Baba karga işten yanında serçe ölüsüyle dönünce yavru karga çok sevinmişti. Anne karga birazdan yemeği servis yapmış, leziz bir sofraya kurulmuşlardı ailece. Bu yuvanın hemen yanında, sağ tarafta, bir yuva, bir aile daha var. Orada yemek çoktan yenip bitmiş, gelen seslerden anlaşıldığına göre de güzel bir akşam muhabbeti başlamıştı. Tam oranın birkaç dal üstünde iki yuva daha var. Ve sol tarafında birkaç tane daha. Bulunduğum yerin üst tarafındaki yuvalar daha sessiz ve sakin. Muhtemelen daha imtiyazlı kargalar daha yukarıdalar. Burası karga ve karga yuvaları ile dolu.
En tepede garip bir yuva daha var. Birkaç karga teknolojik aletlerle etrafı gözlüyor. Burasını gözetleme kulesi olarak kullanıyor olmalılar. O yuvayı daha iyi görebilmek için birkaç dal daha yukarı çıkıyorum. Aman ALLAHım! Ellerime değen bu yumuşak, tüylü ve ürkütücü şey de ne?
Yaklaşıp baktığımda kafasından ağaca saplanmış bir serçe leşiyle karşılaşıyorum. Hemen üstünde bir yazı bu serçenin terörist olduğuna ve etkisiz hâle getirildiğine dair bilgiler içeriyor.
Hayrete düşmemek elde değil. Etrafıma iyice bakınca bulunduğum ve etraftaki birçok ağacın kargalar tarafından teknolojik silahlarla korunduğunu görüyorum. Bir şeylerden korkuyor olmalılar.
En tepedeki gözetleme kulesine bir yığın karga sert inişler yapıyor. Ardından bir karga sürüsü hızla kalkıyor. Sinirli ve sert tavırlı, diğerlerinden daha iri olan bir karganın sesi karanlığın sessizliğini tırmalayarak yankılanıyor. Anladığım kadarıyla diğer kargalara bazı talimatlar veriyor:
Harekâta hazır olun, daha özgürleştireceğimiz çok ruh var(!) Ve karga kahkahaları
Ordumuz yeni bir operasyon için hazırlanıyor diyor yaşlıca bir karga. Hemen yanımdaki yuvadan geliyor bu ses. Zamanında bende savaştım. Büyük ve cesur bir kumandandım, ama artık yaşlandık diye devam ediyor.
Ufak bir çocuk: Dede, savaş maceralarından anlatsana yine diyor.
Biraz daha yaklaşıyorum, bu karganın anlatacakları beni meraklandırdı gerçekten.
Yıl 1898 diye başlıyor yaşlı kumandan: Meksikayı işgal etmiş ve aynı yıl Kübaya girmiştik. Bunlar bizim ilk adımlarımızdı. Hemen peşinden 1921de Nikaraguayı işgal eden Ulusal Muhafızlar adlı bir örgüt kurduk. Bu örgüte daha sonraları terör örgütü dendi; ama sen onlara bakma, örgütün başında olan Somoza çok tatlı bir çocuktur.
1945 yılında Hiroşima ve Nagazakiye ufak bir hediye paketi gönderdik. 1950-53 yıllarında Koredeydik.
CIA den arkadaşlar 1955 te Endonezya, Laos ve Kamboçyada yüzlerce teröristin (!) ruhunu özgürlüğe kavuşturmuştu.
Yine Endonezyada 1965 yılında Suhartoyu iktidara taşıdık, oda bize hediye paketinde 1 milyon ceset gönderdi. Aynı yıl gökten Dominike inen arkadaşlarımız, 10.000 Dominiklinin ruhunu burada şad etmişlerdi.
Hatırladığıma göre en çok Vietnamda eğlenmiştik. Vietnamda 170.000 kişi ölmeyi, 80.000 kişi sakat kalmayı, 5 milyon kişide köylere sürülmeyi tercih etmişti.
Biliyorum garip ama bu teröristler acayip insanlardı, oysa biz onlara özgürlük götürmüştük. Şimdi kavgaya gürültüye ne gerek vardı; ama bizim açımızdan karlıydı, zira 1975 yılına kadar 2 milyon sivilin ruhu özgürlüğe kavuşmuştu.
Sonra gülümsedi. Biraz kasılıp, arkasına yaslandı. Her anlattığında bunları yanaklarına bir gülümseme yayılıyordu. Küçük çocuk sabırsızlanmaya başladı: Hadi dede devam et anlatmaya.
Yaşlı karga küçük çocuğun başını okşayıp anlatmaya devam etti:
1 milyon isyancı ruhun 1970-75 yılları arasında Kamboçya ve Laosta özgürleştirilmesinden biz sorumluyduk.
Şilide bizim eleman Pinochetin yardımı ile Devlet Başkanı Allen de dâhil 30 bin kişiyi paketledik.
Aynı yıllarda Uruguayda cuntacılara yardım edip teröristlerin ruhlarını lağım çukurlarında temizledik.
Arjantinde 1976 yılında desteğimizle iktidarı ele geçiren generaller 30 bin isyancıyı ortadan kaldırıp birçoğunu uçaklardan denize atarak ne kadar icatçı bir zekâya sahip olduklarını kanıtladılar.
1983 te Lübnana girdiğimizde babanda bu savaşa katılmıştı. Onunla çok gurur duymuştum, onlarca teröristin ruhunu özgürlüğe kavuşturmuştu çünkü.
1983 yılından 1989 a kadar olan Greneda operasyonu, Libyada yapılan temizlik, Panamada 5 bin kişinin temizlenmesi olaylarında baban hep bulundu.
Yıl 1990 olduğunda ordumuz iyice coşmuştu. Barış, demokrasi, kardeşlik (!) götürdüğümüz ülkeler onlarca olmuştu. Bizim sayemizde milyonlarca kişi mutlu oluyor, asi teröristler ise ruhları özgürleştirilmek suretiyle yok oluyordu.
1991 yılında Irakın Kuveyte girişini bahane ederek Iraka gökten özgürleştiren bombalardan attık.
100 binlerce serçenin beynini Demokrasi ile dağıttık.
Bunlardan başka Somalide, 11 Eylül bahanesi ile Afganistanda on binlerce terörist için özgürleştirme operasyonları yaptık. Filistinde İsraili, Çeçenistanda Rusyayı, Keşmirde Hindistanı, Doğu Türkistanda Çini destekledik. Latin Amerikada, Orta Doğuda, Asyada, Afrikada el atmadığımız, karışmadığımız iş yok gibidir.
Takvimler 2003 ü gösterdiğinde Iraka girdik. Seninde gördüğün gibi evlat, her gün onlarca teröristin ruhu özgürleştirilmektedir.
Küçük çocuk: Vay be dede diye haykırdı heyecanla. Peki, bende bir gün teröristlere yardım edebilecek miyim, ruhlarını özgürleştirerek dedi.
Yaşlı karga elinde olmayarak bir kahkaha attı. Bakıyorum da çok heyecanlandın, sen derslerine iyi çalış, yemeğini iyi ye, yakında sen de katılacaksın operasyonlara dedi.
Küçük karga çok sevinmişti, oley diyerek çerezlik serçe ölüsünden bir parça daha koparttı ve zevkle çiğnemeye başladı.
Gördüklerim ve duyduklarım karşısında hayrete düşmüştüm. Bir an ne yapacağımı şaşırdım, yavaşça aşağı indim. Bu ağacın bir dalına oturup çiçekleri, böcekleri ve dünyanın güzelliğini anlatacaktım oysa.
En tepede garip bir yuva daha var. Birkaç karga teknolojik aletlerle etrafı gözlüyor. Burasını gözetleme kulesi olarak kullanıyor olmalılar. O yuvayı daha iyi görebilmek için birkaç dal daha yukarı çıkıyorum. Aman ALLAHım! Ellerime değen bu yumuşak, tüylü ve ürkütücü şey de ne?
Yaklaşıp baktığımda kafasından ağaca saplanmış bir serçe leşiyle karşılaşıyorum. Hemen üstünde bir yazı bu serçenin terörist olduğuna ve etkisiz hâle getirildiğine dair bilgiler içeriyor.
Hayrete düşmemek elde değil. Etrafıma iyice bakınca bulunduğum ve etraftaki birçok ağacın kargalar tarafından teknolojik silahlarla korunduğunu görüyorum. Bir şeylerden korkuyor olmalılar.
En tepedeki gözetleme kulesine bir yığın karga sert inişler yapıyor. Ardından bir karga sürüsü hızla kalkıyor. Sinirli ve sert tavırlı, diğerlerinden daha iri olan bir karganın sesi karanlığın sessizliğini tırmalayarak yankılanıyor. Anladığım kadarıyla diğer kargalara bazı talimatlar veriyor:
Harekâta hazır olun, daha özgürleştireceğimiz çok ruh var(!) Ve karga kahkahaları
Ordumuz yeni bir operasyon için hazırlanıyor diyor yaşlıca bir karga. Hemen yanımdaki yuvadan geliyor bu ses. Zamanında bende savaştım. Büyük ve cesur bir kumandandım, ama artık yaşlandık diye devam ediyor.
Ufak bir çocuk: Dede, savaş maceralarından anlatsana yine diyor.
Biraz daha yaklaşıyorum, bu karganın anlatacakları beni meraklandırdı gerçekten.
Yıl 1898 diye başlıyor yaşlı kumandan: Meksikayı işgal etmiş ve aynı yıl Kübaya girmiştik. Bunlar bizim ilk adımlarımızdı. Hemen peşinden 1921de Nikaraguayı işgal eden Ulusal Muhafızlar adlı bir örgüt kurduk. Bu örgüte daha sonraları terör örgütü dendi; ama sen onlara bakma, örgütün başında olan Somoza çok tatlı bir çocuktur.
1945 yılında Hiroşima ve Nagazakiye ufak bir hediye paketi gönderdik. 1950-53 yıllarında Koredeydik.
CIA den arkadaşlar 1955 te Endonezya, Laos ve Kamboçyada yüzlerce teröristin (!) ruhunu özgürlüğe kavuşturmuştu.
Yine Endonezyada 1965 yılında Suhartoyu iktidara taşıdık, oda bize hediye paketinde 1 milyon ceset gönderdi. Aynı yıl gökten Dominike inen arkadaşlarımız, 10.000 Dominiklinin ruhunu burada şad etmişlerdi.
Hatırladığıma göre en çok Vietnamda eğlenmiştik. Vietnamda 170.000 kişi ölmeyi, 80.000 kişi sakat kalmayı, 5 milyon kişide köylere sürülmeyi tercih etmişti.
Biliyorum garip ama bu teröristler acayip insanlardı, oysa biz onlara özgürlük götürmüştük. Şimdi kavgaya gürültüye ne gerek vardı; ama bizim açımızdan karlıydı, zira 1975 yılına kadar 2 milyon sivilin ruhu özgürlüğe kavuşmuştu.
Sonra gülümsedi. Biraz kasılıp, arkasına yaslandı. Her anlattığında bunları yanaklarına bir gülümseme yayılıyordu. Küçük çocuk sabırsızlanmaya başladı: Hadi dede devam et anlatmaya.
Yaşlı karga küçük çocuğun başını okşayıp anlatmaya devam etti:
1 milyon isyancı ruhun 1970-75 yılları arasında Kamboçya ve Laosta özgürleştirilmesinden biz sorumluyduk.
Şilide bizim eleman Pinochetin yardımı ile Devlet Başkanı Allen de dâhil 30 bin kişiyi paketledik.
Aynı yıllarda Uruguayda cuntacılara yardım edip teröristlerin ruhlarını lağım çukurlarında temizledik.
Arjantinde 1976 yılında desteğimizle iktidarı ele geçiren generaller 30 bin isyancıyı ortadan kaldırıp birçoğunu uçaklardan denize atarak ne kadar icatçı bir zekâya sahip olduklarını kanıtladılar.
1983 te Lübnana girdiğimizde babanda bu savaşa katılmıştı. Onunla çok gurur duymuştum, onlarca teröristin ruhunu özgürlüğe kavuşturmuştu çünkü.
1983 yılından 1989 a kadar olan Greneda operasyonu, Libyada yapılan temizlik, Panamada 5 bin kişinin temizlenmesi olaylarında baban hep bulundu.
Yıl 1990 olduğunda ordumuz iyice coşmuştu. Barış, demokrasi, kardeşlik (!) götürdüğümüz ülkeler onlarca olmuştu. Bizim sayemizde milyonlarca kişi mutlu oluyor, asi teröristler ise ruhları özgürleştirilmek suretiyle yok oluyordu.
1991 yılında Irakın Kuveyte girişini bahane ederek Iraka gökten özgürleştiren bombalardan attık.
100 binlerce serçenin beynini Demokrasi ile dağıttık.
Bunlardan başka Somalide, 11 Eylül bahanesi ile Afganistanda on binlerce terörist için özgürleştirme operasyonları yaptık. Filistinde İsraili, Çeçenistanda Rusyayı, Keşmirde Hindistanı, Doğu Türkistanda Çini destekledik. Latin Amerikada, Orta Doğuda, Asyada, Afrikada el atmadığımız, karışmadığımız iş yok gibidir.
Takvimler 2003 ü gösterdiğinde Iraka girdik. Seninde gördüğün gibi evlat, her gün onlarca teröristin ruhu özgürleştirilmektedir.
Küçük çocuk: Vay be dede diye haykırdı heyecanla. Peki, bende bir gün teröristlere yardım edebilecek miyim, ruhlarını özgürleştirerek dedi.
Yaşlı karga elinde olmayarak bir kahkaha attı. Bakıyorum da çok heyecanlandın, sen derslerine iyi çalış, yemeğini iyi ye, yakında sen de katılacaksın operasyonlara dedi.
Küçük karga çok sevinmişti, oley diyerek çerezlik serçe ölüsünden bir parça daha koparttı ve zevkle çiğnemeye başladı.
Gördüklerim ve duyduklarım karşısında hayrete düşmüştüm. Bir an ne yapacağımı şaşırdım, yavaşça aşağı indim. Bu ağacın bir dalına oturup çiçekleri, böcekleri ve dünyanın güzelliğini anlatacaktım oysa.