Hakkın Sesi adlı Telegram hesabından:
Şeyh’in Haydar Aliyev’in mezarına/heykeline çelenk bırakması meselesi
Aslında bu konuda yazmayı düşünmüyorduk. Ancak konuya dair paylaşımların artmasıyla, bazı hakikatleri ifade etme sorumluluğu doğdu. Öncelikle belirtelim ki, bizler bu davranışı bir hata olarak görmekteyiz ve ilgili mercilere bu doğrultuda mesajlarımızı iletmekteyiz. Allah, şeyhi istikametten ayırmasın. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, hiçbir kul hatasız değildir. Bizim görevimiz, fitneye sebep olmadan doğruyu dile getirmek ve nasihat etmektir. Bugün de bunu yapıyor, meseleyi ehline ulaştırıyor, nasihatle düzeltilmesini istiyoruz.
Ancak asıl üzücü olan, bazı fitne odaklı hesapların mücahit, muhacir ve murabıt kardeşlerimize yönelik şu tarz ithamlarla karalama yapmalarıdır:
“Ahmed Şara bunu yaparken siz cihad ettiğinizi mi sanıyorsunuz?”
Bu ifadeler, şeyhin yaptığından daha fazla bizi yaraladı. Çünkü bu tarz sözler, Allah yolunda cihad edenleri alenen itham etmek ve yollarından alıkoymak anlamına geliyor. Bu ise apaçık bir fitnedir.
Şeyh’in hatasız olmadığını elbette biliyoruz. Ancak böyle meselelerde, istişare ve içtihat olmadan hareket ettiğini de sanmıyoruz. Tartışmanın odağındaki çelenk bırakma eylemi, esasen iki farklı açıdan tepki çekmektedir:
1. Heykele/put niteliği taşıyan bir yapıya tazim gösterme
2. el-Velâ ve’l-Berâ akidesiyle çelişme ihtimali
Kanaatimizce esas odaklanılması gereken konu birincisidir: yani heykele/put benzeri bir yapıya tazim gösterilmesidir. Ne var ki bazı kardeşlerimiz, meseleyi doğrudan akide bağlamına çekmekte ve özellikle Musa Olğaç Hoca’nın yaptığı değerlendirmeyi temel almaktadır. Oysa bu, bağlamı eksik ve hatalı bir okumadır.
Eğer konu el-Velâ ve’l-Berâ açısından değerlendirilecekse, Haydar Aliyev’in heykeline bırakılan çelenkle, İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin mezarına bırakılan çelenk arasında fark yoktur. Bu noktada daha önce belirttiğimiz gibi, şeyhin bu gibi meselelerde keyfî değil, istişareye dayalı ve içtihatlı hareket ettiğini düşünüyoruz.
Şimdi burada açık bir şekilde “Ahmed Şara tevhidin rüknüne muhalefet etti” diyenler, aynı samimiyetle Taliban’ın Reisi için çelenk bırakmasını da eleştirmelidir. Eğer bu bir muhalefetse, Taliban için de aynı hüküm verilmelidir. Elbette Taliban hüccet değildir ve bu yazı, el-Velâ ve’l-Berâ akidesi çerçevesinde ruhsatlar, maslahatlar ve siyaseti şer’iye gibi konuların detaylıca tartışılacağı bir yer değildir. Bu konuda daha derin okumalar yapmak isteyenlere siyasetü’ş-şer’iyye metinlerini tavsiye ederiz.
Sonuç olarak, bu meseleyi “tevhidin rüknüne muhalefet” olarak nitelendirmek ne bir ilimdir ne de bir fıkıh. Zemini boş bir slogandan ibarettir. Musa Hoca’ya bir ithamda bulunmak gibi bir niyetimiz asla yoktur, bundan Allah’a sığınırız.
Meselenin özüne dönecek olursak: bir heykele ya da put benzeri yapıya tazim göstermek, her halükârda caiz değildir. Bu yapı İslam düşmanı Ebusteyf'in Ankara'daki anıtı da olsa, Şam’daki İslam kahramanı Selahaddin'in heykeli de olsa fark etmez. Meseleye akide yönüyle bakıldığında, bu daha kapsamlı ve ilmi bir tartışma gerektirir. İnşallah buna da ilerleyen zamanlarda ayrıca değineceğiz.