E
Çevrimdışı
Sorumsuzluk ve Saptırmalar Arasında Tekfirci ve Bombalı Gençlik
Yazan: Ebu Enes Macid İslam el-Benkani
Terceme: Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukabadi
Mukaddime
Şüphesiz Hamd Allah içindir. O’ndan yardım ister ve O’ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiğini kimse saptıramaz ve Allah’ın saptırdığını da kimse hidayet edemez.
“Ey îman edenler! Allah'tan sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah, amellerinizi ıslâh etsin ve günâhlarınızı bağışlasın; kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab 70-71)
Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve rasulüdür.
Muhakkak ki müslümanları saptırma konusunda şeytanın giriş kapıları vardır.
Birincisi: Eğer müslüman, isyankar ve itaatleri yerine getirmeyen biri ise, şeytan onun Allah ve rasulüne itaatten uzak kalmaya devam etmesi için günahları ve şehvetleri süsler. Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Cennetin etrafı hoşlanılmayan şeylerle, cehennemin etrafı ise şehvetlerle çevrilidir.” Buhari (6487) Müslim (2822)
Ikincisi: şayet müslüman taat ve ibadet ehlinden ise şeytan onun dinini ifsat etmek için dinde aşırılığı ona süsler. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin”
“De ki: Ey Ehl-i kitap! Dininizde haksız yere aşırılık etmeyin, daha önce sapmış ve pekçoklarını doğru yoldan saptırmış olan bir topluluğun hevalarını takip etmeyin”
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:
“Sizleri dinde aşırılıktan sakındırırım. Zira sizden öncekiler ancak aşırılıkları sebebiyle helak
oldular.” Hadis sahihtir. Nesai ve başkaları rivayet etmişlerdir. Bu hadis veda haccı esnasında söylenmiştir. Bkz.: es-Sahiha (1283)
Bu geri kalan ve aşırı giden kimselere karşı, hevaya tabi olmayı, kafalarına estiği gibi hareket etmeyi, dinde kötü anlayış sahibi olmayı ve ilim ehlinden uzaklaşmayı süslemesi şeytanın tuzaklarındandır. Böylece doğruyu görüp ona yönelmelerini engeller ve sapıklıkta devam etmelerini sağlar. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Hevaya tabi olma, yoksa seni Allah yolundan saptırır.”
“Allah’tan bir hidayet olmaksızın hevasına uyandan daha sapık kim vardır”
“Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse böyle midir? Şüphesiz Allah, dilediğini saptırır.” (Fatır 8)
“Rabbinden bir delil üzere olanlar, kötü amelleri kendilerine süslenip hevalarına tabi olanlarla hiç bir olur mu?”
“Kitab'ı sana indiren O'dur. O kitabın bir kısmı muhkem âyetlerdir; bunla' Kitab'ın aslıdır: diğerleri ise, muteşâbih âyetlerdir. Kalblerinde eğrilik bulunan kimseler, fitne çıkarmak ve (heveslerine uygun) tevilini yapmak için müteşâbih olan âyetlere tâbi olurlar.” (Al-I İmran 7)
Sahihu Buhari’de (4547) ve Muslim’de (2665) Aişe radıyallahu anha’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu ayeti okudu ve şöyle buyurdu:
“Onun müteşabihlerine uyanları gördüğünüz zaman bilin ki işte onlar Allah’ın bahsettiği kimselerdir. onlardan sakının!”
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“ Allah kimin iyiliğini dilerse, onu dinde fakih (anlayış sahibi) kılar” (Buhari (71) Müslim (1037) Bu hadisin ifadesi; Allah’ın, kulu hakkında iyiliğini dilemesinin alametinin dinde anlayışlı kılması olduğudur. Anlamı ise; Allah’ın hakkında iyiliğini dilemediği kimseleri dinde anlayış sahibi kılmaması, bilakis dinde kötü anlayışla müptela etmesidir.
Maalesef bu zamanda bazı heyecanlı gençler tarafından hanif dine aykırı olan patlatma eylemleri artmıştır. Bu patlamalar sebebiyle masum canlara kıyılmıştır. Allah katında dünyanın son bulması, bir müslümanın öldürülmesinden daha hafiftir. Bir çok ülkelerde özellikle de arap ülkelerinde bu patlatma eylemlerinin yapıldığını ve masum canlara kıyıldığını çokça duymaya başladık. Bu patlatmaları ne din ne de akıl onaylar.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Her kim bir mü'mini kasten öldürürse, cezası, içinde dâimi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir âzâb hazırlamıştır.” (Nisa 93)
“Sebepsiz yere adam öldürmenin yahut yeryüzünde fesad çıkarmanın karşılığı olmaksızın, kim bir kimseyi öldürürse, o, insanları topluca öldürmüş gibidir.” (Maide 32)
Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bizleri müslüman bir kimseyi öldürmekten şiddetle sakındırarak şöyle buyurmuştur:
“Bütün dünyanın son bulması, Allah katında haksız yere kan dökmekten daha hafiftir.Elbani; sahih li gayrihi demiştir. Et-Tergib (2/629)
Şeyh el-Abbad şöyle demiştir: “Bu gece dünkine ne kadar da benziyor diyorum. Zira Riyad şehrindeki patlama ile hicri 1424 yılı başlarındaki Mekke ve Medine’de meydana gelen patlamalar ve silahlı saldırılardan meydana gelenler, şeytanın kışkırtmasının ve aşırılığı süslemesinin neticesinde olmuştur. Bu, yeryüzünde suç işlemek ve bozgunculuktan meydana gelenlerden daha çirkindir. Bundan daha çirkin olanı ise, bunları gerçekleştirenlerin; cana kıymaya, müslümanları ve eman anlaşması altında olanları öldürmeye, kadınları dul ve çocukları yetim bırakmaya, binaları ve içindekileri yerle bir etmeye cihad adını vermeleridir.
Cihad ile Terör Arasındaki Fark
Cihad ile terör arasında fark olduğu malumdur. Şer’î cihad, beldeler fethetmek ve bu yüce dini yaymak yahut savunmak için yapılır. Yine can, ırz, vatan ve mal savunması için de bu meşru kılınmıştır.
Said b. Zeyd radıyallahu anh’den gelen rivayette o, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittiğini nakletmiştir:
“Kim malı için savaşırsa şehittir. Kim kanı için savaşırsa şehittir. Kim dini için savaşırsa şehittir. Kim ailesi için savaşırsa o şehittir.”
Ebu Davud, Nesai, İbn Mace ve Tirmizi rivayet etmişlerdir. Bkz.: Elbani el-Mişkat (3529) el-İrva (708) Ahkamu’l-Cenaiz (s.42)
Düşman ülkene, evine, namusuna hücum ederse veya seni öldürmek, malını almak isterse ister tek olarak, ister toplu olarak saldırsınlar, ister müslüman, ister kafir olsunlar fark etmez onu öldürdüğün zaman o ateştedir. O seni öldürürse sen de Allah’ın izniyle cennette olursun.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den gelen rivayete göre bir adam Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:
“Ey Allah’ın rasulü! Bir adam benim malıma kastederek gelirse ne dersin?” dedi.
“Malını ona verme” buyurdu.
“Eğer benimle vuruşursa?” dedi.
“Sen de onunla vuruş” dedi.
“O beni öldürürse ne dersin?” dedi.
“Sen şehit olursun” buyurdu.
“Peki ben onu öldürürsem ne olur?” diye sordu. Bunun üzerine:
“O ateştedir” buyurdu. Muslim (140)
Cihad, kıyamet gününe kadar devam edecektir. Buna karşı çıkan veya inkar eden kafirdir. Bundan Allah’a sığınırız. Ama insanları korktutmak ve kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve benzerleri gibi masum canlara kıymaktan ibaret olan teröre gelince, bu haramdır, Allah Azze ve Celle’nin kelamı ve seçkin rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetiyle bundan yasaklanmıştır.
Bu fiili işleyenler bilmelilerdir ki bunun arkasında ya cennet ya da cehennem vardır. Rablerinin yarattığı hakkında razı olup olmayacağını bilmedikleri bu hususta, cennete mi yoksa – Allah’a sığınırız - cehenneme mi gideceklerini gideceklerini kestiremedikleri bu konuda kendilerini nasıl kurban ederler? Hangi amel olursa olsun, büyük alimlere müracaat etmek gerekir.
Her Meselede Alimlere Müracaat Etmek
Büyük küçük her meselede alimlere başvurmak kaçınılmazdır. Zira Kitap ve sünnet nasları mücerred nazarla anlaşılmaz. Lakin bizlerin alimlere müracaat etmemiz gerekmektedir. Zira onlar ilim ve basiret üzeredirler. Meselelerde doğruya isabet ederler. Hepimiz biliriz ki yıllarca önce meydana gelen ve Harem bölgesinde bozgunculukla tamamlanan Cuheyman fitnesinin sebebi alimlere başvurulmamasıdır.
İlim ehline başvurmakta hayır olduğunu ve bunun müslümanlar için daha faydalı olacağını gösteren delillerden birisi de Müslim’in Sahih’inde Fadl b. Dukeyn’den, onun Ebu Asım Muhammed b. Ebi Eyyub’den, onun da Yezid el-Fakir’den şu rivayetidir: Yezid el-Fakir dedi ki:
“Haricilerin bir görüşüne gönlümü kaptırmıştım. Kalabalık bir grup içinde hac yapmak ve sonra insanlara propaganda yapmak üzere çıktık. Medine’ye uğradığımızda Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma bir direğin yanına oturmuş; cemaate Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den hadis rivayet ediyor. Bir ara cehennemliklerden bahsetti. Bunun üzerine kendisine:
“Ey Rasulullah'ın sahabesi! Siz ne konuşuyorsunuz? Halbuki Allah:
“Şüphesiz ki, sen kimi cehenneme atarsan onu muhakkak surette rezil rüsvay edersin.” (Âl-i Imrân 192) ve:
“Ehl-i cehennem, cehennemden çıkmak istedikçe oraya iade edilirler...” (Secde 20) buyuruyor. Binaenaleyh siz ne diyorsunuz? dedim. Cabir:
“Sen Kur'an okur musun?” dedi.
“Evet!” cevabını verdim.
“Acaba Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in makamını yani Allah'ın onu ihya buyuracağı yerin neresi olduğunu işittin mi?”
“Evet”
“O makam Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in mahmûd olan makamıdır ki, onun sayesinde Allah (cehennemden) çıkaracaklarını çıkarır” dedi. Sonra Cabir radıyallahu anh sıratın konmasını, insanların onun üzerinden geçişini anlattı. Ben bunları ezberimde tutamamış olmaktan korkarım. Şu kadar var ki; Cabir bir kavmin bir müddet cehennemde kaldıktan sonra oradan çıkarılacağını yani susam çöpleri gibi çıkarılarak cennet nehirlerinden bir nehre atılacaklarını ve orada yıkanarak kâğıt sayfaları gibi (bembeyaz) çıkarılacaklarını söyledi. Müteakiben hacdan döndük ve bir birimize
“Yazıklar olsun size! Bu şeyhin Rasulullâh sallallahu aleyhi ve sellem üzerinden yalan söyleyeceğini mi zannediyorsunuz?” diyerek (haricilik davasından)
döndük. Vallahi Bizden bir adamdan başka haricilikte kalan olmadı.
Ebu Nuaym dedi ki: bize Heddâb b. Halid el-Ezdî rivayet etti (dedi ki): zize Hammâd b. Seleme Ebu Imran ile Sabit'ten, onlar da Enes b. Malik radıyallahu anh'den naklen rivayet ettiler: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Cehennemden dört kişi çıkarılarak Allah'a arzedilecekler. Bunlardan biri Allah'a hitaben:
“Yarabbi! Beni cehennemden çıkardın ya, bir daha oraya döndürme, diye niyaz edecek, bunun üzerine Allah onu cehennemden kurtaracaktır.” 4Muslim (191)
Şeyh Abdulmuhsin el-Abbad el-Bedr, “Hangi Akıl veya Hangi Din Patlatma ve Yıkma Eylemlerine Cihad Der?” adlı kitabında (s.16) şöyle der: “Muhakkak ki şeytan ibadet ehlini dinlerinden ifsat etmek için dinde aşırılık kapısını kullanarak girmektedir. Tıpkı hariciler ve onların görüşlerine gönlünü kaptıran bu grubun başına geldiği gibi. Fitnelerden kurtuluşun yolu yine bu grubun batıldan dönüş yapanlarının Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’ya müracaat etmeleri gibi, ilim ehline başvurmaktır.”
Kasım b. Sellam rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: Malik rahmetullahi aleyh’in şöyle dediğini işittim: “Muhakkak ki bazı topluluklar ibadet peşinde ilmi zayi ettiler ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetine karşı kılıçlarıyla ayaklandılar. Şayet ilme tabi olsalarda ilim onları bu işten alıkoyardı.”Miftahu Dari’s-Seade (1/119)
Cana Kıymaktan Yasaklama
Cundeb b. Abdillah radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ediyor:
“Sizden öncekiler içinde bir adamda yara çıktı. Yara kendisini rahatsız etmeğe başlayınca bir bıçak alarak onu yardı. Derken kan dinmedi. Nihayet adam öldü. Bunun üzerine Allah Teala:
“Kulum canı hakkında beni geçti, Ben de ona cenneti haram ettim” buyurmuştur.”
Buhari (3463) Müslim (113)
“Kulum canı hakkında beni geçti” ifadesini İbn Hacer şöyle açıklamıştır: “Bu ifade, zikredilen ölüm hususunda acele etmekten kinayedir. “Cenneti ona haram ettim” ifadesi sürekli cezalandırmanın devam etmesiyle ilgilidir. Çünkü ölüm hususunda acele etmiş, kendi isteğiyle Allah’a isyan ederek kendini öldürmüş, cezası da buna uygun şekilde olmuştur. Buradan anlaşılıyor ki adamın maksadı galip zanna göre faydalı olacağını düşündüğü bir tedavi değil, ölmek idi.” Fethu’l-Bari (6/500)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim kendisini bir demir parçası ile öldürürse, demiri elinde, onu karnına saplar bir hâlde cehennem ateşinde ebedî ve dâîmi olarak kalacaktır. Her kim kendisini zehir içerek öldürürse o kimse de zehirini cehennem ateşinde ebedî ve daimi kalarak içecektir.” Buhari (5778) Müslim (109)
Sabit b. Dahhak radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mümini küfür ile suçlayan onu öldürmüş gibidir. Kim kendisini bir şeyle öldürürse Allah kıyamet gününde ona o şeyle azap eder.” Buhari (6652) Müslim (110)
Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Kim kendisini yüksek bir yerden atarak öldürürse o cehennem ateşinde ebedi ve kalıcı olarak kendini yükten atmaya devam edecektir. Her kim kendisini zehir içerek öldürürse o kimse de zehirini cehennem ateşinde ebedî ve daimi kalarak içecektir. Her kim kendisini bir demir parçası ile öldürürse, demiri elinde kendisine saplar bir hâlde cehennem ateşinde ebedî ve dâîmi olarak kalacak-tır.”Buhari (5778) Müslim (109)
Ebu Kılabe’nin, Sabit b. Dahhak radıyallahu anh’den rivayetinin sonunda şöyle demiştir: “O Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ağaç altında biat etmişti. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim İslâmdan başka bir din adına yalan yere kasten yemin ederse, o kimse dediği gibidir. Her kim kendini bir şeyle öldürürse Allah onu cehennem âteşinde o şeyle azâb eder. Kim de bir mümini kafirlikle suçlarsa, onu öldürmüş gibidir. Kim kendisini bir şeyle keserse, kıyamet günü onunla azap olunur.”Buhari (1363, 6047, 6652) Müslim (110)
Tirmizi’nin metni şu şekildedir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kişinin sahip olmadığı bir şeyi adama hakkı yoktur. Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Kim bir mümini kafirlikle suçlarsa onu öldürmüş gibi olur. Kim kendisini bir şeyle öldürürse kıyamet gününde Allah da ona kendisini öldürdüğü şeyle azap eder.”
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizden öncekiler içinde bir adamın yüzünde çıban çıkmıştı. Bu kendisine rahatsızlık verince sadağından bir ok çıkardı ve onu kazıdı. Kanı dinmedi ve öldü. Rabbiniz şöyle buyurdu:
“Cenneti ona haram kıldım.” Müslim (113)
Sehl b. Sa’d radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem müşriklerle karşılaşarak harb etmişti. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem askerinin karargâhına, ötekiler de kendi karargâhlarına döndükleri vakit Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı arasında bir adam bulunuyordu ki, bu adam düşman ordusundan ayrılan bir asker görünce peşine düşüyor ve kılıcı ile (boynunu) vurmadan bırakmıyordu. Bunun üzerine ashâb:
“Bu gün bizden hiç birimiz filân kadar yararlık gösteremedi” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem;
“Dikkat edin, o adam muhakkak cehennemliktir.” Buyurdu. Bunun üzerine cemaattan bir zât:
“Ben daima onun yanında bulunacağım dedi ve hemen onunla birlikte çıktı. O durdukça bu da duruyor; o hızlandı mı bu da onunla beraber hızlanıyordu. Derken adam ağır şekilde yaralandı ve çabuk ölmek isteyerek kılıcının kabzasını yere, sivri ucunu da iki göğsünün arasına dayadı. Sonra kılıcının üzerine yüklenerek kendini öldürdü. Artık beraberinde giden zât da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkarak:
“Şehâdet ederim ki sen Allah'ın Resulüsün” dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ne o?” deyince:
“Demin cehennemlik olduğunu söylediğin adam yok mu, cemaat onun meselesini büyüttüler. Ben de onlara: “Ben sizin için onu ta'kib ederim” diyerek onu aramaya çıktım. Nihayet ağır surette yaralandı ve çabuk ölmek isteyerek kılıcının kabzasını yere, sivri ucunu da göğsünün arasına dayadı. Sonra da üzerine yüklenerek kendini öldürdü” dedi. O zaman Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şunları söyledi:
“Hakikatte bazen kişi cehennemlik olduğu haide görünürde ehl-i cennetin yaptığını yapar. (Bazen de) adam cennetlik olduğu halde insanların gözleri önünde cehennemliklerin yaptığını yapar.” Buhari (2898) Müslim (112)
İki Müslüman Silahlarıyla Çarpıştıkları Zaman Ölen de Öldüren de Ateştedir
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İki müslüman kılıçlarıyla karşılaşıp vuruştukları zaman ölen de, öldüren de ateştedir.” Denildi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Öldüreni anladık, peki öldürülen neden ateşte?” bunun üzerine şöyle buyurdu:
“O da arkadaşını öldürmeye çalıştı.” Buhari, Muslim
İbn Mesud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mümine sövmek fasıklık, onu öldürmek küfürdür.” Buhari (5697) Muslim (64)
Es-San’anî, “Onu öldürmek küfürdür” ifadesi hakkında şöyle demiştir: “Müslümanı haksız yere öldürmenin küfür olduğuna delalet etmektedir. Müslümanı öldürmeyi helal sayan veya müslüman olduğu için onu öldüren kimse hakkında zahir olan budur. Ama başka sebeple çarpışmaya gelince, kastedilen inkar küfrü değil, islam kardeşliği ve iyiliklere karşı nankörlüğün kastedildiği mecazi küfürdür. İşlenen günah sebebiyle kalpte oluşan hakka karşı körlüğün, kendisini küfre götürebileceği için küfür denilmiştir. Yahut müslümanı öldüren bir kafirin yaptığı iş gibi bir iş yapması sebebiyle bu isim verilmiştir.” Sübülü’s-Selam (4/189)
Haksız Yere Cana Kıymaktan Yasaklanması
Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap ve lanet etmiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa 93)
“Sebepsiz yere adam öldürmenin yahut yeryüzünde fesad çıkarmanın karşılığı olmaksızın, kim bir kimseyi öldürürse, o, insanları topluca öldürmüş gibidir.” (Maide 32)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:
“Mü’minlerin kanları eşittir. Onlardan en aşağı görülen biri bile düşmana eman verebilir, kafire karşılık Mü’min öldürülmez. Anlaşma yapılan kimse de ahdine vefa gösterdiği sürece öldürülmez. Her kim bir suç işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Her kim bir suç işler veya suçluyu koruyacak olursa Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olur.” Sahihu’l-Cami (6666)
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e hangi günah daha büyüktür? Diye soruldu. Buyurdu ki:
“Seni yaratmış olduğu halde Allah’a denk edinmendir.”
“Sonra hangisi?” denildi.
“Yemeğine ortak olur korkusuyla çocuğunu öldürmendir” buyurdu.
“Sonra hangisi?” diye soruldu.
“Komşunun hanımıyla zina etmendir” buyurdu. Buhari (4477) Muslim (86)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İki müslüman kılıçlarıyla karşılaştıkları zaman ölen de öldüren de cehennemdedir.”
“Ey Allah’ın rasulü! Öldüreni anladık, peki ölen neden ateşte?” denildi.
“Çünkü o da kardeşini öldürmeye çalıştı” buyurdu. Buhari (31) Muslim (2888)
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kişi, haram bir kana bulaşmadıkça dininde ferahlık üzere devam eder.” Buhari (6862)
Yine şöyle buyurmuştur:
”Benden sonra birbirlerinizin boynunu vuracak kafirlere dönüşmeyin” Buhari (121) Muslim (65)
İbn Mesud radıyallahu anh’den: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde insanlar arasında ilk görülecek dava dökülen kanlar hususunda olacaktır.” Buhari (6864) Muslim (1678)
İbn Hacer dedi ki: “Bunun anlamı; ilk görülecek davaların kanlar hakkında olmasıdır. Veya takdiri şöyle olabilir: ilk olarak kan davalarının görülmesi emredilir.” Fethu’l-Bari (11/396)
Bera b. Âzib radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki, dünyanın son bulması, Allah katında bir müminin haksız yere öldürülmesinden daha hafiftir.” Sahihu’t-Tergib (2438) Sahihu’l-Cami (5078)
El-Esbahani’nin rivayetinde şu fazlalık vardır:
“Şayet göklerinde ve yerinde bulunanlar bir müminin kanını dökmede iştirak etseler Allah hepsini cehenneme atar.”
Beyhaki’nin rivayetinde ise şöyle geçer:
“Muhakkak ki bütün dünyanın son bulması, Allah’a göre haksız yere kan dökmekten daha hafiftir.” Sahihu’t-Tergib (2/629)
Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma’dan: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Elbette dünyanın son bulması, Allah’a göre müslüman kimsenin öldürülmesinden daha hafiftir.”26
İbn Ömer radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Ka’be’yi tavaf ederken gördüm. Şöyle diyordu:
“Ne güzelsin ve kokun ne kadar hoş! Ne büyüksün ve hürmetin ne kadar da yücedir. Muhammed’in nefsini elinde tutana yemin ederim ki, Allah katında müminin, malının, kanının ve onun hakkında yalnız iyilik düşünmenin hürmeti, senin hürmetinden daha büyüktür.” Sahihu’t-Tergib (2439) Sahihu’l-Cami (5077)
Ebu’d-Derda radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Allah dilerse her günahı bağışlar, ancak müşrik olarak ölen veya bir mümini kasten öldüren hariç”
İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya birisi, “Ey İbn Abbas! Katil için tevbe var mıdır?” diye sordu. İbn Abbas radıyallahu anhuma buna şaşırmış gibi:
“Sen ne diyorsun böyle?” dedi. Adam soruyu tekrar etti. Bunun üzerine iki veya üç defa:
“Ne diyorsun böyle?” dedi. Sonra İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle dedi:
“Onun tevbesi mi olur? Ben peygamberiniz sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Öldürülen kimse, (kıyamet gününde) boyun damarlarından kan akarak, başı iki elinden birine asılı, diğer eliyle de katilinin yakasından sürükleyerek arş’ın yanına getirir.
Öldürülen kimse alemlerin rabbine:
“Beni bu öldürdü” der. Allah, katile:
“Sen artık bedbaht oldun” denilir ve cehenneme götürülür.” Es-Sahiha (2697)
Ebu Said radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Cehennemden bir parça çıkar ve konuşarak şöyle der: Bugün üç kişi ile görevlendirildim: Her bir zorba, Allah ile beraber başka bir ilâh edinen ve haksız olarak bir cana kıyan ile. Sonra onlara sarılır ve cehennemin alevleri içine atar.” Sahihu’t-Tergib (2451) Elbani hasen demiştir.
Sahihu’l-Buhari’de (7152) Cundub b. Abdillah radıyallahu anh’den rivayet edilmiştir:
“İnsanın kokuşacak ilk organı karnıdır. Helalden başka bir şey yememeye gücü yeten bunu yapsın. Cennet ile kendisi arasında bir engel oluşmaması için bir avuç kan dökmemeye gücü yeten bunu yapsın.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim ümmetime karşı çıkıp iyisini kötüsünü seçmeden kılıç sallarsa, mümin olanlarına hürmet etmeyip, anlaşmalı kişiye verdiği sözünde de durmazsa ne o bendendir, ne de ben ondanım Muslim (1848)
Anlaşmalı Kimselerin Öldürülmesinin Yasak Oluşu
Yine anlaşmalı kimselerin öldürülmesi de caiz değildir. Nitekim bu husus Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olmuştur. Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’nın rivayet ettiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim bir anlaşmalıyı öldürürse cennetin kokusunu bile alamaz. Halbuki onun kokusu kırk senelik mesafeden hissedilir.” Buhari (3166)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dikkat edin! Her kim Allah’ın zimmetinde ve Rasulü’nün zimmetinde bulunan bir anlaşmalı kimseyi öldürürse, Allah’ın zimmetini delmiş olur.
Kırk senelik mesafeden kokusu hissediliyor olmasına rağmen, cennetin kokusunu alamaz.” Tirmizi (3/14) İbn Mace (2687) Tirmizi: hasen sahih demiştir.
Şeyh Abdulmuhsin el-Abbad dedi ki: “Zimmet ehli, anlaşmalı ve kendisine eman verilmiş bir kimseyi öldürmek haramdır. Nitekim bu hususta şiddetli tehdit gelmiştir. Bunu Buhari Sahih’inde (3166), Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet etmiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir anlaşmalıyı öldürürse cennetin kokusunu bile alamaz. Halbuki onun kokusu kırk senelik mesafeden hissedilir” Yine Buhari bunu Kitabu’l-Cizye’de, “Anlaşmalı bir kimseyi suçsuz yere öldürmenin günahı” başlığı altında ve Kitabu’d-Diyat’ta; “Zımmi’yi suçsuz yere öldürmenin günahı” başlığı altında rivayet etmiştir. Oradaki metni şu şekildedir:
“Kim bir anlaşmalı kimseyi öldürürse, cennetin kokusunu dahi alamaz. Halbuki onun kokusu kırk yıllık mesafeden hissedilir”
Hafız İbn Hacer, el-Feth’te (12/259) şöyle demiştir: “Anlaşmalı hakkındaki bu rivayet, zımmi hakkında da geçerlidir. Cizye bölümündeki lafzında: “Kim bir anlaşmalıyı öldürürse” şeklindedir. Nitekim rivayetin zahiri de böyledir. Burada kastedilen; ister cizye akdi olsun, ister yöneticinin ateşkes anlaşması olsun veyahut da müslümanlardan birinin verdiği eman olsun, müslümanlarla anlaşması bulunan kimselerdir.”
Müslümanı Tekfir Etmenin Haramlığı
Hikmet sahibi şeriat koyucu, müslümanı tekfir etmekten yasaklamış ve bundan şiddetle sakındırmıştır.
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kişi kardeşine “ey kafir” derse bu söz iksinden birine döner. Eğer o, dediği gibi ise ona aittir. Aksi halde bu söz kendisine döner.” Buhari (6104) Müslim (60)
Ebu Zerr radıyallahu anh’den rivayete göre, o Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Kim bir kimseyi küfür ithamıyla çağırırsa veya ona Allah’ın düşmanı der de, şayet o kimse dediği gibi değilse, bu söz kendisine döner.” Buhari (6045) Muslim (61)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim kardeşine ey kafir derse, bu söz ikisinden birine döner.” Buhari ve Müslim.
Ebu Kılabe, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ağaç altında biat edenlerden olduğunu haber verdiği Sabit b. ed-Dahhak’tan rivayet ediyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim İslâmdan başka bir din adına yalan yere kasten yemin ederse, o kimse dediği gibidir. Her kim kendini bir şeyle öldürürse Allah kıyamet gününde o şeyle azâb eder. Kişinin sahip olmadığı bir şeyi adama hakkı yoktur. Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Kim de bir mümini kafirlikle suçlarsa, onu öldürmüş gibidir. Kim kendisini bir şeyle keserse, kıyamet günü onunla azap olunur.” Sahihu’t-Tergib (2775) Sahihu’l-Cami (5545)
Bu meselenin tehlikesine Huzeyfe radıyallahu anh’ın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği şu hadis delil olmaktadır:
“Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey, Kur’anı üzerinde güzelliği görününceye kadar okuyan ve sonra İslamı üzerindeki bir gömlek gibi çıkarıp arkasına atan, komşusu üzerine kılıçla hamle edip onu şirkle suçlayan kimsedir.” Dedim ki:
“Ey Allah’ın nebisi! Hangisi şirke daha layık, suçlayan mı yoksa şirkle suçlanan mı?”
“Bilakis şirkle suçlayan (buna daha layıktır)” buyurdu. Buhari Tarihu’l-Kebir (4/301) İbn Hibban (1/281) Silsiletu’s-Sahiha (3201)
Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse birisini tekfir ederse, bu söz mutlaka ikisinden birine döner. Eğer o kimse kafirse ona, değilse, tekfiri kendisine döner.” Sahihu’t-Tergib (2775) Sahihu’l-Cami (5545)
İbn Hacer şöyle demiştir: “Hadisin akışı, müslüman bir kimsenin, müslüman kardeşi hakkında bunu söylemekten sakındırmak içindir. Bu da hariciler fırkasının ve diğerlerinin varlığından önce olmuştur.” Fethu’l-Bari (10/166)
Sonra şöyle dedi: “Bir müslümanı tekfir edenin durumuna bakılır, şayet bunu herhangi bir tevile dayanmaksızın söylüyorsa kınamayı hak eder. Hatta belki de kendisi kafir olur. Şayet bir tevile dayanarak söylüyorsa bakılır, yaptığı tevil geçerli ise kınamayı hak etmez. Bilakis doğruya dönünceye kadar ona hüccet ikame edilir.”Fethu’l-Bari (12/304)
Helak edici belalardandır ki, bazı insanlar, alimlerin yaşantısı hakkında bilgi sahibi olmuşlar veya kitaplarını okumuşlar veyahut ses kayıtlarını dinlemişler, ama kendilerine nispet edilen kusurları araştırıyorlar veya hatalarına tabi oluyorlar. Allah’ın onlara lutfettiği, insanlara bir hak veya hayır olarak sundukları ilimlere ise iltifat etmiyor ve anlatmıyorlar. Onlar tıpkı iyilik gördüğü zaman gizleyen, kötülük gördüğü zaman da yayan ve eziyet eden kötü komşu gibidirler. Hataları araştırıp sözleri yerinden saptırmaktan, meşhur olmak için nasları tevil etmekten ve eksiltmekten Allah’a sığınırız. Zira bu ancak hevayı önder edinen toplulukların işidir. Onları harekete geçiren şey, suçsuz kimselerin kusurlarını ve isabet eden kimselerin hatalarını araştırma hususunda taassublarıdır. Herhangi bir müslümanın elinde kesin ve sabit bir ilim olmaksızın şüphe, kuruntular ve zan ile tekfir meydanına girmesi caiz değildir. Aksi halde yeryüzünde çok az kimse dışında müslüman kalmaz.
Yine işlenen günahlar imanı ve şehadet kelimelerini ikrar etmeyi büyük tehlikeye soksa da, bu sebeple tekfir etmek caiz değildir.
El-Gazali şöyle demiştir: Müslümanın meyletmesi gereken; yol bulunduğu sürece tekfirden uzak durmasıdır. Zira kıbleye yönelerek namaz kılan, Allah’tan başka ilah olmadığını ve Muhammed’in O’nun rasulü olduğunu açıkça söyleyenlerin kanlarını ve mallarını mubah saymak hatadır. Bin defa hata ederek hayatta bırakmak, bir müslümanın kanını dökmek hususunda hata etmekten daha hafiftir. Hata ile affetmek, hata ile cezalandırmaktan hayırlıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İdarecinin affetme konusunda hata etmesi, cezalandırması hususunda hata etmesinden
hayırlıdır.” Hakim (4/426) Beyhaki (9/123) Tirmizi (1344) isnadında bulunan Yezid b. Ziyad ed-Dımaşki zayıftır. Hakim’in rivayetinde onun Yezid b. Ziyad el-Eşcai olduğu tasrih edilmiştir ki, o güvenilir bir ravidir. İbn Ebi Şeybe (5/512) ve İbn Abdilberr’in el-İstizkar (8/13) rivayetinde ise Yezid b. Ziyad el-Basri şeklindedir. Hadisin şahitleri vardır. – Ebu Muaz -
İşte bu araştırma, hayatı muhafazaya ve herhangi bir kimsenin öldürülmesine hükmetmeye götürecek olan tekfirde acele etmemeye yöneliktir.
Yani müslümanların idareci ve önderinin mümkün mertebe af yolunu tercih etmesi hakkıdır. Kötülüğe, eziyete ve bozgunculuğa sebep olmadan bundan bahsetmeyi ise terk etmez. Bilakis delilin gerektirdiğini yapar. “Günahkar kimseyi kendisinde bulunan hasletlerle anlatın” el-Harrani’nin dediği gibi bu hadis, isabet etmeye azmedip de istemeden hata eden kimse hakkındadır. Feydu’l-Kadir (1/293)
Son olarak sizlere Allah Azze ve Celle’nin şu sözünü hatırlatayım:
“Allah'a döndürüleceğiniz ve haksızlık edilmeksizin herkese kazancının verileceği (o hesap) gününden korkun.” (Bakara 281)
“Kıyamet günü, her insan, hayır olarak işlediği şeyi karşısında hazır bulacaktır; kötülük olarak işlediğini de... Ne var ki, kendisiyle o kötülük arasında çok uzak bir mesafe bulunmasını temenni edecektir.” (Al-i İmran 30)
“O gün, kişi kardeşinden, anasından, babasından, karısından ve oğullarından kaçar. O gün, onlardan her kişinin kendini meşgul eden bir işi vardır.” (Abese 34-37)
Uykunuzdan ayılın ey gençler! Gafletten uyanın! Şeytanın yeryüzünde bozgunculuk etme amacına aracı olmayın!
Büyük arşın sahibi olan yüce Allah’tan bizleri Selef menhecinden ayrılmamaya muvaffak kılmasını, hayırlı işler yapabilmemiz için ellerimizden tutmasını, bizleri Allah için, Kitabı için, rasulü için, müslümanların imamları ve tamamı için nasihat edenlerden kılmasını ve bu ümmeti doğruluk üzere, sünnet ve taat ehlinin aziz olduğu, bidat ve sapıklık ehlinin zelil olduğu, ayrılıkçı ve bozguncuların cezalandırıldığı bir toplum olarak sağlamlaştırmasını dileriz. Şüphesiz O çok cömert ve çok bağışlayıcıdır.
Yine Allah Subhanehu’dan, müslümanların gençlerini hanif dinlerinde basiretli kılmasını, onları gizli ve açık fitnelerden uzaklaştırmasını, onlara büyük ve küçük her meselede doğru olanı ilham etmesini dileriz.
Allah subhanehu ve teala’dan müslümanların yöneticilerini sevip razı olduğu işlere muvaffak kılmasını, onları unuttukları zaman hatırlatacak, hata ettikleri zaman nasihat edecek salih bir çevre ile rızıklandırmasını, kullarının saadeti için onların ellerinden tutmasını, lutfuyla ve rahmetiyle onları genişliği göklerle yer kadar olan cennete ulaştırmasını dileriz. Allahumme amin.
Hamd alemlerin rabbi Allah içindir. Alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed’e, ailesine ve bütün ashabına salat ve selam olsun.
Allah’ım seni hamdinle tesbih ederiz. Şehadet ederiz ki senden başka ilah yoktur, senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederiz.
Yazan:Ebu Enes el-Iraki
Macid b. Hancer el-Benkani
14 Ramazan 1430 hicri, Cuma /4.9.2009 miladi
Yazan: Ebu Enes Macid İslam el-Benkani
Terceme: Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukabadi
Mukaddime
Şüphesiz Hamd Allah içindir. O’ndan yardım ister ve O’ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiğini kimse saptıramaz ve Allah’ın saptırdığını da kimse hidayet edemez.
“Ey îman edenler! Allah'tan sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah, amellerinizi ıslâh etsin ve günâhlarınızı bağışlasın; kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab 70-71)
Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve rasulüdür.
Muhakkak ki müslümanları saptırma konusunda şeytanın giriş kapıları vardır.
Birincisi: Eğer müslüman, isyankar ve itaatleri yerine getirmeyen biri ise, şeytan onun Allah ve rasulüne itaatten uzak kalmaya devam etmesi için günahları ve şehvetleri süsler. Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Cennetin etrafı hoşlanılmayan şeylerle, cehennemin etrafı ise şehvetlerle çevrilidir.” Buhari (6487) Müslim (2822)
Ikincisi: şayet müslüman taat ve ibadet ehlinden ise şeytan onun dinini ifsat etmek için dinde aşırılığı ona süsler. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin”
“De ki: Ey Ehl-i kitap! Dininizde haksız yere aşırılık etmeyin, daha önce sapmış ve pekçoklarını doğru yoldan saptırmış olan bir topluluğun hevalarını takip etmeyin”
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:
“Sizleri dinde aşırılıktan sakındırırım. Zira sizden öncekiler ancak aşırılıkları sebebiyle helak
oldular.” Hadis sahihtir. Nesai ve başkaları rivayet etmişlerdir. Bu hadis veda haccı esnasında söylenmiştir. Bkz.: es-Sahiha (1283)
Bu geri kalan ve aşırı giden kimselere karşı, hevaya tabi olmayı, kafalarına estiği gibi hareket etmeyi, dinde kötü anlayış sahibi olmayı ve ilim ehlinden uzaklaşmayı süslemesi şeytanın tuzaklarındandır. Böylece doğruyu görüp ona yönelmelerini engeller ve sapıklıkta devam etmelerini sağlar. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Hevaya tabi olma, yoksa seni Allah yolundan saptırır.”
“Allah’tan bir hidayet olmaksızın hevasına uyandan daha sapık kim vardır”
“Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse böyle midir? Şüphesiz Allah, dilediğini saptırır.” (Fatır 8)
“Rabbinden bir delil üzere olanlar, kötü amelleri kendilerine süslenip hevalarına tabi olanlarla hiç bir olur mu?”
“Kitab'ı sana indiren O'dur. O kitabın bir kısmı muhkem âyetlerdir; bunla' Kitab'ın aslıdır: diğerleri ise, muteşâbih âyetlerdir. Kalblerinde eğrilik bulunan kimseler, fitne çıkarmak ve (heveslerine uygun) tevilini yapmak için müteşâbih olan âyetlere tâbi olurlar.” (Al-I İmran 7)
Sahihu Buhari’de (4547) ve Muslim’de (2665) Aişe radıyallahu anha’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu ayeti okudu ve şöyle buyurdu:
“Onun müteşabihlerine uyanları gördüğünüz zaman bilin ki işte onlar Allah’ın bahsettiği kimselerdir. onlardan sakının!”
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“ Allah kimin iyiliğini dilerse, onu dinde fakih (anlayış sahibi) kılar” (Buhari (71) Müslim (1037) Bu hadisin ifadesi; Allah’ın, kulu hakkında iyiliğini dilemesinin alametinin dinde anlayışlı kılması olduğudur. Anlamı ise; Allah’ın hakkında iyiliğini dilemediği kimseleri dinde anlayış sahibi kılmaması, bilakis dinde kötü anlayışla müptela etmesidir.
Maalesef bu zamanda bazı heyecanlı gençler tarafından hanif dine aykırı olan patlatma eylemleri artmıştır. Bu patlamalar sebebiyle masum canlara kıyılmıştır. Allah katında dünyanın son bulması, bir müslümanın öldürülmesinden daha hafiftir. Bir çok ülkelerde özellikle de arap ülkelerinde bu patlatma eylemlerinin yapıldığını ve masum canlara kıyıldığını çokça duymaya başladık. Bu patlatmaları ne din ne de akıl onaylar.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Her kim bir mü'mini kasten öldürürse, cezası, içinde dâimi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir âzâb hazırlamıştır.” (Nisa 93)
“Sebepsiz yere adam öldürmenin yahut yeryüzünde fesad çıkarmanın karşılığı olmaksızın, kim bir kimseyi öldürürse, o, insanları topluca öldürmüş gibidir.” (Maide 32)
Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bizleri müslüman bir kimseyi öldürmekten şiddetle sakındırarak şöyle buyurmuştur:
“Bütün dünyanın son bulması, Allah katında haksız yere kan dökmekten daha hafiftir.Elbani; sahih li gayrihi demiştir. Et-Tergib (2/629)
Şeyh el-Abbad şöyle demiştir: “Bu gece dünkine ne kadar da benziyor diyorum. Zira Riyad şehrindeki patlama ile hicri 1424 yılı başlarındaki Mekke ve Medine’de meydana gelen patlamalar ve silahlı saldırılardan meydana gelenler, şeytanın kışkırtmasının ve aşırılığı süslemesinin neticesinde olmuştur. Bu, yeryüzünde suç işlemek ve bozgunculuktan meydana gelenlerden daha çirkindir. Bundan daha çirkin olanı ise, bunları gerçekleştirenlerin; cana kıymaya, müslümanları ve eman anlaşması altında olanları öldürmeye, kadınları dul ve çocukları yetim bırakmaya, binaları ve içindekileri yerle bir etmeye cihad adını vermeleridir.
Cihad ile Terör Arasındaki Fark
Cihad ile terör arasında fark olduğu malumdur. Şer’î cihad, beldeler fethetmek ve bu yüce dini yaymak yahut savunmak için yapılır. Yine can, ırz, vatan ve mal savunması için de bu meşru kılınmıştır.
Said b. Zeyd radıyallahu anh’den gelen rivayette o, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittiğini nakletmiştir:
“Kim malı için savaşırsa şehittir. Kim kanı için savaşırsa şehittir. Kim dini için savaşırsa şehittir. Kim ailesi için savaşırsa o şehittir.”
Ebu Davud, Nesai, İbn Mace ve Tirmizi rivayet etmişlerdir. Bkz.: Elbani el-Mişkat (3529) el-İrva (708) Ahkamu’l-Cenaiz (s.42)
Düşman ülkene, evine, namusuna hücum ederse veya seni öldürmek, malını almak isterse ister tek olarak, ister toplu olarak saldırsınlar, ister müslüman, ister kafir olsunlar fark etmez onu öldürdüğün zaman o ateştedir. O seni öldürürse sen de Allah’ın izniyle cennette olursun.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den gelen rivayete göre bir adam Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:
“Ey Allah’ın rasulü! Bir adam benim malıma kastederek gelirse ne dersin?” dedi.
“Malını ona verme” buyurdu.
“Eğer benimle vuruşursa?” dedi.
“Sen de onunla vuruş” dedi.
“O beni öldürürse ne dersin?” dedi.
“Sen şehit olursun” buyurdu.
“Peki ben onu öldürürsem ne olur?” diye sordu. Bunun üzerine:
“O ateştedir” buyurdu. Muslim (140)
Cihad, kıyamet gününe kadar devam edecektir. Buna karşı çıkan veya inkar eden kafirdir. Bundan Allah’a sığınırız. Ama insanları korktutmak ve kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve benzerleri gibi masum canlara kıymaktan ibaret olan teröre gelince, bu haramdır, Allah Azze ve Celle’nin kelamı ve seçkin rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetiyle bundan yasaklanmıştır.
Bu fiili işleyenler bilmelilerdir ki bunun arkasında ya cennet ya da cehennem vardır. Rablerinin yarattığı hakkında razı olup olmayacağını bilmedikleri bu hususta, cennete mi yoksa – Allah’a sığınırız - cehenneme mi gideceklerini gideceklerini kestiremedikleri bu konuda kendilerini nasıl kurban ederler? Hangi amel olursa olsun, büyük alimlere müracaat etmek gerekir.
Her Meselede Alimlere Müracaat Etmek
Büyük küçük her meselede alimlere başvurmak kaçınılmazdır. Zira Kitap ve sünnet nasları mücerred nazarla anlaşılmaz. Lakin bizlerin alimlere müracaat etmemiz gerekmektedir. Zira onlar ilim ve basiret üzeredirler. Meselelerde doğruya isabet ederler. Hepimiz biliriz ki yıllarca önce meydana gelen ve Harem bölgesinde bozgunculukla tamamlanan Cuheyman fitnesinin sebebi alimlere başvurulmamasıdır.
İlim ehline başvurmakta hayır olduğunu ve bunun müslümanlar için daha faydalı olacağını gösteren delillerden birisi de Müslim’in Sahih’inde Fadl b. Dukeyn’den, onun Ebu Asım Muhammed b. Ebi Eyyub’den, onun da Yezid el-Fakir’den şu rivayetidir: Yezid el-Fakir dedi ki:
“Haricilerin bir görüşüne gönlümü kaptırmıştım. Kalabalık bir grup içinde hac yapmak ve sonra insanlara propaganda yapmak üzere çıktık. Medine’ye uğradığımızda Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma bir direğin yanına oturmuş; cemaate Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den hadis rivayet ediyor. Bir ara cehennemliklerden bahsetti. Bunun üzerine kendisine:
“Ey Rasulullah'ın sahabesi! Siz ne konuşuyorsunuz? Halbuki Allah:
“Şüphesiz ki, sen kimi cehenneme atarsan onu muhakkak surette rezil rüsvay edersin.” (Âl-i Imrân 192) ve:
“Ehl-i cehennem, cehennemden çıkmak istedikçe oraya iade edilirler...” (Secde 20) buyuruyor. Binaenaleyh siz ne diyorsunuz? dedim. Cabir:
“Sen Kur'an okur musun?” dedi.
“Evet!” cevabını verdim.
“Acaba Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in makamını yani Allah'ın onu ihya buyuracağı yerin neresi olduğunu işittin mi?”
“Evet”
“O makam Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in mahmûd olan makamıdır ki, onun sayesinde Allah (cehennemden) çıkaracaklarını çıkarır” dedi. Sonra Cabir radıyallahu anh sıratın konmasını, insanların onun üzerinden geçişini anlattı. Ben bunları ezberimde tutamamış olmaktan korkarım. Şu kadar var ki; Cabir bir kavmin bir müddet cehennemde kaldıktan sonra oradan çıkarılacağını yani susam çöpleri gibi çıkarılarak cennet nehirlerinden bir nehre atılacaklarını ve orada yıkanarak kâğıt sayfaları gibi (bembeyaz) çıkarılacaklarını söyledi. Müteakiben hacdan döndük ve bir birimize
“Yazıklar olsun size! Bu şeyhin Rasulullâh sallallahu aleyhi ve sellem üzerinden yalan söyleyeceğini mi zannediyorsunuz?” diyerek (haricilik davasından)
döndük. Vallahi Bizden bir adamdan başka haricilikte kalan olmadı.
Ebu Nuaym dedi ki: bize Heddâb b. Halid el-Ezdî rivayet etti (dedi ki): zize Hammâd b. Seleme Ebu Imran ile Sabit'ten, onlar da Enes b. Malik radıyallahu anh'den naklen rivayet ettiler: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Cehennemden dört kişi çıkarılarak Allah'a arzedilecekler. Bunlardan biri Allah'a hitaben:
“Yarabbi! Beni cehennemden çıkardın ya, bir daha oraya döndürme, diye niyaz edecek, bunun üzerine Allah onu cehennemden kurtaracaktır.” 4Muslim (191)
Şeyh Abdulmuhsin el-Abbad el-Bedr, “Hangi Akıl veya Hangi Din Patlatma ve Yıkma Eylemlerine Cihad Der?” adlı kitabında (s.16) şöyle der: “Muhakkak ki şeytan ibadet ehlini dinlerinden ifsat etmek için dinde aşırılık kapısını kullanarak girmektedir. Tıpkı hariciler ve onların görüşlerine gönlünü kaptıran bu grubun başına geldiği gibi. Fitnelerden kurtuluşun yolu yine bu grubun batıldan dönüş yapanlarının Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’ya müracaat etmeleri gibi, ilim ehline başvurmaktır.”
Kasım b. Sellam rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: Malik rahmetullahi aleyh’in şöyle dediğini işittim: “Muhakkak ki bazı topluluklar ibadet peşinde ilmi zayi ettiler ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetine karşı kılıçlarıyla ayaklandılar. Şayet ilme tabi olsalarda ilim onları bu işten alıkoyardı.”Miftahu Dari’s-Seade (1/119)
Cana Kıymaktan Yasaklama
Cundeb b. Abdillah radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ediyor:
“Sizden öncekiler içinde bir adamda yara çıktı. Yara kendisini rahatsız etmeğe başlayınca bir bıçak alarak onu yardı. Derken kan dinmedi. Nihayet adam öldü. Bunun üzerine Allah Teala:
“Kulum canı hakkında beni geçti, Ben de ona cenneti haram ettim” buyurmuştur.”
Buhari (3463) Müslim (113)
“Kulum canı hakkında beni geçti” ifadesini İbn Hacer şöyle açıklamıştır: “Bu ifade, zikredilen ölüm hususunda acele etmekten kinayedir. “Cenneti ona haram ettim” ifadesi sürekli cezalandırmanın devam etmesiyle ilgilidir. Çünkü ölüm hususunda acele etmiş, kendi isteğiyle Allah’a isyan ederek kendini öldürmüş, cezası da buna uygun şekilde olmuştur. Buradan anlaşılıyor ki adamın maksadı galip zanna göre faydalı olacağını düşündüğü bir tedavi değil, ölmek idi.” Fethu’l-Bari (6/500)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim kendisini bir demir parçası ile öldürürse, demiri elinde, onu karnına saplar bir hâlde cehennem ateşinde ebedî ve dâîmi olarak kalacaktır. Her kim kendisini zehir içerek öldürürse o kimse de zehirini cehennem ateşinde ebedî ve daimi kalarak içecektir.” Buhari (5778) Müslim (109)
Sabit b. Dahhak radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mümini küfür ile suçlayan onu öldürmüş gibidir. Kim kendisini bir şeyle öldürürse Allah kıyamet gününde ona o şeyle azap eder.” Buhari (6652) Müslim (110)
Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Kim kendisini yüksek bir yerden atarak öldürürse o cehennem ateşinde ebedi ve kalıcı olarak kendini yükten atmaya devam edecektir. Her kim kendisini zehir içerek öldürürse o kimse de zehirini cehennem ateşinde ebedî ve daimi kalarak içecektir. Her kim kendisini bir demir parçası ile öldürürse, demiri elinde kendisine saplar bir hâlde cehennem ateşinde ebedî ve dâîmi olarak kalacak-tır.”Buhari (5778) Müslim (109)
Ebu Kılabe’nin, Sabit b. Dahhak radıyallahu anh’den rivayetinin sonunda şöyle demiştir: “O Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ağaç altında biat etmişti. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim İslâmdan başka bir din adına yalan yere kasten yemin ederse, o kimse dediği gibidir. Her kim kendini bir şeyle öldürürse Allah onu cehennem âteşinde o şeyle azâb eder. Kim de bir mümini kafirlikle suçlarsa, onu öldürmüş gibidir. Kim kendisini bir şeyle keserse, kıyamet günü onunla azap olunur.”Buhari (1363, 6047, 6652) Müslim (110)
Tirmizi’nin metni şu şekildedir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kişinin sahip olmadığı bir şeyi adama hakkı yoktur. Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Kim bir mümini kafirlikle suçlarsa onu öldürmüş gibi olur. Kim kendisini bir şeyle öldürürse kıyamet gününde Allah da ona kendisini öldürdüğü şeyle azap eder.”
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizden öncekiler içinde bir adamın yüzünde çıban çıkmıştı. Bu kendisine rahatsızlık verince sadağından bir ok çıkardı ve onu kazıdı. Kanı dinmedi ve öldü. Rabbiniz şöyle buyurdu:
“Cenneti ona haram kıldım.” Müslim (113)
Sehl b. Sa’d radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem müşriklerle karşılaşarak harb etmişti. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem askerinin karargâhına, ötekiler de kendi karargâhlarına döndükleri vakit Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı arasında bir adam bulunuyordu ki, bu adam düşman ordusundan ayrılan bir asker görünce peşine düşüyor ve kılıcı ile (boynunu) vurmadan bırakmıyordu. Bunun üzerine ashâb:
“Bu gün bizden hiç birimiz filân kadar yararlık gösteremedi” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem;
“Dikkat edin, o adam muhakkak cehennemliktir.” Buyurdu. Bunun üzerine cemaattan bir zât:
“Ben daima onun yanında bulunacağım dedi ve hemen onunla birlikte çıktı. O durdukça bu da duruyor; o hızlandı mı bu da onunla beraber hızlanıyordu. Derken adam ağır şekilde yaralandı ve çabuk ölmek isteyerek kılıcının kabzasını yere, sivri ucunu da iki göğsünün arasına dayadı. Sonra kılıcının üzerine yüklenerek kendini öldürdü. Artık beraberinde giden zât da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkarak:
“Şehâdet ederim ki sen Allah'ın Resulüsün” dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ne o?” deyince:
“Demin cehennemlik olduğunu söylediğin adam yok mu, cemaat onun meselesini büyüttüler. Ben de onlara: “Ben sizin için onu ta'kib ederim” diyerek onu aramaya çıktım. Nihayet ağır surette yaralandı ve çabuk ölmek isteyerek kılıcının kabzasını yere, sivri ucunu da göğsünün arasına dayadı. Sonra da üzerine yüklenerek kendini öldürdü” dedi. O zaman Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şunları söyledi:
“Hakikatte bazen kişi cehennemlik olduğu haide görünürde ehl-i cennetin yaptığını yapar. (Bazen de) adam cennetlik olduğu halde insanların gözleri önünde cehennemliklerin yaptığını yapar.” Buhari (2898) Müslim (112)
İki Müslüman Silahlarıyla Çarpıştıkları Zaman Ölen de Öldüren de Ateştedir
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İki müslüman kılıçlarıyla karşılaşıp vuruştukları zaman ölen de, öldüren de ateştedir.” Denildi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Öldüreni anladık, peki öldürülen neden ateşte?” bunun üzerine şöyle buyurdu:
“O da arkadaşını öldürmeye çalıştı.” Buhari, Muslim
İbn Mesud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mümine sövmek fasıklık, onu öldürmek küfürdür.” Buhari (5697) Muslim (64)
Es-San’anî, “Onu öldürmek küfürdür” ifadesi hakkında şöyle demiştir: “Müslümanı haksız yere öldürmenin küfür olduğuna delalet etmektedir. Müslümanı öldürmeyi helal sayan veya müslüman olduğu için onu öldüren kimse hakkında zahir olan budur. Ama başka sebeple çarpışmaya gelince, kastedilen inkar küfrü değil, islam kardeşliği ve iyiliklere karşı nankörlüğün kastedildiği mecazi küfürdür. İşlenen günah sebebiyle kalpte oluşan hakka karşı körlüğün, kendisini küfre götürebileceği için küfür denilmiştir. Yahut müslümanı öldüren bir kafirin yaptığı iş gibi bir iş yapması sebebiyle bu isim verilmiştir.” Sübülü’s-Selam (4/189)
Haksız Yere Cana Kıymaktan Yasaklanması
Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap ve lanet etmiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa 93)
“Sebepsiz yere adam öldürmenin yahut yeryüzünde fesad çıkarmanın karşılığı olmaksızın, kim bir kimseyi öldürürse, o, insanları topluca öldürmüş gibidir.” (Maide 32)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:
“Mü’minlerin kanları eşittir. Onlardan en aşağı görülen biri bile düşmana eman verebilir, kafire karşılık Mü’min öldürülmez. Anlaşma yapılan kimse de ahdine vefa gösterdiği sürece öldürülmez. Her kim bir suç işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Her kim bir suç işler veya suçluyu koruyacak olursa Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olur.” Sahihu’l-Cami (6666)
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e hangi günah daha büyüktür? Diye soruldu. Buyurdu ki:
“Seni yaratmış olduğu halde Allah’a denk edinmendir.”
“Sonra hangisi?” denildi.
“Yemeğine ortak olur korkusuyla çocuğunu öldürmendir” buyurdu.
“Sonra hangisi?” diye soruldu.
“Komşunun hanımıyla zina etmendir” buyurdu. Buhari (4477) Muslim (86)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İki müslüman kılıçlarıyla karşılaştıkları zaman ölen de öldüren de cehennemdedir.”
“Ey Allah’ın rasulü! Öldüreni anladık, peki ölen neden ateşte?” denildi.
“Çünkü o da kardeşini öldürmeye çalıştı” buyurdu. Buhari (31) Muslim (2888)
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kişi, haram bir kana bulaşmadıkça dininde ferahlık üzere devam eder.” Buhari (6862)
Yine şöyle buyurmuştur:
”Benden sonra birbirlerinizin boynunu vuracak kafirlere dönüşmeyin” Buhari (121) Muslim (65)
İbn Mesud radıyallahu anh’den: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde insanlar arasında ilk görülecek dava dökülen kanlar hususunda olacaktır.” Buhari (6864) Muslim (1678)
İbn Hacer dedi ki: “Bunun anlamı; ilk görülecek davaların kanlar hakkında olmasıdır. Veya takdiri şöyle olabilir: ilk olarak kan davalarının görülmesi emredilir.” Fethu’l-Bari (11/396)
Bera b. Âzib radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki, dünyanın son bulması, Allah katında bir müminin haksız yere öldürülmesinden daha hafiftir.” Sahihu’t-Tergib (2438) Sahihu’l-Cami (5078)
El-Esbahani’nin rivayetinde şu fazlalık vardır:
“Şayet göklerinde ve yerinde bulunanlar bir müminin kanını dökmede iştirak etseler Allah hepsini cehenneme atar.”
Beyhaki’nin rivayetinde ise şöyle geçer:
“Muhakkak ki bütün dünyanın son bulması, Allah’a göre haksız yere kan dökmekten daha hafiftir.” Sahihu’t-Tergib (2/629)
Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma’dan: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Elbette dünyanın son bulması, Allah’a göre müslüman kimsenin öldürülmesinden daha hafiftir.”26
İbn Ömer radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Ka’be’yi tavaf ederken gördüm. Şöyle diyordu:
“Ne güzelsin ve kokun ne kadar hoş! Ne büyüksün ve hürmetin ne kadar da yücedir. Muhammed’in nefsini elinde tutana yemin ederim ki, Allah katında müminin, malının, kanının ve onun hakkında yalnız iyilik düşünmenin hürmeti, senin hürmetinden daha büyüktür.” Sahihu’t-Tergib (2439) Sahihu’l-Cami (5077)
Ebu’d-Derda radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Allah dilerse her günahı bağışlar, ancak müşrik olarak ölen veya bir mümini kasten öldüren hariç”
İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya birisi, “Ey İbn Abbas! Katil için tevbe var mıdır?” diye sordu. İbn Abbas radıyallahu anhuma buna şaşırmış gibi:
“Sen ne diyorsun böyle?” dedi. Adam soruyu tekrar etti. Bunun üzerine iki veya üç defa:
“Ne diyorsun böyle?” dedi. Sonra İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle dedi:
“Onun tevbesi mi olur? Ben peygamberiniz sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Öldürülen kimse, (kıyamet gününde) boyun damarlarından kan akarak, başı iki elinden birine asılı, diğer eliyle de katilinin yakasından sürükleyerek arş’ın yanına getirir.
Öldürülen kimse alemlerin rabbine:
“Beni bu öldürdü” der. Allah, katile:
“Sen artık bedbaht oldun” denilir ve cehenneme götürülür.” Es-Sahiha (2697)
Ebu Said radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Cehennemden bir parça çıkar ve konuşarak şöyle der: Bugün üç kişi ile görevlendirildim: Her bir zorba, Allah ile beraber başka bir ilâh edinen ve haksız olarak bir cana kıyan ile. Sonra onlara sarılır ve cehennemin alevleri içine atar.” Sahihu’t-Tergib (2451) Elbani hasen demiştir.
Sahihu’l-Buhari’de (7152) Cundub b. Abdillah radıyallahu anh’den rivayet edilmiştir:
“İnsanın kokuşacak ilk organı karnıdır. Helalden başka bir şey yememeye gücü yeten bunu yapsın. Cennet ile kendisi arasında bir engel oluşmaması için bir avuç kan dökmemeye gücü yeten bunu yapsın.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim ümmetime karşı çıkıp iyisini kötüsünü seçmeden kılıç sallarsa, mümin olanlarına hürmet etmeyip, anlaşmalı kişiye verdiği sözünde de durmazsa ne o bendendir, ne de ben ondanım Muslim (1848)
Anlaşmalı Kimselerin Öldürülmesinin Yasak Oluşu
Yine anlaşmalı kimselerin öldürülmesi de caiz değildir. Nitekim bu husus Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olmuştur. Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’nın rivayet ettiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim bir anlaşmalıyı öldürürse cennetin kokusunu bile alamaz. Halbuki onun kokusu kırk senelik mesafeden hissedilir.” Buhari (3166)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dikkat edin! Her kim Allah’ın zimmetinde ve Rasulü’nün zimmetinde bulunan bir anlaşmalı kimseyi öldürürse, Allah’ın zimmetini delmiş olur.
Kırk senelik mesafeden kokusu hissediliyor olmasına rağmen, cennetin kokusunu alamaz.” Tirmizi (3/14) İbn Mace (2687) Tirmizi: hasen sahih demiştir.
Şeyh Abdulmuhsin el-Abbad dedi ki: “Zimmet ehli, anlaşmalı ve kendisine eman verilmiş bir kimseyi öldürmek haramdır. Nitekim bu hususta şiddetli tehdit gelmiştir. Bunu Buhari Sahih’inde (3166), Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet etmiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir anlaşmalıyı öldürürse cennetin kokusunu bile alamaz. Halbuki onun kokusu kırk senelik mesafeden hissedilir” Yine Buhari bunu Kitabu’l-Cizye’de, “Anlaşmalı bir kimseyi suçsuz yere öldürmenin günahı” başlığı altında ve Kitabu’d-Diyat’ta; “Zımmi’yi suçsuz yere öldürmenin günahı” başlığı altında rivayet etmiştir. Oradaki metni şu şekildedir:
“Kim bir anlaşmalı kimseyi öldürürse, cennetin kokusunu dahi alamaz. Halbuki onun kokusu kırk yıllık mesafeden hissedilir”
Hafız İbn Hacer, el-Feth’te (12/259) şöyle demiştir: “Anlaşmalı hakkındaki bu rivayet, zımmi hakkında da geçerlidir. Cizye bölümündeki lafzında: “Kim bir anlaşmalıyı öldürürse” şeklindedir. Nitekim rivayetin zahiri de böyledir. Burada kastedilen; ister cizye akdi olsun, ister yöneticinin ateşkes anlaşması olsun veyahut da müslümanlardan birinin verdiği eman olsun, müslümanlarla anlaşması bulunan kimselerdir.”
Müslümanı Tekfir Etmenin Haramlığı
Hikmet sahibi şeriat koyucu, müslümanı tekfir etmekten yasaklamış ve bundan şiddetle sakındırmıştır.
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kişi kardeşine “ey kafir” derse bu söz iksinden birine döner. Eğer o, dediği gibi ise ona aittir. Aksi halde bu söz kendisine döner.” Buhari (6104) Müslim (60)
Ebu Zerr radıyallahu anh’den rivayete göre, o Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Kim bir kimseyi küfür ithamıyla çağırırsa veya ona Allah’ın düşmanı der de, şayet o kimse dediği gibi değilse, bu söz kendisine döner.” Buhari (6045) Muslim (61)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim kardeşine ey kafir derse, bu söz ikisinden birine döner.” Buhari ve Müslim.
Ebu Kılabe, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ağaç altında biat edenlerden olduğunu haber verdiği Sabit b. ed-Dahhak’tan rivayet ediyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kim İslâmdan başka bir din adına yalan yere kasten yemin ederse, o kimse dediği gibidir. Her kim kendini bir şeyle öldürürse Allah kıyamet gününde o şeyle azâb eder. Kişinin sahip olmadığı bir şeyi adama hakkı yoktur. Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Kim de bir mümini kafirlikle suçlarsa, onu öldürmüş gibidir. Kim kendisini bir şeyle keserse, kıyamet günü onunla azap olunur.” Sahihu’t-Tergib (2775) Sahihu’l-Cami (5545)
Bu meselenin tehlikesine Huzeyfe radıyallahu anh’ın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği şu hadis delil olmaktadır:
“Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey, Kur’anı üzerinde güzelliği görününceye kadar okuyan ve sonra İslamı üzerindeki bir gömlek gibi çıkarıp arkasına atan, komşusu üzerine kılıçla hamle edip onu şirkle suçlayan kimsedir.” Dedim ki:
“Ey Allah’ın nebisi! Hangisi şirke daha layık, suçlayan mı yoksa şirkle suçlanan mı?”
“Bilakis şirkle suçlayan (buna daha layıktır)” buyurdu. Buhari Tarihu’l-Kebir (4/301) İbn Hibban (1/281) Silsiletu’s-Sahiha (3201)
Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse birisini tekfir ederse, bu söz mutlaka ikisinden birine döner. Eğer o kimse kafirse ona, değilse, tekfiri kendisine döner.” Sahihu’t-Tergib (2775) Sahihu’l-Cami (5545)
İbn Hacer şöyle demiştir: “Hadisin akışı, müslüman bir kimsenin, müslüman kardeşi hakkında bunu söylemekten sakındırmak içindir. Bu da hariciler fırkasının ve diğerlerinin varlığından önce olmuştur.” Fethu’l-Bari (10/166)
Sonra şöyle dedi: “Bir müslümanı tekfir edenin durumuna bakılır, şayet bunu herhangi bir tevile dayanmaksızın söylüyorsa kınamayı hak eder. Hatta belki de kendisi kafir olur. Şayet bir tevile dayanarak söylüyorsa bakılır, yaptığı tevil geçerli ise kınamayı hak etmez. Bilakis doğruya dönünceye kadar ona hüccet ikame edilir.”Fethu’l-Bari (12/304)
Helak edici belalardandır ki, bazı insanlar, alimlerin yaşantısı hakkında bilgi sahibi olmuşlar veya kitaplarını okumuşlar veyahut ses kayıtlarını dinlemişler, ama kendilerine nispet edilen kusurları araştırıyorlar veya hatalarına tabi oluyorlar. Allah’ın onlara lutfettiği, insanlara bir hak veya hayır olarak sundukları ilimlere ise iltifat etmiyor ve anlatmıyorlar. Onlar tıpkı iyilik gördüğü zaman gizleyen, kötülük gördüğü zaman da yayan ve eziyet eden kötü komşu gibidirler. Hataları araştırıp sözleri yerinden saptırmaktan, meşhur olmak için nasları tevil etmekten ve eksiltmekten Allah’a sığınırız. Zira bu ancak hevayı önder edinen toplulukların işidir. Onları harekete geçiren şey, suçsuz kimselerin kusurlarını ve isabet eden kimselerin hatalarını araştırma hususunda taassublarıdır. Herhangi bir müslümanın elinde kesin ve sabit bir ilim olmaksızın şüphe, kuruntular ve zan ile tekfir meydanına girmesi caiz değildir. Aksi halde yeryüzünde çok az kimse dışında müslüman kalmaz.
Yine işlenen günahlar imanı ve şehadet kelimelerini ikrar etmeyi büyük tehlikeye soksa da, bu sebeple tekfir etmek caiz değildir.
El-Gazali şöyle demiştir: Müslümanın meyletmesi gereken; yol bulunduğu sürece tekfirden uzak durmasıdır. Zira kıbleye yönelerek namaz kılan, Allah’tan başka ilah olmadığını ve Muhammed’in O’nun rasulü olduğunu açıkça söyleyenlerin kanlarını ve mallarını mubah saymak hatadır. Bin defa hata ederek hayatta bırakmak, bir müslümanın kanını dökmek hususunda hata etmekten daha hafiftir. Hata ile affetmek, hata ile cezalandırmaktan hayırlıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İdarecinin affetme konusunda hata etmesi, cezalandırması hususunda hata etmesinden
hayırlıdır.” Hakim (4/426) Beyhaki (9/123) Tirmizi (1344) isnadında bulunan Yezid b. Ziyad ed-Dımaşki zayıftır. Hakim’in rivayetinde onun Yezid b. Ziyad el-Eşcai olduğu tasrih edilmiştir ki, o güvenilir bir ravidir. İbn Ebi Şeybe (5/512) ve İbn Abdilberr’in el-İstizkar (8/13) rivayetinde ise Yezid b. Ziyad el-Basri şeklindedir. Hadisin şahitleri vardır. – Ebu Muaz -
İşte bu araştırma, hayatı muhafazaya ve herhangi bir kimsenin öldürülmesine hükmetmeye götürecek olan tekfirde acele etmemeye yöneliktir.
Yani müslümanların idareci ve önderinin mümkün mertebe af yolunu tercih etmesi hakkıdır. Kötülüğe, eziyete ve bozgunculuğa sebep olmadan bundan bahsetmeyi ise terk etmez. Bilakis delilin gerektirdiğini yapar. “Günahkar kimseyi kendisinde bulunan hasletlerle anlatın” el-Harrani’nin dediği gibi bu hadis, isabet etmeye azmedip de istemeden hata eden kimse hakkındadır. Feydu’l-Kadir (1/293)
Son olarak sizlere Allah Azze ve Celle’nin şu sözünü hatırlatayım:
“Allah'a döndürüleceğiniz ve haksızlık edilmeksizin herkese kazancının verileceği (o hesap) gününden korkun.” (Bakara 281)
“Kıyamet günü, her insan, hayır olarak işlediği şeyi karşısında hazır bulacaktır; kötülük olarak işlediğini de... Ne var ki, kendisiyle o kötülük arasında çok uzak bir mesafe bulunmasını temenni edecektir.” (Al-i İmran 30)
“O gün, kişi kardeşinden, anasından, babasından, karısından ve oğullarından kaçar. O gün, onlardan her kişinin kendini meşgul eden bir işi vardır.” (Abese 34-37)
Uykunuzdan ayılın ey gençler! Gafletten uyanın! Şeytanın yeryüzünde bozgunculuk etme amacına aracı olmayın!
Büyük arşın sahibi olan yüce Allah’tan bizleri Selef menhecinden ayrılmamaya muvaffak kılmasını, hayırlı işler yapabilmemiz için ellerimizden tutmasını, bizleri Allah için, Kitabı için, rasulü için, müslümanların imamları ve tamamı için nasihat edenlerden kılmasını ve bu ümmeti doğruluk üzere, sünnet ve taat ehlinin aziz olduğu, bidat ve sapıklık ehlinin zelil olduğu, ayrılıkçı ve bozguncuların cezalandırıldığı bir toplum olarak sağlamlaştırmasını dileriz. Şüphesiz O çok cömert ve çok bağışlayıcıdır.
Yine Allah Subhanehu’dan, müslümanların gençlerini hanif dinlerinde basiretli kılmasını, onları gizli ve açık fitnelerden uzaklaştırmasını, onlara büyük ve küçük her meselede doğru olanı ilham etmesini dileriz.
Allah subhanehu ve teala’dan müslümanların yöneticilerini sevip razı olduğu işlere muvaffak kılmasını, onları unuttukları zaman hatırlatacak, hata ettikleri zaman nasihat edecek salih bir çevre ile rızıklandırmasını, kullarının saadeti için onların ellerinden tutmasını, lutfuyla ve rahmetiyle onları genişliği göklerle yer kadar olan cennete ulaştırmasını dileriz. Allahumme amin.
Hamd alemlerin rabbi Allah içindir. Alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed’e, ailesine ve bütün ashabına salat ve selam olsun.
Allah’ım seni hamdinle tesbih ederiz. Şehadet ederiz ki senden başka ilah yoktur, senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederiz.
Yazan:Ebu Enes el-Iraki
Macid b. Hancer el-Benkani
14 Ramazan 1430 hicri, Cuma /4.9.2009 miladi