Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Sorumluluğumuzu erteleyemez, devredemez ve yok sayamayız

Ö Çevrimdışı

özgürlüğe hasret

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Sorumluluğumuzu erteleyemez, devredemez ve yok sayamayız

“…Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. İman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır…” (Tin: 5-6)

“And olsun, biz Âdemoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsra: 70)


Yeryüzünün en mükerrem yaratılmış olanı insan’dır. Sonra bu İnsan, İslam’a teslim olmakla mahlûkatın en şereflisi olma vasfını devam ettirir. Yaratıcısına yaptığı itaat, say ve çalışmayla meleklerin dahi ulaşamayacağı mertebelere ulaşabilmiştir. Peygamberimiz aleyhisselatu vesselamın Mirac olayı bunun bariz bir sonucudur. Ya da yaratıcısı olan ALLAH (cc)’ın kendisine biçmiş olduğu misyonun gereklerini yerine getirmeyerek, yaşantısını İslam’i olmayan bir temele dayandırır ve yeryüzünün en aşağı seviyesindeki yaratık olur.


Şüphesiz ki bu iki duruma da kişinin kendisi cüz’i ihtiyarı ile karar verir. Eşref-i mahlûkat olan biz insanoğlu bu vasıflara ulaşmak için bazı vecibeleri yerine getirmeliyiz. Sıralarsak; öncelikle yüce ALLAH (cc)’ın istemiş olduğu gibi bir imana sahip olmalıyız. Şüphesiz bu imanı elde etmek için de ALLAH (cc) ve Resulünün yol göstericiliğine ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla da Ona iman edip Onun yaşam tarzını ve anlayışını kendi hayatımızda tatbik etmeye gayret etmeliyiz.


Sonra, hayatımızın her alanında önce fikri bağlamda arkasından da ameli bağlamda bizden istenen sorumluluğu yerine getireceğiz. Hayatın tüm alanlarında ise nefsimiz başta olmak üzere ailemiz, çevremiz, sırayla, aktör konumundadırlar. O halde ortada gerçekler ve onları fiiliyatıyla gösterecek kişiler vardır.
Mü’mini, Eşref-i Mahlûkat yapan etkenlerin başında, onun toplumdaki her bir bireyin dünya ve ahiret saadeti için gösterdiği gayret ve fedakârlıklar gelir. Şüphesiz ki bunda önderi Hz. Peygamber’in (sav) gösterdiği gayret ve fedakârlık esas örneklik teşkil eder. Onun, (sav) etrafındaki insanların hidayeti için ne kadar büyük fedakârlıklar içinde olduğu; bu yoldaki değişik sıkıntı ve eziyetleri nasıl göğüslediğini hepimiz okumuşuz ve duymuşuzdur. Açıkçası, Rabbini tanımayıp O’na isyan eden veya O’na (cc) ibadette kusur eden bir insana hidayet kapılarını açmaya vesile olmaktan daha ulvi bir şerefin olduğunu bilmiyoruz. Rabbimizin insana hizmet etsinler diye yarattığı bunca canlı bu değer vermenin açık ifadesidir. Âlemdeki canlı ve bizce cansız olan tüm yaratıklar insanoğlunun bu görevi ifa etmesi için hizmetine sunulmuştur. Ayrıca binlerce Peygamberi de onların hidayeti için göndermiş olması bu işin ehemmiyetini ortaya koymaktadır.


İnsanların temel yapısında var olan ‘en şerefli yaratılmış’ hallerini devam ettirebilmesi için her bir mü’mine ayrı ayrı sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumluluk, bir başkasına devredilemez, ertelenemez, bana ne anlayışı ile yok sayılamaz. Başta bir insan ve şerefli bir mahlûkat olduğumuzu ve bu halimizin devam etmesi için bazı sorumluluklarımızın var olduğunun bilincinde olmalıyız. Sonra da bu bilincin gereği olarak ALLAH ’ın dinine hizmet ve dolayısıyla da insanlara hidayet kapılarını açmak için gayret etmemiz gerektiğinin bilincinde olabilmeliyiz. Bunu da aynı zamanda kendi selametimiz için yapmak veya yapmak zorunda kalacağız.


Yeryüzünün en şereflisi mü’minler olarak bizlerin ödemesi gereken bedeller vardır. Esasında yeryüzünde yaşamanın şöyle veya böyle bir bedeli vardır. Şerefli bir insan olarak yaşamanın beraberinde getirdiği bir bedel olduğu gibi, İslam’dan uzak bir hayat yaşamanın da bir bedeli olduğunu görmüyor muyuz? O halde nasıl olursa olsun bu dünyada zaten bir bedel ödemek zorunda olduğumuz gerçeğini kavrıyoruz. Peki, ödeyeceğimiz bedelin bize bir kazanç olarak geri dönmesini istemez miyiz? Şüphesiz akıl sahipleri buna ‘evet’ diyecektir. O halde bu kazançlı geri dönüşümü engelleyen sebepleri ortadan kaldırmaya gayret etmemiz gerekmez mi?


Peki, bu dönemde bizi şerefli kılan davranışlar sergilemek bize ne kazandıracak acaba? Bunu daha iyi kavrayabilmek için önce toplumdaki fikri, ahlaki ve davranış bozulmuşluğunu net olarak görebilmemiz gerekir. Bu, gerçeklerin kavranması açısından kabul görmüş bir uygulama biçimidir. Hayatın tüm alanında meydana gelen erozyona hepimiz birer şahid değil miyiz? O halde başta kendimizi, sonra da aile ve çevremizi bu bozulmuşluğun pençesinden kurtarma gayretinde olmalıyız. Bu davranışları sergilememek veya sergileyenlerle beraber bulunmamak, bizleri de kaçınılmaz olarak erozyona uğramış bu toplumun bir parçası haline getirecektir. ALLAH (cc)’ın razı olmadığı bir hayat ve akabinde cehennem azabı... Ya da ALLAH ’ın rızası ve Cennet’ül Firdevs...


O halde bizden istenen fedakârlık veya ödememiz gereken bedel nedir? Öncelikle belirtmek gerekirse insanüstü, takat ve gücümüzün kaldıramayacağı bir fedakârlığı Rabbimiz bizden istememektedir.

“ALLAH , hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir…” (Bakara: 286)


Zaten hayırlı bir oluşumun içinde olmak bizim için büyük bir kolaylık getirmektedir. Bu oluşumun içindeki fertler, bir vücudun tamamını oluşturan organlara benzer. Örneğin kulağın görevi taksime göre işitmektir. Gözün görevi görmek gibi... Yani her birine tüm vücudun sorumluluğu yüklenmemiştir. O halde her birimiz için bu hayırlı oluşum sayesinde yapacağımız hayırlı hizmetlerimizde bir taksimat söz konusudur. Böylelikle insan tüm yükü omuzunda hissetmez ve vazifeli olduğu işi en iyi bir şekilde yerine getirmeye gayret eder. Taksimattaki amaç da budur.
İşimizin ne kadar kolay olduğunu anladığımıza göre ödeyeceğimiz bedelin ne olduğuna bakabiliriz.


Öncelikli bedel, toplumun susadığı şerefli bir insan vasfına göre hareket etmektir. Dürüst, ahlaklı, sadık, dik bir duruş sahibi, çevresindeki insanların kendisinden emin olduğu davranışlar sergilemek. Yani hizmetimizin temelinde, insanlara hidayet kapılarını gösterebilmek için önce insanların bizlere yaklaşım biçimlerinde bir netlik meydana getirmek zorundayız. Bunu sağlamak için de ibadetlerimizde istikrar, ilişkilerimizde sadakat göstermek zorundayız. Bu andaki fedakârlığı ve bedeli herbirimiz ortam ve şartımıza göre kendimiz belirleriz. Bazen bu bedel fiziki bir ağırlık olurken, bazen de ruhi bir sıkıntı olabilmektedir. Ama ne yapıp edip topluma şerefli insan olmanın beraberinde getirdiği faziletleri düşünce ve davranışlarımızla gösterebilmeliyiz.
Toplumdaki kabul, beraberinde bizim yapacağımız tüm etkinliklere karşı bir kabulu de getirecektir. Böylelikle bizim için hizmetin yollarının önündeki engeller birer birer kalkacak ve kapılar sonuna dek açılacaktır. Bir müddet sonra görülecektir ki, kendimizden başlattığımız fedakârlık dalgaları toplumun herkesimine ulaşmış ve onları da bir baharın müjdeleyicisi konumuna getirmiştir.
ALLAH ’u Teâlâ bizleri insanların hidayeti için fedaklık gösteren muhlis kullarından eylesin!Amin!

(alıntı)
 
Birtat Çevrimdışı

Birtat

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Sorumluluğumuzu erteleyemez, devredemez ve yok sayamayız

Öncelikli bedel, toplumun susadığı şerefli bir insan vasfına göre hareket etmektir. Dürüst, ahlaklı, sadık, dik bir duruş sahibi, çevresindeki insanların kendisinden emin olduğu davranışlar sergilemek.

en kolay işleri; "en zor" hâle getirdik. :mad:

paylaşımınıza sağol
 
Üst Ana Sayfa Alt