahih ve sarih rivayetleri göz ardı ederek belirsiz rivayetler üzerinden birini suçlamaya çalışmaları adil bir yaklaşım değildir


Şia İddiası 1
Ömer'in Peygamberi (s.a.v.) “sayıklamak”la itham etmesi bir varsayıma dayanmamakatadır, aksine Ömer'in bu ifadeyi kendisinin bizzat söylediğine dair hadis mevcuddur.
حدثنا أحمد ، ثنا ، محمد بن إسماعيل ، ثنا عثمان بن سعيد الزيات ، ثنا عبد الله بن حكيم بن جبير ، عن أبيه ، عن سعيد بن جبير ، عن ابن عباس ، قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم في مرضه : ” آتوني بدواة وصحيفة أكتب لكم كتابا لا تضلوا بعده أبدا ” . قال عمر : إن رسول الله صلى الله عليه وسلم يهجر ، وكثر اللغط في البيت ، فقالوا : لا نأتيك به ، فقال بعدما قال : ربما استقالوها بعد
[Cuzz min hadis Ebil Abbas bin ukde, Sf: 25]

Cevab:

Bu rivayet râvi Abdullah bin Hakim bin Cubeyir tarafından uydurulmuştur, O Rafizi ve metruku'l hadistir.

İmam Ez Zehebi yazıyor: Abdullah bin Hakim bin Cubeyir Ğulat rafizi idi ve uydurmaya benzeyen rivayetler ederdi. [Mizanul-itidal, C. 2, Sf: 411, Hadis no: 4277]

İmam İbni Hacer yazıyor: “İmam Ebu Zura onun rivayetlerini reddetmişdir; İmam Ebu Hatim dedi, Hadisleri gitmiştir (uydurmuşdur); İmam El Hakim dedi: mevdu hadisler rivayet eder. [Lisanul-Mizan, C. 4, Sf: 466 - 467, Hadis no: 4209]

İsnaddaki diğer bir sorun ise Muhammed bin İsmail'in mechul olmasıdır.

Görüldüğü üzere Ömer'in “Yehcuru”(sayıklıyor) ifadesini kullandığını sarih bir şekilde gösteren sahih bir rivayet bulunmadığından bu rafizi ravi böyle bir rivayet uydurma gerekliliği duymuştur.


Şia İddiası 2
Şibli Numani diyor: Hatta bazı rivayetler Peygamber {s.a.v.)'in hezeyan ettiğini(Allah bizi küfürden muhafaza buyursun) söyleyenin bizzat Ömer olduğunu söylemektedir.

Cevab:

Şiiler, Şibli en Numani'nin ifadesini yanlış anlamış ve yanlış şekilde alıntı yapmışlardır. Şii'lerin alıntı yaptıkları kısım Şibli Numani'nin söylediği tenkidçilerin itirazlarından bir kısımdır.

Şibli Numani bunu bir tenkidçinin söyleyebileceği bir şey olduğunu ve kendi görüşü olmadığını belirtmişdir. Ancak bu kitabın İngilizce tercümesini okuyan biri için bu ifade açık olmayabilir. Zafer Ali Han tarafından ingilizceye çevrilen kitabda ifadeler belirsizdir ve bazen tercüman kendisinden oraya bazı gereksiz kelimeler ilave etmiştir. Mesela Zafer Ali Han “Neuzubillah (Allaha sığınırız”) ifadesini ingilizceye “Allah bizi küfürden muhafaza buyursun” şeklinde çevirmektedir. Bu yüzden Şibli Numani'nin “El Faruk” kitabının Urduca orjinalini okuyucuların daha net anlaması için daha iyi bir tercümeyle zikretmeyi lüzumlu görmekteyiz:

Mevlana Şibli Numani yazıyor:
“Yukardaki olay hayreti mucibdir. Çünkü buna bakarak bir tenkidcinin nazarında, Peygamber (s.a.v.) in ölüm döşeğinde bulunduğu bir zamanda ummeti için sonsuz bir endişe saikiyle «sizi dalâlate düşmekten koruyacak şeyler yazayım» demesi, bu tavsiyelerin ummetin dalalete düşmekten korumak için söylenmiş olacağı takdirde bu irşadların Peygamberlik vasfının tezahuru olacağından. Bunların vahyedilnıiş ve dolayısıyla hatasız olmaları karşısında ömer’in Peygamber (s.a.v.)'in talimatına luzum olmadığını zira Kur’an’ın yeterli bir rehber olduğunu ilan etmesinden daha büyük küstahlık, isyan, dikkatsizlik ve cur’et olamaz. Hatta bazı rivayetler işi Peygamber {s.a.v.)in (Neuzubillah) hezeyan ettiğini söyleyenin bizzat Ömer olduğuna kadar götürmektedir. Bu mesele çok eskiden beri münakaşa mevzuu olmuştur. [El Faruk, Sf: 67]

Doğru tercümeden anlaşıldığı gibi Şiilerin alıntı yaptığı kısmın Şibli Numani'nin bir varsayım olarak bahsettiği bir tenkidçinin itirazından bir bölüm olduğu açıktır.

Tenkidçinin “Peygamberin (s.a.v.) hezeyan ettiğini söyleyen bizzat Ömer'in kendisiydi” diye atıfta bulunduğu rivayetin metruk, ğulat bir rafizi olan ravi Abdullah bin Hakim bin Cubeyr'in uydurduğu rivayet olduğunu da belirtmek isteriz. Dolayısıyla tenkidçinin iddiasını dayandırdığı rivayet zayıf bir rafizi ravinin uydurması olduğu için reddedilmektedir


Şia İddiası 3
İbni Esir yazıyor: “Onlar dediler: ”O sayıklıyor mu?”, anlamı, “hastalığı sebebiyle sözleri muğlak mı (karıştırıyormu)”demektir. Bu istifham(soru) biçiminde söylenmiştir, yani hastalığı sebebiyle sayıklıyor mu?” Ve bu o konuda söylenecek en iyisidir ve bu ifade etme cümlesi değulde aksine soru cümlesidir çünkü bu tutarsız konuşma ve sayıklama anlamına gelir ve bunu söyleyen şahıs Ömer idi. Onun bunu (ifade ve beyan etme biçiminde) söylediği farzedilemez. [En Nihaye fi Ğaribul Hadis vel Asar, Sf: 1000]
Ibni Teymiyye şöyle diyor:

فلما كان يوم الخميس هم أن يكتب كتابا فقال عمر ماله أهجر فشك عمر هل هذا القول من هجر الحمي أو هو مما يقول على عادته فخاف عمر أن يكون من هجر الحمى
“Perşembe günü Peygamber onlar için bir kitab (vasiyyet) yazmak (istedi). Lakin Ömer dedi: ‘”Onun neyi var, sayıklıyor mu?”’ Ömer bu sözün hastalıktan dolayı sayıklamadan mı yoksa onun adeti üzere (kesin bir emir) olduğu hakkında şubheye düştü. Bu sebebden Ömer (bunun) hastalıktan dolayı sayıklama olmasından korktu”. [Minhacus sunne, C. 6, Sf: 315]

Cevab:

İmam İbni Esir el Cezairi'nin (ö. 606 H) ve İbni Teymiyye'nin (ö.728 H) “Onun neyi var, yoksa sayıkladı mı?” İfadesinin Ömer (r.anh) tarafından söylendiğini dedikleri doğrudur. Bu şazz bir görüştür ve büyük olasılıkla İbni Teymiyye bu görüşü İbnu'l Esir'den almıştır

Bilinmelidir ki, Onların her ikisi de “Ömer şubheye düştü. (Şubheye düşmek Ömer için imkansız değildir çünkü) Nebiden başka (oradaki) hiçkimse masum değildir” demişlerdir.[Minhacu's Sunne C. 6, Sf: 24] Yani onlara göre Ömer bu sözleri şubheli ve kuşkulu bir üslub da söylemiştir.

Bizim görüşümüz şudur ki, İster İbni Teymiyye ister İbni Esir ister de bu görüşü benimseyen başka biri olmasından asılı olmayarak bu görüş şazzdır ve o kimse bu meselede hata etmişdir çünkü onlar bu sözü söyleyenin hz.Ömer olduğu görüşünü kendi varsayımlarına dayanarak söylemişlerdir ve bunu hz.Ömerin söylediğini sarih şekilde ıspat edecek herhangi bir sahih delil yoktur

Öte yandan bazı önemli Ehli sünnet alimleri görüşlerini sahih rivayetlere dayandırarak :Onu neyi var? Sayıkklıyor mu?” İfadelerinin Ömer tarafından söylendiğini reddetmiş ve onların görüşüne göre bu sözler “sayfanın yazılmasına karşı olanları” reddetmek için ritorik (cevabı beklenmeyen soru) biçiminde söylenmişdir. Mesela: [Hakbet min et Tarih, Sf: 214, Şeyh Osman el Hamis ; Es Sunne, Sf: 198, Hadis no: 87-98; Şeyh Gulam Mustafa Zahir; Sahihu'l Buhari, C. 4, Sf: 248, Hadis no: 3168, Dr. Muhammed Muhsin'in düştüğü dipnotlara bakınız. ; Sahih Muslim, C. 4, Sf: 375, Hadis no: 1637, Şeyh Zubeyir Ali Zain'in düştüğü dipnotlara bakınız. ; Sahihu'l-Buhari, C.4, Sf: 408 - 409, Hadis no: 3168 Mevlana Muhammed Davud Razi'nin Teşrihine ; Minnetu'l-Mun’im, C. 3, Sf: 94, Safiu'r-Rahman Mubarakfuri ; Şerhu'l Kirmani, C. 8, Sf: 283, Allame el Kirmani ; Şerh Sahih Muslim, C. 11, Sf: 135, İmam Nevevi ; Eş Şifa, Sf: 734 - 735, Allame Kadı İyad]


فظن قائل هذه العبارة – وهو مبهم لا يُعرف ، ولم تُسَمِّه الروايات الصحيحة
“Bu İbareyi söyleyen kimse – mubhemdir ve bilinmemektedir ve sahih rivayetlerde onun ismi geçmemektedir“

Allame Kadı İyad yazıyor:
“Bu hadisin rivayetinde en doğru ve evla olan yazılmasın(birşey yazmaya ihtiyac yoktur) diyenlerin sözlerine göre istifham hamzesiyle “E Hecere” yani (sayıklamadımı? anlamına) olarak rivayet edilendir.[Eş Şifa, Sf: 734]

Allame el Kirmani kendisinin Buhari şerhinde imam Neveviye isnaden yazıyor:
“Imam Nevevi diyor ki, ‘
اهجر’ (E Hecere) kelimesi istifhamı inkari hemzesi içermektedir. Diğer bir deyişle (Sayfanın) yazılmamasını söyleyen kimseleri reddetmek için(kullanılmıştır) yani Onun emrini Hezeyan halindeki (bir kimsenin söylediği) emir gibi (kabul) etmeyin(ve söylenileni yapın demek istemişlerdir) (Şerhül-kirmani ala Sahih'ul-Buhari, C. 8, Sf: 283)

İbni Teymiyye ve İbni Esir'in hatalı görüşlerinin yanlış olmasını kanıtlayan diğer bir nokta ise “O sayıklıyor mu?” İfadesinden sonra hadiste “
اِسْتَفْهَمُوْهُ’ -(öğrenmek için) onu sorun” sözlerinin geçmesidir. “Sayıklama”nın kastedildiği farz edilse o zaman ondan sonra gelen “onu sorun” ifadesi anlamsız ve metnin bağlamından kopmuş olacaktır. Çünkü sayıkladığını düşündüğünüz birini sorgulamak boşunadır. Şöyle ki, bu ifade (sayıklama) zahiri anlamı kastedilerek söylenmedi aksine ritorik (cevabı beklenmeyen) soru şeklinde sorulmuştur ki, bunu söyleyen Ömer değil de aksine ona muhalif olan grup tarafından söylenmiştir ve onlar bunu ritorik (cevabı beklenmeyen soru) şeklinde kullanmışlardır. (Yani Ömer'e karşı olan ve yazının yazılmasını isteyen grup onlara “Peygamber sayıklıyor mu ki, yazının yazının yazılmasına engel oluyorsunuz ve onun emrine muhalif oluyorsunuz? öğrenmek için onu sorun” demişlerdir).

Sadece İbni Teymiyye ve İbni Esir'i değil de zayıf rivayetlere ve tahminlere dayanan başka alimlerinde hatalı görüşleri reddedilir. Mesela bazı alimler şu görüşte olmuşlardır ki, Peygamberin kağıt ve kalem getirmesini emrettiği kişi Ali idi ve O onları getirmedi. Bu alimlerde bu görüşlerini şu rivayete dayandırmaktadırlar:

“Ali rivayet etti: Peygamber (s.a.v.) ummetin ondan sonra sapmayacağı bir şeyler yazmak için bana kağıt ve kalem getirmemi emretti ” ‘Ali dedi, “Benim yokluğumda Onun vefat etmesinden korkup : ‘(Söyleyiniz) ben aklımda tutarım” dedim. Peygamber (s.a.v.) dedi: “Sizlere namazı, zekatı ve kölelere iyi davranmanızı tavsiyye ediyorum” [Musned Ahmed, C. 2, Sf: 84, Hadis no: 693]

Bununla birlikte bu alimlerin görüşünü dahi reddediyoruz bu hadis Şeyh Ahmed Şakir isnadını “Hasen” saysa da zayıftır. Çünkü Şeyh Ahmed Şakir cerh ve Tadilde mutesahildir (Tenkidlerinde gevşek davranandır). İsnadda bulunan Nuaym bin Yezid Şeyh Şuayb Arnaut tarafından mechul sayılmıştır.
[Musned Ahmed, C. 2, Sf: 105, Hadis no: 693 Şeyh Albani Tahkikinde bu hadisi zayıf saymıştır. El Edebu'l Mufred, Sf: 64, Hadis no: 156]

Ne olursa olsun İbni Esir ve İbni Teymiyye'nin, Ömer'in bu sözleri söylediğine dair hatalı varsayımlarına gelince İddianın hatırı için bu prespektifden meseleye bakarsak deriz ki: Asırlar içinde ulemanın arasında Peygamberin (s.a.v.) sayıklamasının mümkün olmadığı fikri kabul edilse bile sahabenin zamanında bu icmaya ulaşmış bir görüş değildi. Çünkü onlar böyle felsefi tartışmalara maruz kalmamışlardı. Aksine onlar dini onlara geldiği gibi aldılar ve Allah'tan gelen bir Peygamberin aralarında bulunduğundan bunun ne kadar gereksiz olduğunu görerek böyle tartışmalarda yer almadılar. Diğer bir sözle bu sözleri söyleyen sahabiler bu fikri onun Peygamberlik makamıyla çelişmeden bir insan olması hasebiyle insani özelliklerine yatkın bir şekilde uzlaştırmakta sorun görmemişlerdir.

Aynı şekilde Şia şeyh Nimetullah el Cezairi yazıyor:
“Biz Peygamberin namaz vakti geçene kadar uyuya kalabileceği daha sonra kaza(namazı) kılabileceği (ihtimalini) inkar etmiyoruz ve bunda onun üzerine bir ayıp (kusur) yoktur”[Envarun Numaniyye, C. 4 , Sf: 28]

Şia Şeyh Saduk yazıyor:
”İmam doğar. Çocukları olur. Hastalanır ve tedavi olur. Yer ve içer. bevleder (işer) ve teğavvut eder(dışkı boşaltır). Evlenir, uyur, hata yapar ve unutur. Mutlu ve üzgün olur. Güler ve ağlar. Yaşar ve ölür. [Uyun Ahbaru'l Rıza, C. 1, Sf: 193]

Bazı Şiiler böyle bir itikada sahib olmanın küfür olduğunu söylemeyi severler. Onlardan “Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasulu olduğuna inanan” kimsenin bir Peygamberin (s.a.v.) aşırı rahatsızlıktan muzdarib olma ve sayıklama ihtimaline inanırsa onun kafir olacağı görüşünü kanıtlamalarını istiyoruz. İkincisi bu tekfirçi şiilerin Peygamberin (s.a.v.) aklını kaybettiğini (Mazallah) söyleyen sahih şia rivayetine de göz atmalarını isteriz.

Miraçla ilgili sahih Şia rivayetinde Peygamberin şöyle dediği rivayet edilmektedir:

فنظرت إلى شيء ذهب منه عقلي
میں نے سر اٹھایا تو ایک ایسی شے دیکھی کہ جس سے میری عقل گم ہو گئی
“Bir şeye baktım ki, aklım ondan gitti.” [ilauş Şerai, C. 2, Sf: 310 , ilauş Şera’i (Urdu) C. 2, Sf: 245 ; Cevahiru'l Kelam, C. 10, Sf: 184 İsnadı şia Şeyhi Muhammed Hasan Necefiye göre Ceyyiddir (güzeldir)]

Şiilerin bu kelimelere yükleyecekleri mazaret/açıklamayı Kırtas hadisesineki kelimelerde de uygulamalarını istiyoruz. Ayrıca Sahih sunni rivayetlerinde bahsi geçen kağıt ve kalem hadisesiyle ilgili olarak şunu söyleyelim ki, hadisenin detaylarının ayrıntılı bir şekilde anlatılmadığını aklınızda tutmanız önemlidir. Sahabenin ihtilafları Peygamberin şiddetli hastalığı zamanı ne demek istediğine dair belirsizlikten kaynaklanmaktaydı.

Eğer Şiilerin, İbni Teymiyye'nin bakış açısına verdiğimiz açıklama konusunda herhangi bir itirazları varsa yazımızı tekrar okumalarını rica ediyoruz çünkü hadisesinin esas râvisi olan İbni Abbas ondan yüzyıllar sonra gelen Şiilerin vardığı sonuca varmamış ve hadiseyi onlar gibi anlamamışdır. Aksine İbni Abbasa göre Peygamberin (s.a.v.) bu dünyadan Ömer'den hoşnut ve radı bir şekilde ayrılmıştır ki, bu gerçek göz ardı edilmemelidir.


Şia İddiası 4
Şia sitesi yazıyor:
Ehli sünnetin büyük alimlerinden İmam Abdulhamid el Ğazalinin görüşü açıkca göstermektedir ki, Peygamber (s.a.v.) Gadir Hum'da ilan ettiği şeyi kağıda yazdırmak istemiştir.
“Rasulallah (s.a.v.) (Gadir Hum'da) ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır" dedi. Ömer de bunu “Tebrikler, ya Ali, şimdi sen tüm mûmin erkek ve kadınların mevlası oldun” diyerek kabul etti lakin bundan sonra onda iktidarı ele geçirme hırsı arttı ve Peygamber (s.a.v.) “bana bir kağıt ve kalem getirin ki, (benden sonra) kimin tasarruf sahibi (halife) olacağı konusunda şubheleri kaldırayım” dediği zaman Ömer şöyle dedi: ”Bırakın onu o hezeyan etmekdedir” [Sırru'l Alemin, Abdul Hamid Ğazali, Sf: 9]


Cevab:

“Sırru'l Alemin” kitabı Şiiler tarafından İman Ğazali'ye atfedilmiş sahte bir kitaptır. Şiilerin yaptığı bu aldatmacalardan utanmaları gerekir ve onlar gururla bu kitabtan alıntı yaparak avam insanları kandırmağa çalışmaktadırlar

Allame Şah Abdulaziz Dehlevi Şia yazarların kitaplar yazarak Sahabileri yermek ve Ehli sünnet akidesini hükümsüz kılmak için önemli şahsiyetlere atfettiklerini yazmaktadır. Bunun bir örneği de İmam Ğazali'ye atfedilmiş “Sırru'l Alemin” adlı kitabdır. [Et-Tuhfetu’l İsnâ Aşeriyye, Sf: 95, Hadis no: 21]

Benzeri şeyi Şeyh Abdurrahman Bedevi de söylemiştir. [Abdurrahman Bedevi, Mu’alfat el-Ğazali, Sf: 271-272]

El Ğazali yaziyor: Profösör Maşhad el Allaf Beydavi'nin çalışmasına bir haşiye yazmış ve yukarıdaki çalışmaların (Sırru'l Alemin'de dahil olmakla) neden Ğazali'nin çalışmalarından olamayacağının detaylı nedenlerini vermiştir. Ğazali'nin diğer kitablarında (bu kitabdan) bahsedilmemesi, burada kullanılan dilin Ğazali'nin diğer çalışmalarında kullandığı uslub olmaması, Ğazali'nin vefatından yıllar sonra doğan insanların eserlerinden söz edilmesi, Ğazali'nin diğer kitablarında hiç kullanmadığı terminolojinin olması, Ğazali gibi alimlerin hiçbir zaman kullanmayacağı bozuk bir dilin kullanılması gibi (birçok) sebebler (zikretmiştir).

Vilyam eş Şerif yazıyor:”Sırru'l Alemin” kitabı El Ğazaliye atfedilemez. Kitabtaki bir cümle diyor: “El Meari kendisi hakkındaki bu şiiri ben genç bir adamken bana okudu. {Sirru'l Alemin. Sf: 80} Bu doğru olamaz, Çünkü Meşhur şair Meari 449/ 1057 ci yılda vefat etmiş, El Ğazalinin kendisi ise 450/ 1058 ilde doğmuştur. [The Dearest Quest, Ibn Tumartın biografisi, William Eş-Şerif, Sf: 68]
Bu nedenle Şiilerin alıntılar yaptığı bu kitab El Ğazali'nin adına atfedilmiş uydurma bir kitab olduğu için orada geçen bilgiler Ehli sünnet için huccet değildir ve reddedilir.



Şia İddiası 5
Şia sitesi yazıyor:
Sünni Muhaddislerin sahabeyi kötü gösteren rivayetleri gizlemekte ve örtmekte alışkanlıkları vardı. İmam Buhari'de kısmen Sahabeleri kötü gösteren rivayetleri gizleme ve örtme alışkanlığına sahibdi. Sunniler Muhaddislerinin hadis ne kadar suçlayıcı olursa olsun sahtekarlık yapmayacaklarına dair okurlarını ikna etmeye çalışırlar lakin gerçek şu ki, İmam Buhari sahabileri kötü gösteren rivayetlere kitabında mudahele ederdi.

Cevab:

Şiiler iddialarının varsayımlara dayandığını ve delil yetersizliğinden bu varsayım balonlarının patladığını fark ettiklerinden çaresizlikten bu şekilde tepkiler göstermeleri doğaldır. Sunni Muhaddislerin Sahabeni kötü bir şekilde tasvir eden rivayetleri ört bas ettiğini iddia eden Şiiler sağ duyudan mahrum kalmışlardır. Eğer sunni Muhaddislerin bu rivayetleri gizlemek gibi bir amaçları olsaydı bu rivayetleri kendi hadis kitablarına dahil etmezlerdi. Bu rivayetleri kendi kitablarına dahil ederek cahil tenkidçilere şans vermek yerine onları bu kitablara dahil etmemek onlar için çok daha kolay bir işti. Sunni Muhaddislerin kendi kitaplarında sababilerin kusurlarına da yer vermeleri onların dürüstlüğünün ve tarafsızlığının somut örneğidir.

Ek olarak diyelim ki, Hadis ilminin temel prensiplerinden ve farklı raviler nedeniyle gelen hadislerde lafız farklılıklarının olabileceğini anlamadaki yetersizlikleri sebebiyle Şiiler böyle aptalca ve ilmi olmayan iddialar yapmaktadırlar. Şiilerin bu iddialarına cevab vermek için birkaç detayı göz önünde bulundurmamız gerekmektedir

Misal 1: Şia'nın bir iddiası; İmam Buhari'nin mutaasıblığı nedeniyle şarap satan sahabenin ismini gizlediğine dair şianın cehaletten kaynaklanan bir iddiası vardır.

“El Humeydi, Sufyan'dan, O Amr bin Dinar'dan, O Tavus'dan,
O da ibni Abbas'tan dedi ki: Falanın şarab sattığı Ömer’e ulaşınca dedi ki: “Allah falanı öldürsün! Rasulullah (s.a.v.)’in “Allah yahudilere lanet etsin, kendilerine iç yağlar haram kılındı da onları eriterek sattılar” dediğini bilmiyor mu?
(Sahih Buhari , C. 3, Sf: 234, Hadis No:246)

“İmam Buhari'nin Semure'nin ismini önyargı ve taassub sebebiyle gizlediği iddiasını reddediyoruz. Aksine, bu hadisin onun El Humeydi'den duyduğu versiyonudur

Başlangıç olarak belirtelim ki, yine benzer rivayet Sahih Buhari Hadis no: 3201-de İbnu'l Medeni Sufyan bin Uyeyne'den Semure'nin ismi zikredilmeden rivayet edilmiştir.

İmam Eş Şafii de “Kitabu'l Umm“da aynı şekilde Semure'nin ismini zikretmeden “Felan” şeklinde Süyan bin Üyeyneden rivayeti getirmiştir

İbnul Carud da Ibnu'l Mugri ve Mahmud bin Adem yoluyla rivayeti isim zikretmeden “Falan” şeklinde getirmiştir. Aynı şekilde Yakub bin Şeybe de El Fadl bin Dukeyn yoluyla rivayeti isim zikretmeden “Falan” şeklinde kaydetmiştir.
Ebu Avane de “Mustehrec”inde rivayeti Ez Zefarani ve diğerlerinin rivayetlerinden bu şekilde nakletmiştir.

Diğer bir tarafdan, Semure'nin isminin zikredildiği Sufyan bin Uyeyne yoluyla gelen rivayetlere de Ahmed'in Musnedinde, Abdurezzak, Ebubekr bin Şeybe, Ebu Heyseme ve diğerlerinin kitablarında rastlamaktayız.

Diğer bir sözle, her iki versiyonun Sufyan bin Uyeyne'den duyulduğunu anlamaktayız.
Yine El Humeydi'nin her iki versiyonu da rivayet ettiğini söyleyebiliriz nasıl ki, Ebu Avane'nin Mustehrec'inde Es Sevmai'nin El Humeydi'den rivayetinde şarab satıcısı şahsı “Falan” diye zikretmekte ve özel bir isim söylememektedir.

Kısaca, Buhari bu rivayeti kendi zamanında yaşamış alim Ebubekir Muhammed bin Ebu Halid es Sevmai Et Taberi'yle birlikte isim zikretmeden “Felan” şeklinde anlatmıştır ki, bu Buhari'nin rivayette hata yapmadığını yahud tahrif etmediğini göstermektedir. Ez Zehebi, O'nun biografisini “Tarihul İslam”da vermiş lakin hata olarak onu Ebubekir Muhammed bin Halid es Sevmai olarak isimlendirmiştir.

Son bir ek olarak ta belirtelim ki, İmam Buhari kendi öğrencilerine hadiste geçen şahsın mechul bir kimse değil de Semure bin Cundeb olduğunu öğretmiştir nasıl ki, O'nun öğrencisi İmam Et Tirmizi “El İlal”(Sf: 205) de hadisi sahih sayarak orada geçen şahsın isminin Semure bin Cundeb olduğunu belirtmişdir. Bu bize Buhari'nin Semure'nin ismini gizlemediği sonucunu vermektedir, çünkü o açık bir şekilde bu gerçeği öğrencilerine öğretmiştir lakin kendi kitabında Humeydi'den neyi duymuşsa onu kaydetmişdir.

Misal 2: Şia'nın diğer bir iddiası; Buhari'nin hadisi kasıtlı şekilde tahrif ederek kısaltması yönündedir ki, bu iddiaya da şöylece reddederiz:

İshak (bin Rahuye) – Nadar – Ibn Avn – Naf’i
İlginç olan kısım İbni Hacer'inde belirttiği gibi Buhari'nin Abdullah bin Ömer'in bu ifadesini kendi şeyhi İshak bin Rahuyeden kopyalamıştır:

فقد أخرجها إسحاق ابن راهويه في مسنده وفي تفسيره بالإسناد المذكور ، وقال بدل قوله حتى انتهى إلى مكان ” حتى انتهى إلى قوله نساؤكم حرث لكم فأتوا حرثكم أنى شئتم فقال : أتدرون فيما أنزلت هذه الآية ؟ قلت لا . قال : نزلت في إتيان النساء في أدبارهن
“İshak bin Rahuye, Musned'inde ve Tefsirinde aynı isnadla tahriç etti ki,
(Nafi) "Kadınlar sizin tarlalarınızdır, tarlalarınıza istediğiniz gibi gelin” ayetine geldiğimizde (İbni Ömer) dedi: ‘Bu ayetin ne hakkında nazil olduğunu biliyor musunuz?’
Onlar: ‘Hayır, (bilmiyoruz)’ dediklerinde şu karşılığı verdi: ‘Bu ayet kadınlara dübüründen yaklaşma hakkında nazil olmuştur”

Şia iddiası: "İlginçtir ki, sözü edilen rivayeti kendi kitabına yerleştirirken Buhari kendi okurlarını kandırmaya çalışmış ve Şeyhinin sözlerini boş bırakarak onun ifadelerine yer vermemiştir. Buhari okurlarını yanıltmak ve onların dikkatini dağıtmak için rivayetin ardından hemen başka bir rivayete geçmiştir."

Buhari'nin bu amelini açıklamadan önce Şia sitesinin Buhari'nin okurlarını kandırmaya çalışması şeklindeki gülünç iddiasına değinmek isteriz. Buhari'nin okurlarını kandırma iddiasının gülünç olmasının en bariz örneği onun bu hadise kendi Sahihinde yer vermesidir. Eğer Buhari bu hadisi gizlemek isteseydi bu hadisi kitabında zikretmezdi çünkü onun rivayeti bu şekilde kitabına dahil etmesinde hiçbir kazanç yoktur.

Diğer bir bariz sebeb ise Buharinin “Ferc”(vajina) kelimesini eklemeden o ifadeyi boş bırakmasıdır. Eğer Buhari'nin niyyeti okurlarını kandırmak olsaydı ifadede geçen “dübür” kelimesini “Ferc” kelimesiyle kolay bir şekilde değişerek naklederdi. Daha bir bariz neden ise Buhari'nin kendi zamanında meşhur “Musned” yazarı İshak bin Rahuye yoluyla rivayetin kaynaklarını zikretmesidir ki, İshak bin Rahuye bu rivayeti kendi kitabına dahil etmişdir. Buhari ayrıca Muhammed bin Yahya bin Said'e olan diğer kaynağı da zikretmiştir. Eğer Buhari'nin niyyeti insanları aldatmak olsaydı kendi zamanında yaygın olan ve kolay bir şekilde başvurulması mümkün olan kaynakları zikretmezdi.

Peki Neden Buhari rivayeti tam şekliyle kitabına dahil etmemiştir?

Bunun nedeni Buhari'nin İbni Ömer'e atfedilen bu sözlerin sıhhatinden şubhe duymasıdır. Nesai'nin Sunenu'l Kubra'sına 2/1418 baktığımız zaman görüyoruz ki, iki rivayette İbni Ömer böyle bir şey dememiştir!

Birinci rivayet:

أخبرنا علي بن عثمان بن محمد بن سعيد بن عبد الله بن نفيل، قال: حدثنا سعيد بن عيسى، قال: حدثنا المفضل، قال: حدثني عبد الله بن سليمان، عن كعب بن علقمة، عن أبي النضر، أنه أخبره أنه قال لنافع مولى عبد الله بن عمر: قد أكثر عليك القول أنك تقول عن بن عمر: أنه أفتى بأن يؤتى النساء في أدبارها؟ قال نافع: لقد كذبوا علي! ولكني سأخبرك كيف كان الأمر: إن ابن عمر عرض المصحف يومًا، وأنا عنده حتى بلغ *
(نساؤكم حرث لكم فأتوا حرثكم أنى شئتم) * قال: يا نافع، هل تعلم ما أمر هذه الآية؟ إنا كنا معشر قريش نجبي النساء، فلما دخلنا المدينة، ونكحنا نساء الأنصار، أردنا منهن مثل ما كنا نريد من نسائنا، فإذا هن قد كرهن ذلك، وأعظمنه، وكانت نساء الأنصار إنما يؤتين على جنوبهن، فأنزل الله تعالى *
(نساؤكم حرث لكم فأتوا حرثكم أنى شئتم) *
Nadr’dan rivayet edilmiştir ki; o Abdullah bin Ömer’in mevlası (kölesi) olan Nafie şöyle demiştir; “İbni Ömer’in kadınlara arkadan (haram yerden) yaklaşmaya fetva verdiğini çok kereler naklettiğin yayıldı. (Yani bu nakil doğru mu?) Nafii ona şöyle dedi: bu bana atılmış bir iftiradır. Ben sana işin hakikatini anlatayım. İbni Ömer bir gün Kur’anı açmış okuyordu.
Tam
نساؤكم حرث لكم فأتوا حرثكم أنى شئتم "Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza istediğiniz gibi gelin" ayetine gelince bana şöyle dedi;
Ey Nafii bilir misin bu ayet ne emreder? Biz Kurayş’li bir topluluktuk kadınlara bir şekil yaklaşırdık. Ne zaman ki Medine’ye girdik ve Ensar’ın hanımlarıyla evlendik, kendi kadınlarımıza yaptığımızı onlara yapmak istedik. Onlar bunu çirkin görüp çok büyük bir günah addettiler. Ensar kadınlarına o dönemde yan taraflarından yaklaşılıyordu. Akabinde bu ayet indi. Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza istediğiniz gibi gelin.”

Nesai'nin zikrettiği başka bir rivayette görüyoruz:

أخبرنا الربيع بن سليمان، قال: حدثنا أصبغ بن الفرج، قال: حدثنا عبد الرحمن بن القاسم، قال: قلت لمالك: إن عندنا بمصر الليث بن سعد يحدث، عن الحارث بن يعقوب، عن سعيد بن يسار، قال: قلت لابن عمر: إنا نشتري الجواري فنحمض لهن؟ قال: وما التحميض؟ قال: نأتيهن في أدبارهن، قال: أو! أويعمل هذا مسلم؟! فقال لي مالك: فأشهد على ربيعة لحدثني، عن سعيد بن يسار أنه سأل ابن عمر عنه؟ فقال: لا بأس به.
Abdurrahman bin El Kasımdan, o dedi : Mâlike dedim: Mısır'dayken yanımızda Leys bin Sad vardı o El Haris bin Yâkûb'dan o da Said İbni Yesar’dan şöyle dediği nakledilmiştir;
“İbni Ömer’e şöyle dedim: Biz bazı cariyeleri alıp onlara tahmiz yapıyoruz?
O da tahmiz nedir? diye sordu.
Onlara dübürlerinden yaklaşıyoruz dedim.
Bunun üzerine İbni Ömer: Müslüman böyle bir şey yapar mı? dedi.”
Mâlik bana dedi: “Şehadet ederim ki, Rabia bana Said bin Yasar'dan tahdis etti ki, O İbni Ömer'e bunun hakkında sordu ve O ise Cevaben dedi ki: ”Bunda bir beis yoktur.”

Bu rivayette de aynı sorunu görmekteyiz. Nafi'nin rivayetindeki gibi Said bin Yesar İbni Ömer'den her iki görüşü de nakletmekdedir ve her iki görüşte İbni Ömer'in tek bir öğrencisinden rivayet edilmiştir.
Bunların ışığında görmekteyiz ki, Buhari, Nafi'den gelen bu iki rivayetin hangisinin daha sahih yolla geldiğinden emin olamamıştır. Bu sebebden de rivayette geçen son sözleri boş bırakmıştır.


Misal 3: Şia'nın diğer iddiası ise; Bir Nasibi de çıkarak Sunni Muhaddisleri yahud İmam Buhari, Ali'yi olumsuz bir şekilde tasvir eden rivayetleri sansürlemekle itham edebilir.

30432

30433


Bu rivayetde [Sahih Buhari, C. 11, Sf: 230, Hadis no: 5158; C. 7, Sf: 19, Hadis no: 5063] bir nasibi de Şia kitablarında bu 3 sahabenin isimleri zikredildiği halde Buhari'nin kasıtlı olarak Ali'nin de dahil olduğu bu 3 sahabenin ismini gizlediğini iddia edebilir. [Aynul Hayat, C. 1, Sf: 348] Lakin bu iddia bu nasibinin cehaletine dayanmış olacaktır. Çünkü bu sahabilerin isimlerinin geçmediği rivayetleri kendi kitablarında zikreden başka sunni muhaddislerde vardı. [Sahih Muslim, Hadis no: 1401; Sunen En-Nesai , Hadis no: 3219 ]
Çünkü Hadis Ravilerinin kendileri hadisi bu şekilde rivayet etmişlerdir. Böylelikle de Muhaddisler hadis ravilerinin hadisi rivayet ettikleri şekliyle kitablarına almışlardır. Bu nedenle de bu İmam Buhari'ye yöneltilen bu tür iddiaları geçersiz kılmaktadır.

Misal 4: Bir başka durumda bir Nasibi Buhari'nin [Hadis no: 7305] hadiste Abbas'ın Ali'yi “yalancı, hain” gibi ağır sözlerle eleştirdiği sözleri sansürlemekle itham edebilir ki, bu rivayet bu sözlerle birlikte [Sahih Muslim, Hadis no: 4577] de mevcuddur. Lakin Buhari'yi metni tahrif etmekle itham etmek için bir sebeb yoktur. Her iki rivayetdeki lafızlar farklıdır ve bunun tahrif etme yahud sansürlemeyle bir ilgisi yoktur. Rivayetlerde lafızların farklılığı râvilerin farklı olmasından kaynaklanması mümkündür. [Musned Ebu Ya’la, Hadis no: 4 ; Musned Ahmed Hadis no: 1781 ; Sunen Ebu Davud Hadis no: 2963 ; Sunen En-Nesai, Hadis no: 4153], bu ağır ifadeler olmaksızın rivayet edilmiştir ki, Bu Buhari'deki hadisin bu versiyonunun Buhari'den çok daha önce mevcud olduğunu göstermektedir

Esas sorun şudur ki, Nasibiler ve Rafiziler gibi bidat fırkaları Allah'ın dinine ve Rasulune (s.a.v.) yardım eden ve onlar tarafından övülen ve bu sebeblede onların eleştirilmesinin yasak olduğu Sahabenin adaleti konusundaki Ehli sünnet inancını yanlış takdim ermekte ve farklı ravilerin hadisleri farklı şekilde nakledebileceği gerçeğinin farkında olmayan avam insanları kandırarak cımbızlayıp seçtikleri hadislerle sunni muhaddislerin hadisleri tahrif ettiğine ve gizlediğine kitleleri inandırmağa çalışmaktadırlar.Ehli sünnetin hadis kaynaklarını taassubu bir kenara bırakarak inceleyenler ister Raşidi halifeler istersede Ehlibeyt mensubu sahabilerinde bulunduğu bir sıra sahabenin hatalarına da kendi kitablarında yer verme dürüstlüğüne sahib olduklarını göreceklerdir. Lakin bu bidat fırkaları bu ucuz taktik ve ilmi olmayan yanıltmalarla Ehli sünnet kaynaklarının güvenilirliğine zarar verenbileceklerini düşünmektedirler. Lakin bu aptalca eylemlerinin kendilerine geri döneceğini ankamamaktadırlar. Mesela bir kimse de çıkıp diyebilir ki, Şia muhaddisleri de şia imamlarının masum ve hatasız olduğuna inandıkları için imamların hataları ile ilgili rivayetleri bilerek gizlemiştir v.s.

Sunni Muhaddisler üzerine atılan ithamları böylece aklanmıştır. Asıl itham altına kalan Şiilerdir. Rivayetleri tahrif etme konusuna Şii Muhaddislerin bu konuda eline su dökecek başka birileri yoktur ve bu gerçeği kanıtlamak için şia ulemasının kendi itiraflarını göstereceğiz.

Şii İtirafı 1:

Şia alimi Muhammed Tagi el Meclisi “Ravzetul Muttakin fi Şerh Men layehzuruhul fakih lil Saduk” kitabının “Kitabul Hacc” bölümünün aşağısında iki imamın- Musa bin Cafer ve Ebu Cafer es Saninin Mezarlarını ziyaretle ilgili babda diğer Şia Muhaddisi Şehh Saduku onların Bağdattaki mezarlarında söylenmesi gereken duayı tahrif etmekle itham etmiştir.

Meşhur Şia alimi Muhammed Tagi el Meclisi yazıyor:
“Yazarın(Es Sadukun) zikrettiği rivayetlerden bazıları El Kuleyni tarafından “El Kafi”de Muhammed bin Cafer el Rezzaz el Kufiden o Muhammed bin İsa Bin Ubeydden o da Ebu'l Hasandan (a.s) zikretmiştir ki, (o dedi) : “Bağdad da (şöyle) de: Selam olsun sana ey Allah’ın velisi, selam olsun sana ey Allah’ın hucceti, selam olsun sana ey yeryüzünün karanlıklarında Allah’ın nuru – Selam olsun, ey Allah'ın hakkında beda ettiği kimse, Senin hakkını bilerek ve düşmanlarına düşmanlık ederek ziyaretine geldim. Bana Rabb'inin indinde şefaatçi ol, Ey benim Mevlam. Dedi: ”Allah'a böyle dua et ve ihtiyacın olanı iste.” Ebu Cafer Muhammed bin Ali'ye de bu şekilde selam ver.

“Yazar (Es Saduk) [ey Allah'ın hakkında beda ettiği kimse] söyleyen kısmı düşürmüştür(silmiştir) çünkü o nakledilen bu haberin İsmail hakkında Allah'ın Bedası olduğuna itikad etmiyordu. Gerçi indimizdeki Beda hakkında haberler mutevatirdir ve bu haberi terk edebileceğimiz kadar nefyi mümkün değildir. [Ravzetul-Muttakin, C. 5, Sf: 440] ; Diğer bir Baskı [Ravzetul-Muttakin, C. 9, Sf: 388-390]



Şii İtirafı 2:

Meşhur Şia alimi Muhammed Bakır Meclisi Şeyh Sadukun ve Mufidin şöyle yaptıklarını yazmaktadır :
“Es Saduk – Allah ona rahmet etsin – Bu ziyareti Imam Aleyhisselamın “Ey Allahın hakklarında Beda ettikleri kimseler” kavlini düşürmek(çıkarmak) haricinde aynı (şekilde) “el Fakih”inde zikretmişdir.

Daha sonra El Meclisi Şeyh Mufidden alıntı yaparak onun “Ziyaret” hakkındaki davranışını şöyle anlatmakdadır:
“Sonra o(Mufid) ziyaretin “Ey Allahın hakklarında Beda ettikleri kimseler” kavlini “Ya Amin Allah” kavline değiştirmek dışında aynı şekilde zikretmiştir. [Biharul-Envar, C. 102, Sf: 62]


Şii İtirafı 3:

Şia alimi Yusuf el-Bahrani “Hadaikun Nazire“de Şia Şeyhi es Saduk hakkında şöyle demektedir:

Yusuf el Bahrani bir hadisi müzakere ederken şöyle demektedir:

والظاهر أن هذا التفسير من كلام الصدوق ، الذي يدخله غالبا في الأخبار
“Ve (kendi fikirlerini) sık sık haberlere dahil etmesi Sadukun bu kelamının tefsirinden zahir olmaktadır [Hadaikun-Nazire, C. 18, Sf: 230] ; diğer bir neşirde [Hadaikun-Nazire, Sf: 201] Benzer ifade Muhammed Tagi el Meclisi tarafından söylenmiştir. [Ravzetu'l Muttakin, C. 3, Sf: 66]

Yusuf Bahrani büyük Şia muhaddisi Sadukun hadislere kendi fikirlerini sokuşturduğunu söylediğini görmekteyiz.


Şii İtirafı 4:

Şia alimi Muhammed Bakır el Meclisi Sadukun el Kafi'den alıntı yaptığı bir hadis üzerine konuşurken şöyle dediğini görmekteyiz:
بيان : هذا الخبر مأخوذ من الكافي ، وفيه تغييرات عجيبة تورث سوء الظن بالصدوق ، وإنه إنما فعل ذلك ليوافق مذهب أهل العدل
“Bu haber el Kafiden götürülmüştür ve orada acayip değişiklikler vardır ki, Saduka karşı zann(güvensizlik) hissi yaratmaktadır ve o bunu sadece Ehli Adlın(Şianın) mezhebine muvafık olmak için yapmıştır. [Biharul-Envar, C. 5, Sf: 156]

Şii İtirafı 5:

Şia alimi Et Tabersi kendi kitabında şia Muhaddisi es Saduk hakkında şöyle demektedir:

” Bu zahir olmaktadır ki, bazı mevzularda Es Saduk-Allah ona rahmet etsin-uzun haberleri (hadisleri) kısaltmış ve onlardan uygun gördüğü kısmı düşürmüştür(çıkarmıştır)(…bir hadisi zikrediyor…) Bu haberi Şeyh Ahmed bin Ebu Talib et Tabersi ondan(imam Aleyhisselamdan) “El İhticac”da birçok ziyadelerle rivayet etmiştir ki, Es Saduk (bu tarafından) bunlar “Et Tevhid” (kitabında) çıkarılmıştır. Çıkarılan kısımlar üzerine şahid şudur ki, bunlar yalnız imamın(aleyhisselam) Kur'anı Mecidde çıkarma ve değiştirme olduğunu söylediği kısımlardır ki,bunlar dokuz bölümdür ve (Kuranda) çıkarma ve değiştirme Es Sadukun inancından olmadığı için o kendi reyine muhalif olan herşeyi kaldırmıştır (…Sonra o El Meclisi ve El Kazimin'in reylerini zikrediyor…) ve biz buradan hissediyoruz ki, Onun “El Fakih” ve “El Uyun”da zikrettiği ve ashabının da ondan alıp kendi kitablarına yerleştirdikleri meşhur “Ziyaretul Kebirul Camia” el Hadi(a.s) tarafından rivayet edilen ziyaretin özetidir (…) çünkü Sadukun imamlar (a.s) hakkındaki itikadına muvafık olmayan birçok ziyadelerle birlikteki bir önceki ziyaretin tüm içeriğini içermektedir. Şöyle ki, iki ziyareti alır ve karşılaştırırsan iddiamın doğruluğu sana zahir olur. [Mustedrak el-Vesail, C. 11, Sf: 169-171]


Şii İtirafı 6:

Şia alimi Muhammed Huseyin et Tabtabai tahrif edilmiş bir şia hadisi hakkında konuşarak şöyle demektedir:

“Bu hadis el-Meani adlı eserde aynı isnat zinciri ile ve Zurare aracılığı ile İmam Muhammed Bâkır’a (a.s) dayandırılarak da nakledilmiştir. Yalnız buradaki “Onlara kendini tanıttı ve gösterdi.” ifadesi yerine, “Onlara kendini tanıttı ve yaratışının eserlerini gösterdi.” ifadesi geçiyor.
Bu ifadeni değiştirmenin maksadı, anlamı aktarmak olmalıdır. Çünkü ravi ifadenin sözleri ile Allah’a cisimleşme izafe edildiğini sanmış gibidir. Oysa onun ifadesinde hem sözel ifade, hem de anlam bozulmuştur.. [Tefsirul-Mizan, C. 8, Sf: 330]


Şii İtirafı 7:

Büyük Şia alimi Molla Bagır el Meclisi Şeyh Kuleyni hakkında şöyle demektedir:

“Derim ki : ”Açıktır ki, Bir şey (metinden) düşmüş (çıkarılmış)tır çünkü bu hadis El Barki'nin “El Mahasin”inden aynı isnadla El Kasımdan o da dedesi Hasan aracılığıyla Ebu'l Hasan Musa(a.s)dandır. Ve ona Allah'ın arşa istivası hakkında sorulduğu zaman demiştir: ”O büyük küçük her şeyin üstesinden gelir (herşeyi hükmü altına alır). Et Taberside bunu “El İhticac”da böyle rivayet etmişdir. Mufessirlerin ekseri İstivanın İstila anlamına geldiğini açıkladıklarından bundan daha fazla birşeye ihtiyac duymuyoruz. Ve kitablarımızın bazı kısımlarında “Arş”ın onun tüm mahlukatına ıtlak edildiğini ve bu açık ıtlaklardan birininde onun varlığı, ilmi ve hepsindeki kudreti olduğunu açıkladık. Bu El Kuleyniden tuhaftır ve belki de nushalarındır. [Miratul Ukul C. 2, Sf: 39-40]

Bakır el Meclisi aynı kitabda şöyle diyor:
Es Saduk-Allah ona rahmet etsin- “El Fakih”inde bu rivayeti sahih isnadla rivayet etmiş ve El Eslemiden sonra şöyle ilave etmişdir ki, O'nun (a.s) kafasını Hudeybiyye günü traş eden Hiraş bin Ümeyye el Huzai idi.Lakin o Kuleyni'nin kaleminden yahut Nushalarından düşmüştür (çıkarılmışdır) [Miratul Ukul, C. 17, Sf: 119]

Bakır el Meclisi aynı şekilde demektedir:
(Hadisi zikrettikten sonra).., Ali bin İbrahim'in bunu her iki vechle(yolla) rivayet etdiği olmadıkça yazardan Kuleyni'den) hadisin bu düzensiz(zayıf) kısaltması tuhaftır. [Miratul Ukul, C. 11, Sf: 350]

*
30434

Şiiler, İmam Buhari'yi tedlisle itham ederek eleştirmeye çalışmışlardır ki, bu ithamlara Şeyh Zubeyir Ali cevab vererek reddetmişdir. [Fethu-Mubin fi tahkik tabakatul-Mudallisin, Sf: 39]


VIII- Ömer (r.anh) “Allah'ın Kitabı Bize Yeter” İfadesiyle Neyi Kastetmişdir?
Ömer'in (r.anh) kullandığı “Allah'ın kitabı bize yeter” sözü Rasulallah'a (s.a.v.) değil Ömer'le tartışan grup için kullanılmış bir ifadedir. Buna ek olarak Peygamberin bu emrinin mutlak olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Ömer de bu nedenle “Bu gün sizin için dininizi tamamladım”(Maide 3) ayetine dayanarak onunla muhalefet eden sahabelerden bir grupu reddetmek için bu ifadeyi kullanmıştır.
Ömer'in bu ifadesi Peygamberin (s.a.v.) Arafat günü veda haccında ikmal ayetinin nuzûlundan hemen önce söylediği bu sözlerle benzerdi:
“Cabir, Peygamberin (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etti: ”Aranızda Sarıldığınız halde sapmayacağınız Allah'ın kitabını bırakıyorum.(Sahih Muslim, Hadis no: 1218)
Gördüğünüz gibi bu ifadeler Kalem ve kağıt hadisesi esnasında Ömer'in kullandığı ifadelerle benzerdir ve şöyle ki, Ömer de onunla tartışan sahabilere cevab verirken bu ifadeni kullanmayı doğru görmekteydi.

Dolayısıyla Ömer'in bu ifadesi onun derin anlayış ve bilgisini göstermektedir. Nebi (s.a.v.) kendisinin ve Ömer'in ne dediğinin farkındaydı. Onun Ömer'in bu ifadesini reddetmeyişi Ömer'in bu ifadesini doğru saydığını göstermektedir. Peygamberin (s.a.v.) Ömer'in bu ifadesine karşı sessizliği ve daha sonra da vasiyyeti yazmayı terk etmesi onun Ömer'in görüşüyle mutâbık olduğunu göstermektedir

İmam En Nevevi yazıyor:
“Ömer'in (r.anh) “Allah'ın kitabı bize yeter” kavli Nebinin (s.a.v.) emrine karşı değil de onunla niza eden kimseleri reddetmek için söylenmiştir.[Şerh Sahih Muslim, C. 11, Sf: 135]

İmam İbni Hacer yazıyor:
“Gerçek şu ki, Peygamberin(s.a.v.) Ömer'i inkar etmemesi onun görüşünün doğru olduğunu düşündüğüne işaret etmekdedir. Ömer “Allah'ın kitabı bize yeter” dediği zaman Allah'ın “Biz kitabda hiçbir şeyi eksik bırakmadık”(Enam 38) dediği ayete işaret ediyordu. Olabilsin ki, Ömer'in kastı Rasulallah'ı (s.a.v.) şiddetli bir acı içerisinde gördüğü zaman Rasulallah'ın (s.a.v.) üzerinden yükünü hafifletmek idi. Şöyle ki, yazmak istediği şeyin onsuz yapamayacakları birşey olduğunu hissetti. Eğer durum öyle olsaydı Peygamber (s.a.v.) onların ihtilafları nedeniyle onu yazmaktan vazgeçmezdi. Bu görüşe ibni Abbas'ın “Ne büyük bir musibetti” kavliyle zarar verilemez. Çünkü Ömer(r.anh) ondan daha alimdi” [Fethul Bari, C. 8, Sf: 134]

İkincisi, Ömer “Kuran bize yeter” demekle sadece Kur'anın bizim için yeterli olduğu ve Peygamberin sünnetine ihtiyacımız olmadığını kastetmemiştir. Kur'ana uyan biri aynı şekilde Peygamberinde sünnetine uyması gerekli olduğu için Peygamberin (sa.v.) sünnetine uymak Kur'anı Kerime dayanmaktadır. Sahih rivayetlerden görüyoruz ki, Allah Rasulu(s.a.v.) iki adam arasında Allah'ın kitabıyla hükmedeceğini söylemiştir ve o da o iki kişi arasında kendi sünnetiyle hükmetmişdir.


30435

Ebu Hurayra(r.anh) :” Bir adam ayağa kalktı da: — (Yâ Rasûlallah!) Sana Allah adına yemîn eder ve aramızda yalnız Allah’ın Kitabı ile hüküm vermeni isterim, dedi.
Ondan daha anlayışlı olan hasmı da ayağa kalktı, o da: —(Evet) aramızda Allah’ın Kitabı ile hükmet ve (da’vâmı söylemek üzere) bana izin ver! dedi.
Rasûlullah ona: — “Söyle!” buyurdu.
O da şöyle anlattı: — Benin oğlum bu adamın yanında ücretli çalışıyordu. Onun karısı ile zina etmiş. (Bana oğluma recm lâzım geleceği söylendiğinden) ben bu adama yüz koyun ve bir de hizmetçi fidye verdim, oğlumu kurtardım. Sonra ben bu mes’eleyi ilim sahibi olan adamlara sordum. Onlar bana, henüz bekâr olan oğluma yüz deynek ile bir yıl gurbete sürgün gönderme cezası; bunun karısına dâ recm cezası lâzım geldiğini haber verdiler, dedi.
Rasûlullah da: — “Nefsim elinde bulunan Allah’a yemîn ederim ki, ben sizin aranızda elbette Azız ve Celil olan Allah’ın Kitabı ile hüküm vereceğim: Yüz koyunla hizmetçi sana geri verilir, senin oğluna da yüz değnek vurulur ve bir yıl sürgüne gönderilir” buyurdu,
sonra da Uneys’e: — “Yâ Uneys! Bu adamın karısına git! Zina suçunu itiraf ederse, onu recm et!” diye emretti.
Uneys, kadına gitti. O da zina ettiğini i’tirâf edince onu recm etti.. [Sahihul-Buhari, C. 9, Sf: 225-226, Hadis no: 7260, 7193, 7194]

* Allah'ın kitabına göre bir yıl sürgün ile ilgili zikredilen hüküm Allah'ın kitabında değilde Peygamberin (s.a.v.) sünnetinde yer almaktadır. Bundan dolayı Kur'ana uymak Peygamberin sünnetine uyulmasını da taleb etmektedir. Bu nedenle Ömer bu ifadeyle Kur'anın onlara yeterli olduğunu sünnete ise gerek olmadığını kastetmemişdir.

Üstelik Ömer'in kendisi Peygamberin sünnetine uymaları gerektiğini insanlara tavsiyye etmiştir.
30436

“ Ömer, Şureyh’e şunu yazdı:
“Sana bir mesele gelirse onun hakkında Allah’ın kitabında olan hükmü ver. Eğer Allah’ın kitabında olmayan bir şey gelirse, Peygamber’in o husustaki sünnetine uy. Eğer ne Allah’ın kitabında, ne de Peygamber’in sünnetinde bulunmayan bir şey gelirse, Salihlerin üzerinde (icma ettiğiyle) hükmet. Eğer Allah’ın kitabında, Peygamber’in sünnetinde bulunmayan ve hakkında icma da olmayan bir mesele gelirse, o zaman iki şeyden hangisini istersen, onu yap. İster içtihat et, ister içtihattan kaçın. Fakat ictihattan kaçınmak daha iyidir” [Sunen En-Nesai, C. 6, Sf: 208, Hadis no: 5401Sahih].

Bu nedenle herhangi bir şia Sünneti Ömer'in “Allah'ın kitabı bize yeter” kavliyle inkar etmeye çalışırsa adaletsiz ve haksız olmuş olur. Çünkü bu ifadeyi söyleyen Ömer'e asla kastetmediği birşeyi atfetmekdir. ”Allah'ın kitabı bize yeter” ifadesiyle Peygamberin (s.a.v.) sünneti de oraya dahil edilmektedir. Çünkü Sünnete uymanın gerekliliği Kur'anı Kerimle kanıtlanmış bir gerçekdir. Bu gösteriyor ki, Ömer “Kuran bize yeter” demekle onunla niza eden sahabilerin görüşlerini reddetmiştir. Kuran ve o zamana kadar edindikleri Peygamberin (s.a.v.) öğretilerinin onlar için yeterli olduğunu kastetmişdir.


Şia İddiası 1
Şia sitesi yazıyor:
“Hilafeti döneminde Ömer'in ilk gösterdiği durumla çelişkiye düşerek Kur'anın bizim için yeterli olmadığının farkında olduğunu görüyoruz şöyle ki, aynı Ömer, Peygamberin (s.a.v.) emrine muhalefet etmek, vasiyyetin yazılmasına mani olmak ve O'nun (s.a.v.) vahyi aydınlatmadaki rulunü görmezden gelip Allah'ın o ne veriyorsa alın emrine karşı gelmesine bir gerekçe olarak “Kuran bize yeter” diyordu lakin kendi hilafeti döneminde kadısına Kur'andan başka kaynaklara da başvurmasını tavsiyye etmekte ve Kur'anın detayları netleştirmek için yeterli olmadığını açıkça kabuletmekdedir. Sunni Cemaata ait olan Hakikat kitapevi Ömer'in hilafeti zamanında kadısına şöyle dediğini kaydeder:
“Ömer Şureyhi Kadı olarak tayin etti ve şöyle dedi: ”Allah'ın kitabında açıkça nazil olana bak. Başkalarına bu meselelerde sorma. Eğer orada aradığını bulamazsan Muhammed'in(s.a.v.) sünnetine başvur. Eğer orada da bulamazsan ictihad yap ve cevabını kendi anladığın tarzda ver” (Müslüman İçin Nasihatlar. Sf: 109; Vakf ihlas neşri, 7. baskı, İstanbul, Türkiye)

Cevab:

İlk önce şiiler tarafından getirilen iddia onların meseleyi yanlış anlamalarına dayanmaktadır. Ömer (r.anh) “Allah'ın kitabı bize yeter” demekle sünnetin gerekliliğini inkarı kastetmiyordu, aksine o zamana kadar kabullendikleri Allah'ın kitabı ve Peygamberin (s.a.v.) öğretilerinin onlar için yeterli olduğunu kastetmekteydi. Çünkü Kur'ana tâbi olan ona mutabık şekilde sünnete de tabi olacaktır. Çünkü sünnete tabiiyyet Kur'anla ısbatlanmışdır.

İkincisi Ömer'in görüşü kendi nefsinin bir mahsulü değildi aksine O kendi görüşünü Peygamberin (s.a.v.) öğretilerine dayandırmaktaydı, çünkü Peygamber (s.a.v.) dinin tamamlandığı Arafat gününde şöyle demişti: “Sizin aranızda Alla'hın kitabını bırakıyorum ki, Ona sarıldıkca doğru yoldan sapmazsınız[Sahih Muslim, Hadis no: 1218]

Görüyoruz ki, sözler oldukça bir biriyle benzerlik teşkil etmekdedir ve bu yüzden de Ömer bu cevabın doğru olduğunu biliyordu. Dolayısıyla Ömer'in kendisiyle çelişkiye düştüğünü söylemek doğru değildir aksine Şiiler Ömer (r.anh)'ı yanlış anlamışlardır.

Şia İddiası 2
Şia sitesi yazıyor:
Sünnilere göre “Kuran bize yeter” demek bir harici inancıdır nasıl ki, İmam Zehebi bunu “Tezkiretul Huffaz” kitabında cild 1 s 3 de beyan etmekdedir:

ولم يقل حسبنا كتاب الله كما تقوله الخوارج
”O Haricilerin dediği gibi “Allah'ın kitabı bize yeter” demedi.

Cevab:

“Allah'ın Kitabı bize yeter” ifadesiyle Ömer sadece Kur'anın bize yeterli olup ta sünnete ihtiyac olmadığını kastetmemişdir. Çünkü Kur'ana tabii olan kimse ona mutabık şekilde sünnette de tabi olacaktır. Sünnete tabiiyyetin kendisi Kur'anla isbatlanmışdır. Ömer onunla Niza eden sahabilere bir cevab niteliğinde onları reddetmek için Kur'an ve o zamana kadar aldıkları Peygamberin (s.a.v.) öğretilerinin onlar için kâfi olduğunu kastetmişdir ki, bu görüş Peygamberin sabit olan sünnetini inkar eden sapkınların aleyhine bir görüştür. Her halûkarda şiilerin bu iddiası bâtıldır.


IX- Sunni Görüş Şia Görüşle Mûkayesede Neden Mantıklı ve Doğrudur?
Eğer sunni anlayışı doğruysa Peygamberin(s.a.v.) bu olay başverdikten sonra Ömer'den(r.anh) radı olması gerekir veyahut şia anlayışı doğruysa Peygamberin(s.a.v.) Ömer'e(r.anh) kızması ve ona lânet etmesi gerekirdi.

Kısacası bu hadise üzerinde hüküm verecek şia ve sünni anlayışları değil de İbni Abbas'ın ta kendisidir. Bu hadis bize bu hadiseye bizzat şahid olan genç Abdullah bin Abbas yoluyla gelmektedir. O evde bulunmaktaydı ve o evin ehline yakın kimselerindendi.`Bu nedenle Abdullah ibn Abbas, bu hükmü bizlere verebilecek ve meseleyi çözebilecek tek kişidir.

Abdullah ibn Abbas (r.anhuma)’ın, Ömer bin al-Hattab ölümcül yaralandıktan sonra ölüm döşeğinde onunla konuştuğu kelimeleri şöyle okumaktayız:

30437

يا أمير المؤمنين، ولئن كان ذلك لقد صحبت رسول الله صلى الله عليه وسلم فأحسنت صحبته، ثم فارقته وهو عنك راضٍ
Ey Emire'l mûminin, Eğer bu yara senin ölümüne sebeb olacaksa (bil ki) Rasulallah'a (s.a.v.) iyi bir sahabe oldun ve o senden radı bir şekilde bu dünyadan ayrıldı. [Sahihu'l-Buhari, C. 5, Sf: 36, Hadis no: 3692]

Netice, Hiç şubhesiz sunni görüş tahmin ve varsayımlara dayalı şia görüşüyle mukayesede doğru ve mantıklıdır. Sunniler kendi görüşlerini Kırtas hadisinin esas ravisi olan İbni Abbas'ın anlayışı esasında şekillendirmişlerdi. Ehlibeytin bir mensubu olan İbni Abbas'a göre Peygamber(s.a.v.) vefatına kadar Ömer'den radı ve hoşnut olmuşdur.

Üstelik Sahabi Enes bin Malik şahidlik etmektedir ki, Peygamberin(s.a.v.) vefat ettiği gün insanların Ebubekir'in arkasında namaza durduklarını görünce tebessüm ederek mutlu olmuştur:
“Enes b. Malik (r.anh) şöyle haber verdi:
Peygamber’in vefatı ile neticelenen hastalığı günlerinde Ebu Bekir kendilerine namazı kıldırıyordu. Nihayet (vefatının tesadüf ettiği) pazartesi günü oldu. Ashab(sabah) namazı içinde saf saf durmuşlardı. Allah Rasulu Aişe’nin odasının kapı perdesini açtı ve ayakta durarak bizlere baktı. Yüzü Mushaf yaprağı gibi bembeyazdı. Sonra (onların namazda saf bağlayarak durduklarını görüp çok sevindi ve) tebessüm ederek güldü.
Enes der ki: Biz namazda olduğumuz halde Allah Rasulu’nün çıkışı ile sevincimizden şaşırdık. Ebu Bekir, Allah Rasulu’nün namaz kılmak arzusu ile çıktığını sanarak topukları üzerinde geri ilk safa ulaşmak için çekildi. Allah Rasulu onlara eliyle: Namazınızı tamamlayınız diye işaret etti. Sonra (Aişe’nin odasına) girdi ve kapı perdesini indirdi.
Enes der ki: İşte Allah Rasulu göründüğü bu pazartesi günü vefat etti. [Sahihul-Buhari, C. 1, Sf: 386-387, Hadis no: 680]

Görüldüğü üzere Sünni görüş tahmin ve varsayımlara dayanan şia görüşün aksine kesin ve kategorik delillere dayandığından mantıklı ve doğrudur.


X- Sunni İnanç ve Görüşlerini Savunmak İçin Sunni Kaynakların Şiiler Karşısında Kullanılması Uygun mudur?
Şiiler açıklarımızın ekserinin şia için hüccet olmayan (mûteber) sunni hadislerine dayalı olduğu yönünde itiraz edebilirler. Onlar biz hristiyanlarla tartışırken Kur'andan değilde hristiyanların kabul ettiği incilden deliller getiririz şeklinde bu itirazlarını süsleyebilirler. Lakin cevab olarak deriz ki, bu kavram insanlar tarafından tam olarak anlaşılmamıştır. Bir kimse bir iddia ortaya attığında iddiayı atan şahıs mbhalifin kaynağından delil getirmekle sorumludur lakin muhalif savunma pozisyonunda bulunduğu için rakibinin getirdiği iddialara cevab vermek adına kendisinin kaynaklarında geçen rivayetleri tam kullanma hakkına sahibdir. Bu durumda iddia sahibinin kendi kaynakları ele alınarak iddialarının reddedilmesine gerek yoktur. Bunun ardındaki maksad şudur ki, bir kimse muhalifin kaynaklarına isnad ederek bir iddia ortaya atarsa bu iddiacı muhalifin kendi iddiasının hakk olmasına inanmasını amaçlar yani mesele bu inancın şekillenmesi etrafında döner dolayısıyla muhalifte kendisi için huccet olan kaynaklardan istifade ederek iddiacının iddialarını reddetme hakkına sahib olur çünkü muhalif kendi inancını kendisi için huccet olan kaynaklara dayanarak şekillendirmiştir. Bu yüzdende iddiacının kendi iddialarına cevabları muhalifin kendisi için huccet olmayan kaynaklardan taleb etmesi aldatmacaya sebeb olacaktır. Bu yüzden bir müslüman bir hristiyanla tartışırken incilden “İsa Tanrının oğlu değildir” diye iddiada bulunup sonra hristiyandan incile başvurmadan onun bu iddiasına cevab vermesini taleb ettiğini göremeyiz.
Bazı örnekler verelim; mesela düşünün ki, bir hristiyan bir şia ile tartışırken “Peygamberlerin masum olmadığı” yönünde bir iddia getirmiş olsun ve bunu Kur'anı Kerimden kendi aklınca bazı ayetlere dayanarak yapmış olsun bu senaryoda şia incile bakarak hristiyanın bu iddiasını reddetmeğe çalışmaz aksine kendisi için huccet olan kaynakları ele alarak ona cevab verir çünkü bu durumda o müdafaa pozisyonundadır ve kendisi için hüccet olan kaynaklara dayanarak hristiyanın bu iddiasını reddetme hakkına sahibdir.

Diğer bir misal de şöyle verilebilir; bir Zeydi Şia, 12 imam şiasına “Mutanın Peygamber(s.a.v.) tarafından yasaklanması” yönünde bir iddia getirerek ve bunu Caferi mezhebinin kaynaklarından alıntı yaparak desteklerse bu durumda caferi şiasının kendi görüşünü desteklemek ve onun bu iddiasını reddetmek için zeydi kaynaklarına başvurmasına gerek yoktur çünkü kendisi mudafaa pozisyonunda olduğundan kendisi için hüccet olan caferi mezhebi kaynaklarını esas alarak kendi görüşünü desteklemek ve zeydi şianın bu yöndeki iddiasını reddetmek hakkına sahibdir. Yahutda bir İsmaili veya Vakifi Şia Caferi mezhebinin kaynaklarına başvurarak kendi imamet doktrinlerinin doğru olduğu yönünde caferi şialara karşı bir iddiada bulunursa bu zaman caferi şiaların diğer iddiacı şia fırkaların bu konudaki iddialarını reddetmek için onların kaynaklarına başvurmalarına gerek yoktur aksine caferi şiası kendi kaynaklarını esas alarak vakifi ve ismaili şiaların bu yöndeki iddialarını reddedeceklerdir.
Yahud da Peygamberin (s.a.v.) dörtten fazla kadın alarak Kur'anı ihlal ettiği şeklinde bir ateist yada hristiyanın iddiasını örnek olarak alalım. Bu durumda müslümanlar hristiyan veya ateistler için makbul olan kitabları araştırarak bu konudaki iddiaya cevab aramazlar aksine müslümanlar Kuranı esas alarak bu iddiaya cevab verirler.
Dolayısıyla bu örnekler insanlar tarafından yanlış anlaşılan bu kavramın doğru şekilde anlaşılması içindir. Çünkü insanlar muhaliflerinin kendileri için huccet görmedikleri kaynaklarını esas alarak kendi inançlarını şekillendirmezler aksine kendileri için huccet saydıkları kendi kaynaklarını esas alarak şekillendirirler.

Şöyle ki, Caferi Şiiler kendi inançlarını Zeydi yahud İsmailli kaynaklarını esas alarak şekillendirmezler.Aynı şekilde Ehli sünnet de şia kaynaklarını esas alarak kendi görüş ve inançlarını şekillendirmemektedir.

Böylelikle, eğer şia inancına karşı bir iddia ileri sürüldüğünde şiiler kendileri için huccet gördükleri kaynaklara dayanarak kendi inançlarını savunma hakkına sahiptirler. Aynı şey Ehli sünnet içinde geçerlidir yani onlara karşı bir iddia ileri sürüldüğünde onlarda kendileri için hüccet saydıkları sunni kaynaklara başvurarak bu iddiayı reddetme hakkına sahiptirler.Bunlara başvurulmasını istemeyen ve engellemeye çalışan kişi kendi iddiasının zayıf ve yanlış olduğunu ima eder çünkü o yaptığı iddianın yanlış olduğunu ve çürütüleceğini bilir

Kalem ve Kağıt hadisesinin sahih sunni kaynakları ışığında incelenmesi hususunda beklenen şia itirazlarına gelince yukarıda zikrettiğimiz örneklerden başka daha birçok yolla bu itiraza cevab verilebilir:
Şiilere gelince şunu deriz; ilk etapta bu hadiseyi Ömer (r.anh)'e saldırmak için kullanamazlar. Çünkü şia kaynaklarında bu konuda gelen tüm rivayetler zayıftır. Dolayısıyla bir sunni onlara şöyle cevab verebilir: ”Bu hadise şia kitablarına göre mûteber değildir, çünkü şia kitablarında bu konuyla ilgili bulunan tüm rivayetler şia hadis ilmine göre zayıftır. Şia kitablarında bu konuda mûteber rivayet olmadığı halde eğer bir şia sahih sünni rivayetlerini kullanarak sünnilerle yapılan bir tartışmaya katılmak isterlerse bu durumda bu bölümde gösterdiğimiz gibi onların yanlış anlamalarını ve varsayımlarını temel alarak iddialarını çürüten Ehli sünnet kitablarından gelen diğer sahih rivayetleride kabul etmeleri gerekmektedir. Tâbi hadisleri de işlerine geldiği gibi bir kısmını alıp işine gelmeyen rivâyetlere kör taklidi yapamazsınız!

30438
 
Esad Çevrimdışı

Esad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Elhamdulillah. Rabbim ilminizi bereketlendirsin, sizi öne geçenlerden (sabigun) eylesin. Emeğinizin karşılığını en güzel şekilde versin bizlere de hakkı hak olarak görüp ona tabi olmayı nasip etsin.
 
Üst Ana Sayfa Alt