Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Terapi

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
EMPATİ ileYAŞAMAK



"Onda gördüm ben kendimi…

Kimsesizken çaresiz duygularla,

Bir ümit oldu yorgun yüreğime.

Onunla bir olup onunla yürüdüm.



Yürüdükçe geliştim,

Geliştikçe gençleştim.

Ve ben,

Onda buldum kendimi…"



Doğumumuzla başlayan gelişim ve öğrenim sürecimiz yaşamımızın son anına kadar devam eder. Önce anne–babamız ve aile çevremizle olan gelişim yolculuğumuzda zaman ilerledikçe etkilendiğimiz kişiler de değişmektedir. Kendi kişisel özelliklerimize, duygularımıza, bakış açımıza, yaşantımıza, görüş ve düşüncelerimize uygun birilerini bulmak güç iştir; ama özlem duyarak aradığımız da, tam böyle bir şeydir.

Gün gelir kendimizi o kadar çaresiz hissederiz ki, sanki dünya üzerimize gelmektedir. Hiçbir şey istediğimiz gibi değildir. Hoşnutsuzluk alabildiğinedir ve anlamsızdır tüm yaşanılanlar. Dertlerimizi kimseye anlatamamanın verdiği eziklikle, anlaşılamama korkusu sarar her bir zerremizi. Yorgun yüreğimize bir yol arkadaşı bulmak isteriz. Cana can katan bir dost ararız; lakin bulamayacağımızı düşünerek aramaya cesaret edemeyiz. Bu gidişe "dur!" diyebilecek mecalimiz de kalmamıştır. Son bir ümitle kaldırırız başımızı ve dalgın bakışlarımızla, yorgun yüreğimizle, çaresiz duygularımızla "gel artık!" deriz, "gel geleceksen…"

Gelmesini istediğimizin kim ya da nasıl bir şey olduğuna dair fazla bir şey düşünmeyiz o anda. Beden–i hâlimizden anlaşılır zaten neye ihtiyaç duyduğumuz.

Ve gelir gelmesi gereken. Tüm ihtişamıyla gelir ve götürür bizi gittiği yere. Sormayız nereye gidiyoruz diye. Sadece gideriz, onunla bir olup onunla yürürüz ve kendimizi onda buluruz. Yürüdükçe gelişir, geliştikçe gençleşiriz.

Aradığımız şey empatidir. Doğumumuzla başlayıp ölümümüzle biten bir arayıştır bu. Yaşamımızın her anında ihtiyaç duyduğumuz ve olmazsa olmazımızdır bu duygu.



EMPATİ BİR YAŞAMA SANATIDIR

Nasrettin Hoca eşeğinden düşer ve acıyla kıvranır. Başına toplananlar:

"Hemen bir doktor çağırın…" diye bağrışırken, Hoca "Bana doktor değil, eşekten düşmüş birini bulun…" der.

Nasrettin Hoca bu davranışı ile eşekten düşenin çektiği acıyı ve yaşadığı duyguyu gerçek anlamda sadece eşekten düşen birinin anlayabileceğini çok açık bir şekilde ifade etmektedir.

Empati kurabilmek için illa da karşımızdaki insanın karşılaştığı olayı yaşamak zorunda değiliz elbet. Onun yaşadığı olayda kendimizi görebiliyorsak eğer, kendimizi onun yerine koyup, onunla aynı duyguları yaşayıp, onun bakış açısından bakabiliyorsak olaya ve bunu ona iletebiliyorsak, empati kurmuşuz demektir. Bu nedenle empatik iletişimde aslolan, olayları yaşamak değil, doğru olarak anlamaktır.

Karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile, eğer anladığımızı ona ifade edemiyorsak veya yanlış ifade ediyorsak, empati kurmuş sayılmayız.

Yine empati kurarken kişinin sadece sözlü tepkilerine değil, ses tonuna, konuşma temposuna, jest ve mimiklerine, hatta duruşuna bile dikkat etmek gerekir. Empati kurarken nesnelliği kaybetmemek, karşımızdaki kişinin korku, kaygı, neşe ve öfke gibi duygularıyla bunalmamak gerekir. Yani karşımızdaki kişiyle özdeşim kurmamalı ya da ona sempati duymamalıyız.

Empatik anlayış insanları birbirlerine yaklaştırma, iletişimi kolaylaştırma özelliğine sahiptir. İnsanlar, kendileriyle empati kurulduğunda başkaları tarafından anlaşıldıklarını ve kendilerine önem verildiğini hissederler. Bu da insanları rahatlatır.

Empati deyince bana göre ilk akla gelen:

"Bakabilme ve görebilme sanatıdır." Kısaca ifade ettiğimiz empati kelimesi, kendini başkasının yerine koyabilme, onu anlayabilme işidir. Günümüz insanları teknoloji ve bilim çağının ağına takılarak iletişimde durağanlık, kopukluk yaşamakta ve dolayısıyla insanî ilişkiler zayıflamakta, insanlar birbirlerine uzak, yabancı, birbirini anlamayan ve nihayetinde kendilerine sevgisiz, saygısız, hoşgörüsüz bir dünya oluşturmaktadır.



EMPATİ YAŞAM İLE İÇ İÇEDİR

Empati kurmayı sadece insanlar arasındaki iletişim ve etkileşim olarak değil de, bir yaşam tarzı olarak değerlendirdiğimizde ise, kâinatın her zerresinde empatik bir insan göreceğiz. Doğadan hayvanlara, atmosferden uzaya kadar her alanda empatik düşünen insan, en küçük bir canlıyı bile incitmemesi gerektiğini anlar. Doğayı, atmosferi ve uzayı bilinçsiz bir şekilde kirletmez. Yaratılan her şeyi sever, yaratandan ötürü.

Yakın çevremizden uzağımıza doğru yaşadığımız toplumun ne kadar empatik bir yapıya sahip olduğunu şöyle bir değerlendirelim isterseniz:

Yolda yürüyoruz… İnsanlarla, toplum ile iç içeyiz. Karşımızdan gelen orta yaşlarda bir insan, ağız dolusu tükürüyor yola… O tabloyu gözlerinizde canlandırın lütfen. Neler hissediyorsunuz?

Yürümeye devam ediyoruz. Arkamızdan bizi takip ediyormuş gibi gelen iki delikanlı, yüksek sesle küfürlü bir şekilde konuşuyorlar, alabildiğine…

Sonra dinlenmek için bir parkta duruyoruz. Yeşilin mavi ile birleştiği ağaçlara bakarken birden gözümüze bir şey takılıyor:

"Seni çok seviyorum" yazıyor ağacın gövdesinde ve altına da yazıyı yazanın ismi ile sevgilisi kalp içerisine kazınmış.

İşte bizim empati seviyemiz bu, örnekleri çoğaltmaya gerek yok.

Durumumuz bu kadar içler acısı değil diyeceğim; ama diyemiyorum. Çünkü günümüzde bir başkalarını düşünerek atılan bir adım, yapılan bir uğraş yok. Herkesin birilerine hizmet ettiği ve o birilerinin de kendi menfaatleri için yapamayacakları hiçbir şey olmayan bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünyada tüm insanların gözü önünde savaşlar oluyor, masum çocuklar can veriyor, güçlü olanlar ya da kendilerini güçlü zannedenler her fırsatta zayıfları eziyor, yok ediyorlar. Bu insanlarda empatik yaşam tarzı aradığımdan değil elbet; çünkü empatik düşünmenin zerresi yok bunlarda...

Dünyanın genel hâlinden ülkemize baktığımızda ise, halkının dilinden anlamayan, yaşam tarzlarını, görüş, düşünce ve inançlarını hiçe sayarak "Halka rağmen, halk için" anlayışına sahip yöneticiler görüyoruz. Danıştayımızdan Anayasa Mahkememize, yasamamızdan yürütmemize, YÖK'ümüzden rektörlerimize ve profesörlerimize kadar kendi halkından kopuk bir yaşam tarzı var. Buna bir de herhangi bir televizyon kanalının herhangi bir programını eklediğimizde göreceğiz ki, medya da kendi toplumunun duygularını, düşüncelerini ve bakış açılarını doğru olarak anlamıyor ve anlayamadığı için de ifade edemiyor. Yani empatik beceriden yoksun muazzam bir kitle…

Ülkemizdeki genel tablonun kendini başkalarının yerine koyma değil, kendi duygu ve düşüncelerini başkalarına baskı ve zorla kabul ettirme olduğu herhalde hepimizin malumudur. Alınan bir kararın, yapılan bir değişikliğin toplumun gündemine oturması ve uzun yıllar tartışılması bu nedenledir.

Yukarıda sözü geçenlere ilave olarak "keşke!" diyerek başlayan bir empati muhasebesi yaptığımızda: Öğretmen, kendini öğrencisinin yerine koysa; doktor, kendini hastasının yerine koysa; komutan, kendini askerin yerine koysa; patron, kendini işçisinin yerine koysa; anne ya da baba, kendini evladının yerine koysa; erkek, kendini kadının yerine koysa veya kadın, kendini erkeğin yerine koysa; özgür olan, kendini hükümlünün yerine koysa; para kazanabilen biri, kendini işsiz arkadaşının yerine koysa… Kısacası empatik beceri her insanda olsa keşke…





(devam edecek)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt