Şirkin Tanımı: Şirk, sözlükte “ortak olma” anlamındadır. Istılahta ise, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir şeyi Allah’a denk tutma, ibadetleri O’ndan başkasına yapma veya Allah’ın yetki ve sıfatlarını başkasına verme manasındadır.
Tanımı biraz açacak olursak, “Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir şeyi Allah’a denk tutma” dedik.
“Zatında” ifadesi ile Onunla beraber başka bir ilahın varlığını kabul etmek ve Onun oğlu veya karısı olabileceğine inanmak gibi inanışlar şirk kapsamına girmiş oldu. Dolayısıyla Mecusiler, Budistler, Yahudi ve Hıristiyan gibi muharref din sahibi insanlar, Allah’tan başka bir ilahın varlığını kabul ettikleri ve ona oğul ve hanım isnat ettikleri için şirke düşmüş oldular.
“Sıfatlarında” ifadesi ile Allah’tan başka bir varlığın gaybı bildiğine, kâinatta tasarrufta bulunarak yağmur, kar ve dolu yağdırdığına, dünya işlerini evirip çevirdiğine, her şeyi görüp işittiğine, varlıklara yardım ettiğine inanan veya Allah mutlak egemen olduğu halde O’ndan başkalarının da egemen olabileceğine, hükümler koyma yetkisine sahip olduğuna helal-haram belirleme yetkilerinin bulunduğuna inanmanın şirk olduğu ortaya çıkmış olur.
Çünkü bu saydıklarımız Allah’ın birer yetkisidir, hiçbir şahsa veya hiçbir kuruma devredilemez. Devreden insanlar dinden çıkmış, Allah ile beraber başka bir ilah edinmiş olurlar.
“Fiillerinde” ifadesi ile de Allah’tan başka bir yaratıcının ve rızık vericinin varlığına inanmanın şirk olduğu ortaya çıkmıştır.
İslâm ümmeti arasında şirkin genelde “sıfatlar” hususunda ortaya çıktığını görmekteyiz. Allah’ın zatında ve fiillerinde ki şirk bu ümmet arasında pek yaygın değildir. Asıl sıkıntı Allah’ın vasıflarını başkalarına vermekle meydana gelmektedir. Kitabın ilerleyen sahifelerinde bu konuyu biraz daha açacağız inşâallah.
Şirk Tüm Amelleri Boşa Çıkarır
Şirk, insanoğlunun yapmış olduğu tüm salih amelleri silip süpüren pis bir ameldir. Bir bardağın içerisinde hem su hem de sidik nasıl ki birbirine zarar vermeksizin duramazsa, aynı şekilde iman ve şirk de bir arada birbirine zarar vermeksizin asla duramaz. Birinin varlığı halinde öbürünün yokluğu kesindir. Aksinin iddia edilmesi akıllı birisinin yapacağı bir şey değildir.
Bir insan hayatının tamamını Allah’a ibadet ve itaatle geçirirse, namaz kılsa, oruç tutsa, zekâtını verse, hacca gitse, fakir ve miskinleri gözetse kısacası hayır ve hasenat yönünden birçok sâlih amel işlese ama bununla birlikte kendisini dinden çıkaran bir eylemde bulunsa -Allah korusun- bu şahsın tüm yaptığı ameller boşa gider ve ebedi cehennemi hak edenlerden olur. Aşağıdaki mealini vereceğimiz ayetler bunun delilidir.
“Eğer onlar (peygamberler) dahi şirk koşsalardı, yaptıkları her amel boşa giderdi.” (En’am, 88.)
“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu ki: Eğer şirk koşarsan, yemin olsun ki amelin boşa çıkar ve muhakkak zarar edenlerden olursun.” (Zümer, 65.)
Şirke düşerek amellerimizin boşa çıkmasından rahmet ve merhameti sonsuz olan Rabbimize sığınırız.
Şirk Bağışlanması Mümkün Olmayan Bir Günahtır
Şirk, samimi bir şekilde tövbe edilmediği takdirde asla bağışlanmayacaktır. Allah Teâlâ dilediği zaman tüm günahları affettiği halde, şirki asla affetmeyecektir. Bu hususu Rabbimiz şöyle dile getirir:
“Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur” (Nisa, 48.)
Peygamber (s.a.v.) Şirkten Sürekli Allah’a Sığınmıştır
Allah Râsulü sallallâhu aleyhi ve sellem’in şirke düşmesi ve Allah’a ortak koşması bir Müslümanın aklından dahi geçiremeyeceği bir durumdur. O, zaten şirki yerle bir etmek için gelmiştir. Yıkmak ve yok etmek için geldiği bir şeyi hiç kendisi yapar mı? Bu, aklın da mantığın da kabul etmediği bir şeydir. Tüm bu anlatılanlara rağmen O, şirke bulaşmamak için sabah-akşam sürekli Allah’a dua etmiştir. O, sallallâhu aleyhi ve sellem Rabbine şöyle yakarmaktadır:
“Allah’ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğim şeyler hususunda da senden bağışlanma dilerim.”[Tirmizi, Daveat, 4.]
“Allah’ım! Senden başka hiçbir ilah olmadığına şahadet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanında şer ve şirkinden sana sığınırım.” [Tirmizi, 3392.]
“Allah’ım! Küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.”[Ebu Davut, Edep 324.]
O, sallallâhu aleyhi ve sellem Allah’ın peygamberi ve en sevgili kulu olmasına rağmen her daim şirke düşmemek için Allah’a yalvarıyorsa, garantisi olmayan bizlerin çok daha fazla uyanık olması ve sürekli teyakkuzda bulunması gerekmektedir.
Müslüman İhtiyatı Elden Bırakmaz
Kendini Allah’a teslim etmiş bir kul ihtiyatı elden bırakmaz. İhtiyat ilkesi onun hayatında vazgeçilmez bir parçadır. İhtiyatı sayesinde kendisini şirke ve küfre düşürecek her türlü eylem ve söylemden uzak durur. Hatta milyonda bir ihtimalle bile olsa şirk olması muhtemel olan şeylerden bile kendisini sakındırır. Bu, Allah’tan sakınan ve O’na hesap verme duygusu içerisinde yaşayan her kulun temel görevidir.
“Milyonda bir ihtimalle şirk kabul edilebilecek bir konuda kendimizi ısrarla korumak, yani böyle küçük çaplı da olsa riskli söz ve davranışlardan kaçınma duyarlılığı göstermek gerekir.”
“İhtiyatın diğer bir kısmı da şudur: Küfür ve şirk ihtimali olan hususlardan şiddetle sakınmak gerekir. “Ya şirkse ve bunu yaparsam ebedî olarak cehenneme atılırsam” diye düşünüp milyonda bir ihtimalle bile şirk ve küfür olan şeyi yapmamak ve yapanlarla çok candan ilişkilere girmemek lazımdır. Şüpheli şeylerden kaçınmak, imanın ve takvanın gereğidir.”
Ancak yaşadığımız şu ortam, insanları bu hassasiyetten tamamıyla uzaklaştırmış ve ihtiyat ilkesini bütünüyle onlara unutturmuştur. İşin boyutları o kadar korkunç seviyeye ulaşmış ki, -milyonda bir şirk olma ihtimali olan şeylerden sakınmak şöyle dursun- adam şirk olduğu kesin olan şeylerden sakınmayı bile ihmal eder hale gelmiştir. Bizler böylesi bir yanlıştan kendimizi tamamen korumalı ve son nefesimize kadar bu ihtiyat içerisinde hareket etmeliyiz. Ta ki bu saye de Allah’a bir mazeretimiz olur.
Günümüzde Yaygın Olan Şirk Çeşitleri:
Şirkin çeşit ve kısımlarını saymak mümkün değildir. Ama toplumumuz da yaygın olan şirk çeşitleri özetle şunlardır:
1) Hâkimiyet Şirki: Kişinin Allah’ın indirdikleri ile hükmetmemesi, Allah’ın yasalarını bırakıp yerine yeni kanunlar çıkarması, Allah’tan başka ya da Allah ile birlikte mutlak bir kanun koyucunun bulunduğuna inanması, Kur’an’ı bırakıp tâğutların kanunlarından hüküm istemesi veya Allah’ın yasakladıklarını serbest, serbest bıraktıklarını ise yasaklaması hâkimiyet şirkinin en bariz örneklerindendir. Bunu biraz daha açalım.
Mesela Allah’u Teâlâ Yusuf suresinin 40.ayetinde “Hüküm yalnızca Allah’a mahsustur” diyerek ve yine Kehf suresinin 26. ayetin de “O hiçbir kimseyi hükmüne ortak etmez” buyurarak “egemenliğin” kayıtsız ve şartsız kendisine ait olduğunu bildiriyor.
Şimdi birisi çıksa ve: “Hayır efendim egemenlik kayıtsız şartsız bizimdir veya milletindir” dese, bu şahıs Allah’ın egemenlik hakkını kendisinde gördüğü için ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Başka birisi de böyle söyleyen kimselere maddi ve manevi destekte bulunsa veya onlara itaat etse, Allah’tan başkalarının da hüküm koyabilme yetkisini kabullendiği için müşrik olur.
2) Velayet Şirki: Kişinin mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesi ve mü’minlerin aleyhinde onlara maddi veya manevi açıdan yardımda bulunması velayet şirkinin en belirgin özelliklerindendir. Kişinin mü’minlerin sırlarını, gizliliklerini ve sadece mü’minlerin bilmesi gereken bilgileri tâğutlara ispiyon etmesi de velayet şirkinin içine girer. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, müminleri bırakıp ta kâfirleri veli (dost) edinmeyin .” (Nisa, 144.)
“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri veli edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile dostluğu kalmaz.” (Âl-i İmran, 28.)
Kâfirleri veli edinenlerin, Allah ile bir ilişiğinin kalmayacağını bu ayetten rahatlıkla anlamak mümkündür. Bu gün bazı mealler “velayet” kelimesini sadece “dost edinmek” şeklinde anlamlandırmaktadırlar. Hâlbuki bu kelimenin sadece bu anlamla tercüme edilmesi eksiktir. “Velayet” kelimesi Arap dilinde “dostluk” anlamına geldiği gibi “kalben sevgi duyma, azalar ile yardım etme, destek verme, müttefik olma, arkadaşlık kurma” anlamlarına da gelmektedir. Dolayısıyla mealler okunurken bu noktaya dikkat edilmeli ve ayetleri anlamada hataya düşülmemelidir.
3) Yardım Dileme ve Medet Umma Şirki: Sadece ve sadece Allah’ın güç yetirebileceği bir konuda mahlûktan yardım ve medet istemek kişiyi dinden çıkaran şirk amellerindendir. Kişinin yardım dilemesi ve medet beklemesi ibadet niteliği taşıyan bir eylemdir. İbadeti ise Allah’tan başkasına sarf etmek caiz değildir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Dua ibadetin ta kendisidir.”[“Kenzu’l-Ummal”, 3113.]
Kişilerin Allah’a daha yakın olma maksadıyla, Allah’tan başkalarına yönelmeleri, onlara dua etmeleri, kendileri ile Allah arasında vasıta tayin etmeleri, dilek ve isteklerini Allah’a değil de bu vasıtalara yöneltmeleri bugün karşılaştığımız bariz şirk çeşitlerindendir. Bu gün kimi insanlar kabir ve türbelere giderek oralardan dilekte bulunmakta; zengin olmak, iş kurmak, okul kazanmak, çocuk sahibi olmak veya hastalıklardan kurtulmak için isteklerini o türbe ve kabir de yatanlara sunmaktadırlar. Kimileri de zorda kaldığında “yetiş ya Rab” diyecekleri yerde: “Yetiş ya şeyh! Yardım ya fulan!” demekte, sıkıntı ve maruzatlarını onlara arz etmektedirler. Bizler, sünnet namazlarını da hesaba katarak günde tam kırk kez “İyyake na’budu ve iyyake nestain” demekteyiz. Yani, Allah’ım! İbadetlerimin tümü sanadır. Namazım, orucum, secdem, kıyamım, dua ve isteklerim hepsi senin içindir. Senden başkası bunları hak edemez. Yardımı ancak senden dileriz. Zaten senden başkası da buna güç yetiremez. İşte Fatiha Suresini okurken tam “kırk defa” Allah’a böyle yakarıyoruz. Günde kırk kez böyle deyip sonra da ondan başkasından yardım ve medet bekleyenler acaba yalan söylemiş olmazlar mı? Yaptığımız amellere dikkat etmeli, dua ve niyazlarımızda ki ifadeleri özenle seçmeliyiz. İbn-i Kayyim rahimehullâh şöyle der:
“Şirk çeşitlerinden biri de, ölüden bir şeyler istemek, ona sığınmak ve ona yönelmektir. Ölmüş kimsenin ameli kesilmiştir. O, kendine zarar veya fayda veremediği gibi kendisine sığınan ya da kendisinden Allah katında şefaat isteyen kimseye de yardım edemez. [“Dinden Çıkaran Ameller”, sf. 200.]
4) İtaat Şirki: Kulun Allah’ın izin vermediği konularda kanun ve yasa çıkaranlara ve Allah’ın serbest bıraktıklarını yasaklayan, yasakladıklarını da serbest bırakanlara itaat edip onlara destek vermesi itaat şirkindendir. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer onlara itaat ederseniz hiç şüphe yok ki (o zaman) siz de müşrik olursunuz” (En’am, 121)
Allah’u Teâlâ ölmüş hayvanın etini yemeyi yasaklayınca Mekkeli müşrikler Müslümanlara: “Ölmüş hayvanı siz öldürünce (kesince) helal oluyor da Allah (tabii bir ölümle) öldürünce niye helal olmasın!” diye itirazda bulundular. Bu itiraz karşısında bazı Müslümanların kalbinde bir şüphe hali belirdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayeti indirdi.[İbn-i Kesir, 2/231.]
Ayet Allah’ın haram kılmış olmasına rağmen ölü hayvan etini yiyen kimselerin müşriklere itaat ettiklerinden ötürü şirke düşeceklerini bildirmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde der ki:
“Eğer siz Allah’ın şeriatından başkalarının sözlerine döner ve bunu Allah’ın emrinin önüne geçirirseniz –ki bu şirktir- sizler de müşrik olursunuz.”
Bu günde durum aynıdır. Allah’ın yasaklarını çıkardıkları yasa ve kanunlarla serbest bırakanlara veya emrettiklerini yasaklayan insanlara destek vermek şirktir. Allah’ın bu ayeti çok açık ve nettir. Kâfirlere yardımcı olmaktan sakınmalıyız.
Bu saydıklarımız en yaygın olan şirk çeşitleridir. Bunun haricinde daha birçok şirk türü. bulunmaktadır.
Bunlara aşağıda zikredeceğimiz şeyleri örnek verebiliriz.
· Ölmüş insanlardan yardım istemek, onlardan istiğasede bulunmak,
· Allah’tan başkasının “gaybı” bildiğine inanmak,
· Şeyhlerin kalplerden geçenleri bildiğine inanmak,
· Sihir ve kehanet gibi şeylere insanların arasını açmak,
· Müslümanlarla savaşmak,
· Dinle veya dinin bir hükmüyle alay etmek,
· Putlara kıyam etmek ve onlara saygı göstermek,
· Allah’tan başkalarının şifa verebileceğini iddia etmek.
/Alıntıdır.
Tanımı biraz açacak olursak, “Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir şeyi Allah’a denk tutma” dedik.
“Zatında” ifadesi ile Onunla beraber başka bir ilahın varlığını kabul etmek ve Onun oğlu veya karısı olabileceğine inanmak gibi inanışlar şirk kapsamına girmiş oldu. Dolayısıyla Mecusiler, Budistler, Yahudi ve Hıristiyan gibi muharref din sahibi insanlar, Allah’tan başka bir ilahın varlığını kabul ettikleri ve ona oğul ve hanım isnat ettikleri için şirke düşmüş oldular.
“Sıfatlarında” ifadesi ile Allah’tan başka bir varlığın gaybı bildiğine, kâinatta tasarrufta bulunarak yağmur, kar ve dolu yağdırdığına, dünya işlerini evirip çevirdiğine, her şeyi görüp işittiğine, varlıklara yardım ettiğine inanan veya Allah mutlak egemen olduğu halde O’ndan başkalarının da egemen olabileceğine, hükümler koyma yetkisine sahip olduğuna helal-haram belirleme yetkilerinin bulunduğuna inanmanın şirk olduğu ortaya çıkmış olur.
Çünkü bu saydıklarımız Allah’ın birer yetkisidir, hiçbir şahsa veya hiçbir kuruma devredilemez. Devreden insanlar dinden çıkmış, Allah ile beraber başka bir ilah edinmiş olurlar.
“Fiillerinde” ifadesi ile de Allah’tan başka bir yaratıcının ve rızık vericinin varlığına inanmanın şirk olduğu ortaya çıkmıştır.
İslâm ümmeti arasında şirkin genelde “sıfatlar” hususunda ortaya çıktığını görmekteyiz. Allah’ın zatında ve fiillerinde ki şirk bu ümmet arasında pek yaygın değildir. Asıl sıkıntı Allah’ın vasıflarını başkalarına vermekle meydana gelmektedir. Kitabın ilerleyen sahifelerinde bu konuyu biraz daha açacağız inşâallah.
Şirk Tüm Amelleri Boşa Çıkarır
Şirk, insanoğlunun yapmış olduğu tüm salih amelleri silip süpüren pis bir ameldir. Bir bardağın içerisinde hem su hem de sidik nasıl ki birbirine zarar vermeksizin duramazsa, aynı şekilde iman ve şirk de bir arada birbirine zarar vermeksizin asla duramaz. Birinin varlığı halinde öbürünün yokluğu kesindir. Aksinin iddia edilmesi akıllı birisinin yapacağı bir şey değildir.
Bir insan hayatının tamamını Allah’a ibadet ve itaatle geçirirse, namaz kılsa, oruç tutsa, zekâtını verse, hacca gitse, fakir ve miskinleri gözetse kısacası hayır ve hasenat yönünden birçok sâlih amel işlese ama bununla birlikte kendisini dinden çıkaran bir eylemde bulunsa -Allah korusun- bu şahsın tüm yaptığı ameller boşa gider ve ebedi cehennemi hak edenlerden olur. Aşağıdaki mealini vereceğimiz ayetler bunun delilidir.
“Eğer onlar (peygamberler) dahi şirk koşsalardı, yaptıkları her amel boşa giderdi.” (En’am, 88.)
“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu ki: Eğer şirk koşarsan, yemin olsun ki amelin boşa çıkar ve muhakkak zarar edenlerden olursun.” (Zümer, 65.)
Şirke düşerek amellerimizin boşa çıkmasından rahmet ve merhameti sonsuz olan Rabbimize sığınırız.
Şirk Bağışlanması Mümkün Olmayan Bir Günahtır
Şirk, samimi bir şekilde tövbe edilmediği takdirde asla bağışlanmayacaktır. Allah Teâlâ dilediği zaman tüm günahları affettiği halde, şirki asla affetmeyecektir. Bu hususu Rabbimiz şöyle dile getirir:
“Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur” (Nisa, 48.)
Peygamber (s.a.v.) Şirkten Sürekli Allah’a Sığınmıştır
Allah Râsulü sallallâhu aleyhi ve sellem’in şirke düşmesi ve Allah’a ortak koşması bir Müslümanın aklından dahi geçiremeyeceği bir durumdur. O, zaten şirki yerle bir etmek için gelmiştir. Yıkmak ve yok etmek için geldiği bir şeyi hiç kendisi yapar mı? Bu, aklın da mantığın da kabul etmediği bir şeydir. Tüm bu anlatılanlara rağmen O, şirke bulaşmamak için sabah-akşam sürekli Allah’a dua etmiştir. O, sallallâhu aleyhi ve sellem Rabbine şöyle yakarmaktadır:
“Allah’ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğim şeyler hususunda da senden bağışlanma dilerim.”[Tirmizi, Daveat, 4.]
“Allah’ım! Senden başka hiçbir ilah olmadığına şahadet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanında şer ve şirkinden sana sığınırım.” [Tirmizi, 3392.]
“Allah’ım! Küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.”[Ebu Davut, Edep 324.]
O, sallallâhu aleyhi ve sellem Allah’ın peygamberi ve en sevgili kulu olmasına rağmen her daim şirke düşmemek için Allah’a yalvarıyorsa, garantisi olmayan bizlerin çok daha fazla uyanık olması ve sürekli teyakkuzda bulunması gerekmektedir.
Müslüman İhtiyatı Elden Bırakmaz
Kendini Allah’a teslim etmiş bir kul ihtiyatı elden bırakmaz. İhtiyat ilkesi onun hayatında vazgeçilmez bir parçadır. İhtiyatı sayesinde kendisini şirke ve küfre düşürecek her türlü eylem ve söylemden uzak durur. Hatta milyonda bir ihtimalle bile olsa şirk olması muhtemel olan şeylerden bile kendisini sakındırır. Bu, Allah’tan sakınan ve O’na hesap verme duygusu içerisinde yaşayan her kulun temel görevidir.
“Milyonda bir ihtimalle şirk kabul edilebilecek bir konuda kendimizi ısrarla korumak, yani böyle küçük çaplı da olsa riskli söz ve davranışlardan kaçınma duyarlılığı göstermek gerekir.”
“İhtiyatın diğer bir kısmı da şudur: Küfür ve şirk ihtimali olan hususlardan şiddetle sakınmak gerekir. “Ya şirkse ve bunu yaparsam ebedî olarak cehenneme atılırsam” diye düşünüp milyonda bir ihtimalle bile şirk ve küfür olan şeyi yapmamak ve yapanlarla çok candan ilişkilere girmemek lazımdır. Şüpheli şeylerden kaçınmak, imanın ve takvanın gereğidir.”
Ancak yaşadığımız şu ortam, insanları bu hassasiyetten tamamıyla uzaklaştırmış ve ihtiyat ilkesini bütünüyle onlara unutturmuştur. İşin boyutları o kadar korkunç seviyeye ulaşmış ki, -milyonda bir şirk olma ihtimali olan şeylerden sakınmak şöyle dursun- adam şirk olduğu kesin olan şeylerden sakınmayı bile ihmal eder hale gelmiştir. Bizler böylesi bir yanlıştan kendimizi tamamen korumalı ve son nefesimize kadar bu ihtiyat içerisinde hareket etmeliyiz. Ta ki bu saye de Allah’a bir mazeretimiz olur.
Günümüzde Yaygın Olan Şirk Çeşitleri:
Şirkin çeşit ve kısımlarını saymak mümkün değildir. Ama toplumumuz da yaygın olan şirk çeşitleri özetle şunlardır:
1) Hâkimiyet Şirki: Kişinin Allah’ın indirdikleri ile hükmetmemesi, Allah’ın yasalarını bırakıp yerine yeni kanunlar çıkarması, Allah’tan başka ya da Allah ile birlikte mutlak bir kanun koyucunun bulunduğuna inanması, Kur’an’ı bırakıp tâğutların kanunlarından hüküm istemesi veya Allah’ın yasakladıklarını serbest, serbest bıraktıklarını ise yasaklaması hâkimiyet şirkinin en bariz örneklerindendir. Bunu biraz daha açalım.
Mesela Allah’u Teâlâ Yusuf suresinin 40.ayetinde “Hüküm yalnızca Allah’a mahsustur” diyerek ve yine Kehf suresinin 26. ayetin de “O hiçbir kimseyi hükmüne ortak etmez” buyurarak “egemenliğin” kayıtsız ve şartsız kendisine ait olduğunu bildiriyor.
Şimdi birisi çıksa ve: “Hayır efendim egemenlik kayıtsız şartsız bizimdir veya milletindir” dese, bu şahıs Allah’ın egemenlik hakkını kendisinde gördüğü için ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Başka birisi de böyle söyleyen kimselere maddi ve manevi destekte bulunsa veya onlara itaat etse, Allah’tan başkalarının da hüküm koyabilme yetkisini kabullendiği için müşrik olur.
2) Velayet Şirki: Kişinin mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesi ve mü’minlerin aleyhinde onlara maddi veya manevi açıdan yardımda bulunması velayet şirkinin en belirgin özelliklerindendir. Kişinin mü’minlerin sırlarını, gizliliklerini ve sadece mü’minlerin bilmesi gereken bilgileri tâğutlara ispiyon etmesi de velayet şirkinin içine girer. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, müminleri bırakıp ta kâfirleri veli (dost) edinmeyin .” (Nisa, 144.)
“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri veli edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile dostluğu kalmaz.” (Âl-i İmran, 28.)
Kâfirleri veli edinenlerin, Allah ile bir ilişiğinin kalmayacağını bu ayetten rahatlıkla anlamak mümkündür. Bu gün bazı mealler “velayet” kelimesini sadece “dost edinmek” şeklinde anlamlandırmaktadırlar. Hâlbuki bu kelimenin sadece bu anlamla tercüme edilmesi eksiktir. “Velayet” kelimesi Arap dilinde “dostluk” anlamına geldiği gibi “kalben sevgi duyma, azalar ile yardım etme, destek verme, müttefik olma, arkadaşlık kurma” anlamlarına da gelmektedir. Dolayısıyla mealler okunurken bu noktaya dikkat edilmeli ve ayetleri anlamada hataya düşülmemelidir.
3) Yardım Dileme ve Medet Umma Şirki: Sadece ve sadece Allah’ın güç yetirebileceği bir konuda mahlûktan yardım ve medet istemek kişiyi dinden çıkaran şirk amellerindendir. Kişinin yardım dilemesi ve medet beklemesi ibadet niteliği taşıyan bir eylemdir. İbadeti ise Allah’tan başkasına sarf etmek caiz değildir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Dua ibadetin ta kendisidir.”[“Kenzu’l-Ummal”, 3113.]
Kişilerin Allah’a daha yakın olma maksadıyla, Allah’tan başkalarına yönelmeleri, onlara dua etmeleri, kendileri ile Allah arasında vasıta tayin etmeleri, dilek ve isteklerini Allah’a değil de bu vasıtalara yöneltmeleri bugün karşılaştığımız bariz şirk çeşitlerindendir. Bu gün kimi insanlar kabir ve türbelere giderek oralardan dilekte bulunmakta; zengin olmak, iş kurmak, okul kazanmak, çocuk sahibi olmak veya hastalıklardan kurtulmak için isteklerini o türbe ve kabir de yatanlara sunmaktadırlar. Kimileri de zorda kaldığında “yetiş ya Rab” diyecekleri yerde: “Yetiş ya şeyh! Yardım ya fulan!” demekte, sıkıntı ve maruzatlarını onlara arz etmektedirler. Bizler, sünnet namazlarını da hesaba katarak günde tam kırk kez “İyyake na’budu ve iyyake nestain” demekteyiz. Yani, Allah’ım! İbadetlerimin tümü sanadır. Namazım, orucum, secdem, kıyamım, dua ve isteklerim hepsi senin içindir. Senden başkası bunları hak edemez. Yardımı ancak senden dileriz. Zaten senden başkası da buna güç yetiremez. İşte Fatiha Suresini okurken tam “kırk defa” Allah’a böyle yakarıyoruz. Günde kırk kez böyle deyip sonra da ondan başkasından yardım ve medet bekleyenler acaba yalan söylemiş olmazlar mı? Yaptığımız amellere dikkat etmeli, dua ve niyazlarımızda ki ifadeleri özenle seçmeliyiz. İbn-i Kayyim rahimehullâh şöyle der:
“Şirk çeşitlerinden biri de, ölüden bir şeyler istemek, ona sığınmak ve ona yönelmektir. Ölmüş kimsenin ameli kesilmiştir. O, kendine zarar veya fayda veremediği gibi kendisine sığınan ya da kendisinden Allah katında şefaat isteyen kimseye de yardım edemez. [“Dinden Çıkaran Ameller”, sf. 200.]
4) İtaat Şirki: Kulun Allah’ın izin vermediği konularda kanun ve yasa çıkaranlara ve Allah’ın serbest bıraktıklarını yasaklayan, yasakladıklarını da serbest bırakanlara itaat edip onlara destek vermesi itaat şirkindendir. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer onlara itaat ederseniz hiç şüphe yok ki (o zaman) siz de müşrik olursunuz” (En’am, 121)
Allah’u Teâlâ ölmüş hayvanın etini yemeyi yasaklayınca Mekkeli müşrikler Müslümanlara: “Ölmüş hayvanı siz öldürünce (kesince) helal oluyor da Allah (tabii bir ölümle) öldürünce niye helal olmasın!” diye itirazda bulundular. Bu itiraz karşısında bazı Müslümanların kalbinde bir şüphe hali belirdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayeti indirdi.[İbn-i Kesir, 2/231.]
Ayet Allah’ın haram kılmış olmasına rağmen ölü hayvan etini yiyen kimselerin müşriklere itaat ettiklerinden ötürü şirke düşeceklerini bildirmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde der ki:
“Eğer siz Allah’ın şeriatından başkalarının sözlerine döner ve bunu Allah’ın emrinin önüne geçirirseniz –ki bu şirktir- sizler de müşrik olursunuz.”
Bu günde durum aynıdır. Allah’ın yasaklarını çıkardıkları yasa ve kanunlarla serbest bırakanlara veya emrettiklerini yasaklayan insanlara destek vermek şirktir. Allah’ın bu ayeti çok açık ve nettir. Kâfirlere yardımcı olmaktan sakınmalıyız.
Bu saydıklarımız en yaygın olan şirk çeşitleridir. Bunun haricinde daha birçok şirk türü. bulunmaktadır.
Bunlara aşağıda zikredeceğimiz şeyleri örnek verebiliriz.
· Ölmüş insanlardan yardım istemek, onlardan istiğasede bulunmak,
· Allah’tan başkasının “gaybı” bildiğine inanmak,
· Şeyhlerin kalplerden geçenleri bildiğine inanmak,
· Sihir ve kehanet gibi şeylere insanların arasını açmak,
· Müslümanlarla savaşmak,
· Dinle veya dinin bir hükmüyle alay etmek,
· Putlara kıyam etmek ve onlara saygı göstermek,
· Allah’tan başkalarının şifa verebileceğini iddia etmek.
/Alıntıdır.