Suriye tüm kirli yüzleri ifşa ederken...
Önce Irak'ta öldürdüler.
ABD işgaline direnen, onurunu teslim etmeyenleri kadınıyla, çocuğuyla, erkeğiyle birer birer bulup, efendileri Amerika'nın desteğiyle katlettiler.
Sustuk.
Ümmetin maslahatı, her şeyin üstündeydi.
Üstelik Irak'ta kaos vardı. Direniş diye söylenen şey, üç beş teröristin pazar yerlerinde, orada burada kendini patlatmasından ibaretti. Birilerinin dediği gibi, at izi it izine karışmıştı. Bize göre asla öyle olmamıştı ya. Olsundu. Susmak lazımdı.
Türkiyeli Müslümanlar Irak işgali konusunda savaş başlarken büyük ses çıkarmışlardı fakat; savaş ilerleyip de mezhep eksenine kaydığı haberleri yoğunlaşınca sükutu tercih etmişlerdi. İşte böylesi bir suskunluğun olduğu bir vasatta ne yapabiliriz diye düşünüyorduk. Bir grup arkadaşla birlikte bir gece organize etmeye karar vermiştik: Irak Halkıyla Dayanışma Gecesi. Ebu Garip işkencehanesinin en meşhur mağduru Hacı Ali el-Kaysi'yi çağıracak ve işgal gerçeğini birinci ağızdan Müslümanlara anlatabilecektik. Gerçekten de gece büyük bir katılımla olmuştu. Fakat, biz Hacı Ali'yi götürdüğümüz her yerde, ona kısa bir hatırlatma yapıyor; Irak'ta Şii yönetimin Sünni halka zulmettiğinden bahsetmemesini öğütlüyorduk. O ise biraz kızgın, fakat daha çok bizi mahcup etmemenin telaşıyla yutkunuyor, derdini içine atıyordu. Hacı Ali'ye refakat eden kardeşimiz cümlelerini çevirirken hayretini gizlemiyor, ama "Bu olayı da anlatmayalım, fitne büyümesin!" diyordu.
Yine sustuk. Mezhepçilik fitnesine bir odun da biz taşımayalım istedik.
Oysa ki, onların susmaya, durmaya hiç niyetleri yoktu.
Filistinli muhacirler, Bağdat'tan IİDK lideri El Hekim'e bağlı Bedir Tugayları tarafından sürülürken de sustuk. Mehdi Ordusu, Bedir Tugaylarıyla el ele verip Felluce'yi ABD bombardımanı eşliğinde yok ederken de tüm suçu işgalciye attık, bu katilleri ifşa etmedik.
3 milyon Iraklı, Sünnilerin hakim olduğu El Anbar'a, Musul'a, Diyala'ya doğru kaçarken, suçlunun işgalci ABD olduğunu söyledik. Azamiye'nin etrafı tıpkı Siyonistlerin yaptığı gibi yüksek duvarlarla çevrilip, İmam-ı Azam Külliyesi ve etrafındaki mahalle tecrit edildiğinde de tepki vermedik. Mezhepçilik fitnesine bir odun da biz taşımayalım istedik.
Ümmetin kahraman evlatları bedenlerini teker teker çıkartıp, işgalcilerin üzerlerine fırlatırken, ABD'nin Irak'ı teslim ettiği Dava Partisi, Sadrcılar, El Hekimciler "mezhepçi, tekfirci, terörist vs.. gibi uzayan bir listeyle" arkalarından seslendiler, biz ise onlara itibar ettik. Üzerlerine yarım ton bomba atılıp, paramparça edildiklerinde arkalarından mağfiret bile dilemedik. İmtina ettik; çünkü, haklarında arkalarından güzel bir söz söyleyemeyecek kadar çok yalan dinlemiştik. Direniş ve direnişçiler hakkında yalanların gündeme boca edildiği bu ortam yüzünden oluşan derin saflaşma, direnişçi kardeşlerimizin yaptığı hataları da makul bir düzeyde tartışma zeminini ortadan kaldırdı.
***
Iraklı kardeşlerimizin kanları henüz kurumadı.
Şimdi Suriyeli bebekler, babalarının kucağında, paramparça olmuş bedenleriyle gözlerimizin içine bakıyorlar: Bizi yeniden terk edecek misiniz?
Mermiler mi büyük, bedenler mi küçük?
Bir değil, binlerce çocuk.
Nusayri Baas diktası katlederken bebeklerimizi, yardakçıları yalan haberlerle takviye ediyorlar karanlık cephelerini. Unutmayacağız artık. Vallahi. Ve billahi.
***
Ya Rabbi, kardeşlerimizi katleden azgın fitneci ve yalancılardan beriyiz.
Onların Türkiye'deki ve dünyanın farklı yerlerindeki propagandistlerinden;
İslam'a ve Müslümanlara karşı her türlü kirli düzenlerle işbirliği yapanlardan;
Hatay'da katil Esad'ın posterleriyle yürüyüp, "kanını canını Esad'a feda" etmekten bahsedenlerden;
Bu çirkin eylemi "Türkiye halkının Esad'a desteği" gibi yayınlayarak kimlerle "vahdet" yaptığını açıkça ortaya koyanlardan;
Zulümleri meşrulaştırmak için bin türlü takla atanlardan;
Yalan ve hilelerle Suriyeli Müslümanların onurlu direnişlerini karalamaya çalışanlardan;
Sırf İran ve Hizbullah'ın çıkarları için Kafkasya'nın katili Rusya'yı, Türkistan'ın katili Çin'i kardeş bilenlerden;
Irak'ta işgalcilerle kol kola gezip, katillerin sofralarından kalkmayıp, sözde "direniş hattı"ndan bahsedenlerden;
Lübnan Ordusunu, güneyin işgali sırasında İsrail askerlerini çaya davet ettiği için haklı olarak "hain, işbirlikçi" diyerek tanımlayan, fakat aynı Lübnan Ordusu, Nehr-ul Berid'de Filistinli Müslümanları -Feth-ul İslam'a bağlı mücahidleri- katlederken "Lübnan Ordusu meşru bir ordudur, iç karışıklığa elbette müsaade edemez" diyen ikiyüzlülerden;
Müminlerin annelerine, Hulefa-i Raşidin’e hakaret edenlerden;
Ağızlarından vahdeti düşürmeyip, en büyük mezhep bağnazlığı yapanlardan BERİ OLDUĞUMUZU ikrar ediyoruz.
Şeytan'ın ve şeytanca hilelerin peşinden gidenlerden, Şeytan'ın askerlerinin şerrinden sana sığınıyoruz.
***
Ey Rabbimiz! Suriyeli kardeşlerimize, Nusayri-Baas diktasına, Katil Hafız Esed’in oğlu Beşşar Esed katiline, bu katilleri destekleyen mezhepçi, taifeci örgüt ve devletlere ve küresel emperyalistlere karşı direnişlerinde yardım et.
Biz onların her türlü baskı ve zulme rağmen, senin yolunda olduğuna ve senden başka hiç kimseden yardım dilemediğine şahidiz. Komplo ve maslahat masallarıyla ümmeti yanıltmaya çalışanlara fırsat verme!
Bu duamızı, Suriyeli kardeşlerimizi katledenlerden ve onların yardakçılarından beri olduğumuza dair açık bir beyan olarak kabul et!
Murat Özer - 8 Mart 2012