M
Çevrimdışı
TEBERRÜK
Bir kimseye olan muhabbetten dolayı, o kimseye gösterilen ta’zim, ona ait olan eşyalara, onun yaşadığı yerlere ve geçtiği yollara karşı gösterilen özel ihtimâm ve bu mekânları ziyaret etmek gibi eylemler, çoğalma, artma ve hayır anlamlarına gelen bereket kökünden türeyen, hayır ve bereket ummak anlamına gelen 'teberrük', kelimesiyle ifâde edilmiştir.
Bir şahısla yapılan teberrük, o kişinin Allah'a olan yakınlık ve faziletine inanıldığı için yapılmaktadır. Teberrük eden kişi, kendisiyle teberrük edilen zatın, sadece Allah'ın izniyle bir hayra sebep olabileceğini, bir kötülüğü de, ancak Onun izniyle defedebileceğini bilmektedir.
Kabul etmeyenlerin görüşleri:
Bazı kimseler yasak ve şirk olan teberrükü, Ashab-ı Kiram’ın Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eserini taşıyan şeyler ile teberrük ettiklerine dair varid olmuş rivâyetleri delil göstererek savunmak istemektedirler. Fakat biz şunları söylüyoruz: Ashab-ı Kiram’ın, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in saçının, tükürüğünün ve onun bedeninden ayrılan şeylerin bereketini ummaları, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait özel bir durumdur. Bunun delili de Ashab-ı Kiram’ın onun yaşadığı hücresi ve kabri ile vefatından sonra teberrük etmeye kalkışmamış olmalarıdır. Ayrıca onlar Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namaz kıldığı yahut oturduğu yerleri teberrük etmek gayesiyle de ziyarete gitmemişlerdir. Peygamberimiz hakkında durum böyle iken; velilerin makamlarının böyle ziyaretgâh haline getirilmemesinin yanlış olduğu açık seçik ortadadır.
Diğer taraftan Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere’de her zaman namaz kıldığı yeri, iki şerefli ayağıyla çiğniyor ve namaz kılıyordu. Onun namaz kıldığı ve bastığı bu yerlere el sürmek ve orayı öpmek, şeriatın tespit ettiği bir davranış değildir. Buna göre, ondan başkasının namaz kıldığı ya da üzerinde uyuduğu söylenen başka yerlerin durumu ne olur, düşünülmelidir. Bu kabilden bir yeri öpmeye, ona el sürmeye Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şeriatında yer olmayışı, İslâm diniyle birlikte gelen en hususi hükümler arasındadır.
Kabul edenlerin görüşleri: [1]
Teberrük esasen, bereket istemek anlamındadır. Birşey vasıtasıyla bereket ve feyze nail olmayı ifâde eder.
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile sahâbe arasında birçok kereler bereketlenmelerin gerçekleştiği, hadis ve siyer kitaplarında çeşitli misaller verilerek anlatılmıştır.
Rasûlüllah (s.a.v.)’in bardağı ve namaz kıldığı yerle teberrük:
عن ابى بردة رضى الله عنه: قال: قدمت المدينة فلقينى عبد الله بن سلام فقال لى: انطلق الى المنزل فاسقيك فى قدح شرب فيه رسول الله صلى الله عليه وسلم وتصلى فى مسجد صلى فيه النبى صلى الله عليه وسلم فانطلقت معه فاسقانى سويقا واطعمنى تمرا وصليت فى مسجده.
Ebû Bürde (Radiyallahu Anh) şöyle anlatıyor: Bir kere Medine-i Münevvere’ye geldiğimde, Abdullah İbn Selâm (Radiyallahu Anh) beni karşılayarak bana: “(Haydi benimle beraber) Ev(im)e yürü de, seni Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in içtiği bardaktan içireyim, hem de Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kıldığı mescid (yer)de kılarsın.” dedi.
Ben de onunla beraber gittiğimde bana sevîk (arpa ve buğday unundan yapılan çorba) içirdi, hurma yedirdi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mescidinde (namaz kıldığı yerde) de namaz kıldım.[2]
Teberrükün bazı şekillerini kabul etmeyenler, ne diyorlardı? Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namaz kıldığı yahut bulunduğu yerlere teberrük etmek gayesiyle ziyarete gitmemişlerdir, diyorlardı.
Peygamberimizin Abdest Suyu İle Teberrük:
Tâlik bin Ali anlatıyor: “Biz Allah Rasûlü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) huzuruna çıktık. Ona biat edip beraber namaz kıldık. Sonra bizim memleketimizde olan bir kiliseden bahsettik. Bize temizlendiği suyun artığını vermesini istedi. O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), su isteyip onunla abdest alıp ağzını çalkalamış, sonra da onu bir kaba dökerek bize şunu emretmişti:
اخرجوا فاذا اتيكم ارضكم فاكسروا بيعتكم وانضحوا مكانها بهذا الماء واتخذوها مسجدا
“Gidiniz, topraklarına vardığınız zaman o kiliseyi yıkıp o mekânı bu suyla yıkayın, sonra da orayı mescit olarak kullanın.” Biz: “Topraklarımız uzak, hava da sıcak. Bu su yolda kurur” dedik. Bunun üzerine o:
مدوه من الماء فانه لا يزيده إلا طيبا
“Ona su katabilirsiniz. Su kattığınızda çoğalan su da temizdir” buyurmuşlardı. [3]
Peygamberimizle ve ona ait olan şeylerle teberrük edilebileceğine delalet eden meşhur ve muteber hadislerin en açık ve net olanı bu hadistir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest suyunu bir kaba koyarak onlara vermiş, kendisinden istenileni yerine getirmiştir. Bu insanları özellikle Peygamberimizden su istemeye, bildikleri önemli bir sırrın sevk ettiği muhakkaktır. Medine’de kendi beldeleri de su ile dolu iken, azıcık bir usu için, sıcak güneşe ve uzun mesafeye rağmen bir beldeden diğerine taşıma zorluğuna katlanmanın anlamı başka ne olabilir ki?
Resûlüllah (s.a.v.)’in Teri ile Teberrük
عن انس بن مالك رضى الله عنه قال: كان النبى صلى الله عليه وسلم يدخل بيت ام سليم فينام على فراشها، وليست فيه. قال: فجاء ذات يوم فنام على فراشها. فاتيت فقيل لها: هذا النبى صلى الله عليه وسلم نام فى بيتك، على فراشك. قال: فجائت وقد عرق، واستنقع عرقه على قطعة اديم، على الفراش. ففتحت عتيدتها فجعلت تنشف ذلك العرق فتعصره فى قواريها، ففزع النبى صلى الله عليه وسلم فقال: "ما تصنعين يا ام سليم!؟ فقالت: يا رسول الله! نرجو بركته لصبياننا. قال: "اصبت"
Enes İbn Mâlik (Radiyallahu Anh) şöyle buyurmuştur: Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’nın evine girer o yokken yatağında uyurdu. Bir gün yine gelerek onun yatağında uyudu.
Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’ya: “İşte Peygamber senin evinde, yatağının üzerinde uyudu.” denildiğinde, Ümmü Süleym(Radiyallahu Anh) hemen geldi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) terlemiş, teri yatağın üzerindeki bir deri parçasına toplanmıştı.
Derhal çantasını açarak bu teri kurulamağa ve onu kavanozuna sıkmaya başladı. O sırada Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyanıp: “Ey Ümmü Süleym! Ne yapıyorsun?” diye sordu.
O, “Ya Rasûlallah! Çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz” dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “İsabet ettin!” buyurdular. [4]
Diğer bir rivâyette ise Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ) bu soruya:
هذا عرقك نجعله فى طيبنا وهو من اطيبب الطيب
“Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz. O, kokuların en güzellerindendir.” diye cevap verdi. [5]
Bütün bu sahih rivâyetlerden anlaşıldığına göre, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’nın yaptığını görmüş ve uygun bulmuştur. Ümmü Süleym validemizin Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in terini bir rivâyette kokusu için, diğer bir sözünde ise bereket için toplaması arasında bir muaraza (çelişki) yoktur. Zira bu sözler Ümmü Süleym validemizin bu işi, iki maksatla da yaptığı şeklinde yorumlanabilir. [6]
Hz. Yusuf’un (Aleyhisselâm) Gömleği ile Teberrük:
“Şu gömleği götürün de babamın (Yakub’un) yüzüne sürün. Görücü bir hale gelir.” Yusuf Sûresi, 93
“Vakta ki (gömleği getiren) müjdeci geldi. Onu yüzünün üzerine bıraktı da, O hemen çok iyi gören bir kimse oluverdi.” Yusuf Sûresi, 96.
Bu nasıl oluyor? Yusuf’un (Aleyhisselâm) gömleği, Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’in cüppesi (ileride geleceği üzere) gibi şeylerin Allah’ın ancak yapacağı bir şeyde (körü iyileştirmek gibi) bir bez parçası nasıl vesile kılınabiliyor? Buna ne diyeceksiniz? Elbetteki bir bez parçası gibi şeyle bu gibi hadiselerin tezâhürü (körün iyileşmesi vs.) ancak Allah’ın izniyle vesile kılınmasıyla ortaya çıkmaktadır. Allah, bir bez parçasını vesile kılıyorsa kimbilir Allah dostlarını nelere vesile kılar?
Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Cübbesiyle Teberrük:
عن اسماء بنت ابى بكر رضى الله عنهما: انها اخرجت جبة طيالسة كسروانية لها لبنة ديباج وفرجيها مكفوفين بالديباج، وقالت: هذه جبة رسول الله صلى الله عليه وسلم كانت عند عائشة فلما قبضت قبضتها، وكان النبى صلى الله عليه وسلم يلبسها فنحن نغسلها للمرضى يستشفى بها.
Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallahu Anh)’ın kızı Esma (Radiyallahu Anhâ), Kisrâ’ya mensup (Acem hükümdarla-rının giydiği) ipekten yaması bulunan, kenarları dîba (kalın kıymetli ipek) ile geçilmiş, taylasandan olan (iki parmak genişliğinde ipekten uzun şeritleri olan) cübbeyi çıkararak (göstererek):
“İşte bu, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in cübbesidir, bu cübbe vefâtına kadar Âişe (r.anhâ)’nın yanında idi. O vefât edince ben aldım. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu giyerdi, biz de onu hastalar için yıkıyoruz, (suyunu onlara içiriyoruz) onunla şifâ talebediliyor.” dedi. [7]
İmâm Nevevî (rahimehullah)’ın beyanına göre, bu hadis-i şerif Salihlerin eserleriyle teberrükte bulunmanın müstehap olduğuna delalet etmektedir. [8]
[2] Buhârî, el-İ’tisam bi’l Kitâbi ve’s-Sünne: 16, no: 6910, 6/2673.
[3] Nesâî, Mesâcid, 11, no: 700, 2/369. Hatîb-i Tebrizi, Mişkâtü’l-Mesâbih, Salât: 7, no: 716. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, no: 16293, 5/494.
[4] Müslim, Fezâil: 22, No: 2331/84, 4/1815.
[5] Müslim, Fezâil: 22, No: 2331, 4/1815.
[6] İbn Hacer, Fethu’l-Barî, 11/74.
[7] Müslim, Libas ve Zinet: 2, No: 2069, 3/1641.
[8] Sahih-i Müslim, Şerhü’n-Nevevî, 14/44.
Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek saçı ile teberrük:
عن جعفر بن عبد الله عن ابيه رضى الله عنه ان خالد بن الوليد فقد قلنسوة له يوم اليرموك فقال: اطلبوها فلم يجدوها فقال اطلبوها فوجدوها فاذا هى قلنسوة خلقة فقال خالد: اعتمر رسول الله صلى الله عليه وسلم فحلق رأسه فابتدر الناس جوانب شعره فسبقتهم الى ناصيته فجعلتها فى هذه القلنسوة فلم اشهد قتالا وهى معى الا رزقت النصر.
Cafer İbn Abdillah (Radiyallahu Anh)’ın babasından rivâyetine göre, Yermük günü Halid İbn Velid (Radiyallahu Anh) takkesini kaybedince: “Onu arayın.” buyurdu. İnsanlar onu ne kadar aradılarsa da bulamayınca: “Tekrar arayın.” buyurdu. Sonra bulunduğunda, onun eski bir takke olduğu görülünce, Halid (Radiyallahu Anh) (o takkeyi özellikle aratmasının hikmetini beyan etmek üzere) şöyle buyurdu:
“Bir kere Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) umre yaptığında başını tıraş edince insanlar O’nun saçlarını almaya yarıştılar, ben hepsini geçerek alın saçını aldım ve bu takkenin içine yerleştirdim ve bu takkeyle beraber hangi muharebeye katıldımsa mutlaka (o mübarek saçın bereketiyle) yardım olunmakla rızıklandım (bana zafer nasip oldu).”[1]
[1] Taberânî, Mu’cem-i Kebîr, No: 3804, 4/104, Hâkim, Müstedrek, No: 5299, 3/338, İbn Hacer, El Metâlibü’l Âliye, No: 4044, 4/90, Ebû Yâlâ, Müsned, no: 7183, 13/139).............................................. .
İbn Teymiyye, İmâm Ahmed’in Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in minberine ve topuzuna el sürmeye ruhsat verdiğini nakletmektedir.İbn Ömer, Said bin Müseyyeb ve Yahya bin Said gibi Medine fukahasından bazı âlimlerin böyle yaptıklarını aktarmaktadır.[1]
İmâm Şemseddin Abdullah bin Ahmed ez-Zehebî bu hususta şöyle bir mütalada bulunur:
“Ahmed bin Abdülmün’im bir çok defa bize nakletmiştir. O şöyle demektedir: Ebû Cafer Saydalani kitabeten (yazılı olarak) Ebû Ali Haddad’tan, o, huzuren (sözlü olarak) Ebû Naim el-Hâfız’dan, o, Abdullah bin Cafer’den o, Muhammed bin Asım’dan, o, Ebû Usame’den, o, Ubeydullah’tan, o, Nafi’den o da İbn Ömer’den nakletmiştir. (O, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine el sürmeyi mekruh görürdü) “Ben diyorum ki, bu bir edepsizlik sayılacağı için mekruhtur.”
Oğlu Abdullah bin Hanbel’in rivâyet ettiğine göre Ahmed bin Hanbel’e Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine el sürmenin ve öpmenin hükmünden sorduklarında bunda bir beis olmadığını söylemiştir. Eğer “Sahâbe böyle bir şey yapmış mıdır ki bu câiz olsun” diye sorulacak olursa, şöyle cevap vermek mümkündür: “Sahâbeyi Kiram onu hayattayken görmüş ve yeteri kadar beraber olmuşlardır. Ellerinden öpmüş, abdest suyunu alabilmek için birbirleriyle yarışmış ve hac yaptığı zaman onun saçlarını bölüşmüşlerdi. Burnunu temizlediği zaman çıkanları elleriyle yakalayıp yüzlerine bile sürmüşlerdi. Onun kabrine sürekli gelerek, saygıyla el sürmek ve öpmek arzusu, bizlere sahâbe gibi bir imkan nasip olmadığından, kaynaklanmaktadır. Görülmüyor mu ki Sabit el-Benani “Bu eller Allah Rasulü(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ellerine dokunmuştur” dediğinde, Enes bin Mâlik onun ellerini öpüp nasıl başına koymaktadır. Bu gibi işler sadece ve sadece Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e olan muhabbetin taşkınlığından kaynaklanmaktadır.
İmâm Ahmed’in teberrük hakkındaki görüşleri
Abdullah bin Ahmed şöyle söylemektedir: “Ben babamı, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait bir kılı öperken görmüştüm. O kılı gözlerine sürdüğünü ve suyun içine koyarak o sudan içerek şifa dilediğini de gördüğümü zannediyorum. O,suyun daha güzel olacağı düşüncesiyle Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait büyük bir kabı yıkayarak, artık suyu içmişti. Onun zemzem suyundan da şifa beklediğini gördüm, onu ellerine ve yüzüne sürmekteydi.
Ben Zehebî (ö.748/1374) diyorum ki: “İmâm Ahmed’i inkar edip beğenmeyenler neredeler acaba? Abdullah bir gün, Allah Rasulünün minberi ve hücreyi nebi ile teberrük edenlerin halinden sormuş. İmâm Ahmed de: “Ben bunda bir sakınca görmüyorum” diye cevap vermiştir. Allah Hâricîlerin ve bid’atçilerin görüşlerinden bizleri ve sizleri muhafaza etsin. [2]
Görülüyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatından ayrılan en ufak zerrelere hatta başkaları için pis, çirkin sayılan şeylerine bile nasıl kıymet verdikleri bu haberden anlaşılmaktadır. Bu saygı ve edebler mübarek tükrüğünün ve mübarek uzuvlarına değmiş olan abdest sularıyla sahâbenin faydalanması Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara duâ etmesinden dolayı mı yoksa madde olan bu şeylerin en şerefli bir zattân (kainatın efendisinden) ayrıldığı için mi kıymetli olmasından kaynaklanmaktadır? Elbetteki böyledir.
Humeydî’nin, Buhârî’den ve Müslimin sahihinden topladığı kitabında, Sehl bin Sa’da diyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)mubarek gömleğini bana hediyye etmiş idi. Annem, benden almak istedi. Bunu kefen yapmak için, saklayacağım dedim. Rasulüllah efendimizin mübarek gömleği ile bereketlenmek istedim, dedi. Görülüyor ki, Eshabı kiram, Resûlüllah’ın(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)mübarek gömleğini, azabdan kurtulmak için vesile ve sebep yapıyorlardı. (Benzeri olay Buhârî, Edep; 39)
İmâm Müslim (r.a) Sahihinde diyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kılınca, Medine halkı, içinde su bulunan kablarla huzuruna gelirlerdi. Her kaba mübarek ellerini sokardı. (Tevessülü kabul etmiyenlerin itibar ettikleri âlimlerinden) İbn Cevzî (Beyan-ül müşkil-il Hadis) kitabında diyor ki, Medine ahalisi böylece Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile bereketlenirler idi. Bir âlime gelip de böyle bereketlenmek isteyenleri, âlimin boş çevirmemesi iyi olur. İbn Cevzî’nin bu sözü ve İmâm Nevevî’nin (Sahih-i Müslim) şerhindeki yazıları ve Kadi İyadın (Müslim şerhi) ve Hanefî âlimlerinden Abdüllatif İbn Melekin (r.a) yazılarından anlaşılıyor ki, böyle bereketlenmek, faidelenmek, Hâricîlerin zan ettikleri gibi, yalnız Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mahsus değildir.
Ashabı kiramdan sonra selef-i salihinden Allah kendilerinden razı olsun teberrükle ilgili bu nevi tatbikatları, kendi dönemlerinde devam ettirmişlerdir.
İmâm Ahmed b. Hanbel ile İmâm Şafî hazretleri arasında geçen şu hadise buna ne güzel bir misaldir:
İmâm Şafi’nin talebelerinden olan Rabî bin Süleyman anlatır: “Bir gün İmâm Şafî bana; Rabî bu mektup al, Ahmed bin Hanbel’e götür ve cevabını bana getir.” dedi.
Ben mektubu Ahmed b. Hanbele götürdüm. Ahmed bin Hanbel mektubu okuduktan sonra çok sevindi. Ahmed bin Hanbel üzerindeki gömleği çıkarıp bana hediye etti. Mektubun cevabını İmâm Şafi’ye getirdim İmâm Şafi bana; sana hediye edilen gömleği alıp seni üzmek istemeyiz. Ancak, hiç olmazsa onu bir suya batır ve o suyu bize verki, bizde o gömleğin bereketine böylece ortak olalım, dedi.[3]
Dikkat edilecek husus, bu kıssayı eserine alıp bize anlatan İbn Cevzî tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettiği âlimlerindendir.
[1] İbn Teymiyye iktizau's-sıratil müstakim s.367
[2] Zehebî, Siyer-ü E’lâmü’n-Nubelâ, 11/212.
[3] İbnü’l-Cevzî, Menâkıbü’l-İmâm Ahmed bin Hanbel, s: 609-610...........................KAYNAK SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ
Bir kimseye olan muhabbetten dolayı, o kimseye gösterilen ta’zim, ona ait olan eşyalara, onun yaşadığı yerlere ve geçtiği yollara karşı gösterilen özel ihtimâm ve bu mekânları ziyaret etmek gibi eylemler, çoğalma, artma ve hayır anlamlarına gelen bereket kökünden türeyen, hayır ve bereket ummak anlamına gelen 'teberrük', kelimesiyle ifâde edilmiştir.
Bir şahısla yapılan teberrük, o kişinin Allah'a olan yakınlık ve faziletine inanıldığı için yapılmaktadır. Teberrük eden kişi, kendisiyle teberrük edilen zatın, sadece Allah'ın izniyle bir hayra sebep olabileceğini, bir kötülüğü de, ancak Onun izniyle defedebileceğini bilmektedir.
Kabul etmeyenlerin görüşleri:
Bazı kimseler yasak ve şirk olan teberrükü, Ashab-ı Kiram’ın Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eserini taşıyan şeyler ile teberrük ettiklerine dair varid olmuş rivâyetleri delil göstererek savunmak istemektedirler. Fakat biz şunları söylüyoruz: Ashab-ı Kiram’ın, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in saçının, tükürüğünün ve onun bedeninden ayrılan şeylerin bereketini ummaları, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait özel bir durumdur. Bunun delili de Ashab-ı Kiram’ın onun yaşadığı hücresi ve kabri ile vefatından sonra teberrük etmeye kalkışmamış olmalarıdır. Ayrıca onlar Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namaz kıldığı yahut oturduğu yerleri teberrük etmek gayesiyle de ziyarete gitmemişlerdir. Peygamberimiz hakkında durum böyle iken; velilerin makamlarının böyle ziyaretgâh haline getirilmemesinin yanlış olduğu açık seçik ortadadır.
Diğer taraftan Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere’de her zaman namaz kıldığı yeri, iki şerefli ayağıyla çiğniyor ve namaz kılıyordu. Onun namaz kıldığı ve bastığı bu yerlere el sürmek ve orayı öpmek, şeriatın tespit ettiği bir davranış değildir. Buna göre, ondan başkasının namaz kıldığı ya da üzerinde uyuduğu söylenen başka yerlerin durumu ne olur, düşünülmelidir. Bu kabilden bir yeri öpmeye, ona el sürmeye Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şeriatında yer olmayışı, İslâm diniyle birlikte gelen en hususi hükümler arasındadır.
Kabul edenlerin görüşleri: [1]
Teberrük esasen, bereket istemek anlamındadır. Birşey vasıtasıyla bereket ve feyze nail olmayı ifâde eder.
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile sahâbe arasında birçok kereler bereketlenmelerin gerçekleştiği, hadis ve siyer kitaplarında çeşitli misaller verilerek anlatılmıştır.
Rasûlüllah (s.a.v.)’in bardağı ve namaz kıldığı yerle teberrük:
عن ابى بردة رضى الله عنه: قال: قدمت المدينة فلقينى عبد الله بن سلام فقال لى: انطلق الى المنزل فاسقيك فى قدح شرب فيه رسول الله صلى الله عليه وسلم وتصلى فى مسجد صلى فيه النبى صلى الله عليه وسلم فانطلقت معه فاسقانى سويقا واطعمنى تمرا وصليت فى مسجده.
Ebû Bürde (Radiyallahu Anh) şöyle anlatıyor: Bir kere Medine-i Münevvere’ye geldiğimde, Abdullah İbn Selâm (Radiyallahu Anh) beni karşılayarak bana: “(Haydi benimle beraber) Ev(im)e yürü de, seni Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in içtiği bardaktan içireyim, hem de Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kıldığı mescid (yer)de kılarsın.” dedi.
Ben de onunla beraber gittiğimde bana sevîk (arpa ve buğday unundan yapılan çorba) içirdi, hurma yedirdi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mescidinde (namaz kıldığı yerde) de namaz kıldım.[2]
Teberrükün bazı şekillerini kabul etmeyenler, ne diyorlardı? Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namaz kıldığı yahut bulunduğu yerlere teberrük etmek gayesiyle ziyarete gitmemişlerdir, diyorlardı.
Peygamberimizin Abdest Suyu İle Teberrük:
Tâlik bin Ali anlatıyor: “Biz Allah Rasûlü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) huzuruna çıktık. Ona biat edip beraber namaz kıldık. Sonra bizim memleketimizde olan bir kiliseden bahsettik. Bize temizlendiği suyun artığını vermesini istedi. O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), su isteyip onunla abdest alıp ağzını çalkalamış, sonra da onu bir kaba dökerek bize şunu emretmişti:
اخرجوا فاذا اتيكم ارضكم فاكسروا بيعتكم وانضحوا مكانها بهذا الماء واتخذوها مسجدا
“Gidiniz, topraklarına vardığınız zaman o kiliseyi yıkıp o mekânı bu suyla yıkayın, sonra da orayı mescit olarak kullanın.” Biz: “Topraklarımız uzak, hava da sıcak. Bu su yolda kurur” dedik. Bunun üzerine o:
مدوه من الماء فانه لا يزيده إلا طيبا
“Ona su katabilirsiniz. Su kattığınızda çoğalan su da temizdir” buyurmuşlardı. [3]
Peygamberimizle ve ona ait olan şeylerle teberrük edilebileceğine delalet eden meşhur ve muteber hadislerin en açık ve net olanı bu hadistir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest suyunu bir kaba koyarak onlara vermiş, kendisinden istenileni yerine getirmiştir. Bu insanları özellikle Peygamberimizden su istemeye, bildikleri önemli bir sırrın sevk ettiği muhakkaktır. Medine’de kendi beldeleri de su ile dolu iken, azıcık bir usu için, sıcak güneşe ve uzun mesafeye rağmen bir beldeden diğerine taşıma zorluğuna katlanmanın anlamı başka ne olabilir ki?
Resûlüllah (s.a.v.)’in Teri ile Teberrük
عن انس بن مالك رضى الله عنه قال: كان النبى صلى الله عليه وسلم يدخل بيت ام سليم فينام على فراشها، وليست فيه. قال: فجاء ذات يوم فنام على فراشها. فاتيت فقيل لها: هذا النبى صلى الله عليه وسلم نام فى بيتك، على فراشك. قال: فجائت وقد عرق، واستنقع عرقه على قطعة اديم، على الفراش. ففتحت عتيدتها فجعلت تنشف ذلك العرق فتعصره فى قواريها، ففزع النبى صلى الله عليه وسلم فقال: "ما تصنعين يا ام سليم!؟ فقالت: يا رسول الله! نرجو بركته لصبياننا. قال: "اصبت"
Enes İbn Mâlik (Radiyallahu Anh) şöyle buyurmuştur: Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’nın evine girer o yokken yatağında uyurdu. Bir gün yine gelerek onun yatağında uyudu.
Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’ya: “İşte Peygamber senin evinde, yatağının üzerinde uyudu.” denildiğinde, Ümmü Süleym(Radiyallahu Anh) hemen geldi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) terlemiş, teri yatağın üzerindeki bir deri parçasına toplanmıştı.
Derhal çantasını açarak bu teri kurulamağa ve onu kavanozuna sıkmaya başladı. O sırada Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyanıp: “Ey Ümmü Süleym! Ne yapıyorsun?” diye sordu.
O, “Ya Rasûlallah! Çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz” dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “İsabet ettin!” buyurdular. [4]
Diğer bir rivâyette ise Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ) bu soruya:
هذا عرقك نجعله فى طيبنا وهو من اطيبب الطيب
“Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz. O, kokuların en güzellerindendir.” diye cevap verdi. [5]
Bütün bu sahih rivâyetlerden anlaşıldığına göre, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym (Radiyallahu Anhâ)’nın yaptığını görmüş ve uygun bulmuştur. Ümmü Süleym validemizin Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in terini bir rivâyette kokusu için, diğer bir sözünde ise bereket için toplaması arasında bir muaraza (çelişki) yoktur. Zira bu sözler Ümmü Süleym validemizin bu işi, iki maksatla da yaptığı şeklinde yorumlanabilir. [6]
Hz. Yusuf’un (Aleyhisselâm) Gömleği ile Teberrük:
“Şu gömleği götürün de babamın (Yakub’un) yüzüne sürün. Görücü bir hale gelir.” Yusuf Sûresi, 93
“Vakta ki (gömleği getiren) müjdeci geldi. Onu yüzünün üzerine bıraktı da, O hemen çok iyi gören bir kimse oluverdi.” Yusuf Sûresi, 96.
Bu nasıl oluyor? Yusuf’un (Aleyhisselâm) gömleği, Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Selem)’in cüppesi (ileride geleceği üzere) gibi şeylerin Allah’ın ancak yapacağı bir şeyde (körü iyileştirmek gibi) bir bez parçası nasıl vesile kılınabiliyor? Buna ne diyeceksiniz? Elbetteki bir bez parçası gibi şeyle bu gibi hadiselerin tezâhürü (körün iyileşmesi vs.) ancak Allah’ın izniyle vesile kılınmasıyla ortaya çıkmaktadır. Allah, bir bez parçasını vesile kılıyorsa kimbilir Allah dostlarını nelere vesile kılar?
Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Cübbesiyle Teberrük:
عن اسماء بنت ابى بكر رضى الله عنهما: انها اخرجت جبة طيالسة كسروانية لها لبنة ديباج وفرجيها مكفوفين بالديباج، وقالت: هذه جبة رسول الله صلى الله عليه وسلم كانت عند عائشة فلما قبضت قبضتها، وكان النبى صلى الله عليه وسلم يلبسها فنحن نغسلها للمرضى يستشفى بها.
Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallahu Anh)’ın kızı Esma (Radiyallahu Anhâ), Kisrâ’ya mensup (Acem hükümdarla-rının giydiği) ipekten yaması bulunan, kenarları dîba (kalın kıymetli ipek) ile geçilmiş, taylasandan olan (iki parmak genişliğinde ipekten uzun şeritleri olan) cübbeyi çıkararak (göstererek):
“İşte bu, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in cübbesidir, bu cübbe vefâtına kadar Âişe (r.anhâ)’nın yanında idi. O vefât edince ben aldım. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu giyerdi, biz de onu hastalar için yıkıyoruz, (suyunu onlara içiriyoruz) onunla şifâ talebediliyor.” dedi. [7]
İmâm Nevevî (rahimehullah)’ın beyanına göre, bu hadis-i şerif Salihlerin eserleriyle teberrükte bulunmanın müstehap olduğuna delalet etmektedir. [8]
[2] Buhârî, el-İ’tisam bi’l Kitâbi ve’s-Sünne: 16, no: 6910, 6/2673.
[3] Nesâî, Mesâcid, 11, no: 700, 2/369. Hatîb-i Tebrizi, Mişkâtü’l-Mesâbih, Salât: 7, no: 716. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, no: 16293, 5/494.
[4] Müslim, Fezâil: 22, No: 2331/84, 4/1815.
[5] Müslim, Fezâil: 22, No: 2331, 4/1815.
[6] İbn Hacer, Fethu’l-Barî, 11/74.
[7] Müslim, Libas ve Zinet: 2, No: 2069, 3/1641.
[8] Sahih-i Müslim, Şerhü’n-Nevevî, 14/44.
Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek saçı ile teberrük:
عن جعفر بن عبد الله عن ابيه رضى الله عنه ان خالد بن الوليد فقد قلنسوة له يوم اليرموك فقال: اطلبوها فلم يجدوها فقال اطلبوها فوجدوها فاذا هى قلنسوة خلقة فقال خالد: اعتمر رسول الله صلى الله عليه وسلم فحلق رأسه فابتدر الناس جوانب شعره فسبقتهم الى ناصيته فجعلتها فى هذه القلنسوة فلم اشهد قتالا وهى معى الا رزقت النصر.
Cafer İbn Abdillah (Radiyallahu Anh)’ın babasından rivâyetine göre, Yermük günü Halid İbn Velid (Radiyallahu Anh) takkesini kaybedince: “Onu arayın.” buyurdu. İnsanlar onu ne kadar aradılarsa da bulamayınca: “Tekrar arayın.” buyurdu. Sonra bulunduğunda, onun eski bir takke olduğu görülünce, Halid (Radiyallahu Anh) (o takkeyi özellikle aratmasının hikmetini beyan etmek üzere) şöyle buyurdu:
“Bir kere Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) umre yaptığında başını tıraş edince insanlar O’nun saçlarını almaya yarıştılar, ben hepsini geçerek alın saçını aldım ve bu takkenin içine yerleştirdim ve bu takkeyle beraber hangi muharebeye katıldımsa mutlaka (o mübarek saçın bereketiyle) yardım olunmakla rızıklandım (bana zafer nasip oldu).”[1]
[1] Taberânî, Mu’cem-i Kebîr, No: 3804, 4/104, Hâkim, Müstedrek, No: 5299, 3/338, İbn Hacer, El Metâlibü’l Âliye, No: 4044, 4/90, Ebû Yâlâ, Müsned, no: 7183, 13/139).............................................. .
İbn Teymiyye, İmâm Ahmed’in Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in minberine ve topuzuna el sürmeye ruhsat verdiğini nakletmektedir.İbn Ömer, Said bin Müseyyeb ve Yahya bin Said gibi Medine fukahasından bazı âlimlerin böyle yaptıklarını aktarmaktadır.[1]
İmâm Şemseddin Abdullah bin Ahmed ez-Zehebî bu hususta şöyle bir mütalada bulunur:
“Ahmed bin Abdülmün’im bir çok defa bize nakletmiştir. O şöyle demektedir: Ebû Cafer Saydalani kitabeten (yazılı olarak) Ebû Ali Haddad’tan, o, huzuren (sözlü olarak) Ebû Naim el-Hâfız’dan, o, Abdullah bin Cafer’den o, Muhammed bin Asım’dan, o, Ebû Usame’den, o, Ubeydullah’tan, o, Nafi’den o da İbn Ömer’den nakletmiştir. (O, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine el sürmeyi mekruh görürdü) “Ben diyorum ki, bu bir edepsizlik sayılacağı için mekruhtur.”
Oğlu Abdullah bin Hanbel’in rivâyet ettiğine göre Ahmed bin Hanbel’e Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine el sürmenin ve öpmenin hükmünden sorduklarında bunda bir beis olmadığını söylemiştir. Eğer “Sahâbe böyle bir şey yapmış mıdır ki bu câiz olsun” diye sorulacak olursa, şöyle cevap vermek mümkündür: “Sahâbeyi Kiram onu hayattayken görmüş ve yeteri kadar beraber olmuşlardır. Ellerinden öpmüş, abdest suyunu alabilmek için birbirleriyle yarışmış ve hac yaptığı zaman onun saçlarını bölüşmüşlerdi. Burnunu temizlediği zaman çıkanları elleriyle yakalayıp yüzlerine bile sürmüşlerdi. Onun kabrine sürekli gelerek, saygıyla el sürmek ve öpmek arzusu, bizlere sahâbe gibi bir imkan nasip olmadığından, kaynaklanmaktadır. Görülmüyor mu ki Sabit el-Benani “Bu eller Allah Rasulü(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ellerine dokunmuştur” dediğinde, Enes bin Mâlik onun ellerini öpüp nasıl başına koymaktadır. Bu gibi işler sadece ve sadece Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e olan muhabbetin taşkınlığından kaynaklanmaktadır.
İmâm Ahmed’in teberrük hakkındaki görüşleri
Abdullah bin Ahmed şöyle söylemektedir: “Ben babamı, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait bir kılı öperken görmüştüm. O kılı gözlerine sürdüğünü ve suyun içine koyarak o sudan içerek şifa dilediğini de gördüğümü zannediyorum. O,suyun daha güzel olacağı düşüncesiyle Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ait büyük bir kabı yıkayarak, artık suyu içmişti. Onun zemzem suyundan da şifa beklediğini gördüm, onu ellerine ve yüzüne sürmekteydi.
Ben Zehebî (ö.748/1374) diyorum ki: “İmâm Ahmed’i inkar edip beğenmeyenler neredeler acaba? Abdullah bir gün, Allah Rasulünün minberi ve hücreyi nebi ile teberrük edenlerin halinden sormuş. İmâm Ahmed de: “Ben bunda bir sakınca görmüyorum” diye cevap vermiştir. Allah Hâricîlerin ve bid’atçilerin görüşlerinden bizleri ve sizleri muhafaza etsin. [2]
Görülüyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatından ayrılan en ufak zerrelere hatta başkaları için pis, çirkin sayılan şeylerine bile nasıl kıymet verdikleri bu haberden anlaşılmaktadır. Bu saygı ve edebler mübarek tükrüğünün ve mübarek uzuvlarına değmiş olan abdest sularıyla sahâbenin faydalanması Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara duâ etmesinden dolayı mı yoksa madde olan bu şeylerin en şerefli bir zattân (kainatın efendisinden) ayrıldığı için mi kıymetli olmasından kaynaklanmaktadır? Elbetteki böyledir.
Humeydî’nin, Buhârî’den ve Müslimin sahihinden topladığı kitabında, Sehl bin Sa’da diyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)mubarek gömleğini bana hediyye etmiş idi. Annem, benden almak istedi. Bunu kefen yapmak için, saklayacağım dedim. Rasulüllah efendimizin mübarek gömleği ile bereketlenmek istedim, dedi. Görülüyor ki, Eshabı kiram, Resûlüllah’ın(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)mübarek gömleğini, azabdan kurtulmak için vesile ve sebep yapıyorlardı. (Benzeri olay Buhârî, Edep; 39)
İmâm Müslim (r.a) Sahihinde diyor ki, Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kılınca, Medine halkı, içinde su bulunan kablarla huzuruna gelirlerdi. Her kaba mübarek ellerini sokardı. (Tevessülü kabul etmiyenlerin itibar ettikleri âlimlerinden) İbn Cevzî (Beyan-ül müşkil-il Hadis) kitabında diyor ki, Medine ahalisi böylece Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile bereketlenirler idi. Bir âlime gelip de böyle bereketlenmek isteyenleri, âlimin boş çevirmemesi iyi olur. İbn Cevzî’nin bu sözü ve İmâm Nevevî’nin (Sahih-i Müslim) şerhindeki yazıları ve Kadi İyadın (Müslim şerhi) ve Hanefî âlimlerinden Abdüllatif İbn Melekin (r.a) yazılarından anlaşılıyor ki, böyle bereketlenmek, faidelenmek, Hâricîlerin zan ettikleri gibi, yalnız Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mahsus değildir.
Ashabı kiramdan sonra selef-i salihinden Allah kendilerinden razı olsun teberrükle ilgili bu nevi tatbikatları, kendi dönemlerinde devam ettirmişlerdir.
İmâm Ahmed b. Hanbel ile İmâm Şafî hazretleri arasında geçen şu hadise buna ne güzel bir misaldir:
İmâm Şafi’nin talebelerinden olan Rabî bin Süleyman anlatır: “Bir gün İmâm Şafî bana; Rabî bu mektup al, Ahmed bin Hanbel’e götür ve cevabını bana getir.” dedi.
Ben mektubu Ahmed b. Hanbele götürdüm. Ahmed bin Hanbel mektubu okuduktan sonra çok sevindi. Ahmed bin Hanbel üzerindeki gömleği çıkarıp bana hediye etti. Mektubun cevabını İmâm Şafi’ye getirdim İmâm Şafi bana; sana hediye edilen gömleği alıp seni üzmek istemeyiz. Ancak, hiç olmazsa onu bir suya batır ve o suyu bize verki, bizde o gömleğin bereketine böylece ortak olalım, dedi.[3]
Dikkat edilecek husus, bu kıssayı eserine alıp bize anlatan İbn Cevzî tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettiği âlimlerindendir.
[1] İbn Teymiyye iktizau's-sıratil müstakim s.367
[2] Zehebî, Siyer-ü E’lâmü’n-Nubelâ, 11/212.
[3] İbnü’l-Cevzî, Menâkıbü’l-İmâm Ahmed bin Hanbel, s: 609-610...........................KAYNAK SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ