NAMAZDAN ÖNCE YAPILMASI GEREKEN İŞLER
Yüce Allah'a gerçek anlamıyla ubûdiyet, namaz ile tahakkuk eder. Çünkü namazda ihlas, huşû, yaratıcı olan Allah'ın önünde zilletle duruş vardır. Kul herbir yanını ruhî azıkla doldurur. Bu azık ona görevlerini yerine getirebil me ve sakındırılan şeyleri terkedebi lme gücünü kazandırır.
Namaz ile kul, mevlâsının huzuruna çıkar, O'ndan yardım diler, O'na sığınır, O'ndan hidayet ister. Dili zikir ederek harekete geçer, aklı zikrin anlamı üzerinde tefekkür eder, düşünmekle meşgul olur. Kalbi bu büyük kavuşmadan dolayı çarpar, nefsinin dört bir yanı nur ile parıldar, şehvet ve arzuların üstüne yükselir. Şüphelerden uzaklaşır, Allah'ın sınırlarını aşmayacak bir yerde durur. Allah'ın tazim ettiğini tazim eder, Allah'ın haram kıldıklarından uzaklaşır.
Namaz müslümanı mevlasına bağlayan ruhî bir irtibattır. Bununla kulun sebatı ve istikrarı artar. Akidesi sarsılmaz, azimeti, kararlılığı zayıflamaz. Çünkü o yüce Allah ile kesintisi z bir ilişki halindedi r. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bize şunu haber vermekted ir: "Şüphesiz sizden herhangi bir kimse namaz için ayağa kalktığında, Rabbi ile konuşur yahut Rabbi kendisi ile kıblesi arasında bulunur.. ."101
Müslüman kişi namazı edâ etmek üzere Rabbinin huzurunda durabilme si için taharetli olmalı, avretini örtmeli, ezan okunmalı, kıbleye yönelmelidir. Farz olan namazı vakti girmedikçe eda edemez. İşte bundan sonraki sahifeler de namazdan önce olması gereken bu hususlard an bir dereceye kadar geniş açıklamalarla sözedeceğiz.
1. Taharet
Yüce Allah, sağlık ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, yolculuk ve ikamet hallerind e namaz dışında devamlılığı olan başka bir farz kılmış değildir. Yüce Allah her gece ve gündüzde kullarına beş vakit namaz kılma yükümlülüğü koymuştur. Kul Rabbine seslenmek için bu ibadete koşar. Bu kavuşmaya temizlene rek hazırlanır. Taharetsi z olarak namazın kabul olunmayac ağı hükmünü takdir etmek, yüce Allah'ın hikmetler indendir. Bunun için kul ya gusleder, ya abdest alır yahut teyemmüm yapar. Azalarını maddenin pislikler inden arındırır, Rabbinin huzuruna temiz ve pak çıkmak için gerektiği gibi güzelleşir. Bu yolla o gafletind en, tembelliğinden kurtulmuş, bunların yerine çalışkanlık ve uyanıklığı elde etmiş olur.
Yüce Allah namazın değerini tazim ederek ay hali olan kadının bu halinden temizleni nceye kadar namaz kılmasını yasaklamıştır. Lohusa kadının da lohusalığından temizleni nceye kadar namaz kılmasını yasaklamıştır. Bunun neticesin de taharetin etkileri genel olarak müslümanların hayatına yansımış ve temizlik onların bir alışkanlıkları haline gelmiştir.
Taharetin anlamı görünür ve maddi temizlikt en daha derinlere ulaşır. Nefsi masiyetle rin paslarından, günahların kirlerind en arıtıp, temizler. Bu münkerleri işleyen bu azalara gelince işte onların dış taraflarını yıkamaktadır. Günahlarını örtmek, bayağılıklardan uzak kalmak, yüce Allah'a yakınlaşmak suretiyle de onları temizleme k üzere tam bir kararlılık ve yakîne sahib olur.
Küçük hadesten taharet abdest almakla, büyük hadesten de gusletmek le gerçekleşir. Daha önce belirttiğimiz özel şartlarla teyemmüm, her ikisinin de yerini tutar. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirsekler e kadar elleriniz i yıkayın. Başlarınıza meshedin, her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünub iseniz yıkanıp, temizleni niz." (el-Maide, 5/6)
İbn Ömer Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Taharetsi z hiçbir namaz, hırsızlıktan verilen hiçbir sadaka kabul edilmez."102
Namazdan önce müslüman bedeninin, elbisesis inin, namaz kılacağı yerin tâhir (necasetsi z ve temiz) olmasını araştırmalıdır. Bunlardan herhangi birisine iki yoldan çıkan bir necaset yahutta başka necasetle rden bir şey bulaşmış ise bunun izâle edilmesi ve su ile temizlenm esi gerekir. Çünkü Ali Radıyallahu anh'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben mezisi çok gelen bir kişi idim. Kızı benim nikahımda olduğundan Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e (bu hususta) soru sormaktan utanırdım. Bunun üzerine el-Mikdad b. el-Esved'e söyledim, o da ona sordu. Peygamber şöyle buyurdu: "Zekerini yıkar ve abdest alır."103
Enes Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sidikten iyice korununuz, çünkü kabir azabının geneli ondan dolayıdır."104
Kadının da üzerindeki kan izlerini izale etmesi gerekir. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Ay hali oldun mu namaz kılmayı terket. O kadar bir süre geçti mi üzerindeki kanı yıka ve namaz kıl."105
Yüce Allah'ın huzurunda durmanın azametli konumu dolayısıyla müslümanın necaset isabet etmiş bir elbise ile Allah'ın huzurunda durması o konumun yüceliği ile bağdaşır bir şey değildir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Elbiseni temizle!" (el-Müddessir, 74/4) İşte bundan dolayı böyle bir elbiseyi üzerinden necasetin etkisi gidinceye kadar su ile yıkamakla temizleme k vacibtir. Cabir b. Semura Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e hanımına kendisi ile yaklaştığı elbisede namaz kılıp, kılamayacağını sordu. Peygamber: "Kılabilir; ancak üzerinde bir şey görürse, onu yıkar." diye buyurdu.1 06
Yıkadıktan sonra eğer giderilme si zor bir iz kalırsa -kanın rengi gibi- bu af edilir. Ebu Bekr Radıyallahu anh'ın kızı Esma'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir kadın Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e şöyle sordu: Ey Allah'ın Rasûlü, eğer bizden birisinin elbisesin e ay halinden ötürü kan isabet edecek olursa ne yapsın? Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi birinizin elbisesin e ay halinden ötürü kan isabet edecek olursa, o kan izini tırnağıyla yada ovalayara k gidersin, sonra da üzerine su serpsin, sonra o elbisesiy le namaz kılsın."107
Kadının elbisesin in (yere değen uzun) eteklerin e gelince; onu da yer temizler. Çünkü rivayete göre bir kadın Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'in hanımı Um Seleme Radıyallahu anha'ya şöyle demiştir: Ben eteklerin i uzun tutan ve pis yerlerde yürüyen bir kimseyim. Bu sefer Um Atiyye şöyle dedi: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "(Yolun) ondan sonraki bölümleri onu (kirlenen etekleri) temizler."108
Necasetin elbiseden izâle edilmesi sırasında tamamen izâle olduğundan ve necasetin herhangi bir parçasının yahut renginin, kokusunun, tadının -imkânsız olan dışında- kalmadığından emin olmak gerekir. Sidiğin isabet ettiği elbiseden temizlik bir defa dahi onu yıkamakla gerçekleşir. Yeter ki koku gitsin ve izi kalmasın. Elbiseye değmiş olan meni ise kuru ise oğularak, yaş ise yıkanarak temizleni r.
Müslüman bir kimsenin namazdan önce namaz kılacağı temiz bir yer araştırması icab eder. Yere necaset isabet ettiği takdirde eğer necasetin maddi bir varlığı varsa o maddi varlığın gitmesi ile yer temiz olur. Eğer necaset ıslak ise üzerine su dökmekle temiz olur. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh şöyle demiştir: Bedevi bir arab kalkıp mescidde küçük abdestini bozdu. İnsanlar onu yakaladılar. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem onlara: "Onu bırakın, sidiği üzerine bir kova su dökün. Sizler kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz. Zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz." buyurdu.1 09
Bedende, elbisede, yerde sürekli tahareti sağlamak, müslümanın bütün vakitleri nde ruhen hoş, zevki itibariyl e yüksek, duyguları yüce olmasını sağlar. Eğer şeriat bu temizlikl eri şart koşmamış olsaydı, halimiz ne olacaktı, bir düşünelim?
Bundan dolayı müslümanın bedenini, elbisesin i, namaz kıldığı yeri temizlediği gibi içini de temiz etmesi gerekir. Böylece yüce Allah'a yönelirken, kalbinde kin, kıskançlık ve riya kalmamış olsun. Tevbe etmekte, Allah'tan mağfiret dilemekte elini çabuk tutmalı, ruhu kirleten, yüce Allah'ı gazablandıran herhangi bir şeye geri dönmemek hususunda kesin karar vermelidi r.
Şüphesiz ki her namazdan önce kalbin yeniden gözden geçirilmesi ve ona bulaşan kirlerden arındırılması, kalbe huzur ve sükûnu yeniden kazandıracak ve her zaman bu halde kalacaktır. İşte o vakit kul Rabbinin huzurunda dünyevî herhangi bir şey kendisini meşgul etmeden durabilec ek, Allah'ın haşyetini duyacak, ibadetin lezzetini alacaktır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Allah size güçlük çıkarmak istemez; ama sizi iyice temizleme k ve üzerinizdeki nimetini tamamlama k ister, ta ki şükredesiniz." (el-Maide, 5/6)
2. Avreti Setretmek
Müslümanın namaza başlamadan önce en güzel elbiseler ini giyinmesi uygundur. Bu elbiseler in de avreti örtecek şekilde olmaları şarttır. Yüce Allah: "Ey Âdemoğulları! Her mescidde zîynetinizi alın." (el-A’raf, 7/31) diye buyurmakt adır.
Zîynetin asgarî miktarı, avreti örtecek kadardır. Mescid ise ibadet için kurulmuş Allah'ın evidir. Geçen âyet-i kerime'de yüce Allah'ın emrini yerine getirmek için müslümanın mescide gideceği sırada en güzel elbiseler ini giyinmesi gerekir. Çünkü o kendisini n ve bütün yaratılmışların Rabbine seslenece ktir. Huzuruna çıkmak için süslenilmeye en layık olan yüce Allah'tır. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem de ashab-ı kiram'a süslenmelerini emretmiştir. İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi biriniz namaz kılacak olursa, en güzel elbisesin i giyinsin. Çünkü yüce Allah kendisi için süslenilmeye en layık olandır."110
İbn Abdi'l-Berr dedi ki: Avreti örtmenin namazın farzlarından olduğunu söyleyenler, elbisesiy le örtünmeye gücü yetmekle birlikte çıplak olarak namaz kılıp, elbisesin i üzerine almayanın namazının fasid olacağı üzerinde icmâ’ olduğunu delil göstermişlerdir. Bu hususta bütün fukahâ icmâ’ halindedi r.111
Elbisenin avreti setretmes i şarttır. Eğer altından tenin rengini gösterecek kadar ince olursa, o elbisede namaz caiz olmaz. Şeriat kendisiyl e namazın sahih olacağı elbiseyi belirlerk en, zahirde ve batında şanı yüce Allah'ın tazim edilmesi gerektiğine dikkat çeker. Bu da bedenin açılması güzel olmayan yerlerini örtmekle olur. Böylelikle bu, müslümanın öğreneceği bir ders olur. Dışardan süsleneceği gibi, içerden de süslenir. Ruhta güzelliğin manalarına halel getirecek herbir şeyden uzak kalır.
Hür ve baliğa kadının namazdaki avreti
Yüzü dışında bedeninin tamamını örter. Şâyet boynunu yahut saçının tamamını namazda açacak olursa, namazını iade eder. İbn Abdi'l-Berr dedi ki: Fukahâ kadının namazda ve ihramda yüzünü açacağını icmâ’ ile kabul etmişlerdir.112
Hatta bazı fakihler kadının namazda yüzünü örtmesinin mekruh olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. Namazın dışında ise, bakmak noktasında yüz, avretleri n başında gelir.
Kadının ellerinin ve ayaklarının namazda örtülmeleri gerekip gerekmediği hususunda görüş ayrılığı vardır. El ve ayakların örtülmesinin vücubuna dair açık deliller bulunmama kla birlikte ihtiyata uygun olan onları örtmektir.
Namazda buluğ çağına gelmiş erkeğin örtmekle yükümlü olduğu avreti ise göbek ile diz kapağı arasıdır. Göbek ile diz kapakları ise avrete dahil değildir.
Ön ve arka dışında göbek ile diz kapağı arasında kalan yerlerin örtülmesi gereken avret olmaları ile avret olmamaları hususunda bu husustaki rivayetle rin teâruzu dolayısıyla ihtilâf edilmiştir. Çünkü Enes Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Hayber gazasına katılmış... Sonra belden aşağısını örten elbisesin i (izarı) uyluğundan yukarıya çekmişti. Öyle ki şu anda ben Allah'ın peygamber inin uyluğunun beyazlığını görür gibiyim.1 13
Cerhed'den gelen bir diğer rivayete göre de; Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem onun yanından uyluğunu açmışken geçmiş, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ona: "Uyluğunu ört, çünkü o avrettend ir” demiştir."114
Enes'in rivayet ettiği hadis, uyluk avretten değildir diyen birinci kesimin ileri sürdüğü deliller arasındadır. Çünkü eğer avret olsaydı, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem avretini Enes b. Malik'in önünde de, başkası önünde de açmazdı.
Cerhed'in rivayet ettiği hadis ise uyluğun avret olduğuna dair gösterilen deliller arasında yer alır. Buhârî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir: "Enes'in hadisi sened bakımından daha sağlam, Cerhed'in hadisi ise ihtiyata daha uygundur."115
Bu konudaki cevaba gelince, Enes'in rivayeti namazın dışındaki durumlarl a alakalıdır. Sahih olan namazda erkeğin avretinin göbek ile diz kapağı arasında olduğudur. Aynı şekilde buluğ yaşına ermemiş olan kızın ve köle cariyenin de avreti göbek ile dizkapağı arasındadır. Yedi ila on yaş arasındaki küçük çocuğun avreti ise sadece ön ve arkadır. Yedi yaşından küçük çocuğun ise hiçbir şekilde avreti yoktur.
Hanbelile r avreti üç kısma ayırmışlardır:
1. Galiz Avret: Bu baliğa ve hür kadının avretidir .
2. Vasat Avret: Baliğ erkek ile buluğ yaşına gelmemiş kadın ile cariyenin avretidir .
3. Hafif Avret: Yedi ila on yaş arasındaki çocuğun avretidir .
3. Ezan
Ezan ve ikametin anlamı ve hükümleri
Ezan; sözlükte bildirmek demektir. Şer'î bir terim olarak; özel bir zikir çeşidi ile farz namazın vaktinin girdiğini bildirmek tir.
Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıda bulunulduğu vakit, Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın." (el-Cumu, 62/9) Malik b. el-Huveyris Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Namaz vakti girdi mi sizin için biriniz ezan okuyuvers in."116
İkamet (kamet) ise özel bir zikir şekli ile farz olan namazın kılınmak üzere olduğunu bildirmek tir.
Ezan ve kametin hükmü, erkekler topluluğu için farz-ı kifayedir . Bir grub bu işi yerine getirecek olursa, bu günah diğerlerinden düşer. Çünkü Malik b. el-Huveyris'in naklettiği rivayette "biriniz" lafzı bunun farz-ı kifaye olduğunun delilidir .
Sevimli bir nidâ (sesleniş)
Ezan mü'min herbir kişiye sevimli bir sesleniştir. Temiz bir mekânda en büyük kavuşmaya, en hayırlı amele çağırır. O namazdan önce yapılan bir ibadettir . Onun "Allahu ekber" sadası bütün kâinatta yankılanır. Büyük olarak düşünebildiğiniz her ne varsa Allah daha da büyüktür. Herbir şey Allah karşısında hakirdir, önemsizdir. Ticaret, mallar, mülk, dünyalık herşey. O ne büyük bir sesleniştir! Tevhide, şirki ortadan kaldırmaya bir çağrıdır. Muhammed Sallallah u aleyhi vesellem'in risaletin i ispatlama ktadır. Onun anılışı yüce Allah'ın anılışı ile birlikte her ezanda yükselip durmakta, bütün zamanlar boyunca tekrar edilmekte dir.
Ezan İslam ümmetini namazı eda etmek için yüce Allah'a yönelmeye, O'nun rızası ile kurtuluşa ermeye, Allah'ın evinde cemaatle namaz kılarak itaat etmeye, dünya ve âhirette felâha çağırmaktadır. Ezan dünyanın kendisini meşgul ettiği, oyaladığı herkese Allah'ın en büyük olduğunu, Allah'tan başka hiçbir ilah bulunmadığını ilan ederek sona erer ta ki bu gibi kimseler uyansınlar, herşeyi terkedere k yüce Allah'la kavuşmaya koşsunlar.
Ezanın meşrû kılınışı
Ezan hicretin birinci yılında meşrû kılındı. (Şer'î bir delille öngörüldü). Meşrûiyetinin delili Abdullah b. Zeyd Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadis-i şeriftir. O dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namaza toplanmak üzere insanların duyması için çalınsın diye çan yapılmasını emrettiği sırada, ben uykuda iken elinde bir çan bulunan bir adam gördüm. Ey Allah'ın kulu bu çanı satar mısın diye sordum: Bunu ne yapacaksın? diye sordu. Ben: Bununla namaza çağıracağım dedim. O: Ben sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi, dedi. Ben ona göster dedim. Şöyle dedi: Şunları söyle: "Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu enne Muhammede r rasûlullah, eşhedu enne Muhammede r rasûlullah, hayyale's-salâh, hayyale's-salâh, hayyale'l-felâh, hayyale'l-felâh, Allahu ekber, Allahu ekber, la ilahe illallah." Sonra benden fazla uzaklaşmadan bir parça geri gitti, sonra dedi ki: Namaz için kamet getirilec eği vakit de "Allahu ekber, Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu enne Muhammede r rasûlullah, hayyale's-salâh, hayyale'l-felâh, kad kameti's-salâh, kad kameti's-salâh, Allahu ekber Allahu ekber, lâ ilâhe illallah" dersin, dedi. Sabah olunca Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'ın yanına gittim. Ona gördüğümü haber verdim. Şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki bu Allah'ın izniyle hak bir rüyadır. Bilal ile birlikte kalk ve gördüğünü ona telkin et, o da bunları ezan diye okusun. Çünkü o senden daha yüksek seslidir." Bilal'in yanında durdum, ben ezanı ona söylüyor, o da onu yüksek sesle okuyordu. Ömer b. el-Hattab evindeyke n bunları duydu. Elbisesin i sürükleyerek dışarı çıktı, bu arada şöyle diyordu: Seni hak ile gönderene yemin ederim ey Allah'ın Rasûlü, ben de onun gördüğünün bir benzerini gördüm. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem: "Allah'a hamdolsun ." diye buyurdu.1 17
Ezan Şekilleri
Ezan meşruiyeti itibariyl e birkaç şekilde sabit olmuştur. Bundan dolayı bu şekillerin sadece birisine bağlı kalmamak gerekir; ta ki böyle bir bağlılık olursa, sünnette sahih olarak gelmiş diğer şekiller terkedilm iş olmasın. Ezan ve ikamet bu hususta bir örnektir. Efdal olan çeşitli zamanlard a bunların birisini yapmaktır. Çünkü böylesi kapsamlı ve faydalıdır.
Ezan lafızlarının çift, kamet lafızlarının tek söylenmesindeki hikmet
İbn Hacer dedi ki: Denildiğine göre... ezan hazır olmayanla ra bildirmek içindir. Bu sebeble tekrarlanır ki; onlara ulaşabilme imkânı daha çok olsun. Kamet ise böyle değildir. O hazır bulunanla r içindir. Bundan ötürü ezanın kametten farklı olarak yüksekçe bir yerde okunması müstehabtır. Ayrıca ezanda sesin kametten daha yüksek olması, ezanın ağır ağır, tane tane okunması, kametin ise hızlıca okunması müstehabtır.
Müezzinin sadece sabah ezanında "hayyeale's-salâh... hayyaale'l-felâh..." dedikten sonra iki defa "es-salâtu hayru'm-mine'n-nevm: namaz uykudan hayırlıdır" demesi meşrudur. Çünkü Ebu Mahzure şöyle demiştir: Ey Allah'ın Rasûlü bana ezan sünnetini öğret... Bu hadisde şu ifadeler de yer almaktadır: "...Sabah namazı ise es-salatu hayru'm-mine'n-nevm, es-salatu hayru'm-mine'n-nevm, Allahu ekber, Allahu ekber, la ilahe illallah"125 dersin.
İkamet halinde de, yolculuk halinde de ezan okumak meşrû’dur. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem böyle yapmış ve bunu Malik b. el-Huveyris’e ve arkadaşlarına emretmiştir: "...Namaz vakti girdi mi sizin için biriniz ezan okusun..."126
(Peygamber bunu emrettiğinde) Malik ve arkadaşları bir yolculuğa çıkmak üzere idiler.
Bir kimse uykudayke n bir namazı geçirir yahut unutursa onu hatırladığı takdirde kılmalıdır. Ancak onu kılmadan önce bu namaz için ezan ve kamet getirmeli dir. Çünkü Amr b. Umeyye ed-Damrî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir yolculukt a Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte idik. Sabah namazına uyanamadı. Nihayet güneş doğdu. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem uyandı ve: “Kalkınız buradan başka bir yere” dedi. Sonra Bilal'e emir verdi. O da ezan okudu. Sonra abdest aldılar ve iki rekat sünneti kıldılar. Daha sonra Bilal'e emretti, o da kamet getirdi. Peygamber onlara sabah namazını kıldırdı."127
Kazaya kalmış namazlar birden çok olursa, bir tek ezan ile fakat herbir namaz için kamet getirerek onları kılar. Çünkü Hendek gazvesind e müşrikler Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i uğraştırmış ve dört vakit namazı kılamamış, gecenin bir bölümü geçip gitmişti. Fırsat bulunca Bilal'e emir verdi. O da bir tek ezan okudu. Sonra öğle namazı için kamet getirdi, sonra ikindi için, sonra akşam için, sonra yatsı için ayrı ayrı kamet getirdi.
Ezanın Şartları
Ezan için aşağıdaki şartlar aranır:
1. Vaktin girmesi. Çünkü: "...Namaz vakti girdi mi sizin için biriniz ezan okusun..." hadisi bunu gerektiri r. (Hadisteki ifadesiyl e
“namazın hazır olması” (tercümede gösterildiği gibi) vaktinin girmesi demektir. Ezan ise vaktin girdiğini bildirmek tir. Böyle bir iş ise vakit girmeden önce olmaz.
İbnu'l-Münzir dedi ki: İlim ehlinin icmâ’ına göre fecir (sabah) namazı dışında bütün namazlar için vakti girdikten sonra ezan okuma sünnettendir. Çünkü ezan vaktin girdiğini bildirmek için meşru kılınmıştır. Dolayısıyla ezandan gözetilen maksadın ortadan kalkmaması için vaktinden önce meşru olamaz.12 8
2. Müslüman olmak.
3. Akil ve baliğ olmak. Çünkü böyle olmayanla ra güven olmaz.
4. Erkek olmak. İbn Ömer Radıyallahu anh dedi ki: "Kadınlar için ezan da, kamet de yoktur."129 Dolayısıyla kadın ezan okumaya ehil değildir.
İbn Kudame dedi ki: Bu hususta bir görüş ayrılığı bilmiyoru m... İmam Ahmed'den: Eğer okurlarsa bir mahzur yoktur. Eğer okumazlar sa bu da caizdir, dediği rivayet edilmiştir.130
5. Nass ile vârid olandan eksik ya da fazla olmaması. Çünkü ezan bir ibadettir . İbadetlerin esası ise ittibadır. Çünkü Âişe Radıyallahu anha şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Her kim bizim bu işimize uygun olmayan bir amelde bulunursa, o merduttur ."131
6. İsterse çölde tek başına olsun sesini yükseltmek. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem: "Biriniz sizin için ezan okusun."132 diye buyurmuştur. Onun "sizin için" diye buyurması başkalarına duyurmak için sesi yükseltmeye bir işarettir. Sesini kısan bir kimsenin ezanı sadece kendisi için olur. Abdu'r-Rahman b. Abdullah b. Abdu'r-Rahman b. Ebi Sa'sa’a el-Ensari -el-Mazini-'nin babasından rivayet ettiğine göre babası ona şunu haber vermiş: Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh ona dedi ki: "Ben senin koyunları ve çölü sevdiğini görüyorum. Sen koyunların arasında ya da çölde olup da namaz için ezan okuyacak olursan, yüksek sesle ezan oku. Çünkü müezzinin okuduğu sesin vardığı yere kadar cin ya da insandan her kim onu işitirse mutlaka kıyamet gününde onun lehine şahitlik eder.” Ebu Said dedi ki: "Ben bunu Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'den duydum."133
7. Manayı değiştirmeyecek şekilde ezanın okunması.
Müezzinin okuduğu ezan ile Allah'ın rızasını araması. Küçük ve büyük hadesten tâhir olması (abdestli bulunması), Kıbleye dönerek ayakta ezan okuması, hayyeale'-salah dediğinde sağa dönmesi, hayyeale'l-felâh dediğinde sola dönmesi, Bilal Radıyallahu anh'ın uygulaması dolayısıyla parmaklarını kulaklarına sokması müstehabtır.
Muaviye Radıyallahu anh'dan dedi ki: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinledim: "Müezzinler kıyamet gününde en uzun boylu kimseler olacaktır."134
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ezan okumakta ve birinci safta namaz kılmakta neler olduğunu bilselerd i, sonra da bu iş için (bu husustaki anlaşmazlıklarını çözmek üzere) kur'a çekmekten başka bir yol bulamayac ak olsalardı, kur'a çekme yoluna başvururlardı."135
Ezanı duyan kimsenin söylenenleri tekrar ederek, müezzinin dediği gibi söylemesi sünnettir. Çünkü Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ezanı duyduğunuz vakit müezzinin dediği gibi siz de söyleyiniz."136 Ancak hayyaale's-salah ile hayyaale'l-felah cümlelerinde: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah: Allah ile olmadıkça hiçbir şeye güç ve kuvvet yetirilem ez." der. Ayrıca Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'dan şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "...Sonra hayyeale's-salah dedi. O: lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah buyurdu. Sonra (müezzin): hayyeale'l-felah dedi. O (Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem) lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah, dedi."137
Müezzine, müezzinin sesini duyana, müezzine karşılık verene, bundan sonra Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e salavât getirmesi, daha sonra Allah'tan ona "el-vesîle"yi vermesini istemek sünnettir. Çünkü Abdullah b. Amr b. el-Âs Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre o Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinlemiştir: "Müezzini duyduğunuz vakit onun dediği gibi deyiniz. Sonra bana salât (ve selâm) getiriniz . Çünkü kim bana bir defa salât (ve selâm) getirirse, Allah onun karşılığında ona on defa salât getirir. Sonra benim için Allah'tan "el-vesile"yi dileyiniz . Bu, cennette Allah'ın kullarından sadece bir kula verilecek tir. Onun kendim olacağımı ümit ederim. Her kim benim için "el-vesile"yi isterse, benim de şefaatim ona helâl olur."138
Câbir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim ezanı duyduktan sonra”:
Ey bu eksiksiz davetin ve kılınacak olan namazın Rabbi olan Allah'ım! Sen Muhammed'e el-vesîle’yi (denilen o makamı) ve "fazilet"i ver. Onu kendisine vaadettiğin "Makam-ı Mahmud'a yükselt." derse kıyamet gününde benim şefaatim ona helâl olur."139
4. Kıble’ye Yönelmek (İstikbal-i Kıble)
"Kıble"nin sözlük ve şer'î anlamı:
Sözlükte kıble, cihet demek olup, kendisine yönelinilen herbir şey demektir.
Şer'î bir terim olarak kıbleden kasıt, el-Beytu'l-Haram'dır yani Ka’be'dir.
Kıble'ye yönelmenin (istikbâlin) hükmü
Namaz sırasında Beyt-i Haram'a yönelmek vacib (farz)dir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirmeni elbette görüyoruz. Onun için andolsun seni hoşnut olacağın kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a (Ka’be'ye) doğru çevir! Siz de nerede bulunursa nız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144)
Buna göre kıbleye yönelmek namazın sıhhati için bir şarttır. Çünkü Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazını doğru dürüst kılamayan kişiye şöyle demişti: "...Namaz kılmak için kalkacak olursan, iyice abdest al! Sonra kıbleye yönel ve tekbir getir..."140
el-Berâ b. Âzib Radıyallahu anh dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte Beytu'l-Makdis'e doğru yaklaşık onaltı ay ya da onyedi ay namaz kıldık. Sonra Ka’be'ye doğru döndürüldük."141 Bazı rivayetle rde belirtild iğine göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Mekke'de hicretten önce iki rükün arasında Ka’be önünde ve yüzü Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılardı.
Ka’be'yi görme imkânını bulan bir kimse için bizzat Ka’be'ye yönelmek icab eder. Eğer onun ile Kabe arasında herhangi bir engel bulunursa, Ka’be'nin bulunduğu tarafa yönelir ve imkân olduğu kadarıyla bunu tetkik eder. Çünkü yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurduğu gibi; bir başka yerde de: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun." (et-Teğâbun, 64/16) diye buyurmakt adır.
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bize bir hutbe irad etti ve şöyle dedi: "Ben size herhangi bir hususu emredecek olursam, ondan gücünüz yettiği kadarını yapınız."142
İlim ehli de şöyle demiştir: Az miktardak i bir sapmanın zararı olmaz. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Doğu ile batı arası kıbledir."143 Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bunu Medinelil ere söylemişti. Çünkü onların kıblesi güneydedir.
Kıble Nasıl Bilinir?
Kıble mescidler de mihrablar la yahut pusula ile bilinebil ir. Şâyet bulut yahut karanlık gibi bir sebeple belli olmayacak olursa kıbleyi gösterecek bir kimseye sorulur. Eğer bunu da bulamazsa bu sefer kendisi ictihad eder (kanaatine göre tesbit eder) ve ictihad ettiği tarafa doğru namaz kılar. Namazı sahih olur, iâde etmesi de gerekmez. Hatta namazını bitirdikt en sonra hata ettiğini anlasa bile. Eğer namaz kılmakta iken kıble tarafını tesbitte hata ettiğini öğrenirse, kıbleye yönelir ve namazını kesmez. Buna delil de İbn Ömer Radıyallahu anh'ın naklettiği şu rivayetti r. O dedi ki: İnsanlar Kuba mescidind e sabah namazını kılmakta iken bir kişi onlara gidip şöyle dedi: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in üzerine bu gece Kur'ân indirildi ve ona Ka’be'ye yönelmesi emrolundu . Onlar da Ka’be'ye yöneldiler. O sırada yüzleri Şam'a dönük idi, Ka’be'ye döndüler."144
Bu hadiste konumuza delil teşkil eden taraf onların kıble değişip, Kabe'ye doğru döndüklerinde namazlarını kesmedikl eridir. Eğer kıble cihetinde ihtilâf olursa, herkes inandığı tarafa doğru namaz kılar. Kıblenin alâmetini bilmeyen kimse bu hususta bilene tabi olur.
Kıble'ye yönelmek yükümlülüğü ne zaman kalkar?
Aşağıdaki yerlerde kıble'ye yönelme yükümlülüğü kalkar.
1. Kendisini yönlendirecek kimse bulamayan âmâ, yanında kendisini yönlendirecek kimse olmayan hasta, kıble cihetinde n başka bir tarafa zincire vurulmuş esir gibi, bundan aciz kalınması hali. Bu gibi kimseleri n kıbleleri yönelebildikleri taraftır. Çünkü yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurmakt adır. Ayrıca Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "...Size bir şeyi emredecek olursam, ondan gücünüz yettiği kadarını yapınız."145
2. İnsan ya da başka bir varlıktan canına ya da malına gelecek zarardan korkması halinde korkan kişi yönelebileceği tarafa yönelir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır, "Şâyet korkarsanız o halde (namazı) yaya olarak veya binek üstünde (kılın)." (el-Bakara, 2/239) Burada "yaya olarak" ayaklarınızın üzerinde yürüyerek demektir ve böyle bir iş kıble cihetine olmayabil ir. İbn Ömer Radıyallahu anh dedi ki: Kıbleye yönelmiş olanlar olarak ya da ona yönelmeksizin demektir. Malik dedi ki; Nafî dedi ki: "Ben Abdullah b. Ömer'in bunu ancak Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'den diyerek zikrettiği görüşündeyim."146
3. Yolcu kimse nafile namaz kıldığı takdirde. Çünkü Muslim'in Sahih'inde sabit olduğuna göre İbn Ömer Radıyallahu anh'dan; Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bineğin üzerinde, bineği onu hangi tarafa döndürürse, öylece namaz kılardı, diye rivayet etmektedi r.147
Enes Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem yolculukt a iken nafile namaz kılmak istedi mi devesi ile kıbleye yönelir, tekbir alır, sonra da bineği kendisini hangi tarafa döndürürse, o tarafa doğru namaz kılardı.148
Binek üzerinde olan kişi bineği üzerinde nafile kılar. İftitah tekbirini aldığı vakit kıbleye yönelmesi müstehabtır. Rükû ve sücûdu ima ile yapar. Sücûd için yaptığı ima rükûdan daha çok eğilerek yapılır ve bineği hangi tarafa doğru dönerse o tarafa doğru namaz kılar.
Namaz kılan kimse kıbleye yönelirken bu yönelmesi ile yüce Allah'a ibadet ettiği şuurunda olmalıdır. Çünkü o bu haliyle O'nun emrini yerine getirmekt edir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de nerede bulunursa nız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144) Buna göre kalbiyle namazında kendisini yaratana yönelmelidir.
Müslümanları namazlarında biraraya getiren birlik şuuru ne kadar güzeldir! Onlar tek bir rabbe ibadet ederler, tek bir kıbleye yönelirler. Akide ve yaşayışları itibariyl e din birliği etrafında birlik olurlar. Bu gerçekten insan ruhunu izzet ve güven ile güç, yakîn ve sebat ile dolduran bir duygudur.
5. Farz namaz için vaktin girmesi
Namazın öncesindeki hususlard an birisi de vaktin girmesidi r. Vakit girmeden önce namaz olmaz. Çünkü namazın mutlaka süresi içerisinde edâ edilmesi gereken ve çıkmadan önce muayyen olarak yerine getirilme si gereken sınırlı vakitleri vardır. Çünkü yüce Allah: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103) diye buyurmakt adır.
İslam bir gece ve gündüzde farz kılınmış namazların sayılarını belirtmiş bulunmakt adır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Güneşin (batıya doğru) kaymasından, gecenin karanlığına kadar namazı dosdoğru kıl. Sabah namazını da çünkü sabah namazı tanık olunan (bir namaz)dır." (el-İsra, 17/78)
Güneşin kayması (dulûku'ş-şems) semanın ortasından batıya doğru kayması demek olup, öğle vaktinin başlangıcıdır. "Gece karanlığı (gasaku'l-leyl)" ise gece karanlığının başlama zamanıdır. Bunun kapsamına ikindi, akşam ve yatsı namazları girer. "Sabah namazı (Kur'ânu'l-Fecr)" ise sabah namazının kılınması gereğine işarettir. İşte bu âyet-i kerimede namaz vakitleri ne topluca bir işaret vardır.
Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e şunu sordu: Ey Allah'ın Rasûlü! Allah kullarına kaç vakit namaz kılmayı farz kıldı? Şöyle buyurdu: "Allah kullarına beş vakit namaz farz kıldı." Adam: Ey Allah'ın Rasûlü, bunlardan önce veya sonra bir şey var mı? diye sordu. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah kullarına beş vakit namazı farz kıldı." Adam bunlara fazla bir şey katmayacağına ve onlardan bir şey eksiltmey eceğine yemin etti. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem: "Eğer doğru söylerse (dediği gibi yaparsa) kesinlikl e cennete girecekti r."149
Vakit namazın en önemli ve riayet edilmesi en çok gereken şartıdır. İsterse bundan dolayı başka şartlar geçecek olsun. Mesela vakit çıkar korkusuyl a teyemmüm etmek ya da yine vakit çıkar korkusu ile avretini setretmem esi gibi.
Namazların vakitleri
Sabah namazının vakti: Fecr-i sâdıkın görülmesinden, güneşin doğuşuna kadardır.
Öğle namazının vakti: Güneşin, semânın ortasından batıya doğru kaymasından itibaren başlar, herşeyin gölgesi kendisini n bir katı oluncaya kadar devam eder.
İkindinin vakti: Öğlenin çıkışından itibaren başlar. Güneş sararmaya başlayıncaya kadar devam eder. Herşeyin gölgesi iki katı oluncaya kadar da söylenmiştir.
Akşamın vakti: Güneşin batımından başlar. (Batıdaki) kırmızı şafağın kayboluşuna kadar devam eder.
Yatsı vakti: Kırmızı şafağın kayboluşundan itibaren başlar, gece yarısına kadar devam eder. Gecenin üçte birine kadar devam eder denildiği gibi, fecrin çıkışına kadar devam edeceği de söylenmiştir.
Sünnet namaz vakitleri ni sınırlandırmış bulunmakt adır. Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Cebrail Aleyhisse lam Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e güneş zeval bulduğu vakit geldi ve: Kalk ey Muhammed güneş kaydığı zamanda öğlen namazını kıl, dedi. Sonra herşeyin gölgesi bir katı kadar olana kadar bekledi ve ikindi için ona gelip: Kalk ey Muhammed ikindi namazını kıl, dedi. Sonra güneş batana kadar bekledi, yine ona gelerek: Kalk akşam namazını kıl, dedi. Peygamber de güneş tam batınca kalktı, akşam namazını kıldı. Sonra şafak (batıdaki kızıllık) kaybolunc aya kadar bekledi ve ona gelerek: Kalk yatsı namazını kıl, dedi. Peygamber de kalktı yatsı namazını kıldı. Sonra sabah vakti fecr doğunca ona geldi ve: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. O da kalktı sabah namazını kıldı. Daha sonra ertesi gün ona bir adamın gölgesi kendisi kadar olduğu zaman geldi ve ona: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. Peygamber de öğlen namazını kıldı. Sonra Cebrail Aleyhisse lam ona bir adamın gölgesi iki katı olduğu zaman geldi ve: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. O da ikindi namazını kıldı. Sonra akşam için güneş batınca -tek bir vakit olarak ve ondan sonraya kalmayara k- geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da akşam namazını kıldı. Sonra gecenin ilk üçte biri geçtiğinde yatsı vakti ona geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da yatsı namazını kıldı. Sonra ortalık iyice aydınlandığı sırada sabah için ona geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da sabah namazını kıldı. Sonra (Cebrail) dedi ki: Bu iki vakit arasındaki süre hepsi de (o namaz için) vakittir, dedi."150
Namaz nasıl vaktinde kılınmış olur?
Bilerek olsun, kasten olsun vaktinden önce kılınan namaz yerini bulmaz. Şer'î bir mazeret olmadan vaktinden sonraya bırakmak da haramdır. Vakte yetişmek ise, ancak (vakit içinde) tam bir rek'at kılmak ile mümkün olabilir. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim namazın bir rek'atini yetişip kılabilirse namazın tamamına yetişmiş demektir."151
Bu bütün namazlar için geçerlidir. Ayrıca Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem da şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse güneş batmadan önce ikindi namazından tek bir secdeye (rek'at kılabilmeye) yetişirse, namazını tamamlasın ve eğer güneş doğmadan önce sabah namazından tek bir secdeyi yetiştirebilirse namazını tamamlasın."152
Hadisteki "secde" tabiri rek'at demek olup, bu şekilde kılınabilinen bir namaz, vaktinde edâ edilmiş sayılır.
Bir rek'atten daha azını yetiştirebilen ise namazı yetişmemiş olur. Namazı bu vakte kadar kasten ertelemek ise caiz değildir