TEFSİR VE TE’VİL KAVRAMI
Tefsir kelimesi ''fesere'' veya taklib yoluyla ''sefere'' köklerinden gelmektedir. ''fesere'' kelimesi lügatte, tabibin hastalığı teşhis için bakmış olduğu az suya denir. Tabibler bu suyu tetkik etmek suretiyle hastalıkların illetini bulurlar. Bu manadan başka bu kelime, beyan etmek, keşfetmek, izhar etmek ve üzeri kapalı bir şeyi açmak manalarında da kullanılmaktadır.
Sefere kökü muhtelif manalara geliyorsa da bu kelime, Araplar arasında kapalı bir şeyi açmak, aydınlatmak ve işrak gibi anlamlara gelmektedir.Tevil kelimesi ''evl'' kökünden yapılmış tef'il ölçüsünde bir mastardır. ''evl'' kaynağa dönmek, asla dönmek, geri dönmek anlamlarına gelir.
ISTILAHİ OLARAK TEFSİR VE TEV'İL
RAGIB EL İSFEHANİ'YE GÖRE TEFSİR: İyice açmak ve alana çıkarmak suretiyle izah etmektir.
EBUL BEKA'YA GÖRE TEFSİR: Tefsir;sözünün aslının lafızlarından daha kolay bir lafızla tabir eylemektir.
FIKIH USULÜNDE İSE TEFSİR
Müşkil olan lafızdan murad edilen şeyi keşfetmektir. Yine tefsir mücmelin tefsiridir ki bu mücmeli ortaya koyanın beyanına bağlı olduğundan ancak Allah ve Rasulünün beyanıyla uygulanabilir.
BUGÜNKÜ TEFSİR ANLAYIŞI
Kuranın, belli bir ictihadi seviyeye ulaşmış veya belli bir bir ilmi kariyeri olan kişiler tarafından açıklanması, kapalı manaların açığa çıkarılmasıdır.
BUGÜNKÜ TE'VİL ANLAYIŞI
Zahiri mutabık olan iki ihtimalden birini redetmektir.
ZERKEŞİ, Te'vili ayetin muhetmel olduğu manalardan birine rucü' ettirilmesidir diye tarif eder.
ES SALEBİ ise tev'ili, ayetin ön ve arakasına muvafık olduğu muhtemel manalardan birine sarfıdır. diye tarif eder.
Bugün te'vil meseleyi aslından saptırmak veya herhangi bir şeyi kitabına uydurmak anlamında kullanılmaktadır.
TEFSİR VE TEV'İLİN KU'RAN'DA KULLANILIŞI
Kurandan tefsir kelimesi bir ayette geçmektedir. O da iyice açmak anlamında kullanılmaktadır.
Kuran tarafından ortaya konan tefsir ve te'vil kavramlarının birer beşeri faaaliyet olarak ortaya çıkmadıklarını görüyoruz. Tefsir, furkan suresinde;
25/Furkan-32 İnkâr edenler: "Kur'ân, ona bir defada indirilmeli değil miydi?" dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle ve onu ağır ağır okuduk.
25/Furkan-33 Onların sana getirdiği her misâle karşı mutlaka biz sana, gerçeği ve en güzel TEFSİRİ getiririz.
görüldüğü üzere Allah tarafından yapılmaktadır ve belirli bir tedrici kendisinde barındırmaktadır. Tefsir, Kur’an’ı yaşamaya koyulan bir topluluğa karşılaştıkları problemlerde Allah’ın bir yol göstermesidir. Bu yüzden sadece Allah tarafından ortaya konulabilir. Asla beşeri bir faaliyet olarak ortaya çıkmaz. Çünkü vahiy kendisini tefsir etmiştir. Onda hiç bir anlaşmazlık ve kapalılık söz konusu değildir.
''Elif lam ra. Bunlar apaçık olan kitabın ayetleridir. Gerçekten biz onu akıl erdiresiniz diye ''Arapça'' bir kuran olarak indirdik.'' Yusuf 1-2
''Sonra da onu açıklamak bize düşer.''
Kurana baktığımızda, bir yerde açıklanmayan bir durumun başka bir ayette açıklandığını görüyoruz.
Mesela:
''Andolsun semaya ve tarığa.Tarığın ne olduğunu bilir misin?''
ayetini bundan sonra gelen
''Karanlığı delen yıldızdır.'' ayeti açıklamaktadır.
Kuran kendini bu şekilde tefsir ederken yine bazı konuların sünnetle tefsir edilmesi söz konusudur.
''Allah ve resulü bir şeye hükmettiğinde mümin erkekler ve mümin kadınlar için söz söylemek düşmez.''
''Resul size neyi verdiyse onu alın ve neyi nehyettiyse ondan sakının.''
yukarıdaki ayetler Rasulün konumunu ortaya koymaktadır.
Sünnetin kuranı tefsir etmesine örnek verecek olursak bekarlara zina etmeleri halinde yüz değnek vurulması, Kur’an tarafından ortaya konulurken evlilerin recmedilmesi, sünnetin ortaya koyduğu bir tefsirdir. yine namaz, oruç, hac gibi durumların teferruatı Rasulullah -a.s- tarafından ortaya konulmuştur.
Tev'il kuranda sadece Allah'ın ortaya koyabileceği bir açıklama ve olayların içyüzü olarak ortaya konulmuştur.Ali İmran 7 deki muhkem ve müteşabih meselesinde görüldüğü gibi mütaşabihlerin anlamlarını ancak Allah bilmektedir. İlimde derinleşmiş olanlar ise ''Biz ona inandık hepsi Allah katındandır'' derler. Ama kalplerinde fitne bulunanlar Allah'ın istemediği yöne yönelerek mütaşabihleri tevil etmeye çalışırlar Kişinin bu şekilde tev'ile yeltenmesi ise ya bir sapıklıktan kaynaklanır ya da sapıklığı arttırmaktan başka bir sonuç doğurmaz.
BEŞERİ BİR FAALİYET AÇISINDAN TEFSİR VE TE'VİL
Peygamber dönemine baktığımızda sonradan kurumlaşmış bir tefsir ve te'vil kavramlarını görmemekteyiz. Ashab tefsiri Rasulullah’ın örnekliğinde Kuranı pratiğe aktarmak şeklinde anlıyordu. Tev'il kelimesini işin aslına döndürülmesi ve mananın beyanı olarak kullanıyorlardı. Daha sonraki dönemlerde tefsir ve te'vil anlayışında sapmalar başladı. Sahabe tev'ili farklı delillere sahip olan bir şeyin kuvvetli olana döndürülmesi şeklinde anlarken daha sonrakiler zayıf olana döndürülmesi şeklinde anlamaya başlamışlardır.
Beşeri tev'ilin faaliyeti ancak hadiselerin tev'ilinde ortaya çıkan bir durumdur. Beşeri tev'il insanın Allah'ın ortaya koymuş olduğu tev'ile karşı bir tavırdır. Bu tavra göre insanlar açısından iki tür te'vil söz konudur.
A) Hak Tev'il ( Tevhidi tev'il)
B) Batıl Tev'il ( Şirki Tev'il)
Hak tev'il insanın meselelerinin çözümünü Allah ve resulüne döndürmesidir. Müslüman herhangi bir meselesinde teslimiyetle Allah ve Rasulünün hükmüne boyun eğdiğinde ve onu pratiğe aktardığında hak tev'il yapmıştır.
4/Nisa-59: Ey inananlar, Allah'a itâ'at edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itâ'at edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız -onu Allah'a ve Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.
Batıl tev'il ise meselelerin çözümünde Allah'a ve Rasulüne teslim olmayıp kendi heva ve heveslerini veya tağutu hakem kabul etmesidir.
4/Nisa-60 :Şunları görmedin mi, kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem olarak tâğûta başvurmak istiyorlar! Oysa kendilerine onu inkâr etmeleri emredilmişti. Şeytân da onları iyice saptırmak istiyor.
Ayetlerin açıklanmasında insanın kendisini hakim görmesi, olayları ve ayetleri kendi aklını hakim kılarak tefsir ve te'vil etmesi şeytani bir tefsir ve tev'il olarak kendini göstermektedir.
TEFSİR ANLAYIŞINDA ORTAYA ÇIKAN YANLIŞ ANLAYIŞLAR.
Sahabe ,tefsiri Allah ve Rasulünün vermiş olduğu direktifleri anlayıp hayata aktarma olarak anlarken sonra gelen nesil bu anlayıştan uzaklaştı.
Tefsirin yanlış anlaşılmasının ve sahabenin anladığı anlamdan farklı algılanmasın çeşitli sebepleri vardı.
A) Sahabe kuranın , müşkil, mübhem manalarının bulunması gibi problem bilmezken sonraki nesil kuranın bazı kapalı anlamlarının olduğu görünüşte bazı çelişkili durumların olduğu fikrine eğilim göstermeye başladı.
Bunun sebebi tefsire bir ilim gözüyle bakılmasıdır. İnsan bir kere Kur’ana salt ilim gözüyle baktığında artık bir çok yeni kavramlar türetmekten kendini alamaz. Nitekim; mücmel, müşkil, hafi, mutlak, mukayyed, zahir, batın, vs kavramlar bu nedenle ortaya çıkmıştır.
B) Sahabe döneminde, üstünlüğün ölçüsü fertlerin hareketleri, davranış ve niyetleri olarak değerlendirilirken daha sonraları bilgi sahibi olma ön plana çıktı. Bu durum tefsirin, alimler adı verilen sınırlı bir zümrenin tekelinde bir ilim olarak algılanması neticesini doğurdu.
C) Tefsir bu şekilde algılanınca tefsir masa başında oturularak cilt cilt kitapların karıştırılması ve bunlardan yararlanılarak kitaplar yazmak olarak değerlendirilir oldu.
D) İnsanlar her şeyden önce Kuran ve vahiy karşısında kendi akıllarının konumunu belirleyemedikleri için vahyi kendi akıllarının kalıplarına dökerek bambaşka bir şekilde Kur’an’ı insanlara sundular.
Bütün bulardan sonra tefsir uleması denilen kimseler tefsir ilmi alanında tefsirler yazmaya başladılar.
Şimdi bunları teker teker inceleyelim.
1) Rivayet tefsiri: Buna me'sur veya nakli tefsir de denir. Kur’an’ı açıklamak mübhem noktalarını açıklığa kavuşturmak için Kur’an, sünnet, sahabe, tabiilerin sözlerine göre tefsir etmektir. Rivayet tefsirinde Rasulullah’ın hadislerine başvurulmuş fakat başvurulurken hadisin derecesini, senedini, araştırmamışlardır.
Hatta İsrailiyatın etkisiyle tefsir yapmışalardır. Zayıf hadislerle yapılan tefsirler Kur’anın mesajını gözardı edilmesi sonucunu doğurdu. Bu tefsirde Yahudi ve Hıristiyan kaynaklı bilgilerin kullanılması yani israiliyatın bulunması Kur’anın pratik hayattan uzaklaştırılmasında ve mesajın saptırılmasına büyük etkisi olmuştur. Çünkü bu tefsirler insanın pratiğini ilgilendirmeyen son derece önemsiz ayrıntıları ortaya getirerek bunlarla kafa bulandırıyordu.
Mesela: Adem'in cennette meyvesini yediği ağaç hakkında tartışmalar olmuş sanki bu çok gerekliymiş gibi, Nuh'un gemisinde kaç kişinin bulunduğu, geminin hangi ağaçtan yapıldığını ve Ashab-ı kehf'in köpeklerinin sayısı,rengi hep tartışma konusu olarak ortaya konulmuştur. Halbuki müslümanın bunları bilmesiyle ne kazanacağı hiç düşünülmemiştir. Halbuki, Allah ayetinde bize bunlarla uğraşmamız gerektiğini söylüyor.
'' Hakkında bilgin olmadığın şeyin ardına düşme. Muhakkak göz, kalp ve kulak bunladan sorumludur.'' İsra 36
Rivayet tefsirinin önde gelenlerinden olan İbn-i Kesir tefsirinde bile israiliyat haberleri vardır ki İbn-i Kesir,her ne kadar kaçınırsa kaçınsın yine israiliyat rivayetleri olduğunu tefsirinin başında zikretmiştir.
2) Dirayet tefsiri: buna rey ile ma'kul tefsir de denir. Rivayetle sınırlı kalmayıp dil, edebiyat, din, tarih, ve diğer ilimlere dayanılarak yapılan tefsirdir. Bu tür tefsirin yazılması eski yunandan çeviriler yapılmasına İran ve Roma medeniyetlerinin etkisi daha sonra gelenlerin zevklerini değişmesine neden oldu. Bu tefsirde akıl hüccet olarak ele alınır ve vahyi, akıl açıklar.
Bu iki tefsirden sonra zamanla başka tür tefsir hareketleri de cerayan etmiştir.
3) İşari tefsir: Tarikat ve tasavvuf ehlinin ayetlerin zahirini bunun dışında anlama, tev'il etmek maksadıyla ve işaret yoluyla geldiğini söyledikleri tefsirdir.(BU TEFSİR BATILDIR.)
4) Mezhebi tefsir: Kişilerin kendi mezheplerini ve ekollerini desteklemek amacıyla Kur’anın tefsir edilmesidir. İslami pratikliği açısından fazlaca önemli olmayan konularda ve bunların şartlarıyla uğraşılan tefsir çeşididir.
5) Kelami tefsir: Hilafetten saltanata geçilişi de tefsir anlayışının değişmesine sebep olan amillerden birisidir. Bu dönemde tefsirle uğraşan kimselerin iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak gibi hayatları için tehlikeli hareketlerle uğraşmaktansa pratiği hiç bir suretle ilgilendirmeyen konularda uğraşmayı yeğlemişleridir. Bu kimseler artık Kur’an’ın mahluk olup olmadığını, Allahın sıfatlarının hangilerinin zati, hangilerinin subuti olduğu, yedullah kelimesinden neyin kastedildiği gibi konularda tartışmalar oluşturmuşlardır. Böylece kelami tefsir ortaya çıkmıştır.
6) İlhadi tefsir: Bu tefsir, kişinin heva ve hevesine göre yapmış olduğu tefsirdir. Kişi kendi haraketlerinin doğru olduğu için veya başka bir sebepten dolayı Kur’andaki ayeti kendine göre tefsir eder. (TAMAMI İLE BATIL TEFSİRDİR)
7) İcazi tefsir: Kurandaki edebi üstünlüğü insanlara göstermek için yapılan tefsirlerdir. Bu tefsirler;Batı topluna karşı aşağılık duygusunun bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.
Bütün bu ortaya konulan tefsirler daha sonra gelen insanlar arasında büyük bir titizlikle korundu.
Kuranı bir araştırmacı ve ilim adamı olarak değil de bir dava adamı olarak tefsir ediyorlardı Asıl olan da tefsirin bu şekilde anlaşılmasıydı. Tefsir bu şekilde anlaşıldığında sadece belli kişilere has kılınan bir faaaliyet değil, müslüman olan herkesin yapması gereken bir faaliyettir. Çünkü bu müslüman olmanın bir gereğidir. Kuranın Rasulün örnekliğiyle anlamak ve hayata geçirmek.
Ashabın tefsir konusunda aralarında ihtilaf pek azdır. ve bu ihtilaf birbirleriyle çelişki arzeden bir ihtilaf değildir. Ancak bazı kısımlarla olan bir ihtilaftır. Bu kısımlardaki ihtilafları iki kısıma ayırabiliriz.
* Bir ibareyi tefsir ve tabir ederken kullanılan ibarenin değişikliği yani kastedilen şey aynı ibareyle değil de o ismin değişik bir adıyla ifade edilmesi.
Mesela: kılıç kelimesini Araplar üç değişik şekilde kullanımışlardır.
a) seyf b)sarım c) müenned
İşte birinin seyf dediğine diğeri müenned demiştir.ihtilaf bu nev'idendir.
* Ayetlerin nazil olmasında olayların farklılığı yani sebepleri veya kişilerin farklılığı.
Bunların doğrulama imkanı var ise bunlar bir çok şey için nazil olmuş olabilir.
İşte sahabenin tefsirde ihtilaf ettiği hususlar.....Ama daha sonrakilerin tefsir ve te'vildeki anlayış ve ihtilafları çok değişiktir. Mesela kimisi tefsir yaparken temel ölçü olarak rivayetleleri esas alırken diğerleri aklı esas almıştır. kimileri de Kuuranın zahirini bir kenara atıp batınla uğraşmışlardır. Böylece mesele içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Bizim tefsir anlayışımız sahabenin tefsir anlayışından farklılık arzetmeyecektir.
TEFSİRDE İZLENMESİ GEREKEN YOL
Daha önce de belirttiğimiz gibi tefsir Rasulün örnekliğinde Kuranı anlama ve pratiğe aktarma çabasından başka birşey değildir. Herşeyden önce Kuran Allah tarafından tefsir ve tev'il edilmiştir.
Bizim ayetler karşısındaki tavrımız onu anlamak, düşünmek ve pratik olarak hayata aktarmaktır. Böyle bir tefsir anlayışı her müslümanın yapması gereken bir şeydir. Çünkü her müslüman Kuranı anlayıp onu pratiğe dünüştürmekle yükümlüdür. Kuranı ancak vahyin ortaya koyduğu şekilde anlayabiliriz. Ne fazla bir şey ekleyebiliriz. ne de eksiltebiliriz.Kuranın ortaya koyduğuyla ve Peygamber -a.s.-ın, ayetleri hayatına nasıl pratize ettiği de bizim için önemli bir yer tutar . Bizim yapacağımız tefsir çalışması ve yine tefsir bir zümrenin malı da değildir.
Tefsiri vahyin tefsir ettiği anlayışından yola çıkarak açıklamak mecburiyetindeyiz. Çünkü din tamamen ekmel kılınmıştır. Bundan sonra hiçbir şeyin hüküm olarak vahyin önüne alınması söz konusu değildir.
Tefsir yapılırken Kuranın kendisini açıkladığı fikirnden yola çıkmamız zorunlu olarak bizi meseleleri Kuranın bütünlüğü içerisinde değerlendirmeye götürür.
Bu durumda namaz, zekat, içki, kıtal,vb. konularla ilgili ayetlerde hiçbir müşkillik, tenakuz gibi görünme olayları ortaya çıkmayacaktır.
Ayrıca sebeb-i nüzulun bilinmesi ayetleri pratik hayata geçirilmesi açısından bilinmesi gereken bir husustur. mesela: ''kendi ellerinizle kendinizi helaka-ateşe- atmayınız.'' ayetinin nüzul sebebi bilinmesi gereken bir husustur. Nitekim bu ayet insanları savaştan el çekmeye değil savaşa devam etmeye teşvik etmektedir.
Tefsirde teslimiyet önemlidir. Kişinin kendisini Kurana teslim edip onun yönlendirmesine gönül rahatlığıyla bırakmalıdır. Kuran esas alınıp hayat Kurana döndürülmelidir. Yaşanılan hayat esas kabul edilerek bu hayata Kur’anı sıkıştırmaya çalışmak Kur’an’ın katli demektir.
Kurana yaklaşırken açık ve tarafsız bir kafa ile yaklaşılmalıdır. Sahip olunan ön yargıların tümünden zihin temizlenmelidir. Önceden şuradan buradan elde edilen fikirler kafadan silinmelidir.Çünkü kendi ön yargılarla Kur’ana yaklaşan kişiler satırlar arasında kendi düşüncelerini okurlar ve bu nedenle Kur’anın iletmek istediği mesajı kavrayamazlar.
Kurana yaklaşırken aklın sınırlarını iyi çizmek zorundayız. çükü mistik ve modernistlerin düştüğü hataya düşmemek için bu gereklidir.
Bizler kurana yaklaşırken aklımızı vahye uydurmak zorundayız. yoksa modernistlerin yaptığı gibi vahyi akla uydurmak zorunda kalırız. Vahyi akla uydurduğumuzda Kuran iyi olarak anlaşılamaz ve Kuranın kastettiği anlamların dışına çıkılır. İnsan aklı ancak selbi bir kontrol mekanizmasıdır. görevi hayata bedenin adımlarını ve kalbin duygularını vahye göre atıp atmadığını tesbit etmektir.
Tefsir çalışması yapılırken tahrif edilmiş kavramları kullanmamak, anlamı asli kaynağından öğrenerek ortaya koymaktır. çünkü tahrif edilmiş bir kavramı tahrif edilmiş şekliyle kullanmak Kur’anın tahrifi demektir. Halbuki Kur’an terminolojisini kendisi oluşturmuştur. ve gerektiğinde Kur’andan yola çıkılarak kavramların aslı anlamlarına ulaşmak mümkündür.
Tefsir çalışması yapılırken ,İslamın metoduna uygun hareket edebilmek için Resulün ve sahabenin hayatıyla ilgi kurarak hareket etmeli ve onlarla kendi aramızda bir atmosfer birliği oluşturmak zorundayız aksi takdirde islami bir hayatı yaşamamız mümkün değildir. Resulün, Ömer'in, EbuBekir'in, Kaab bin Malik'in hayatlarıyla hayatımız arasında bir paralellik olmazsa ne onları ne islamı ve ne de onların anladığı tefsir anlayışını anlayamayaz.
En Doğrusunu Allah Bilir
Kaynak: FECR
Tefsir kelimesi ''fesere'' veya taklib yoluyla ''sefere'' köklerinden gelmektedir. ''fesere'' kelimesi lügatte, tabibin hastalığı teşhis için bakmış olduğu az suya denir. Tabibler bu suyu tetkik etmek suretiyle hastalıkların illetini bulurlar. Bu manadan başka bu kelime, beyan etmek, keşfetmek, izhar etmek ve üzeri kapalı bir şeyi açmak manalarında da kullanılmaktadır.
Sefere kökü muhtelif manalara geliyorsa da bu kelime, Araplar arasında kapalı bir şeyi açmak, aydınlatmak ve işrak gibi anlamlara gelmektedir.Tevil kelimesi ''evl'' kökünden yapılmış tef'il ölçüsünde bir mastardır. ''evl'' kaynağa dönmek, asla dönmek, geri dönmek anlamlarına gelir.
ISTILAHİ OLARAK TEFSİR VE TEV'İL
RAGIB EL İSFEHANİ'YE GÖRE TEFSİR: İyice açmak ve alana çıkarmak suretiyle izah etmektir.
EBUL BEKA'YA GÖRE TEFSİR: Tefsir;sözünün aslının lafızlarından daha kolay bir lafızla tabir eylemektir.
FIKIH USULÜNDE İSE TEFSİR
Müşkil olan lafızdan murad edilen şeyi keşfetmektir. Yine tefsir mücmelin tefsiridir ki bu mücmeli ortaya koyanın beyanına bağlı olduğundan ancak Allah ve Rasulünün beyanıyla uygulanabilir.
BUGÜNKÜ TEFSİR ANLAYIŞI
Kuranın, belli bir ictihadi seviyeye ulaşmış veya belli bir bir ilmi kariyeri olan kişiler tarafından açıklanması, kapalı manaların açığa çıkarılmasıdır.
BUGÜNKÜ TE'VİL ANLAYIŞI
Zahiri mutabık olan iki ihtimalden birini redetmektir.
ZERKEŞİ, Te'vili ayetin muhetmel olduğu manalardan birine rucü' ettirilmesidir diye tarif eder.
ES SALEBİ ise tev'ili, ayetin ön ve arakasına muvafık olduğu muhtemel manalardan birine sarfıdır. diye tarif eder.
Bugün te'vil meseleyi aslından saptırmak veya herhangi bir şeyi kitabına uydurmak anlamında kullanılmaktadır.
TEFSİR VE TEV'İLİN KU'RAN'DA KULLANILIŞI
Kurandan tefsir kelimesi bir ayette geçmektedir. O da iyice açmak anlamında kullanılmaktadır.
Kuran tarafından ortaya konan tefsir ve te'vil kavramlarının birer beşeri faaaliyet olarak ortaya çıkmadıklarını görüyoruz. Tefsir, furkan suresinde;
25/Furkan-32 İnkâr edenler: "Kur'ân, ona bir defada indirilmeli değil miydi?" dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle ve onu ağır ağır okuduk.
25/Furkan-33 Onların sana getirdiği her misâle karşı mutlaka biz sana, gerçeği ve en güzel TEFSİRİ getiririz.
görüldüğü üzere Allah tarafından yapılmaktadır ve belirli bir tedrici kendisinde barındırmaktadır. Tefsir, Kur’an’ı yaşamaya koyulan bir topluluğa karşılaştıkları problemlerde Allah’ın bir yol göstermesidir. Bu yüzden sadece Allah tarafından ortaya konulabilir. Asla beşeri bir faaliyet olarak ortaya çıkmaz. Çünkü vahiy kendisini tefsir etmiştir. Onda hiç bir anlaşmazlık ve kapalılık söz konusu değildir.
''Elif lam ra. Bunlar apaçık olan kitabın ayetleridir. Gerçekten biz onu akıl erdiresiniz diye ''Arapça'' bir kuran olarak indirdik.'' Yusuf 1-2
''Sonra da onu açıklamak bize düşer.''
Kurana baktığımızda, bir yerde açıklanmayan bir durumun başka bir ayette açıklandığını görüyoruz.
Mesela:
''Andolsun semaya ve tarığa.Tarığın ne olduğunu bilir misin?''
ayetini bundan sonra gelen
''Karanlığı delen yıldızdır.'' ayeti açıklamaktadır.
Kuran kendini bu şekilde tefsir ederken yine bazı konuların sünnetle tefsir edilmesi söz konusudur.
''Allah ve resulü bir şeye hükmettiğinde mümin erkekler ve mümin kadınlar için söz söylemek düşmez.''
''Resul size neyi verdiyse onu alın ve neyi nehyettiyse ondan sakının.''
yukarıdaki ayetler Rasulün konumunu ortaya koymaktadır.
Sünnetin kuranı tefsir etmesine örnek verecek olursak bekarlara zina etmeleri halinde yüz değnek vurulması, Kur’an tarafından ortaya konulurken evlilerin recmedilmesi, sünnetin ortaya koyduğu bir tefsirdir. yine namaz, oruç, hac gibi durumların teferruatı Rasulullah -a.s- tarafından ortaya konulmuştur.
Tev'il kuranda sadece Allah'ın ortaya koyabileceği bir açıklama ve olayların içyüzü olarak ortaya konulmuştur.Ali İmran 7 deki muhkem ve müteşabih meselesinde görüldüğü gibi mütaşabihlerin anlamlarını ancak Allah bilmektedir. İlimde derinleşmiş olanlar ise ''Biz ona inandık hepsi Allah katındandır'' derler. Ama kalplerinde fitne bulunanlar Allah'ın istemediği yöne yönelerek mütaşabihleri tevil etmeye çalışırlar Kişinin bu şekilde tev'ile yeltenmesi ise ya bir sapıklıktan kaynaklanır ya da sapıklığı arttırmaktan başka bir sonuç doğurmaz.
BEŞERİ BİR FAALİYET AÇISINDAN TEFSİR VE TE'VİL
Peygamber dönemine baktığımızda sonradan kurumlaşmış bir tefsir ve te'vil kavramlarını görmemekteyiz. Ashab tefsiri Rasulullah’ın örnekliğinde Kuranı pratiğe aktarmak şeklinde anlıyordu. Tev'il kelimesini işin aslına döndürülmesi ve mananın beyanı olarak kullanıyorlardı. Daha sonraki dönemlerde tefsir ve te'vil anlayışında sapmalar başladı. Sahabe tev'ili farklı delillere sahip olan bir şeyin kuvvetli olana döndürülmesi şeklinde anlarken daha sonrakiler zayıf olana döndürülmesi şeklinde anlamaya başlamışlardır.
Beşeri tev'ilin faaliyeti ancak hadiselerin tev'ilinde ortaya çıkan bir durumdur. Beşeri tev'il insanın Allah'ın ortaya koymuş olduğu tev'ile karşı bir tavırdır. Bu tavra göre insanlar açısından iki tür te'vil söz konudur.
A) Hak Tev'il ( Tevhidi tev'il)
B) Batıl Tev'il ( Şirki Tev'il)
Hak tev'il insanın meselelerinin çözümünü Allah ve resulüne döndürmesidir. Müslüman herhangi bir meselesinde teslimiyetle Allah ve Rasulünün hükmüne boyun eğdiğinde ve onu pratiğe aktardığında hak tev'il yapmıştır.
4/Nisa-59: Ey inananlar, Allah'a itâ'at edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itâ'at edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız -onu Allah'a ve Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.
Batıl tev'il ise meselelerin çözümünde Allah'a ve Rasulüne teslim olmayıp kendi heva ve heveslerini veya tağutu hakem kabul etmesidir.
4/Nisa-60 :Şunları görmedin mi, kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem olarak tâğûta başvurmak istiyorlar! Oysa kendilerine onu inkâr etmeleri emredilmişti. Şeytân da onları iyice saptırmak istiyor.
Ayetlerin açıklanmasında insanın kendisini hakim görmesi, olayları ve ayetleri kendi aklını hakim kılarak tefsir ve te'vil etmesi şeytani bir tefsir ve tev'il olarak kendini göstermektedir.
TEFSİR ANLAYIŞINDA ORTAYA ÇIKAN YANLIŞ ANLAYIŞLAR.
Sahabe ,tefsiri Allah ve Rasulünün vermiş olduğu direktifleri anlayıp hayata aktarma olarak anlarken sonra gelen nesil bu anlayıştan uzaklaştı.
Tefsirin yanlış anlaşılmasının ve sahabenin anladığı anlamdan farklı algılanmasın çeşitli sebepleri vardı.
A) Sahabe kuranın , müşkil, mübhem manalarının bulunması gibi problem bilmezken sonraki nesil kuranın bazı kapalı anlamlarının olduğu görünüşte bazı çelişkili durumların olduğu fikrine eğilim göstermeye başladı.
Bunun sebebi tefsire bir ilim gözüyle bakılmasıdır. İnsan bir kere Kur’ana salt ilim gözüyle baktığında artık bir çok yeni kavramlar türetmekten kendini alamaz. Nitekim; mücmel, müşkil, hafi, mutlak, mukayyed, zahir, batın, vs kavramlar bu nedenle ortaya çıkmıştır.
B) Sahabe döneminde, üstünlüğün ölçüsü fertlerin hareketleri, davranış ve niyetleri olarak değerlendirilirken daha sonraları bilgi sahibi olma ön plana çıktı. Bu durum tefsirin, alimler adı verilen sınırlı bir zümrenin tekelinde bir ilim olarak algılanması neticesini doğurdu.
C) Tefsir bu şekilde algılanınca tefsir masa başında oturularak cilt cilt kitapların karıştırılması ve bunlardan yararlanılarak kitaplar yazmak olarak değerlendirilir oldu.
D) İnsanlar her şeyden önce Kuran ve vahiy karşısında kendi akıllarının konumunu belirleyemedikleri için vahyi kendi akıllarının kalıplarına dökerek bambaşka bir şekilde Kur’an’ı insanlara sundular.
Bütün bulardan sonra tefsir uleması denilen kimseler tefsir ilmi alanında tefsirler yazmaya başladılar.
Şimdi bunları teker teker inceleyelim.
1) Rivayet tefsiri: Buna me'sur veya nakli tefsir de denir. Kur’an’ı açıklamak mübhem noktalarını açıklığa kavuşturmak için Kur’an, sünnet, sahabe, tabiilerin sözlerine göre tefsir etmektir. Rivayet tefsirinde Rasulullah’ın hadislerine başvurulmuş fakat başvurulurken hadisin derecesini, senedini, araştırmamışlardır.
Hatta İsrailiyatın etkisiyle tefsir yapmışalardır. Zayıf hadislerle yapılan tefsirler Kur’anın mesajını gözardı edilmesi sonucunu doğurdu. Bu tefsirde Yahudi ve Hıristiyan kaynaklı bilgilerin kullanılması yani israiliyatın bulunması Kur’anın pratik hayattan uzaklaştırılmasında ve mesajın saptırılmasına büyük etkisi olmuştur. Çünkü bu tefsirler insanın pratiğini ilgilendirmeyen son derece önemsiz ayrıntıları ortaya getirerek bunlarla kafa bulandırıyordu.
Mesela: Adem'in cennette meyvesini yediği ağaç hakkında tartışmalar olmuş sanki bu çok gerekliymiş gibi, Nuh'un gemisinde kaç kişinin bulunduğu, geminin hangi ağaçtan yapıldığını ve Ashab-ı kehf'in köpeklerinin sayısı,rengi hep tartışma konusu olarak ortaya konulmuştur. Halbuki müslümanın bunları bilmesiyle ne kazanacağı hiç düşünülmemiştir. Halbuki, Allah ayetinde bize bunlarla uğraşmamız gerektiğini söylüyor.
'' Hakkında bilgin olmadığın şeyin ardına düşme. Muhakkak göz, kalp ve kulak bunladan sorumludur.'' İsra 36
Rivayet tefsirinin önde gelenlerinden olan İbn-i Kesir tefsirinde bile israiliyat haberleri vardır ki İbn-i Kesir,her ne kadar kaçınırsa kaçınsın yine israiliyat rivayetleri olduğunu tefsirinin başında zikretmiştir.
2) Dirayet tefsiri: buna rey ile ma'kul tefsir de denir. Rivayetle sınırlı kalmayıp dil, edebiyat, din, tarih, ve diğer ilimlere dayanılarak yapılan tefsirdir. Bu tür tefsirin yazılması eski yunandan çeviriler yapılmasına İran ve Roma medeniyetlerinin etkisi daha sonra gelenlerin zevklerini değişmesine neden oldu. Bu tefsirde akıl hüccet olarak ele alınır ve vahyi, akıl açıklar.
Bu iki tefsirden sonra zamanla başka tür tefsir hareketleri de cerayan etmiştir.
3) İşari tefsir: Tarikat ve tasavvuf ehlinin ayetlerin zahirini bunun dışında anlama, tev'il etmek maksadıyla ve işaret yoluyla geldiğini söyledikleri tefsirdir.(BU TEFSİR BATILDIR.)
4) Mezhebi tefsir: Kişilerin kendi mezheplerini ve ekollerini desteklemek amacıyla Kur’anın tefsir edilmesidir. İslami pratikliği açısından fazlaca önemli olmayan konularda ve bunların şartlarıyla uğraşılan tefsir çeşididir.
5) Kelami tefsir: Hilafetten saltanata geçilişi de tefsir anlayışının değişmesine sebep olan amillerden birisidir. Bu dönemde tefsirle uğraşan kimselerin iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak gibi hayatları için tehlikeli hareketlerle uğraşmaktansa pratiği hiç bir suretle ilgilendirmeyen konularda uğraşmayı yeğlemişleridir. Bu kimseler artık Kur’an’ın mahluk olup olmadığını, Allahın sıfatlarının hangilerinin zati, hangilerinin subuti olduğu, yedullah kelimesinden neyin kastedildiği gibi konularda tartışmalar oluşturmuşlardır. Böylece kelami tefsir ortaya çıkmıştır.
6) İlhadi tefsir: Bu tefsir, kişinin heva ve hevesine göre yapmış olduğu tefsirdir. Kişi kendi haraketlerinin doğru olduğu için veya başka bir sebepten dolayı Kur’andaki ayeti kendine göre tefsir eder. (TAMAMI İLE BATIL TEFSİRDİR)
7) İcazi tefsir: Kurandaki edebi üstünlüğü insanlara göstermek için yapılan tefsirlerdir. Bu tefsirler;Batı topluna karşı aşağılık duygusunun bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.
Bütün bu ortaya konulan tefsirler daha sonra gelen insanlar arasında büyük bir titizlikle korundu.
Kuranı bir araştırmacı ve ilim adamı olarak değil de bir dava adamı olarak tefsir ediyorlardı Asıl olan da tefsirin bu şekilde anlaşılmasıydı. Tefsir bu şekilde anlaşıldığında sadece belli kişilere has kılınan bir faaaliyet değil, müslüman olan herkesin yapması gereken bir faaliyettir. Çünkü bu müslüman olmanın bir gereğidir. Kuranın Rasulün örnekliğiyle anlamak ve hayata geçirmek.
Ashabın tefsir konusunda aralarında ihtilaf pek azdır. ve bu ihtilaf birbirleriyle çelişki arzeden bir ihtilaf değildir. Ancak bazı kısımlarla olan bir ihtilaftır. Bu kısımlardaki ihtilafları iki kısıma ayırabiliriz.
* Bir ibareyi tefsir ve tabir ederken kullanılan ibarenin değişikliği yani kastedilen şey aynı ibareyle değil de o ismin değişik bir adıyla ifade edilmesi.
Mesela: kılıç kelimesini Araplar üç değişik şekilde kullanımışlardır.
a) seyf b)sarım c) müenned
İşte birinin seyf dediğine diğeri müenned demiştir.ihtilaf bu nev'idendir.
* Ayetlerin nazil olmasında olayların farklılığı yani sebepleri veya kişilerin farklılığı.
Bunların doğrulama imkanı var ise bunlar bir çok şey için nazil olmuş olabilir.
İşte sahabenin tefsirde ihtilaf ettiği hususlar.....Ama daha sonrakilerin tefsir ve te'vildeki anlayış ve ihtilafları çok değişiktir. Mesela kimisi tefsir yaparken temel ölçü olarak rivayetleleri esas alırken diğerleri aklı esas almıştır. kimileri de Kuuranın zahirini bir kenara atıp batınla uğraşmışlardır. Böylece mesele içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Bizim tefsir anlayışımız sahabenin tefsir anlayışından farklılık arzetmeyecektir.
TEFSİRDE İZLENMESİ GEREKEN YOL
Daha önce de belirttiğimiz gibi tefsir Rasulün örnekliğinde Kuranı anlama ve pratiğe aktarma çabasından başka birşey değildir. Herşeyden önce Kuran Allah tarafından tefsir ve tev'il edilmiştir.
Bizim ayetler karşısındaki tavrımız onu anlamak, düşünmek ve pratik olarak hayata aktarmaktır. Böyle bir tefsir anlayışı her müslümanın yapması gereken bir şeydir. Çünkü her müslüman Kuranı anlayıp onu pratiğe dünüştürmekle yükümlüdür. Kuranı ancak vahyin ortaya koyduğu şekilde anlayabiliriz. Ne fazla bir şey ekleyebiliriz. ne de eksiltebiliriz.Kuranın ortaya koyduğuyla ve Peygamber -a.s.-ın, ayetleri hayatına nasıl pratize ettiği de bizim için önemli bir yer tutar . Bizim yapacağımız tefsir çalışması ve yine tefsir bir zümrenin malı da değildir.
Tefsiri vahyin tefsir ettiği anlayışından yola çıkarak açıklamak mecburiyetindeyiz. Çünkü din tamamen ekmel kılınmıştır. Bundan sonra hiçbir şeyin hüküm olarak vahyin önüne alınması söz konusu değildir.
Tefsir yapılırken Kuranın kendisini açıkladığı fikirnden yola çıkmamız zorunlu olarak bizi meseleleri Kuranın bütünlüğü içerisinde değerlendirmeye götürür.
Bu durumda namaz, zekat, içki, kıtal,vb. konularla ilgili ayetlerde hiçbir müşkillik, tenakuz gibi görünme olayları ortaya çıkmayacaktır.
Ayrıca sebeb-i nüzulun bilinmesi ayetleri pratik hayata geçirilmesi açısından bilinmesi gereken bir husustur. mesela: ''kendi ellerinizle kendinizi helaka-ateşe- atmayınız.'' ayetinin nüzul sebebi bilinmesi gereken bir husustur. Nitekim bu ayet insanları savaştan el çekmeye değil savaşa devam etmeye teşvik etmektedir.
Tefsirde teslimiyet önemlidir. Kişinin kendisini Kurana teslim edip onun yönlendirmesine gönül rahatlığıyla bırakmalıdır. Kuran esas alınıp hayat Kurana döndürülmelidir. Yaşanılan hayat esas kabul edilerek bu hayata Kur’anı sıkıştırmaya çalışmak Kur’an’ın katli demektir.
Kurana yaklaşırken açık ve tarafsız bir kafa ile yaklaşılmalıdır. Sahip olunan ön yargıların tümünden zihin temizlenmelidir. Önceden şuradan buradan elde edilen fikirler kafadan silinmelidir.Çünkü kendi ön yargılarla Kur’ana yaklaşan kişiler satırlar arasında kendi düşüncelerini okurlar ve bu nedenle Kur’anın iletmek istediği mesajı kavrayamazlar.
Kurana yaklaşırken aklın sınırlarını iyi çizmek zorundayız. çükü mistik ve modernistlerin düştüğü hataya düşmemek için bu gereklidir.
Bizler kurana yaklaşırken aklımızı vahye uydurmak zorundayız. yoksa modernistlerin yaptığı gibi vahyi akla uydurmak zorunda kalırız. Vahyi akla uydurduğumuzda Kuran iyi olarak anlaşılamaz ve Kuranın kastettiği anlamların dışına çıkılır. İnsan aklı ancak selbi bir kontrol mekanizmasıdır. görevi hayata bedenin adımlarını ve kalbin duygularını vahye göre atıp atmadığını tesbit etmektir.
Tefsir çalışması yapılırken tahrif edilmiş kavramları kullanmamak, anlamı asli kaynağından öğrenerek ortaya koymaktır. çünkü tahrif edilmiş bir kavramı tahrif edilmiş şekliyle kullanmak Kur’anın tahrifi demektir. Halbuki Kur’an terminolojisini kendisi oluşturmuştur. ve gerektiğinde Kur’andan yola çıkılarak kavramların aslı anlamlarına ulaşmak mümkündür.
Tefsir çalışması yapılırken ,İslamın metoduna uygun hareket edebilmek için Resulün ve sahabenin hayatıyla ilgi kurarak hareket etmeli ve onlarla kendi aramızda bir atmosfer birliği oluşturmak zorundayız aksi takdirde islami bir hayatı yaşamamız mümkün değildir. Resulün, Ömer'in, EbuBekir'in, Kaab bin Malik'in hayatlarıyla hayatımız arasında bir paralellik olmazsa ne onları ne islamı ve ne de onların anladığı tefsir anlayışını anlayamayaz.
En Doğrusunu Allah Bilir
Kaynak: FECR