Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tüm Detaylarıyla Namaz

I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
TÜM DETAYLARI YLA NAMAZ


ÖNSÖZ

Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun . O, insanı yarattı. Onun şerefini yücelterek kendisine ibadet etmesini emretti. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin ki takvâ sahibi olasınız." (el-Bakara, 2/21)
İnsana başarı ve mutluluk yolunu göstererek şöyle buyurmakt adır: "Mü'minler gerçekten refâha ermişlerdir. Onlar ki namazlarında huşû’ içindedirler." (el-Mu'minun, 23/1-2); "Gerçek şu ki; umduğunu elde eder iyice temizlene n ve Rabbinin adını anarak namaz kılan." (el-A'lâ, 87/14-15)
Nebilerin ve rasûllerin sonuncusu na da salât ve selam ederim. Rabbi ona semaya yükselmek nimetini ihsan etmiş, bu üstün makamda Rabbinden namaz mükellefiyetini almıştır... Bu sebeble namaz akideden sonra farzların başı, mü'minlerin en önemli ayırıcı özelliği olmuştur. Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kişi ile şirk ve küfür arasında sadece namazın terki vardır."1
Bundan sonra şunları belirteli m ki; namaz her müslümanın öğrenerek ve uygulayar ak hükümlerini iyice bellemesi gereken en önemli bir ibadettir . Çünkü İslamda namazın değeri pek büyük, yeri çok yüksektir. İman eğer (inandığını) dil ile söylemek, kalb ile inanmak ise; namaz da azalar ile amel etmek ve Rahman olan Allah'a itaat etmektir.
Namaz, kendisi ile yalnızca yüce Allah'a yönelmeyi sağlayan ve mü'mini dünyada şerefli bir hayata, âhirette ebedi mutluluğa hazırlayan imanî özelliklere nefsi eğiten ve alıştıran bir ibadet olduğundan ötürü, bütün risaletle r boyunca ardı arkasına namaz emri verilmiştir. Göklerin ve yerin yaratıcısı ile ilişki onunla kurulabil miştir. İtaatlere bağlı kalmaya, haramlard an uzak durmaya ruhun yardımcı azığı olmuştur.
Namaz, şeriatin koyucusu tarafından tesbit edilmiş şekliyle yerine getirilme si gereken bir ibadettir . Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece namaz kılınız."2 O halde müslümanın bu ibadeti doğru şekliyle edâ edebilmes i için namaz ile ilgili hükümleri öğrenmesi kaçınılmaz bir husustur.
İşte namazı, namazın değerini, müslümanın hayatındaki etkilerin i, Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in bize öğrettiği şekilde eksiksiz ve doğru bir şekilde insanın namazı nasıl edâ edeceğini öğreten bu kitapçığın önemi de burada ortaya çıkmaktadır.
Kur'ân-ı Kerim namaza çok büyük önem vermiştir. Namazın dosdoğru kılınmasını, onun gereği gibi korunmasını emreden pekçok âyet-i kerime vardır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Rasûle itaat edin ki, rahmete kavuşturulasınız." (en-Nur, 24/56); "Güneşin (batıya doğru) kaymasından, gecenin karanlığına kadar namazı dosdoğru kıl..." (el-İsra, 17/56); "Gündüzün iki tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerin de namazı dosdoğru kıl!" (Hud, 11/114)
Kur'ân-ı Kerim iman ehli olanları namazı dosdoğru kılmakla nitelendi rerek şöyle buyurmakt adır: "Onlar gayba iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar." (el-Bakara, 2/3) Namazı önemsemeyip, onu unutan kimseleri tehdit ederek yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "İşte (böyle) namaz kılanların vay haline ki onlar namazlarından yana gaflet içindedirler." (el-Maun, 107/4-5) Namazı unutup, onu büsbütün kaybedenl eri de şöyle tehdit etmektedi r: "Bunlardan sonra ise namazı terkeden, arzularına uyan bir kavim geldi. İşte onlar ğay (kötü bir sonuç, cehennem) ile karşılaşacaklardır." (Meryem, 19/59)
Namazın önemli yeri Kur'ân-ı Kerim'de açıkça ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı namaz için nidâ (ezan okumak)dan sözedildiğini görüyoruz: "Ey iman edenler! Cuma günü için namaza çağrıda bulunulduğu vakit, Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın..." (el-Cum'a, 62/9)
Yine Kur'ân-ı Kerim namaz dolayısıyla temizlenm eyi (abdest almayı) da emrederek şöyle buyurmakt adır: "Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirsekler e kadar elleriniz i yıkayınız. Başlarınıza, meshedin her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünub iseniz yıkanıp temizleni niz..." (el-Maide, 5/6)
Kur'ân-ı Kerim namazların edâ edilmesi için mescid bina edilmesin e de işaret etmekte, mescidler i imar etmeyi teşvik etmekte ve mescidler e giderken güzel giyinmeye davet etmektedi r.
Tertemiz sünnet de ümmete namazın faziletin i, yerini, çeşitlerini ve keyfiyeti ni öğretip durmuştur. O kadar ki, bu ümmetin hidayete ileticisi Muhammed Sallallah u aleyhi vesellem'in son sözü namaza dair vasiyeti olmuştur: "Namaz, namaz! Ve bir de elleriniz in altındaki kölelerinize dikkat ediniz."3
Namaz dinden en son kaybedile cek husustur. O da kaybedild i mi din bütünüyle kaybedilm iş olur. Kıyamet gününde kulun kendisind en hesaba çekileceği ilk ameldir.. . İslam ile küfür arasında ayırıcı bir sınır teşkil etmesi bile önemini anlatmak için yeterlidi r.
Okuyucu kardeşim! Bu İslamı tanıtmaya dair yazdığım kitabçıkların üçüncüsüdür. Daha önce yüce Allah lütfuyla zekat, oruç ve hacca dair bir şeyler yazmayı nasib etmişti. Böylelikle İslamın rukünleri ile ilgili yazacakla rım tamam olmaktadır. Bu kitabçığımı kaleme alırken gereken faydanın elde edilmesi ve yaygınlaşması için kısa yazmaya dikkat ettim, anlamı açık ve sağlam ifadeler kullanmay a çalıştım. Namaz konusu ile ilgili gerek duyulan hususlara el attım, geniş açıklama gerektire n yerleri delilleri de zikretmek le birlikte genişçe açıkladım, ilim ehlinin ifadeleri ni sunarken kuvvetli gördüğüm görüşü tercih ettim, doğru zannedile n pekçok hatayı ortaya koymaya gayret gösterdim.
Yüce Allah'tan bu yazdıklarımın yararlı olmasını, bundaki yanılma yahut kusurlarımı bana bağışlamasını, salih ameller işlemeye bizleri muvaffak eylemesin i niyaz ederim. Şüphesiz ki o bunları yapabilec ek ve buna muktedir olandır. Peygamber imiz Muhammed’e onun aile halkına ve ashabına da Allah'ın salât ve selamları olsun.
Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Ahmed et-Tayyâr
(el-Kasîm Şeriat ve Usulu'd-Din Fakültesi
Fıkıh Anabilim Dalı Öğretim Üyesi)
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Salât (namaz)" Kelimesin in Anlamı

A. Sözlük Anlamı:
Tâcu'l-Arûs adlı sözlükte şöyle denilmekt edir.4 (Salât'ın) dua anlamında olduğu söylenmiştir. Bu, bu kelimenin anlamlarının esasını teşkil etmektedi r. Yüce Allah'ın: "Onlara salât eyle." (et-Tevbe, 9/103) buyruğunda da bu anlamda kullanılmıştır ki, onlara dua et demektir. Bir kimse, birisine dua edip, onu tezkiye edecek olursa: “o filana salât getirdi” denilir. el-A'şa'nın: "O (şarab) testisi üzerine salât getirdi." şeklindeki ifadesi, şarabının ekşimemesi ve bozulmama sı için dua etti demektir.
Hadis-i şerifte şöyle buyurulma ktadır: "Eğer (yemeğe davet edilen kişi) oruçlu ise salât getirsin." denilmekt edir ki hayır ve bereket ile dua etsin anlamındadır. Dua eden herkese de "musallî" denilir. İbnu'l-A’rabî dedi ki: Salât, Allah'tan rahmet demektir. Yüce Allah'ın: "O size salât getirendi r." (el-Ahzab, 33/43) buyruğu size rahmet buyurandır, demektir. Salâtın meleklerd en mağfiret dilemek ve dua etmek anlamında olduğu söylenmiştir. Nitekim "melekler o kimseye on defa salât getirir" ifadesi ona mağfiret dilerler, demektir. Salât bazen meleklerd en başkaları tarafından da getirileb ilir. Sevde Radıyallahu anha'nın rivayet ettiği hadiste kullandığı: "Biz ölürsek Osman b. Maz'un bize salât getirir" ifadesi (Rabbi huzurunda) bize mağfiret dileyecek demektir. O sırada Osman vefat etmiş bulunuyor du.
Yüce Allah'tan, Rasûlüne "salât"ın ona güzel övgüde bulunmak anlamında olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın şu buyruğu bu kabildend ir: "İşte Rablerind en "salât"lar ve bir rahmet hep onların üzerindedir." (el-Bakara, 2/157) buyruğu da bu anlamdadır. (Allah'tan güzel övgüler onların üzerindedir, demek olur.)
el-Lisân (Lisanu'l-Arab)'da şöyle denilmekt edir: Allah'ın "salât"ı rahmet etmesi; melek, insan ve cin gibi yaratılmışların “salât”ı kıyam, rükû’, sücûd, dua ve tesbihi ihtiva eden bir ibadet, kuşların ve haşeratın "salât"ı ise tesbih getirmek demektir.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
B. Şer'î Anlamı ile Salât (Namaz):
Özel söz ve fiillerde n meydana gelen, tekbir ile başlayıp, selam vermek ile sona eren yüce Allah'a bir ibadettir .
"Sözler"den kasıt, tekbir getirmek, kıraat (Kur'ân okumak), tesbih, dua ve benzeri sözlerdir.
"Fiiller"den maksat, kıyam, rükû’, sucûd, tahiyyâta oturmak ve benzeri amellerdi r.
Namazın sözlük ve şer'î manası üzerinde düşündüğünüz takdirde bu iki anlam arasında sıkı bir ilişki olduğunu görürüz. Dua etmek birtakım işleri yapmak ve tazim, hepsi de namazın şer'î anlamında bulunan birtakım işler ya da manalardır. Dolayısıyla "salât (namaz)" adının verilmesi bir şeye onun birtakım bölümlerinin isminin verilmesi kabilinde ndir.
Namaz, duayı şer'î bir hakikat olarak kapsamakt adır. "Bağlılık" ise namazın yüce Alah'ın farz kıldığı şeylere riayet etmekte ortaya çıkar. Hatta bağlı kalınması emrolunan en büyük farzlar arasında yer alır. Şeriatin tarif ettiği şekliyle namaza (salât) adının verilmesi, yüce ve her türlü eksiklikt en münezzeh Rabbimizi n ta'zim edilmesin i ihtiva ettiğinden ötürüdür.
Eğer namaz sözlük anlamı itibariyl e (kalçalar demek olan) "es-Salavân"den alınmış ise, bunlar insanın rükû ve sücûdda önemli yer tutan azalarıdır. Onları hareket ettirmede n rükû ve sücûd yapılamaz. O halde "salât" isminin burdan alınmış olması, alıcı ve satıcının (kol demek olan) "baâ"larını alışveriş halinde uzatmalarından ötürü alışverişe "bey'" adının verilmesi kabilinde ndir.
"Salûta" de namaz kılınan yer demektir. Her iki anlam arasındaki ilişki de gayet açıktır. Böylelikle "salât"ın hem sözlük, hem şer'î anlamı arasındaki ilişki açığa çıkmış olmaktadır.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İSLÂM'DA İBADET

Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ben cinleri de, insanları da bana ibadet etmekten başka, birşey için yaratmadım. Ben onlardan rızık da istemiyor um, bana (yemek) yedirmele rini de istemiyor um. Çünkü şüphesiz ki Allah'tır hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan." (ez-Zâriyât, 51/56-58)
Oldukça kısa ve belağatli bir üslubla yaratılmışların yaratılış gayesini bize gösteren, bizlere hayatın üzerinde yükseldiği ve o pek büyük hakikati ve temel taşı gözlerimizin önüne koyan, bu âyet-i kerimeler üzerinde düşündüğümüz takdirde. .. Cinlerin ve insanların varlığından belirli bir amaç gözetildiğini görürüz. Bu amaç oldukça yüce ve üstün bir görevin yerine getirilme sinde ifadesini bulmaktadır. Bunu yerine getiren varlığının gayesini gerçekleştirmiş, bu hususta kusurlu hareket eden kimsenin ise hayatında yaratılış maksadı ortadan kalkmış, aslî anlamı kaybolmuş olur. Sözkonusu bu belirli amaç yalnızca yüce Allah'a kulları için kendisine ibadet etmelerin i teşrî ettiği şekilde ibadet etmektir. Kulun hayatının tamamı ancak bu görev ve bu gaye ışığında doğru yolunu izleyebil ir.
İnsan varlığının amacı ve hayattaki mesajı olan ibadetin anlamına açıklık getirmek maksadıyla Allah'ın âyetlerini araştırmaya koyulacak olursak, yüce Allah'ın şu buyruklarını okuyabili riz: "Hani Rabbin meleklere: 'Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. Melekler: 'Biz seni hamdinle tesbih ve takdis edip dururken, orada bozguncul uk yapacak, kanlar dökecek bir kimse mi yaratacak sın?' demişlerdi. 'Sizin bilmediğinizi herhalde ben bilirim' demişti." (el-Bakara, 2/30)
Bununla insanın yeryüzündeki halifeliğinde yapması gerekenle r, onun halifelik mefhumunu n gerekleri ni gerçekleştirecek hayatî faaliyetl erin tümünü yerine getirmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Bunlar ise yüce Allah'ın yeryüzündeki şeriatine ve yöntemine uygun bir şekilde yeryüzünün imar edilmesi, sırlarının bilinmesi, bunların kullanılmaları ve geliştirilmeleridir.
İnsanın, misyonunu yerine getirebil mesi, hayatta yerine getirmekl e yükümlü olduğu ve yüce Allah'ın kendisi sebebiyle onu yaratmış olduğu ibadetin anlamını gerçekleştirerek yükümlü olduğu rolünü ifa edebilmes i için iki hususa ihtiyacı vardır:
1- İnsanın ruhunda yalnızca yüce Allah'a ibadet etmek manasıyla şuurunun karar bulması,
2- Nefsin bütün hareketle riyle ve azalarının bütün davranışlarıyla, hatta hayattaki bütün hareketle rle yalnızca Allah'a yönelmek, yalnızca Allah'a ibadet anlamına aykırı olan herbir düşünce ve herbir halden tamamıyla uzaklaşıp, yalnızca Allah'a yönelmek.
Mü'mini çalışmaya, halifelik makamında gayretini ortaya koymasına ve yükümlülüklerini yerine getirmesi ne iten duygunun, rızkı elde etme isteğinin olmaması için şanı yüce Allah insanı rızık endişesi ile meşgul olmaktan kurtarmış bulunmakt adır. Tâ ki insanın kalbi bu tür endişelerden uzaklaşarak bütün gayretini, yaratılış amacını gerçekleştirmek için harcayabi lsin.
İnsanın yeryüzündeki halifelik görevini yerine getirebil mesi için yüce Allah'ın "yap ve yapma" şeklindeki teklif yönteminde ortaya koymuş olduğu şeriate uygun bir amel ve bir akideye sahib olması kaçınılmaz bir şeydir. Böylelikle insan vazifesin i yerine getirdiği için kalbinde ve vicdanında duyacağı huzur ile dünyadaki saadetini, ilahi lütuf, nimet ve ihsanlar ile âhiret saadetini elde edebilece ktir.
Hatırımızdan çıkmaması gereken gerçek şudur: Şanı yüce Allah kendisine ibadet edilmesin i ihtiyacı dolayısıyla bize farz kılmış değildir. Aksine bu ibadeti bizzat bizim hayrımız için emretmiştir. Böylelikle takvayı elde edelim, yanılmalardan ve masiyetle rden kendimizi koruyabil elim, yüce Allah'ın rızasına ve nimetleri ne kavuşarak azabından kurtulabi lelim. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin ki, takvâ sahibi olasınız." (el-Bakara, 2/21)
Bizim yüce Allah'a ibadet etmemiz, ibadet edenin elde edebileceği pek büyük bir şereftir. Şanı yüce Allah, nezdinde yaratılmışların en değerlisini ve en üstününü Kur'ân-ı Kerim'de birçok yerde bu vasıf ile nitelendi rmiştir. Bunlardan birisi de yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Kulunu geceleyin Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah, hertürlü eksiklikt en münezzehtir." (el-İsra, 17/1)
Tevhid akidesi ve yüce Allah'a ibadet, bütün peygamber lerin getirdikl eri mesajdır.
Müslümanların pek çoğu "ibadet" kavramının sadece namazı kılmayı, zekatı verip, oruç tutarak haccetmey i kapsadığını zannedece k hale düşmüşlerdir. Sözü geçen bu rükunler ibadet kapsamı içerisinde olmakla birlikte "ibadet"in anlamı sadece bunlardan ibaret değildir. İbadet kavramı Allah'ın dinine davet etmek, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymak, Allah'ın şeriatını hakim kılmak, Allah yolunda cihad etmek, niyeti sadece yüce Allah için halis kılarak ibadete dönüştürülmesi mümkün olabilen bütün amelleri yani İslamın bütün istekleri ni kapsayaca k kadar geniştir.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İSLÂM'DA NAMAZIN YERİ

Namaz insanın yaratıcısına ibadet maksadı ile ifa ettiği şekillerden birisidir . Namaz kul ile Rabbi arasındaki bağlantıdır. İslamda namazın yeri tıpkı başın bedendeki yeri gibidir. İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Emaneti olmayanın imanı yoktur. Abdesti olmayanın namazı olmaz. Namazı olmayanın dini olmaz. Şüphesiz namazın dindeki yeri tıpkı başın bedendeki yeri gibidir."5
Namaz şehadet kelimesin den sonra İslamın ikinci esasıdır. Onunla müslüman ile kâfir birbirind en ayırdedilir. Namaz İslamın göstergesi, imanın alâmeti, gözün bebeği, kalbin huzurudur . Enes b. Malik Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Ve gözümün bebeği namazdadır."6
Namaz neyi gerçekleştirir?
Namaz, sürekli Allah'ı anmayı ve O'nunla sürekli ilişki halinde olmayı gerçekleştiren bir ibadettir . Bütün itaatleri ve yüce Allah'a teslim olmayı, O'na hiçbir şeyi ortak koşmaksızın yalnızca O'na yönelmeyi ifade eder. İnsan nefsini eğitir, ruhu arındırır, kalbi aydınlatır. Bunu da kalbe Allah'ın celal ve azametini n tohumlarını ekerek yapar. Kişiyi tertemiz eder, ahlâkın üstün değerleri ile bezenmesi ni sağlar.
Namaz dindarlığın özünü teşkil eden bir ameldir. Bundan dolayı namaz tevhidden sonra bütün peygamber lerin risaletin de arka arkaya kesintisi z bir ibadet olarak emredileg elmiştir. Namaz sayesinde Allah'a ulaşmanın yolları güçlenir, kul namaz ile ilahi yükümlülüklerin zorluklarına karşı manevi bir yardıma sahib olacak şekilde güç ve enerji kazanır.
Yüce Allah, müslümanlara kendisini layık olduğu şekliyle övsünler, bu yolla emirlerin i onlara hatırlatsın, dünya hayatında karşılaşacakları çeşitli zorluk ve belaların yükünü hafifletm ek için namazın yardımını alsınlar diye namazı farz kılmıştır.
Namaz kılmakla insan, Rabbinin huzurunda tam bir saygı ve boyun eğiş haliyle durur. Kalbiyle ma’budunun azametini n farkına varır. Bununla birlikte ma’budun cemal ve celâline karşı sevgi ve korku hisseder. Onun yanındaki hayırları ümit eder, sıkıntılarının giderilme sini arzular, onun çetin azabından korkar.
Namazın Yeri
İslâmda namazın pek büyük yeri vardır. Başka herhangi bir ibadet bu konuma ulaşamaz. Namaz dinin direğidir, onsuz din ayakta durmaz. Muâz b. Cebel Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği bir hadise göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sana bütün işin başını ve onu ayakta tutan direğini, zirve noktasını söyleyeyim mi? Ben, söyle ey Allah'ın Rasûlü dedim. Şöyle buyurdu: "İşin başı İslam, onu ayakta tutan direği namaz, zirve noktası ise cihaddır..."7
Namazın yeri şehadet kelimesin den sonradır. Böylelikle namaz akidenin doğruluğuna ve sağlıklı oluşuna delil teşkil eder. Kalbde yerleşenin doğru bir belgesi ve onu tasdik eden bir burhan olur. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İslam beş temel üzerine bina edilmiştir. Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Beyt’i haccetmek ve ramazan ayında oruç tutmak."8
“Namazı dosdoğru kılmak (ikamu's-salah)” onu sözleriyle, fiilleriy le -Kur'ân-ı Kerim'de geçtiği üzere- muayyen vakitleri nde eksiksiz olarak eda etmektir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "... Şüphesiz namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103)
Şehadet kelimesin den sonra namaz bütün esasların önündedir. Çünkü namazın yeri ve şanı pek büyüktür. Namaz yüce Allah'ın Mekke'de farz kıldığı ve Medine'de hükümleri tamamlana n ilk ibadettir . Mü'minlerin annesi Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allah namazı farz kıldığı vakit hem yolculukt a, hem ikamet halinde ikişer rekât olarak farz kıldı. Yolculuk namazı olduğu gibi kaldı, ikamet halindeki namaz arttırıldı."9
Medine'de diğer ibadetler namazdan sonra tamamlandı ve mükellefiyetlerin pekçoğu ondan sonra farz kılındı.
Farz oluşu itibariyl e namazın özel bir yeri vardır. Namazın farziyeti ni yeryüzüne bir melek indirmedi, fakat yüce Allah, Rasûlü Muhammed Sallallah u aleyhi vesellem'a semavâta miraç ile yükselme nimetini ihsan etti, Rabbinin huzurunda en yüksek bir mevki ve en büyük bir karşılaşma halinde o yüce Rasûl, bu pek büyük mükellefiyet ile muhatab kılındı.
Namaz Allah'ı Hatırlatır
Namaz kılan, yüce Allah'ın huzurunda durur. Kendisi ile Allah arasında herhangi bir aracı bulunmaz. Yüce Allah'a yakın olduğu şuuruna erer. Yüce Allah'ın kendisiyl e beraber olduğunu hisseder. Buna bağlı olarak bütün azaları huzura, güvene, kesin yakîne ulaşır. Huşû ile rükûa ve secdeye varır, Allah'ın yardım ve desteğine kavuşur. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Mü'minler gerçekten felâh bulmuşlardır. Onlar ki namazlarında huşû içindedirler. " (el-Mu'minun, 23/1-2)
Müslüman farzıyla, nafilesiy le namaza kesintisi z devam eder. Hastalık ya da yolculuk gibi herhangi bir mazeret sebebiyle namazdan uzak kalamaz. Nereye giderse namaz farizası onunla beraberdi r. O nerede fırsat bulursa namazını orada eda eder. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmakt adır: "...Ve yeryüzü benim için bir mescid ve bir temizlenm e aracı kılındı. Ümmetimden herhangi bir kimseye namaz nerede erişirse, orada kılıversin..."10 Yeryüzünün tamamı ibadet yeridir. Çünkü ibadet Allah'ın evlerinin sadece duvarları arasında yapılmaz. Yeryüzünün tamamı Allah'ın hakimiyet i altındadır. Kişi de nereye giderse gitsin Allah'tan korkmakla, O'na karşı takvalı olmakla yükümlüdür.
Namaz vakitleri arasında müslüman az önce Allah'ın huzurunda olduğunu, ellerini havaya kaldırarak O'ndan hidayet istediğini, biraz sonra yine namaz vaktinin geleceğini, yeniden Allah'ın huzurunda duracağını bilir. Bu durumda olan bir kimsenin Allah'ın zikrinden, O'nu hatırlamaktan gaflete düşmesi, O'nu unutması yakışmaz. Bundan dolayı kul her zaman namazın etkisi altında kalmaya devam eder. İmanı güçlenip, artar. Kararlılığı daha bir pekişir ve kişiyi hayatın meşguliyetlerinden çekip alır, insanı aldatıcı hususlar karşısında nefsin muzaffer olmasını sağlar. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "(Bunlar) kendileri ni ticaretin de, alışverişin de Allah'ı anmaktan, namazdan, zekâtı vermekten alıkoyamadığı yiğitlerdir. Onlar kalblerin ve gözlerin (dehşetten) halden hale döneceği bir günden korkarlar ." (en-Nur, 24/37)
Çeşitli hallerde ve zamanlard a namazın sürekliliği ve kesintisi z oluşu, onu diğer amelî mükellefiyetlerden ayıran bir niteliğidir. Namaz, zekat, oruç ve hac gibi İslamın temel esasları dışında kalan bütün mükellefiyetler genel olarak belirli birtakım maslahatl ara bağlıdır, o maslahatl ar etrafında döner, dolaşırlar. Maslahat umulduğu takdirde o mükellefiyetler sabit kalır, ortadan kalktığı takdirde yahut bitmesi halinde de ortadan kalkar. Yahut bu yükümlülükler muayyen şartlarda vacib olan insanlar arası ilişkilerine bağlıdır, affetmek ve başka yollarla da bunlar ortadan kalkabili r. Sözü geçen İslamın rükunleri ise muayyen vacibler (farz-ı ayn)dir. Allah'a ait haklar hiçbir zaman ortadan kalkmaz. Fakat bu rükunler arasında yine namazın, süreklilik özelliği ile onlardan ayrıldığını görüyoruz. Çünkü oruç ancak gücü yetene farzdır, hac ancak oraya gidebilec ek yolu bulabilen ler için bir yükümlülüktür. Zekatı ancak nisaba malik olan (zengin sayılan) kimseler verir. Namaza gelince, güç yetirebil me mazeretle ri namazı ortadan kaldırmamaktadır. Sadece zorluğu ortadan kaldırmak için namazın rükunleri hafifleti lebilir. Esası ise, ihtiva ettiği üstün özellik ve manaların ortadan kalkmaması için devam eder."11
Namaz İslâmın Bütün Rükunlerini Bir Arada Toplar
Namaz hemen hemen İslamın Rükunlerinin bir toplamıdır. Çünkü namaz birinci ve ikinci teşehhüdde iki şehadeti kapsar. Namazın bizzat kendisi günlük bir zekâttır. Çünkü namaz kılan bir kimse namazı eda etmek için vaktinin bir bölümünü feda eder. Halbuki aynı zamanda zekatını vereceği bir mal kazanmak suretiyle bu zamanında bir iş yaparak bu vakti değerlendirebilir. Kişi namaz kılınca malın da esasını teşkil eden vaktinin bir bölümünü harcar. Nasıl ki12 zekat malın temizleyi cisi ise namaz da vakitleri n temizleyi cisidir. İnsanın çeşitli zamanlard a ve namazları arasındaki zaman fasılalarında işlediği masiyetle rden bir temizleme aracıdır. Buna tanık olarak Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in şu buyruğu yeterlidi r: "Sizden herhangi birinizin kapısı önünde bir ırmak bulunup da o kişi o ırmakta günde beş defa yıkanacak olursa ne dersiniz? Bu o kişi üzerinde herhangi bir kir bırakır mı?” Ashab, hayır kirinden bir şey bırakmaz deyince, Peygamber şöyle buyurdu: "İşte beş vakit namazın misali de bunun gibidir. Allah onunla günahları siler."13
Hatta namaz bu hususu da aşarak insanın cimrilikt en ve bencillik ten kurtulmasına bir hazırlık olabilmek tedir. Buna göre namaz14 ve namazdaki Allah'ın rububiyet inin itirafı, kapsadığı; Allah karşısında itaatle boyun eğmek, kıyam, rükû’ ve sücûd nefsi eğitir ve onun büyüklük duygusunu alçaltır. Nefsi ilahi emirleri kabul edip, gerekleri nce amel etmeye itaat edecek bir hale getirir.
İşte bundan dolayı zekâtı emreden âyetlerin birçoğunda zekât ile birlikte namazın da sözkonusu edildiğini görüyoruz. Bu buyruklar da zekât emri namaz emrinden sonra gelmekted ir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin."15; "Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. .."16; "Namazı dosdoğru kılar ve zekatı verir..."17; "Namazı da dosdoğru kılın, zekatı verin." (el-Ahzab, 33/33); "Hayatta olduğun sürece namaz kılmamı, zekât vermemi emretti." (Meryem, 19/31)
Zekât çeşitli üslublarla namaz ile birlikte sözkonusu edilmekte dir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Bu o kitabtır ki, onda hiç şüphe yoktur. Takva sahibleri için bir hidayetti r. Onlar gayba iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendileri ne rızık olarak verdiğimizden de infak ederler." (el-Bakara, 2/2-3)
Bütün bunlarla birlikte namaz özel birtakım söz ve fiillerdi r. Bu ibadet tekbir ile başlamakta, selam vermek ile sona ermektedi r. Bu ibadette insanın nefsi ve azaları namazın tümünü ya da kemalini bozan hertürlü namaza muhalif davranıştan yana oruç tutar (uzak kalır).
Namaz kılan kimse Mescid-i Haram'a doğru yönelir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirmeni elbette görüyoruz. Onun için andolsun seni hoşnud olacağın bir kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a (Ka’be'ye) doğru çevir. Siz de nerede bulunursa nız yüzlerinizi o yöne çeviriniz..." (el-Bakara, 2/144)
Kişi bunu yaparken kıbleye yönelmek şeklindeki namazın bir ruknünü yerine getirirke n, diğer taraftan İslamda hac diye bilinen rükun ile de ortak bir tarafı ortaya koymaktadır.
Namaz Hayasızlıktan ve Münkerden Alıkoyar
Namaz insan nefsini bayağı hallerden arınsın diye kötü eğilimlere karşı tedavi eder. Böylelikle namaz kılan kişi hertürlü kötülükten uzak kalabilir . Müslüman huşû ile Rabbinin huzurunda dururken, rükû’ ve secde yaparken, yaratıcısı ile ilişki kurar. Böylelikle ruhu yücelir, değerinin yüksekliğinin farkına varır. Yaratıcısını gazablandıran işlerden uzak kalır. Çünkü onun ruhunda Allah'ın gözetimi altında olduğu inancı yer etmiş bulunmakt adır. Nefsi içinden bir kötülük geçirdikçe Allah'ın, üzerindeki nimetleri ni hatırlar. Çünkü var olmak nimetini kendisine bağışlayan, müslüman olmakla onu değerli kılan, namaz kılmakla Rabbi ile karşı karşıya gelmek ve O'na yakınlaşmak şerefini bağışlayan yüce Allah'tır. Bundan dolayı kötülük işlemek noktasında nefsi ona itaat etmez.
Namaz kılarken Kur'ân'ı okur. Allah'ın âyetleri üzerinde düşünür, anlamlarını tefekkür eder. Azab âyetleri Allah'ın cezasının çetin olduğunu belirten buyruklar geçince, benliğinden titrer ve nefsi azgınlıklardan yüz çevirir. Ruhunda Allah korkusu yer ettikçe bu onu hertürlü hayasızlıklardan ve münkerlerden alıkoyar... Rahmet, nimetler ve cennetler e dair âyetler geçince bu sefer ruhu bu dereceler e yükselmeyi, cennetler e erişmeyi arzu eder. Bundan dolayı Allah'a karşı duyduğu haşyet daha bir artar. Allah'ın azabından sakınmaya çalışır, O'nun rızasını elde etmeye, nimetleri ne nail olarak umduklarına kavuşmaya çalışır. Bütün bunları Allah'ın emirleri karşısında alçak gönüllülükle ve yasaklarından sakınmakla ulaşmaya çalışır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Namazı da dosdoğru kıl, çünkü namaz insanı hayasızlıktan ve münkerden alıkor. Allah'ı zikretmek ise elbette en büyüktür. Allah ne yaptığınızı bilir." (el-Ankebût, 29/45)
Namaz kılanların çokluğu ile birlikte namazın hayatlarındaki etkisinin az olmasının sırrı belki de onların namazı ancak şekli ile edâ etmelerin den ötürüdür. Ayakta durur, rukûya varır, secde ederler, dua ve tesbihte bulunurla r, tekbir getirir, hamd ederler. Fakat namazda huzurlu bir kalb ile onu eksiksiz bir şekilde edâ etmek seviyesin e ulaşamamaktadırlar. İşte namaz kılanlar aldıkları mükâfat ve sevab ile yüce Allah'ın nizamını uygulamak ta, istikamet leri itibariyl e farklı farklıdırlar. Halbuki namaz esnasında yerine getirdikl eri ameller aynıdır. İşte bu namaz kılanların namazın ruhunu, özünü kavramakt a farklı olduklarını gösteren hususlard an birisidir . Kalbin huzuru oranında namaz dosdoğru kılınmış olur, namaz kılanın yaşantısındaki etkisi ve yansıma boyutları yine o oranda ortaya çıkar.
Bir rivayette şöyle denilmekt edir: "Her kimin kıldığı namaz kendisini hayasızlıktan ve münkerden alıkoymuyor ise onun namazı yoktur."18
Şimdi Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte namazlarını eda eden münafıkların durumuna bakınız. Buna rağmen onlar yine de cehennemi n en alt basamakla rında olacaklar dır: "Doğrusu münafıklar Allah'ı aldatmak isterler. Halbuki o hilelerin i başlarına geçirir. Namaza kalktıkları vakit de tembelce kalkarlar . İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak pek az anarlar. Onlar ikisi arasında bocalayan kararsız kimselerd ir. Ne bunlara, ne de onlara (taraf) olurlar. Allah'ın şaşırttığı kimseye sen asla yol bulamazsın." (en-Nisa, 4/142-143)
Namazın Etkilerin den
Namaz her bir hayrın anahtarıdır. Kalbe bir ünsiyet ve bir mutluluk kazandırır. Ruha sevinç ve huzur verir. Bedeni çalışkan ve canlı kılar. İnsan tek bir durumda devam edip gitmez. Kimi zaman onu arı-duru görürüz, kimi zaman hali bulanıverir. Herhangi bir husustan ötürü sevinçli bulursak, bir başka sebepten ötürü kederleni verir.
Namazların da çeşitleri pek çoktur. İkamet halinde ayrı bir namaz, yolculuk halinde ayrı bir namaz, hastanın ayrı bir namazı, korku namazı, cuma namazı, bayram namazları, cenaze namazı, istiska (yağmur) namazı, gece namazı, kuşluk namazı vardır... Sanki namaz bu çeşitleriyle insanın rahatsızlıklarını giderir, hastalıklarını tedavi eder, değişip duran ve pek çeşitli rahatsızlıklarını, kederleri ni tedavi eder.
Farz namazlar tekrarlanır durur. Böylelikle namaz kul için sürekli bir bakım gibidir. Müslüman nefsini yaratıcısına sunar, Rabbinin huzurunda devam eder. Rabbinin gözetimi altında olup, O'nun tarafından korunduğu şuuruna erer. Yüce Rabbinden hayatın meşguliyetlerine karşı kendisine yardım ve destek sağlayacak imanî güçler alır. Dünyanın aldatıcı fitneleri ne kanmaz. Maddiyat onu meşgul etmez. Çünkü namazdan namaza kalbini hayra iten hususları besleyen, şerre götüren sebepleri ortadan kaldıran bir azıkla dolar. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmakt adır: "...Sizden herhangi bir kimse (bir sonraki) namaz vaktini beklemeye devam ettikçe namazda demektir."19
Namazın eğitici etkileri de vardır. Namaz nefsi yaratıcıya itaat üzere eğitir, kula kulluğun âdâbını ve rububiyet e karşı görevlerini öğretir. Bunu ise namaz kılanın kalbine yerleştirdiği Allah'ın kudreti, azameti, O'nun şiddetle yakalaması, rahmeti ve mağfireti ile ilgili inançtır. Aynı şekilde namaz kişiyi üstün ahlâkî değerlerle bezer ve güzelleştirir. Çünkü namaz nefsi basit ve aşağılık sıfatlardan alıp yükseltir. Namazın insandaki etkisini araştıracak olursak, namaz kılan bir kimsenin doğru sözlü, güvenilir, kanaatkâr, vefakâr, halim (başkalarının hatalarını affedebil en), alçak gönüllü, adaletli, yalan söylemekten, hainlikte n, aç gözlülükten, sözlerini, ahidlerin i bozmaktan, gazab etmekten, büyüklenmekten, zulümden... uzak kaldığını görürsünüz.
Dünyanın dört bir yanında namaz kılanlar kıbleye yöneldiklerinde, müslüman başkalarıyla kaynaştığını, onlarla bir ve beraber olduğunu hisseder. Tefrikayı bir kenara atar. Rengin, ırkın veya sınıflaşmanın hiçbir yerinin olmadığını görür. Hepimiz Allah'ın kullarıyız, ilahımız bir ve tektir, dinimiz birdir, kıblemiz birdir. Zengin ile fakir, üstün ile değersiz arasında bir fark yoktur. Müslüman Allah'ın evine dosdoğru yönelmeye gayret eder. Bundan dolayı sağa ve sola sapmaz. Bu yolla o, hayatının bütün işlerinde adaletli olmak esası ile herşeyi olması gereken yerine koymakla da hikmet esası üzerine eğitilmiş olur.
Aynı mescidde cemaate gelen müslüman, kardeşlerinin acılarını ve emellerin i paylaşır. Böylelikle kendi cemaati ve toplumu arasında faal bir unsur haline gelir. Namaz onu verilen sözde dikkatle durmaya, vakit konusunda titiz olmaya alıştırır. Çünkü namaz onun vakitleri ni düzene koyar. Böylelikle hayatının bütün işlerinde düzene alışır. İmama uyarak itaate, verilen emirlere uyma alışkanlığını elde eder.
Namaz Şehâdet Kelimesin den Sonra İslâmın En Önemli Esasıdır
Kur'ân-ı Kerim içinde bulundukl arı azabın sebebi kendileri ne sorulduğu vakit, cehennem ehlinin halini tasvir ederken şöyle buyurmakt adır:"Herbir kişi kazandıkları karşılığında rehin alınmıştır. Ashabu'l-yemîn müstesnâ, cennetler dedirler. Birbirler ine soru sorarlar; suçlular hakkında: 'Sizi Sakara (cehenneme) ne sürükledi?' Derler ki: 'Biz namaz kılanlardan değildik, yoksullar a yedirmezd ik, biz de dalanlarl a birlikte dalardık. Din gününü de yalanlardık, nihayet ölüm gelip bize çattı.' Artık şefaat edenlerin şefaati onlara fayda vermez." (el-Müddessir, 74/38-48)
Buna göre namaz bu yalanlayıcıların inkâr ettikleri ilk amel, kıyamet gününde de değerini bilmedikl erinden ötürü pişmanlık duyacakla rı ilk husus olacaktır. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmakt adır: "Kıyamet gününde kulun kendisind en hesaba çekileceği ilk husus namaz olacaktır. Eğer o düzgün çıkarsa, diğer amelleri de onun için düzgün çıkar. Eğer o bozuk çıkarsa, diğer amelleri de bozuk çıkar."20
Şehadet kelimesin den sonra namazın pek büyük fazileti olduğundan Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in son nefesleri ni verirken ümmetine yaptığı son vasiyet olmuştur. Um Seleme Radıyallahu anha'dan rivayete göre o şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in yaptığı son vasiyet arasında şu da vardır: "Namaza dikkat edin namaza, bir de elinizin altındaki kölelere!" Öyle ki Allah'ın Peygamber i (salât ve selam ona) dili bunu açıkça söyleyemezken, göğsünde onu tekrar edip duruyordu .21
Dinin yitirilec ek en son bölümü namazdır. Namaz kayboldu mu din de bütünüyle kaybolur. Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlulah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kişi ile şirk ve küfür arasındaki fark namazdır."22
Bundan dolayı müslümanın namazı vakitleri nde eda etmeye gayret etmesi, bu hususta tembellik göstermemesi yahut unutmaması gerekir. Kur'ân-ı Kerim vakit çıkıncaya ve namaz geçinceye kadar başka şeylerle oyalanan kimseleri n hallerini uygun bir hal olarak karşılamamakta ve şöyle buyurmakt adır: "İşte (böyle) namaz kılanların vay haline ki, onlar namazlarından gaflet içindedirler." (el-Mâun, 107/4-5) Namazı kaybedenl eri tehdit etmekte ve şöyle buyurmakt adır: "Bunlardan sonra ise namazı zayi eden, arzularına uyan bir kavim geldi. İşte onlar gay (cehennem) ile karşılaşacaklardır." (Meryem, 19/59)
Ebu Umame el-Bahilî Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Eğer bir kaya parçası on halkadan kaldırılarak cehennemi n kenarından aşağıya atılacak olursa, yetmiş yıl düşse bile gay ve âsâma ulaşmadıkça cehennemi n dibine ulaşamaz." Ona gay ve âsâm nedir diye sorulunca şöyle buyurdu: "Bunlar cehennemi n dib tarafındaki iki kuyudur. Cehenneml iklerin irinleri bunlardan akar. Yüce Allah'ın kitabında:"Namazı terkeden, arzularına uyan bir kavim geldi. İşte onlar Gay ile karşılaşacaklar." (Meryem, 18/59) ile "kim bunları işlerse âsâm ile karşılaşır." (el-Furkan, 25/68) buyruklarında sözkonusu ettikleri dir."23
İşte bu hususları sunduktan sonra şunu belirteli m ki; muvahhid Rabbinden korkan, sevabını uman bir müslümana herhangi bir şekilde namazı elden kaçırması yakışmaz. Aksine müslüman namazı eksiksiz olarak dimdik ayakta tutup kılmak için bütün gayretini ortaya koymalıdır. Namazını kılarken gerekli huşûu ve Allah'a karşı itaatla boyun eğmeyi (hudû’) gerçekleştirmeli, hayatın her türlü aldatıcı fitneleri nden soyutlana bilmelidi r. Namaz ile ilgili bir söz söyleyecek veya bir iş yapacak olursa mutlaka kalbiyle, aklıyla, ruhuyla, bedeniyle Allah'a yönelmelidir. İşte o vakit böyle bir kimseye kurtuluşun müjdesi verilebil ir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Mü'minler gerçekten felâh bulmuşlardır. Onlar ki namazlarında huşû’ içindedirler." (el-Mu'minûn, 23/1-2)
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ABDEST

Kul, namaza başlamadan önce büyük hades (denilen cünüblük) ile küçük hades (denilen abdestsiz lik) halinden temiz olmalıdır. Büyük hades gusül ile küçük hades ise abdest ile ortadan kalkar. Suyun bulunmama sı ya da kullanılmasından zarar görülmesi halinde ise teyemmüm hem abdestin, hem de guslün yerine geçer.
Sözlük ve Şer'î Anlamı İtibariyle Vudû (Abdest)
Sözlükte vudû (vav harfi ötreli olarak) mastar olup fiilin adıdır. Vav harfi üstün olarak (vedû şeklinde) ise kendisiyl e abdest alınan suyun adıdır.24 Şer'î anlamı ile vudû (abdest), abdest azalarının su ile temizlenm e şeklidir. Bu azalar yüz, eller, baş ve iki ayaktır. Bu azaların özel bir şekilde yıkanmasına şer'an "vudû" denilmesi abdest alanın bu yolla temizlenm esi ve güzelleştirilmesinden ötürüdür.
Abdestin Meşrû Oluşunun Delili
Abdestin meşrû oluşu kitab, sünnet ve icmâ’ ile sabit olmuştur. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirsekler e kadar elleriniz i yıkayın. Başlarınıza mesh edin. Her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünub iseniz yıkanıp temizleni niz." (el-Maide, 5/6)
Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse eğer abdestini bozacak bir iş yapmış ise abdest almadıkça namazı kabul edilmez."25
İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinledim: Abdestsiz hiçbir namaz kabul edilmez."26
Abdestin meşruiyeti üzerinde müslümanların icmâ’ı gerçekleşmiş bulunmakt adır. Dolayısıyla abdest, dinden olduğu kesin olarak bilinen hususlard andır.
Abdestin Fazileti
Abdest kulun Allah ile karşılaşması için hazırlandığı bir temizlikt ir. Abdest ile kul, azalarını temizler ki, Rabbinin huzurunda temiz olsun. Namazda Allah'ın huzurunda durmak ne büyük bir iştir! Kulun güzelce abdest alması ne güzeldir. Bu yolla duyularını, vicdanını yaratıcısı ile kavuşmaya hazırlanmak üzere uyarmış olur.
Abdullah es-Sunabihî Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kul abdest alıp da ağzında suyu çalkaladı mı günahlar ağzından dışarı çıkar. Burnuna su verdi mi günahlar burnundan dökülür. Yüzünü yıkadı mı günahlar yüzünden dökülür. Hatta göz kapaklarının altından bile dökülür. Ellerini yıkadı mı günahlar ellerinde n hatta tırnakları altından bile dökülür. Başına mesh etti mi günahları başından hatta kulaklarından dökülür. Ayaklarını yıkadı mı günahlar ayaklarından hatta ayaklarının tırnaklarının altından bile dökülür. Bundan sonra ise mescide yürümesi ve kılacağı namaz ise nafile (fazladan mükâfat) olur."27
Abdestli Olmayı Gerektire n Hususlar
Abdestli olmayı gerektire n hususlar üç tanedir. Namaz, Ka’be etrafında tavaf ve mushafa dokunmak.
Çünkü Rasûlullah (tavaf ile ilgili olarak) şöyle buyurmuştur: "Tavaf ta bir namazdır. Şu kadar var ki Allah tavaf sırasında konuşmayı helal kılmıştır. Buna göre kim (tavaf ederken) konuşursa hayırdan başka bir şey söylemesin."28
Mushafa el değdirmeye gelince; yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ona ancak tertemiz olanlar el değdirebilir." (el-Vakıa, 56/79) Bunun diğer bir gerekçesi de Hakim b. Hizam'ın şöyle dediğine dair gelmiş olan rivayetti r: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem beni Yemen'e gönderince şöyle buyurdu: "Kur'ân'a taharetli (abdestli) olmadıkça el değdirme."29
Abdestin Farzları
1. Yüzü bir kere yıkamak. Çünkü yüce Allah: "Yüzlerinizi yıkayın." (el-Maide, 5/6) diye buyurmuştur. Bundan maksat da suyu yüzün üzerinden akacak şekilde bırakmaktır. Çünkü gasl (yıkamak) akıtmak demektir. Mazmaza ve istinşak da buna dahildir. Çünkü burun ve ağız yüzün sınırları içerisindedir. Kasten ya da yanılarak bunların terkedilm emesi gerekir. Çünkü sahih sünnet bunlar hakkında varid olmuş bulunmakt adır. Lakît b. Sabra Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Abdest aldığın takdirde ağzını çalkala."30 Ayrıca Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse abdest aldığı takdirde burnuna su versin, sonra onu dışarı çıkarsın."31
Burna alınan suyun dışarı çıkartılması uykudan uyandıktan sonra alınan abdestte icab eder. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse uykudan uyandı mı üç defa burnuna su alıp dışarı çıkarsın. Çünkü şeytan geceyi onun burun delikleri nde geçirir."32
2. Dirsekler le birlikte ellerin yıkanması. Çünkü yüce Allah: "Dirsekler e kadar elleriniz i yıkayın." (el-Maide, 5/6) diye buyurmakt adır. Burada "ila (kadar)" lafzı "beraber (mea)" anlamındadır. Muslim'de Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "...Sonra pazusuna geçinceye kadar sağ elini yıkadı."33
Dirsek ise kol ile pazu arasındaki eklem demektir. Sünnette bunun delilleri pek çoktur.
3. Başın tamamını mesh etmek. Kulaklar da kapsamına girer. Bu hükmün sebebi de yüce Allah'ın: "Başlarınıza mesh edin." (el-Maide, 5/6) buyruğudur. Burada "be (e,a)" fiilin mefule (fiilden etkilenen nesneye) yapıştırılması, bitiştirilmesi anlamını ifade eder. Yani meshetme işini başlarınıza bitiştirerek yapınız. Kulakların başın kapsamına girmesi ise Peygamber efendimiz in: "Kulaklar baştandır." diye buyurmuş olmasıdır.34
4. Ayakları topuklarl a birlikte yıkamak. Çünkü yüce Allah: "Her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da (yıkayın)." (el-Maide, 5/6) diye buyurmuştur. Buradaki "ayaklarınızı da (ve erculekum)" buyruğundaki lam harfinin nasb ile okunması yıkama emrinin kapsamı içerisine girmesi içindir. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'ın fiilî ve kavlî uygulaması olarak tevatüren sabit olan da budur. Abdullah b. Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir seferde Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bizden geri kaldı. Bize yetiştiğinde ikindi vakti çıkmak üzereydi. Bunun için biz de abdest alıp ayaklarımıza mesh etmeye koyulduk. Sesi çıkabildiği kadarıyla -iki ya da üç defa-: "Ateşte yanmaktan ötürü topukların vay haline!" diye buyurdu.3 5 (Ayak topukları ayağın oynama yerindeki sağ ve solda bulunan çıkıntı kemiklerd ir. Yoksa topuk kelimesiy le taban kasdedilm emektedir )
Su değmeden küçük dahi olsa herhangi bir bölümü yıkamadan bırakmak caiz değildir. Çünkü Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam abdest aldı, ayağı üzerinde tırnak kadar bir yeri (yıkamadan) bıraktı. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem onu görünce: "Geri dön güzelce abdest al" diye buyurdu.3 6
5. Kur'ân-ı Kerim'in zikrettiği şekilde farzlar arasında sırayı gözetmek. Çünkü bizler başa meshetme emrinin yıkanması emredilen diğer azalar arasında sözkonusu edildiğini görüyoruz. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirsekler e kadar elleriniz i yıkayın. Başlarınıza mesh edin. Her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da (yıkayın)." (el-Maide, 5/6)
Ayrıca Cabir Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah'ın (buyruğunda) zikredere k başladığı ile siz de başlayınız."37
Bu buyruk her ne kadar (Safâ ile Merve arasında) sa’y hakkında verilen bir emir ise de abdest hususunda da Allah'ın başa aldığı ile başlamaya delildir.
Buna göre abdest alan kişi eğer yüzünü yıkamadan önce herhangi bir azasını yıkamak ile başlayacak olursa sadece onun yüzünü yıkadığı kabul edilir, çünkü sıralamayı gözetmemiş olur. Aynı şekilde bir kimse tek bir defada bütün abdest azalarını yıkayacak olursa, sadece yüzünü yıkadığı kabul edilir.
6. Abdest azalarını arka arkaya yıkamak (müvalât): Bu sözü geçen abdest azalarını arka arkaya yıkamak demektir. Herhangi bir azayı yıkamayı daha önce yıkadığı uzuv kuruyunca ya kadar geciktirm emelidir. Mesela yüzü kuruyunca ya kadar ellerini yıkamayı geciktirm emelidir ve diğer azalar için aynı şey söylenir.
Eğer abdest alan kişi sakalının arasına suyun girmesini sağlamak, yahut suyun azalarının dış taraflarının her yerine ulaşması için suyu götürmek ya da bir vesveseye kapılmak gibi bir sebeple uğraşacak olursa -mesela azasını iki defa mı üç defa mı yıkadığında tereddüt ederse- yahut abdest azalarına bitişik bir kiri izale etmekle uğraşırsa bunun bir zararı yoktur. Çünkü bütün bu hususlar abdest almak fiilleri ile alakalıdır.
Abdest azalarını yıkarken abdest alan kimsenin su bulmak yahut bir necaseti gidermek, yahut abdest azaları dışındaki bir yerdeki bir kiri gidermek gibi bir işle uğraştığı için abdest azalarını ardı arkasına yıkamaya kesinti verecek olursa, durum farklıdır. Bu takdirde eğer daha önce yıkanan organ kuruyacak olursa müvâlât gerçekleşmemiş olur.
Bu farzlarda n herhangi birisini terketmek yahut meşrû’ olan şekle göre yapmamanın -sünnetlerden farklı olarak- abdesti bozacağı ve kişinin yeniden abdest almasını gerektird iği aklı başında herkesin açıkça anlayabil eceği bir husustur.
Abdest Alma Şekli
1. Abdest alacak olanın hadesi gidermek niyetini ya da taharet maksadını abdest fiillerin e başlamadan önce hatırına getirmesi icab eder. Niyet, yüce Allah'ın rızası ve onun ve Rasûlünün emrine uymak maksadı ile abdest almak üzere kalbin kararlılığından ibarettir . Yüce Allah da: "Halbuki onlar onun dininde ihlâs sahipleri olarak Allah'a ibadet etmelerin den... başkası ile emrolunma dılar." (el-Beyyine, 98/5) diye buyurmakt adır. Mabud için ihlâslı bir niyet ile ibadet etmek ise ibadetin esasıdır. Niyet ile ibadetler ve adetler birbirind en ayrılır. Çünkü ibadet kastıyla abdest alan kimse ile abdesti niyet etmeksizi n su ile bedenini serinletm ek isteyen kimse arasında fark vardır. Kısacası niyet kulluğun sırrıdır.
Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadiste bunu açıklamıştır. Ömer Radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'ı şöyle buyururke n dinledim: "Ameller ancak niyetlere göredir. Şüphesiz her kişi için ancak niyet ettiği şey vardır."38
İbn Hacer şöyle demiştir: "Bazı ilim adamları yüce Allah'ın: "Namaza kalkacağınız zaman" (el-Maide, 5/6) buyruğundan niyetin abdest almak için vacib olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Çünkü ifadenin takdiri şöyledir: Sizler namaza kalkmak istediğiniz vakit namaz için abdest alınız."39
Niyetin yapılacağı yer kalbtir. Dilin niyet ile bir alakası yoktur. Eğer abdest alacak kişi diliyle niyeti söylemekle birlikte kalbinde niyetini kesinleştirmemiş ise abdesti sahih değildir. Çünkü muteber olan onun içindeki niyettir. Lafzan söyledikleri değildir.
2. Azaları yıkamaya başlamadan önce abdest alan kimsenin "bismillah" diyerek abdestin başında besmele çekmesi vacibtir. "Bismillah irrahmani rrahim" demesi daha mükemmeldir. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "...Yüce Allah'ın adını üzerine zikretmek sizin (abdest alanın) abdesti olmaz..."40
Bilmemek ve unutmak halinde besmele çekmek sorumluluğu kalkar. Ancak abdest alırken besmele çekmediğini hatırlayacak olursa az önce geçen hadis-i şerif dolayısı ile yeniden abdest alır ve besmele çeker. Taberânî'nin rivayet ettiği Ebu Hureyre'den gelen şu hadis te buna delildir: "Ey Ebu Hureyre, abdest alacak olursan, “bismillah i velhamdul illahi” de. Şüphesiz senin hafaza melekleri n o abdestini bozuncaya kadar durup dinlenmed en sana hasenât yazmaya devam eder."41


3. Abdestin başında elleri üç defa yıkamak. Çünkü Evs b. Ebi Evs dedesinde n Radıyallahu anh şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i ellerini üç defa yıkarken gördüm."42 Her iki elini de üç defa yıkadı demektir.
Ellerin parmaklarının arasını hilalleme k (suyun oralara girmesini sağlamak) da sünnettir. Çünkü İbn Abbas Radıyallahu anh'ın rivayetin e göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Abdest aldığın vakit ellerinin ve ayaklarının parmaklarının arasını hilalle (suyun girmesini sağla)."43 Bir eliyle öbürünün parmakları arasına su girmesini sağlar.
Abdesti bozacak derecede derin uykudan uyanmak halinde elleri üç defa yıkamak müstehabtır. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem abdest almasını anlatanın naklettiğine göre böyle yapmıştır. Yine Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın rivayetin e göre de Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse uykudan uyandığı vakit elini üç defa yıkamadıkça suya daldırmasın. Çünkü o elinin nerede geceyi geçirdiğini bilemez."44
4. Mazmaza ve istinşak: Mazmaza suyun ağza alınarak ağzı yıkamak için ağızda çalkalanmasıyla, istinşak da nefesini içine çekerek, suyu burnun içine çekmekle gerçekleşir. Oruçlu olmayan kimsenin mazmaza ve istinşakı ileriye götürmesi sünnettir. Çünkü oruçlu olan kimsenin içine birşeyler girmekle orucu bozulabil ir. Ayrıca Lakît b. Sabra’nın Radıyallahu anh şöyle dediği rivayet edilmekte dir: Ben! Ey Allah'ın Rasûlü bana abdest hakkında haber ver dedim. Şöyle buyurdu: "Abdest azalarını iyice yıka. Parmaklarının arasını hilalle. Oruçlu olma halin dışında ileri derecede istinşak yap."45
Mazmaza ve istinşak üç avuç su almak suretiyle üç defa yapılır. Herbir defasında hem mazmaza, hem de istinşak yapar. Çünkü Amr b. Yahya'nın naklettiği hadiste şöyle denilmekt edir: "Aldığı üç avuç su ile hem mazmaza yaptı, hem istinşak yaptı, hem de burnundan suyu dışarı çıkardı."46
Nevevi der ki: Bu hadis-i şerifte sahih ve tercih edilen görüşün lehine apaçık bir delâlet bulunmakt adır. Buna göre mazmaza ve istinşakta sünnet olan üç avuçla yapılmasıdır. Bunların herbirisi nde mazmaza ve istinşakı birlikte yapar.
İstinşak (burna su çekmek) sağ elle, istinsar (burundan suyu dışarı çıkarmak) sol elle, suyun burundan nefes yoluyla dışarı atılması suretiyle yapılır. Bu arada sol elin iki parmağı burun üzerine konulur. Abde Hayr dedi ki: "...Bizler bu sırada oturuyor ve ona (yani abdest almakta olan Ali Radıyallahu anh'a) bakıyorduk. Sağ elini (su kabına) soktu, ağzını su ile doldurdu. Mazmaza ve istinşak yaptı, sol eliyle suyu burnundan dışarı çıkardı. Bu işi üç defa tekrarladı, sonra şöyle dedi: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in abdest almasını görmek isteyen kimse bilsin ki onun abdest alması bu şekilde idi."47
Abdest alırken mazmaza esnasında misvak kullanmak sünnettir. Misvak müekked sünnetlerdendir. Bu da ağzı misvak çubuğuyla ovalamakt an ibarettir . En iyi misvak erak ağacından olandır. Bunun pek çok ve pek büyük faydaları vardır.
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Eğer ümmetime zorluk vermeyece k olsaydım, her abdest ile birlikte misvak kullanmal arını emrederdi m."48 Esasen misvak kullanmak her vakit sünnettir. Çünkü Ebu Bekir Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Misvak ağzın temizleyi cisi, Rabbin de razı olacağı bir iştir."49
5. Yüzü boydan başta saçın bittiği yerden, çenelerin ve sakalın altına kadar, enine de iki kulağın yumuşakları arasında üç defa yıkamak. Çünkü yüce Allah: "Yüzlerinizi yıkayın" diye buyurmuştur. Ayrıca Osman Radıyallahu anh'ın azadlısı Humran'nın da haber verdiğine göre Osman b. Affan Radıyallahu anh abdest almak üzere bir su getirilme sini istedi, abdest aldı. Daha sonra Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in nasıl abdest aldığını sözkonusu etti. Sonra Humran şunları söyledi: "Sonra da yüzünü üç defa yıkadı..."50
Sakalı birbirind en ayırmak ve arasından suyu akıtmak suretiyle sakalın hilâllenmesi de sünnettir. Çünkü Osman Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem sakalını hilâllerdi (arasına su girmesini sağlardı).51 Enes Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre de Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem abdest aldı mı bir avuç su alır ve bunu çenesinin altından sokarak onunla sakallarını hilaller ve: "Aziz ve celil olan Rabbim bana böylece emretti." derdi.52 Yüzdeki diğer kılların da hilallenm esi böyle olur. Bununla birlikte sakalın dışta kalan kısmının yıkanması yeterlidi r.
6. Dirsekler le birlikte ellerin üç defa yıkanması. Çünkü Osman Radıyallahu anh'ın azadlısı Humran'ın verdiği habere göre: "Osman Radıyallahu anh bir abdest suyu getirilme sini istedi..." ve Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in nasıl abdest aldığını sözkonusu etti. Humran dedi ki: "Sonra sağ elini dirseğine kadar üç defa yıkadı. Sonra sol elini de aynı şekilde yıkadı."53
7. Elleriyle başın tamamını sadece bir defa meshetmek . Bunu yaparken başın ön tarafından başlar, arka tarafına doğru elini götürür. Daha sonra yine elini başladığı yere doğru meshedere k geri getirir. Çünkü Amr b. Yahya el-Mâzîni'nin babasından rivayetin e göre "bir adam Abdullah b. Zeyd'e -ki o da Amr b. Yahya'nın dedesidir- şöyle dedi: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in nasıl abdest aldığını bana gösterebilir misin?... Sonra elleriyle başını meshetti. Onları geri götürdü ve getirdi. Başının ön tarafı ile başladı. Daha sonra onları arkasına doğru götürdü, sonra başladığı yere onları tekrar geri getirdi."54
Sonra şehadet parmaklarıyla kulaklarının içini, başparmaklarıyla da dış taraflarını mesheder. Çünkü Abdullah b. Amr, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in abdestini anlatırken şunları rivayet etmektedi r: "...Sonra başını meshetti. Şehadet parmaklarını kulaklarına soktu, baş parmaklarıyla kulaklarının dışını, şehadet parmaklarıyla kulaklarının içini meshetti. .."55
8. Topuklarl a birlikte ayakları üç defa yıkamak: İmam Muslim Sahih'inde Osman Radıyallahu anh'ın azadlısı Humran'dan rivayet ettiğine göre "Osman b. Affan Radıyallahu anh abdest suyu getirilme sini istedi..." Ve bu arada Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in nasıl abdest aldığını sözkonusu etti. Daha sonra Humran dedi ki: "...Sonra sağ ayağını topuklarına kadar üç defa yıkadı. Sonra sol ayağını aynı şekilde yıkadı..."56
Ayak parmaklarının arasını sol elinin serçe parmağı ile hilalleme si sünnettir. Sağ ayağın serçe parmağından başlayıp, başparmağına doğru gelir. Sonra da sol ayağın baş parmağından başlayıp, serçe parmağına doğru gider. El verir ki parmakların bir kısmı ya da tamamı birbirine bitişik olmasın, o takdirde bu hilâlleme sakıt olur. Çünkü İbn Abbas Radıyallahu anh'ın rivayetin e göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Abdest aldığın takdirde ellerinin ve ayaklarının parmaklarının arasını hilâlle (aralarına su girmesini sağla)."57
Yıkamak için kullandığı eli yıkamakta olduğu azanın üzerinde su ile birlikte veya ondan sonra geçirmek suretiyle ovalamak da sünnettir. Böylece suyun oraya varması ve tahareti sağlanmış olur. Abdullah b. Zeyd Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e bir muddün üçte ikisi kadar su getirildi, o da abdest aldı, kollarını ovalamaya başladı."58
Yine ondan gelen rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem abdest alıp: "İşte böyle ovalanır." diye buyurmuştur.59 el-Müstevrid b. Şeddad'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i abdest aldığında ayak parmaklarını serçe parmağı ile ovaladığını gördüm."60 Ovalamak abdesti iyice almak (isbağu'l-vudû’) kapsamında sayılır. Hadis-i şerifte de: "İyice abdest almak (isbağu'l-vudû’) imanın yarısıdır."61 diye buyurulmuştur. Çünkü abdest dışı paklar, iman ise içi temizler.
Sağ uzuvlarla başlamak da sünnettir. Bu da sağ taraftan başlamak demek olup, genel olarak bütün hayırların nafileler i arasında sayılır. Çünkü Aişe Radıyallahu anha'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ayakkabı giymekte, saçlarını taramakta, abdest almakta ve bütün işlerinde sağdan başlamaktan hoşlanırdı."62
Ayrıca Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "(Bir şey) giyindiğiniz vakit, abdest aldığınız vakit sağ taraflarınızla başlayınız."63
Abdestten sonra rivayet olarak varid olmuş zikirleri yapmak sünnettir. Çünkü Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse iyice abdest alır ya da abdest azalarını iyice yıkar, sonra da:

Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve rasûlü olduğuna şehadet ederim “diyecek olursa, mutlaka ona cennetin sekiz kapısı açılır, hangisind en dilerse girer."64
Ebu Said el-Hudrî Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: Her kim abdest alıp da;

Allah'ım seni hamdinle tesbih ederim. Şehadet ederim ki, senden başka hiçbir ilah yoktur, senden mağfiret diler ve sana tevbe ederim” diyecek olursa, bu bir kağıda yazılır. Daha sonra üstü mühürlenir, kıyamet gününe kadar onun mührü açılmaz."65
Abdestin Bazı Etkileri
Abdestin nasıl alındığını sözkonusu ettikten sonra abdestin abdest alanın ruhunda bıraktığı bazı etkiler üzerinde durmamız gerekiyor . Abdest bir ibadettir . Kul bu ibadeti yaratıcısının emirlerin i, O'nun rızasını arayarak yerine getirmek için yapar. Abdest ile azalarını temizler, imanını besler. Böylece Allah'ın huzurunda durmak için gerekli hazırlığı yapmış olur...
Abdest vücudu harekete getirir. Onu tembellik ten, gevşeklikten ve miskinlik hallerind en kurtarır. Yüce Allah'ın huzuruna çıkmak üzere hazırlanmak için zihni faaliyete geçirir. Müslümanı ibadet zevkini tatmaya hazırlar. Çünkü abdest ile abdest azalarını maddi olarak temizlemiş, asabilik ve kızgınlığını da gidermiş olur. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Öfke şeytandandır. Şüphesiz şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş de ancak su ile söndürülür. Dolayısıyla sizden biriniz öfkelenecek olursa hemen abdest alıversin."66
Aynı günde birkaç defa abdest tekrarlan abilir ve bu hergün devam eder. İnsan abdestle daha bir huzur ve sükûn bulur. İmani birikimi artar. Nefis yaratıcının gözetimi altında olduğu duygusu ile eğitilir. Kul bir günah işledi mi hemen ondan döner ya da tevbe eder. Çünkü onun yaratıcısı ile bir sözleşmesi vardır. Rabbinin huzuruna onu hoşnut etmeyecek bir şekilde çıkması ona yakışmaz.
Abdestin maddi etkiyi aşarak, günahları su ile yıkayan, hataları izale eden manevi temizlik derecesin e kadar etkisinin uzandığına dair hadis-i şerifler delil teşkil etmektedi r. Böylelikle kul rahman olan Rabbinin huzurunda tertemiz bir şekilde durur.
Ebu Umame Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Müslüman kimse abdest aldı mı günahları kulağından, gözünden, ellerinde n, ayaklarından çıkıp gider. O oturdu mu günahları bağışlanmış olarak oturur."67
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Mestler Üzerine Mesh Etmek

Mest (el-huff); ayağa giyilen; deri veya deri hükmünde kabul edilen keten, yün ve benzeri maddelerd en imal edilmiş şeylerdir. Mestin üzerine mesh etmenin meşruiyeti kitab, sünnet ve icma ile sabit olmuştur. Yüce Allah'ın: "Her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da" (el-Maide, 5/6) buyruğundaki "ayaklarınızı da" (anlamı verilen "erculekum" lafzının lam harfi) cer ile "erculikum" şeklinde okunuşu (bu anlamı verir: ayaklarınızı da topuklarınıza kadar meshedin, demek olur).
Sünnetten deliline gelince; bu hususta Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den rivayet edilen hadisler tevatür derecesin dedir. Bunlardan birisi Hemmam Radıyallahu anh'dan gelen rivayetti r. O şöyle demiştir: "Cerir küçük abdest bozdu, sonra abdest aldı ve mestleri üzerine mesh etti. Ona: Böyle mi yapıyorsun? denilince o: Evet diye cevab verdi. (Çünkü) ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i küçük abdest bozduğunu, sonra abdest alıp mestleri üzerine mesh ettiğini gördüm."68
Ehl-i sünnet mestler üzerine meshetmen in caiz olduğu üzerinde icmâ’ etmişlerdir.
Mestler üzerine meshin şartları
Mestin ve onun hükmünde olan diğer ayakkabıların abdestli olarak giyilmele ri meshin caiz olması için bir şarttır. Çünkü Urve b. el-Muğire babasından şöyle dediğini rivayet etmektedi r: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte bir yolculukt a bulunuyor duk. Onun mestlerin i çıkarmak için eğildim; "Hayır onları bırak, çünkü ben o mestleri (ayaklarım) taharetli (abdestli) iken giydim" diye buyurdu ve üzerlerine meshetti. 69
Abdest alan kimsenin abdesti bitirdikt en sonra bir mest yahut bir çorap giyinmesi caizdir. Eğer abdestini bozacak olursa abdest almak istediği her seferinde ayaklarını yıkamak yerine üzerlerine mesh yapabilir . Mestlerin üst tarafını mesh eder. Çünkü Ali Radıyallahu anh şöyle buyurmuştur: "Eğer din re'ye (aklî görüşe) dayalı olsaydı, mestin alt tarafının meshedilm esi üst tarafına göre daha uygun olurdu. Halbuki ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i mestlerin üstüne mesh verirken gördüm."70
Mesh Süresi
İkamet halinde olan kimse için mesh süresi bir gün, bir gecedir. Yolcu için geceli-gündüzlü üç gündür. Meshin zamanı ise sahih kabul edilen görüşe göre meshe başlama vaktinden itibaren hesaplanır.
Mesheden kimse şer'an belirlenm iş süre içerisinde cünubluk hali dışında mestlerin i çıkarmaz. Çünkü Safvân b. Assâl Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadiste o şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bizlere yolcu isek mestlerim izi -cünubluk hali dışında- geceli gündüzlü üç gün çıkarmamızı emrederdi . Ancak büyük abdest, küçük abdest ve uyku dolayısıyla çıkarmamızı emretmezd i."71
Ali Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem yolcu için geceli gündüzlü üç gün, ikamet halinde olan için bir gündüz ve bir gecelik süre tesbit etmiştir."72
Meshi İptal Eden Haller
Sürenin bitmesi yahut mestlerin çıkartılması ya da cünubluk dolayısıyla, mestler üzerine meshin hükmü sona erer.
Abdesti Bozan Haller
Abdesti bozan ve kişinin yeniden abdest almasını gerektire n birtakım haller vardır. Bunları şöylece sıralayabiliriz:
1. Ön ve arka yoldan çıkanlar. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Yahut herhangi biriniz ayak yolundan gelirse.. ." (en-Nisa, 4/43) Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in: "Ancak ses ya da koku çıkmasından dolayı abdest alınır."73 Hadisi de bunu gerektirm ektedir.
Nevevi dedi ki: "Buna göre erkeğin yahut kadının önünden yahut her ikisinin arkasından çıkan herşey abdesti bozar. Bu ister büyük abdest, ister küçük abdest olsun, ister yel yahut kurtçuk olsun, irin, kan ya da küçük taş parçası ya da başka herhangi bir şey olsun. Bunun alışılagelen olması ile nadiren görülmesi arasında da fark yoktur."74
2. Derin uyku: Çünkü Ali Radıyallahu anh'dan rivayet edildiğine göre Nebi Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Göz dübürün ağız bağıdır. Dolayısıyla kim uyursa abdest alsın."75
Uyku bizatihi, hades (abdesti bozan bir iş) değildir. Fakat uyku sebebiyle abdest bozan durum ortaya çıkabilir. Çünkü kişi farkına varmadan ondan dışarıya bir şeyler çıkabilir. Halbuki uyanık olan kendisind en çıkanın farkına varır. Buna göre abdest alan bir kimse düzgün ve sağlam bir şekilde oturmaksızın uzanarak yatacak olursa, az önce geçen hadis sebebiyle abdest almalıdır. Eğer uzanmadan, makadı yere iyice oturmuş halde oturarak uyursa, abdesti ve taharet hali olduğu gibi devam eder. Çünkü o bu haliyle torbanın ağzından bir şey çıkmayacağından yana emindir. Çünkü Enes'den gelen rivayete göre o şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in ashabı yatsı namazını oturarak başları uykudan aşağı düşene kadar beklerler . Sonra da abdest almaksızın namaz kılarlardı."76
3. Uyumadan aklın gitmesi. Baygınlık, delilik, sarhoşluk, aklı gideren hastalık gibi haller dolayısıyla abdest bozulur. Çünkü kişi bu durumda kendisind en birşey çıkıp çıkmadığının farkına varamaz. Diğer taraftan uyku sebebiyle abdest bozulduğuna göre delilik, baygınlık ve ihtiyaç dolayısıyla bir ilaç almak sebebiyle -az ya da çok olsun- bozulması öncelikle söz konusudur . Bu durumda makadının yere iyice oturmuş olup olmaması arasında bir fark yoktur. Çünkü aklın baştan gitmesi uykudan daha ileri bir haldir. İlim adamlarının çoğunluğunun (cumhûrun) kabul ettiği görüş budur.
4. Bazı ilim adamları arada herhangi bir engel (hâil) bulunmaksızın ön ya da arka ferce elle dokunmanın abdesti bozduğu kanaatind edir. Bu hüküm erkek ve kadın için fark etmez. İster kendisini n zekerine, ister başkasınınkine dokunsun, kadın da ister kendi fercine, isterse başkasınınkine dokunsun farketmez . Çünkü Safvan kızı Busre'nin Radıyallahu anha rivayet ettiği hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim zekerine dokunursa, abdest almadıkça namaz kılmasın."77 Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Her kim arada bir örtü bulunmaksızın eli ile fercini tutarsa, namaz için abdest alması vacib olur."78
Amr b. Şuayb babasından, o dedesinde n Radıyallahu anhuma şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Herhangi bir erkek fercine dokunacak olursa abdest alsın, herhangi bir kadın fercine dokunacak olursa abdest alsın."79
Talk b. Ali'nin de rivayetin e göre: "Bedeviler i andıran bir adam gelip, ey Allah'ın Rasûlü dedi. Erkeğin abdest aldıktan sonra kendi zekerine dokunması hakkında ne dersin? Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem: O senden bir parça -yahut bir çiğnem et-den başka bir şey midir? diye buyurdu."80
İlim adamlarının birçoğunun kanaatine göre de ferce şehvetle dokunmak abdesti bozar. Bazıları da şöyle demiştir: Hiçbir şekilde abdesti bozmaz. Bu meselede açık ve sahih bir delil yoktur. Bununla birlikte abdest almanın müstehab olduğunun daha ihtiyatlı olduğunda da şüphe yoktur.
5. Deve eti yemek: Buna delil Cabir b. Semura Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadistir. Buna göre bir adam Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem’e: Koyun eti yemekten ötürü abdest alayım mı? diye sormuş, Peygamber: "Dilersen abdest al, istersen abdest alma" diye buyurmuştur. Yine: Deve etinden dolayı abdest alayım mı? diye sormuş, Peygamber: "Evet, deve etinden ötürü abdest al..." diye buyurmuştur.81
el-Berâ b. Âzib Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e deve etinden dolayı abdest almak hakkında soru sorulmuş. O da: "Ondan dolayı abdest alınız." diye buyurmuştur. Koyun etleri hakkında sorulunca da: "Ondan dolayı abdest almayın" diye buyurmuştur.82
Bir grubun kanaatine göre deve eti yemek abdesti bozmaz. Buna delil olarak da Cabir Radıyallahu anh'ın şu hadisini gösterirler: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in iki husustan son yaptığı, ateşin halini değiştirdiği şeylerden (pişirilen etten) dolayı abdesti terketmek olmuştur.83 Bu ifade hem deve etini, hem başkalarını kapsar. İki halin sonuncusu bu olduğuna göre, birincisi ni neshetmiş olacağından bunu kabul etmek gerekir denilmiştir. Ayrıca İbn Abbas Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadisi de delil gösterirler. Buna göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Abdest dışarı çıkandan dolayıdır. İçeri girenden dolayı değildir."84
Cabir Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise şöyle cevab verilmiştir: O hadis umumidir. Deve eti dolayısıyla abdestin bozulacağına dair varid olan rivayetle r ise hususidir . Umumi olan ifadeler hususi olanlara göre yorumlanır. İki hadisin birarada telif edilme imkânı dolayısıyla burda nesh olduğu söylenemez. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bir işin yapılmasını emredip, kendisi onun aksini yapacak olursa onun fiili uygulaması verdiği o emrin vücub ifade etmediğinin delilidir .
İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadis ise zayıftır. İbn Hacer dedi ki: Senedinde el-Fudayl b. el-Muhtar vardır. Bu da oldukça zayıf bir ravidir. Ayrıca İbn Abbas'ın azadlısı Şube de vardır. O da zayıf bir ravidir.8 5
Deve etinin çiğ ya da pişmiş olarak yenilmesi de abdesti bozar. Karaciğer, iç yağı, işkembe, böbrek, bağırsaklar ve benzeri sakatat ta kapsamına girer. Deve etinin az ya da çok yenilmesi ile devenin yaşlı ya da küçük olması arasında bir fark yoktur.
Deve sütü içmekten ötürü abdest almak müstehabtır. Çünkü İmam Ahmed Musned'inde hasen bir sened ile Esid b. Hudayr'dan rivayetin e göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Deve sütünden ötürü abdest alınız."86
6. İrtidad etmek: İrtidad kişiyi İslamdan çıkartan herhangi bir söz söylemek, bir iş yapmak ya da bir itikada sahip olmakla olur. Her kim müslüman olduktan sonra küfre girerse, abdesti de bozulur. Yüce Allah: "Eğer şirk koşarsan, andolsun ki amelin boşa çıkar." (ez-Zümer, 39/65) diye buyurmuştur. Şirk ameli boşa çıkartır, abdest de bir ameldir. (Dolayısıyla o da bozulur.)
7. Erkeğin hanıma şehvetle dokunması veya aksi: İlim ehli abdesti bozan bu hal hakkında farklı görüşlere sahibtir. Kimisinin görüşüne göre şehvetle dokunmak abdesti bozar. Buna da yüce Allah'ın: "Ya da kadınlara dokunmuş iseniz..." (el-Maide, 5/6) buyruğunu delil gösterirler. Âyet-i kerime'de ise "şehvet" kaydı bulunmama ktadır. Fakat şehvet dolayısıyla abdestin bozulma ihtimali vardır. Eğer sadece dokunmak abdesti bozsaydı Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem namaz kılarken Âişe Radıyallahu anha'a eliyle dokunması üzerine ayaklarını geri çekmesi halinde abdestini n bozulması ve namaza yeniden başlaması gerekirdi .
Diğer taraftan mücerred dokunmakt an ötürü abdest almayı gerekli kabul etmek çok büyük bir zorluğu gerektiri r. Böyle bir zorluk gerektire n bir iş ise şer'an menfidir.
Daha başkaları ise dokunmanın kayıtsız ve şartsız olarak abdesti bozduğu kanaatind edir. İsterse şehvetsiz yahutta maksatsız dokunulsu n. Ancak delilleri açık değildir. Bir başka kesimin kanaatine göre şehvetle dahi olsa kayıtsız ve şartsız olarak abdesti bozmaz. Delil olarak da Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in hanımlarından birisini öpüp, sonra da abdest almadan namaza gitmesini gösterirler. Ayrıca İbn Abbas Radıyallahu anh'ın yüce Allah'ın: "Ya da kadınlara dokunmuş iseniz" (el-Maide, 5/6) ile ilgili bunun büyük taharet almayı (guslü) gerektird iği şeklindeki açıklamasını delil almışlardır.
Tercihe değer olan, kadına dokunmanın -kişiden bir şey çıkması hali dışında- abdesti bozmadığıdır.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Abdesti Bozan Haller İle İlgili Bazı Meseleler

İlim ehli, abdesti bozduğu söylenen bazı hususlard a farklı görüşlere sahibtir. Ancak sahih olan bunların abdesti bozmadıklarıdır. Bazıları :
1. İki yoldan başka yolla çıkan çok miktarda kusma ve benzerler i. Bunlar bu görüşlerine Ebu'd-Derda Radıyallahu anh'dan gelen şu rivayeti delil göstermişlerdir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem kustu ve orucu bozuldu ve abdest aldı."87 Onu güzel bir şekilde örnek almak, bizim de onun yaptığı gibi yapmamızı gerektiri r. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Andolsun sizin için Rasûlullah'ta uyulacak güzel bir örnek vardır." (el-Ahzab, 33/21) Diğer taraftan kusmak, bedenden dışarı çıkan birtakım fazlalıklardır. Bu yönüyle küçük ve büyük abdeste benzer. Çıktıkları yerlerin farklı oluşlarını gözönünde bulundura rak; küçük ve büyük abdestin azı da, çoğu da abdesti bozmakla birlikte, kusma ve benzeri hallerin ancak çok miktarda olanı abdesti bozar.
Buna şöylece cevab verilmiştir: Aslolan abdestin bozulmama sıdır. Bu hususta sahih ve açık şer'î bir delil bulunmama ktadır. Onların delil diye gösterdikleri hadis-i şerifi pekçok ilim adamı zayıf kabul etmiştir. Ayrıca bu (Peygamber Efendimiz’in) mücerred bir fiilidir. Bu haliyle -emir ihtiva etmediğinden ötürü- vücuba delil gösterilemez. Ayrıca bunun karşılığında yine bir zayıf hadis daha vardır. Buna Enes b. Malik Radıyallahu anh şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem hacamat yaptırdı ve abdest almaksızın namaz kıldı..."88
2. Ölü yıkamak: Bu hususta İbn Ömer, Ebu Hureyre ve İbn Abbas Radıyallahu anhum'dan rivayet edilen: "Onlar ölü yıkayan kimseye abdest almalarını emretmişlerdir."89 rivayetin i delil gösterirler. Ölü yıkama işini yerine getiren yıkayıcı kimsedir. Yoksa ona su döken kimse değildir. Diğer taraftan ölü yıkayan çoğunlukla ölünün fercine dokunur. Ferce dokunmak da abdesti bozan hususlard andır.
Bu görüş, kitabtan, sünnetten ya da icmadan bunun abdesti bozacağına dair bir delil bulunmadığı gerekçesiyle reddolunm uştur. Bu üç sahabiden gelen bu rivayet ise müstehab olanı göstermektedir, diye kabul edilebili r.
Ölenin fercine dokunmaya gelince; bu sahih olmayan bir kıyastır. Çünkü bir defa ferce dokunmasının abdesti bozucu olduğu kabul edilemez. Abdesti bozduğunu kabul etsek bile, ferce dokunmak ve dokunmama k ihtimali kalır. İhtimal dolayısıyla da abdest bozulmaz. Diğer taraftan ölüyü yıkayan kimsenin arada bir hail (engel) bulunmadıkça ölenin fercine dokunması da caiz değildir. Ferce dokunma ihtimali ile birlikte, diri birisini yıkasa dahi abdest bozulmaz.
Buna göre tercihe değer olan, ölüyü yıkamanın abdesti bozmadığıdır. el-Muvaffak'ın (Muvaffaku'd-Din İbnu Kudame'nin), Şeyhu'l-İslam'ın (İbn Teymiye'nin) ve ilim ehlinden bir topluluğun tercih ettiği görüş budur.
İbn Kudame dedi ki: “Ebu'l-Hasen dedi ki: Bundan dolayı abdest almak gerekmez. Fukahanın çoğunluğunun görüşü budur. İnşaallah sahih olan da budur. Çünkü bir şeyin vücubunu tesbit etmek şeriattendir. Bu hususta ise bir nass gelmiş değildir. Ayrıca bu hüküm, hakkında nass bulunmuş gibi de değerlendirilemez. O halde asıl hali üzere kalır. Çünkü bu bir insanı yıkamak olup, canlı olan birisini yıkamaya benzer."90
3. Namazda olsa dahi kahkaha ile gülmek: Bir kesim bunu abdesti bozan haller arasında saymıştır. Sahih olan ise, ilim adamlarının cumhûrunun (büyük çoğunluğunun) kabul ettiği gibi abdesti bozmadığıdır.
4. Üzeri meshli mestlerin çıkartılması: Bu hususta farklı görüşler vardır. Kimisinin kanaatine göre üzerinde mesh yapılan mestlerin yerlerind en çıkartılmaları dolayısıyla taharet batıl olduğundan abdest almak icab eder. Çünkü taharet parçalanma kabul etmez. Herhangi bir organ hakkında batıl oldu mu bütünüyle batıl olur.
Kimisi ise abdest almakta müvâlât (bir önceki uzuv kurumadan sonraki uzvun yıkanması)'ı şart kabul etmektedi r. Müvâlât ortadan kalkmadığına göre -çünkü azalar kurumamıştır- birinci abdestini esas alarak sadece ayaklarını yıkar...
Kimileri de müvâlâtı şart koşmamakta ve buna bağlı olarak sadece ayakların yıkanması gerektiği görüşündedir.
Asıl olan ise şer'î bir delil ile aksi sabit oluncaya kadar taharetin kalıcılığıdır.
5. Mukim ya da misafir (yolcu) olarak meshedeni n süresinin tamamlanm ası; Ancak buna dair kitab, sünnet ya da ilim ehlinin icmaından delil bulunmama ktadır. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem mesh müddeti için vakit tesbit etmiştir yoksa taharetin sona ermesi için değil. Buna göre kişi eğer taharet üzere olmakla birlikte müddet sona erecek olursa acaba tahareti de batıl olur mu? Bu mesele ilim ehli arasında ihtilâf konusudur .
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
TEYEMMÜM

Teyemmüm’ün sözlük ve terim anlamı
Teyemmüm, sözlükte kastetmek, yönelmek demektir.
Terim olarak, yüz ve ellere meshetmek maksadıyla temiz toprağı kastetmek suretiyle yüce Allah'a ibadet etmektir.
Meşruiyetinin Delili
Teyemmümün meşru oluşu kitab, sünnet ve icmâ’ ile sabittir.
Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Eğer hasta olur veya yolculukt a iseniz yahut herhangi biriniz ayak yolundan gelirse ya da kadınlara dokunur da su bulamazsa nız temiz bir toprağa teyemmüm edin. Yüzlerinizi ve elleriniz i meshedin. Şüphesiz Allah çok affedicid ir, bağışlayıcıdır." (en-Nisâ, 4/43)
Umame el-Bâhilî Radıyallahu anh'ın rivayetin e göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Arzın tamamı hem benim, hem ümmetim için hem bir mescid (namaz kılacak yer), hem de bir temizlenm e vasıtası kılındı. Ümmetimden herhangi bir kimse her nerede namaz vaktine erişirse yanıbaşında mescidi vardır ve yanıbaşında abdest alıp taharetle neceği vasıtası vardır."91
Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Benden önceki hiçbir peygamber e verilmemiş beş husus bana verildi. Bir aylık mesafeden (düşmanımın kalbine salınan) korku ile bana yardım olundu. Yeryüzü benim için hem bir mescid, hem de bir temizlenm e aracı kılındı. Binaenale yh ümmetimden herhangi bir kimse nerede namaz vaktine erişirse orada namaz kılsın..."92
İlim ehli özel hallerde abdest ve guslün yerine geçmek üzere teyemmümün meşrû’ olduğunu ve teyemmümün küçük ve büyük hadesi kaldırdığını icmâ’ ile kabul etmişlerdir.
Teyemmüm yapmak ne zaman meşrudur
İnsanın herhangi bir zamanda hadesini giderme ihtiyacını duyup da su bulamaz yahutta ödemekten âciz kalacağı bir paha karşılığında buluyorsa o da suyu bulamayan kimse hükmündedir. Çünkü yüce Allah: "... Su bulamazsa nız..." (el-Maide, 5/6) diye buyurmakt adır. Yahut su bulmakla birlikte suyu kullandığı takdirde bedeninin hastalık ve benzeri şeylerle zarar göreceğinden korkuyor ise (yine teyemmüm) yapabilir . Yüce Allah: "Eğer hasta olur veya yolculukt a iseniz..." (en-Nisa, 4/43) diye buyurmakt adır.
Yahut su aradığı takdirde aşırı soğuk yahut yolda yırtıcı bir hayvanın bulunması ve benzeri sebepler dolayısıyla bedenen zarar göreceğinden korkarsa. .. Çünkü yüce Allah: "Kendinizi öldürmeyin." (en-Nisa, 4/29) ve: "Elleriniz le kendinizi tehlikeye atmayın." (el-Bakara, 2/195) diye buyurmakt adır.
Eğer suyu kullandığı takdirde yol arkadaşlarını yahutta kendileri ni gözetmekle yükümlü olduğu hanımları yahut binekleri nin susuzlukt an ya da tedavi edilmesi için suya ihtiyaç duyulan bir hastalıktan ya da aşırı derecede susuzlukt an ötürü telef olmaktan korkuyor ise... (teyemmüm) yapabilir .
Teyemmüm ne ile yapılır?
Suyu aramak, eşyaları arasından, arkadaşlarından yahutta bulunduğu yere yakın yerlerde sıkı bir şekilde suyu araştırmak gerekir. Eğer kendisi suyun nerede olduğunu bilmiyor ise, ücret karşılığında dahi olsa, başkasından kendisine suyun bulunduğu yeri göstermesini ister.
Namaz vaktini geçirmemeye bilhassa dikkat eder. Eğer suyun bulunmadığından emin olursa teyemmüm eder. Ebu Zerr Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz temiz toprak on yıl su bulamayac ak dahi olsa müslüman için bir temizlenm e aracıdır."93
Teyemmüm sadece toprakla yapılmaz. Yeryüzünün her bir parçası ile teyemmüm yapmak sahihtir. Çünkü yüce Allah: "O vakit tertemiz toprakla teyemmüm edin." (el-Maide, 5/6) diye buyurmakt adır ki; "tertemiz toprak (diye anlamı verilen: es-saîd)" yeryüzü üzerinde yükselen yaş ya da kuru herşeyi kapsar. "Tertemiz (tayyib)" ise temiz olan herşey demektir.
Teyemmümün Şekli
Teyemmüm yapacak olan kimsenin taharet kastı ile ve azalarını meshetmey e başlamadan önce hadesi kaldırmak niyetini hatırında tutması gerekir. Niyetin yeri kalbtir. Çünkü Ömer Radıyallahu anh'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem: "Ameller ancak niyetler iledir. Herbir kişi için ne niyet ettiyse ancak o vardır."94 diye buyurmuştur.
Daha sonra abdesttek i besmele gibi yüce Allah'ın adını anarak besmele çeker, ellerini temiz toprağa (ya da toprak türünden olan şeylere) bir defa vurur, onunla yüzünü mesh eder. Sonra da ellerini birbirler iyle mesheder. Çünkü Abdu'r-Rahman b. Ebza'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam Ömer b. el-Hattab'ın yanına geldi ve: Ben cünub oldum fakat su bulamadım, dedi. Ammar b. Yasir, Ömer b. el-Hattab'a şöyle dedi: Hatırlıyor musun, bizler ben ve sen bir yolculukt a idik. Sen namaz kılmadın, ben ise toprakta debelendi m ve namaz kıldım. Bunu Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e söyledim de Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem: "Sana şu şekilde yapmak yeterli olurdu." diye buyurdu. Sonra Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ellerinin içi ile yere vurdu, onlara üfledi, sonra da elleriyle yüzünü ve ellerini meshetti."95
Bu hadis bir başka lafızda şöylece rivayet edilmiştir: "...Peygam ber Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Ey Ammâr! Ellerinin içini toprağa vurup, sonra onlara üflemen, sonra da yüzünü ve ellerini bilekleri ne kadar meshetmen senin için yeterli olurdu."96
Bazı ilim adamlarının, teyemmüm dirsekler e kadardır deyip, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den söylediği rivayet edilen: "Teyemmüm iki vuruştur. Bir vuruş yüz içindir, bir vuruş da dirsekler e kadar eller içindir."97 hadisini delil göstermelerine gelince, bu zayıf bir hadistir. Ayrıca teyemmümü abdeste bu hususta kıyas etmeleri de red olunan bir kıyas şeklidir.
Abdestli bir kimse için mübah olan namaz kılmak, tavaf yapmak, mushafa el sürmek gibi mübah olan herşey teyemmümlü için de mübahtır. Bu teyemmümü ile dilediği kadar nafile ve farz namaz kılabilir. Hadesi (abdestsiz lik ve cünubluk hallerini) kaldırmakta tıpkı abdest gibidir.
Teyemmümü bozan haller
Abdesti bozan herbir hal teyemmümü de bozar. Abdesti nelerin bozduğuna dair açıklamalar daha önce abdest bahsinde geçmiş bulunmakt adır. Buna sebep ise teyemmümün abdestte bedel olmasıdır. Aynı şekilde su bulamadığından ötürü teyemmüm almış olan bir kimsenin suyu bulması da teyemmümünü bozar. Çünkü yüce Allah: "Su bulamazsa nız o vakit tertemiz toprakla teyemmüm edin." (el-Maide, 5/6) diye buyurmakt adır. Dolayısıyla suyun bulunmasından ötürü hades eski haline döner. Bunun bir diğer gerekçesi de Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in şu buyruğudur: "...Suyu bulduğu takdirde Allah'tan sakınsın, takvalı davransın ve suyu tenine değdirsin. Şüphesiz ki bu hayırlı bir iştir."98
Teyemmüm abdestten bedel olduğu için suyun bulunması halinde bedel oluş ortadan kalkar.
Guslü gerektire n haller, büyük hades dolayısıyla alınmış olan teyemmümü hükümsüz kılar.
Su ve toprak bulamayan (fakidu’t-tahurayn)'ın hükmü
Bir insan bir yere hapsedils e su da, toprak da bulamasa, dışarı çıkamasa, ona suyu ya da toprağı getirecek kimse de bulamazsa durumuna göre, namazını kılar ve namazını iade etmez. Bu iki temizlenm e aracından birisini bulabilin ceye kadar namazını erteleme yoluna gitmez. Çünkü yüce Allah: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan sakının." (et-Teğabun, 64/16) diye buyurmakt adır. Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "...Ve ümmetimden her kim namaz vaktine erişirse, namazını kılıversin."99 Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bize bir hutbe irad etti ve şöyle buyurdu: "...Ben size bir şeyi emredecek olursam, onu gücünüz yettiği kadarıyla yerine getiriniz ."100
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZDAN ÖNCE YAPILMASI GEREKEN İŞLER

Yüce Allah'a gerçek anlamıyla ubûdiyet, namaz ile tahakkuk eder. Çünkü namazda ihlas, huşû, yaratıcı olan Allah'ın önünde zilletle duruş vardır. Kul herbir yanını ruhî azıkla doldurur. Bu azık ona görevlerini yerine getirebil me ve sakındırılan şeyleri terkedebi lme gücünü kazandırır.
Namaz ile kul, mevlâsının huzuruna çıkar, O'ndan yardım diler, O'na sığınır, O'ndan hidayet ister. Dili zikir ederek harekete geçer, aklı zikrin anlamı üzerinde tefekkür eder, düşünmekle meşgul olur. Kalbi bu büyük kavuşmadan dolayı çarpar, nefsinin dört bir yanı nur ile parıldar, şehvet ve arzuların üstüne yükselir. Şüphelerden uzaklaşır, Allah'ın sınırlarını aşmayacak bir yerde durur. Allah'ın tazim ettiğini tazim eder, Allah'ın haram kıldıklarından uzaklaşır.
Namaz müslümanı mevlasına bağlayan ruhî bir irtibattır. Bununla kulun sebatı ve istikrarı artar. Akidesi sarsılmaz, azimeti, kararlılığı zayıflamaz. Çünkü o yüce Allah ile kesintisi z bir ilişki halindedi r. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bize şunu haber vermekted ir: "Şüphesiz sizden herhangi bir kimse namaz için ayağa kalktığında, Rabbi ile konuşur yahut Rabbi kendisi ile kıblesi arasında bulunur.. ."101
Müslüman kişi namazı edâ etmek üzere Rabbinin huzurunda durabilme si için taharetli olmalı, avretini örtmeli, ezan okunmalı, kıbleye yönelmelidir. Farz olan namazı vakti girmedikçe eda edemez. İşte bundan sonraki sahifeler de namazdan önce olması gereken bu hususlard an bir dereceye kadar geniş açıklamalarla sözedeceğiz.
1. Taharet
Yüce Allah, sağlık ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, yolculuk ve ikamet hallerind e namaz dışında devamlılığı olan başka bir farz kılmış değildir. Yüce Allah her gece ve gündüzde kullarına beş vakit namaz kılma yükümlülüğü koymuştur. Kul Rabbine seslenmek için bu ibadete koşar. Bu kavuşmaya temizlene rek hazırlanır. Taharetsi z olarak namazın kabul olunmayac ağı hükmünü takdir etmek, yüce Allah'ın hikmetler indendir. Bunun için kul ya gusleder, ya abdest alır yahut teyemmüm yapar. Azalarını maddenin pislikler inden arındırır, Rabbinin huzuruna temiz ve pak çıkmak için gerektiği gibi güzelleşir. Bu yolla o gafletind en, tembelliğinden kurtulmuş, bunların yerine çalışkanlık ve uyanıklığı elde etmiş olur.
Yüce Allah namazın değerini tazim ederek ay hali olan kadının bu halinden temizleni nceye kadar namaz kılmasını yasaklamıştır. Lohusa kadının da lohusalığından temizleni nceye kadar namaz kılmasını yasaklamıştır. Bunun neticesin de taharetin etkileri genel olarak müslümanların hayatına yansımış ve temizlik onların bir alışkanlıkları haline gelmiştir.
Taharetin anlamı görünür ve maddi temizlikt en daha derinlere ulaşır. Nefsi masiyetle rin paslarından, günahların kirlerind en arıtıp, temizler. Bu münkerleri işleyen bu azalara gelince işte onların dış taraflarını yıkamaktadır. Günahlarını örtmek, bayağılıklardan uzak kalmak, yüce Allah'a yakınlaşmak suretiyle de onları temizleme k üzere tam bir kararlılık ve yakîne sahib olur.
Küçük hadesten taharet abdest almakla, büyük hadesten de gusletmek le gerçekleşir. Daha önce belirttiğimiz özel şartlarla teyemmüm, her ikisinin de yerini tutar. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirsekler e kadar elleriniz i yıkayın. Başlarınıza meshedin, her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünub iseniz yıkanıp, temizleni niz." (el-Maide, 5/6)
İbn Ömer Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Taharetsi z hiçbir namaz, hırsızlıktan verilen hiçbir sadaka kabul edilmez."102
Namazdan önce müslüman bedeninin, elbisesis inin, namaz kılacağı yerin tâhir (necasetsi z ve temiz) olmasını araştırmalıdır. Bunlardan herhangi birisine iki yoldan çıkan bir necaset yahutta başka necasetle rden bir şey bulaşmış ise bunun izâle edilmesi ve su ile temizlenm esi gerekir. Çünkü Ali Radıyallahu anh'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben mezisi çok gelen bir kişi idim. Kızı benim nikahımda olduğundan Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e (bu hususta) soru sormaktan utanırdım. Bunun üzerine el-Mikdad b. el-Esved'e söyledim, o da ona sordu. Peygamber şöyle buyurdu: "Zekerini yıkar ve abdest alır."103
Enes Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sidikten iyice korununuz, çünkü kabir azabının geneli ondan dolayıdır."104
Kadının da üzerindeki kan izlerini izale etmesi gerekir. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Ay hali oldun mu namaz kılmayı terket. O kadar bir süre geçti mi üzerindeki kanı yıka ve namaz kıl."105
Yüce Allah'ın huzurunda durmanın azametli konumu dolayısıyla müslümanın necaset isabet etmiş bir elbise ile Allah'ın huzurunda durması o konumun yüceliği ile bağdaşır bir şey değildir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Elbiseni temizle!" (el-Müddessir, 74/4) İşte bundan dolayı böyle bir elbiseyi üzerinden necasetin etkisi gidinceye kadar su ile yıkamakla temizleme k vacibtir. Cabir b. Semura Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e hanımına kendisi ile yaklaştığı elbisede namaz kılıp, kılamayacağını sordu. Peygamber: "Kılabilir; ancak üzerinde bir şey görürse, onu yıkar." diye buyurdu.1 06
Yıkadıktan sonra eğer giderilme si zor bir iz kalırsa -kanın rengi gibi- bu af edilir. Ebu Bekr Radıyallahu anh'ın kızı Esma'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir kadın Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e şöyle sordu: Ey Allah'ın Rasûlü, eğer bizden birisinin elbisesin e ay halinden ötürü kan isabet edecek olursa ne yapsın? Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi birinizin elbisesin e ay halinden ötürü kan isabet edecek olursa, o kan izini tırnağıyla yada ovalayara k gidersin, sonra da üzerine su serpsin, sonra o elbisesiy le namaz kılsın."107
Kadının elbisesin in (yere değen uzun) eteklerin e gelince; onu da yer temizler. Çünkü rivayete göre bir kadın Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'in hanımı Um Seleme Radıyallahu anha'ya şöyle demiştir: Ben eteklerin i uzun tutan ve pis yerlerde yürüyen bir kimseyim. Bu sefer Um Atiyye şöyle dedi: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "(Yolun) ondan sonraki bölümleri onu (kirlenen etekleri) temizler."108
Necasetin elbiseden izâle edilmesi sırasında tamamen izâle olduğundan ve necasetin herhangi bir parçasının yahut renginin, kokusunun, tadının -imkânsız olan dışında- kalmadığından emin olmak gerekir. Sidiğin isabet ettiği elbiseden temizlik bir defa dahi onu yıkamakla gerçekleşir. Yeter ki koku gitsin ve izi kalmasın. Elbiseye değmiş olan meni ise kuru ise oğularak, yaş ise yıkanarak temizleni r.
Müslüman bir kimsenin namazdan önce namaz kılacağı temiz bir yer araştırması icab eder. Yere necaset isabet ettiği takdirde eğer necasetin maddi bir varlığı varsa o maddi varlığın gitmesi ile yer temiz olur. Eğer necaset ıslak ise üzerine su dökmekle temiz olur. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh şöyle demiştir: Bedevi bir arab kalkıp mescidde küçük abdestini bozdu. İnsanlar onu yakaladılar. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem onlara: "Onu bırakın, sidiği üzerine bir kova su dökün. Sizler kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz. Zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz." buyurdu.1 09
Bedende, elbisede, yerde sürekli tahareti sağlamak, müslümanın bütün vakitleri nde ruhen hoş, zevki itibariyl e yüksek, duyguları yüce olmasını sağlar. Eğer şeriat bu temizlikl eri şart koşmamış olsaydı, halimiz ne olacaktı, bir düşünelim?
Bundan dolayı müslümanın bedenini, elbisesin i, namaz kıldığı yeri temizlediği gibi içini de temiz etmesi gerekir. Böylece yüce Allah'a yönelirken, kalbinde kin, kıskançlık ve riya kalmamış olsun. Tevbe etmekte, Allah'tan mağfiret dilemekte elini çabuk tutmalı, ruhu kirleten, yüce Allah'ı gazablandıran herhangi bir şeye geri dönmemek hususunda kesin karar vermelidi r.
Şüphesiz ki her namazdan önce kalbin yeniden gözden geçirilmesi ve ona bulaşan kirlerden arındırılması, kalbe huzur ve sükûnu yeniden kazandıracak ve her zaman bu halde kalacaktır. İşte o vakit kul Rabbinin huzurunda dünyevî herhangi bir şey kendisini meşgul etmeden durabilec ek, Allah'ın haşyetini duyacak, ibadetin lezzetini alacaktır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Allah size güçlük çıkarmak istemez; ama sizi iyice temizleme k ve üzerinizdeki nimetini tamamlama k ister, ta ki şükredesiniz." (el-Maide, 5/6)
2. Avreti Setretmek
Müslümanın namaza başlamadan önce en güzel elbiseler ini giyinmesi uygundur. Bu elbiseler in de avreti örtecek şekilde olmaları şarttır. Yüce Allah: "Ey Âdemoğulları! Her mescidde zîynetinizi alın." (el-A’raf, 7/31) diye buyurmakt adır.
Zîynetin asgarî miktarı, avreti örtecek kadardır. Mescid ise ibadet için kurulmuş Allah'ın evidir. Geçen âyet-i kerime'de yüce Allah'ın emrini yerine getirmek için müslümanın mescide gideceği sırada en güzel elbiseler ini giyinmesi gerekir. Çünkü o kendisini n ve bütün yaratılmışların Rabbine seslenece ktir. Huzuruna çıkmak için süslenilmeye en layık olan yüce Allah'tır. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem de ashab-ı kiram'a süslenmelerini emretmiştir. İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi biriniz namaz kılacak olursa, en güzel elbisesin i giyinsin. Çünkü yüce Allah kendisi için süslenilmeye en layık olandır."110
İbn Abdi'l-Berr dedi ki: Avreti örtmenin namazın farzlarından olduğunu söyleyenler, elbisesiy le örtünmeye gücü yetmekle birlikte çıplak olarak namaz kılıp, elbisesin i üzerine almayanın namazının fasid olacağı üzerinde icmâ’ olduğunu delil göstermişlerdir. Bu hususta bütün fukahâ icmâ’ halindedi r.111
Elbisenin avreti setretmes i şarttır. Eğer altından tenin rengini gösterecek kadar ince olursa, o elbisede namaz caiz olmaz. Şeriat kendisiyl e namazın sahih olacağı elbiseyi belirlerk en, zahirde ve batında şanı yüce Allah'ın tazim edilmesi gerektiğine dikkat çeker. Bu da bedenin açılması güzel olmayan yerlerini örtmekle olur. Böylelikle bu, müslümanın öğreneceği bir ders olur. Dışardan süsleneceği gibi, içerden de süslenir. Ruhta güzelliğin manalarına halel getirecek herbir şeyden uzak kalır.
Hür ve baliğa kadının namazdaki avreti
Yüzü dışında bedeninin tamamını örter. Şâyet boynunu yahut saçının tamamını namazda açacak olursa, namazını iade eder. İbn Abdi'l-Berr dedi ki: Fukahâ kadının namazda ve ihramda yüzünü açacağını icmâ’ ile kabul etmişlerdir.112
Hatta bazı fakihler kadının namazda yüzünü örtmesinin mekruh olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. Namazın dışında ise, bakmak noktasında yüz, avretleri n başında gelir.
Kadının ellerinin ve ayaklarının namazda örtülmeleri gerekip gerekmediği hususunda görüş ayrılığı vardır. El ve ayakların örtülmesinin vücubuna dair açık deliller bulunmama kla birlikte ihtiyata uygun olan onları örtmektir.
Namazda buluğ çağına gelmiş erkeğin örtmekle yükümlü olduğu avreti ise göbek ile diz kapağı arasıdır. Göbek ile diz kapakları ise avrete dahil değildir.
Ön ve arka dışında göbek ile diz kapağı arasında kalan yerlerin örtülmesi gereken avret olmaları ile avret olmamaları hususunda bu husustaki rivayetle rin teâruzu dolayısıyla ihtilâf edilmiştir. Çünkü Enes Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Hayber gazasına katılmış... Sonra belden aşağısını örten elbisesin i (izarı) uyluğundan yukarıya çekmişti. Öyle ki şu anda ben Allah'ın peygamber inin uyluğunun beyazlığını görür gibiyim.1 13
Cerhed'den gelen bir diğer rivayete göre de; Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem onun yanından uyluğunu açmışken geçmiş, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ona: "Uyluğunu ört, çünkü o avrettend ir” demiştir."114
Enes'in rivayet ettiği hadis, uyluk avretten değildir diyen birinci kesimin ileri sürdüğü deliller arasındadır. Çünkü eğer avret olsaydı, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem avretini Enes b. Malik'in önünde de, başkası önünde de açmazdı.
Cerhed'in rivayet ettiği hadis ise uyluğun avret olduğuna dair gösterilen deliller arasında yer alır. Buhârî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir: "Enes'in hadisi sened bakımından daha sağlam, Cerhed'in hadisi ise ihtiyata daha uygundur."115
Bu konudaki cevaba gelince, Enes'in rivayeti namazın dışındaki durumlarl a alakalıdır. Sahih olan namazda erkeğin avretinin göbek ile diz kapağı arasında olduğudur. Aynı şekilde buluğ yaşına ermemiş olan kızın ve köle cariyenin de avreti göbek ile dizkapağı arasındadır. Yedi ila on yaş arasındaki küçük çocuğun avreti ise sadece ön ve arkadır. Yedi yaşından küçük çocuğun ise hiçbir şekilde avreti yoktur.
Hanbelile r avreti üç kısma ayırmışlardır:
1. Galiz Avret: Bu baliğa ve hür kadının avretidir .
2. Vasat Avret: Baliğ erkek ile buluğ yaşına gelmemiş kadın ile cariyenin avretidir .
3. Hafif Avret: Yedi ila on yaş arasındaki çocuğun avretidir .
3. Ezan
Ezan ve ikametin anlamı ve hükümleri
Ezan; sözlükte bildirmek demektir. Şer'î bir terim olarak; özel bir zikir çeşidi ile farz namazın vaktinin girdiğini bildirmek tir.
Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıda bulunulduğu vakit, Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın." (el-Cumu, 62/9) Malik b. el-Huveyris Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Namaz vakti girdi mi sizin için biriniz ezan okuyuvers in."116
İkamet (kamet) ise özel bir zikir şekli ile farz olan namazın kılınmak üzere olduğunu bildirmek tir.
Ezan ve kametin hükmü, erkekler topluluğu için farz-ı kifayedir . Bir grub bu işi yerine getirecek olursa, bu günah diğerlerinden düşer. Çünkü Malik b. el-Huveyris'in naklettiği rivayette "biriniz" lafzı bunun farz-ı kifaye olduğunun delilidir .
Sevimli bir nidâ (sesleniş)
Ezan mü'min herbir kişiye sevimli bir sesleniştir. Temiz bir mekânda en büyük kavuşmaya, en hayırlı amele çağırır. O namazdan önce yapılan bir ibadettir . Onun "Allahu ekber" sadası bütün kâinatta yankılanır. Büyük olarak düşünebildiğiniz her ne varsa Allah daha da büyüktür. Herbir şey Allah karşısında hakirdir, önemsizdir. Ticaret, mallar, mülk, dünyalık herşey. O ne büyük bir sesleniştir! Tevhide, şirki ortadan kaldırmaya bir çağrıdır. Muhammed Sallallah u aleyhi vesellem'in risaletin i ispatlama ktadır. Onun anılışı yüce Allah'ın anılışı ile birlikte her ezanda yükselip durmakta, bütün zamanlar boyunca tekrar edilmekte dir.
Ezan İslam ümmetini namazı eda etmek için yüce Allah'a yönelmeye, O'nun rızası ile kurtuluşa ermeye, Allah'ın evinde cemaatle namaz kılarak itaat etmeye, dünya ve âhirette felâha çağırmaktadır. Ezan dünyanın kendisini meşgul ettiği, oyaladığı herkese Allah'ın en büyük olduğunu, Allah'tan başka hiçbir ilah bulunmadığını ilan ederek sona erer ta ki bu gibi kimseler uyansınlar, herşeyi terkedere k yüce Allah'la kavuşmaya koşsunlar.
Ezanın meşrû kılınışı
Ezan hicretin birinci yılında meşrû kılındı. (Şer'î bir delille öngörüldü). Meşrûiyetinin delili Abdullah b. Zeyd Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadis-i şeriftir. O dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namaza toplanmak üzere insanların duyması için çalınsın diye çan yapılmasını emrettiği sırada, ben uykuda iken elinde bir çan bulunan bir adam gördüm. Ey Allah'ın kulu bu çanı satar mısın diye sordum: Bunu ne yapacaksın? diye sordu. Ben: Bununla namaza çağıracağım dedim. O: Ben sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi, dedi. Ben ona göster dedim. Şöyle dedi: Şunları söyle: "Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu enne Muhammede r rasûlullah, eşhedu enne Muhammede r rasûlullah, hayyale's-salâh, hayyale's-salâh, hayyale'l-felâh, hayyale'l-felâh, Allahu ekber, Allahu ekber, la ilahe illallah." Sonra benden fazla uzaklaşmadan bir parça geri gitti, sonra dedi ki: Namaz için kamet getirilec eği vakit de "Allahu ekber, Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu enne Muhammede r rasûlullah, hayyale's-salâh, hayyale'l-felâh, kad kameti's-salâh, kad kameti's-salâh, Allahu ekber Allahu ekber, lâ ilâhe illallah" dersin, dedi. Sabah olunca Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'ın yanına gittim. Ona gördüğümü haber verdim. Şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki bu Allah'ın izniyle hak bir rüyadır. Bilal ile birlikte kalk ve gördüğünü ona telkin et, o da bunları ezan diye okusun. Çünkü o senden daha yüksek seslidir." Bilal'in yanında durdum, ben ezanı ona söylüyor, o da onu yüksek sesle okuyordu. Ömer b. el-Hattab evindeyke n bunları duydu. Elbisesin i sürükleyerek dışarı çıktı, bu arada şöyle diyordu: Seni hak ile gönderene yemin ederim ey Allah'ın Rasûlü, ben de onun gördüğünün bir benzerini gördüm. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem: "Allah'a hamdolsun ." diye buyurdu.1 17
Ezan Şekilleri
Ezan meşruiyeti itibariyl e birkaç şekilde sabit olmuştur. Bundan dolayı bu şekillerin sadece birisine bağlı kalmamak gerekir; ta ki böyle bir bağlılık olursa, sünnette sahih olarak gelmiş diğer şekiller terkedilm iş olmasın. Ezan ve ikamet bu hususta bir örnektir. Efdal olan çeşitli zamanlard a bunların birisini yapmaktır. Çünkü böylesi kapsamlı ve faydalıdır.
Ezan lafızlarının çift, kamet lafızlarının tek söylenmesindeki hikmet
İbn Hacer dedi ki: Denildiğine göre... ezan hazır olmayanla ra bildirmek içindir. Bu sebeble tekrarlanır ki; onlara ulaşabilme imkânı daha çok olsun. Kamet ise böyle değildir. O hazır bulunanla r içindir. Bundan ötürü ezanın kametten farklı olarak yüksekçe bir yerde okunması müstehabtır. Ayrıca ezanda sesin kametten daha yüksek olması, ezanın ağır ağır, tane tane okunması, kametin ise hızlıca okunması müstehabtır.
Müezzinin sadece sabah ezanında "hayyeale's-salâh... hayyaale'l-felâh..." dedikten sonra iki defa "es-salâtu hayru'm-mine'n-nevm: namaz uykudan hayırlıdır" demesi meşrudur. Çünkü Ebu Mahzure şöyle demiştir: Ey Allah'ın Rasûlü bana ezan sünnetini öğret... Bu hadisde şu ifadeler de yer almaktadır: "...Sabah namazı ise es-salatu hayru'm-mine'n-nevm, es-salatu hayru'm-mine'n-nevm, Allahu ekber, Allahu ekber, la ilahe illallah"125 dersin.
İkamet halinde de, yolculuk halinde de ezan okumak meşrû’dur. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem böyle yapmış ve bunu Malik b. el-Huveyris’e ve arkadaşlarına emretmiştir: "...Namaz vakti girdi mi sizin için biriniz ezan okusun..."126
(Peygamber bunu emrettiğinde) Malik ve arkadaşları bir yolculuğa çıkmak üzere idiler.
Bir kimse uykudayke n bir namazı geçirir yahut unutursa onu hatırladığı takdirde kılmalıdır. Ancak onu kılmadan önce bu namaz için ezan ve kamet getirmeli dir. Çünkü Amr b. Umeyye ed-Damrî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir yolculukt a Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte idik. Sabah namazına uyanamadı. Nihayet güneş doğdu. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem uyandı ve: “Kalkınız buradan başka bir yere” dedi. Sonra Bilal'e emir verdi. O da ezan okudu. Sonra abdest aldılar ve iki rekat sünneti kıldılar. Daha sonra Bilal'e emretti, o da kamet getirdi. Peygamber onlara sabah namazını kıldırdı."127
Kazaya kalmış namazlar birden çok olursa, bir tek ezan ile fakat herbir namaz için kamet getirerek onları kılar. Çünkü Hendek gazvesind e müşrikler Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i uğraştırmış ve dört vakit namazı kılamamış, gecenin bir bölümü geçip gitmişti. Fırsat bulunca Bilal'e emir verdi. O da bir tek ezan okudu. Sonra öğle namazı için kamet getirdi, sonra ikindi için, sonra akşam için, sonra yatsı için ayrı ayrı kamet getirdi.
Ezanın Şartları
Ezan için aşağıdaki şartlar aranır:
1. Vaktin girmesi. Çünkü: "...Namaz vakti girdi mi sizin için biriniz ezan okusun..." hadisi bunu gerektiri r. (Hadisteki ifadesiyl e:) “namazın hazır olması” (tercümede gösterildiği gibi) vaktinin girmesi demektir. Ezan ise vaktin girdiğini bildirmek tir. Böyle bir iş ise vakit girmeden önce olmaz.
İbnu'l-Münzir dedi ki: İlim ehlinin icmâ’ına göre fecir (sabah) namazı dışında bütün namazlar için vakti girdikten sonra ezan okuma sünnettendir. Çünkü ezan vaktin girdiğini bildirmek için meşru kılınmıştır. Dolayısıyla ezandan gözetilen maksadın ortadan kalkmaması için vaktinden önce meşru olamaz.12 8
2. Müslüman olmak.
3. Akil ve baliğ olmak. Çünkü böyle olmayanla ra güven olmaz.
4. Erkek olmak. İbn Ömer Radıyallahu anh dedi ki: "Kadınlar için ezan da, kamet de yoktur."129 Dolayısıyla kadın ezan okumaya ehil değildir.
İbn Kudame dedi ki: Bu hususta bir görüş ayrılığı bilmiyoru m... İmam Ahmed'den: Eğer okurlarsa bir mahzur yoktur. Eğer okumazlar sa bu da caizdir, dediği rivayet edilmiştir.130
5. Nass ile vârid olandan eksik ya da fazla olmaması. Çünkü ezan bir ibadettir . İbadetlerin esası ise ittibadır. Çünkü Âişe Radıyallahu anha şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Her kim bizim bu işimize uygun olmayan bir amelde bulunursa, o merduttur ."131
6. İsterse çölde tek başına olsun sesini yükseltmek. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem: "Biriniz sizin için ezan okusun."132 diye buyurmuştur. Onun "sizin için" diye buyurması başkalarına duyurmak için sesi yükseltmeye bir işarettir. Sesini kısan bir kimsenin ezanı sadece kendisi için olur. Abdu'r-Rahman b. Abdullah b. Abdu'r-Rahman b. Ebi Sa'sa’a el-Ensari -el-Mazini-'nin babasından rivayet ettiğine göre babası ona şunu haber vermiş: Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh ona dedi ki: "Ben senin koyunları ve çölü sevdiğini görüyorum. Sen koyunların arasında ya da çölde olup da namaz için ezan okuyacak olursan, yüksek sesle ezan oku. Çünkü müezzinin okuduğu sesin vardığı yere kadar cin ya da insandan her kim onu işitirse mutlaka kıyamet gününde onun lehine şahitlik eder.” Ebu Said dedi ki: "Ben bunu Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'den duydum."133
7. Manayı değiştirmeyecek şekilde ezanın okunması.
Müezzinin okuduğu ezan ile Allah'ın rızasını araması. Küçük ve büyük hadesten tâhir olması (abdestli bulunması), Kıbleye dönerek ayakta ezan okuması, hayyeale'-salah dediğinde sağa dönmesi, hayyeale'l-felâh dediğinde sola dönmesi, Bilal Radıyallahu anh'ın uygulaması dolayısıyla parmaklarını kulaklarına sokması müstehabtır.
Muaviye Radıyallahu anh'dan dedi ki: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinledim: "Müezzinler kıyamet gününde en uzun boylu kimseler olacaktır."134
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ezan okumakta ve birinci safta namaz kılmakta neler olduğunu bilselerd i, sonra da bu iş için (bu husustaki anlaşmazlıklarını çözmek üzere) kur'a çekmekten başka bir yol bulamayac ak olsalardı, kur'a çekme yoluna başvururlardı."135
Ezanı duyan kimsenin söylenenleri tekrar ederek, müezzinin dediği gibi söylemesi sünnettir. Çünkü Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ezanı duyduğunuz vakit müezzinin dediği gibi siz de söyleyiniz."136 Ancak hayyaale's-salah ile hayyaale'l-felah cümlelerinde: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah: Allah ile olmadıkça hiçbir şeye güç ve kuvvet yetirilem ez." der. Ayrıca Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'dan şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "...Sonra hayyeale's-salah dedi. O: lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah buyurdu. Sonra (müezzin): hayyeale'l-felah dedi. O (Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem) lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah, dedi."137
Müezzine, müezzinin sesini duyana, müezzine karşılık verene, bundan sonra Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e salavât getirmesi, daha sonra Allah'tan ona "el-vesîle"yi vermesini istemek sünnettir. Çünkü Abdullah b. Amr b. el-Âs Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre o Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinlemiştir: "Müezzini duyduğunuz vakit onun dediği gibi deyiniz. Sonra bana salât (ve selâm) getiriniz . Çünkü kim bana bir defa salât (ve selâm) getirirse, Allah onun karşılığında ona on defa salât getirir. Sonra benim için Allah'tan "el-vesile"yi dileyiniz . Bu, cennette Allah'ın kullarından sadece bir kula verilecek tir. Onun kendim olacağımı ümit ederim. Her kim benim için "el-vesile"yi isterse, benim de şefaatim ona helâl olur."138
Câbir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim ezanı duyduktan sonra”:

Ey bu eksiksiz davetin ve kılınacak olan namazın Rabbi olan Allah'ım! Sen Muhammed'e el-vesîle’yi (denilen o makamı) ve "fazilet"i ver. Onu kendisine vaadettiğin "Makam-ı Mahmud'a yükselt." derse kıyamet gününde benim şefaatim ona helâl olur."139
4. Kıble’ye Yönelmek (İstikbal-i Kıble)
"Kıble"nin sözlük ve şer'î anlamı:
Sözlükte kıble, cihet demek olup, kendisine yönelinilen herbir şey demektir.
Şer'î bir terim olarak kıbleden kasıt, el-Beytu'l-Haram'dır yani Ka’be'dir.
Kıble'ye yönelmenin (istikbâlin) hükmü
Namaz sırasında Beyt-i Haram'a yönelmek vacib (farz)dir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirmeni elbette görüyoruz. Onun için andolsun seni hoşnut olacağın kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a (Ka’be'ye) doğru çevir! Siz de nerede bulunursa nız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144)
Buna göre kıbleye yönelmek namazın sıhhati için bir şarttır. Çünkü Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazını doğru dürüst kılamayan kişiye şöyle demişti: "...Namaz kılmak için kalkacak olursan, iyice abdest al! Sonra kıbleye yönel ve tekbir getir..."140
el-Berâ b. Âzib Radıyallahu anh dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte Beytu'l-Makdis'e doğru yaklaşık onaltı ay ya da onyedi ay namaz kıldık. Sonra Ka’be'ye doğru döndürüldük."141 Bazı rivayetle rde belirtild iğine göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Mekke'de hicretten önce iki rükün arasında Ka’be önünde ve yüzü Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılardı.
Ka’be'yi görme imkânını bulan bir kimse için bizzat Ka’be'ye yönelmek icab eder. Eğer onun ile Kabe arasında herhangi bir engel bulunursa, Ka’be'nin bulunduğu tarafa yönelir ve imkân olduğu kadarıyla bunu tetkik eder. Çünkü yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurduğu gibi; bir başka yerde de: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun." (et-Teğâbun, 64/16) diye buyurmakt adır.
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bize bir hutbe irad etti ve şöyle dedi: "Ben size herhangi bir hususu emredecek olursam, ondan gücünüz yettiği kadarını yapınız."142
İlim ehli de şöyle demiştir: Az miktardak i bir sapmanın zararı olmaz. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Doğu ile batı arası kıbledir."143 Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bunu Medinelil ere söylemişti. Çünkü onların kıblesi güneydedir.
Kıble Nasıl Bilinir?
Kıble mescidler de mihrablar la yahut pusula ile bilinebil ir. Şâyet bulut yahut karanlık gibi bir sebeple belli olmayacak olursa kıbleyi gösterecek bir kimseye sorulur. Eğer bunu da bulamazsa bu sefer kendisi ictihad eder (kanaatine göre tesbit eder) ve ictihad ettiği tarafa doğru namaz kılar. Namazı sahih olur, iâde etmesi de gerekmez. Hatta namazını bitirdikt en sonra hata ettiğini anlasa bile. Eğer namaz kılmakta iken kıble tarafını tesbitte hata ettiğini öğrenirse, kıbleye yönelir ve namazını kesmez. Buna delil de İbn Ömer Radıyallahu anh'ın naklettiği şu rivayetti r. O dedi ki: İnsanlar Kuba mescidind e sabah namazını kılmakta iken bir kişi onlara gidip şöyle dedi: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in üzerine bu gece Kur'ân indirildi ve ona Ka’be'ye yönelmesi emrolundu . Onlar da Ka’be'ye yöneldiler. O sırada yüzleri Şam'a dönük idi, Ka’be'ye döndüler."144
Bu hadiste konumuza delil teşkil eden taraf onların kıble değişip, Kabe'ye doğru döndüklerinde namazlarını kesmedikl eridir. Eğer kıble cihetinde ihtilâf olursa, herkes inandığı tarafa doğru namaz kılar. Kıblenin alâmetini bilmeyen kimse bu hususta bilene tabi olur.
Kıble'ye yönelmek yükümlülüğü ne zaman kalkar?
Aşağıdaki yerlerde kıble'ye yönelme yükümlülüğü kalkar.
1. Kendisini yönlendirecek kimse bulamayan âmâ, yanında kendisini yönlendirecek kimse olmayan hasta, kıble cihetinde n başka bir tarafa zincire vurulmuş esir gibi, bundan aciz kalınması hali. Bu gibi kimseleri n kıbleleri yönelebildikleri taraftır. Çünkü yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurmakt adır. Ayrıca Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "...Size bir şeyi emredecek olursam, ondan gücünüz yettiği kadarını yapınız."145
2. İnsan ya da başka bir varlıktan canına ya da malına gelecek zarardan korkması halinde korkan kişi yönelebileceği tarafa yönelir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır, "Şâyet korkarsanız o halde (namazı) yaya olarak veya binek üstünde (kılın)." (el-Bakara, 2/239) Burada "yaya olarak" ayaklarınızın üzerinde yürüyerek demektir ve böyle bir iş kıble cihetine olmayabil ir. İbn Ömer Radıyallahu anh dedi ki: Kıbleye yönelmiş olanlar olarak ya da ona yönelmeksizin demektir. Malik dedi ki; Nafî dedi ki: "Ben Abdullah b. Ömer'in bunu ancak Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'den diyerek zikrettiği görüşündeyim."146
3. Yolcu kimse nafile namaz kıldığı takdirde. Çünkü Muslim'in Sahih'inde sabit olduğuna göre İbn Ömer Radıyallahu anh'dan; Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bineğin üzerinde, bineği onu hangi tarafa döndürürse, öylece namaz kılardı, diye rivayet etmektedi r.147
Enes Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem yolculukt a iken nafile namaz kılmak istedi mi devesi ile kıbleye yönelir, tekbir alır, sonra da bineği kendisini hangi tarafa döndürürse, o tarafa doğru namaz kılardı.148
Binek üzerinde olan kişi bineği üzerinde nafile kılar. İftitah tekbirini aldığı vakit kıbleye yönelmesi müstehabtır. Rükû ve sücûdu ima ile yapar. Sücûd için yaptığı ima rükûdan daha çok eğilerek yapılır ve bineği hangi tarafa doğru dönerse o tarafa doğru namaz kılar.
Namaz kılan kimse kıbleye yönelirken bu yönelmesi ile yüce Allah'a ibadet ettiği şuurunda olmalıdır. Çünkü o bu haliyle O'nun emrini yerine getirmekt edir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de nerede bulunursa nız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144) Buna göre kalbiyle namazında kendisini yaratana yönelmelidir.
Müslümanları namazlarında biraraya getiren birlik şuuru ne kadar güzeldir! Onlar tek bir rabbe ibadet ederler, tek bir kıbleye yönelirler. Akide ve yaşayışları itibariyl e din birliği etrafında birlik olurlar. Bu gerçekten insan ruhunu izzet ve güven ile güç, yakîn ve sebat ile dolduran bir duygudur.
5. Farz namaz için vaktin girmesi
Namazın öncesindeki hususlard an birisi de vaktin girmesidi r. Vakit girmeden önce namaz olmaz. Çünkü namazın mutlaka süresi içerisinde edâ edilmesi gereken ve çıkmadan önce muayyen olarak yerine getirilme si gereken sınırlı vakitleri vardır. Çünkü yüce Allah: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103) diye buyurmakt adır.
İslam bir gece ve gündüzde farz kılınmış namazların sayılarını belirtmiş bulunmakt adır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Güneşin (batıya doğru) kaymasından, gecenin karanlığına kadar namazı dosdoğru kıl. Sabah namazını da çünkü sabah namazı tanık olunan (bir namaz)dır." (el-İsra, 17/78)
Güneşin kayması (dulûku'ş-şems) semanın ortasından batıya doğru kayması demek olup, öğle vaktinin başlangıcıdır. "Gece karanlığı (gasaku'l-leyl)" ise gece karanlığının başlama zamanıdır. Bunun kapsamına ikindi, akşam ve yatsı namazları girer. "Sabah namazı (Kur'ânu'l-Fecr)" ise sabah namazının kılınması gereğine işarettir. İşte bu âyet-i kerimede namaz vakitleri ne topluca bir işaret vardır.
Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e şunu sordu: Ey Allah'ın Rasûlü! Allah kullarına kaç vakit namaz kılmayı farz kıldı? Şöyle buyurdu: "Allah kullarına beş vakit namaz farz kıldı." Adam: Ey Allah'ın Rasûlü, bunlardan önce veya sonra bir şey var mı? diye sordu. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah kullarına beş vakit namazı farz kıldı." Adam bunlara fazla bir şey katmayacağına ve onlardan bir şey eksiltmey eceğine yemin etti. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem: "Eğer doğru söylerse (dediği gibi yaparsa) kesinlikl e cennete girecekti r."149
Vakit namazın en önemli ve riayet edilmesi en çok gereken şartıdır. İsterse bundan dolayı başka şartlar geçecek olsun. Mesela vakit çıkar korkusuyl a teyemmüm etmek ya da yine vakit çıkar korkusu ile avretini setretmem esi gibi.
Namazların vakitleri
Sabah namazının vakti: Fecr-i sâdıkın görülmesinden, güneşin doğuşuna kadardır.
Öğle namazının vakti: Güneşin, semânın ortasından batıya doğru kaymasından itibaren başlar, herşeyin gölgesi kendisini n bir katı oluncaya kadar devam eder.
İkindinin vakti: Öğlenin çıkışından itibaren başlar. Güneş sararmaya başlayıncaya kadar devam eder. Herşeyin gölgesi iki katı oluncaya kadar da söylenmiştir.
Akşamın vakti: Güneşin batımından başlar. (Batıdaki) kırmızı şafağın kayboluşuna kadar devam eder.
Yatsı vakti: Kırmızı şafağın kayboluşundan itibaren başlar, gece yarısına kadar devam eder. Gecenin üçte birine kadar devam eder denildiği gibi, fecrin çıkışına kadar devam edeceği de söylenmiştir.
Sünnet namaz vakitleri ni sınırlandırmış bulunmakt adır. Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Cebrail Aleyhisse lam Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e güneş zeval bulduğu vakit geldi ve: Kalk ey Muhammed güneş kaydığı zamanda öğlen namazını kıl, dedi. Sonra herşeyin gölgesi bir katı kadar olana kadar bekledi ve ikindi için ona gelip: Kalk ey Muhammed ikindi namazını kıl, dedi. Sonra güneş batana kadar bekledi, yine ona gelerek: Kalk akşam namazını kıl, dedi. Peygamber de güneş tam batınca kalktı, akşam namazını kıldı. Sonra şafak (batıdaki kızıllık) kaybolunc aya kadar bekledi ve ona gelerek: Kalk yatsı namazını kıl, dedi. Peygamber de kalktı yatsı namazını kıldı. Sonra sabah vakti fecr doğunca ona geldi ve: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. O da kalktı sabah namazını kıldı. Daha sonra ertesi gün ona bir adamın gölgesi kendisi kadar olduğu zaman geldi ve ona: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. Peygamber de öğlen namazını kıldı. Sonra Cebrail Aleyhisse lam ona bir adamın gölgesi iki katı olduğu zaman geldi ve: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. O da ikindi namazını kıldı. Sonra akşam için güneş batınca -tek bir vakit olarak ve ondan sonraya kalmayara k- geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da akşam namazını kıldı. Sonra gecenin ilk üçte biri geçtiğinde yatsı vakti ona geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da yatsı namazını kıldı. Sonra ortalık iyice aydınlandığı sırada sabah için ona geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da sabah namazını kıldı. Sonra (Cebrail) dedi ki: Bu iki vakit arasındaki süre hepsi de (o namaz için) vakittir, dedi."150
Namaz nasıl vaktinde kılınmış olur?
Bilerek olsun, kasten olsun vaktinden önce kılınan namaz yerini bulmaz. Şer'î bir mazeret olmadan vaktinden sonraya bırakmak da haramdır. Vakte yetişmek ise, ancak (vakit içinde) tam bir rek'at kılmak ile mümkün olabilir. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim namazın bir rek'atini yetişip kılabilirse namazın tamamına yetişmiş demektir."151
Bu bütün namazlar için geçerlidir. Ayrıca Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem da şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse güneş batmadan önce ikindi namazından tek bir secdeye (rek'at kılabilmeye) yetişirse, namazını tamamlasın ve eğer güneş doğmadan önce sabah namazından tek bir secdeyi yetiştirebilirse namazını tamamlasın."152
Hadisteki "secde" tabiri rek'at demek olup, bu şekilde kılınabilinen bir namaz, vaktinde edâ edilmiş sayılır.
Bir rek'atten daha azını yetiştirebilen ise namazı yetişmemiş olur. Namazı bu vakte kadar kasten ertelemek ise caiz değildir


 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Mazeretsi z olarak namazı geciktirm enin hükmü

İlim adamları namazı mazeretsi z olarak vaktinden sonrasına erteleyen kimsenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahibtir. Öyle bir kimse namazını kaza etmeli midir? Yoksa kılacağı namaz onun için yeterli midir? Bu hususta iki görüş vardır:
1. Cumhûrun (fukahanın büyük çoğunluğunun) görüşüne göre böyle bir namaz geçerlidir; fakat kazasını yapması icab eder. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın rivayetin e göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim uyuduğu için yahut unuttuğundan ötürü bir namazı kılamayacak olursa, onu hatırlayacağı vakit kılsın."153
Mazereti olanın durumu bu olduğuna göre; kasten bu duruma düşenin böyle olması öncelikle sözkonusudur. Dört mezheb imamı bu görüştedir.
2. Şeyhu'l-İslam (İbn Teymiye'nin) kabul ettiği ve aynı zamanda Zâhirî mezhebini n de görüşü ise, böyle bir namazı kaza etmeyeceğidir. Kaza etse bile namazın yerini bulamayac ağıdır. Bunun için de: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103) buyruğunu delil gösterirler. Buna göre namazın vaktinden önce ya da sonra kılınması Allah'ın tesbit ettiği zamandan bir başkasında eda edilmeye çalışılmış olur. Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kim bizim şu işimize uygun olmayan bir iş yapacak olursa, o merduttur ."154
"Her kim uyuduğu için yahut unuttuğundan ötürü bir namazı geçirecek olursa, onu hatırlayacağı vakit kılıversin."155 hadisi hakkında da şu cevabı verirler: Aslında mazereti olan kimsenin bu şekilde kılacağı namaz kaza değildir, aksine bir edadır. Mazereti olmayan kimse için de kaza etmesinin vacib olmadığını söylemeleri, onun yükünü hafifletm ek maksadı ile değildir. Aksine bu onun için ibretli bir cezadır. Allah'tan namazını kabul etmemesi şeklinde bir cezadır.
Bundan dolayı farz olan namazı vaktinde eda etmek icab eder. Mazeretsi z olarak onu vaktinden sonraya bırakan kimse pek büyük bir günah kazanmış olur. Mazereti dolayısıyla geciktire n böyle değildir. Onun için günah yoktur. Hatta mazeret bazan namazı ıskat dahi edebilir (kaldırabilir). Ay hali ve lohusa olan kadının durumu gibi. Bu durumda olanların ay hali ve lohusalık zamanı içerisinde kılmadıkları namazlarını kaza etmeleri sözkonusu değildir. Bazen de özür namazı vaktinden sonraya bırakmak için mübah bir sebeb de olabilir. Uyuya kalmak ve unutmak gibi.
Vaktinde kılınmayan namazların ilk fırsatta ve sıralarına uygun olarak kaza edilmeler i gerekir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Beni hatırlamak için (ya da hatırlayınca) namaza kalk!" (Taha, 20/14) Ayrıca Enes Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim bir namazı unutacak olursa, onu hatırlayınca kılıversin. Bunun daha başka bir keffâreti yoktur."156
Kılınamayan namazları kaza ederken sıraya (tertibe) riayet etmek gerekir. Çünkü Hendek'te Ahzab (İslam’a karşı ortak cephe oluşturan gürühlar) Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in güneş batıncaya kadar ikindi namazını kılmasına imkân vermeyinc e, Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem önce ikindi namazını, sonra da akşam namazını kıldı. Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şu rivayet gelmiştir: Ömer b. el-Hattab Hendek günü güneş battıktan sonra geldi. Kureyş kâfirlerine sövüp saymaya başladı. Ey Allah'ın Rasûlü dedi. Güneşin batmasına az bir zaman kalıncaya kadar ikindiyi neredeyse kılamayacaktım. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ben dahi kılamadım." Bunun üzerine Buthan denilen yerde kalktı, namaz için abdest aldığı gibi biz de namaz için abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldı. Sonra da akşam namazını kıldı.157
Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem yolculuk halinde namazı cem’ ettiği vakitte ilk namazı sonraki namazdan önce kılardı.
Eğer namaz kılan kişi kazaya kalmış olanı kılmaya başladığı takdirde vakit namazının çıkacağından korkarsa, o zaman önce vakit namazını kılar. Namazı geçirdiği hale bağlı olarak -rekatlerinin sayıları, gizli ya da açık okunması bakımından- ve nitelikle rine uygun şekilde namazını kaza etmesi gerekir. Eğer yolculukt a iken ikamet halinde kılmadığı bir namazı hatırlayacak olursa, ikamet halinde kılması gereken nitelikle riyle eda eder. Aksi de böyledir. Çünkü Ebu Katade uyuyup, sabah namazına kalkamadıklarını, güneş doğuşundan sonra uyandıklarını naklettiği bir hadiste şunları söylemektedir: "...Sonra Bilal namaz için ezan okudu. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem iki rekat namaz kıldı. Sonra sabahın farzını kıldı ve her gün ne yapıyor idiyse onları yaptı..."158
el-Hattâbî dedi ki: "Bu hadiste eğer namaz kılınması yasak olan bir vakitte geçirdiği namazı hatırlayacak olursa, o vakitte namazını kılacağına ve onu ertelemey eceğine delil vardır."159
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZ NASIL KILINIR?

Malik b. el-Huveyris'in rivayet ettiği hadiste Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmakt adır: "...Ve benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece kılınız..."160 Cibril-i Emin Ka’benin kapısı yanında Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem’e namaz kılınış şeklini ve vakitleri ni öğretmek üzere imam olmuştur. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in ashabı da namazı ondan öğrendiler, onlardan sonra gelen müslümanlar da günümüze kadar nesilden nesile birbirind en aktarıp durdular.
Namaz yüce Allah'a ihlâsla ve Rasûle uyularak yapılması şart olan bir ibadettir . Kıldığı namazı Allah için ihlâsla kılmayan, şirk koşmuş olur, ibadeti sahih olmaz. Çünkü yüce Allah: "Eğer şirk koşarsan andolsun ki amelin boşa çıkar." (ez-Zümer, 39/65) diye buyurmuştur. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e uymayan bir kimsenin de yapacağı ibadet merduttur . Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem, Âişe Radıyallahu anha'nın rivayet ettiği hadiste şöyle buyurmuştur: "Her kim bizim bu işimizde ondan olmayan bir şeyi sonradan ortaya çıkarırsa, o merduttur ."161
Namaz İslamın en büyük rüknüdür. Onu red ve inkâr ederek terkeden bir kimse kâfir olur ve İslamdan çıkar. Onu tembellik ten ve başka işlerle meşgul olarak şer'î bir mazeret olmadan terkeden bir kimse de aynı şekilde kafirdir. Sünnet bu hususta çok açıktır. Câbir Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinledim: "Kişi ile şirk ve küfür arasındaki (ayırıcı çizgi) namazı terketmek tir."162
Namaz kıraat ihtiva eden bir kıyam, tesbih ihtiva eden bir rükû, hamd ihtiva eden rükûdan doğrulmak, aralarında bir oturma ve tesbih bulunan iki secdedir. Bütün bunlara bir rekat denilir. Namaz ise birkaç rekatten oluşur.
Farz olan namazlar beş tanedir. Sabah namazının farzı, ikamet ve yolculuk halinde iki rekat, öğle, ikindi ve yatsının herbirisi nin farzları, ikamet halinde dört, yolculuk halinde iki rekat, akşam namazının farzı, ikamet ve yolculuk hallerind e üç rekattir.
Namazı müslüman kişi tek başına ya da cemaatle birlikte eda eder. Cemaatle birlikte namaz kılacak olursa, müslüman bir kimsenin evinde abdest alıp, abdest azalarını güzelce yıkaması, sonra cemaatle namaz kılmak niyetiyle evinden çıkması ne kadar güzeldir!. Böyle yapacak olursa, attığı herbir adım dolayısıyla mutlaka yüce Allah onu bir derece yükseltir ve onun üzerinden bir günahı kaldırır. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "... Çünkü onlardan herhangi bir kimse abdest alır, abdestini güzelce yerine getirir, sonra mescide ancak namaz için ve namazdan başka bir maksadı olmadan kalkıp giderse, attığı herbir adım dolayısıyla mutlaka onun bir derecesi yükseltilir ve o adım dolayısıyla bir günahı kaldırılır. Mescide girinceye kadar..."163
Namaza sükûnetle ve vakar ile yürümelidir. Çünkü o yüce Allah'ın huzurunda duracağı bir yere gitmekted ir. Namazı kaçırmaktan korksa dahi süratle yürümez. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedi r: "Kamet getirildiğini duyduğunuz vakit namaza yürüyerek gidiniz. Sükûnetle ve vakarla gitmeye bakınız. Acele etmeyiniz . Yetiştiğiniz kadarını kılınız, yetişemediğinizi tamamlayınız."164 Bu yüce Allah'a karşı uyulması gereken bir edebtir.
Müslüman mescide girdi mi eğer ezan okunmamışsa kılabildiği kadar namaz kılar. Eğer ezan okunmuşsa (farzdan önceki) râtibe’yi (sünneti)'i kılar. Eğer farzdan önce kılınan râtibe sünnet yok ise iki ezan (ezan ile kamet) arası sünnet namazını kılar. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her iki ezan arasında namaz vardır, her iki ezan arasında namaz vardır." Sonra üçüncüsünde: "Dileyen kimse için" diye buyurdu.1 65 Gerek bu namaz, gerekse ratibe sünneti “tahiyyetu'l-mescid” yerini de tutar. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse mescide girdiği takdirde oturmadan önce iki rekat namaz (tahiyyetu’l-mescid) kılıversin."166 Bu da ratibe sünneti yahut iki ezan arası sünneti kılmakla tahakkuk eder.
Bundan sonra müslüman namazı beklemek niyetiyle oturur. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sizden herhangi biriniz namaz kılacağı yerde kalmaya devam ettiği sürece melekler ona -abdestini bozacak bir hal yapmadığı sürece- dua ederler: Allah'ım, ona mağfiret buyur (derler), Allah'ım, ona merhamet buyur. Sizden herhangi bir kimseyi alıkoyan namaz olduğu ve ailesinin yanına gitmekten onu men eden tek şey namaz olduğu sürece, namazda gibi devam eder."167
İmamın gecikmesi nin namaz kılacak olana zararı yoktur. Çünkü o namazı beklediği sürece namazda demektir. Kişi namaz kılacağı yerde kalmaya devam ettiği sürece melekler ona dua ederler, onun için mağfiret dilerler.
Namaz için kamet getirildi mi o da ayağa kalkar. Kametin başında ayağa kalkmanın da, kamet getirilme kte iken de yahut sona erdiği vakitte ayağa kalkmanın bir sakıncası yoktur, hepsi de caizdir. Çünkü sünnet nerede kalkılacağını belirleme miştir. Ancak Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Namaz için kamet getirildiği vakit beni görmedikçe ayağa kalkmayınız."168
Maksat müslümanın iftitah tekbirini kaçırmayacak şekilde namaza başlamak için gerektiği gibi hazırlanmasıdır.
Safların düzgün tutulması gerekir. Çünkü en-Numan b. Beşir'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Ya saflarınızı düzgün tutarsınız, yahut yüce Allah yüzlerinizi muhalefet e düşürür. (Aranızda ayrılık başgösterir)."169
Nevevi dedi ki: Yani aranızda düşmanlık, kin ve kalblerin arasında muhalefet i koyar.170
Safları düzgün tutmayı terketmek nin de günah ve sünnete muhalefet olduğu açıkça ortadadır. Bundan dolayı safları düzgün tutmak vacib olmuştur. Haram olacağından ötürü bu hususta kusurlu hareket etmek caiz olmaz. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem safların düzgün tutulmasını emrederdi . Enes Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Saflarınızı düzgün tutunuz. Çünkü safları düzgün tutmak, namazın dosdoğru kılınmasının bir parçasıdır."171
Fakat safları düzgün tutmaya muhalif hareket etmek, tercih edilen görüşe göre namazın bâtıl olacağı anlamına gelmez. Çünkü safları düzgün tutmak namaz dolayısıyla vacib olan bir farzdır. Namazın içinde vacib olan bir farz değildir. Namaz dolayısıyla vacib olan bir farzı terkeden kişi günahkâr olmakla birlikte namazı batıl değildir. Ezan okumak gibi.
Safların düzgün tutulmasında muteber olan aynı hizada olmak ve safların paralelliğidir. Çünkü Enes Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Saflarınızı düzgün tutunuz. Ben sizi arkamdan da görüyorum.” (Enes diyor ki: Bundan dolayı) her bir arkadaşlarımız omuzunu yanındaki arkadaşının omuzuna, ayağını onun ayağına yapıştırırdı.172
en-Numan b. Beşir de şöyle demiştir: "Ben bizden her adamın topuğunu arkadaşının topuğuna yapıştırdığını gördüm."173 İşte muteber olan budur.
Aynı hizada olmakla birlikte safın, şeytanlara girecek delik bırakmayacak şekilde sıkı olması gerekir. Çünkü Abdullah b. Ömer Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Safları düzgün tutunuz, omuzları aynı hizaya getirin, boşlukları kapatın. Kardeşlerinizin ellerinde yumuşayın (bir tarafa çekerlerse gidin) ve şeytanların girebilec ekleri boşluklar bırakmayın. Her kim bir safı bitiştirirse Allah da onu bitiştirir, kim bir safı koparırsa Allah da onu koparır."174 Enes Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Saflarınızı çok sık tutunuz. Onların aralarındaki mesafeyi yakınlaştırınız. Boyunlar aynı hizaya gelsin. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, ben şeytanın siyah küçük koyunları andıran şekliyle safların arasındaki boşluklardan girdiğini görüyorum."175
İkinci safı tutmadan önce birinci safın tamamlanm ası gerekir ve bu böylece sürüp gitmelidi r. Saflar arası ve imam arasındaki boşlukların yakın olmasına riayet edilmelid ir. Kadın saflarının, erkek saflarının arkasında ayrıca dizilmesi gerekir. Kadınların tuttukları safların, erkekleri n saflarından sonra olması icab eder. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Erkekleri n saflarının en hayırlısı, ilk olandır. En kötüleri sonuncusu dur. Kadınların saflarının en şerlisi ilki, en hayırlısı sonuncula rıdır."176
Kıbleye yönelik ve bütün bedeniyle düzgün bir şekilde safta durduktan sonra, kalbinden farz ya da nafile kılmak istediği namazı niyet eder; fakat bunu sözlü olarak telaffuz etmez. Çünkü sözlü olarak niyeti telaffuz etmek meşru değildir, bid'attir. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den olsun, ashabından herhangi bir kimseden olsun sözlü niyet yaptığı nakledilm emiştir.
Eğer imam olarak namaz kıldırıyor ya da tek başına namaz kılıyor ise namaz kıldığı tarafa doğru bir sütre bulunduru r. Çünkü Ebu Zerr Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sizden herhangi bir kimse namaz kılmak üzere ayağa kalktığı vakit şâyet önünde bineğin üzerindeki yükün arka tarafında bulunan çubuk gibi bir şey bulunursa, o onun için sütre olur. Eğer önünde binek yükünün arka tarafındaki çubuk gibi bir şey bulunmazs a eşek, kadın, siyah köpek namazını keser."177
Daha sonra "Allahu ekber" diyerek iftitah tekbirini alır. Secde edeceği yere bakar. Başka bir lafız söylemek olmaz, çünkü zikir lafızları tevkifidi r. (Bu hususta gelen rivayetle re bağlıdır.) Bu konuda nassta varid olanlar yapılabilir. Bunları başkalarıyla değiştirmek caiz değildir. Şâyet arab diliyle söyleyemediğinden bunu telaffuz edemeyece k olursa, kendi diliyle tekbir getirir, onun için bir sakınca yoktur. Çünkü yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurmakt adır. İftitah tekbirini getirmedi kçe namaza başlanılmış olmaz. Çünkü Ali Radıyallahu anh, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedi r: "Namazın anahtarı taharet, onun tahrimi (ona başlamak suretiyle namaz dışındaki şeylerle uğraşmanın haram kılınması ve namaza gereken saygının gösterilmesi) tekbir, tahlili (namaz dışındaki fiilleri helal kılması) ise selam vermektir ."178
Parmakları bitişik olarak ve yumulmamış vaziyette, omuzlarının hizasına yahut kulağın alt hizasına kadar -tekbirden önce, sonra ya da tekbirle beraber- kaldırır. Bütün bu halleri yapan kimse sünnete göre isabet etmiş olur. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle gördüm: Namaza kalktı mı ellerini, omuzlarının hizasına varıncaya kadar kaldırırdı. O bunu rükû’ için tekbir getirdiği vakit de yapardı, başını rükû’dan kaldırdığı vakit de yapar ve “semiallah u limen hamideh” derdi. Fakat secdelerd e bunu (el kaldırmayı) yapmazdı."179
Malik b. el-Huveyris'den rivayete göre de Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Tekbir getirdiği vakit ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldırırdı. Rükû’ya vardığı zaman yine kulaklarının hizasına varıncaya kadar ellerini kaldırırdı. Başını rükû’dan kaldırdı mı "semiallah u limen hamideh" der ve yine böyle yapardı."180
Çeşitli şekillerde vârid olmuş ibadetler in değişik zamanlard a (bu şekillerinden birisiyle) yapılması gerekir. Çünkü böylelikle kalb huzura kavuşur, sünnete uyulur ve sünnet canlandırılmış olur.
Ellerini (tekbir için) kaldırdıktan sonra göğsü üzerinde sağ el, sol elin dışına gelecek şekilde yerleştirir. Sağ eliyle sol elinin bileğini kavrar, yahutta elini tutmaksızın kolunun üzerine koyar. Her ikisi de sünnettir.
İstiftâh (namaza başlama) duasını okuması sünnettir. Çünkü Buhârî ve Muslim'de Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği sabittir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazda tekbir getirdi mi kıraate başlamadan önce kısa bir süre susardı. Ben: Ey Allah'ın Rasûlü, anam babam sana feda olsun. Tekbir ile kıraat arasındaki susman var ya o vakit ne diyorsun? dedim. Şöyle buyurdu: Ben

Allah'ım benimle günahlarım arasını doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır. Allah'ım, beyaz elbisenin kirden arınıp temizlend iği gibi sen de beni günahlarımdan öylece temizle! Allah'ım, beni günahlarımdan karla, suyla, dolu ile yıkayıp temizle." derim diye buyurdu.1 81
Dilerse bunun yerine:

Allah'ım, hamdinle seni tesbih ederim, ismin ne mübarektir, şanın ne yücedir. Senden başka hiçbir ilah yoktur."182
Yahut:

Cebrail'in, Mikail'in, İsrafil'in Rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı, gizliyi ve açığı bilen Allah'ım! Sen ihtilâf edegeldik leri hususlard a kullarının arasında hüküm verecek olansın. Hakka dair olup, hakkında ihtilâfa düşülen hususlard a -iznin ile- beni doğruya ilet. Çünkü şüphesiz ki sen dilediğini dosdoğru yola iletensin ."183 de diyebilir yahutta Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den söylediği sahih olarak rivayet edilen başka bir duayı okuyabili r.
İnsanın bazan bu duayı, bazan ötekini okuyarak başlaması gerekir. Böylelikle bütün sünnetleri yerine getirmiş olur ve bu yolla sünneti canlandırmış, kalbi uyanık tutmuş olur. Fakat her ikisini birarada okumaz. Çünkü Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Ebu Hureyre'nin sorusuna verdiği cevabda iki duayı birarada zikretmem iştir.
Daha sonra: "Eûzu billahi mine'ş-şeytani'r-racim. Bismillah irrahmani rrahim" diyerek Fatiha suresini okur. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem: "Fatihatu'l-Kitab'ı okumayan kimsenin namazı olmaz."184 diye buyurmuştur.
Fatiha namazın rükunlerinden birisidir ve namazın sıhhati için şarttır. Fatiha'sız namaz sahih olmaz. Namaz kılan kişi her rekatte Fatiha'yı okur. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem namazını doğru dürüst kılamayan zata birinci rekati anlatırken: "Sonra bunları namazının tamamında yap."185 diye emir buyurmuştur. Rukû, sücûd, kıyam ve ku’ûd (oturmak) herbir rekatin rüknü olduğu gibi Fatiha okumak da aynı şekildedir. Hiçbir farkı yoktur. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem herbir rekatte bu sureyi okumaya devam etmiştir. Onun herhangi bir rekatte Fatiha'yı okumadığına dair bir rivayet bilinmeme ktedir.
Fatiha'yı okuma yükümlülüğü ancak imama rükû halinde iken yahutta kıyamda iken namaza başlayıp da Fatiha'yı okumayı bitirmede n önce rukû’yu kaçıracağından korkan kimseden sakıt olur. Çünkü Ebu Bekre Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise göre o Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'e rükûda iken yetişmiş, saffa varmadan önce rükû yapmış, daha sonra bunu Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e anlatınca, Peygamber de ona: "Allah senin bu bağlılığını arttırsın, fakat bir daha böyle yapma."186 diye buyurmuş, kıraatine yetişmeyip sadece rükûsuna yetiştiği rekâti kaza etmesini emretmemiştir. Eğer kıldığı o rekat sahih olmamış olsaydı, namazını doğru dürüst kılamayan kimseye -namazının rükunlerini yerine getirmediğinden ötürü- tekrar kılmasını emrettiği gibi, Ebu Bekre'ye de o rekatini yeniden kılmasını emrederdi . Fatiha kıyamda rükündür. Kendisind en önce namaza başlanmış olan böyle bir kimse (mesbuk)den ise imama tabi oluşundan dolayı kıyam sâkıt olmuştur. Onun üzerinden Fatiha'nın okunacağı yer olan kıyam sakıt olunca bu haldeyken yapacağı kıraat de sâkıt olur. Fatiha'nın okunması imama da me'muma (imama uyana) da, namazı tek başına kılana da, gizli ve açıktan okunan namazlard a da farzdır. Ancak sözünü ettiğimiz mesbûktan Fatiha'nın okunması sakıt olur.
Sünnet sabah namazında imama uyanın Fatiha'yı okumasının vücubuna delildir. Sabah namazı ise açıktan okunan bir namazdır. Ubâde b. es-Sâmit Radıyallahu anh dedi ki: Sabah namazında Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in arkasında idik. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Kur'ân okumak istedi, fakat Kur'ân okumakta biraz zorluk çekti. Namazını bitirince: "Muhtemele n imamınızın arkasında siz de okuyorsun uz." dedi. Bizler: Evet hızlıca, ey Allah'ın Rasûlü dedik. Şöyle buyurdu: "Sadece Fatihatu'l-kitab'ı okuyunuz. Çünkü Fatiha'yı okumayan kimsenin namazı olmaz."187
İmam Ahmed, Muhammed b. Ebi Âişe'den, o Muhammed ashabından bir adamdan şöyle dediğini rivayet etmektedi r: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Galiba imam okurken siz de okuyorsun uz." Bunu üç defa söyledi. Ashab: Evet biz bunu yapıyoruz, deyince Peygamber şöyle buyurdu: "Sizler bunu yapmayınız. Ancak birinizin Fatihatu'l-kitabı okuması müstesnâ."188
Tek başına namaz kılan da, imama uyan da, imamın kendisi de Fatiha'dan sonra "âmîn" der. Bu sözü açıktan okunan namazda açıkça, gizliden okunan namazda da gizlice söyler. İmama uyan kimsenin imama uygun hareket etmesi, ondan önce dememesi ve ondan sonraya kalmaması gerekir. Bundan sonra ise Kur'ân-ı Kerim'den kolayına geldiği kadarıyla okuması sünnettir.
Daha sonra ellerini, omuzlarının yahut kulaklarının hizasına kaldırarak tekbir getirip rükûya varır. Ellerini dizlerini n üzerine onlara dayanarak parmakları açık vaziyette, başı sırtıyla düz bir halde rükûda durur, rükûsunda bütün eklemleri yerine oturarak "subhane rabbiye'l-azîm" der. Efdal olan bunu üç ya da daha fazla tekrarlam asıdır. Bu zikri yaparak hem sözlü olarak yüce Allah'ı tazim etmiş olur, hem de fiili olarak rükûya varmakla onu tazim etmiş olur. "Subhane rabbiye'l-azîm"den sonra "ve bi hamdihi" diye eklemesi müstehabtır. Çünkü bu sahih sünnette böylece varid olmuştur. Aynı şekilde sahih hadiste zikredile ni söylemesi de meşrudur. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem rükû ve sucudunda: "Subhaneke llahumme Rabbenâ ve bi hamdike. Allahummağfirli" derdi."189 Yine sünnette sahih olarak gelen rivayetle rden birisi de Âişe Radıyallahu anha'nın şu rivayetid ir. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem rükû ve sücûdunda: "Subbûhun, kuddusun, Rabbu'l-melâiketi ve'r-ruh" derdi.190
Pazularını -yanındakine eziyet vermeyece kse- açması sünnettir. Eğer yanındakine rahatsızlık verecekse sünnet yapmak için müslümanın hurmetini (saygı göstermesilmesi gereken hakkını) çiğnemez.
Daha sonra başını rükûdan kaldırırken ellerini de omuzlarının yahut kulaklarının alt hizasına kaldırıp, "semiallah u limen hamideh" der.191 İster imam olsun, ister tek başına kılsın farketmez . Ayakta iken "Rabbena ve leke'l-hamd" ve başını kaldırdıktan sonra da "hamden kesiran, tayyiben, mübareken fihi" "mile's-semavati ve mile'l-ardi ve mil'a mâ şi'te min şey'in ba'du"192 der. Şâyet imama uyan bir kimse ise başını kaldırırken "Allahumme Rabbenâ ve leke'l-hamd" der. Kıyamda düzgün durunca da "hamden, kesiran, tayyiben. .." diye duayı az önce geçtiği gibi sonuna kadar okur.
Rükû’dan kalkmak bir rükundür. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem doğru dürüst namazını kılamayan zata şöyle demiştir: "Sonra kalk ve ayakta itidal üzere bekle."193
Elleri kaldırmak ise sünnettir. rükûdan kalktıktan sonra şunu da eklemek meşrudur: "...Ehlu's-senâi ve'l-mecdi ehakku mâ kale'l-abdu ve küllünâ leke abdun. Allahumme lâ mânia limâ a'tayte ve lâ mu'tiye li mâ mena'te ve lâ yenfau ze'l-ceddi min ke'l-ceddu: Ey övülmeye ve şanının yüceltilmesine ehil olan. Kulun söylediği en hak söz (budur). Hepimiz senin kulunuz. Allah'ım, senin verdiğini kimse engelleye mez, senin alıkoyduğunu kimse veremez. Gayret eden kimsenin gayretini n sana karşı faydası olmaz."194
Namaz kılan kişinin sağ elini, sol elinin üzerinde göğsünün üzerine koyması müstehabtır. Tıpkı rükûdan önceki kıyamda yaptığı gibi rükûdan sonraki kıyamda da ellerini göğsünde bağlar. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in bunu yaptığına delâlet eden rivayetle r sabit olmuştur. Bu hususta Vail b. Hucr'un195 ile Sehl b. Sa’d'ın196 rivayet ettiği hadisler bunu göstermektedir.
Sünnet-i seniyye rükûdan sonra itidal miktarının ne kadar olduğuna delâlet etmektedi r. Berâ b. Âzib Radıyallahu anh dedi ki: "Muhammed Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte kıldığımız namazı dikkatlic e takib ettim. Onun kıyamını, rükûya varışını, rükûsundan sonra kalkışını, secdesini, iki secde arasındaki oturuşunu, sonra bir daha secde yapışını, selâm vermeden önceki oturuşunu ve namazından ayrılışını nerdeyse birbirine yakın buldum."197
Sonra eğer imkânı varsa dizlerini ellerinde n önce koyacak şekilde tekbir getirip, secdeye varır. Eğer dizlerini önce koymakta zorlanırsa, önce ellerini koyar. Ayak ve el parmaklarını kıbleye doğru tutar. El parmaklarını birbirine bitişik tutar. Secdesini yedi azası üzerine yapar. Bunlar burun ile birlikte alın, iki eller, iki diz ve ayakların parmaklarının içleridir. Bu sırada "subhâne rabbiye'l-a'lâ" der ve bunu üç veya daha fazla tekrarlar .
Bundan başka "subhaneke llahumme Rabbenâ ve bi hamdike Allahummağfirlî" demesi de müstehabtır. Ayrıca" subbûhun, kuddusun, Rabbu'l-melaiketi ve'r-ruh"der ve çokça dua eder. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Rukûa gelince, orada aziz ve celil olan Rabbi tazim ediniz, secdelerd e ise çokça dua ediniz, orada duanızın kabul edilmesi umulur."198 Rabbinden dünya ve âhiret hayırlarından ister. Namaz farz ya da nafile olsun farketmez .
Daha sonra secdeye gider. Pazularını yanlarından, karnını baldırlarından, baldırlarını bacaklarından uzak tutar. Kollarını yerden kaldırır. Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sücûd halinde mutedil olunuz. Sizden herhangi biriniz köpeğin yayması gibi kollarını yere koymasın.”199
Namaz kılan (secdede iken) ellerini yerde, omuzların hizasında tutabilir . Dilerse onları daha öne götürerek, alnının yahutta kulak diplerini n hizasında da tutabilir . Bütün bu hususlard a sünnetten rivâyet gelmiş bulunmakt adır.
Secdeye varmak yüce Allah'a ibadetin ve O'nun önünde zilletle eğilmenin en mükemmel hallerind endir. İnsan vücudundaki en şerefli azası olan alnını, onun en aşağıda bulunan ve en alttaki azası olan ayağının hizasında yüce Allah'a ibadet etmek ve O'na yakınlaşmak için koyar.
İşte bundan dolayı insan secde halinde iken yüce Allah'a en yakındır. Yüce Allah: "Secde et ve yaklaş!" (el-Alak, 96/19) diye buyurmakt adır. Bundan dolayı azalarımızın secdeye varmasından önce kalblerim izin secde edebilmes i gerekir. Taki insan Allah için bu zillet ve tevazuund a secdenin tadını ve lezzetini idrâk edebilsin . Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secdede olduğu haldir. Bu sebeple secdede çokça dua ediniz."200
Sonra tekbir getirerek başını kaldırır. Sol ayağını yayarak üzerinde oturur. Ayağın üst kısmı yere, iç kısmı yukarıya doğru gelir. Sağ ayağını diker, ellerini parmak uçları dizlerini n yanında olacak şekilde uyluklarına koyar. Yahutta sağ elini sağ dizi üzerine koyar, sol eliyle ise sol dizini kavrar. Bu iki şekil Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den rivâyet edilmiş olup, her ikisi de sahihtir. Bu esnada: "Allahum mağfir lî, verhamnî ve âfinî, vehdinî, verzuknî: Allah'ım bana mağfiret buyur, merhamet eyle, afiyet ver, hidayete ilet, bana rızık ihsan et!" der.201 Bu oturuşunda da bütün azaları yerli yerince oturur.
Daha sonra tekbir getirerek ikinci secdesini yapar. Birinci secdede yaptığı gibi hareket eder. Sonra tekbir getirerek başını kaldırır, hafifçe oturur. Buna "istirahat oturuşu (celsetu'l-istiraha)" denilir ve bu oturuş müstehabtır. Terkedece k olursa bir beis yoktur. Fakat bu oturuşta herhangi bir zikir ve dua bulunmama ktadır.
Daha sonra ikinci rekat için mümkün olursa dizlerine dayanarak kalkar. Bu zor gelirse (elleriyle) yere dayanır. Sonra Fatiha'yı ve Fatiha'dan sonra Kur'ân-ı Kerim'den kolayına geleni okur. Arkasından ilk rekatte yaptıklarını yapar. İkinci rekat için iftitah tekbiri de, istiftah duası (başlama duası) da yapmaz, eûzu de çekmez. Çünkü namaz başından sonuna kadar tek bir ibadettir . Birinci rekâtte eûzu çekmek yeterlidi r. Eğer birincisi nde unutmuşsa, ikinci rekâtte eûzu çeker.
Bundan dolayı her iki rekâtte Fatiha'dan sonra okuyacağı şeylerde sıraya muhalefet mekrûhtur. Çünkü namazdaki kıraat birdir. Her rekâtte eûzu çekmek caizdir fakat yeni bir niyet getirmez.
Şâyet namaz iki rekâtli ise yani sabah, cuma ve bayram namazı gibi iki rekât olarak kılınıyor ise, ikinci secdeden başını kaldırdıktan sonra sağ ayağını dikip, sol ayağını yatırarak oturur.
Sağ elini şehadet parmağı dışında diğer bütün parmaklarını kapatarak sağ uyluğu üzerinde koyar. Şehadet parmağı ile tevhide işaret eder.Şâyet elinin serçe parmağı ile yüzük parmağını kapatır, baş parmağı ile orta parmağını halka yaparak, şehadet parmağıyla işaret ederse bu da güzeldir. Çünkü her iki şekil de Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'den sabit olmuştur. Efdal olan ise kimi zaman bunu, kimi zaman ötekisini yapmaktır. Sol elini sol baldırı üzerine parmakları açık ve bitişik uzunlamasına yerleştirir.
Sol eli ile diz kapağını tutar, sağ elini az önce parmaklar ile ilgili yapılan iki açıklama şeklinden birisi ile dizi üzerinde koyar. Çünkü sünnet bu şekilde de varid olmuştur.
Daha sonra bu oturuşta teşehhüd duasını okur ki o da şudur:

Bütün yüce övgüler, dualar, güzellikler Allah'ındır. Ey Peygamber selam sana! Allah'ın rahmeti ve bereketle ri de (üzerine olsun). Selam bizlere ve Allah'ın salih kullarına. Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür.202 Allah'ım, İbrahim'e ve İbrahim'in âline salât (rahmet) eylediğin gibi, Muhammed'e ve Muhammed'in âline (ümmetine) da salât (rahmet) eyle! Çünkü sen her hamde layık olansın, şanı pek yüce olansın. Allah'ım İbrahim'e ve İbrahim'in âline (ona iman edenlere) bereketle r ihsan eylediğin gibi, Muhammed'e ve Muhammed'in âline (ümmetine) de bereketle r ihsan eyle. Şüphesiz ki sen her hamde layık olansın. Şanı pek yüce olansın."203
Dört husustan Allah'a sığınması sünnettir. Bunun için şöyle der:

"Allah'ım ben sana, cehennem azabından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesind en ve Mesih Deccal'in fitnesind en sığınırım." Sonra dünya ve âhiret hayırlarından dilediği şekilde dua eder. Annesine, babasına ve onların dışındaki diğer müslümanlara dua etmesinde bir sakınca yoktur. Kıldığı namaz farz ya da nafile olsun farketmez . Arkasından sağına ve soluna "es-selamu aleykum ve rahmetull ah... es-selamu aleykum ve rahmetull ah" diyerek selam verir. Bunları diliyle söylerken, kalbiyle de düşünür.
Dua esnasında teşehhüd getirirke n şehadet parmağı ile işaret eder. Dua ettikçe hareket ettirir. Bununla dua edilen yüce Allah'ın yüceliğine işaret eder. Buna göre "et-tahiyyatu lillahi ve’s-salavatu ve’t-Tayyibât" derken işaret etmez. "es-Selamu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu" derken işaret eder. "es-Selamu aleyna ve ala ibadillah’is-salihin” derken işaret eder. “Eşhehu enla ilahe illallah”ı okurken işaret etmez. Allahumme salli ala Muhammed. .." okurken işaret eder. "Allahumme barik ala Muhammedi n..." okurken işaret eder. "eûzu billahi min azabi cehennem" okurken işaret eder. "Ve min azabi'l-kabr" okurken işaret eder. "Ve min fitneti'l-mahya ve'l-memat" okurken işaret eder. "Ve min fitneti'l-Mesihi'd-Deccal" derken işaret eder.
Teşehhüde dair birden çok şekli gösteren sahih hadisler vârid olmuştur. Bundan dolayı bizim sünnete uyarak, sünneti canlandırmak ve kalbin huzuru için kimi zaman bunu, kimi zaman ötekisini yapmamız gerekir.
Şâyet namaz -akşam gibi- üç rekâtli yahut -öğle, ikindi ve yatsı gibi- dört rekâtli ise teşehhüdün birinci bölümünü okur. Bu da az önce kaydettiğimiz "eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammede n abduhu ve Rasûluhu" bölümü ne kadardır. Bazı ilim adamlarına göre o bununla birlikte Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e salât da getirir.
Daha sonra dizlerine dayanarak ayağa kalkar, ellerini omuzlarının hizasına yahut kulak diplerine kadar kaldırarak "Allahu ekber" der. Sonra ellerini az önce geçtiği üzere göğsünün üzerine koyar. Sadece Fatiha'yı okur. Öğle namazının üç ve dördüncü rekâtinde bazı hallerde Fatiha'dan fazla bir şey okursa mahzuru yoktur. Çünkü Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'den gelen rivâyetler arasında buna delâlet eden ifadeler sabit olmuştur. Ebu Said Radıyallahu anh'ın rivâyet ettiği hadisten2 04 bu anlaşılmaktadır. Daha sonra akşamın üçüncü rekâtinden, öğle, ikindi ve yatsının da dördüncü rekâtinden sonra -az önce iki rekâtli namazda geçtiği üzere- teşehhüdde bulunur. Sonra "es-selamu aleykum ve rahmetull ah" diyerek sağına, yine "es-selamu aleykum ve rahmetull ah" diyerek soluna selam verir.
Bazı ilim ehline göre birinci ve ikinci selam verişte "ve berekâtuhû" lafzını ilave eder. Buna delil Ebu Davud'un rivâyet ettiği bir hadis-i şerif'tir.205 Hafız İbn Hacer dedi ki: “İbn Hibban'ın Sahih'inde, İbn Mesud'un rivâyet ettiği hadiste "ve berekâtuhû" fazlalığı sabittir. Bu fazlalık İbn Mâce'de de vardır. Yine Ebu Davud'da Vâil b. Hucr yoluyla gelen hadiste de bulunmakt adır. Bundan dolayı, bu fazlalığın hadis kitablarında hiçbir yeri yoktur, diyen İbnu's-Salâh'a hayret doğrusu."206
Akşamın üçüncü rekâti ile öğle, ikindi ve yatsının son iki rekâtinin sadece Fatiha okunması ve açıktan kılınan namazlard a bile kıraatin gizlice yapılması gibi bir özelliği vardır.
Üç ya da dört rekâtli namazların son teşehhüdünde teverrük oturuşu yapılması sünnet olup, bunun da meşru üç şekli vardır:
Birinci şekil; Sağ ayağını diker sol ayağını ise onun altından dışarı doğru çıkarır ve makadı üzerine oturur.
İkincisi, her iki ayağını da yatırarak, her ikisini de sağ tarafından dışarı çıkartır.
Üçüncüsü, sağ ayağını yayıp, sol ayağını, sağ ayağın uyluğu ile baldırı arasına sokar.
İnsanın kimi zaman birisini, kimi zaman ötekisini yapması gerekir.
Geçen bütün bu hükümlerde kadın da erkek gibidir. Ancak kadın, -elbisesi ile örtmesi gereken yerler ve kıraat meselesi gibi mazı meseleler de- erkekten farklıdır. Erkek açıktan kılınan namazlard a kıraati açıktan okur. Kadın için sünnet olan ise gizli okumaktır.
Selam verdikten sonra müslüman kimsenin “Estağfirullah” diyerek üç defa Allah'tan mağfiret dilemesi ve:

Allah'ım selam (her türlü kusurlard an eksik olan) sensin. Esenlik sendendir . Ey celal ve ikram sahibi, sen ne yüce ve mübareksin! Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Egemenlik yalnız O'nun, hamd yalnız O'nadır. O herşeye güç yetirendi r. Allah'ın verdiğini hiç kimse engelleye mez, vermediğini kimse veremez. İtibar sahipleri ne itibarı senin yanında fayda vermez. Allah güç vermedikçe hiçbir şeye güç yetirilem ez, takat getirilem ez. Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O'ndan başkasına ibadet etmeyiz. Nimet yalnız O'nundur, lütuf sadece O'ndandır, güzel övgüler yalnız O'na aittir. Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Dinimizi yalnız O'na halis kılanlar olarak (bunları söylüyoruz) varsın kâfirler hoşlanmasınlar."
Sonra otuzüç defa "subhanall ah", yine o kadar "elhamduli llah", yine o kadar "Allahuekb er" der. Yüzü tamamlama k üzere de: "

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O bir ve tektir. O'nun ortağı yoktur. Mülk/Egemenlik yalnız O'nundur. Hamd yalnız O'nadır. O herşeye güç yetirendi r." der, Âyete'l-kürsi'yi, İhlâs Sûresini ve Felak ile Nas sûrelerini okur ve bunları her namazdan sonra yapar.
Sabah ve akşam namazlarından sonra bu sureleri üçer defa tekrarlam ası müstehabtır. Çünkü bu husus Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den gelen bir hadis-i şerifte varid olmuştur.
Bütün bu zikirler sünnet olup, farz değildir.
Namazı Doğru Dürüst Kılamayan Kimse İle İlgili Hadis-i Şerif
Ebu Hureyre, Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem mescide girdi. Bir adam da mescide girdi, namaz kıldı, sonra Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem’e selam verdi. Peygamber selamını alıp şöyle buyurdu: "Geri dön, namaz kıl. Çünkü sen namaz kılmış değilsin." Adam geri döndü, az önce kıldığı şekilde bir namaz kıldı. Sonra geldi. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e selam verdi. Peygamber: "Geri dön, namaz kıl. Çünkü sen namaz kılmış değilsin." diye buyurdu ve bu üç defa tekrarlan dı.
Adam: Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, bundan daha güzel kılmasını bilmiyoru m, bana öğret. Peygamber şöyle buyurdu: "Namaz için durduğun vakit tekbir getir. Sonra Kur'ân'dan ezbere bildikler inden kolayına gelen kadarını oku. Sonra azaların, eklemleri n iyice yerine oturuncay a kadar rükûya var. Sonra ayakta mutedil duruncaya kadar başını kaldır. Sonra secde halinde bütün azaların, mafsalların yerli yerince oturuncay a kadar secde et. Sonra başını kaldır ve yine bütün aza ve mafsalların yerli yerince oturuncay a kadar dur ve bunu namazının tamamında böylece yap!"207
Muslim'in rivâyetinde de şöyle denilmekt edir: "Namaz kılmak için kalktığında iyice abdest al, sonra kıbleye dön ve tekbir getir."208
Namazın kılınış şeklini gösterdikten sonra şimdi namazın rükunlerine, şartlarına, vâciblerine, sünnetlerine ve bunlar ile ilgili olan hükümlere değinmemiz gerekmekt edir.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZIN RÜKUNLERİ

Rukûn, bir şeyin parçası olup, kendisi olmaksızın o şeyin var olmasına imkân bulunmaya n parçaya denir. Buna göre sücûd namazın bir rüknüdür, çünkü namazın bir parçasıdır ve sücûd da olmadan namaz diye bir şey olmaz.
İster kasten, ister yanılarak olsun namazın Rükunleri asla düşmez. Aksine Rükun terkedild iği için namaz batıl olur. Sahih görüşe göre namazın Rükunleri ondörttür. Bunları aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz:
1. Kıyam -güç yetirmek halinde- Çünkü yüce Allah: "Namazları ve özellikle orta namazı koruyunuz, gönülden gelerek saygı ve itaat ile Allah'ın huzurunda ayakta durunuz." (el-Bakara, 2/238) diye buyurmakt adır. Ayrıca İmran b. Husayn Radıyallahu anh rivâyet ettiği hadiste şöyle demektedi r: Benim basurlarım vardı. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e namaza dair soru sordum da şöyle buyurdu: "Ayakta namaz kıl, gücün yetmezse oturarak, gücün yetmezse yanın üzere yatarak (kıl)" diye buyurdu.2 09
2. İhram (iftitâh) tekbiri: Çünkü yüce Allah: "Ve Rabbinin adını anarak namaz kılan." (el-A'lâ, 87/15) diye buyurmakt adır. Ali Radıyallahu anh'ın rivâyet ettiği hadise göre de Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Namazın anahtarı abdestli olmak, onun haram kılınması (namazın dışındaki işlerle uğraşmanın haram kılınması) tekbir getirmek, helal kılınması (namazın dışındaki işleri yapmanın helal olması) de selâm vermektir ."210
"Allahu ekber" lafzını muayyen olarak söylemek gerekir. Çünkü yüce Allah: "Ve Rabbini tekbir et" (el-Müddessir, 74/3) diye buyurmakt adır. Namazını doğru dürüst kılamayan kişi ile ilgili hadisin Taberânî'deki rivâyetinde: "...Sonra Allahu ekber dersin..."211 denilmekt edir. Ayrıca Ebu Humeyd es-Sâidî'nin rivâyet ettiği hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem namaz kılmak için ayağa kalktı mı evvela dimdik ayakta durur, ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırır, sonra da: "Allahu ekber" derdi."212
3. Her rekâtte Fatiha suresini okumak: Sahih ve sarîh (apaçık) sünnet buna delil teşkil etmektedi r. Ubâde b. es-Sâmit Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kitabın başındaki Fatiha suresini okumayan kimsenin namazı olmaz."213 Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kitabın başlangıcını teşkil eden Fatiha suresinin içinde okunmadığı hiçbir namaz yerini bulmaz..."214 Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den sabit olan rivâyetlere göre de o farz ve nafile namazların herbir rekâtinde Fatiha suresini okurdu. Ondan buna muhalif bir rivâyet sabit olmamıştır. İbadetlerde esas olan ise ittibâdır. Ayrıca hadis-i şerifte: "...Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, siz de öylece namaz kılınız."215 diye buyurulma ktadır.
4. Rukû: Buna delil yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Ey iman edenler! rukû ediniz, secde yapınız!" (el-Hac, 22/77) Namazını doğru dürüst kılamayan zatın durumunu anlatan hadis-i şerifte de Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'in şu buyruğu da buna delildir: "...Sonra rukû halinde iken mutmain oluncaya (azaların ve eklemleri n o halde yerli yerine gelinceye kadar) rukûda kal..."216
5. Rukûdan doğrulmak: Bunun delili namazını doğru dürüst kılamayan zata ait rivâyettir. Orada: "...Sonra ayakta mutedil bir şekilde duruncaya kadar rükûdan kalk..." denilmekt edir. Ayrıca Ebu Humeyd'in Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'ın namazını anlatırken söyledikleri şu ifadeler de buna delildir: "Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem başını kaldırdı ve herbir omuru yerine geri dönünceye kadar doğruldu."217 Mü'minlerin annesi Âişe Radıyallahu anha Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namazını anlatırken şunları söylemektedir: "...Başını rükûdan kaldırdı mı ayakta büsbütün doğrulmadıkça secdeye gitmezdi. .."218 Ebu Mesud el-Ensari el-Bedrî (Bedir savaşına katılmış olan) dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Rükû ve sücûdda omurlarını doğru dürüst hizaya getirmeye n kimsenin namazı yerini bulmaz."219
6. Yedi aza üzerine secde etmek: Buna delil yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Rukû ediniz, secde yapınız." (el-Hac, 22/77) buyruğu ile Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namazını doğru dürüst kılamayan şahısa söylediği şu sözlerdir: "...Sonra secde halinde itminan buluncaya (herbir aza ve eklem yerli yerine oturuncay a) kadar secde et..." İbn Abbas Radıyallahu anh'dan rivâyete göre de Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ben yedi kemik üzere secde etmekle emrolundu m. Alnım üzere -bu arada burnuna da işaret etti-, iki ellerim, iki dizim ve ayakların parmak uçları (üzerine)..."220
7. Sücûddan doğrulmak: Buna delil Peygamber efendimiz in namazını doğru dürüst kılamayan kimseye söylediği: "...Sonra mutmain (azaların ve eklemleri n yerli yerine oturuncay a) oluncaya kadar oturacak şekilde başını kaldır..."
8. İki secde arasında oturuş: Çünkü peygamber Sallallah u aleyhi vesellem doğru dürüst namaz kılamayan kişiye şöyle demiştir: "Sonra başını (secdeden) kaldır ve mutmain oluncaya kadar otur"221
9. Bütün Rükunlerde tuma'nine (yani herbir Rükunde bütün organ ve eklemleri n yerli yerine oturması): Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Mü'minler gerçekten felâh bulmuşlardır. Onlar ki namazlarında huşû’ içindedirler." (el-Mu'minûn, 23/1-2); "İman edenlerin kalblerin in Allah'ın zikrine ve inen hakka karşı yumuşayarak saygı ile boyun eğecekleri zaman... gelmedi mi?" (el-Hadid, 57/16)
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Siz benim şu kıbleye doğru yönelişimi görüyor musunuz? Allah'a yemin olsun ki rükûnuz da, huşû’unuz da bana gizli kalmıyor. Şüphesiz ki ben sizleri sırtımın arkasındanda görüyorum."222
Enes b. Malik Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Rükûu ve sücûdu dosdoğru yapınız. Allah'a yemin ederim şüphesiz ki ben sizleri ardımdan -rivâyetlerde: sırtımın arkasından- rukû ve secde ettiğiniz vakit görüyorum."223
Ayrıca Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazını doğru dürüst kılamayan kimseye rukû, sucûd, doğrulmalar ve oturmalar da tuma'nineyi yerine getirmesi ni (her bir hareketin de bütün aza ve eklemleri nin yerli yerince oturuncay a kadar beklemesi ni) söylemiştir.
10. Son teşehhüd: İbn Mesud'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bizler Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in arkasında namaz kıldık mı es-selâmu alâ Cibril ve Mikâil es-selâmu alâ fulan ve fulan (Cebrail'e, Mikail'e selam olsun, filan ve filana selam olsun) derdik. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bize yönelerek dedi ki: "Şüphesiz (es-selam) Allah'tır. Dolayısıyla sizden biriniz namaz kıldı mı: et-tahiyyatu lillahi.. ." desin.224 İşte bu daha önceleri farz değilken, sonradan (son teşehhüdün) farz kılındığının delilidir .
11. Son teşehhüd için oturmak: Çünkü Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'in böyle yaptığı tevâtür ile sabit olmuştur. O son oturuşu oturur ve orada teşehhüdü okurdu. Bize de Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem kendisine uymayı emrederek: "...Ve benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece kılınız..." diye buyurmuştur.225
12. Peygamber Muhammed Sallallah u aleyhi vesellem'e salât getirmek: Buna delil yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber e salât ederler. Ey mü'minler, siz de ona salât ve selâm edin." (el-Ahzâb, 33/56)
Ebu Mesud el-Bedri'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Beşir b. Sa’d dedi ki: Yüce Allah bize sana salât getirmemi zi emretti. Ey Allah'ın Rasûlü, sana nasıl salât getirelim? Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem sustu, sonra şöyle buyurdu:

: Allah'ım İbrahim'e ve İbrahim'in âline (ümmetine) salât (rahmet) eylediğin gibi, Muhammed'e ve Muhammed'in âline de salât eyle! Âlemler arasında İbrahim'e ve İbrahim'in âline bereketle r ihsan eylediğin gibi, Muhammed'e ve Muhammed'in âline de bereketle r ihsan eyle. Şüphesiz ki sen Hamidsin, Mecidsin” deyiniz. Selam ise bildiğiniz gibidir."226
13. Bütün bu Rükunlerde -namazını doğru dürüst kılamayan zatın hadisinde geçtiği üzere- tertibe riayet etmek.
14. Selâm vermek. Çünkü Ali Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Namazın anahtarı taharet, onun tahrimi (namazın dışındaki fiillerin haram kılınması) tekbir, tahlili (namazın dışındaki fiilleri yapmanın helal olması) da selâm vermektir ."227
Âmir b. Sa’d da babasından şöyle dediğini rivâyet etmektedi r: "Ben Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in yanağının beyazını (sakalsız kısmını) görünceye kadar sağına ve soluna selam verdiğini görüyordum."228
Alkame b. Vaîl de babasından şöyle dediğini rivâyet etmektedi r: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte namaz kıldım. Sağına “es-selamu aleykum ve rahmetull ahi ve berekâtuhû” diyerek selâm veriyordu, soluna da; es-selâmu aleykum ve rahmetull ahi ve berekâtuhû” diyerek selâm veriyordu ."229
Namazda Bir Ruknü Terkeden Kimsenin Hükmü
Terkedile n rükun ya iftitah tekbiridi r yahutta ondan başkasıdır. İftitah tekbirini kasten ya da yanılarak terkeden kimsenin namazı başlamış olmaz.
İftitah tekbiri dışındaki bir rüknü kasten terkeden kimsenin namazı bâtıl olur. Yanılarak terkeden kimsenin durumu ile ilgili açıklamalar da aşağıdaki gibidir:
1. Namaz kılan kişi bir sonraki rekâtinde bir önceki rekâtte terkettiği yere gelecek olursa, o rüknü unuttuğu rekâti sayılmaz, kıldığı bir sonraki rekât onun yerine geçer, selam verdikten sonra sehv secdesi yapar, sonra da secdenin akabinde selam verir.
2. Eğer yanılarak terkedile n rüknün yerine varmamış ise, o terkettiği rükne geri döner, o rüknü ve ondan sonra yapılması gerekenle ri dönüp yapması vücuben gerekir. Selamdan sonra sehv secdesi yapar ve secdesini n akabinde de selam verir.
3. Şâyet namazdan sonra hatırlayacak olursa, onun hakkında şu iki durumdan birisi sözkonusu olur.
a- Aradan uzun bir zaman geçmemiş, namazı az önce bitirmiş ise tekbir getirmede n ayakta durur ve son teşehhüd ve selam ile birlikte bir rekât kılar, sonra da sehv secdesi yapıp selam verir.
b- Eğer aradan uzunca bir zaman geçmiş ise Rükunlerinden birisini terkettiğinden ötürü namaz batıl olduğundan namazını tamamen iade eder.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZIN ŞARTLARI

Şart: Kendisi olmazsa var olması için şart koşulan şeyin bulunmasına imkân olmayan, bununla birlikte namazın fiillerin den ve sözlerinden de olmayan fakat vakit, mekânın uygunluğu ve taharet gibi namazdan önce tamamlanm ası gereken hazırlıklardır.
Namazın şartları dokuz tanedir. Bunları aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz:
1. Müslüman olmak. Namaz kâfir olana farz değildir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Harcamala rının onlardan kabul edilmesin i engelleye n sadece şudur: Onlar Allah'a ve Rasûlüne kâfir olmuşlardır. Namaza ancak üşene üşene gelirler. İnfaklarını da mutlaka isteksiz yaparlar." (et-Tevbe, 9/54)
Kişi kâfir iken namaz kılarsa sahih olmaz. Çünkü İbn Abbas Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Muâz şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem beni gönderdi ve şöyle buyurdu: "Sen kitab ehli bir kavmin yanına gidiyorsu n, onları Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Rasûlü olduğuma şehadet getirmeye çağır. Eğer bu hususta sana itaat ederlerse, onlara Allah'ın kendileri ne... farz kıldığını bildir."230
Kur'ân-ı Kerim birçok âyet-i kerimede bu şarta açıklık getirmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Kim İslâmdan başka bir din ararsa, ondan asla kabul olunmaz ve o âhirette zarara uğrayanlardan olur." (Ali İmran, 3/85); "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103); "Ey iman edenler! Sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar... namaza yaklaşmayınız." (en-Nisa, 4/43)
2. Akıl. Çünkü Âişe Radıyallahu anha Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedi r: "Kalem (sorumlulu k) üç kişiden kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, büyüyünceye kadar küçükten, aklı başına gelinceye, yahut, kendisine gelinceye- kadar deliden"231 Ayrıca aklı başında olmayan kimse mükellef olma ehliyetin e de sahip değildir.
3. Temyîz: Amr b. Şuayb'den, o babasından, o dedesinde n rivâyetle dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Çocuklarınıza yedi yaşında iken namaz kılmalarını emrediniz . On yaşında iken (kılmazlarsa) dövünüz ve (erkek-kız) yataklarını ayırınız."232
Yukardaki üç şart diğer ibadetler de de sözkonusudur.
4. Vaktin girmesi. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisâ, 4/103) Bir başka yerde de şöyle buyurmakt adır: "Güneşin (batıya doğru) kaymasından, gecenin karanlığına kadar namazı dosdoğru kıl. Sabah namazını da. Çünkü sabah namazı tanık olunan (bir namaz)dır." (el-İsra, 17/78) Bu âyet-i kerimede beş vakit namazın vakitleri ne işaret vardır.
5. Hadesten taharet: Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirsekler e kadar elleriniz i yıkayın. Başlarınıza meshedin. Her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünub iseniz yıkanıp temizleni n." (el-Mâide, 5/6)
Abdullah b. Ömer Radıyallahu anh da şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinledim: "Abdestsiz hiçbir namaz ve hırsızlıktan elde edilmiş maldan hiçbir sadaka kabul olunmaz."233
6. Necasetle rden uzak olmak. Yüce Allah: "Elbiseni temizle." (el-Müddessir, 74/4) diye buyurmakt adır. Cabir b. Semura'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bir adam Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e hanımına yaklaştığı elbise üzerinde iken namaz kılabilir mi? diye sordu. Peygamber şöyle buyurdu: "Evet, (kılabilir, ancak) onda (necasette n) bir eser görmesi hali müstesnâ, o takdirde onu yıkar."234
Enes Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kendinizi sidikten koruyunuz . Çünkü kabir azabı genellikl e ondan dolayıdır."235
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan dedi ki: Bir bedevi ayağa kalkıp, mescidde küçük abdestini bozdu. İnsanlar onu yakaladılar. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem onlara şöyle dedi: "Onu bırakın ve onun sidiğinin üzerine bir kova su dökünüz. Sizler kolaylaştırıcı kimseler olarak gönderildiniz. Zorlaştıranlar olarak gönderilmediniz."236
7. Setr-i Avret (avret olan yerlerin örtülmesi). Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Ey Ademoğulları her mescidde ziynetini zi alın." (el-A’raf, 7/31) Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de Cabir Radıyallahu anh'a şöyle demiştir: "...Eğer örtün geniş ise vücudunun her tarafını sar. Eğer dar ise onunla belden aşağısını ört."237
Cerhed Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem onun yanından uyluğunu açmış bir halde geçti. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ona: "Uyluğunu ört! Çünkü o avrettend ir." diye buyurdu.2 38
Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre de Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah ay hali olmuş bir kadının namazını başörtüsüz kabul etmez."239
8. Kıbleye yönelmek: Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Evet, hangi yerden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram'a döndür. Siz de her nerede olursanız, yüzlerinizi o yöne döndürün." (el-Bakara, 2/150) Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de şöyle buyurmakt adır: "Namaza duracağın vakit iyice abdest al, sonra kıbleye yönelerek tekbir getir..."240
9. Niyet: Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Halbuki onlar onun dininde ihlâs sahibleri ve hanifler olarak Allah'a ibadet etmelerin den... başkası ile emrolunma dılar." (el-Beyyine, 98/5) Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "Ameller ancak niyetler iledir. Her kişi için ancak niyet ettiği şey ne ise o vardır..."241
Bu şartlardan herhangi birisi yerine getirilme yecek olursa, namaz bâtıl olur.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZIN VACİBLERİ

Vâcib: Şâri’in bağlayıcı şekilde verdiği emirdir. Kasten terkedilm esi halinde namaz batıl olur. Yanılma halinde ise sehv secdesi ile telâfi edilir. Vacibler sekiz tane olup, açıklamaları şöyledir:
1. Bütün Tekbirler: İftitah tekbiri bunun dışındadır çünkü o daha önce de geçtiği üzere rükundur. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namaz kılmak için kalktı mı kıyama durunca tekbir getirir, sonra rükû’a varınca tekbir getirir, sonra başını rükûdan kaldırınca da "semiallah u limen hamideh" der, sonra ayakta iken "Rabbenâ ve leke'l-hamd" der, sonra sücuda giderken tekbir getirir, sonra başını kaldırdığında tekbir getir, sonra secdeye giderken tekbir getirir, sonra başını secdeden kaldırınca tekbir getirirdi . Sonra bunun bir benzerini namazın bütününde bitirince ye kadar yapardı. Ayrıca ikinci rekâtin sonundaki oturuştan kalkınca da tekbir getirirdi . Sonra Ebu Hureyre şöyle derdi: Aranızda kıldığı namazı Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e en çok benzeyeni niz benim.242
2. Tesmî’: Yani "semiallah u limen hamideh" demek. İmam da, tek başına namaz kılan da rükû’dan başlarını kaldırdıkları vakit böyle derler. Az önce zikrettiğimiz Ebu Hureyre hadisi bunu göstermektedir: "Sonra rükû’dan kalkınca semiallah u limen hamideh, der."
3. Tahmîd: Yani "Rabbenâ ve leke'l-hamdu" demek. Hem imam, hem de imama uyanın, hem de tek başına namaz kılanın bunu söylemesi gerekir. Çünkü az önce kaydettiğimiz Ebu Hureyre hadisi bunu gerektirm ektedir: "Sonra ayakta iken Rabbenâ ve leke'l-hamd, der..."
4. Rukûda “Subhane rabbiye’l-azîm” demek. Çünkü Ukbe b. Âmir Radıyallahu anh'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "O halde Rabbini büyük adıyla tesbih et." (el-Vâkıa, 56/96) buyruğu nâzil olunca, Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem: "Bunu rükûnuzda söyleyiniz." diye buyurdu.2 43
5. Sucudda "subhâne Rabbiye'l-a'lâ" demek. Çünkü Ukbe b. Âmir Radıyallahu anh'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "O en yüce Rabbinin ismini tesbih et!" (el-A'la, 87/1) buyruğu nâzil olunca "bunu da sucûdunuzda söyleyin" diye buyurdu.2 44
6. İki secde arasındaki oturuş sırasında "Rabbiğfirlî: Rabbim bana mağfiret buyur" diyerek Allah'tan mağfiret istemek. Çünkü Huzeyfe Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem iki secde arasında: "Rabbiğfirlî, Rabbiğfirlî: Rabbim bana mağfiret buyur, Rabbim bana mağfiret buyur" derdi.245
7. Birinci teşehhüd. Çünkü Abdullah b. Buhayne'den rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bir öğle namazında oturması gerekiyor ken ayağa kalktı. Namazını tamamlayınca oturduğu halde selam vermeden önce herbirisi nde tekbir getirerek iki secde yaptı. Onunla beraber cemaat de bu secdeleri yaptı. Bu secdeleri unuttuğu oturma yerine yapmıştı."
8. Birinci teşehhüd için oturmak. Çünkü az önce kaydettiğimiz Abdullah b. Buhayne hadisi ile "oturması gerekiyor ken..." ifadesi bunu gerektirm ektedir.
Bir kimse bu vaciblerd en kasti olarak herhangi birisini namazda terkedece k olursa, namazı batıl olur. Unutarak terkeden için de aşağıdaki haller ve hükümler sözkonusudur:
1. Eğer bu vacibi namazdaki yerinden ayrılmadan önce hatırlayacak olursa, namazdaki o hali ile onu yerine getirir, başka bir yükümlülüğü yoktur.
2. Eğer o vacibin yeri geçtikten sonra ve fakat ondan bir sonraki rukne ulaşmadan önce hatırlarsa geri döner, o vacibi yapar, sonra namazını tamamlar, selam verir, sonra da sehv için secde yapar ve selam verir.
3. Eğer o vacibten sonraki rukne vardıktan sonra o vacibi hatırlayacak olursa, üzerinden kalkar; tekrar onu yapmak için geri dönmez, namazını devam ettirir ve fakat selam vermeden önce sehv secdesi yapar.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZIN SÜNNETLERİ

Kasten veya sehven terkedilm esi dolayısıyla namazın bâtıl olmadığı fiillerdi r. Bundan dolayı sehv secdesini n müstehab olup olmadığı konusu ise ilim ehli arasında tartışmalıdır.
Namazın sünnetleri Rükunlerin, vacibleri n ve şartların dışında kalan fiillerdi r. Bazıları bunları otuziki sünnet olarak saymıştır. Bunları aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz:
1. İhram (iftitah) tekbiri halinde elleri kaldırmak.
2. Rükûya giderken elleri kaldırmak.
3. Rükûdan kalkarken elleri kaldırmak.
Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh şöyle demiştir: "Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i namaza dururken omuzlarının hizasına gelinceye kadar ellerini kaldırdığını gördüm. O bunu rükû’ için tekbir getirirke n, rükû’dan başını kaldırırken de yapıyordu."246
4. Sağ eli sol elin üzerinde göğsün üzerine koymak. Çünkü Vâil b. Hucr şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte namaz kıldım. Sağ elini sol elinin üzerinde göğsünün üzerine koydu."247
5. Secde edeceği yere bakmak. Çünkü Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Bir takım kimselere ne oluyor ki, namazları sırasında gözlerini semaya kaldırıyorlar...” Bu hususta söyledikleri o kadar ağır ifadeler taşıdı ki sonunda şunları söyledi: "Bunlar ya bu işten vazgeçerler yahutta gözleri kör edilivere cek."248
6. İstiftâh (namaza başlama) duasını okumak. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namaza başlarken okuduğu pekçok dua vârid olmuştur. Bunlardan birisi Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan gelen rivâyettir. O dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namaza başlamak üzere tekbir getirdikt en sonra Kur'ân okumadan önce kısa bir süre susardı. Ben: Ey Allah'ın Rasûlü annem-babam sana feda olsun dedim. Tekbir ile kıraat arasında bir susuşun var. Orada ne diyorsun? Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Diyorum ki: "

Allah'ım, doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi, benimle günahlarımın arasını uzaklaştır. Allah'ım beyaz bir elbise kirli elbiseden nasıl ayırdedilebiliyorsa beni de günahlarımdan öylece temizle. Allah'ım günahlarımı karla, suyla, dolu ile yıkayarak beni temizle. "249
7. "Eûzu billahi mine'ş-şeytani'r-racim" diyerek istiaze çekmek. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Kur'ân'ı okuyacağı zaman o koğulmuş şeytandan Allah'a sığın." (en-Nahl, 16/98) Yahutta "eûzu billahi semii'l-aliymi mine'ş-şeytani'r-racîm" da diyebilir . Çünkü Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem geceleyin (namaza) kalktı mı tekbir getirir. Sonra şöyle buyururdu: "

Allah'ım seni hamdinle tesbih ederim, ismin pek mübarektir, şanın çok yücedir. Senden başka hiçbir ilâh yoktur." Sonra üç defa "lâ ilâhe illallah" der, sonra üç defa "Allahu ekber kebirâ" der, daha sonra;

Kovulmuş şeytanın dürtmesinden, üfürmesinden üflemesinden herşeyi duyan, herşeyi bilen Allah'a sığınırım" der. Sonra Kur'ân okumaya başlardı."250
8. "Bismillah irrahmani rrahim"i okumak. Çünkü Nuaym el-Mücemmir rivâyet ettiği hadisinde şöyle demektedi r: "Ebu Hureyre'nin arkasında namaz kıldım. "Bismillah irrahmani rrahim"i okuduktan sonra Fatiha'yı okudu." Hadisin sonunda da şöyle dedi: "...Nefsim elinde olana yemin ederim k,i aranızda namazı Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e en çok benzeyeni niz benim."251 İbn Hacer dedi ki: Bu, bu hususta varid olmuş en sahih hadistir. 252 Kastettiği besmele’yi açıktan okumaktır.
9. Fatiha'yı okuduktan sonra "âmîn" demek. Açıktan okunan namazlard a bunu açıkça söyler, gizli okunan namazlard a bunu yavaşça söyler. Çünkü Vâil b. Hucr'un şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem "vele'd-dâllin" (el-Fatiha, 1/7)'i okudumu "âmîn" der ve bunu yüksek sesle söylerdi."253
10. Fatiha'dan sonra (zammı) sûre okumak. Çünkü Ebu Katade'nin rivâyetine göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem öğle namazında ilk iki rekâtte Fatiha ile iki sûre okurdu. Son iki rekâtte ise Fatiha'yı okur ve bize bazı âyetleri işittirirdi. Birinci rekâtte ikinci rekâtten daha çok uzun okurdu. İkindide de böyleydi, sabahta da böyle yapardı.254
11. Açıktan kılınan namazlard a yüksek sesle okumak. Çünkü Muhammed b. Cubeyr b. Mut'im'in babasından rivâyetine göre o şöyle demiştir: "Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i akşam namazında Tur suresini okurken dinledim."255 Ayrıca el-Berâ Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ben Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i yatsı namazında; "Andolsun incire ve zeytine.. ." (et-Tin, 95/1) suresini okurken dinledim. Ondan daha güzel seslisini ya da güzel okuyan hiç kimse duymadım."256
İbn Abbas Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "...Tihâme tarafına giden o kimseler (cinler) Ukaz panayırına doğru giderken o sırada (Batn-ı) Nahle'de bulunan Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in yanından geçtiler. O sırada o ashabına sabah namazını kıldırıyordu. Kur'ân'ı duyunca, ona kulak verdiler ve şöyle dediler: İşte sizin ile semadan haber almanız arasındaki engel Allah'a andolsun ki budur."257
12. Gizli okunan namazlard a yüksek sesle okumamak: Ebu Ma'mer'den şöyle dediği rivâyet edildi: Biz Habbab'a şunu sorduk: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem öğle ve ikindi namazlarında (Kur'ân) okur muydu? O: Evet dedi. Biz: Bunu nereden anlıyordunuz diye sorduk. O: Sakalının hareket etmesinde n; diye cevab verdi.258
13. Rukû esnasında elleri parmak araları açık şekilde dizleri üzerine koymak. Ukbe b. Amir'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i namaz kılarken gördüğüm gibi size de bir namaz kılayım mı? Biz: Evet dedik. Bunun üzerine ayağa kalktı. Rükû’a varınca avuç içlerini diz kapaklarının üzerine koydu ve parmaklarını diz kapağının arkasına koyu verdi... Sonra dedi ki: Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i böylece namaz kılarken gördüm ve o bize de böylece namaz kıldırıyordu."259
14. Rükû ve sucudda sırtı uzatmak ve eğilmek.260 Ebu Humeyd arkadaşları arasında şöyle dedi: "Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem rukûya vardı, sonra da sırtını kamburlaştırmadan dümdüz büktü."261 Ali Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem rükûya vardığında eğer sırtı üzerine bir su bardağı konulmuş olsa dökülmezdi."262
Ebu Humeyd es-Sâidî'den rivâyete göre "Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem secdeye vardığında burun ve alnını yere iyice yapıştırır, ellerini böğürlerinden uzaklaştırır, avuçlarını omuzlarının hizasına koyardı."263
15. Rukû’ ve sucûdda bir defadan çok tesbih yapmak. Cumhurun kabul ettiği görüşe göre rukû ve sucûdda yeterli olan asgarî miktar tek bir defa tesbihte bulunmaktır. Çünkü İbn Abbas'tan rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Rukûya gelince, orada aziz ve celil olan Rabbi tazim ediniz. Sucûda gelince çokça dua etmeye çalışınız, orada duanızın kabul edileceği umulur."264
16. İki secde arasında yüce Allah'tan bir defadan fazla mağfiret dilemek. Huzeyfe Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem iki secde arasında: "Rabbiğfirlî, Rabbiğfirlî: Rabbim bana mağfiret buyur, Rabbim bana mağfiret buyur" derdi.265 İbn Abbas Radıyallahu anh'dan rivâyete göre de Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem iki secde arasında şunları söylerdi:
:
Allah'ım mağfiret buyur, bana merhamet eyle, bana afiyet ver, bana doğruyu göster, beni rızıklandır."266
17. (Rukûdan kalkarken) "Rabbenâ leke'l-hamd" dedikten sonra;

Gökler ve yer dolusu ve bundan sonra her ne dilersen o kadar... (sana hamd olsun)" demek. Çünkü Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh'dan rivâyete göre o şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem başını rükûdan kaldırdıktan sonra şunları söylerdi:

Rabbimiz gökler ve yer dolusu ve bundan sonra her ne dilersen onun kadar sana hamd olsun. Ey her türlü övgü ve yüceltici ifadelere layık olan Rabbimiz! Bir kulun -ki hepimiz senin kulunuz- söyleyeceği en doğru söz şudur. Allah'ım verdiğini engelleye cek hiçbir kimse olmadığı gibi, engellediğini de kimse veremez. Gayret sahibi kimseye gayretini n sana karşı hiçbir faydası olmaz."267
18. Secdeye giderken ellerden önce diz kapaklarını koymak ve ayağa kalkarken diz kapaklarından önce elleri kaldırmak. Çünkü Vâil b. Hucr'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i secde ettiği zaman ellerinde n önce dizlerini koyduğunu, ayağa kalktığı vakitte dizlerind en önce ellerini kaldırdığını gördüm."268 Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in fiili uygulamasında buna muhalif bir rivâyet nakledilm emiştir.
19. Secde sırasında dizlerini birbirind en ayırmak. İbn Hacer dedi ki: Bazı haberlerd e nakledild iğine göre Nebi Sallallah u aleyhi vesellem secdede diz kapaklarını birbirind en ayırırdı. Ebu Davud'un, Ebu Humeyd yoluyla naklettiği hadiste; secde ettiği vakit uyluklarını açık tutardı, denilmekt edir. Beyhaki'de el-Berâ yoluyla gelen hadiste de şöyle denilmekt edir: “Secde ettiği vakit parmaklarını kıbleye doğru bulunduru r ve ayaklarını birbirind en açardı."269
20. Elleri parmakları bitişik olduğu halde omuzların ya da kulakların hizasına kaldırmak. İbn Ömer Radıyallahu anh'dan rivâyete göre "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namaza durduğunda ellerini omuzlarının hizasına varıncaya kadar kaldırırdı."270 Malik b. el-Huveyris'ten gelen rivâyete göre de Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem tekbir getirdi mi ellerini kulaklarının hizasına varıncaya kadar kaldırırdı."271
21. Sücûd halinde ayak parmaklarını kıbleye doğru yöneltmek. Çünkü Ebu Humeyd'in Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namaz şekline dair hadisinde şöyle demektedi r: "...Secdey e vardı mı ellerini -kollarını yere değidirmeksizin ve böğrüne çekmeksizin- yere koyar, ayak parmaklarının uçlarını da kıbleye çevirirdi."272
22. Birinci teşehhüdde ve iki secde arasında sol ayak üzerinde oturmak. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namaz şekli ile ilgili Ebu Humeyd'in hadisinde şöyle denilmekt edir: "...İki rekât(in sonun)da oturdu mu sol ayağı üzerinde oturur, sağ ayağını dikerdi."273 Ayrıca şunları söylemektedir: "...Sonra sol ayağını büküp, onun üzerine oturur, sonra da her kemik yerli yerine gelinceye kadar oturur, sonra secdeye varırdı."274
23. İkinci teşehhüdde teverrük: Çünkü Ebu Humeyd'in Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namaz şekline dair hadisinde şöyle denilmekt edir: "...Son rekâtte oturdu mu sol ayağını öne alır ve makadı üzerine otururdu."
24. Sağ eli sağ uyluğun, sol eli sol uyluğun üzerine koymak. Çünkü Abdullah b. ez-Zübeyr Radıyallahu anh şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem dua etmek üzere oturduğunda sağ elini sağ uyluğunun üzerine, sol elini sol uyluğunun üzerine koyar. Şehadet parmağıyla işaret eder, baş parmağını orta parmağı üzerinde tutar ve sol eli ile de sol dizini tutardı."275
25. Zikir esnasında şehadet parmağıyla işaret etmek. Çünkü az önce geçen Abdullah b. ez-Zübeyr'in naklettiği hadis bunu ifade etmektedi r. Ayrıca Vâil b. Hucr'un Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namaz şekline dair rivâyet ettiği hadiste de şöyle denilmekt edir: "...Sonra iki parmağını büktü ve bir halka yaptı. Sonra parmağını kaldırdı. Ben o parmağını hareket ettirip, onunla dua ettiğini gördüm."276
26. Burnu üzerinde secde etmek ve yedi secde azasını yere iyice yapıştırmak. Çünkü Ebu Humeyd es-Sâidî'nin rivâyet ettiği hadise göre; “Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem secde ettiği vakit burnunu, alnını yere iyice koyar, kollarını böğürlerinden uzaklaştırır, avuçlarını omuzlarının hizasına koyardı."277
27. Selam verirken sağa ve sola dönmek. Çünkü Âmir b. Sa’d babasından, şöyle dediğini rivâyet etmektedi r: "Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i yanağının beyazını (kıl bulunmaya n yerini) görünceye kadar sağına ve soluna selam verdiğini görüyordum."278
28. İstirahat oturuşu. Çünkü Ebu Humeyd es-Sâidî Radıyallahu anh'dan Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namaz şekline dair rivâyet edilen hadiste iki secdeyi sözkonusu ettikten sonra şunları söylemektedir: "...Sonra Allahu ekber dedi, sonra ayağını büküp oturdu ve oturuşunda herbir kemik yerli yerine gelinceye kadar doğruldu, sonra kalktı ve ikinci rekâtte de bunun gibi yaptı."279
29. Selam verirken namazdan çıkma niyeti.28 0
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZDA HARAM OLAN ŞEYLER

Namaz niyetin yalnızca yüce Allah için halis kılınması icab eden ve Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e uyularak yapılması gereken bir ibadettir . Malik b. el-Huveyris Radıyallahu anh'ın Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den rivâyet ettiği hadiste şöyle buyurulma ktadır: "...Ve benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece namaz kılınız..."281
İbadetinde Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e uymayan bir kimsenin ibadeti merduttur . Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim bizim bu işimize uygun olmayan bir amel işleyecek olursa, o merduttur ."282
Bundan dolayı namazda söylenmesi ya da yapılması haram olan aşağıdaki hususlard an ötürü namaz bâtıl olur, ondan gözetilen maksad gerçekleştirilemez ve iâde edilmesi gerekir:
1. NAMAZI TAMAMLAMA DAN ÖNCE NAMAZDA KASTEN SELÂM VERMEK. Çünkü bu durumda namazda konuşmuş olur. Yanılarak selâm verip, arada uzun bir süre geçerse de böyledir. Çünkü geri kalan kısmının, o zamana kadar kılınan kısmı üzerine bina edilmesin e imkân kalmaz. Ancak yanılma halinde günahkâr olmaz.
2. NAMAZ ESNASINDA NAMAZIN MASLAHATI NDAN OLMAYARAK KASTİ OLARAK KONUŞMA. Bu namazı batıl kılar. Çünkü Zeyd b. Erkam Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Bizler namazda iken konuşurduk. Bir adam namazda iken yanındaki arkadaşı ile konuşabiliyordu. Nihayet "Gönülden gelerek saygı ve itaat ile Allah'ın huzurunda durun." (el-Bakara, 2/238) buyruğu nâzil olunca, susmakla emrolundu k ve konuşmak bize yasaklandı."283
Ayrıca Abdullah (b. Mesud) Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bizler Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e o namazda bulunuyor ken selam veriyor, o da selamımızı alıyordu. Necaşi'nin yanından döndüğümüzde yine ona selam verdik. Fakat o bizim selamımızı almadı. Ey Allah'ın Rasûlü! dedik. Daha önce namazda iken biz sana selam veriyordu k, sen de bizim selamımızı alıyordun. Şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki namazda (başka şeyle uğraşmaya imkân vermeyece k kadar) bir meşguliyet vardır."284
Yine Muaviye b. el-Hakem es-Sülemî'nin rivâyetine göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki bu namazda insan sözünden hiçbir şey söylemek uygun değildir. Onda söylenecekler tesbih, tekbir ve Kur'ân okumaktan ibarettir ."285
Kasten olmayarak, bilmeden ve namazın maslahatından olmayan bir söz söylemekten ötürü namaz bâtıl olmaz. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Hata etmenizde n dolayı size bir günah yoktur ama kalblerin izin kastettiği müstesnadır." (el-Ahzab, 33/5) Ayrıca Muaviye b. el-Hakem es-Sülemi'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte namaz kılarken hazır bulunanla rdan bir adam hapşırdı. Ben “yerhamuke llah” dedim. Herkes bana baktı, ben de: Hay anasız kalsaydım, bu haliniz nedir? Niçin bana böyle bakıyorsunuz? Bu sefer elleriyle uyluklarına vurmaya koyuldula r. Onların beni susturmak istedikle rini gördüm, ben de sustum. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazı bitirince -anam, babam ona feda olsun, ne ondan önce, ne ondan sonra, ondan daha güzel öğreten bir öğretici görmedim- Allah'a yemin ederim, ne bana sesini yükseltti, ne beni dövdü, ne de sövdü. Sadece şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki bu namazda insan sözünden hiçbir şey söylemek uygun değildir. Onda söylenecekler sadece tesbihtir, tekbirdir ve Kur'ân okumaktır.286
Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem kasten konuşmasına rağmen Muaviye'ye tekrar namazını kılmasını emretmedi . Çünkü bu hususu bilmiyord u.
Namaz kılanda görülebilen hapşurmak, öksürmek, geğirmek gibi şeylerden ötürü namaz batıl olmaz. Çünkü bunlar kişinin iradesi dışında olur. Fakat hapşuran kimseye “yerhamuke llah” denilirse, namaz bâtıl olur. Çünkü Muaviye'nin rivâyet ettiği hadis bunu gerektiri r. Aynı şekilde cehalet sözkonusu olmaksızın verilen selamı almak yahut selam vermek suretiyle de -hapşurana yerhamuke llah deme haline kıyas ile- yine namaz batıl olur.
İhtiyaç duymadan üflemek yahutta boğazını temizleme kle de namaz batıl olur. Çünkü abes işlerle uğraşmak namaza aykırıdır. Ancak bunlara ihtiyaç duyulursa, namaz bâtıl olmaz. Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh dedi ki: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in huzuruna birisi gece vakti, birisi gündüz vakti, iki defa girme zamanım vardı. Namaz kılarken onun yanına gittiğimde benim için öksürür gibi yapardı."287
3. Namaz kılan kimsenin kendisini n ya da başkasının duyacağı bir sesle KAHKAHA İLE GÜLMEKLE de namaz bâtıl olur. Az yahut çok farketmez . Çünkü böyle bir iş bütünüyle namaza aykırıdır ve üstelik bu oyun ve eğlenceye daha bir yakındır. Ancak kişi kendisini tutamayar ak gülerse, tercih edilen görüşe göre -kasten böyle bir iş yapılmadığından ötürü- bundan dolayı namaz bâtıl olmaz.
Kahkahasız olarak tebessüm etmekten ötürü ise -herhangi bir ses çıkmayacağından- namaz bâtıl olmaz. Câbir Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kahkaha namazı iptal eder. Fakat abdesti bozmaz."288
İbnu'l-Münzir dedi ki: Gülmenin namazı bozduğunu icmâ’ ile kabul etmişlerdir. İlim ehlinin çoğunluğunun kanaatine göre de tebessüm (gülümsemek) namazı bozmaz.28 9
4, 5. KASTEN YA DA YANILARAK ÇOK MİKTARDA YİYİP İÇMEK. Çünkü böyle bir işle farzda olsun, nafilede olsun namaz şeklinin dışına çıkar. Farz ve nafilede yanılarak az bir şey yiyip içmekten ötürü namaz batıl olmaz. Yine nafilede kasten az bir şey içmek te namazı iptal etmez. Çünkü rivâyette sabit olduğuna göre Abdullah b. ez-Zübeyr Radıyallahu anh nafile namazlarını uzunca kılar, bazan susardı. Bunun için de az miktarda su içerdi. İbn Kudame dedi ki: İbn ez-Zübeyr ile Said b. Cübeyr'den rivâyet edildiğine göre onlar nafile namazlard a su içmişlerdir. Tavus'tan bunda bir sakınca olmadığı görüşü nakledilm iştir.290
Nafile farzdan daha hafiftir. Bunun delili de nafilede bazı vacibleri n yerine getirilme si düşerken, farzda oldukları gibi sabit kalmalarıdır. Yolculuk halinde nafile namaz kılarken ayakta durmanın ve kıbleye yönelmenin (düşmesi) gibi. Kılınan nafile namazın uzunca kılınma ihtimali bulunduğundan ötürü az miktarda su içmeye müsamaha edilmiştir. Azlık ve çokluk ise örfe başvurarak bilinir.
İlim ehlinin çoğunluğunun görüşüne göre ise nafilede kasten az miktarda su içmek farz da içmek gibidir. Çünkü aslolan farzın ve nafilenin (hükümleri itibariyl e) eşit olmalarıdır. Buna göre ister farzda, ister nafilede olsun, az ya da çok miktarda su içmek haramdır, ihtiyata daha uygun olan da budur.
6. Zaruret bulunmadığı halde ardı arkasına namaz türünden olmayan ÇOK MİKTARDA İŞ (AMEL-İ KESİR)DE BULUNMAK. Çokluk örf ile bilinir. Bu da ona bakan kimsenin kendisini n namazda olmadığını zannedeceği kadardır. Eğer insanlar; bu namaza aykırı bir iştir, diyecek olurlarsa ve böyle bir adamın hareketle rini izleyen bir kimse bu kişi namaz kılmıyor diyecek olursa, işte bu, namazı batıl kılan çok ameldir. Az amel ise böyle değildir. Namaz kılan bir kimsenin namaz sırasında küçük çocuğu taşıması, sağda, solda yahut öndeki bir kapıyı namaz kılarken ve kıbleye yönelişi devam ederken açması yahut kaşınan bir tarafın kaşıntısını gidermesi gibi. Bütün bu işler az işler olup, namazı iptal etmez. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in (namazda) bazı fiillerin e benzer. Çünkü Ebu Katade'nin rivâyetine göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem kızı Zeyneb ile Ebu’l-Âs b. Rabia b. Abd-i Şems'in kızları olan Ümâme'yi taşıyarak namaz kılardı. Secde ettiği vakit onu yere bırakırdı, kalktı mı onu taşırdı.291
Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den namazda iken Âişe Radıyallahu anha'ya kapıyı açtığı da rivâyet edilmiştir. Âişe Radıyallahu anha dedi ki: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem evin içinde namaz kılarken geldi, kapı üzerine kapalı idi. Kapıyı bana açıncaya kadar yürüdü, sonra yerine geri döndü."292 Âişe kapının kıble tarafında olduğunu belirtmek tedir.
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre; "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem iki siyahı yani akreb ile yılanı namazda iken dahi öldürmeyi emretti."293
Yapılan amel-i kesir namazın cinsinden olup, kasten yapılmışsa namaz batıl olur. Eğer kasten değilse, sehv secdesi yapılır. Namazın cinsinden olmamakla birlikte bir ihtiyaçtan ötürü yapılırsa, çok olsa dahi namaz bâtıl olmaz. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Şayet korkarsanız o halde (namazı) yaya olarak veya binek üstünde (kılın)." (el-Bakara, 2/239)
Ayakları üzerine yürüyen kimseleri n yaptıkları iş, şüphesiz ki amel-i kesirdir. Eğer amel-i kesir namazın cinsinden olmayıp, peşpeşe yapılmıyor ise -birinci rekâtte fazla olmayan bir harekette bulunması gibi; her rekâtte de böyle hareket edip, bu hareketle rin toplanması halinde çok sayılırlarsa bile- fiil bölümlere ayrıldığı için namaz batıl olmaz.
İhtiyaç olmadan ve kasti olarak ardı arkasına namazın cinsinden olmayan amel-i kesir dolayısıyla namaz bâtıl olur. Fakat sehven olursa, bâtıl olmaz. Elverir ki namazın heyetini değiştirmesin ve onu namaz olmaktan çıkarmasın. O takdirde yanılmak da kasten yapmak gibidir ve bu takdirde bu işle namaz batıl olur. Şâyet namaza açıkça aykırı düşmeyen, amel-i kesiri yanılarak yaparsa namazı batıl olmaz. Çünkü yanılarak yasak olan bir fiilin işlenmesi halinde bile günah ve namazın fâsid olması sözkonusu değildir. Bu işi yapan kimse ilgisizli k ve unutmak halinde mazur görülür.
7. Fazladan bir iş yapması yahut namazın fiillerin den bir fiili eksiltmes i dolayısıyla güvenilir iki kişi ona (yanıldığını hatırlatmak üzere) subhanall ah dese yahutta iki hanım el çırparak onu uyarsa o da hatasından dönmeyip ısrar etse bununla birlikte kendisini n doğruluğundan da kesinlikl e emin değilse, kasti olarak vacibi terketmiş olacağından namazı batıl olur. Ona uyan cemaatin namazı batıl olacağından uymalarını sürdürmemeleri gerekir. Şâyet ona uymaya devam ederlerse -bu işi bilmeyen kimseler olmaları hali dışında- onların da namazları batıl olur.
8. Namazın cinsinden bir fiili kasten fazladan yapmak namazı iptal eder. Bu fiil ister kıyam, ister ku’ûd (oturmak), ister rukû’, ister sücûd olsun. Çünkü bu fiiller namazın şeklini değiştirir. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem da şöyle buyurmuştur: "Bizim bu işimize uygun olmayan bir iş yapan kimsenin bu işi merduttur ."294 Bir rekâtte kasti olarak -Kusûf namazı dışında- iki defa rükû yapması yine bir rekâtte üç defa secde yapması, yahutta kasti olarak ayağa kalkması gerekiyor ken oturması, ya da oturması gerekiyor ken kasten kalkması gibi.
Namaz kılan kimsenin el kaldırmanın sözkonusu olmadığı bir yerde ellerini omuzlarının hizasına kaldırması halinde olduğu gibi, namazın heyetini değiştirmeyen işlerden ötürü namaz batıl olmaz.
9. NAMAZDA ŞÜKÜR SECDESİ namazı iptal eder. Çünkü o secdeyi gerektire n sebep namazdan değildir. Bir başka namazdaki yanılması dolayısıyla sehv secdesi yapmak da böyledir.
10. NAMAZIN RÜKÛNLERİNDEN YAHUT ŞARTLARINDAN BİRİSİNİ ŞER’Î BİR MAZERET OLMADAN, KASTEN TERKETMEK . Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem doğru dürüst namaz kılamayan kimseye şöyle buyurmuştur: "Dön ve namaz kıl! Çünkü sen namaz kılmadın."295 Buna göre mazeretsi z olarak kasten rükû’ yada sücûdu terkeden bir kimsenin namazı batıl olur. Yine namaz esnasında kıbleden başka tarafa yönelen yahut abdestini bozan kimsenin de namazı batıl olur.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZDA MEKRUH OLAN ŞEYLER

Namaz kulun Allah'a yakınlaşmasıdır. Kul, namazda yüce Rabbine seslenir. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bize şunu haber vermekted ir: "Sizden herhangi bir kimse namazında ayakta durdu mu (bilsin ki) Rabbine seslenmek te, yahutta Rabbi onun ile kıble arasındadır."296
Allah'ın huzuruna çıkmak huşû’ duymayı, ondan korkmayı, şevk ve istek duymayı gerektiri r. Bundan dolayı böyle bir konumda gerekli edebi takınmak ve bu huzura varmanın azameti ile bağdaşmayan hususlard an uzak kalmak gerekir.
Namazda yapılması mekrûh olan şeylerden ötürü namaz bozulmaz; fakat mükemmel bir edeb takınmak aşağıdaki hususlard an uzak kalmayı gerektirm ektedir:
1. GEREKSİZ YERE SA⁄A VE SOLA BAKMAK. Çünkü insan namaz kılmak üzere ayağa kalktığı vakit şanı yüce Allah da onun yüzünün baktığı kıble tarafındadır. Başka yere dönüp bakmak ise şanı yüce Allah'tan yüz çevirmek anlamına geldiğinden edebe aykırıdır. Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e namazda başka tarafa dönüp bakmaya dair soru sordum da şöyle buyurdu: "Bu şeytanın kulun namazından gizlice çaldığı bir şeydir."297
Ancak ihtiyaç duyulacak olursa mekrûh olmaz. Çünkü İbn Abbas'tan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazda sağa ve sola bakar, arkasına doğru boynunu bükerdi."298
Ayrıca Sehl b. el-Hanzaliyye şöyle demiştir: "...Peygam ber -ona ve aile halkına salât ve selam olsun- namaz kılarken, yola doğru bakıyordu..."299 Çünkü Enes b. Ebi Mersed el-⁄anevî'yi gözcü olarak göndermişti. Ve onun yolunu gözlüyordu.
İltifât (başka tarafa dönüp bakmak) birisi beden ile olan maddî, diğeri ise kalb ile olan manevi olmak üzere iki türlüdür. Müslüman namaz sırasında bedenine hakim olabilir. Manevi olanın tedavisi için de Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in öğrettiği gibi sol tarafına üç defa tükürür gibi yaparak koğulmuş şeytandan Allah'a sığınmak (eûzu billahi mine'ş-şeytani'r-racim demek) ile olur.
2. İster kıraat, ister rukû’, ister rükûdan kalkarken ya da namazdaki herhangi bir halde SEMAYA BAŞINI KALDIRIP BAKMAK. Çünkü Enes b. Malik Radıyallahu anh'ın rivâyetine göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Bir takım kimselere ne oluyor ki, namaz kıldıklarında başlarını semaya kaldırıp bakıyorlar?” Sonra sözleri bu hususta o kadar ağırlaştı ki, sonunda şöyle buyurdu: "Bunlar ya bu işi yapmaktan vazgeçerler yahutta gözleri kör edilecek."300
Başı kaldırıp bakmanın Allah'a karşı bir saygısızlık olduğu, buna karşılık namaz kılanın hudû’ içinde (mütevazi ve saygılı) olması gerektiği açıktır.
3. ZORUNLULU K OLMAKSIZI N GÖZLERİ KAPAMAK. Çünkü İbn Abbas şöyle demektedi r: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse namaz kıldığında gözlerini yummasın."301 Bu mecusiler in ateşe taptıkları sırada yaptıkları işe benzer. Çünkü onlar da gözlerini yumarlar. Bunun yahudiler in namazda yaptıkları bir uygulama olduğu da söylenmiştir. İslâm ise kendisind en önceki bütün dinleri ve bu dinlerin ibadet şekillerini neshetmiştir. Yahudi veya başka dine mensub bütün kâfirlere benzemek ise bize yasaktır. Özellikle dinî ibadetler inde. İmamın önünde kendisini meşgul edecek ve huşû’unu bozacak -kıbledeki süsler ve boyalı şeyler gibi- bulunacak olursa, sadece ihtiyaç kadarı gözlerin yumulması müstehabtır, fakat bu -mekrûh oluşundan ötürü- sürekli bir adet haline getirilme melidir.
4. OYALAYICI ŞEYLERE BAKMAK. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem nakışlı, üzerinde birtakım alâmetler bulunan yünlü bir elbisede namaz kıldı da şöyle buyurdu: "Bu elbisenin nakışları beni meşgul etti. Bunu alıp Ebu Cehm'e götürün de onun yerine bana üzerinde nakış bulunmaya n deve tüyünden bir elbise getirin."302
5. NAMAZ KILANIN ÖNÜNDE OYALAYICI BİRŞEY BULUNURKE N NAMAZ KILMAK. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem Âişe Radıyallahu anha'ya şöyle demiştir: "Sen bizim önümüzden şu renkli örtünü al. Çünkü benim namazımda birtakım suretler gözümün önüne gelip duruyor."303
Bundan dolayı namaz kılan kimsenin namaz kıldığı yerde kendisini meşgul edip şaşırtacak herbir şeyi kaldırması gerekir.
6. SECDE HALİNDE İKEN İK’A (KÖPEK OTURUŞU) İLE KOLLARIN YERE YAPIŞTIRILMASI. Çünkü Âişe Radıyallahu anha Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in namazını anlatırken şöyle demektedi r: "...O şeytanın arkası üzerine (makadı) oturmasını ve adamın kollarını yırtıcı hayvanlar gibi yere yapıştırmasını yasaklardı..."304
Enes b. Malik Radıyallahu anh Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedi r: "Secde halinde azalarınız itidalli olsun. Sizden herhangi bir kimse kollarını köpek gibi yere yaymasın."305
İk'a (köpek oturuşu)nun birkaç şekli vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: Ayaklarının üst taraflarını yere doğru yapıştırması, sonra topukları üzerine ya da topuklarının arasına oturması. Bu köpeğin ik'asına benzer. İnsan bu şekilde oturduğu vakit sağlam oturamaz. Bir diğer şekil şöyledir: Uyluklarını ve bacaklarını dikerken topukları üzerine oturması şeklidir. Hele ellerini de yere dayamışsa Köpek oturuşuna en çok uyan şekil budur. Bir diğer şekil ise ayaklarını dikip, kabaları üzerinde oturma şeklidir.
Ali Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "İki secde arasında ik'a yapma"306
İnsanın hayvana benzememe si için, kolların yere yapıştırılması mekrûhtur. Onları uzaklaştırmak ve yerden kaldırmak müstehabtır. Elverirki uzun secde yaptığından ötürü bu hal ona zor gelmesin. Şâyet bu durum ona ağır gelirse, dirsekler ini dizlerine dayar.
7. NAMAZ KILAN KİMSENİN ELBİSESİYLE, BEDENİYLE YAHUT BULUNDU⁄U YERLE; İHTİYAÇ DUYMAKSIZ IN AZALARIYL A U⁄RAŞMASI. Çünkü Ebu Zerr Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse namaza durdu mu şüphesiz ki rahmet onun karşısındadır. Bundan ötürü secdeden sonra sakın alnına yapışan taşları eliyle silmeye yeltenmes in."307
Oynayarak beden hareket eder, böylelikle kalb karşısındaki rahmete yönelmekten başka bir işle meşgul olur ve bu rahmetten payını elde edemez. Ayrıca bu namaz esnasında istenen ciddiyete de aykırıdır. Üstelik bu şekilde hareket ettiği vakit namazın içine namazdan olmayan hareketle ri de sokmuş olur.
8. ELLERİ BELİNİN ÜZERİNE KOYMAK SURETİYLE NAMAZDA TEHASUR YAPMAK. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Adamın tehassur halinde (ellerini belinin üzerinde bağlayarak) namaz kılması yasaklandı."308
el-Hâsira, kalçanın üst tarafındaki karnın ince yerine (bel) denir. Bu yasağın illeti de Âişe Radıyallahu anha'ın rivâyet ettiği hadiste belirtild iği üzere, bu işin yahudiler in yaptıkları işlerden oluşundan ötürüdür.
9. YELİN KENDİSİNE DO⁄RU GELMESİNİ SA⁄LAMAK AMACIYLA NAMAZ KILANIN ELİNDE TUTTU⁄U BİR YELPAZE İLE NAMAZ ESNASINDA RÜZGAR YAPMASI. Çünkü böyle bir davranış çokça hareket etmeyi ve namazdan başka işlerle meşgul olmayı gerektiri r. Eğer ihtiyaç bunu gerektiri rse, bunda mekrûhluk kalmaz. Çünkü mekrûh olan bir iş, ihtiyaç halinde mübah olur.
10. NAMAZDA PARMAKLAR I BİRBİRİNE KENETLEME K VE ONLARI ÇITLATMAK. Çünkü Ka’b b. Ucre'den rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazda iken parmaklarını birbirine geçirmiş bir adam gördü, Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem parmaklarını birbirind en ayırdı.309 Diğer taraftan Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh'ın rivâyetine göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Namazda iken parmaklarını çıtlatma."310
Parmakları birbirine kenetleme k (teşbiku'l-esabi’); onları birbirine geçirmek demektir. Çıtlatmak (ka'kaa) ise ses çıkartıncaya kadar parmakları çekmekle olur. Bu da çevresindeki cemaati şaşırtır ve abes bir iştir. Bu işin mekrûh olduğu yer namazdır. Hatta namaza çıkarken ve mescidde namazı beklerken de parmakları birbirine geçirmek mekrûhtur. Namazda mekrûh olması ise öncelikle sözkonusudur. Çünkü Ka’b b. Ucre'den rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden bir kimse güzel bir şekilde abdest alır, sonra mescide gitmek üzere dışarı çıkarsa sakın parmaklarını birbirine kenetleme sin. Çünkü bu kimse (bu haliyle) namazdadır."311
11. YEMEK HAZIRKEN NAMAZ KILMAK. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Yemek konulmuş ve namaz için kamet getirilmiş ise önce yemeğinizi yiyiniz."312 Yine ondan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyururke n dinledim: "Yemek hazırken de, kişi küçük ve büyük abdestini zorla tutmaya çalışırken de namaz kılınamaz."313
Ancak bu yasak için üç şart aranır:
1- Yemek hazır olmalıdır.
2- Namaz kılanın canının o yemeği çekmesi gerekir.
3- Namaz kılacak olan kimsenin hem maddi bakımdan, hem şer'î bakımdan o yemeği yiyebilec ek durumda olması gerekir.
Aç olmakla birlikte yemek hazır değilse, namazı geciktirm ez. Eğer yemek hazır olup ona aldırış etmeyecek şekilde tok ise namazını herhangi bir mekrûhluk sözkonusu olmaksızın kılar. Yine yemek hazır olmakla, canı da çekmekle birlikte, ikindi namazı esnasında iftarda yiyecekle ri hazırlanan oruçlu kimsenin durumunda olduğu gibi o an şer'an onu yemekten men edilmişse, kerahet sözkonusu olmaksızın namazını kılar. Çünkü bu şekilde namazı bekletmen in hiçbir faydası yoktur.
Yiyemeyec ek kadar sıcak bir yemek önüne getirilen kimsenin durumu da böyledir. Böyle bir kimse kerahet sözkonusu olmaksızın namazını kılar. Çünkü (namazı) bekletmen in bir faydası olmaz. Yine bir kimsenin yanında başkasına ait bir yemek hazırlanır, onun da canı o yemeği çekiyorsa aynı şekilde kerahet sözkonusu olmaksızın namazını kılar. Çünkü şer'an böyle bir yemeği yiyemez. Eğer kendisini n sahib olduğu yemek hazırlanır fakat, bir zalim o yemeği yemesine engel teşkil ediyorsa, yine kerahet sözkonusu olmaksızın namazını kılar. Zira namaz kılmamasının bir faydası yoktur, çünkü maddi olarak o yemeği yemesi engellenm ektedir.
12. NAMAZ HALİNDE KÜÇÜK, BÜYÜK ABDESTİNİ ZORLA TUTMAK. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Yemeğin hazır olması halinde de kişi küçük büyük abdestini tutmaya çalışması halinde de namaz olmaz."314
Bunda pek büyük bir hikmet vardır. Çünkü böyle bir sıkışıklığı gidermekl e bedeni bir zarar önlendiği gibi, namaz ile ilgili bir zarar da önlenmiş olur. Küçük ya da büyük abdesti yahutta gazı tutmak sağlık bakımından sindirim cihazlarını olumsuz etkiler. Ayrıca kişi bu halde iken küçük ya da büyük abdestini yahut gazını tutmakla meşgul olacağından huzurlu bir kalb ile, rahat bir gönül ile namaz kılmasına imkân bulunmaz.
Bundan dolayı insanın namaza yüce Allah'ın huzurunda durmanın azametine yakışan bir şekilde hazırlanması gerekir. Hatta yanında su yok, teyemmüm yapmak zorunda kalacak olsa dahi bu böyledir. Çünkü teyemmüm ile namaz kılmak, icma ile mekrûh değildir. Halbuki küçük ve büyük abdestini zorlayara k namaz kılması mekrûhtur ve böyle bir şekilde namaz nehyedilm iştir.
Cemaati kaçıracak olsa dahi ihtiyacını görmesi ve abdest alması gerekir. Çünkü bu bir mazeretti r. Hatta namaz esnasında bile böyle bir hal zuhur edecek olursa imamdan ayrılabilir.
Eğer ihtiyacını karşılamak ve abdest almak halinde vaktin çıkacağından korkarsa, bu halde namaz ya öğle ve akşam gibi cem’ edilebile n bir vakit namazıdır, o takdirde gider ihtiyacını görür ve namazları cem’ ile kılmayı niyet eder. Çünkü böyle bir durumda cem etmek caizdir. Yahutta ikindi, yatsı veya sabah namazı olabilir. Bu halde de ilim ehlinin iki görüşü vardır:
1- Abdestini zorla tutmakta olsa dahi, vakti kaçırmamak için namaz kılar.
2- Vakit çıkacak olsa dahi ihtiyacını giderir ve öyle namaz kılar. İhtiva ettiği kolaylık zararı gidermesi, namazda kalb huzurunu sağlaması bakımından bu görüşün doğru olma ihtimali daha güzeldir.
13. UYKU BASTIRMAS I HALİNDE NAMAZ KILMAK. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimsenin uyuklaması gelirse, uykusu gidinceye kadar yatıversin. Çünkü sizden bir kimse uyuklamak ta iken namaz kılacak olursa, muhtemeld ir ki mağfiret dilemek isterken bu sefer kendisine beddua eder."315
Hemmam b. Münebbih'den şöyle dediği nakledilm iştir: Bu Ebu Hureyre'nin bize Rasûlullah Muhammed Sallallah u aleyhi vesellem'den naklettiği hadislerd ir deyip, birtakım hadisler zikretti. Bunlardan birisi de şudur: Ve Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Eğer Kur'ân diline dolanır da ne söylediğini anlayamıyor ise yatıversin."316
14. İMAM DIŞINDAKİ KİMSELER İÇİN MESCİDİN MUAYYEN BİR YERİNİ ORADA NAMAZ KILMAK İÇİN TAHSİS ETMEK. Çünkü Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'den gelen rivâyete göre o; karganın gagalaması(gibi süratli namaz kılınması)nı, yırtıcı hayvanın oturuşu(gibi oturulmasını)nu ve kişinin namazda devenin yerini hazırlaması gibi bir yer edinip bellemesi ni yasaklamıştır.317
15. FATİHA’YI NAMAZDA İKİ YA DA DAHA FAZLA TEKRARLAM AK. Çünkü bu Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den nakledilm emiştir. Zira bu bir hayır olsaydı, elbetteki o bunu yapardı. Bundan dolayı (aynı rekâtte) tekrar -kaçırdığı meşru bir işi telafi etmek için olması hali dışında- bid'atlerden sayılır. Telafi için olursa sakıncası yoktur. Mesela bir kimse unutarak açıktan okuması gerekirke n, gizlice okursa Fatiha'yı tekrar okumasında bir sakınca yoktur. Çünkü meşru olan sesli okumayı kaçırmış bulunmakt adır. Aynı şekilde kalbi gafil iken Fatiha'yı okuyan kimse de kalbinin uyanması için tekrarlam ası da böyledir. Çünkü bu şer'î bir maksad için bir tekrardır.
16. NAMAZDA A⁄ZI ÖRTMEK VE ELBİSEYİ YERE SALMAK (SEDL). Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazda elbiseyi sarkıtmayı (sedli)318 ve kişinin ağzını örtmesini yasaklamıştır.319
17. NAMAZ ESNASINDA ARKADA SAÇI TOPLAMAK VE ELBİSENİN KOLLARINI KIVIRMAK. Çünkü İbn Abbas Radıyallahu anh'ın rivâyetine göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ben yedi aza üzerinde secde etmekle ve ne saçı ne de elbiseyi toplamama kla emrolundu m."320
18. KİŞİNİN SAÇLARINI BAŞINDA TOPUZ (AT KUYRU⁄U) YAPMIŞ BİR HALDE YAHUTTA KOLLARI BA⁄LI OLARAK NAMAZ KILMASI. Çünkü Abdullah b. Abbas'tan rivâyetine göre o Abdullah b. el-Hâris'i saçları başının arkasında toplanmış olarak namaz kılarken görmüş, kalkıp saçlarını çözmeye başlamış, Abdullah namazını bitirince İbn Abbas'a yönelerek: Başımdan sana ne? diye sorunca İbn Abbas şu cevabı vermiş: Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinledim: "Şüphesiz bunun misali tıpkı elleri bağlı iken namaz kılan kimsenin haline benzer."321
19. OTURUŞTA ELE DAYANMAK. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem kişinin namazda iken eline dayanarak oturmasını nehyetti. .."322
20. ALNI ÇOKÇA SİLMEK. Çünkü Ebu Hureyre'nin rivâyetine göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kişinin namazını bitirmede n önce alnını çokça silmesi bedbahtlıktandır."323
21. SA⁄A SOLA ÇOKÇA MEYLETMEK . Çünkü Atâ şöyle demiştir: Ben namazda az hareket etmeyi ve ayakları üzerinde mutedil bir şekilde durmayı severim. Ancak buna güç yetiremey en yaşlı bir kişi olması müstesnâ. Nafile namaz uzayabili r. Bu durumda kimi zaman bu tarafa, kimi zaman öbür tarafa dayanmak kaçınılmaz olur. İbn Ömer ayaklarının arasını fazla açmaz, fakat biri de diğerine yapışmazdı. İkisi arasında bir şekilde dururdu.
22. ÇÖPLÜK, MEZBAHA, YOL A⁄IZI, HAMAM, DEVE A⁄ILLARI VE KABRİSTANLARDA NAMAZ KILMAK. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem yedi yerde namaz kılınmasını yasaklamıştır: "Çöplükte, mezbahada, kabristan da, yol ağzında, hamamda, develerin ağıllarında ve Beytullah'ın damı üzerinde."324
23. NAMAZDA ESNEMEK. Çünkü Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Namazda birinizin esnemesi gelirse, gücü yettiğince onu önlesin. Çünkü şeytan (ağzından) içeri girer."325 Esneme halinde elin ağıza konulması mendubtur . Çünkü Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse esnediği takdirde eliyle ağzını kapatsın. Çünkü şeytan (ağzından) içeri girer."326
İnsanların alıştıkları, esneme halinde şeytandan Allah'a sığınmanın ise aslı yoktur.
24. ÖNDEKİ SAFTA BOŞLUK VARKEN ARKA SAFTA NAMAZ KILMAK. Çünkü Ebu Bekre Radıyallahu anh; Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem rükûda iken namaza yetişti de safa ulaşmadan önce rükûya vardı. Durumu Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'e anlatınca, Peygamber: "Allah gayretini arttırsın, fakat bir daha yapma." diye buyurdu.3 27
25. NAMAZDA KIRAAT ESNASINDA KUR’AN’IN SÛRE VE ÂYETLERİNİN SIRALAMAS INA RİVAYET ETMEMEK. Bu işe "tenkîs (altüst etme)" denilir. Çünkü ashab-ı kiram (Allah onlardan razı olsun) mü'minlerin emiri Osman b. Affan döneminde hemen hemen icmâ denilebil ecek şekilde imam mushafı tertib ettiler ve onu bu şekilde tertipled iler. Dolayısıyla onların icmâının yahutta onlardan icmâ gibi olan bir halin dışına çıkmamak gerekir. Çünkü onlar bizim selefimiz ve bizim uyduğumuz önderlerimizdir. Namaz ise başından sonuna kadar bir tek ibadettir . Bundan dolayı tertibe muhalefet mekrûhtur.
26. ÜZERİNE SECDE YAPMAK İÇİN ALNINA HAS BİRŞEY EDİNMEK. Çünkü bu fiil Râfizî'lerin davranışına benzer. Onlar bu işi dine bağlılık kabul ediyorlar ve seramik gibi bir parça üzerinde (secde ederek) namaz kılarlar, bunu Necef-i Eşref dedikleri yerde imal ederler.
27. İHTİYAÇ OLMADAN GÖZLE, KAŞI YA DA ELİ HAREKET ETTİRMEKLİ YA DA BENZER BİR ŞEKİLDE İŞARETTE BULUNMAK. Eğer selamı almak gibi bir ihtiyaç sebebiyle olursa, bunda kerâhet olmaz.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZDA MÜBAH OLAN ŞEYLER

1. Namaz kılan kimsenin Fatiha ile birlikte iki ya da daha fazla sure okuması mübahtır. Çünkü Huzeyfe Radıyallahu anh şöyle demiştir: Bir gece Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte namaz kıldım. Bakara suresini okumaya başladı. Ben yüz âyeti bitirince rükûya varacak dedim, sonra devam etti. Ben Bakara sûresini bir rekâtte bitirecek dedim, devam etti. Ben sureyi bitirince rükû edecek derken, Nisa suresine başladı, onu okudu. Sonra Al-i İmran suresine başladı, onu okudu..."328
2. Namaz kılan kimsenin okuduğu âyetleri sayması mübahtır. Fatiha'yı bilmeyip, onun âyetleri sayısınca Kur'ân'dan okumak isteyen kimse gibi yahut tesbihler i saymak, yahut çokça unutmak sebebiyle özellikle rekâtleri saymak gibi. Çünkü bu bir ihtiyaçtır. Ancak sayarken telaffuz etmez ki, konuşmak dolayısıyla namazı bâtıl olmasın. Aksine bunları parmakları ya da kalbiyle sayar. Kalbin ameli dolayısıyla namaz batıl olmadığı gibi, zaruret bulunmada n çok olmadıkça yahut arka arkaya yapılmadıkça azaların ameli ile de batıl olmaz.
3. İmama uyan kimsenin mükemmel halin kaçırılması ihtimali dolayısıyla imama hatırlatması da mübahtır. Mesela, imam Fatiha suresi ile birlikte bir zamm-ı sure okumayı unutursa onu uyarmak. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ben ancak sizin gibi bir beşerim, sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum. O halde unutacak olursam bana hatırlatınız..."329 Bu buyruğuyla kendisine hatırlatılmasını emretmekt edir. Kasten yapılması halinde namazın batıl olduğu durumlard a imama hatırlatmak vacib dahi olabilir. Fazladan bir rekât kılmak yahut manayı değiştirecek şekilde Fatiha'da lahn ile okumak buna örnektir.
4. Namaz esnasında ihtiyaç dolayısıyla elbise giymek mubahtır. Namaz kılan kimsenin namaza başladıktan sonra üşüdüğünü hissederk en elbisenin de yakınında duvarda asılı durma hali gibi. Bu durumda bu elbiseyi alıp, giyinebil ir. Eğer elbiseyi giymek namazında onu daha bir huzura kavuşturuyor ve rahatlatıyorsa meşru dahi olur.
Bazan elbiseyi giyinmek vâcib de olabilir. Elbise bulamadığı için çıplak namaz kılan kimsenin namaza başladıktan sonra ona bir elbise getirilme si halinde o elbiseyi giymesi onun için vacibtir. Cebrail, Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e ayakkabılarında eza (necaset) bulunduğunu haber verince, onları çıkarmış ve namazına devam etmişti.
5. Namazda sarığı sarmak, başındaki tülbentin yan tarafını arkaya itmek yahut boyun etrafına sarıp diğerini sarkıtmak da mübahtır. Çünkü bunlar ihtiyad haline gelmiş giyecekle rdendir. Vâil b. Hucr'un hadisi de bunu göstermektedir. O Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'i namaz kılarken gördü. Namaza başlayınca ellerini kaldırıp, tekbir getirdi -(hadisin ravilerin den) Hemmam kulaklarının hizasına diye söyledi- sonra elbisesin e büründü, sonra sağ elini sol elinin üzerine koydu. Rükûya varmak isteyince, ellerini elbisesin in içinden çıkarttı, sonra ellerini kaldırdı..."330
6. Namazda bir yılan ya da bir akreb öldürmek mübahtır. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namaz esnasında iki siyahı (yani) yılanı ve akrebi öldürmeyi emretti."331
7. Namazda surelerin sonlarından, ortalarından, başlarından okumak mübahtır. Çünkü yüce Allah'ın: "Artık Kur'ân'dan (size) kolay geleni okuyun." (el-Müzzemmil, 73/20) buyruğu geneldir. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "Namaz kılmak üzere kalktığında iyice abdest al, sonra kıbleye yönel, tekbir getir ve Kur'ân'dan ezbere bildiğinden kolayına geleni oku..."332
Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de nafile namazlarında sûrelerin ortalarından okumuştur. Daha faziletli ve kâmil olan ise insanın herbir rekâtte tam bir sûre okumasıdır. Çünkü asıl olan budur.
8. Namazla alakalı bir husus sebebiyle erkekleri n (subhanall ah) diyerek tesbih getirmele ri, kadınların da el çırpmaları mübahtır. Hata ettiği zaman imamı uyarmak gibi. İçeri girmek isteyene izin vermek ve buna benzer namaz ile ilgili olmayan bir husus için de böyledir. Bu durumda erkek: "Subhanall ah" der. Bu da bir sebeb dolayısıyla meşru olan bir zikirdir. Sebebin ortadan kalkmasıyla meşruiyeti de kalkar. Eğer bununla uyanmayac ak olursa, uyanıncaya kadar tekrarlar . Kadın da el çırpar. Hükümde bir farklılık olduğu dikkat çekicidir. Çünkü kadının erkekleri n önünde özellikle onlar namazda iken sesini çıkarmaması gerekir. Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Tesbih (subhanall ah) demek erkekler için, el çırpmak kadınlar içindir."333
İnsanın namazda söylediği şeylerle sesini yükselterek dikkat çekmek caiz olduğu gibi, öksürür gibi yapmakla da dikkat çekmesi caizdir. Fakat en faziletli si tesbih getirmekt ir. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem onu emretmiştir.
9. Kişi namazda iken mescidde olmayıp tükürmek ihtiyacını duyarsa, sol tarafına ya da ayağının altına tükürmesi mübahtır. Şâyet mescidde ise elbisesin e (mendiline) tükürür, sonra onu birbirine sürter. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyet edildiğine göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem mescidin kıble tarafında bir balgam gördü. İnsanlara yönelerek şöyle buyurdu: "Sizden herhangi bir kimseye ne oluyor ki Rabbine doğru yönelmişken önünde balgam tükürüyor? Sizden herhangi bir kimse kendisine dönülerek yüzüne balgam çıkartılmasını kabul eder mi? Sizden herhangi bir kimse eğer balgam çıkaracak olursa, sol tarafına ayağının altına çıkarsın. Eğer buna imkânı olmazsa şöylece tükürsün." (Ravilerde n) el-Kasım bunu şöylece anlattı: Elbisesin e tükürdü, sonra onu birbirine sürttü."334
10. Namaz kılan kimsenin önünde deve yükünün arka tarafındaki parça büyüklüğünde bir sütre koyması mübahtır. Çünkü Musa b. Talha babasından şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizden herhangi bir kimse önünde deve yükünün arka tarafındaki parça gibi bir şey dikerse namaz kılıversin ve onun arka tarafından kim geçerse aldırmasın."335 İbn Ömer Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem harbeyi yere diker ve ona doğru namaz kılardı.336
Görüldüğü kadarıyla sütre edinmenin hikmeti bir kimsenin sütrenin arkasından geçmesi halinde kişinin namazındaki eksikliği önlemesi, bilhassa sütrenin görünen bir maddi varlığı varsa, namaz kılanın bakışını sınırlandırmasıdır. Sütre, namaz kılan kimsenin kalbinin huzur bulmasında ve gözünü sağa sola bakmaktan önlemekte kişiye yardımcı olur. Bütün bunlardan önce sütre edinmek Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'ın emrine uymak, onun gösterdiği hidayet yolunu izlemekti r. Bu ise pek büyük bir hayırdır.
Şâyet sütre edinmek için bir cisim bulamayac ak olursa yere bir çizgi çizer. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem: "Kim (sütre edinecek bir şey) bulamazsa (yere) bir çizgi çizsin."337 diye buyurmuştur.
Sütre tek başına namaz kılan için ve cemaatle namaz kılınması halinde yalnızca imam için sözkonusudur. Çünkü cemaate uyan kimsenin sütresi imamın sütresidir ya da imam cemaate sütre teşkil eder. Çünkü İbn Abbas Radıyallahu anh şöyle demiştir: Dişi bir eşek üzerinde binmiş geliyordu m. O günlerde ergenlik yaşına yaklaşmıştım. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ise müslümanlara Mina'da önünde duvar bulunmaya n bir yerde namaz kıldırıyordu. Safın önünden geçecek oldum, eşekten indim ve onu otlamak üzere serbest bıraktıktan sonra safa girdim. Kimse benim bu yaptığıma tepki göstermedi.338
11. İmamın da, tek başına namaz kılanın da tehdit âyeti geldiğinde Allah'a sığınmaları, rahmet âyeti geldiğinde onu Allah'tan dilemeler i mübahtır. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in gece namazı kılarken, Kur'ân okuyuşunu anlatan Huzeyfe Radıyallahu anh şunları söylemektedir: "...Ağır ağır okurdu. Tesbihin sözkonusu olduğu bir âyet-i kerime okudu mu kendisi de tesbih getirirdi, bir dua âyeti okudu mu dilekte bulunurdu . Allah'a sığınmayı ihtiva eden bir âyet-i kerime okudu mu o da Allah'a sığınırdı."339
Şâyet imama uyan kimsenin Allah'a sığınması yahut dilekte bulunması imamı dinlememe si sonucunu verecek olursa, böyle bir şey yapmaması gerekir. Eğer imamı dinlememe sonucunu vermiyors a yapabilir . Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem imam Fatiha'yı okurken ona uyanın Kur'ân okumasını yasaklamıştır.
12. Bir özür sebebiyle namaz esnasında namaz kılanın kendi elbisesi yahutta sarığı üzerine secde etmesi mübahtır. Çünkü Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Biz Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte namaz kılardık, bizden herhangi bir kimse aşırı sıcaktan ötürü elbisesin in bir ucunu secde edeceği yere koyardı."340
13. Namazda hapşırma yada herhangi bir nimetin ortaya çıkması halinde Allah'a hamdetmek mübahtır. Çünkü Rifâa b. Râfi'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in arkasında namaz kıldım hapşırdım. Bunun üzerine ben.

Allah'a pek çok, pek hoş, mübarek kılınmış, bereketi arttırılmış, Rabbimizi n sevip razı olacağı şekilde hamdolsun ." dedim. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namazı kılınca şöyle buyurdu: "Namazda konuşan kimdi?" Kimse sesini çıkarmadı, sonra ikinci defa: "Namazda konuşan kimdi?" diye buyurdu. Yine kimse ses çıkarmadı, sonra üçüncü defa: "Namazda konuşan kimdi?" diye sordu. Bu sefer Rifâa b. Rafi b. Afra: Ben ey Allah'ın Rasûlü dedi. Peygamber: "Nasıl dedin" diye sorunca, Rifâa dedi ki: Allah'a pek çok, pek hoş, mübarek kılınmış, bereketi arttırılmış, Rabbimizi n sevip razı olacağı şekilde hamdolsun, dedim. Bunun üzerine Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki; otuz küsur melek hangileri bu sözleri alıp yükseltecek diye birbiriyl e adeta yarıştı."341
14. Namaz kılan kimsenin işaret yoluyla selamı alması mübahtır. Çünkü Câbir Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bir iş için beni gönderdi. Sonra namaz kılarken kendisine yetiştim. Ona selam verdim, o da bana işaret etti. Namazı bitirince beni çağırdı ve şöyle dedi: "Az önce ben namaz kılarken sen bana selam verdin."342
İşaret parmakla ya da bütün bir el ile yahut başla işaret etmekle olabilir, bunların hepsi sünnette vârid olmuş hususlardır.
15. Namaz kılan kimsenin önünden geçen kimseleri önlemek maksadıyla sütreye yaklaşmak için yürümesi mübahtır. Çünkü Amr b. Şuayb babasından şöyle dediğini rivâyet etmektedi r. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile Ezâhir tepesinde n aşağı indik. Namaz vakti geldi. -Bir duvara doğru namaz kıldı, demek istiyor- Biz arkasında durduk, o da orayı kıblesine aldı. Bir karartı önünden geçmek istedi. Karnı duvara yapışıncaya kadar onu geçirmemek için çalıştı. Sonunda arkasından geçip gitti.343
Yine namaz kılanın önünden geçen kimseyi itmesi de mübahtır. Çünkü Ebu Said el-Hudrî'den rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse namaz kılmakta iken kimsenin önünden geçmesine müsâde etmesin. Elinden geldiği kadar onu bertaraf etsin. Eğer illa geçmek isterse onunla çarpışsın. Çünkü o bir şeytandır."344
16. Namaz kılan kimsenin tahir iki ayakkabı ile namaz kılması mübahtır. Çünkü Ebu Seleme Said b. Zeyd'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Enes b. Malik'e: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem nalınlarıyla namaz kılıyor muydu diye sordum, o: Evet dedi.345
17. Namazda şeytana lanet okumak, ondan Allah'a sığınmak ve az miktarda amel mübahtır. Çünkü Ebu'd-Derdâ Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem namaza durdu. Onun, "senden Allah'a sığınırım" dediğini duyduk, sonra şöyle buyurdu: "Seni Allah'ın lanetiyle lanetliyo rum." Bu sözlerini üç defa tekrarladı. Bir şey alacakmış gibi elini uzattı. Namazı bitirince: Ey Allah'ın Rasûlü senin namazda bundan önce söylediğini duymadığımız bir şey söylediğini duyduk. Ayrıca elini ileri doğru uzattığını da gördük. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Allah'ın düşmanı İblis ateşten bir alevli parça getirip onu yüzüme atmak istedi. Ben üç defa: senden Allah'a sığınırım dedim. Sonra: Seni Allah'ın eksiksiz lanetiyle lanetliyo rum dedim. Fakat geri çekilmedi. Bunu üç defa söyledim, sonra da onu yakalamak istedim. Allah'a yemin ederim eğer kardeşimiz Süleyman'ın duası olmamış olsaydı, sabahı zincire vurulmuş olarak edecekti, Medine çocukları onunla oynayacak tı."346
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZ VAKİTLERİ

Şanı yüce Allah namazı Kur'ân-ı Kerim'de kullarına farz kılmıştır. Yüce Allah: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/3) diye buyurmakt adır. Onun güvenilir peygamber i, güvenilir melek Cebrail (salât ve selam ona)'den öğrenerek namazın nasıl kılınacağını bize açıklamış, Muhammed Mustafa Sallallah u aleyhi vesellem de bize kendisine uymayı emretmiştir. Mâlik b. el-Huveyris'in rivâyet ettiği hadiste şöyle buyurmakt adır: "Ve benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece namaz kılınız."347
Kullara farz kılınan namazlar gece ve gündüzde beş vakittir. Ebu Muhayrîz'den rivâyete göre Muhdecî diye çağrılan Kinane oğullarından bir adam Şam'da Ebu Muhammed diye anılan bir adamı: Vitir vacibtir (farzdır) dediğini dinlemiş. Muhdecî dedi ki: Ben de Ubade b. es-Sâmit'e gidip ona durumu haber verdim, Ubade şöyle dedi: Ebu Muhammed hata etmiştir. Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'i şöyle buyururke n dinledim: "Beş vakit namazı Allah kulları üzerine farz yazmıştır. Kim bunları onların haklarını hafife al(mayıp), onlardan herhangi bir şeyi zayi etmeksizi n (eksiksiz) yerine getirerek gelirse, onun Allah yanında kendisini cennete girdireceğine dair bir ahdi olur. Kim de bunları yerine getirmeye cek olursa, onun Allah yanında herhangi bir ahdi olmaz. Dilerse onu azablandırır, dilerse ona mağfiret buyurur."348
Namazın vakitleri beş tanedir. Kur'ân-ı Kerim bunlara toplu bir şekilde işaret etmiş, sünnet de bunlarla ilgili gerekli tafsilâtı vermiştir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Güneşin (batıya doğru) kaymasından, gecenin karanlığına kadar namazı dosdoğru kıl. Sabah namazını da. Çünkü sabah namazı tanık olunan (bir namaz)dır." (el-İsrâ, 17/78)
"Güneşin kayması" zevâli demektir. "Gecenin karanlığına kadar" gecenin yarısına kadar demektir. Çünkü karanlığın tamamı gece yarısında ortaya çıkar. İşte gündüzün ortasından gecenin yarısına kadar olan bu vakitte bir namaz için vakit olmayan bir an dahi yoktur. Buna dair geniş açıklamaları da sünnet yapmıştır.
Öğle namazının vakti zevalden itibaren herşeyin gölgesi kendisi kadar olana kadar devam eder.
İkindi namazı bu vakitten başlar, normal hallerde güneşin sararması vaktine kadar, zorunlu hallerde ise batışına kadar devam eder.
Akşam namazının vakti güneşin batışından şafağın (batıdaki kırmızılığın) kayboluşuna kadar devam eder. Şafak denilen şey, güneşin batışı akabinde görülen kırmızılıktır.
Yatsı vakti ise şafağın kayboluşundan başlar, gece yarısına kadar devam eder.
Birbirine bitişik olan bu dört vakite Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın rivâyet ettiği ve Sahih-i Muslim'de sabit hadis delil teşkil etmektedi r. Buna göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Öğle namazının vakti güneşin zevalinde n sonra (batıya kaydığı vakit) başlar, adamın gölgesi kendi boyu kadar oluncaya dek -ikindi girinceye- kadar devam eder. İkindinin vakti ise güneş sararıncaya kadar devam eder. Akşamın vakti şafak batmadığı sürece devam eder. Yatsının vakti ise gecenin orta yarısına kadar devam eder. Sabah namazının vakti ise tan yerinin ağarmasından başlayıp, güneş doğmadıkça devam eder. Güneş doğduğu takdirde namaz kılma! Çünkü o bir şeytanın iki boynuzu arasında doğar."349
Beşinci vakit ile ilgili olarak da yüce Allah: "Sabah Kur'ân'ını (namazını) da" (el-İsra, 17/78) diye buyurmakt a ve bu buyruğu kendisind en önceki buyruklar dan ayırmaktadır. Çünkü sabah namazının vakti kendisind en önceki vakitlerd en de, kendisind en sonraki vakitlerd en de ayrıdır. Zira gece yarısından tan yeri ağarıncaya kadar farz namaz için bir vakit yoktur. Tan yeri ağardığından, güneşin doğuşuna kadar ise sabah namazının vaktidir. Güneşin doğuşundan zevaline kadar olan zaman için de farz namaz vakti yoktur. İşte bundan dolayı Kur'ân-ı Kerim sabah namazını tek başına sözkonusu ederek: "Ve sabah Kur'ân'ını (namazını)" diye buyurmuştur. Yüce Allah'ın sabah namazından "Kur'ân" diye sözetmesi sabah namazında okunan Kur'ân'ın nisbeten uzun tutulmasından dolayıdır.350
Bu beş vakit namazda kişi herhangi bir namazı vaktinden önce bir iftitah tekbiri süresi kadar dahi erken kılacak olursa, namazı sahih olmaz. Çünkü o namazına vaktinin girişinden önce başlamış olmaktadır. Eğer namazı şer'î bir mazeret olmaksızın vaktinden sonraya bırakacak olursa, yine namazı sahih olmaz. Mesela bir adam kasten sabah namazını ancak güneşin doğuşundan sonra kılsa ve böylece sabah namazını eda etmek istese bu namaz ondan kabul olunmaz ve onun için namazın kazasını yapması meşru değildir. Çünkü namazı kaza etmekten onun bir faydası yoktur.
Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "Her kim bizim bu işimize uygun olmayan bir amel işleyecek olursa, o merduttur ."351 Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye'nin -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- tercihi budur. Buna göre insan kasten namazı vaktinden sonraya geciktire cek olursa, ondan kabul olunmaz. İsterse bin defa o namazı kılsın. Halbuki herhangi bir mazeret sebebiyle namazı vaktinden sonraya bırakanın durumu böyle değildir.352 Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim bir namazı unutur yahut uykuda iken geçirecek olursa, bunun keffareti onun hatırladığı vakit kılmasıdır."353
Öğle namazı sünnet-i seniyye'den bilindiği üzere ikamet halinde dört rekât, yolculuk halinde iki rekâttir. İkindi de öğle namazı gibidir. Akşam namazı ise yolculukt a da, ikamet halinde de üçer rekâttir. Yatsı namazı ise mukimken dört rekât, yolculukt a iki rekâttir. Sabah namazı ise ikamet halinde de, yolculuk halinde de iki rekâttir.
Müslüman bu namazları Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'den sabit olmuş şer'î şekle uygun olarak eda eder. Namazın nasıl kılınacağını etraflı bir şekilde daha önceden anlatmış bulunuyor uz.
Gündüzün Oldukça Uzadığı Yahut Gecenin Çokça Kısaldığı Yahut Senenin Bazı Günlerinde Gece Yahut Gündüzün Hiç Görülmediği Ülkelerde Namaz Kılmak
İlim ehli gündüzleri uzun, geceleri kısa olan yahut gündüzleri kısa olup, geceleri uzun olan ülkelerde vakit takdiri meselesin de farklı görüşlere sahiptirl er. Aynı şekilde kuzey kutbunda gecenin altı ay devam ettiği kutub bölgelerinde de durum böyledir. Güney kutbunda ise bu uzun süre gündüz olmaktadır. Kimi ilim adamı süre takdirind e bulunulac ağı görüşünü kabul ederken, kimisi bu ülkeleri kendileri ne en yakın olan ülke gibi değerlendirmek görüşündedir.
Birinci görüş: Bazı ilim ehli kimseler şöyle demişlerdir:
Bütün bunların tek bir hükmü vardır. O da onlar için namaz ve oruç vakitleri nin takdir edileceğidir. Fakat bunlar hangi ülkeler göre takdirde bulunulac ağı hususunda iki ayrı görüşe sahiptirl er:
a. Gündüzlerini gecelerin i aylarını; vakitleri n birbirind en ayırdedildiği ve herbirisi nin gecesi ve gündüzünde Allah'ın farz kıldığı namazın kılınabildiği, orucun tutulabil diği, kendileri ne en yakın bulunan mutedil ülke vakitleri hesabına göre takdir cihetine gidecekle rdir.
b. Bazılarının görüşüne göre de bunlar vakitleri ni teşriin nazil olduğu Mekke veya Medine şehirlerine göre takdir edecekler dir. Çünkü böylesi onlar için daha kolaydır. Özellikle onlar gece gündüz namazlarında Kabe'ye yönelmektedirler.
Muhammed Reşid Rıza Tefsiru'l-Menar'da şunları söylemektedir: "Takdirin hangi ülkeye göre yapılacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Teşrî’in gerçekleştiği Mekke ve Medine mutedil ülkelerine göre yapılacaktır, denildiği gibi; onlara en yakın ülkeye göre yapılacaktır da denilir. Her ikisi de caizdir. Çünkü bu görüşler ictihadid ir. Bu hususta bir nass yoktur."354
İkinci görüşe gelince, kimi ilim adamı da şöyle demiştir:
Eğer bu ülkelerde gece ve gündüz bulunuyor ise gündüz ne kadar uzun, gece ne kadar kısa olursa ya da aksi olursa, bunlara namaz ve oruç farzdır.
Benim görüşüme göre tercihe değer olan şudur: Hüküm gece ve gündüzü bulunan ülkeler ile gece ya da gündüzü bulunmaya n ülkeler arasında farklıdır. Gece ve gündüzü bulunan ülkelerde yaşıyanlar gündüz ne kadar uzasa ya da kısalsa bile namaz kılmakla, oruç tutmakla yükümlüdürler. Çünkü yüce Allah hükmü gece ve gündüze bağlı olarak vermiştir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Gündüzün iki tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerin de dosdoğru namaz kıl! Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu iyi düşünenler için bir öğüttür." (Hud, 11/114)
Hiçbir şekilde gece ve gündüzü bulunmaya n -kutub bölgeleri gibi- ülkelere gelince, bunlar vakitleri ni kendileri ne en yakın ülkelere göre takdir ederler. Günlük yaşantılarının bazı halleri için belli bir takdirler inin bulunması kaçınılmazdır. Dünyalarında gereğince amel ettikleri hususlard a, ibadetler inde de gereğince amel etmeleri gerekir. Böylesi de onlar için daha kolaydır.355
Muhterem ilim adamı faziletli Şeyh Abdu'l-Aziz b. Bâz’a -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- aşağıdaki sual sorulmuştur: Bazı ülkelerde gece ya da gündüz uzunca bir süre devam etmektedi r. Bazan da oldukça kısalmaktadır. Hatta beş vakit namaz kılmaya elverişli olmamakta dır. Burada yaşayan insanlar namazlarını nasıl eda edecekler dir?
Muhterem müftü aşağıdaki cevabı vermiştir:
Gecenin yahut gündüzün oldukça uzun olduğu bu bölgelerde yaşayanlara düşen, eğer ülkelerinde yirmidört saat zaman zarfında zeval ya da güneş batımı sözkonusu olmuyorsa beş vakit namazı takdire göre kılmalarıdır. Nitekim Sahih-i Muslim'de yer alan en-Nevvas b. Sem'an’ın rivâyet ettiği ve Peygamber efendimiz den sahih olarak gelen hadiste Deccal'in bir sene kadar uzun olacak bir günü hakkında (bu kadar süre boyunca beş vakit namaz kılmanın yeterli gelip gelmeyeceği hususuna dair) soru sormaları üzerine o: "Ona miktarına göre takdirde bulunulur ." diye buyurmuştur. İşte Deccal'in bir ay gibi olacak ikinci gününün hükmü de böyledir, bir hafta gibi olacak gününün hükmü de böyledir.
Gecenin kısalıp, gündüzün uzadığı yahutta aksinin görüldüğü yirmidört saatlik sürelerin hükmü açıkça anlaşılmaktadır. Bu süre içinde diğer günler gibi namaz kılarlar. Gece ya da gündüz istediği kadar kısa olsun. Çünkü delilleri n genelliği bunu gerektirm ektedir.3 56
 
Üst Ana Sayfa Alt