Şehmus Kaya
"SELEFİLERİ ŞOK EDEN HOCALARI İBN TEYMİYYENIN SÖZLERİ
Şu aşşağıdaki nakiller hakkında ne diyorsunuz acaba merak ettim kardeşim..
Nakiller!
İBN-i TEYMİYYE'NİN RABITA HAKKINDA Kİ SÖZLERİ
Sen bir şahsı Allah için seversen, doğrudan Allahı sevmiş olursun. Sen o şahsı ne zaman kalbinde tasavvur et¬sen, Cenab-ı Hakkın sevgilisi olan birisini tasavvur etmiş olursun ve böylece onu sevmiş ...olursun. Böylece senin Allah için ve Allah;a olan mahabbetin daha fazla artmış olur. Nitekim sen ne zaman Peygamberi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ondan önceki Peygamberleri ve onların izinden gidenleri hatırlayıp, onları kalbinde veya kafanda tasav¬vur etsen senin bu durumun kalbini onlara her türlü nimetleri veren Allahı sevmeye çeker götü¬rür. Sen bu insanları Allah için seversen, Allah;ın sevgilisi olan zatda seni Allah sevgisine çeker götürür.( Mecmûu'l- Fetâvâ, İbn Teymiyye, c.10 / 340)
1. Bütün mahlûkat Muhammed Mustafa (SALLALLAHU aleyhi vesellem) hürmetine yaratılmıştır.
Ibn-i Teymiyye Mevlâ’nin mahlukatı yaratmasından bahsettikten sonra Peygamber Efendimiz Sallalla...hu aleyhi ve sellem’den bahsediyor ve onu methettikten sonra diyor ki : « Ve söyle dense inkâr edilemez : (mahlukatın) Hepsi onun hürmetine (ecline) yaratıldı ve O olmasaydı yaratılmazdı. » (1)
2. Mevlidi kutlamakta büyük ecir vardır.
Ibn-i Teymiyye diyor ki : « Mevlide tazim etmek ve onu bir bayram (mevsim) kabul etmek: bunu bazı insanlar yapıyorlar. Ve bu iste büyük ecir vardır. Güzel maksadına binâen. Ve Allah Resûlüne Sallalahu aleyhi veselleme tazim olduğu için. » (2)
3. Salih insanlar bu âlemde meleklerden dahi çok tasarruf ve tedbir sahibidirler.
İbn-i Teymiyye’ye yöneltilen soruda âdemi (yani insan) olan ulemâ’nın birçok hususiyetleri olduğu söyleniyor, bunların arasında yaratılmışlara fayda verme, âlemin yönetimi (tedbiri) ve insanların rızkının onların sebebiyle geldiğini ve bunun gibi meleklerin evsafından olan hususiyetler zikrediliyor.
Ibn-i Teymiyye cevap veriyor : « Salih insanlar böyle şeylere sahiptirler, hatta daha fazlasına sahiptirler. » sonra şefaatten bahsediyor. Bu konuda önemli aslında, zira Peygamber olmayanların şefaatleri hakkında hadis zikr ediyor. Ve daha da acayibi su kelimeleri zikrediyor : « Aktâb », « Evtâd », « Agvâs », « Ebdâl », « Nucebâ » ! (3)
4. Bazı ölüler kabirlerinde azap olunurken görülür, sesleri işitilir ve kabir azabındaki haller gözükebilir.
Ibn-i Teymiyye burada kabir ehlinin bazı görünen hallerini aktarıyor ve birçok kişi kabir azabına duçâr insanin sesini duydu vs. diyor. (4)
5. Fenâ hâli tevhîdin hakikatidir.
Burada Ibn-i Teymiyye tamamen sûfî ıstılahını kullanıp Fenâ halini anlatıyor, üç kısma ayrıldığını anlatıyor ve manayı verdikten sonra diyor ki : « bu ise Allâh’ın Resulüyle gönderdiği tevhit ve ihlâsın hakikatidir ». Vs… (5)
6. Ibn-i Teymiyye Levh-i Mahfuzdaki yazıdan haberdar.
Ibn-i Kayyim El Cevziyye burada hocası Ibn-i Teymiyye’nin çok feraset sahibi olduğunu anlatıyor ve buna iki misal getiriyor. Birincisinde Tatarların Sam’a saldıracaklarını önceden haber veriyor. Ve dediği gibi oluyor. Ama en önemlisi ikinci misal. Burada Ibn-i Teymiyye Tatarların kesinlikle maglub olacaklarını, Müslümanların muzaffer olacaklarını anlatıyor. Ve bu konuda 70’den fazla yemin ediyor. Ona diyorlar ki : « Insaallâh de ! » O da cevap veriyor : « Tahkik için insaAllâh diyeyim ama buna bağlamıyorum » yani kesin olacağını biliyorum. Ve öğrencisi diyor ki : sonra söyle dedi : « Beni zorladıklarında dedim ki : çok konuşmayın, Allâh Levh-i Mahfuz’da onların bu toprakta mağlup olacaklarını yazdı ! ».
Ve dediği gibi oluyor. Ibn-i Kayyim bu tür ferasetlerin hocasında yağmur kadar çok olduğunu anlatıyor. (6)
Bu sözü bir Sûfî dese ne der bu azgın selefiler?
7. Sekr hâlindeki evliyâ söyledikleri sözler konusunda mâzurdur.
Burada Ibn-i Teymiyye Sekr, yani manevi sarhoşluk halini anlatıyor. Ve bazı büyüklerin bu halde iken söyledikleri Şeriat dışı sözlerinden bahsediyor ve bunlara günah olmadığını söylüyor ve diyor ki : « Bu kişiler hakkında söyle hükmedilir: kisinin akli haram olmayan bir şeyden gittiyse, o zaman ondan sudur eden yasak sözlerden ve fiillerden sorumlulukları yoktur. (7)
8. Tasavvuf ve Sûfîler hakkındaki tutumu.
Burada Ibn-i Teymiyye bir grubun Tasavvuf ve Sufileri zemm ettiğini anlatıyor. Onları sünnetten ayrılmış bidatçi saydıklarını söylüyor. Başka bir grup ise bunları çok övmüş. Mahlûkatta onlardan iyisi yok demişler. Bu iki grup da yanlıştadır diyor. Ve devam ediyor : « Doğru olan sudur ki, onlar (sufiler) Allâh’in teatinde (ibadetinde) çok gayret ediyorlar. » Sonra da başka gruplarda da bu konuda gayret edenlerin olduğunu söylüyor. Ve Sufiler arasında mukarreblerin olduğunu, muktesitlerin olduğunu (bunlar eshâb-i yemindendir diyor), ictihad yapıp hata edenlerin olduğunu ve son olarak nefislerine zülm edenlerin olduğunu anlatıyor. (8)
Bugünkü Sapık Vehhabiler bu konuda ne diyorlar acaba? Tasavvuf deyince ağızlarından çıkan kelimeler hep ayni : Hurafe, Sirk, Müşrik, Müptedi’, Istigase, Tevessül, Haram, Bid’at, Tılsım, Hurafe vs... Baş rehberleri Ibn-i Teymiyye'nin anlattığı ilk gruba dahil olmuyorlar mı ?
9. Ibn-i Teymiyye Sûfilerin mezarlığına gömüldü.
Bu kitapta Ibn-i Teymiyye’nin hayati anlatılıyor. Burada ölümünden bahsediliyor, kılınan 4 cenaze namazından bahsediliyor ve sonunda çok kalabalık insanların başları ve elleri üzerinde cenazesinin Sufiyye’nin Kabristanlığına götürüldüğü ve orada defn edildiği anlatılıyor. (9)
Kabir Ehlinin olağan üstü halleri
İbn-i Teymiyye : ''Peygamberlerin ve Salih insanların kabirlerinde görünen kerametler harikulade olaylarda bu şekilde değerlendirilir. Mesela o kabre meleklerin ya da nurun inmesi, şeytanların ve hayvanların o kabre yaklaşmaması, o kabrin ve çevresindekilerin yangından korunması, o kabre komşu olan diğer bazı Mevtaların ŞEFAATE nail olması, bazı kimselerin o kabirlerin yanına defolunmayı istemeleri, o kabirlerin yanında bir dostluk ve huzur arayanlar, o kabirleri aşağılayanlara azap gelmesi gibi birçok hadise HAKİKATTİR.
Bunlar bizim ifade etmeye çalıştığımız mananın haricindedir. ALLAH’IN Peygamberlerin ve Salih insanların kabirlerine verdiği hürmet ve değer, oraya indirdiği rahmet, insanların birçoklarının vehmettiklerinden çok daha fazladır. Fakat burası, bunları izah etmeye mümkün değildir. (10)
Şeyh İbn-i Teymiyye Fetava'l Kübra adlı eserinde kendisine sorulan ''Peygamberimizle Tevessül etmek caiz midir'' sorusuna cevabında şöyle demektedir:
''ALLAH’A hamd olsun! Peygamberimize imanla ,onu sevmekle,ona itaat etmekle,ona selatu selam getirmekle,onun kendi yaptığı ya da nasıl yapmamız gerektiğini bize anlattığı her türlü yolla tevessül edilebilir.O,bir kimseye Şefaat eder veya dua ederse o kimsenin bu Şefaat ve duayla tevessül etmesi bütün Müslümanların ittifakıyla caizdir!!!
İbn-i Teymiyye göre tevessülün şartları
İbn-i Teymiyye ''Kaidetün Celile fi't-Tevessül ve'l Vesile'' adlı eserinde :
''Ey iman edenler ALLAHtan korkun ve ona vesile arayın'' ayeti kerimesi üzerine konuşurken s:5 şunları söyler :
''Vesile aramak ilk önce ALLAH’A iman ve peygambere ittiba tevessülünü ifşa etmiş kimseler için söz konusu olabilir. Peygamberimiz SALLAHu aleyhi vesellemin hayatında ya da vefatından sonra iman ve itaat ile tevessül etmek, gizli açık her yerde ve herkese farzdır. Deliller göstermektedir ki, hiç kimse her hangi bir mazeret ileri sürerek,bu iman ve itaat tevessülünden beri olamaz.
ALLAH’IN rahmetine giden ve azabından koruyacak olan iman ve itaat tevessülünden başka çare yoktur. Nebi SALLAHu aleyhi vesellem tüm mahlukatın Şefaatçisi, gelmiş geçmiş herkesin gıpta etmiş olduğu Makamı Mahmud’un sahibi,Şefaat yetkisi olanların makamı ALLAH katında olanların en yüce olanıdır.
Fakat onunla tevessül etmek, ancak ALLAH Resulünün Şefaat edip dua ettiği kimseler için söz konusu olabilir. Yani Peygamberimiz her kime dua etmiş ve Şefaat etmişse ancak o kimse, onun şefaat ve duasıyla tevessül etme hakkına sahiptir. Ashabı kiramın Onun SALLAHu aleyhi vesellem şefaat ve duasıyla tevessül etmesi ile kıyamet gününde herkesin tevessül etme arzusu bu yüzdendir..'' (11)
Şeyh İbn-i Teymiyye, Peygamberimiz SALLAHu aleyhi vesellem'in hayatında yâda vefat etmiş, yanımızda yada gıyabında olması arasında bir fark olduğunu belirtmeksizin onunla tevessül etmenin caiz olduğunu söyler. Bu görüşlerini de Ahmed Bin Hanbel'e ve İz bin Abdusselamın Fetava'l Kübra adlı eserinde söylediklerine dayandırır.
İbn-i teymiyye şunları söyler : ''Peygamberimizle tevessül etmenin caiz olduğu,tirmizinin rivayet edip SAHİH kabul ettiği hadisten de anlaşılmaktadır. ALLAH Resulü bir adama şöyle bir dua öğretmiştir: ALLAHım! Rahmet Peygamberi Muhammedi sana vesile kılıyor ve senden istiyorum. Ya Muhammed! Ben ihtiyacımı gidersin diye seni Rabbime vesile ediyorum. ALLAHım onu bana Şefaatçi kıl'' (12)
Allah’ım! Rahmet peygamberi Muhammed vasıtasıyla senden istiyorum ve sana yöneliyorum. Ey Muhammed! Şu ihtiyacımı gidersin diye senin vasıtanla Rabbime yöneldim. Allah’ım! Onu benim için şefaatçi kıl.”(- İbn Mace, 1/144, No: 1385; Ahmed, Müsned, 4/138, No: 16789; Hâkim Nişaburî, el-Müstedrek, 1/313; Suyutî, el-Cami’us-Sağir, 59; Minhac’ul-Cami, 1/ 286)
Öncelikle Hz. Peygamber’e (s.a.a) tevessül etme ile, makama tevessül etme birbirine karıştırılmıştır. Çünkü, “Ey Muhammed! Ey Resulallah! Senin aracılığınla Allah’a yöneliyorum.” demekle, “Allah’ım! Senden isteyenlerin hakkı için...” veya “Allah’ım! Muhammed (s.a.a) hakkı için...” demek arasında fark vardır. Birincisi, Hz. Muhammed’in (s.a.a) kendisi aracılığıyla yönelmek, ona tevessül etmek; ikincisi ise, onun hakkı, makamı ve menzili aracılığıyla yönelmek, onlara tevessül etmektir. Peygamberlere ve salih insanlara tevessül etmenin bu iki türü, bu kısmın kapsamına girmektedir.
Teberrük hususunda
İbn-i Teymiyyenin teberrük hususunda ona bu soru sual edildiğinde :
'Bir kimsenin ''Ben falan adamın bereketi için bunu yapıyorum'' ya da ''O buraya geldiğinden beri bir bereket hâsıl oldu'' gibi ifadeler kullanması bir açıdan doğru bir açıdan yanlıştır. Bu sözler ''Bu zat bizi doğru yola ulaştırmış, bize hakkı ögretmiş, iyiliği emretmiş ve kötülükten sakındırmıştır. Ona tabi olmak ve sözünü dinlemenin bereketiyle hayırlı şey hâsıl olmuştur.'' anlamında kullanılıyorsa, Medine ehlinin Nebi geldikten sonra iman ve itaat edip bereketlenmeleri gibi anlaşılır ki, o zaman bu söz doğrudur. (13)
Sahabe bu vesileyle, dünya ve ahiret saadetine nail olarak büyük bir bereket elde etmiştir.Bu açıdan her Müminin ona iman ve itaat etmesiyle dünya ve ahiretin iyiliklerinden yanlız ALLAHın bildiği nicelerini kast ederek Resulün bereketiyle bereketlendiklerini söyleyebiliriz.
Eğer bu sözlerle ''Onun duası ve salih bir insan olması vesilesiyle ALLAH bizden şerri defetmiş, bize rızık ve yardım etmiştir'' anlamı kastedilmekte ise,aynı diğer mana gibi buda doğrudur.
Nebi sALLAHu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi : ''Sizler ancak içinizdeki zayıfların duaları,namazları ve ihlasları sebebiyle yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.'' Kafir ve facirlere gelecek azap, aralarında bulunan azabı hak etmeyen müminler yüzünden çevrilebilir.
ALLAHın veli ve Salih kullarının bereketinden, insanları ALLAH’a itaate davet etmeleri ile onlara faydalı olmaları, insanlara dua etmeleri ve onlar sebebiyle oraya inen rahmet ile def edilen azap kast ediliyorsa, evet böyle bir şey doğrudur. Birisi bereketle bunu kast ediyorsa doğru söylemiş olur ve bu bir hakikattir.
Bu söz batıl ve yanlış bir anlamda da kullanılabilir.Şöyle ki : Eğer bir beldenin ehli ALLAHa itaat etmese de o belde de meftun bulunan falan kişi yüzünden Allah’ın onları gözettiğine inanıyor ve mahlukatı ALLAH’a ortak koşuyorsa bu büyük bir cehalettir. (14)
Kaynakça;
1- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 11 sayfa 97:
2- Iktidâ-üs Sirât-il Mustekîm, sayfa 297 :
3- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 4 sayfa 379 :
4- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 5 sayfa 525 :
5- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 2 sayfa 370 :
6- Medâric-üs Sâlikîn, C. 2 sayfa 489 (Ibn-i Kayyim el Cevziyye)
7- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 10 sayfa 340 :
8- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 11 sayfa 18:
9- El ‘Ukûd-üd Duriye min Menâkib-i Ibn-i Teymiyye, sayfa 378 :
10- İbn-i Teymiyye ''İktizau's Sıratıl Müstakim'' s:374
11- Mefahim’den Devamını Gör"
12- Aynı Eser
13- Aynı Eser
14- Aynı Eser
İBNİ TEYMİYYE VE KERAMET İBNİ TEYMİYYE KERAMET KONUSUNDA şöyle diyor:
Allah dostu zannedilen bazı kişiler kendilerinden mukaşefe sadır olur veya çoğunun yapmadığı harikuladelik*ler gösterirler. Mesela: İşâretle bir şahsı öldürü*vermesi, vasıtasız bir şekilde havalarda uçması, ol*duğu yerde görülmesine rağmen aynı zamanda Mekke’de ve benzeri yerlerde görülmesi, su üstünde yürü*mesi, tasını boşlukta tutarak içine su doldurması, bilinme*yen yerler*den gıda alması, zaman zaman insanların gözleri*nin önün*den yok olması, uzaklardan kendisini yardıma çağıranın yardımına, bulunduğu yerden yardım etmesi, çalınan bir malın nereye saklandığını hiç arama*dan haber vermesi gibi harikulade şeyler. Bütün bu saydığımız şeyleri yapmakta olmaları veli oldu*ğunu göstermez, ispatlamaz. Gerçek evliyanın kanaati odur ki; bir kimse havada uçsa su, üstünde yürüse gene de al*datıcı olabilir. Ve arkasından kayıtsız şartsız gidilmez. Fakat bu fevkalâdelikleri göstermenin yanında Allah (Celle Celalühü) Resülüne itaat ettiği de açıkça görünüyorsa, onun yasak ve emirlerini olduğu gibi yerine getiriyorsa böylesinin bir veli olduğuna inanılabilir ve sözleri yerine getirmeye değer bulunabilir. Gerçekte velinin kerâmet*leri yukarıda saydıklarımızdan daha büyük*tür. (Ha*vada uçması, bir anda başka yerde gözükmesi, su üstünde yürümesi, yardım isteyenlerin yardımına uzaktanda olsa yetiş*mesi gibi.) Yaptıkları ve söyledikleri Kur’ân ve sünnete uygun düşü*yorsa ne kadar güzel. Zira veliler, imânlarının nuruyla bâ*tınî gerçeklerin yüze vurmasıyla, İslâm şeriatına sımsıkı sa*rılmalarıyla bilinir ve tanınırlar.[1]
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Onlar, O’nun velileri değildir. Onun velileri sa*dece müttakilerdir. Çokları bilmezler.”(Enfal 8/34) İbn Teymiyye aynı eseri sayfa 96’da şöyle diyor: Ki*tap ve sünnet ehlinin büyükleri ayân beyân ortadadır. Ve onları hiç kimse inkar edemez. Onlardan bir kısmı şunlar*dır: Fudayl bin İyad, (ö.189/804) İbrahim bin Ethem (ö.161/777), Ebû Süleyman Dârânî, Marufu El-Kerhi, Cüneyd bin Muhammed Bağ*dâdî (ö.297/909), Sehl bin Abdullah El-Tüsteri (ö.273/886) ve benzeri büyükler. Yüce Allah bunların hepsinden razı olsun. Allah’ın (Celle Celalühü) nebi ve rasüllerinde mucize*ler vardır. Velinin kerâmeti zaten Allah’ın (Celle Celalühü) Resülüne tabi olmak*tan geçer. Böyle olduğu için de veli*nin gösterdiği kerâmetler Allah (Celle Celalühü) Resülünün mucizelerine dahil olur. İbn Teymiyye dedi ki: Bazı kimselerin Peygamber Efendi*miz*den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dilekleri*nin yerine getirilmesi çok görülen bir olaydır.[2]
İbn Teymiyye; Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı ba*şında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâ*meti ola*rak sayılabilir.”[3]demiştir.
İbn Teymiyye böyle bir dilekte bulunmayı doğru bul*mamakla beraber, böyle dileklerin Allah’ın (Celle Celalühü) izniyle kabul olunduğunu, itiraf etmiştir. Şeytandan*dır, demi*yor, Ölünün kerâmetindendir, diyor. İbn Teymiyye’ye tabi olanlar şeytandandır, diyorlar. Kudsî hadiste Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur ki: Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Her kim benim kullarımdan birine düşman*lık ederse muhakkak ben ona harp açarım. Bir ku*lum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana nafile ibadet*leriyle de durmadan yakalaşır, nihâyet onu se*verim. Kulumu sevince de onun gören gözü, iş*ten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Ben*den bir şey isterse onu verir, bana sığınırsa kendi*sini korur himayeme alırım.”[4]
Tevessülü ve meded’i kabul etmeyenlerin itibar ettik*leri âlimle*rinden İbn Kayyım el-Cevziyye bu hadisi şöyle açıkla*maktadır:[5]
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Mümi*nin firâsetinden sakının, o Allah (Celle Celalühü) nuru ile bakar.” [6]
Bu firâset, Allah’a yakınlıktan kaynaklanmış*tır. Kul Al*lah’a yaklaşınca hakkı bilmesine, anlamasına engel olan kötü engeller ortadan kalkar. Allah’a yakınlığı ölçüsünde Allah’a yakın bir fener ışığı kula ulaşır. Yakınlığına göre bu ışık onu aydınlatır. Bu nurla, Allah’tan uzak kimsenin göre*mediği şeyleri görür. Daha sonra İbn Kayyım yukarıdaki hadisi zikrettik*ten sonra hadisi şöyle açıklıyor: Yüce Allah (Celle Celalühü) bu kudsi hadiste, kendi*sine yaklaşan kuluna olan sevgisinin faydalı olacağını belirt*miş*tir. Allah kulunu sevince kulağına, gözüne eline ve aya*ğına yaklaşır. Artık gözü Allah ile görür, kulağı Allah ile duyar, onunla tutar, onunla yürür kalbi eşyaların gerçekleri*nin belirdiği saf ayna gibi olur. Firâsetinde ol*dukça az yanılır. Çünkü kul Allah ile varlığa bakınca onu ol*duğu gibi görür. Allah (Celle Celalühü) ile işitince onu ol*duğu gibi işitir. Ancak bu gayb bilgisinden sayılmaz. Yüce Allah’ın hakikatlerin sûretlerini görmeye mani olan ves*vese, hayal ve batıl izlerden uzak, nurla kaplı, kendine yakın kulunun kalbine attığı hak ile hakikatlerin sûretlerini görür bilir.[7]
Demek ki Allah (Celle Celalühü) insanların yapamaya*cağı, Allah’ın(Celle Celalühü) yapabileceği ilimleri istediğine verebilir. Hızır (aleyhisselâm)’a, peygamberlere, cinlere, şeytanlara verdiği gibi insanlara da verebilir. Kimse Allah’a (Celle Celâlühü) ne yapıp yapmayacağı konusunda bir sı*nırlandırma getiremez. Allah’ın, “işiten kulağı olurum” demesiyle veli kulla*rın çok uzak mesafelerdeki şeyleri işitmesi, Allah’ın(Celle Celalühü) “yürüyen ayağı olurum” demesiyle bir anda çok uzak mesafe*lere gidip gelme gücüne sahip olamasını her iki taraf ta kabul eder. Çünkü kudsî hadiste böyle buyurulduğunu kendi âlimleri de söylemektedirler. Geriye, tartışılmakta olan; Allah dostunun uzak mesafeden bir insana yardım edip edemeyeceği meselesi kalıyor. Her Peygamber’in, yaptığı gibi bir Allah (Celle Celalühü) dostuda insanları korumak ve zor anlarında yar*dım etmek için Allah’dan “Ya Rabbi! Müslümanların zor anlarında, bana onlara yardım etme gücü ver” derse Allah (Celle Celalühü) bu duâyı ister kabul eder, isterse kabul et*mez. Ama Allah (Celle Celalühü) Kudsi bir hadiste “benden bir şey isterse” duâ ederse duâsını kabul ederim diyor. Nitekim Hz. Ömer (Radıyallahu Anh)’e de binlerce kilo*metre uzaklıkta ki yenilmek üzere olan ordusunu ve ordudaki komutanı gö*rüp onlara “Cebel, Cebel!” diyerek seslenip uzaktan or*duya komuta etmiştir.[8]
Alâ b. Hadram’ın sahâbeye “besmele çekip atlarınızla denizde yürüyün” deyip atlarıyla denizin üstünden gitmeleri gibi. Bu delillere dayanarak geçmişte ve günümüzde yaşantısı Kur’ân ve sünnete uyan Allah (Celle Celalühü) dostlarının bu gibi kerâmetlerini gören, okuyan bir Müslüman niye*tinde de “ilaç hastalığımı iyi etti” aslında iyi edenin Allah olduğunu bi*lerek bu sözü söylerken hakîkî fâili kastetme*diği gibi Allah (celle celâluhu)’ın izni ile harikulade işleri ya*pan Allah dostlarından, insanların normalde yapamaya*cağı bir şeyi isteyebilir. (Bu konu ileride, istiğâse bölü*münde daha geniş bir şekilde anlatılacaktır.) Ancak bu ilmi Allah’ın verdiğine inanıp o insanı, Allah’a ortak koşmadan niyeti sağlam olmak kaydıyla istenebili*nir. Niyet önemli.
[1] El-Furkan Beyne Evliyâi’r-Rahmâni ve Evliyâi’ş-Şeytâni, s. 61-62, el-Mektebu’l İslâmî, 4.Baskı, Beyrût, 1397. Trc. İbn Teymiyye, Allah (c.c.)’ın velileriyle şeytanın velileri arasındaki fark. S: 73. Pınar Yayınları, 2003.
[2] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye Sırat-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.493, bsk 2004.
[3] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye, Sırât-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü, tercüme Pınar Yay. s.494 bsk 2004
[4] Buhârî, Rikak 38: İbnu Mace, fiten 16
[5] İbn Kayım Ruh kitabı sayfa 304-305. Buhârî, et-Tarihu’l-Kebîr, no: 1529, 7/354. Tirmizî, Tefsir, 16, No: 3127, 5/298.
[6] Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, no:1529, 7/354; Tirmizî, Tefsîr, 16, no: 3127, 5/298.
[7] İbn Kayyim, Kitâbu’r-Rûh, s: 305.
[8] Beyhakî Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe 2/3 İbn Kesîr Tefsir Bidaye c.7 s. 131
"SELEFİLERİ ŞOK EDEN HOCALARI İBN TEYMİYYENIN SÖZLERİ
Şu aşşağıdaki nakiller hakkında ne diyorsunuz acaba merak ettim kardeşim..
Nakiller!
İBN-i TEYMİYYE'NİN RABITA HAKKINDA Kİ SÖZLERİ
Sen bir şahsı Allah için seversen, doğrudan Allahı sevmiş olursun. Sen o şahsı ne zaman kalbinde tasavvur et¬sen, Cenab-ı Hakkın sevgilisi olan birisini tasavvur etmiş olursun ve böylece onu sevmiş ...olursun. Böylece senin Allah için ve Allah;a olan mahabbetin daha fazla artmış olur. Nitekim sen ne zaman Peygamberi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ondan önceki Peygamberleri ve onların izinden gidenleri hatırlayıp, onları kalbinde veya kafanda tasav¬vur etsen senin bu durumun kalbini onlara her türlü nimetleri veren Allahı sevmeye çeker götü¬rür. Sen bu insanları Allah için seversen, Allah;ın sevgilisi olan zatda seni Allah sevgisine çeker götürür.( Mecmûu'l- Fetâvâ, İbn Teymiyye, c.10 / 340)
1. Bütün mahlûkat Muhammed Mustafa (SALLALLAHU aleyhi vesellem) hürmetine yaratılmıştır.
Ibn-i Teymiyye Mevlâ’nin mahlukatı yaratmasından bahsettikten sonra Peygamber Efendimiz Sallalla...hu aleyhi ve sellem’den bahsediyor ve onu methettikten sonra diyor ki : « Ve söyle dense inkâr edilemez : (mahlukatın) Hepsi onun hürmetine (ecline) yaratıldı ve O olmasaydı yaratılmazdı. » (1)
2. Mevlidi kutlamakta büyük ecir vardır.
Ibn-i Teymiyye diyor ki : « Mevlide tazim etmek ve onu bir bayram (mevsim) kabul etmek: bunu bazı insanlar yapıyorlar. Ve bu iste büyük ecir vardır. Güzel maksadına binâen. Ve Allah Resûlüne Sallalahu aleyhi veselleme tazim olduğu için. » (2)
3. Salih insanlar bu âlemde meleklerden dahi çok tasarruf ve tedbir sahibidirler.
İbn-i Teymiyye’ye yöneltilen soruda âdemi (yani insan) olan ulemâ’nın birçok hususiyetleri olduğu söyleniyor, bunların arasında yaratılmışlara fayda verme, âlemin yönetimi (tedbiri) ve insanların rızkının onların sebebiyle geldiğini ve bunun gibi meleklerin evsafından olan hususiyetler zikrediliyor.
Ibn-i Teymiyye cevap veriyor : « Salih insanlar böyle şeylere sahiptirler, hatta daha fazlasına sahiptirler. » sonra şefaatten bahsediyor. Bu konuda önemli aslında, zira Peygamber olmayanların şefaatleri hakkında hadis zikr ediyor. Ve daha da acayibi su kelimeleri zikrediyor : « Aktâb », « Evtâd », « Agvâs », « Ebdâl », « Nucebâ » ! (3)
4. Bazı ölüler kabirlerinde azap olunurken görülür, sesleri işitilir ve kabir azabındaki haller gözükebilir.
Ibn-i Teymiyye burada kabir ehlinin bazı görünen hallerini aktarıyor ve birçok kişi kabir azabına duçâr insanin sesini duydu vs. diyor. (4)
5. Fenâ hâli tevhîdin hakikatidir.
Burada Ibn-i Teymiyye tamamen sûfî ıstılahını kullanıp Fenâ halini anlatıyor, üç kısma ayrıldığını anlatıyor ve manayı verdikten sonra diyor ki : « bu ise Allâh’ın Resulüyle gönderdiği tevhit ve ihlâsın hakikatidir ». Vs… (5)
6. Ibn-i Teymiyye Levh-i Mahfuzdaki yazıdan haberdar.
Ibn-i Kayyim El Cevziyye burada hocası Ibn-i Teymiyye’nin çok feraset sahibi olduğunu anlatıyor ve buna iki misal getiriyor. Birincisinde Tatarların Sam’a saldıracaklarını önceden haber veriyor. Ve dediği gibi oluyor. Ama en önemlisi ikinci misal. Burada Ibn-i Teymiyye Tatarların kesinlikle maglub olacaklarını, Müslümanların muzaffer olacaklarını anlatıyor. Ve bu konuda 70’den fazla yemin ediyor. Ona diyorlar ki : « Insaallâh de ! » O da cevap veriyor : « Tahkik için insaAllâh diyeyim ama buna bağlamıyorum » yani kesin olacağını biliyorum. Ve öğrencisi diyor ki : sonra söyle dedi : « Beni zorladıklarında dedim ki : çok konuşmayın, Allâh Levh-i Mahfuz’da onların bu toprakta mağlup olacaklarını yazdı ! ».
Ve dediği gibi oluyor. Ibn-i Kayyim bu tür ferasetlerin hocasında yağmur kadar çok olduğunu anlatıyor. (6)
Bu sözü bir Sûfî dese ne der bu azgın selefiler?
7. Sekr hâlindeki evliyâ söyledikleri sözler konusunda mâzurdur.
Burada Ibn-i Teymiyye Sekr, yani manevi sarhoşluk halini anlatıyor. Ve bazı büyüklerin bu halde iken söyledikleri Şeriat dışı sözlerinden bahsediyor ve bunlara günah olmadığını söylüyor ve diyor ki : « Bu kişiler hakkında söyle hükmedilir: kisinin akli haram olmayan bir şeyden gittiyse, o zaman ondan sudur eden yasak sözlerden ve fiillerden sorumlulukları yoktur. (7)
8. Tasavvuf ve Sûfîler hakkındaki tutumu.
Burada Ibn-i Teymiyye bir grubun Tasavvuf ve Sufileri zemm ettiğini anlatıyor. Onları sünnetten ayrılmış bidatçi saydıklarını söylüyor. Başka bir grup ise bunları çok övmüş. Mahlûkatta onlardan iyisi yok demişler. Bu iki grup da yanlıştadır diyor. Ve devam ediyor : « Doğru olan sudur ki, onlar (sufiler) Allâh’in teatinde (ibadetinde) çok gayret ediyorlar. » Sonra da başka gruplarda da bu konuda gayret edenlerin olduğunu söylüyor. Ve Sufiler arasında mukarreblerin olduğunu, muktesitlerin olduğunu (bunlar eshâb-i yemindendir diyor), ictihad yapıp hata edenlerin olduğunu ve son olarak nefislerine zülm edenlerin olduğunu anlatıyor. (8)
Bugünkü Sapık Vehhabiler bu konuda ne diyorlar acaba? Tasavvuf deyince ağızlarından çıkan kelimeler hep ayni : Hurafe, Sirk, Müşrik, Müptedi’, Istigase, Tevessül, Haram, Bid’at, Tılsım, Hurafe vs... Baş rehberleri Ibn-i Teymiyye'nin anlattığı ilk gruba dahil olmuyorlar mı ?
9. Ibn-i Teymiyye Sûfilerin mezarlığına gömüldü.
Bu kitapta Ibn-i Teymiyye’nin hayati anlatılıyor. Burada ölümünden bahsediliyor, kılınan 4 cenaze namazından bahsediliyor ve sonunda çok kalabalık insanların başları ve elleri üzerinde cenazesinin Sufiyye’nin Kabristanlığına götürüldüğü ve orada defn edildiği anlatılıyor. (9)
Kabir Ehlinin olağan üstü halleri
İbn-i Teymiyye : ''Peygamberlerin ve Salih insanların kabirlerinde görünen kerametler harikulade olaylarda bu şekilde değerlendirilir. Mesela o kabre meleklerin ya da nurun inmesi, şeytanların ve hayvanların o kabre yaklaşmaması, o kabrin ve çevresindekilerin yangından korunması, o kabre komşu olan diğer bazı Mevtaların ŞEFAATE nail olması, bazı kimselerin o kabirlerin yanına defolunmayı istemeleri, o kabirlerin yanında bir dostluk ve huzur arayanlar, o kabirleri aşağılayanlara azap gelmesi gibi birçok hadise HAKİKATTİR.
Bunlar bizim ifade etmeye çalıştığımız mananın haricindedir. ALLAH’IN Peygamberlerin ve Salih insanların kabirlerine verdiği hürmet ve değer, oraya indirdiği rahmet, insanların birçoklarının vehmettiklerinden çok daha fazladır. Fakat burası, bunları izah etmeye mümkün değildir. (10)
Şeyh İbn-i Teymiyye Fetava'l Kübra adlı eserinde kendisine sorulan ''Peygamberimizle Tevessül etmek caiz midir'' sorusuna cevabında şöyle demektedir:
''ALLAH’A hamd olsun! Peygamberimize imanla ,onu sevmekle,ona itaat etmekle,ona selatu selam getirmekle,onun kendi yaptığı ya da nasıl yapmamız gerektiğini bize anlattığı her türlü yolla tevessül edilebilir.O,bir kimseye Şefaat eder veya dua ederse o kimsenin bu Şefaat ve duayla tevessül etmesi bütün Müslümanların ittifakıyla caizdir!!!
İbn-i Teymiyye göre tevessülün şartları
İbn-i Teymiyye ''Kaidetün Celile fi't-Tevessül ve'l Vesile'' adlı eserinde :
''Ey iman edenler ALLAHtan korkun ve ona vesile arayın'' ayeti kerimesi üzerine konuşurken s:5 şunları söyler :
''Vesile aramak ilk önce ALLAH’A iman ve peygambere ittiba tevessülünü ifşa etmiş kimseler için söz konusu olabilir. Peygamberimiz SALLAHu aleyhi vesellemin hayatında ya da vefatından sonra iman ve itaat ile tevessül etmek, gizli açık her yerde ve herkese farzdır. Deliller göstermektedir ki, hiç kimse her hangi bir mazeret ileri sürerek,bu iman ve itaat tevessülünden beri olamaz.
ALLAH’IN rahmetine giden ve azabından koruyacak olan iman ve itaat tevessülünden başka çare yoktur. Nebi SALLAHu aleyhi vesellem tüm mahlukatın Şefaatçisi, gelmiş geçmiş herkesin gıpta etmiş olduğu Makamı Mahmud’un sahibi,Şefaat yetkisi olanların makamı ALLAH katında olanların en yüce olanıdır.
Fakat onunla tevessül etmek, ancak ALLAH Resulünün Şefaat edip dua ettiği kimseler için söz konusu olabilir. Yani Peygamberimiz her kime dua etmiş ve Şefaat etmişse ancak o kimse, onun şefaat ve duasıyla tevessül etme hakkına sahiptir. Ashabı kiramın Onun SALLAHu aleyhi vesellem şefaat ve duasıyla tevessül etmesi ile kıyamet gününde herkesin tevessül etme arzusu bu yüzdendir..'' (11)
Şeyh İbn-i Teymiyye, Peygamberimiz SALLAHu aleyhi vesellem'in hayatında yâda vefat etmiş, yanımızda yada gıyabında olması arasında bir fark olduğunu belirtmeksizin onunla tevessül etmenin caiz olduğunu söyler. Bu görüşlerini de Ahmed Bin Hanbel'e ve İz bin Abdusselamın Fetava'l Kübra adlı eserinde söylediklerine dayandırır.
İbn-i teymiyye şunları söyler : ''Peygamberimizle tevessül etmenin caiz olduğu,tirmizinin rivayet edip SAHİH kabul ettiği hadisten de anlaşılmaktadır. ALLAH Resulü bir adama şöyle bir dua öğretmiştir: ALLAHım! Rahmet Peygamberi Muhammedi sana vesile kılıyor ve senden istiyorum. Ya Muhammed! Ben ihtiyacımı gidersin diye seni Rabbime vesile ediyorum. ALLAHım onu bana Şefaatçi kıl'' (12)
Allah’ım! Rahmet peygamberi Muhammed vasıtasıyla senden istiyorum ve sana yöneliyorum. Ey Muhammed! Şu ihtiyacımı gidersin diye senin vasıtanla Rabbime yöneldim. Allah’ım! Onu benim için şefaatçi kıl.”(- İbn Mace, 1/144, No: 1385; Ahmed, Müsned, 4/138, No: 16789; Hâkim Nişaburî, el-Müstedrek, 1/313; Suyutî, el-Cami’us-Sağir, 59; Minhac’ul-Cami, 1/ 286)
Öncelikle Hz. Peygamber’e (s.a.a) tevessül etme ile, makama tevessül etme birbirine karıştırılmıştır. Çünkü, “Ey Muhammed! Ey Resulallah! Senin aracılığınla Allah’a yöneliyorum.” demekle, “Allah’ım! Senden isteyenlerin hakkı için...” veya “Allah’ım! Muhammed (s.a.a) hakkı için...” demek arasında fark vardır. Birincisi, Hz. Muhammed’in (s.a.a) kendisi aracılığıyla yönelmek, ona tevessül etmek; ikincisi ise, onun hakkı, makamı ve menzili aracılığıyla yönelmek, onlara tevessül etmektir. Peygamberlere ve salih insanlara tevessül etmenin bu iki türü, bu kısmın kapsamına girmektedir.
Teberrük hususunda
İbn-i Teymiyyenin teberrük hususunda ona bu soru sual edildiğinde :
'Bir kimsenin ''Ben falan adamın bereketi için bunu yapıyorum'' ya da ''O buraya geldiğinden beri bir bereket hâsıl oldu'' gibi ifadeler kullanması bir açıdan doğru bir açıdan yanlıştır. Bu sözler ''Bu zat bizi doğru yola ulaştırmış, bize hakkı ögretmiş, iyiliği emretmiş ve kötülükten sakındırmıştır. Ona tabi olmak ve sözünü dinlemenin bereketiyle hayırlı şey hâsıl olmuştur.'' anlamında kullanılıyorsa, Medine ehlinin Nebi geldikten sonra iman ve itaat edip bereketlenmeleri gibi anlaşılır ki, o zaman bu söz doğrudur. (13)
Sahabe bu vesileyle, dünya ve ahiret saadetine nail olarak büyük bir bereket elde etmiştir.Bu açıdan her Müminin ona iman ve itaat etmesiyle dünya ve ahiretin iyiliklerinden yanlız ALLAHın bildiği nicelerini kast ederek Resulün bereketiyle bereketlendiklerini söyleyebiliriz.
Eğer bu sözlerle ''Onun duası ve salih bir insan olması vesilesiyle ALLAH bizden şerri defetmiş, bize rızık ve yardım etmiştir'' anlamı kastedilmekte ise,aynı diğer mana gibi buda doğrudur.
Nebi sALLAHu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi : ''Sizler ancak içinizdeki zayıfların duaları,namazları ve ihlasları sebebiyle yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.'' Kafir ve facirlere gelecek azap, aralarında bulunan azabı hak etmeyen müminler yüzünden çevrilebilir.
ALLAHın veli ve Salih kullarının bereketinden, insanları ALLAH’a itaate davet etmeleri ile onlara faydalı olmaları, insanlara dua etmeleri ve onlar sebebiyle oraya inen rahmet ile def edilen azap kast ediliyorsa, evet böyle bir şey doğrudur. Birisi bereketle bunu kast ediyorsa doğru söylemiş olur ve bu bir hakikattir.
Bu söz batıl ve yanlış bir anlamda da kullanılabilir.Şöyle ki : Eğer bir beldenin ehli ALLAHa itaat etmese de o belde de meftun bulunan falan kişi yüzünden Allah’ın onları gözettiğine inanıyor ve mahlukatı ALLAH’a ortak koşuyorsa bu büyük bir cehalettir. (14)
Kaynakça;
1- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 11 sayfa 97:
2- Iktidâ-üs Sirât-il Mustekîm, sayfa 297 :
3- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 4 sayfa 379 :
4- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 5 sayfa 525 :
5- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 2 sayfa 370 :
6- Medâric-üs Sâlikîn, C. 2 sayfa 489 (Ibn-i Kayyim el Cevziyye)
7- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 10 sayfa 340 :
8- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 11 sayfa 18:
9- El ‘Ukûd-üd Duriye min Menâkib-i Ibn-i Teymiyye, sayfa 378 :
10- İbn-i Teymiyye ''İktizau's Sıratıl Müstakim'' s:374
11- Mefahim’den Devamını Gör"
12- Aynı Eser
13- Aynı Eser
14- Aynı Eser
İBNİ TEYMİYYE VE KERAMET İBNİ TEYMİYYE KERAMET KONUSUNDA şöyle diyor:
Allah dostu zannedilen bazı kişiler kendilerinden mukaşefe sadır olur veya çoğunun yapmadığı harikuladelik*ler gösterirler. Mesela: İşâretle bir şahsı öldürü*vermesi, vasıtasız bir şekilde havalarda uçması, ol*duğu yerde görülmesine rağmen aynı zamanda Mekke’de ve benzeri yerlerde görülmesi, su üstünde yürü*mesi, tasını boşlukta tutarak içine su doldurması, bilinme*yen yerler*den gıda alması, zaman zaman insanların gözleri*nin önün*den yok olması, uzaklardan kendisini yardıma çağıranın yardımına, bulunduğu yerden yardım etmesi, çalınan bir malın nereye saklandığını hiç arama*dan haber vermesi gibi harikulade şeyler. Bütün bu saydığımız şeyleri yapmakta olmaları veli oldu*ğunu göstermez, ispatlamaz. Gerçek evliyanın kanaati odur ki; bir kimse havada uçsa su, üstünde yürüse gene de al*datıcı olabilir. Ve arkasından kayıtsız şartsız gidilmez. Fakat bu fevkalâdelikleri göstermenin yanında Allah (Celle Celalühü) Resülüne itaat ettiği de açıkça görünüyorsa, onun yasak ve emirlerini olduğu gibi yerine getiriyorsa böylesinin bir veli olduğuna inanılabilir ve sözleri yerine getirmeye değer bulunabilir. Gerçekte velinin kerâmet*leri yukarıda saydıklarımızdan daha büyük*tür. (Ha*vada uçması, bir anda başka yerde gözükmesi, su üstünde yürümesi, yardım isteyenlerin yardımına uzaktanda olsa yetiş*mesi gibi.) Yaptıkları ve söyledikleri Kur’ân ve sünnete uygun düşü*yorsa ne kadar güzel. Zira veliler, imânlarının nuruyla bâ*tınî gerçeklerin yüze vurmasıyla, İslâm şeriatına sımsıkı sa*rılmalarıyla bilinir ve tanınırlar.[1]
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Onlar, O’nun velileri değildir. Onun velileri sa*dece müttakilerdir. Çokları bilmezler.”(Enfal 8/34) İbn Teymiyye aynı eseri sayfa 96’da şöyle diyor: Ki*tap ve sünnet ehlinin büyükleri ayân beyân ortadadır. Ve onları hiç kimse inkar edemez. Onlardan bir kısmı şunlar*dır: Fudayl bin İyad, (ö.189/804) İbrahim bin Ethem (ö.161/777), Ebû Süleyman Dârânî, Marufu El-Kerhi, Cüneyd bin Muhammed Bağ*dâdî (ö.297/909), Sehl bin Abdullah El-Tüsteri (ö.273/886) ve benzeri büyükler. Yüce Allah bunların hepsinden razı olsun. Allah’ın (Celle Celalühü) nebi ve rasüllerinde mucize*ler vardır. Velinin kerâmeti zaten Allah’ın (Celle Celalühü) Resülüne tabi olmak*tan geçer. Böyle olduğu için de veli*nin gösterdiği kerâmetler Allah (Celle Celalühü) Resülünün mucizelerine dahil olur. İbn Teymiyye dedi ki: Bazı kimselerin Peygamber Efendi*miz*den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dilekleri*nin yerine getirilmesi çok görülen bir olaydır.[2]
İbn Teymiyye; Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı ba*şında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâ*meti ola*rak sayılabilir.”[3]demiştir.
İbn Teymiyye böyle bir dilekte bulunmayı doğru bul*mamakla beraber, böyle dileklerin Allah’ın (Celle Celalühü) izniyle kabul olunduğunu, itiraf etmiştir. Şeytandan*dır, demi*yor, Ölünün kerâmetindendir, diyor. İbn Teymiyye’ye tabi olanlar şeytandandır, diyorlar. Kudsî hadiste Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur ki: Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Her kim benim kullarımdan birine düşman*lık ederse muhakkak ben ona harp açarım. Bir ku*lum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana nafile ibadet*leriyle de durmadan yakalaşır, nihâyet onu se*verim. Kulumu sevince de onun gören gözü, iş*ten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Ben*den bir şey isterse onu verir, bana sığınırsa kendi*sini korur himayeme alırım.”[4]
Tevessülü ve meded’i kabul etmeyenlerin itibar ettik*leri âlimle*rinden İbn Kayyım el-Cevziyye bu hadisi şöyle açıkla*maktadır:[5]
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Mümi*nin firâsetinden sakının, o Allah (Celle Celalühü) nuru ile bakar.” [6]
Bu firâset, Allah’a yakınlıktan kaynaklanmış*tır. Kul Al*lah’a yaklaşınca hakkı bilmesine, anlamasına engel olan kötü engeller ortadan kalkar. Allah’a yakınlığı ölçüsünde Allah’a yakın bir fener ışığı kula ulaşır. Yakınlığına göre bu ışık onu aydınlatır. Bu nurla, Allah’tan uzak kimsenin göre*mediği şeyleri görür. Daha sonra İbn Kayyım yukarıdaki hadisi zikrettik*ten sonra hadisi şöyle açıklıyor: Yüce Allah (Celle Celalühü) bu kudsi hadiste, kendi*sine yaklaşan kuluna olan sevgisinin faydalı olacağını belirt*miş*tir. Allah kulunu sevince kulağına, gözüne eline ve aya*ğına yaklaşır. Artık gözü Allah ile görür, kulağı Allah ile duyar, onunla tutar, onunla yürür kalbi eşyaların gerçekleri*nin belirdiği saf ayna gibi olur. Firâsetinde ol*dukça az yanılır. Çünkü kul Allah ile varlığa bakınca onu ol*duğu gibi görür. Allah (Celle Celalühü) ile işitince onu ol*duğu gibi işitir. Ancak bu gayb bilgisinden sayılmaz. Yüce Allah’ın hakikatlerin sûretlerini görmeye mani olan ves*vese, hayal ve batıl izlerden uzak, nurla kaplı, kendine yakın kulunun kalbine attığı hak ile hakikatlerin sûretlerini görür bilir.[7]
Demek ki Allah (Celle Celalühü) insanların yapamaya*cağı, Allah’ın(Celle Celalühü) yapabileceği ilimleri istediğine verebilir. Hızır (aleyhisselâm)’a, peygamberlere, cinlere, şeytanlara verdiği gibi insanlara da verebilir. Kimse Allah’a (Celle Celâlühü) ne yapıp yapmayacağı konusunda bir sı*nırlandırma getiremez. Allah’ın, “işiten kulağı olurum” demesiyle veli kulla*rın çok uzak mesafelerdeki şeyleri işitmesi, Allah’ın(Celle Celalühü) “yürüyen ayağı olurum” demesiyle bir anda çok uzak mesafe*lere gidip gelme gücüne sahip olamasını her iki taraf ta kabul eder. Çünkü kudsî hadiste böyle buyurulduğunu kendi âlimleri de söylemektedirler. Geriye, tartışılmakta olan; Allah dostunun uzak mesafeden bir insana yardım edip edemeyeceği meselesi kalıyor. Her Peygamber’in, yaptığı gibi bir Allah (Celle Celalühü) dostuda insanları korumak ve zor anlarında yar*dım etmek için Allah’dan “Ya Rabbi! Müslümanların zor anlarında, bana onlara yardım etme gücü ver” derse Allah (Celle Celalühü) bu duâyı ister kabul eder, isterse kabul et*mez. Ama Allah (Celle Celalühü) Kudsi bir hadiste “benden bir şey isterse” duâ ederse duâsını kabul ederim diyor. Nitekim Hz. Ömer (Radıyallahu Anh)’e de binlerce kilo*metre uzaklıkta ki yenilmek üzere olan ordusunu ve ordudaki komutanı gö*rüp onlara “Cebel, Cebel!” diyerek seslenip uzaktan or*duya komuta etmiştir.[8]
Alâ b. Hadram’ın sahâbeye “besmele çekip atlarınızla denizde yürüyün” deyip atlarıyla denizin üstünden gitmeleri gibi. Bu delillere dayanarak geçmişte ve günümüzde yaşantısı Kur’ân ve sünnete uyan Allah (Celle Celalühü) dostlarının bu gibi kerâmetlerini gören, okuyan bir Müslüman niye*tinde de “ilaç hastalığımı iyi etti” aslında iyi edenin Allah olduğunu bi*lerek bu sözü söylerken hakîkî fâili kastetme*diği gibi Allah (celle celâluhu)’ın izni ile harikulade işleri ya*pan Allah dostlarından, insanların normalde yapamaya*cağı bir şeyi isteyebilir. (Bu konu ileride, istiğâse bölü*münde daha geniş bir şekilde anlatılacaktır.) Ancak bu ilmi Allah’ın verdiğine inanıp o insanı, Allah’a ortak koşmadan niyeti sağlam olmak kaydıyla istenebili*nir. Niyet önemli.
[1] El-Furkan Beyne Evliyâi’r-Rahmâni ve Evliyâi’ş-Şeytâni, s. 61-62, el-Mektebu’l İslâmî, 4.Baskı, Beyrût, 1397. Trc. İbn Teymiyye, Allah (c.c.)’ın velileriyle şeytanın velileri arasındaki fark. S: 73. Pınar Yayınları, 2003.
[2] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye Sırat-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.493, bsk 2004.
[3] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye, Sırât-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü, tercüme Pınar Yay. s.494 bsk 2004
[4] Buhârî, Rikak 38: İbnu Mace, fiten 16
[5] İbn Kayım Ruh kitabı sayfa 304-305. Buhârî, et-Tarihu’l-Kebîr, no: 1529, 7/354. Tirmizî, Tefsir, 16, No: 3127, 5/298.
[6] Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, no:1529, 7/354; Tirmizî, Tefsîr, 16, no: 3127, 5/298.
[7] İbn Kayyim, Kitâbu’r-Rûh, s: 305.
[8] Beyhakî Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe 2/3 İbn Kesîr Tefsir Bidaye c.7 s. 131