Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Teberrükü Kabul Edenler Ve Etmeyenlerin Delilleri

M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
TEBERRÜK

Bir kimseye olan muhabbetten dolayı, o kimseye gösterilen ta’zim, ona ait olan eşyalara, onun yaşadığı yerlere ve geçtiği yollara karşı gösterilen özel ihtimâm ve bu mekânları ziyaret etmek gibi eylemler, çoğalma, artma ve hayır anlamlarına gelen bereket kökünden türeyen, hayır ve bereket ummak anlamına gelen 'teberrük', kelimesiyle ifâde edilmiştir.
Bir şahısla yapılan teberrük, o kişinin Allah'a olan yakınlık ve faziletine inanıldığı için yapılmaktadır. Teberrük eden kişi, kendisiyle teberrük edilen zatın, sadece Allah'ın izniyle bir hayra sebep olabileceğini, bir kötülüğü de, ancak Onun izniyle defedebileceğini bilmektedir.

Kabul etmeyenlerin görüşleri:
Bazı kimseler yasak ve şirk olan teberrükü, Ashab-ı Kiram’ın Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eserini taşıyan şeyler ile teberrük ettiklerine dair varid olmuş rivâyetleri delil göstererek savunmak istemektedirler. Fakat biz şunları söylüyoruz: Ashab-ı Kiram’ın, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in saçının, tükürüğünün ve onun bedeninden ayrılan şeylerin bereketini ummaları, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait özel bir durumdur. Bunun delili de Ashab-ı Kiram’ın onun yaşadığı hücresi ve kabri ile vefatından sonra teberrük etmeye kalkışmamış olmalarıdır. Ayrıca onlar Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namaz kıldığı yahut oturduğu yerleri teberrük etmek gayesiyle de ziyarete gitmemişlerdir. Peygamberimiz hakkında durum böyle iken; velilerin makamlarının böyle ziyaretgâh haline getirilmemesinin yanlış olduğu açık seçik ortadadır.
Diğer taraftan Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere’de her zaman namaz kıldığı yeri, iki şerefli ayağıyla çiğniyor ve namaz kılıyordu. Onun namaz kıldığı ve bastığı bu yerlere el sürmek ve orayı öpmek, şeriatın tespit ettiği bir davranış değildir. Buna göre, ondan başkasının namaz kıldığı ya da üzerinde uyuduğu söylenen başka yerlerin durumu ne olur, düşünülmelidir. Bu kabilden bir yeri öpmeye, ona el sürmeye Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şeriatında yer olmayışı, İslâm diniyle birlikte gelen en hususi hükümler arasındadır.
Kabul edenlerin görüşleri: [1]
Teberrük esasen, bereket istemek anlamındadır. Birşey vasıtasıyla bereket ve feyze nail olmayı ifâde eder.
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile sahâbe arasında birçok kereler bereketlenmelerin gerçekleştiği, hadis ve siyer kitaplarında çeşitli misaller verilerek anlatılmıştır.

Rasûlüllah (s.a.v.)’in bardağı ve namaz kıldığı yerle teberrük:
عن ابى بردة رضى الله عنه: قال: قدمت المدينة فلقينى عبد الله بن سلام فقال لى: انطلق الى المنزل فاسقيك فى قدح شرب فيه رسول الله صلى الله عليه وسلم وتصلى فى مسجد صلى فيه النبى صلى الله عليه وسلم فانطلقت معه فاسقانى سويقا واطعمنى تمرا وصليت فى مسجده.
Ebû Bürde (Radiyallahu Anh) şöyle anlatıyor: Bir kere Medine-i Münevvere’ye geldiğimde, Abdullah İbn Selâm (Radiyallahu Anh) beni karşılayarak bana: “(Haydi benimle beraber) Ev(im)e yürü de, seni Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in içtiği bardaktan içireyim, hem de Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kıldığı mescid (yer)de kılarsın.” dedi.
Ben de onunla beraber gittiğimde bana sevîk (arpa ve buğday unundan yapılan çorba) içirdi, hurma yedirdi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mescidinde (namaz kıldığı yerde) de namaz kıldım.[2]
Teberrükün bazı şekillerini kabul etmeyenler, ne diyorlardı? Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namaz kıldığı yahut bulunduğu yerlere teberrük etmek gayesiyle ziyarete gitmemişlerdir, diyorlardı.


Peygamberimizin Abdest Suyu İle Teberrük:
Tâlik bin Ali anlatıyor: “Biz Allah Rasûlü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) huzuruna çıktık. Ona biat edip beraber namaz kıldık. Sonra bizim memleketimizde olan bir kiliseden bahsettik. Bize temizlendiği suyun artığını vermesini istedi. O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), su isteyip onunla abdest alıp ağzını çalkalamış, sonra da onu bir kaba dökerek bize şunu emretmişti:
اخرجوا فاذا اتيكم ارضكم فاكسروا بيعتكم وانضحوا مكانها بهذا الماء واتخذوها مسجدا
“Gidiniz, topraklarına vardığınız zaman o kiliseyi yıkıp o mekânı bu suyla yıkayın, sonra da orayı mescit olarak kullanın.” Biz: “Topraklarımız uzak, hava da sıcak. Bu su yolda kurur” dedik. Bunun üzerine o:
مدوه من الماء فانه لا يزيده إلا طيبا
“Ona su katabilirsiniz. Su kattığınızda çoğalan su da temizdir” buyurmuşlardı. [3]
Peygamberimizle ve ona ait olan şeylerle teberrük edilebileceğine delalet eden meşhur ve muteber hadislerin en açık ve net olanı bu hadistir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest suyunu bir kaba koyarak onlara vermiş, kendisinden istenileni yerine getirmiştir. Bu insanları özellikle Peygamberimizden su istemeye, bildikleri önemli bir sırrın sevk ettiği muhakkaktır. Medine’de kendi beldeleri de su ile dolu iken, azıcık bir usu için, sıcak güneşe ve uzun mesafeye rağmen bir beldeden diğerine taşıma zorluğuna katlanmanın anlamı başka ne olabilir ki?
Resûlüllah (s.a.v.)’in Teri ile Teberrük
عن انس بن مالك رضى الله عنه قال: كان النبى صلى الله عليه وسلم يدخل بيت ام سليم فينام على فراشها، وليست فيه. قال: فجاء ذات يوم فنام على فراشها. فاتيت فقيل لها: هذا النبى صلى الله عليه وسلم نام فى بيتك، على فراشك. قال: فجائت وقد عرق، واستنقع عرقه على قطعة اديم، على الفراش. ففتحت عتيدتها فجعلت تنشف ذلك العرق فتعصره فى قواريها، ففزع النبى صلى الله عليه وسلم فقال: "ما تصنعين يا ام سليم!؟ فقالت: يا رسول الله! نرجو بركته لصبياننا. قال: "اصبت"
Enes İbn Mâlik (Radiyallahu Anh) şöyle buyurmuştur: Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’nın evine girer o yokken yatağında uyurdu. Bir gün yine gelerek onun yatağında uyudu.
Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’ya: “İşte Peygamber senin evinde, yatağının üzerinde uyudu.” denildiğinde, Ümmü Süleym(Radiyallahu Anh) hemen geldi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) terlemiş, teri yatağın üzerindeki bir deri parçasına toplanmıştı.
Derhal çantasını açarak bu teri kurulamağa ve onu kavanozuna sıkmaya başladı. O sırada Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyanıp: “Ey Ümmü Süleym! Ne yapıyorsun?” diye sordu.
O, “Ya Rasûlallah! Çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz” dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “İsabet ettin!” buyurdular. [4]
Diğer bir rivâyette ise Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ) bu soruya:
هذا عرقك نجعله فى طيبنا وهو من اطيبب الطيب
“Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz. O, kokuların en güzellerindendir.” diye cevap verdi. [5]
Bütün bu sahih rivâyetlerden anlaşıldığına göre, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’nın yaptığını görmüş ve uygun bulmuştur. Ümmü Süleym validemizin Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in terini bir rivâyette kokusu için, diğer bir sözünde ise bereket için toplaması arasında bir muaraza (çelişki) yoktur. Zira bu sözler Ümmü Süleym validemizin bu işi, iki maksatla da yaptığı şeklinde yorumlanabilir. [6]


Hz. Yusuf’un (Aleyhisselâm) Gömleği ile Teberrük:
Şu gömleği götürün de babamın (Yakub’un) yüzüne sürün. Görücü bir hale gelir.” Yusuf Sûresi, 93
Vakta ki (gömleği getiren) müjdeci geldi. Onu yüzünün üzerine bıraktı da, O hemen çok iyi gören bir kimse oluverdi.” Yusuf Sûresi, 96.
Bu nasıl oluyor? Yusuf’un (Aleyhisselâm) gömleği, Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’in cüppesi (ileride geleceği üzere) gibi şeylerin Allah’ın ancak yapacağı bir şeyde (körü iyileştirmek gibi) bir bez parçası nasıl vesile kılınabiliyor? Buna ne diyeceksiniz? Elbetteki bir bez parçası gibi şeyle bu gibi hadiselerin tezâhürü (körün iyileşmesi vs.) ancak Allah’ın izniyle vesile kılınmasıyla ortaya çıkmaktadır. Allah, bir bez parçasını vesile kılıyorsa kimbilir Allah dostlarını nelere vesile kılar?
Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Cübbesiyle Teberrük:
عن اسماء بنت ابى بكر رضى الله عنهما: انها اخرجت جبة طيالسة كسروانية لها لبنة ديباج وفرجيها مكفوفين بالديباج، وقالت: هذه جبة رسول الله صلى الله عليه وسلم كانت عند عائشة فلما قبضت قبضتها، وكان النبى صلى الله عليه وسلم يلبسها فنحن نغسلها للمرضى يستشفى بها.
Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallahu Anh)’ın kızı Esma (Radiyallahu Anhâ), Kisrâ’ya mensup (Acem hükümdarla-rının giydiği) ipekten yaması bulunan, kenarları dîba (kalın kıymetli ipek) ile geçilmiş, taylasandan olan (iki parmak genişliğinde ipekten uzun şeritleri olan) cübbeyi çıkararak (göstererek):
“İşte bu, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in cübbesidir, bu cübbe vefâtına kadar Âişe (r.anhâ)’nın yanında idi. O vefât edince ben aldım. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu giyerdi, biz de onu hastalar için yıkıyoruz, (suyunu onlara içiriyoruz) onunla şifâ talebediliyor.” dedi. [7]
İmâm Nevevî (rahimehullah)’ın beyanına göre, bu hadis-i şerif Salihlerin eserleriyle teberrükte bulunmanın müstehap olduğuna delalet etmektedir. [8]

[2] Buhârî, el-İ’tisam bi’l Kitâbi ve’s-Sünne: 16, no: 6910, 6/2673.

[3] Nesâî, Mesâcid, 11, no: 700, 2/369. Hatîb-i Tebrizi, Mişkâtü’l-Mesâbih, Salât: 7, no: 716. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, no: 16293, 5/494.

[4] Müslim, Fezâil: 22, No: 2331/84, 4/1815.

[5] Müslim, Fezâil: 22, No: 2331, 4/1815.

[6] İbn Hacer, Fethu’l-Barî, 11/74.

[7] Müslim, Libas ve Zinet: 2, No: 2069, 3/1641.

[8] Sahih-i Müslim, Şerhü’n-Nevevî, 14/44.
Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek saçı ile teberrük:
عن جعفر بن عبد الله عن ابيه رضى الله عنه ان خالد بن الوليد فقد قلنسوة له يوم اليرموك فقال: اطلبوها فلم يجدوها فقال اطلبوها فوجدوها فاذا هى قلنسوة خلقة فقال خالد: اعتمر رسول الله صلى الله عليه وسلم فحلق رأسه فابتدر الناس جوانب شعره فسبقتهم الى ناصيته فجعلتها فى هذه القلنسوة فلم اشهد قتالا وهى معى الا رزقت النصر.
Cafer İbn Abdillah (Radiyallahu Anh)’ın babasından rivâyetine göre, Yermük günü Halid İbn Velid (Radiyallahu Anh) takkesini kaybedince: “Onu arayın.” buyurdu. İnsanlar onu ne kadar aradılarsa da bulamayınca: “Tekrar arayın.” buyurdu. Sonra bulunduğunda, onun eski bir takke olduğu görülünce, Halid (Radiyallahu Anh) (o takkeyi özellikle aratmasının hikmetini beyan etmek üzere) şöyle buyurdu:
“Bir kere Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) umre yaptığında başını tıraş edince insanlar O’nun saçlarını almaya yarıştılar, ben hepsini geçerek alın saçını aldım ve bu takkenin içine yerleştirdim ve bu takkeyle beraber hangi muharebeye katıldımsa mutlaka (o mübarek saçın bereketiyle) yardım olunmakla rızıklandım (bana zafer nasip oldu).”[1]


[1] Taberânî, Mu’cem-i Kebîr, No: 3804, 4/104, Hâkim, Müstedrek, No: 5299, 3/338, İbn Hacer, El Metâlibü’l Âliye, No: 4044, 4/90, Ebû Yâlâ, Müsned, no: 7183, 13/139).............................................. .
İbn Teymiyye, İmâm Ahmed’in Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in minberine ve topuzuna el sürmeye ruhsat verdiğini nakletmektedir.İbn Ömer, Said bin Müseyyeb ve Yahya bin Said gibi Medine fukahasından bazı âlimlerin böyle yaptıklarını aktarmaktadır.[1]
İmâm Şemseddin Abdullah bin Ahmed ez-Zehebî bu hususta şöyle bir mütalada bulunur:
“Ahmed bin Abdülmün’im bir çok defa bize nakletmiştir. O şöyle demektedir: Ebû Cafer Saydalani kitabeten (yazılı olarak) Ebû Ali Haddad’tan, o, huzuren (sözlü olarak) Ebû Naim el-Hâfız’dan, o, Abdullah bin Cafer’den o, Muhammed bin Asım’dan, o, Ebû Usame’den, o, Ubeydullah’tan, o, Nafi’den o da İbn Ömer’den nakletmiştir. (O, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine el sürmeyi mekruh görürdü) “Ben diyorum ki, bu bir edepsizlik sayılacağı için mekruhtur.”
Oğlu Abdullah bin Hanbel’in rivâyet ettiğine göre Ahmed bin Hanbel’e Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine el sürmenin ve öpmenin hükmünden sorduklarında bunda bir beis olmadığını söylemiştir. Eğer “Sahâbe böyle bir şey yapmış mıdır ki bu câiz olsun” diye sorulacak olursa, şöyle cevap vermek mümkündür: “Sahâbeyi Kiram onu hayattayken görmüş ve yeteri kadar beraber olmuşlardır. Ellerinden öpmüş, abdest suyunu alabilmek için birbirleriyle yarışmış ve hac yaptığı zaman onun saçlarını bölüşmüşlerdi. Burnunu temizlediği zaman çıkanları elleriyle yakalayıp yüzlerine bile sürmüşlerdi. Onun kabrine sürekli gelerek, saygıyla el sürmek ve öpmek arzusu, bizlere sahâbe gibi bir imkan nasip olmadığından, kaynaklanmaktadır. Görülmüyor mu ki Sabit el-Benani “Bu eller Allah Rasulü(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ellerine dokunmuştur” dediğinde, Enes bin Mâlik onun ellerini öpüp nasıl başına koymaktadır. Bu gibi işler sadece ve sadece Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e olan muhabbetin taşkınlığından kaynaklanmaktadır.

İmâm Ahmed’in teberrük hakkındaki görüşleri
Abdullah bin Ahmed şöyle söylemektedir: “Ben babamı, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait bir kılı öperken görmüştüm. O kılı gözlerine sürdüğünü ve suyun içine koyarak o sudan içerek şifa dilediğini de gördüğümü zannediyorum. O,suyun daha güzel olacağı düşüncesiyle Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait büyük bir kabı yıkayarak, artık suyu içmişti. Onun zemzem suyundan da şifa beklediğini gördüm, onu ellerine ve yüzüne sürmekteydi.
Ben Zehebî (ö.748/1374) diyorum ki: “İmâm Ahmed’i inkar edip beğenmeyenler neredeler acaba? Abdullah bir gün, Allah Rasulünün minberi ve hücreyi nebi ile teberrük edenlerin halinden sormuş. İmâm Ahmed de: “Ben bunda bir sakınca görmüyorum” diye cevap vermiştir. Allah Hâricîlerin ve bid’atçilerin görüşlerinden bizleri ve sizleri muhafaza etsin. [2]
Görülüyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatından ayrılan en ufak zerrelere hatta başkaları için pis, çirkin sayılan şeylerine bile nasıl kıymet verdikleri bu haberden anlaşılmaktadır. Bu saygı ve edebler mübarek tükrüğünün ve mübarek uzuvlarına değmiş olan abdest sularıyla sahâbenin faydalanması Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara duâ etmesinden dolayı mı yoksa madde olan bu şeylerin en şerefli bir zattân (kainatın efendisinden) ayrıldığı için mi kıymetli olmasından kaynaklanmaktadır? Elbetteki böyledir.
Humeydî’nin, Buhârî’den ve Müslimin sahihinden topladığı kitabında, Sehl bin Sa’da diyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)mubarek gömleğini bana hediyye etmiş idi. Annem, benden almak istedi. Bunu kefen yapmak için, saklayacağım dedim. Rasulüllah efendimizin mübarek gömleği ile bereketlenmek istedim, dedi. Görülüyor ki, Eshabı kiram, Resûlüllah’ın(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)mübarek gömleğini, azabdan kurtulmak için vesile ve sebep yapıyorlardı. (Benzeri olay Buhârî, Edep; 39)
İmâm Müslim (r.a) Sahihinde diyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kılınca, Medine halkı, içinde su bulunan kablarla huzuruna gelirlerdi. Her kaba mübarek ellerini sokardı. (Tevessülü kabul etmiyenlerin itibar ettikleri âlimlerinden) İbn Cevzî (Beyan-ül müşkil-il Hadis) kitabında diyor ki, Medine ahalisi böylece Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile bereketlenirler idi. Bir âlime gelip de böyle bereketlenmek isteyenleri, âlimin boş çevirmemesi iyi olur. İbn Cevzî’nin bu sözü ve İmâm Nevevî’nin (Sahih-i Müslim) şerhindeki yazıları ve Kadi İyadın (Müslim şerhi) ve Hanefî âlimlerinden Abdüllatif İbn Melekin (r.a) yazılarından anlaşılıyor ki, böyle bereketlenmek, faidelenmek, Hâricîlerin zan ettikleri gibi, yalnız Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mahsus değildir.
Ashabı kiramdan sonra selef-i salihinden Allah kendilerinden razı olsun teberrükle ilgili bu nevi tatbikatları, kendi dönemlerinde devam ettirmişlerdir.
İmâm Ahmed b. Hanbel ile İmâm Şafî hazretleri arasında geçen şu hadise buna ne güzel bir misaldir:
İmâm Şafi’nin talebelerinden olan Rabî bin Süleyman anlatır: “Bir gün İmâm Şafî bana; Rabî bu mektup al, Ahmed bin Hanbel’e götür ve cevabını bana getir.” dedi.
Ben mektubu Ahmed b. Hanbele götürdüm. Ahmed bin Hanbel mektubu okuduktan sonra çok sevindi. Ahmed bin Hanbel üzerindeki gömleği çıkarıp bana hediye etti. Mektubun cevabını İmâm Şafi’ye getirdim İmâm Şafi bana; sana hediye edilen gömleği alıp seni üzmek istemeyiz. Ancak, hiç olmazsa onu bir suya batır ve o suyu bize verki, bizde o gömleğin bereketine böylece ortak olalım, dedi.[3]
Dikkat edilecek husus, bu kıssayı eserine alıp bize anlatan İbn Cevzî tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettiği âlimlerindendir.

[1] İbn Teymiyye iktizau's-sıratil müstakim s.367

[2] Zehebî, Siyer-ü E’lâmü’n-Nubelâ, 11/212.

[3] İbnü’l-Cevzî, Menâkıbü’l-İmâm Ahmed bin Hanbel, s: 609-610...........................KAYNAK SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Cennetle mujdelenmiş sahabelerin bile herhangi bir şeyiyle teberrük edilmiş midir ?
Teberrük , peygambere has özelliktir. Bunu tasavvufçuların şeyhleriyle alakası yoktur .
Merak etme bu konuda ilmi beyanetımız gelecektir. Şimdi konuyu dağıtma, diğer konuları bitir önce !
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
selamun aleykum ibn teymiyye yukarıda sahabenin rasulullahtan sonra namaz kıldığı yerle teberrük edildiği yazıyo göremiyon galiba ona cevab vermediniz ayrıca vefat etmiş rasullahın cübbesi ile sahabenin tevessül var hatta geçmiş peygamberlerden kalan yağ ile tevessül var. .... Abdulhak kardeş şöyle yazmıştı......Musa el Eşari Radıyallahu anh, Tuster şehrini fethettiğinde Danyal’ı bir tabutta buldu. Danyal ile birlikte bir Mushaf ve içinde yağ, dirhemler ve yüzük bulunan bir çömlek görmüştü. Ebu Musa bu durumu, Ömer radıyallahu anh’e bir mektupla bildirmişti. Ömer Radıyallahu anh, cevap olarak yazdığı mektupta şöyle diyordu; “Mushafa gelince, onu bize gönder . Yağın bir kısmını bize gönder, KALAN KISMIYLA DA MÜSLÜMANLARA ONUNLA ŞİFA TALEP ETMELERİNİ EMRET....Dirhemleri onlara taksim et. Yüzüğü de sana ganimet olarak verdik. Yağla şifa talep etmelerini emret bu ne demek hz ömer geçmiş peygamberlerden kalanla teberrük ediyo hayatta deyiller cevap veriemisin ibn teymiyye yorum suz
( İbni Kesir Bidaye(2/41 tercemesi;2/70) Tarihu Taberi(2/505) Sa’lebi Arais(s.258) Kettani Teratibul İdariye(2/67) Siyretul Halebiye(1/35) Bkz.: İbni Kuteybe Maarif(s.41) İbni Ebi Şeyb(7/4)...........................İBN TEYMİYYE ŞÖYLE DEMİŞTİ.......oysa hiç bir tabiin alimi, sahabenin bir kılı ile teberrük etti mi? veya bir etbauttabiin ,bir tabiinin herhangi bir şeyi ile teberrük etti mi?............BAKALIM DOĞRUMU SÖYLÜYO

Ashabı kiramdan sonra selef-i salihinden Allah kendilerinden razı olsun teberrükle ilgili bu nevi tatbikatları, kendi dönemlerinde devam ettirmişlerdir.
İmâm Ahmed b. Hanbel ile İmâm Şafî hazretleri arasında geçen şu hadise buna ne güzel bir misaldir:
İmâm Şafi’nin talebelerinden olan Rabî bin Süleyman anlatır: “Bir gün İmâm Şafî bana; Rabî bu mektup al, Ahmed bin Hanbel’e götür ve cevabını bana getir.” dedi.
Ben mektubu Ahmed b. Hanbele götürdüm. Ahmed bin Hanbel mektubu okuduktan sonra çok sevindi. Ahmed bin Hanbel üzerindeki gömleği çıkarıp bana hediye etti. Mektubun cevabını İmâm Şafi’ye getirdim İmâm Şafi bana; sana hediye edilen gömleği alıp seni üzmek istemeyiz. Ancak, hiç olmazsa onu bir suya batır ve o suyu bize verki, bizde o gömleğin bereketine böylece ortak olalım, dedi.[1]
Dikkat edilecek husus, bu kıssayı eserine alıp bize anlatan İbn Cevzî tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettiği âlimlerindendir. ibn teymiyye kardeş biraz samimi ol

[1] İbnü’l-Cevzî, Menâkıbü’l-İmâm Ahmed bin Hanbel, s: 609-610

İmâm Ahmed’in teberrük hakkındaki görüşleri
Abdullah bin Ahmed şöyle söylemektedir: “Ben babamı, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait bir kılı öperken görmüştüm. O kılı gözlerine sürdüğünü ve suyun içine koyarak o sudan içerek şifa dilediğini de gördüğümü zannediyorum. O,suyun daha güzel olacağı düşüncesiyle Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait büyük bir kabı yıkayarak, artık suyu içmişti. Onun zemzem suyundan da şifa beklediğini gördüm, onu ellerine ve yüzüne sürmekteydi.
Ben Zehebî (ö.748/1374) diyorum ki: “İmâm Ahmed’i inkar edip beğenmeyenler neredeler acaba? Abdullah bir gün, Allah Rasulünün minberi ve hücreyi nebi ile teberrük edenlerin halinden sormuş. İmâm Ahmed de: “Ben bunda bir sakınca görmüyorum” diye cevap vermiştir. Allah Hâricîlerin ve bid’atçilerin görüşlerinden bizleri ve sizleri muhafaza etsin. [1]
Görülüyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatından ayrılan en ufak zerrelere hatta başkaları için pis, çirkin sayılan şeylerine bile nasıl kıymet verdikleri bu haberden anlaşılmaktadır. Bu saygı ve edebler mübarek tükrüğünün ve mübarek uzuvlarına değmiş olan abdest sularıyla sahâbenin faydalanması Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara duâ etmesinden dolayı mı yoksa madde olan bu şeylerin en şerefli bir zattân (kainatın efendisinden) ayrıldığı için mi kıymetli olmasından kaynaklanmaktadır? Elbetteki böyledir.
Humeydî’nin, Buhârî’den ve Müslimin sahihinden topladığı kitabında, Sehl bin Sa’da diyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)mubarek gömleğini bana hediyye etmiş idi. Annem, benden almak istedi. Bunu kefen yapmak için, saklayacağım dedim. Rasulüllah efendimizin mübarek gömleği ile bereketlenmek istedim, dedi. Görülüyor ki, Eshabı kiram, Resûlüllah’ın(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)mübarek gömleğini, azabdan kurtulmak için vesile ve sebep yapıyorlardı. (Benzeri olay Buhârî, Edep; 39)
İmâm Müslim (r.a) Sahihinde diyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kılınca, Medine halkı, içinde su bulunan kablarla huzuruna gelirlerdi. Her kaba mübarek ellerini sokardı. (Tevessülü kabul etmiyenlerin itibar ettikleri âlimlerinden) İbn Cevzî (Beyan-ül müşkil-il Hadis) kitabında diyor ki, Medine ahalisi böylece Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile bereketlenirler idi. Bir âlime gelip de böyle bereketlenmek isteyenleri, âlimin boş çevirmemesi iyi olur. İbn Cevzî’nin bu sözü ve İmâm Nevevî’nin (Sahih-i Müslim) şerhindeki yazıları ve Kadi İyadın (Müslim şerhi) ve Hanefî âlimlerinden Abdüllatif İbn Melekin (r.a) yazılarından anlaşılıyor ki, böyle bereketlenmek, faidelenmek, Hâricîlerin zan ettikleri gibi, yalnız Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mahsus değildir.

[1] Zehebî, Siyer-ü E’lâmü’n-Nubelâ, 11/212.
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
selmun aleykum kardeş üzdüysem özür dilerim siteden çıkmamı gerçekten istiyosan çıkım bir daha yazmım Abdulhak kardeşede teşekkür ederim gerçi bir kac yazımı sidi ama yinede iyi sabretti başka sizin gibi düşünen kardeşlerim sitesinde beni çoktan atarlardı Abdulhak şimdiye kadar sabrından dolayı teşekkür ediyom kırıcı laflarım olmuşşa tekrar özürdiliyom cevap yazdığım arkadaşlardan gerçi sizde bana az hakeret etmediniz ama bunu normal karşılıyom büyük sorunları burda halledemezdik elbette ben tasavvufun cahil ve yanlışlık yapanları deyilde ilmi dayanağı olduğunu o ilmi dayanakları anlatarak bakış acılarımızı azda olsa deyişir umudu taşıdım ben hala umutluyum bazı konlarda iki tarafda yakınlaşacağına ben sizin anladığınız manada tehvid inancına inanıyorum kabul etmesenizde ama aramızdaki fark niyet ben niyetlerimi islami kaynaklar doğrultusunda geliştirdim körü körüne teslim olmadım hala karşı tarafın delili benim bildiğim delili gerçekten söndürürse şu an düşündüğümden vazgecerim samimiyim ama kusura bakmayın tartıştığımız konularda sizin delilleriniz tamaben teslim olacağım güçde deyildi tekrar hepinize teşekkür ediyorum serhiddan kardeş siteden çıkmamı istediği için belli bir arkadaş gurubu olan bu sitedeki kardeşleri fazla üzmemek için yazı yazmıcam bir süre sonra cıkcam hepinize saygılar allaha emanet olun
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
CAİZ VE ŞİRK OLAN
TEBERRUK

Teberruk ;
Lugat olarak: Bereketlenme, mânen istifâde etme, faydalanma manalarına gelmektedir.


İstilahi olarak: Bir zatı, bir eşyayı, bir mekanı vesile edinerek Allah’tan bereket, fayda, hayır istemektir.

Müslüman’a hayır, şer, bereket, fayda veren yalnız Allah’tır. Allah’ın dışında hiçbir kimse bu bir peygamber bile olsa asla hayır, fayda, zarar, şer veremez.

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ

Hak olan davet yalnız O’nadır. O’nu bırakıp çağırdıkları ise, kendilerine hiçbir şekilde cevap veremezler.” (Rad 14)


وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ

Allah’tan başka (zatlara-ölülere-seyyidlere-) sana fayda ve zarar vermeyen şeylere de ibadet etme. Eğer böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen zalimlerden (müşriklerden) olursun.” (Yunus, 106)


İslam’a uygun olan teberruk, sadece mubarek olduğu Kur’an veya sunnetle tesbit edilmiş şeylerle veya şer’i yollarla uygun olur. Aksi taktirde farklı teberrukler caiz değildir.

Rabbimiz c.c. , mahluk olmayan kitabında buyurduğu gibi mubarek ve yüceler yücesidir.
Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.” (Mu’minun 14)


Bereket Allah'ın c.c. sıfatı ve fiilidir.
Allah kimi ve neyi dilemişse mubarek kılar. Bu Allahın hakkıdır. Allah c.c. tarafından mubarek kılınmış olan şey mubarektir.

Bereket, hayır, şer ancak Allah’dan gelir. Hiçbir kimse kimseye bereket, hayır, şer, fayda, rızık sağlama (kazancını artırma) dükkanına girmeyle kar sağlama sağlayamaz. Bereket-hayır zarar verme hakkı ancak Allah’ındır. Kim bir bereketin, hayrın, şerrin, bir kimseden geldiğine inanırsa bu durumda şirk koşmuş olur.


Bereket, hayrın çokluğu ve devamlılığı demektir. Allah c.c. kullarının faydalandığı ve pek çok hayır sağlayan bir takım şeyleri mubarek kılmıştır.

Mubarek zamanlara örnek :
Ramazan ayı (Bakara 185 , Duhan 2-6, Kadir 1-5) , Zilhicce ayının ilk 10 günü (Ahmed b. Hanbel 1/346 ; Buhari 969 ; Ebu Davud 2438; Tirmizi 757; İbn Mace 1727; Darimi 1814) gibi.

Mubarek mekanlara örnek :
Mekke-i Mukerreme (Al-i İmran 96-97; Kasas 57; Ankebut 67), Medine-i Munevvere (Ahmed b. Hanbel 4/40 ; Buhari 2129 ; Muslim 1360; Abdullah b. Zeyd r.a.’den)gibi mubarek mekanlar.
Abdullah İbn Ömer (r.a.)’dan, peygamber’e Zul Huleyfe’de vadinin içinde gecelerken rüya gösterilmiş ve kendisine “sen mübarek bir vadide bulunuyorsun.” denilmiştir. (Buhari-Muslim)


Rasulullah (s.a.v.) : “ Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir.” (Buhari-Muslim)

Mubarek amellere örnek :
Salih ameller (Kehf 110; Meryem 60; Fatır 10; Ğafir 40), ana babaya iyilik (Nisa 36; İsra 14-23-24-32 ; Ankebut 8; Lukman 14), Kur’an-ı Kerim okumak (Buhari, 5020, 5059, 5427, 7560; Muslim 797; Ebu Musa el Eş’ari r.a.’dan) gibi mubarek ameller.

Mubarek kılınan çeşitli şeyler :
Peygamberler , sıddiklar- şehidler (Nisa 69), bal (Nahl 69; Buhari 5684, 5716; Muslim 2217; Ebu Said el Hudri r.a.’den; Buhari 5683, 5697, 5702, 5704; Muslim 2005/71 ; Cabir b. Abdullah r.a.’ndan), çörek otu (Buhari 5688; Muslim 2215; Ebu Hureyre r.a.'den; Buhari 5687, Aişe r.a.'dan) vs. gibi mubarek kılınmış bazı şeyler.

Buraya kadar açıklamalardan şu netice ortaya çıkmaktadır:

1_ Bir şeyin mubarek oluşu ancak, Kitab ve sünnetten bir nass ile kat’iyet bulur.

2_ Teberruk ancak ve ancak, mubarekliği sabit olan şeyle ve yine ancak İslama uygun biçimde, şekilde yapılabilir.

Buna misal verecek olursak , Mekke-i Mukerreme’yi ele alalım.

Allah c.c. şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mubarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir.” (al-i İmran 96)


Rasulullah (s.a.v.) : “Benim şu mescidimdeki bir namaz, (Mescidi Haram) dışında diğer mescidlerdeki bir namazdan daha faziletlidir. Mescid-i Haram’daki herhangi bir namaz diğer mescidlerdeki bir namazdan yüz bin kat daha faziletlidir.” (İbn Mace, Ahmed b. Hanbel ; Musned)

Mekke’nin mubarek olduğu sabittir. Bu da orada kazanılan ecirlerin kat kat olmasındandır. Dolayısıyla Mekke-i Mukerreme ile teberrukte bulunmanın yolu, tavaf, namaz vs. ibadetlerin orada bol bol eda edilmesiyle olur. Kabe’ye ya da örtüsüne kedi gibi sürtünmek meşru bir teberruk değildir.

Bir başka misal olarak Salih kimseleri ele alalım.

Bu kimseler imanları ve ibadetleri-amelleri dolayısıyla mubarek kimselerdir. Yapılacak olan teberruk onların izinden gitmek, ilimlerinden, amellerinden faydalanmak ve hayr konularında kendileriyle yarışmak şeklinde olmalıdır.
Bunlar mubarek zatlar diye kendilerine dokunan, sürünen kimse ise şeriata aykırı davranış yapmış olur. Hiçbir kimse bundan istisna değildir.
(Cübbeli Ahmed bile. Ki bu şahısa sürünenleri ve sürünülen şahsın buna ses çıkarmayarak onayladığını gözlerimle görmüşümdür)


Yalnızca peygamberler bundan istisnadır. Çünkü peygamberlerin saçları, elbiseleri gibi şeylerin mubarek olduğu konusunda nass mevcuttur.
Peygamber Allah’ın en sevgili kulu, rasulu, son elçisidir. Allah onu yeryüzüne rahmet olması için göndermiş ve güzel ahlakla onu övmüştür. Allah bu şerefli elçiye bazı meziyetler vermiş diğer kullardan onu ayırmıştır. Rasulullah’ın zatıyla teberruk etmek şeri delille sabit olduğu için ashab teberrük ediyordu.
Rasulullah’ın zatını kıyas ederek başka insanları da teberrük etmek caiz değildir. Zira Sahabiler, Rasulullah’dan sonra en faziletli insanları olan Ebu Bekir Sıddık ve Ömer İbn Hattab gibilerini teberruk etmemişlerdir. Bu durum Allahın peygamberine verdiği bir özelliktir. Peygamberlerin sıfatlarının diğer insanlarda olmaması gibi.

Ehl-i Sünnet vel Cemaat Akidesinde bu hususta hiçbir alimden delil bulunmamaktadır. İmam Azam Ebu Hanife de eserlerinde asla böyle bir şeyin caizliğini yazmış değildir.


Son bir misal daha Kur’an-ı Kerim hakkında olsun.

Allah’u teala c.c. O’nun hakkında “ Sana indirdiğimiz Mubarek bir kitab…” (Sad 29) buyurmaktadır.
Kur’an ile teberruk , O’nu okumak, içindekileri pratik hayatta uygulamak, emir ve nehiylerine ittiba ile olur. Kur’an-ı üzerinde taşıyarak , arabaya koyarak, yastık altında veya yüksek bir yere asarak teberrukte bulunmanın İslam ile bir bağı yoktur.



Günümüzde bazı müslümanların(!) çeşitli mekanları, (Konya’da Mevlana - İstanbul’da Oruç baba -Diyarbakır’a yakın Zeynel Abidin - Gaziantep’e yakın Ökkeşiye -Gaziantep merkezde bulunan Yuşa türbesini -Adıyaman’a yakın menzil ilçesini ve şeyhini…) bereketli sayarak oralardan bereket ummaktalar ve ibadetin oralarda daha makbul olduğuna inandıkları bilinmektedir.
Bu şehirlerin, ilçelerin, menzillerin, türbelerin, şeyhlerin, yatan ölülerin bereket verdiğine inanmak büyük şirktir.
Allah korusun buna inanmak kişiyi dinden çıkarmaya kadar götürür. Zira insana fayda, zarar veren ancak Allah’tır.
Bu yerlerde namaz, dua, zikir daha üstün ve sevabı çoktur diye inanmakta bidattir.
Yine bu yerlerin hakkında Kur'an ve sünnetten kutsal mekanlar olduklarına dair deliller yoktur.

Kuran ve sünnetten sahih deliller olduğu müddetçe teberruk etmek caizdir. Rasulullah’ın, Sahabilerin ve günümüz müslümanlarının Kabe önünde Haceru’l Esved’i öpmeleri sabittir.
Bu amel meşrudur. Çünkü Rasulullah öpmüştür ve ardından gelen ashab da Rasulullah’ın hedyini (sünnetini) eda etmek için öpmüşlerdir.
Rasulullah ve Ashabının yaptıkları bizler için şeri huccettir. Onlar öperken ondan hayır, bereket, fayda getirdiğine inanarak öpmezlerdi.
Ömer İbn Hattab : “ Vallahi muhakkak biliyorum ki sen öyle bir taşsın ki ne zarar ne de fayda verirsin. Eğer Rasulullah’ın seni öptüğünü görmemiş olsaydım seni öpmezdim
(Buhari ve Muslim )
Ömer İbn Hattab’ın sözü Haceru’l Esved’i öptüğünü, öperken de ondan zarar ve fayda beklemeden sünneti eda etmek istediğini çok açık bir şekilde ispat eder.


Mubarek zamanlara değinirsek ; Kur'an ve sünnetten gelen delillerle değişik zamanlarda ibadet ve dua etmeler faziletlidir. Rasulullah (s.a.v.) ramazan ayını, Aşura ayını, pazartesi ve perşembe oruçlarını, Cuma gününde özel bir saatte dua etmeyi ve sayamayacağımız bir çok günlere has duaları faziletli saymıştır.

"Kim ramazanı ihlaslı ve sevabını Allah’dan bekleyerek geçirirse Allah onun geçmiş günahlarını affeder.” (Buhari-Muslim)

Rasulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki :“ Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kadir gecesini ihya ederse kendisinin geçmiş günahı bağışlanır.” (Buhari-Muslim )

Kuran ve sünnetten deliller olmadığı müddetçe özel günler ilan etmek, o günleri kutlamak, bu günlerin faziletli olduğunu söylemek caiz değildir.
Ölünün kırkıncı gününü, bir zatın ölüm gününü, nevruz gününü kutlamalar, aşura günü yemek yapma gibi kutlamalar bid'attir.


Allah’ın değil de vesile edindiği zatın, eşyanın, mekanın bereket-hayır-fayda-zarar verdiğine inanarak teberrukte bulunulması durumunda şirke düşülür.
Bir zatın, eşyanın, mekanın bereket, hayır, fayda, zarar verdiğine inanması büyük şirktir. Zira teberruk eden bu insan, Allah’ın hakkını bir kula, eşyaya, mekana vermiş olur ki bunun şirk olduğunda şüphe yoktur.
Allah bereket, hayır, fayda ve zarar verendir. Kim bunları bir kula, bir eşyaya, bir mekana verirse (Allah korusun) İslam dininden çıkar ve kafir olur.
Mesela , biri şöyle demiş olsa, “Benim çocuğum rahatsızdı, bana filan şıhın- yanına gidersen ve onun tükürüğünü çocuğunun rahatsızlığı olan yere sürtersen şifayı bulursun, zira şıhımız bereketli, faziletli bir insan" demiş olsa bu insan şifayı verenin o şıh olduğuna inansa bu inanç şirktir.
Yine diyelim ki, "filan şeyhin köyüne gidersen ondan tevbe alırsan ve onun elini öpersen o elden bereket alırsın" demek veya "filan efendinin köyüne gider ve onun huzurunda bir tavuk keser ve onun duasını alırsan o kazancın, arkın, malın artar" derse şirk koşmuş olur.

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ

Allah ile birlikte başka bir İlah dua etme. O takdirde azab edilenlerden olursun.” (Şuara, 213)


İslam’da Teberruğun meşru olma şartlarını gördükten sonra meşru teberruk ile meşru olmayan teberrukleri birbirine karıştırıp harman edenlerin, karıştırdıkları meseleleri izah edelim.

Ashab-ı Kiramın Rasulullah’ın (s.a.v.) saçı (Buhari 6281; Muslim 2325; Enes b. Malik r.a.’dan ; Buhari 5896; Ummu Seleme r.a.’dan) ,teri (Buhari 6281; Muslim 2331 ,2332; Enes B. Malik r.a.’dan) , balgamı (Ahmed b. Hanbel 4/329-330; Buhari 2731 -2732; El Misver b. Mahreme ve Mervan b. El Hakem r.a.’dan) , ve elbiselerini (Buhari 6036 , 1277, 5810; Sehl b. Sa’d r.a.’dan) alıp onlarla teberrukte bulunmuş olmaları, tevhid yetimi tasavvufcuların ve onların sampatizanları olan cahil avam halk için; bazı şeyhlerin ve Salih kimselere ait bazı nesnelerle de teberrukte bulunabileceğine sanma hatasına düşürmüştür.

Bu sapkın hatayı 2 madde halinde izah edecek olursak :

A) Şahısların eserleri ile teberrukte bulunmak sadece Peygambere özgüdür.
Diğer muslumanlar ne kadar yuksek konumlarasahip olurlarsa olsunlar böyle bir iltimasa sahip değildirler.
Peygamber olmayan birisinin, Peygambere kıyas edilmesi ne kadar büyük bir curumdur.
Sahabeerden sabit olan, yalnızca Rasulullahın (s.a.v.) eserleri ile teberrukte bulunmalarıdır!

Bazı sahabiler de Rasulullah (s.a.v.)’in birer parçası olan teri , saçı , kokusu (Buhari 6281; Muslim 2331-2332; Enes b. Malik r.a.’dan) , elbisesi v.b. ile teberrukte bulunmuşlardır.

B) Salih insanların eserleri ile teberrukte bulunulması; ne ashabın, ne tabiinin ve ne de onların ardından gelen neslin uygulaması değildir. Bununla ilgili olarak dinde öncü imamlardan da hiçbir emir ve uygulama aktarılmamıştır.
Bazı alimlerden konuya ilişkin olarak gelen rivayetler, batıl rivayetler olup onlardan sahih bir isnadla gelmemiştir. Bu uydurmala misal verecek olursak İmam Şafii’nin İmam Ahmed’in giysisi ile teberrukte bulunduğu anlatılmaktadır. (Bu iftira ve yanıtı için İbn Asakir’in “Tarihu Dimaşk” 5 /311 ; İbnu’l Cevzi “Menakibu’l İmam Ahmed b. Hanbel” s.551-553; İbn Kesir “el Bidaye ve’n-Nihaye” 14/395; İbn Muflih “el Adabu’ş-Şer’iyye” 1/463-464)
Şayet böyle bir tutum caiz ya da hoş görülen bir davranış olsaydı , Ebu Bekr r.a., diğer halifeler,aşere-i mubeşşere ve diğer büyük sahabiler gibi faziletli, cennetle müjdelenmiş mumin olduğu nassla sabit olan kimselerle sahabe-i kiram teberrukte bulunurlardı.
Onlardan hiç birisinden Peygamber dışındaki kimselere yönelik olarak böyle bir uygulamada bulundukları olmadığına göre, bu tür davranışların çirkin bir bid’at olması bir yana şirke açılan bir kapı olduğu ortadadır!



TEBERRUK İLE İLGİLİ BAZI HADİSLER:

Rasulullahın Ağız Suyuyla Teberruk
Sahih-i Buharî'de, Meğâzî kitabının "Mâ Kile Fî Livâi'n-Nebî" (Peygamber'in Sancağı Hakkında Söylenenler) babında, Sehl b. Sa'd'dan naklen Resulullah'ın (s.a.v.) Hayber Savaşı'nda şöyle buyurduğu nakledilir:

"Ben yarın bu sancağı öyle birinin eline vereceğim ki yüce Allah Hayber'in kapısını onun eliyle açacaktır. O, Allah ve Rasulu'nü sever, Allah ve Rasulu de onu severler."
Râvî der ki, gece boyunca insanlar, yarın Rasulullah'ın (s.a.v.) sancağı kimin eline vereceğini düşünüyordu. Sabah erkenden sahabeler Rasulullah'ın (s.a.v) etrafını sardı. Her biri Rasulullah'ın (s.a.v) sancağı kendisine vermesini umuyordu.
Tam bu sırada Rasulullah (s.a.v), "Ali nerede?" diye sordu. "Ya Rasulullah, gözleri ağrıyor." dediler.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Ali'yi yanına getirmesi için birini gönderdi...
Buharî bu rivayetin gerisini "el-Cihad-u ve's-Seyr" kitabında şöyle nakleder:

Rasulullah'ın (s.a.v.) emriyle Ali'yi getirdiler. Peygamber, Ali hakkında hayır duada bulundu ve ağzının suyundan biraz gözlerine sürdü. Ali'nin gözleri âdeta hiç rahatsız olmamış gibi ansızın iyileşti.
Muslim de bu olayın gerisini Seleme b. Ekva'dan şöyle nakleder:

Ali'nin yanına giderek gözleri şişkin olduğu hâlde onu, Rasulullah'ın (s.a.v.) huzuruna getirdim. Peygamber ağzının suyundan Ali'nin gözlerine sürdü ve o, göz ağrısından kurtuldu. Sonra Rasulullah (s.a.v.) sancağı onun eline verdi.



Hz. Peygamber'in (s.a.a) Abdest Suyuyla Teberruk
Sahih-i Buharî'de Enes b. Mâlik'ten şöyle rivayet edilir:
Rasulullah'ın (s.a.v) yanındaydım. İkindi namazı vakti olmuştu ve insanların abdest için suları yoktu. Rasulullah'ın abdest alması için, ona bir kap su getirdiler. Hz. Peygamber elini o kaba soktuktan sonra herkesin o sudan abdest almasını emretti. Ben kendi gözlerimle Rasulullah'ın parmaklarından su kaynadığını gördüm; o sudan oradakilerin hepsi abdest aldı.
Yine Buharî Câbir b. Abdullah'tan şöyle nakleder:

Bir gün ikindi namazı vakti Rasulullah'la (s.a.v) oturmuştuk; abdest için su çok azdı; onu da bir kaba dökerek Rasulullah'a getirdik.
Rasulullah (s.a.v) elini o kaba sokup parmaklarını açarak, "Abdest almak isteyenler, abdestlerini alsınlar, bereket Allah'tandır." buyurdu.

Ben gözlerimle Allah Rasulu'nün parmaklarının arasından su kaynadığını gördüm. Oradakilerin hepsi o sudan abdest aldılar, içtiler. Ben şahsen o kaptan bir miktar su içtiğim için asla pişman değilim, bundan dolayı kendimi kınamıyorum. Çünkü o suyu hayır ve bereket kaynağı olarak görüyorum.
Râvi der ki: Câbir'e, "O gün kaç kişiydiniz?" diye sorduğumda, "O gün bin dört yüz kişiydik." dedi... (Diğer bir rivayete göre "Bin beş yüz kişiydik." demiştir.)

Rasulullahın Başının ve Göğsünün Suyuyla Teberruk
Buharî, Hudeybiye antlaşması olayında Urve b. Mes'ud'dan Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı hakkında şöyle kaydetmiştir:

Vallahi Rasulullah (s.a.v.) ağzından ve burnundan dışarı attığı bir şeyi insanlar kapışıyor, onları başlarına, yüzlerine ve bedenlerine sürüyorlardı. Rasul-u Ekrem (s.a.v.) abdest aldığı zaman insanlar onun abdest suyuyla teberruk etmek için nerdeyse birbirlerini öldüreceklerdi.


İsa İbn Tahman diyor ki,
“Enes bize (Rasulullah’dan kalma) iki eski pabuç çıkardı.” (Buhari)


Ebu Burde diyor ki;
“ Aişe bize yünlü bir elbise çıkardı. Sonra dedi ki, (Rasulullah’ın) ruhu bu elbise içinde iken çıktı.” (Buhari)


Asım diyor ki,
“Enes’in yanında Rasulullah’ın çatlamış bir bardağını gördüm.” (Buhari)


Esma Binti Ebu Bekir bize (Rasulullah’ın ) bir cübbesini çıkardı, "bu Aişe ölmeden önce yanındaydı ölünce ben aldım, biz bununla hastaları şifalanmaları için yıkarız.” dedi. (Muslim )


Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Saçıyla Teberruk
Muslim, Sahih'inde şöyle kaydeder:

Rasulullah (s.a.v) Mina'ya geldi. Şeytan'ı taşlayıp kurban kestikten sonra, başını tıraş edip saçını insanlar arasında bölüştürdü.
Diğer bir rivayette ise şöyle geçer:
Rasulullah bir berber istedi; berber gelip Peygamber'in saçını tıraş etti. Rasulullah (s.a.v) tıraş edilen saçlarını Ebu Talha'ya vererek onu halk arasında bölüştürmesini istedi.
Yine Enes'ten şöyle nakleder:
Ben bizzat, bir berberin Resulullah'ın (s.a.v.) saçını tıraş ettiğini, sahabelerin ise Hz. Peygamber'in etrafında döndüğünü ve bir saçını bile yere düşürmediklerini gördüm.
Usdu'l-Gâbe'de Halid b. Velid'in hayatı bölümünde şöyle geçer:

Halid b. Velid İranlılarla ve Rumlarla yaptığı savaşlardan ve Dimeşk'in kapısını açmasından dolayı çok ün kazanmıştı. O savaşta başına taktığı sarığa Rasulullah'ın (s.a.v.) saçından bir tel yerleştirmişti. Onun bereketiyle savaşa gidiyor ve zafer kazanıyordu.
Usdu'l-Gâbe, el-İsâbe ve el-Mustedreku Ale's-Sahiheyn kitaplarında şöyle geçer:

Halid b. Velid Yermuk Savaşı'nda sarığını kaybedince, bazılarını onu bulup kendisine getirmeleri için görevlendirdi. Görevliler gidip eli boş gelince, onları gönderip sarığını bulmalarını tekrar söyledi. Nihayet onlar Halid'in sarığını bulup getirdiler; bu, çok eski ve yıpranmış bir sarıktı.
Halid etrafındakilerin şaşkın bakışlarını görünce şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.) umre yaptıktan sonra saçını tıraş etti. İnsanlar saldırarak Hz. Peygamber'in saçlarını topladı. Ama ben diğerlerinden daha çabuk davranarak Rasulullah'ın başının ön kısmının saçını aldım ve bu sarığıma yerleştirdim. Dolayısıyla bu sarığımı ve içindeki saçı yanıma almadan hiçbir savaşa katılmıyorum; bunun bereketiyle savaşta zafere de kavuşuyorum.

Yine Buharî Sahih'inde şöyle kaydeder: Rasulullah'ın (s.a.v) eşi Ummu Seleme'nin yanında Peygamber'e ait bir miktar saç vardı. Birisi göz ağrısına tutulduğunda, bir kabın içine biraz su koyarak Ummu Seleme'nin yanına gönderir, o da Rasulullah'ın (s.a.v.) saçının kıllarını o suya değdirirdi ve o su hastaya şifâ vesilesi olurdu.
Yine Sahih-i Buharî ve diğer kaynaklarda Ubeyde'den şöyle rivayet edilir:
Rasulullah'ın (s.a.v.) saçının bir kılına sahip olsaydım, benim için bütün dünyadan ve dünyadakilerden daha iyi olurdu.

Osman ibn Mevhab,
“Ailem, Ummu Seleme’ye bir bardak su gönderdi, Ummu Seleme bize gümüş elbise kıyafet içinden Rasulullah’a ait bir saç teli çıkardı. Birine göz değmesi durumunda bu saçı bir bardak su içine sallayarak hastanın şifa almasını sağlarlardı.” demiştir. (Buhari)
Hadis, ashabın Rasulullah’ın saç telini teberruk amaçlı sakladıklarını ve onunla teberruk edinerek Allah’dan şifa beklediklerine delildir.


Hz. Rasulullah'ın (s.a.v.) Okuyla Teberruk
Buharî Hudeybiye antlaşması hakkında şöyle yazar:

Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla birlikte Hudeybiye yakınlarında bir su birikintisinin başında indiler. Yanındakiler ihtiyaçlarını gidermek için sudan az az alıyorlardı, nihayet gölcüğün suyu bitti. Bunun üzerine susuzluktan dolayı Rasulullah'a (s.a.v.) yakındılar. Rasulullah (s.a.v.) okluğundan bir ok çekerek onu o gölcüğe sokmalarını emretti.
Râvi der ki, "Vallahi oku soktukları yerden su kaynamaya başladı ve oradakiler orada oldukları müddetçe onun suyundan alıp içiyorlardı".

Tüm bu eserler Rasulullah’a ait olduğu için bunlarla teberruk etmek caizdir. Başka bir kimsenin saçı, seccadesi, sarığı, cübbesiyle asla teberruk edilmez.


ŞİRKE GÖTÜREN TEBERRUKE ÖRNEK
olulerinkutsanmasi.jpg
olcusuzyuceltme.jpg
31747.jpg


Peygamber (s.a.v.)’in veya bir başkasının kabri ile tevessul veya bir yerle, taşla veya ağaçla tevessul ancak kabirlere ibâdeti âdet edinmiş olan cahillerin hoş gördüğü çirkin bir iş olup Allâh’tan başka birilerine bağlanmayı ve onlardan teberruk ve medet ummayı tazammun ettiği için şirk olur.

Zat-u Envat ile Teberruklenme Hatası

Ebu Vakıd el-Leysi'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:

Rasulullah (s.a.v.) ile beraber Huneyn'e gidiyorduk. O dönemde biz küfürden yeni kurtulmuştuk. Muşriklerin bir ağaçları vardı. Onu tavaf ediyorlar üzerine silahlarını asıyorlardı. Bu ağaca "Zatu Envat" diyorlardı.
Biz bunlardan birinin yanından geçerken Yeni müslüman olmuş bazı sahâbîler, müşriklerin teberruk için bir ağacı ziyâret ettiklerini görünce, Peygamber (s.a.v.)’e müracaat edip kendilerinin teberruk edeceği böyle bir ağaç ihdâs etmesini istemişlerdi. Peygamber (s.a.v.) buna şiddetle karşı çıkmış ve şöyle demişti:


Nefsimi elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, sizin bu sözünüz İsrâil oğullarının Musâ aleyhisselâm’a dediği « Ey Musâ ! Onların ilâhları olduğu gibi (sen de) bizim için bir ilâh yap! » dediler. Musâ Aleyhisselâm: « Gerçekten siz câhil bir toplumsunuz » (A'raf 138), şeklindeki söze benzemektedir. Siz, sizden öncekilerin yolunu aynen takip edeceksiniz" demiştir.
(Ahmed b. Hanbel: 5/218; Suneni Tirmizi, 2106.)

Bu hadis, bir ağaçla, taşla, kabirle veya bir yerle teberrukün Allâh’a şirk koşmak olduğunu ve teberruk vesilesi olan şeyin de ilâh makamına yükseltildiğini göstermektedir.

Şeyhul İslam İbn-i Teymiye (rahimehullah) bu rivayeti Mecmuu-l Fetava" isimli eserinde üç ayrı yerde, "İktidau-s Sıratı Mustakîm" isimli eserinde ise iki ayrı yerde zikretmiştir. Şeyhul İslam özellikle hadisi "Kâfirlere benzemenin neyhedilmesi" konusunda ele alırken "bir yerde kendisine özel bazı yerlerin ziyaret edilerek orada Allah'a dua edilmesinin ya da buna benzer fiillerde bulunmanın hükmü" sorulmuş o ise bu rivayeti delil getirerek şöyle demiştir:
"Bunların hepsi bid'attir. Cahiliye ehlinin amellerinden olup şirke götüren yollardır." (Mecmuu'l Fetava, 6/224.)


İbâdet Allâh’ın sevdiği, râzı ve hoşnut olduğu bütün fiil ve sözleri içine alan geniş bir kavramdır.

Rağbet, korku, ümit etmek, bu fiillerdendir. Bunlardan biri olan teberruk ise, bereket talep etme anlamı olup ve ancak Allâh’ın isimleri ile mümkün olur.

Allâh’tan başkasına teberruk için yönelmek şirktir. Ancak Peygamber (s.a.v.)’in saçı ve abdest alırken kullandığı su ile teberruk bundan müstesnadır.

Bu sadece Peygamber (s.a.v.)’e hâs bir durumdur, zirâ Allâh onu mubarek kılmıştır. Bu da Peygamber (s.a.v.)’in hayatta olduğu döneme mahsûstur.

Sahâbe-i Kirâm Peygamber (s.a.v.)’in minberi, kabri veya hücresi ile teberrukte bulunmamıştır. Sahâbenin yaşadığı asır, zamanların en hayırlısı olup ve kendileri helal ve haram konusunda ümmetin en bilgili topluluğu idi.

Böyle bir teberruk câiz olsaydı onlar bunu yaparlardı.


Hz. Ömer'in (r.a.) Bey'atu'- Rıdvan Ağacına Neşteri!

Rasul-u Ekrem Hz. Muhammed (s.a.v.) Kâbe'yi ziyaret ve Umre yapmak gayesiyle Hicret'in altıncı yılı Zulkade ayında ashâbıyla Medîne-i Munevvere'den çıkıp Mekke'ye doğru yola koyuldu. (İbn Hîşam, Sîre, III, 321)
Hudeybiye'ye indiğinde Hudâalılardan Hıraş b. Umeyye'yi elçi olarak muşriklere gönderdi. O, müşriklere, savaşmak niyetinde olmayıp yalnızca Kâbe'yi ziyaret için geldiklerini ve Umre yapıp döneceklerini bildiriyordu.
Elçi İbn Umeyye, Mekke'ye varıp bunu söyleyince müşrikler devesine vurup onu yere düşürerek öldürmek istediler. Mekkeli olmayan çoğu Habeşli bazı kimseler araya girip bu elçiyi kurtardılar, geri dönerek durumu Rasulullah (s.a.s.)'e anlattı.
Bunun üzerine Rasul-u Ekrem. Hz. Ömer (r.a.)'i göndermek için yanına çağırdı.
Hz. Ömer (r.a.): "Ya Rasulullah, onlar benim kendilerine olan kin ve düşmanlığımı bilirler. Ben onlara güvenemem, şayet onlar tarafından bir işkenceye uğrarsam Mekke'de bana yardımcı olacak akrabalarnn Adiyyoğulları'ndan kimse yoktur. Binaenaleyh, Osman b. Affân'ı gönderirseniz, orada onun akraba ve yakınları çoktur. Hem onu severler. İrade ve arzunuzu daha rahat tebliğ edebilir." dedi.


Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Hz. Osman b. Affân (r.a) 'ı çağırıp, onu Kureyş'e gönderdi.
Osman b. Affân (r.a.) Mekke-i Mukerreme'ye varınca önce Rasulullah'ın emrini tebliğ etti ve: "Biz Hudeybiye'ye muharebeye gelmedik. Yalnız ziyaret ve Umre yapmak için geldik." dedi.
Bu arada Osman b. Affân (r.a.) Mekke' de iman edip İslâm'a girmiş olanlara fethi müjdelemek istiyordu. Bu da Hz. Osman'ın görevleri arasındaydı. Bu arada Kureyş Hz. Osman'a, "İstersen sen Beytullah'ı tavaf et; ancak hepinizin, üzerimize gelip tavaf etmenize izin veremeyiz." dediler.
Hz. Osman b. Affân'ın verdiği cevap bir elçiye yakışır nitelikte ve gayet vakurdu: "Allah'a yemin ederim ki Resulullah ve ashabı tavaf etmedikçe ben de Beytullah'ı tavaf edemem." (Vakidî, Kitâbu'l-Meğâzî, II, 602).


Hz. Osman b. Affân'ın bu cevabı üzerine müşrikler onu göz hapsinde tutup Mekke'de alıkoydular. Diğer taraftan Hudeybiye'ye "Osman öldürüldü" diye yanlış bir haber ulaştı. (İbn Hişam, Sîre, III, 329).
Bu haber, müminleri ziyadesiyle üzdü ve Rasulullah (s.a.v.): "O kavim ile çarpışmadan gidemeyiz" dedi. (Taberi, Tarih, III, 77; İbnu'l-Esir, el-Kâmil, II, 203).


Bir çağırıcıyı görevlendiren Rasulullah (s.a.v.), ashaba şunu ilân ettirdi:
"Haberiniz olsun ki Rasulullah'a Ruhu'l-Kudus indi. Ona bey'atı emretti."
Ashabı Resulullah'a Bey'at'a davet etti. Bütün ashab Allah adına ona bey'at ettiler. Bey'atleşme, semûre ağacı altında olmuştu.
Rasulullah, ağacın altında oturmuş, ashabından bey'at alıyordu.
Ashab, Hz. Peygamber'e, "Ölmek pahasına da olsa savaştan kaçmamak ve asla çekinmemek üzere söz verdiler."
Rasulullah onlara şöyle dedi: "Siz bugün yeryüzündekilerin en hayırlısısınız. "
Ashabından herbirini bir söz, bir ahd ve bir birlik üzere olmaya bey'at'e çağıran Hz. Muhammed (s.a.s.) en sonunda sağ elini öbür eli üzerine koyup, "Bu da Osman'ın bey'atı" demesi Hudeybiye'deki muminleri çok heyecanlandırdı. (Ahmed İbn Hanbel, Musned, II, 120).


Onun bu ifadelerini işiten Mekkeli müşrikler, Osman b. Affân (r.a.) ve bir kısım Mekke'deki müslümanları serbest bıraktılar. Arkasından, Suheyl b. Amr'ın başkanlığında bir heyeti anlaşma yapmak üzere Rasulullah'a gönderdiler. Burada İslâm tarihinde meşhur olan "Hudeybiye Andlaşması" yapıldı.

Resulullah (s.a.s.), Hudeybiye'de yapılan ve adına Bey'atu'r-Rıdvân denen bu olay ve bey'atleşme için şöyle buyurmuşlardır: "Bey'atu'r-Rıdvân'da bulunan kimse ateşe girmez."
(Buhârî, Meğâzî, 19, 35; Fadâilu's-Sahabe, 7; Muslim, Cihâd 52; Tirmizî, Menâkıb, 18; Nesâî, İhbas, 4; İbn Hanbel, I, 59, V, 423).


Hz. Ömer (r.a), Hudeybiye anlaşması esnasında altında Efendimiz'e (s.a.v.) biat edilen Rıdvan ağacını, daha sonraları bazı kimseler tarafından saygı ve hürmet gösterilmede aşırılığa kaçıldığı için kestirmiştir.
Başlangıçta hâlis duygu ve düşüncelerden çıkıyormuş gibi görüken, fakat daha sonra teberruklenmek için Rıdvan Beyatının yapıldığı Semure ağacının altında namazlar kılınmaya başlanması üzerine, Hz. Ömer r.a. bu bid'atin şirke dönüşmesi endişesiyle ağacı kestirmek bir yana kökünden söktürtmüştür!





Salih Kimseler Hakkında Aşırı Gitmek

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Ev kitap ehli! Dininizde aşırı gidip ölçüyü aşmayın." (Nisa: 171)

"Dediler ki: 'Sakın ilahlarınızı bırakmayın. Hele Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr'ı asla terketmeyin." (Nuh: 23)

Bu ayeti kerime ile ilgili olarak İbn Abbas (r.a.) diyor ki:
"Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr, Nuh kavminde yaşıyan salih kişilerin adları idi. Bunlar ölünce şeytan, insanlara bunların hatıralarını devam ettirmek için yaşadıkları yerlere heykellerini dikmelerini ilham etti. Onlar da bunu yaptılar ve diktikleri heykellere onların isimlerini verdiler. Önceleri bunlara tapan yoktu; fakat onları dikenler öldükten sonra zamanla haklarındaki bilgiler ve heykellerin dikiliş gayeleri unutuldu ve insanlar bunlara tapmaya başladılar."
(Buhari Tefsir: 71/3)

İbni Kayyım sahabenin pek çoğunun bunlar hakkında:
"Bu salih kişiler öldükten sonra insanlar bunların kabirlerinde ibadet etmeye başladılar. Sonra unutulmasın diye heykellerini diktiler, resimlerini yaptılar. Bir süre sonra bunlara tapmaya başladılar." dediklerini naklediyor.

Ömer (r.a.)'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Hristiyanların İbni Meryem'i batıl üzere övdükleri gibi siz de beni övmekte aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki ben bir kulum. Öyleyse benim için Allah'ın kulu ve Rasulu deyin."
(Buhari Enbiya: 48. Darımi Rıkak: 6S. Ahmed: 1/21-24. 47.)

İbni Mesud'un rivayet ettiği hadiste Rasulullah (s.a.v.):
"Aşırı gidenler mahvoldular" buyurmuş ve bunu üç defa tekrar etmiştir.
(Nesai Menasık: 217. İbn Mace Menasik: 63. Ahmed Musned: 1/215. 347. İbn Hıbban Mevarid. 1011. Hakim Mustedrek: 1/466. Elbani Ahadisussahiha: 1283.)

İbni Abbas'ın rivayet ettiği hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Sakın aşırı gitmeyin. Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi aşırı gitmeleri olmuştur."
(Muslim İlim: 7. Ahmed: 1 386. Ebu Davud Sünnet: 5.)

Ebu Hureyre (r.a.)'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Evlerinizi kabir yapmayınız. Benim kabrimi de merasim yeri haline getirmeyiniz. Siz bana salat ve selam gönderiniz, nerede olursanız olun, sizin salatınız bana erişir."
(Ebu Davud Menasik: 96, Ahmed: 2/367)

Tasavvufçulara göre Hz. Muhammed s.a.v. Allahın ete kemiğe bürünmüş dünyadaki halidir.
Bayram Ali Öztürk : Hz. Muhammed = Allah





33zi4.jpg



HUMEYNSON.jpg

Şii Humeyni'nin TEBERRUKe kurban gitmesi !!

2-Ziyaret.jpg




ORJİNİ :
https://www.islam-tr.org/tevhid/13890-islama-gore-teberruk.html#post126622


_______________________

İslamda Rasulullah s.a.v ile ilgili bazı hadis-i şeriflerde teberrukle ilgili deliller vardır . Ehl-i sunnet itikadi gereği teberruk, insanlardan sadece Peygamberlere verilmiş bir özelliktir. Bunun haricinde yukarıda da açıkladığımız gibi Kuran ve sunnetle sabit olan bazı yerler ve vakitler de mubarek olup teberruk edilebilir.
Bu konuyu istismar eden Şia ve ondan neşru nema bulan yavrusu Tasavvuf, bunu kendi mollalarına ve şeyhlerine de vererek şirklerine kapı açmışlardır.
Fususu'l Hikem sahibi meşhur (!) ibn Arabi de, buram buram küfür ve şirk kokan kitabında kendisinin Rasulullahı solladığını zırvalamıştı!
Rabbim bu sapkın inançtan muslumanları muhafaza buyursun. Amiiin.


"Velilik peygamberlikten (nübüvvetten) daha büyüktür, hattâ risâletten de daha kâmil (bir makam)dır".
İşte onun sözü:

Nübüvvet makamı bir berzahtadır ki
Rasulun az üstünde, velînin altında...


O diyor ki:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, gümüşten bir kerpiçtir, kendisi ise altından ve gümüşten iki kerpiç. Ve Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kerpicinin zahirî ilim; kendi iki kerpicinin altın olanının bâtınî ilim, gümüş olanının ise zahirî ilim olduğunu, bu ilimleri aracısız aldığını iddia ediyor ve Füsûs'unda şunu açıkça söylüyor:

Velilik rütbesi nübüvvet rütbesinden daha büyüktür. Çünkü velî vasıtasız olarak alır, nebî ise vasıtalı olarak alır. Böylece kendisini peygamberden daha meziyetli hâle getiren faziletin (yâni veliliğin), hem kendisinde, hem peygamberde bulunan özellik (zahirî ilim makamın) dan daha büyük olduğunu söylemiş oluyor.

İddiası şu:

Kendisi altın kerpici (ilmi)ni, Rasûl'e vahyi getiren meleğin aldığı kaynaktan almaktadır.

Şimdi bir bu herifin haline, bir de sonraki bâzı âlimlerin onu ta'zîm edişine bak!

Gazâlî açıkça şunu ifâde etmektedir:

"Velîlik rütbesinin, nübüvvet rütbesinden daha yüce olduğunu kim iddia ederse, onu öldürmek bence yüz kâfiri öldürmekten daha sevimli bir iştir. Çünkü onun dine vereceği zarar daha büyüktür".

Şeyhul İslam İbn Teymiyye; mecmu'ul feteva 4. Cilt SELEF İLE MUTEAHHİRİN'İN YOLU

Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu;

Benimle peygamberler zümresinin benzeri, şu kimsenin benzeri gibidir: O kişi bir ev yaptırmış ve binayı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmış. Bu vaziyette insanlar binaya girip gezmeye başlarlar. Ve (o eksik yeri görüp) hayret ederek: Şu bir tuğlanın yeri boş bırakılmış olmasaydı! derler. İşte ben, o (yeri boş bırakılan) kerpicim; ben Hatemun-Nebiyyinim (Peygamberlerin sonuyum)

(İman Üzerine. İbn Teymiyye, Pınar Yay.s.77)


İbn Arabîi aslında duvardaki boşluğun bir değil iki kerpiçlik yer olduğunu, ne ki biri altın biri gümüş olan bu iki kerpiçten hatemül-enbiyâyı (nebilerin sonuncusu) temsil eden gümüş kerpici ALLAH Rasûlünün gördüğü halde “hatemü’l-evliyâ (velilerin sonuncusu)’yı temsil eden altın kerpici göremediğini bu hadisiyle belli ettiğini söyler. Halbuki bu ikisi birden olmayınca nübüvvet duvarı asla tamamlanmayacaktır der.

Eserinde nebilerin sonuncusu olan Rasûlü temsil eden kerpicin gümüş, velilerin sonuncusu (hatemül-evliyâ)yı temsil eden kerpicin de altın olmasını nübüvvetin zahir, velayetinse batın oluşuyla açıklar. Hatemül evliyânın İbn Arabî’nin kendisi olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur sanırız.

Tahavi akaidi şarihi yukarıdaki satırları kastederek der ki; Verdiği örnekte nefsini altın kerpiç, ALLAH Rasûlü’nü gümüş kerpiç olarak gösterenden daha kafir kim olabilir?

ALLAHın Rasûllerine inen bize de ininceye kadar iman etmeyeceğiz (En’âm/124) diyen kimselerin küfründen daha beterdir.

İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: Nübüvvet makamının mevkii rasûlün üstünde ve velinin altında bir yerdir.

(Şerhu Akidetü’t-Tahaviye,II/743). (Buhari.C:7 s.3331,3332)


İbn Arabî gibi ya Benden sonra peygamber yoktur.sözünün sahibinin (Peygamberimizin) doğru söylediğine inanarak veya başka bir endişeye dayanarak kendilerini peygamberlik sevdasına kaptırmayanlar ve bu iddia ile ortaya çıkmayanlar peygamberlikten bile daha yüksek bir derecenin cazibesine kapılarak velilerin sonuncusu, peygamberlerin sonuncusundan daha büyüktür. Çünkü peygamberler ancak bir aracı vasıtası ile ALLAH’tan bilgi alabilirken veli bu bilgiyi aracısız olarak doğrudan doğruya alabilmektedir demişlerdir.

(İman Risalesi. M. İslâmoğlu. S98,99; Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm. s.154-155,193; İbn Arabî ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: İmam İbn Teymiyye Külliyat C:2s. 163)


Velinin Peygamberden üstünlüğünün bir diğer sebebi de dinin onun eliyle tamamlanmış olmasıymış.

(İman Üzerine, İbn Teymiyye, Pınar Yay. S.192; Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.193; Bkz: Said Nursi’nin; vahyin vasıtalı ilhamın vasıtasız oluşuna dair görüşleri. İlmi ve Hukuki Açıdan Nurculuk Davası. Said Nursi. S.291)

DİNİ DOĞRU ANLAMAK AHMET Y. ÖZÜTOPRAK

getimageV2.asp
getimageV2.asp



https://www.islam-tr.org/tevhid/13353-ibni-arabinin-rasulullahi-sollama-zirvasi.html
 
Üst Ana Sayfa Alt