Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Sürçmelerden sonra yolumuza devam edebiliyor muyuz?

Ö Çevrimdışı

özgürlüğe hasret

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İnsanın bir sağı bir de solu vardır. Yaratılışta insan bu iki yanın ortasında dimdik durur. Bu duruş, insanın yaratılıştaki dengeli duruşudur. Bir yana meylederse dengesini bozmuş, normalini değiştirmiş demektir. Doğru bir yürüyüş beklenemez böyle dengesini bozmuş insandan... Onun için insanda esas olan duruş, hep ortadaki dimdik duruştur.

Ancak dengeli durmayı esas alan insanın bazen ayağı da kayabilir, dengesini bozabilir, hatta sürçüp düşebilir de... Böyle düşüşlerde mühim olan, “Ben düştüm, artık ayağa kalkamam.” demeyip hemen toparlanıp ayağa kalkmak, dengesini yine kurup yoluna devam etmektir... Bu takdirde düşmenin sonucunda fazla tehlike de yoktur. Kalkıp kıble istikametli yoluna devam etmek söz konusudur çünkü... Tehlike nerede? Tehlike şuradadır:

- Eyvah, ben dengemi kaybedip düştüm, ayağa kalkmam imkansız, hatta benden istikametli adam olmaz artık.. diye vesveseye kapılarak hedefine doğru yürüme azim ve aşkını kaybetmek!..

Maalesef, böylesine günah sürçmelerinden sonra kapıldığı vesvesenin etkisinde kalarak dengesini bozup yoluna devam etme azim ve aşkını kaybedenler de vardır.




Halbuki Efendimiz (sas), sürçerek günah çukuruna düşenlerin tekrar dengelerini bulup yollarına devam etmelerini temin için buyurmuş ki:

- İnsanlar mutlaka hata yaparlar. (Yani sürçüp düşebilirler.) Ancak hata yapanların hepsi de şerli insan değildir! Hata yapanların da hayırlısı vardır...

‘Kimdir hata yapanların hayırlısı ya ResulALLAH?’ diye sorulunca...

- Hatalarından sonra tövbe ederek aynı azim ve aşkla yollarına devam edenler!.. buyurmuştur.


Demek ki insan bazen bilmeden, bazen de nefsine uyarak hata yapabilir, bu her şeyin mahvolması manasına gelmez, ümidin kesilmesini gerektirmez.

Çünkü hatasından dolayı pişmanlık duyup da dinî hayat ve İslamî hizmetlerine yine devam edenler, Efendimiz (sas)’in ifadesiyle, hata yapanların hayırlısıdırlar. Yeter ki, hatadan sonra ciddi şekilde üzüntü duyup pişmanlık hissetsin. Düştüğü yerde, benden adam olmaz artık, demeden kalkıp İslamî hayatına ve hizmetine aynı azim ve aşkla devam etsin.

Bir adam, Hz. Ali efendimize gelir:

- Ben hatalarla mahvoldum, ne olacak halim? diye ümitsiz şekilde sızlanır.

İmam-ı Ali efendimiz de:

- Mahvolacak zamana daha gelmedik, tövbe kapısı henüz kapanmamıştır, tövbe et, yoluna devam et, der. Ümitsiz adam:

- Benim günahım öylesine büyük ki, tövbe ile affa uğrayacak gibi değildir, der.

İmam-ı Ali efendimiz de:

- Hiç düşündün mü, senin günahın mı büyük, yoksa Rabb’imizin affı mı? diye sorar.

Adam duraklar, düşünür, ‘Elbette Rabb’imin rahmeti...’ der.

Bunun üzerine Hazreti Ali efendimiz taşı gediğine koyar:

- Öyle ise der, rahmeti senin günahından büyük olan Rabb’imizin affından ümidini kesme de tövbe edip kıble istikametli yoluna devam et. Adam yine sorar:

- Ne zamana kadar bu tevbe?..

Kitaplık çaptaki cevap şöyledir:

- Tövbe ettiğin günahı terk edinceye kadar!..


Demek ki, bazen sürçüp düşmek insanlığımızın icabıdır. Ancak düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmak insanlığın icabı değil, şeytana tabi olmanın gereğidir.

Bütün bunlardan sonra yazımızın başlığına dönerek şimdi sorabilir miyiz?

- Nasılsınız, sürçme ve düşmelerden sonra hemen kalkıp kıble istikametli yolunuza devam etme azim ve aşkınız tamam mı? Yoksa vesvese hâlâ devam mı ediyor?



Unutmayın, vesvesede hayır olsaydı şeytanı kurtarırdı.

AHMED ŞAHİN
(ailem-alıntı)
 
IsLaMaSkInA Çevrimdışı

IsLaMaSkInA

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İster ibadet içinde, ister ibadet dışında olsun, hata kulun süsüdür. Hataları affetmek de Rabbimizin şanından ve sıfatlarındandır. Şeytan kendisi af yoluna başvurmadığı için, bizim de hatalardan sonra affedici bir Rabbimiz olduğunu hatırlamamızı istemez. Bizim namazımızın fesada gittiğini ve bozulduğunu telkin eder. Böylece vesveselerimizi arttırır ve namazdaki huzurumuzu bozar. Biz namazda; “Aman, hata yapmayayım”, “Eyvah! Namazım fesada gidecek!” dedikçe şeytana dayanılmaz bir fırsat vermiş oluruz. Vesvesemiz artar. Şüphe ve tereddüt çıkmazına düşeriz. Bu da ibadet hayatımıza zarar verir. Bizi ibadetten soğutur.

Kezâ, hata ve kusur bizim kulluğumuzun mührüdür. Allah’ın Ğafûr (Çok bağışlayan), Ğaffâr (Sürekli bağışlayan), Afüv (Affeden), Tevvab (Tevbeleri kabul eden) isimleri bizim hata yapmamızı gerekli kılarlar.1 Çünkü bu isimlerin şemsiyesini ancak hata yapınca üzerimizde hissederiz. Hatasız ve kusursuz olsak Allah’ın bu güzel isimlerini bilemeyeceğiz, tanıyamayacağız, kavrayamayacağız.

Hatalarımız sayesinde Allah’ın affedici ve bağışlayıcı olduğunu hatırlıyoruz, yaşıyoruz, kavrıyoruz, tanıyoruz! Allah’ı tanımaktan büyük nimet ve ihsan bulunabilir mi? Her hatada Allah’ı hatırlamak, her kusurda Allah’ı anmak, Allah’a dönmek ve Allah’a sığınmak ne büyük bir nimettir! Âdem Aleyhisselâm ile muhterem eşi hata yaptılar, fakat hiç vakit kaybetmeden, “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik! Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz elbette hüsrana düşenlerden oluruz!”2 diyerek Allah’a sığındılar. Allah’a tövbe ettiler. Allah da onların tövbelerini kabul etti.3 Yunus Aleyhisselâm bir hata eseri, öfkelenerek kavmini terk etti. Ardından kendisini balığın karnında buldu. Hata ettiğini anladı ve Allah’a sığınmaya, tövbe etmeye başladı: “Allah’ım! Senden başka ilâh yoktur! Seni her türlü noksandan, kusurdan ve batıl düşüncelerden tenzih ederim. Beni bağışla! Ben kendime zulmedenlerden oldum!”4 dedi. Allah da duâsını kabul buyurdu ve onu içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtardı.5

Bütün bunları hatayı teşvik etmek için zikredi-yor değilim! Hatalara karşı telâşa kapılmamızın gerek olmadığını vurgulamak, telâşın vesveseyi arttırmaktan başka işe yaramadığını hatırlatmak istiyorum. Ve hata yaptığımızda kendimizi hırpalamamak için yazıyorum. Çünkü vesvesenin zarar verici ısırmalarından uzak kalmamız gerekiyor. Hata yapınca her şeyin bittiğini düşünmememiz gerekiyor. Bilhassa kasıt taşımayan ibadet hatalarının, bizi riyadan uzaklaştırmak ve Allah’a sığındırmak gibi işlevleri bulunduğunu hatırlayıp, üzülmek ve korkmak yerine, sevinç ve şükür içinde biraz dikkat etmemizin yeterli olduğunu kavramamız gerekiyor.

Her hatanın bir telâfisi vardır. Peygamber Efendimiz (asm) namaz hatası konusunda buyurmuştur ki: “Biriniz namazı dört rek’ât mi, yoksa üç rek’ât mi kıldığında şüpheye düşerse, içinden şüpheyi atsın ve kesin bildiğine göre (galip zannına göre) davranıp namazını tamamlasın. Selâm vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş kılmış ise, bu secdeler namazına şefaatçi olur. Eğer namazını tam kılmış ise, bu secdeler şeytanın uzaklaştırılmasına vesile olur.”6

Şu halde namaz esnasında kaç rekât kıldığımızı unuttuğumuzda; namaza ara vermeden düşünürüz, galip kanaatimize göre hareket ederiz. Galip kanaatimiz belirmemişse, azında bulunduğumuzu kabul ederiz. Buna göre namazımızı tamamlar, sonunda da sehiv secdesi yaparız. Meselâ dört rekâtlı bir namazda üçüncü rekâtta mı, dördüncü rekâtta mı olduğumuzu unutmuşsak, galip kanaatimiz de yoksa azında bulunduğumuzu, yani üçüncü rekâtta olduğumuzu kabul ederiz. Bu kabul üzerine namazı tamamlarız. Sonunda sehiv secdesi ile Allah’ın af ve merhametine sığınırız.


Dipnotlar:

1- Lem’alar
2- A’râf Sûresi: 23
3- Bakara Sûresi: 37
4- Enbiyâ Sûresi: 87
5- Enbiyâ Sûresi: 88
6- Buhârî, Sehv, 6, 7
 
Üst Ana Sayfa Alt