Âleykum selam we rahmetullâhi we berakâtuhu;
Markette su satmanız câizdir.
İyâs bin Abd (Ebû Avf) el-Muzenî (Radıyallahu anh) bâzı insanların su sattığını görünce (onlara) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Su satmayınız. Çünkü ben Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den (ihtiyaç fazlası) suyun satılmasını yasakladığını işittim."
(İbn-i Mâce; Rehinler, Bab 18, hadis no: 2476)
Câbir (bin Abdillah) (Radıyallâhu anhumâ)'dan. Şöyle demiştir :
"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) suyun fazlasını satmayı yasakladı."
Avnu'l-Mabûd yazarı Azîmâbâdî, bu hadisin şerhinde şöyle der: "Hattâbi: «Suyun fazlası» ifâdesinden maksad, kişinin kendi ihtiyacı ile aile ferdlerinin, hayvanlarının ve ekinlerinin ihtiyacından artan sudur, demiştir.
Hadis, ihtiyaç fazlası suyu satmanın haramlığma delâlet eder. Hadisin zahirine göre kişinin kendi mülkünde ve arazisi içinde bulunan su ile mevât yâni sahipsiz arazide kişi tarafından çıkarılan su arasında bir fark yoktur. Keza içmek ve benzeri işler için olsun hayvanları suvarmak veya ekinleri sulamak için olsun fark etmez. Çölde olsun başka yerde olsun hüküm aynidir, ihtiyaçtan artanı satılmaz. Kurtubi : hadîs metninden çıkan zahir mânâ ihtiyaç fazlası içme suyunun satılmasının yasak kılınmasıdır, demiştir."
Tuhfe yazarı da yukardaki bilginin benzerini naklettikten sonra : Suyu satmanın yasaklanmasına ait hadisler umûmî olmakla beraber küp ve fıçı gibi kablara alman sular bu hükmün dışında tutulmuştur. Çünkü özel kablara aktarılan su kişinin dağdan topladığı oduna kıyaslanır. Sahibsiz araziden toplanan odunların getirilip satılması caizdir. Nitekim Peygamber (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm) bir adama, odun toplayıp satmak suretiyle geçimini sağlamasını ve böylece dilencilikten kurtulmasını emretmiştir. Ancak şu var ki, bir hadîsin hükmünün kıyas yoluyla husûsîleştirilmesinin caiz olup olmaması ihtilâf konusudur, demiştir.
Nevevi de özetle şöyle der: "Çölde bulunan ihtiyaç fazlası suyu şu şartlarla parasız vermek vâcibdir: İhtiyaç sahiblerinin ihtiyaçlarını giderecek başka suyun bulunmaması, sözü edilen ihtiyacın hayvanları suvarmak olup tarlayı sulamak için olmaması ve su sahibinin su ihtiyacının olmaması.
Şu da bilinmelidir ki, sahih mezhebe göre, kişinin kendi arazisinde ve mülkünde çıkan su onun malıdır. Bâzı arkadaşlarımıza göre onun malı olmaz. Kişinin küp ve fıçı gibi kablara aldığı mubah su ise onun malı olmuş olur. Doğru olan hüküm budur. Hattâ bâzıları, kablara konulan suyun ilgilinin malı sayıldığı yolunda icmâ bulunduğunu söylemişlerdir. Fakat gene bâzı arkadaşlarımız: Kişinin kendi kablarma aldığı su da onun malı sayılmaz. Ancak öncelikle yararlanabilir, demiştir. Ama bu görüş yanlıştır."
Hulâsa su müslümanların muşterek malıdır. Bu itibarla deniz, nehir, çay, pınar ve kuyu suları parayla satılmaz. Herkes bundan içebilir, hayvanlarına içirebilir. Ancak bir adamın tarlası ve bahçesi gibi mülkiyeti altında bulunan bir pınardan veya kuyudan hayvanları suvarmak mülk sahibinin iznine bağlıdır. Çünkü kişinin mülkünün içerisine girmek onun musaadesine bağlıdır. Susuzluktan hayatî tehlike ile karşı karşıya kalan kişi izinsiz de oraya varıb su içebilir. O çevrede başka su bulunmaması hâlinde hayvanları suvarmak meselesine gelince bunun bir kısmı bundan sonra gelecek hadîslerin izahı bölümünde anlatılacaktır.
Kişinin mubah sulardan alıp küpte, fıçıda ve benzeri kablarda depo ettiği su ise onun özel malı olduğu konusunda icmâ bulunduğunu Nevevî nakletmiştir. Kişi bu suyu satabilir.
Ebu Hurayra (r.anh)'dan rivayet edildiğine göre;
Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
ثَلاثٌ لا يُمْنَعْنَ الْمَاءُ وَالْكَلأُ وَالنَّارُ
[ رواه ابن ماجه ]
"(İnsanları) şu üç şeyden engellemek (vermemezlik) helal olmaz: (Sahibi olmayan yağmur, pınar ve nehir) suyundan, (hiç kimseye âit olmayan terk edilmiş arazide biten) ottan ve ateşten."
(İbn-i Mâce; Rehinler, Bab 16, hadis no: 2473)
Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bu, sahih bir isnaddır ve râvileri mevsuk (güvenilir) zâtlardır. Çünkü Muhammed bin Abdillah bin Yezid Ebû. Yahya el-Mekkî'yi Nesâî, İbn-İ Ebi Hatim ve başkaları sıka saymışlardır. Senedin kalan râvîleri de Buhâri ile Muslim'in şartı üzeredirler.
Başka bir rivâyette
(Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhu anhumâ)'dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلاثٍ فِي الْمَاءِ وَالْكَلإِ وَالنَّارِ، وَثَمَنُهُ حَرَامٌ
[رواه ابن ماجه، وصححهما الألباني في صحيح ابن ماجه ]
"Müslümanlar şu üç şeyde ortaktırlar: (Sahibi olmayan yağmur, pınar ve nehir) suyunda, (hiç kimseye âit olmayan terk edilmiş arazide biten) otta ve ateşte. Bu üç şeyden alınan ücret haramdır."
(İbn-i Mâce; Rehinler, Bab 16, hadis no: 2472
Elbânî, "Sahih-i İbn-i Mâce"de 'hadis, sahihtir' demiştir.)
Ebû Saîd demiş ki: Sudan maksad akar sudur."
Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde bulunan Abdullah bin Hırâş'ı Ebû Zur'a, Buhâri ve başkaları zayıf saymışlar. Muhammed bin Ammâr el-Mevsıli de : O, kezzâbtır, demiştir.
Bu üç şeye sahib olunur da onları bir araya getirme imkânına sahib olunursa, satışı câiz olur.
Misal olarak suyun, cam veya pet şişelerde satılması gibi.
Avnu'l-Mabûd yazarı Muhammed Şemsulhak el-Azîmâbâdî, bu hadisin şerhinde şu bilgiyi verir:
"Hadisteki sudan maksad, bir kimsenin çalışarak meydana getirdiği veya kanal ve arklar kazmak suretiyle elde ettiği ya da kendisine ait kablarda, havuzlarda, depolarda ve benzeri özel yerlerde toplamakla sâhib olduğu sular dışında kalan kısımlardır.
Şevkânî, en-Neyl'de : Bilinmelidir ki bu konuda rivayet olunan hadîslerin tümü, anılan üç şeyde su, ot ve ateş genel bir ortaklık hakkının varlığına delildir. Bu hüküm umûmidir. Yâni şu veya bu su, şöyle olan ot, böyle olan ateş, diye bir kayıdlama ve sınırlandırma durumu hadîslerde yoktur. Bu hadîslerin umûmî olan hükmünü husûsileştirecek özel bir delil olmadıkça anılan maddelerin herhangi bir nevî bu hükmün dışında kalmaz. Bu hadislerden daha genel olan hadîsler delil gösterilmek suretiyle bu hadîslerin hükmü husûsîleştirilemez. Meselâ: «Bir kimsenin gönül hoşluğu olmadıkça onun malı hiç kimseye helâl olmaz.» hükmünü ifâde eden genel hadîsler burdaki hadîslerin hükmünü husûsîleştirmez. Çünkü, anılan üç maddenin mal sayıldığı tesbit edilmedikçe o tür hadîsler bu konuda delil olmaya elverişli olmaz. Anılan üç maddenin mal sayılıp sayılmaması ise bilindiği gibi ihtilâf konusudur, der."
Sindi de : Âlimlerden bir cemaat hadîsin zahirini tutarak: Su, ot ve ateş hiç bir surette kimsenin malı sayılamaz, satılamaz ve temlik edilemez, demiştir. Fakat âlimler arasında meşhur olan kavle göre ottan maksad kimsenin özel malı olmayıp umûma âit ot kısmıdır. Sudan maksad da, mâliki olmayan gökten inen sular, kaynak suları ve nehir - çay sularıdır. Ateşten maksad ise, sâhibsiz araziden toplatılıp yakılan odunlardan hâsıl olan ateştir. Şayet bir adam bir suyu alıp kablarma koymak suretiyle mâliki durumuna geçerse, bunu satması caizdir. Ot ve ateş de böyledir, demiştir.
Sindî, Ebû Hurayra (Radıyallâhu anh)'in hadîsi ile ilgili olarak: Bana öyle geliyor ki bu hadîsten kasdedilen mânâ şöyledir: "Su ve ateş gibi pahalı olamayan mebzul şeyler konu komşudan ve muhtaç kimselerden esirgenmemeli, vermemezlik edilmemelidir," diye bilgi verir.
Muhammed b. Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Yerden kendiliğinden çıkan kuyu suyunun satışı sahih olmaz. Bu sebeple bu suyun satılması câiz değildir.
Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar şu üç şeyde ortaktırlar: (Sahibi olmayan yağmur, pınar ve nehir) suyunda, (hiç kimseye âit olmayan terk edilmiş arazide biten) otta ve ateşte. "
Çünkü bu su, insanın gücüyle çıkmamış, aksine Allah -azze ve celle-'nin kudretiyle çıkmıştır. Bir insan, derin bir kuyu kazdığı halde su çıkmayabilir. Suyun çıkması, gayreti, onun yorulması ve fiiliyle ilgili değildir. Aksine o, bir vesiledir.Bu sebeple insan, suya sahip olamaz (onu tekeline alamaz). O halde sahib olmadığı suyu satması da sahih değildir. Fakat suyu mülkiyetine geçirip ona sahip olur ve suyu çıkardıktan sonra bir havuza koyarsa (biriktirise, bu takdirde) onu satması câiz olur. Çünkü bu su, artık sahip olduğu bir mülk haline gelmiştir." (eş-Şerhu'l-Mumti, c: 8, s: 154)