O zaman bir özet geçiyorum yanlışım varsa düzeltir misiniz lütfen
@Abdulmuizz Fida
2-) büyük şirkte cehalet mazerettir. Ama cehaletini giderme imkanı olmayanlar için.
2) Şeyh Atiyetullah, bunun ihtilaflı olduğunu söylüyor. Üç görüş zikrediyor;
Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah'a Mahsustur
Cehalette Özür Meselesi
1- Bu meselenin hakkında şeri bir nassın bulunmadığı istidlal ve istinbat yoluyla ortaya çıkarılan içtihadi meselelerden bir mesele olduğunu bilin.
2- Bu sebeple tıpkı diğer meseleler gibi bu meselede de alimlerin anlayışları ile içtihatları çeşitlendi.
3- Bu sebepten dolayı kim bu meseleyi içinde hiçbir ihtilaf yokmuş gibi bir akidevi mesele haline getirir, bu meseledeki muhalifini dinin asıllarında ve akidede muhalifi olarak tanımlar ve ona vela ve berayı uygularsa o sapık, cahil, Allah’ın yolundan saptıran ve Allah’ın dinine iftira atan bir müfteriden başkası değildir.
4- Yine kim, selefin bu konudaki mezhebi şudur veya ehlisünnet ve-l cemaatin mezhebinin veya menhecinin falancanın bir sözü ile aynı görüş olduğunu iddia ederse ona itibar etmeyin. Bildiğimiz kadarıyla bu konuda ehlisünnet ve-l cemaatteki itikadi ve dinin asıllarından meseleleri tasnif eden imamlarımız tarafından hiçbir nas beyan edilmemiştir. Nadiren bazı görüşler beyan edilmişse bile bunlar füruu olarak değerlendirilmiş, içlerinde ihtilaf götürmeyen itikadi meseleler şeklinde değerlendirilmemiştir. Fıkıh kitaplarında da aynı durum geçerlidir. Bazı fıkıhçılar cehalet özürdür demiş olabilirler nitekim bazıları da değildir demiştir. Ancak şu görüş ehlisünnetin görüşüdür demek veya icmai bir görüş olduğunu iddia etmek uygun olmaz.
5- Bu meselenin önceden de zikrettiğimiz gibi istidlal ve istinbat yoluyla keşfedilen fıkhi bir mesele olduğunu bilin. Bu mesele alimler tarafından tevhit ve akide konuları arasında zikredilmeyip Fıkıh İlminin bablarından bir babı olan Riddet Babı altında kategorize edilmiştir. Mesele ameli olarak itikat ile bağlantılı olsa da bahsettiğim gibi içtihadi bir meseledir.
6- Kim bu meseleyi itikadi sayıp muhalifini rencide edip hor görür ona vela ve bera uygular dinden uzaklaşmakla itham ederse asıl sapan saptıran odur. Bu mesele bir içtihat meselesi olup bu konuda ancak bir fakih konuşabilecektir.
7- Daha açık bir şekilde anlatmak için bir örnek ile açıklayalım;
Müslüman olduğunu bildiğimiz bir şahıs cahil olarak İslam’ın dışına çıkaran amellerden birini kavli, fiili veya itikadi olarak gerçekleştirdi, öyle ki o cahil de olsa İslamdan çıkaran amellerden bir amel işledi.
Bu durumda bu kişiyi direkt tekfir mi edeceğiz? Yoksa cehaletinden dolayı onu hakkında hüccet ikame edilene kadar Müslüman olarak görmeye devam mı edeceğiz? Bu meselenin başka detayları var mıdır? Varsa nelerdir?
8- İlk önce İslamdan çıkaran şeylerin bizzat vahiy ile açıklanmış olduğunu tüm alimlerin -sapanlar hariç- ifade ettiğini bilin. Örneğin, sıfat ve isim meselelerinin inkarı, peygamberlerin, cennetin, cehennemin veya Kuranda sabite edilmiş diğer sabitelerin inkarları gibi.
9- Yalnızca Allah’a kulluk edip ona kimseyi şirk koşmamak anlamına gelen tevhit ile açık bir şekilde çelişmeyen - İslam dininden çıkarmayan- sözümüzden kastımız da oldukça açıktır.
10- (7. Maddede zikredilen) Konuya dönecek olursak alimlerin bu meselede bildiğimiz kadarıyla üç görüşü bulunmaktadır.
Bunların ilkine göre bu kişi cehaletinden ötürü mazur sayılmaz, İslam dininden çıkaran amellerden birisini açıkça işlediği için onun hükmü kafirdir ve hakkında gereken ise onu İslam’a dönmeye davet etmektir, eğer tevbe ederse ki istenilen budur Allah’a hamd olsun. Tevbe etmezse ise bir islam devletinin var olması ve öldürülmesinin karşısında hiçbir engelin bulunmaması durumunda mürted olarak öldürülmesi gerekir.
İkinci görüşe göre, bu kişi işlediği amelin tevhitle çeliştiğini bilmiyor ise cehaletinden dolayı mazur sayılmalıdır çünkü o ameli işlerken İslamdan çıkaran bir amel olduğunu bilmeyerek işliyordur. Bu sebepten dolayı hakkında hüccet ikame edilene kadar onun için kafir hükmü veremeyiz.
Üçüncü görüş ise ilme ulaşmanın zorluğuna göre bir değerlendirme koymuştur. Eğer çok basit bir şekilde bunu öğrenme imkanı varken cahil kalmışsa bu mazeret sayılmayıp ancak çok zor koşullar altında ise cehalet mazeret sayılmıştır.
Not: Alimlerin görüşüne göre verilecek kafir hükmü kişinin bu dünyası ile ilgili ona yapılacak muamele ile ilgili hükümdür, yoksa Allah ile Ahiret ile ilgili hükümler değildir.
11- Bu konuda avamdan insanların ve alimlerle birlikte ilim talebelerinin de üstlerine düşen vazifeler şöyledir;
Avamdan insan fiilin küfür ameli olduğunu bilecek ancak tekfirden sakınacak, bu konularda kendi başına bir görüş koymaktan da sakınıp mukallit olarak alimlerin görüşlerini taklit edecek, ihtilaflı olduğu durumlarda muhaliflerini kesinlikle tekfir etmeyecek ve daha çok ‘’bilmiyorum’’ kelimesini kullanmayı tercih edecektir. Avama yakışan budur.
İlim ehli ise yine böyle konularda tekfir etmek ve hüküm koymak zorunda olmayacaktır, İslam dini için tetikte olup amelin hükmünü bilmeleri ve tedbirli, hassas davranmaları onlar için de yeterli olacaktır.
12- Özellikle gençler, kabirlere ve evliyalara vb. şirk koşan kişiler (özellikle de cahil yaşlılar) aleyhlerinde hüccet ikame edilene kadar haklarında konuşmaktan sakınmalıdırlar. Öyle ki bu gençlerimizin en çok düştüğü tuzaklardan birisidir. Gençler hüküm meselesini alimlere bırakmalıdırlar. Alimleri taklit eden mukallitler için bir vebal olmayacaktır, ancak yine de bilmelidir ki bu içtihadi bir konudur ve cehalet ortadan kalkana kadar tekfir söz konusu değildir. Yine bu konuda en çok bilinmesi gereken şey bu meselenin içtihadi oluşudur, öyle ki alimler bu konuda farklı düşünen muhaliflerini rencide etmeden nasihat alıp verme babında konuşmuşlardır. Yine aynı koşullar altında yaşayan iki insan, şahıs hakkında farklı hüküm beyan edebilirler, bunun iki sebebi olacaktır; fiilin küfr olup olmaması, fail için küfrün şartlarının oluşup oluşmaması. Yine de bu failin hükmü hakkında ihtilaf yaşayan bu iki insan Allah katında kardeş kalacaktır.
13- İnsanların arasına davet meydanına inmiş olduğumuzda kiminin bunu kabul ettiğini ve yine kiminin de kabul etmediğini göreceğiz. Bizim üzerimize düşen insanlara Allah’ın dinini anlatmaya devam edip onlara davetçilik yapmak olacaktır.
14- ‘’Biz davetçileriz, kadı değil insanlara hüküm vermeyiz onunla iştigal olmayız’’ demek ise şeriata muhalif bir hatadır, zira insanlarla muamelelerimizdeki ihtiyaçlarımızı onlara göre belirleyebiliriz. İlim ehlinin bu konudaki hakkı konuşması gerekeni konuşmasıdır. Avamın ise ilim ehlini taklit etmesidir. İslamdan çıkaran amellerden işleyenlerle muamele gibi bir durumu olmayanlar ise akideye sımsıkı sarılıp tevhite özen ehline ise muhabbet gösterip, şirkten ve küfürden beri olsunlar.
15-Tüm bunlarla beraber bilinmesi gerekir ki günümüzde kabirlere ve türbelere şirk koşanların çoğuna hüccet ikame edilmiş olup, - çok nadir bir azınlık hariç- şeyhlerinden ve babalarından bulduklarını din edinip tevhite muhalif olanlardan başka kimse kalmamıştır ki onlar İslam milletinden sayılmaz, kafirdirler. Azınlığa gelince, gerçekten ilme ve ehline uzakta kalmış nadir bir kitle de bulunmaktadır. İşte bunlar cahil kategorisindedir. İşte bu da müftüye kalmış bir meseledir.
Allahtan afiyet ve sıhhat dileriz.
Nisan 2006
Şeyh Atiyetullah el Libi (rahimehullah)