I
Çevrimdışı
YOLCULUK HALİNDE NAMAZ
Yolculuk halinde namaz ile ilgili İslamın teşrî’ buyurduğu hükümler, onun müsamaha ve kolaylık göstermesinin bir sonucudur . Zorluk sözkonusu oldu mu orada kolaylaştırma da sözkonusudur. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Allah size kolaylık diler, güçlük istemez." (el-Bakara, 2/185); "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286)
Yolculukt a namaz ikamet halindeki namazdan farklıdır. Çünkü yolculukt a namazın kısaltılması, Ramazan ayında oruç açmanın mübah olması, mestler üzerine mesh süresinin uzaması, sabah sünneti dışında cuma ve nafileler in düşmesi ile bayram namazları ve kurban kesme yükümlülüğünün kalkması gibi birtakım farklı hükümler vardır.
Yolculuk (sefer), ikamet olunan yerden ayrılmak demektir. Kişinin yolculuğu ister kara, ister deniz, ister havada olsun dört rekâtli olan öğlen, ikindi ve yatsı farzlarını kasretmes i gerekir. Sabah ve akşam namazının kasrı icma ile caiz değildir. Çünkü bunlar da kasredile cek olursa bu namazlard an gözetilen maksat ortadan kalkmış olur. Sabah namazının kasredilm esi azlığından ötürü onu tamamen ortadan kaldırabilir ve onu tek bir rekât haline düşürür. Akşam namazının kasrı ise onu tek rekâtli namaz olmaktan çıkartır. Üstelik aslolan, nassa ittiba etmektir.
Dört rekâtli namazların iki rekâte kasredilm esi sadece yolculuk halinde sözkonusu olur ve bu müekked bir sünnettir. Herhangi bir sebep olmadan tamam kılmak mekrûhtur. Hasta ve benzeri bir kimsenin ise namazları cem’ etmesi mümkün olduğu halde kasretmes i caiz değildir. Buna dair delil kitab, sünnet ve icma ile sabittir.
Kitabtan delil yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur." (en-Nisa, 4/101) İnsan kaldığı yerden dışarı çıkmadıkça yeryüzünde yolculuk yapan bir kişi olmaz. Vebalin sözkonusu olmaması, sadece günahın sözkonusu olmaması anlamına gelmez. Aksine engelin de sözkonusu olmadığı manasınadır. Namazı kısaltmanıza bir engel yoktur, demektir.
Âyet-i Kerime görüldüğü üzere kâfirlerin fitnesind en (fenalık yapmasından) korkulması hali ile kayıtlıdır. Yani onların namazınızı tamamlama nızı engelleye ceklerind en korkmanızla ilgilidir . Fakat bu kayıt, Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in bize Rabbinden haber verdiği üzere sünnet ile kaldırılmıştır. Ya'lâ b. Ümeyye'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Ömer b. el-Hattab'a: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman eğer kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur." (en-Nisâ, 4/101) buyruğu ile ilgili olarak insanlar artık iman etmiş (ve güvenliğe kavuşmuş) bulunuyor lar, dedim. Bana şu cevabı verdi: Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim, bunun üzerine Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e buna dair soru sordum, şöyle buyurdu: "Bu Allah'ın size verdiği bir sadakadır. O'nun sadakasını kabul ediniz."357
Böylelikle güvenlik halinde namazı kısaltarak kılmak (kasr) Allah'ın bize bir tasadduku dur.
Sünnete gelince35 8 Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in ister hacca gitmek, ister umre yapmak, isterse de gaza yapmak üzere bütün seferleri nde namazlarını kasr ile kıldığına dair haberler tevatür derecesin dedir. İbn Ömer dedi ki: Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte yolculukl arda bulundum. Yüce Allah vefat ettirince ye kadar iki raketten fazla kılmadı. Ebu Bekir ile de yolculukl arda bulundum, o da Allah vefat ettirince ye kadar iki rekâtten fazlasını kılmadı. Ömer ile de birlikte oldum, o da Allah vefat ettirince ye kadar iki rekâtten fazla kılmadı. Daha sonra Osman ile birlikte yolculukl arda bulundum. O da Allah vefat ettirince ye kadar iki rekâtten fazla kılmadı. Yüce Allah da: "Andolsun ki sizin için... Rasûlullahda güzel bir örnek vardır." (el-Ahzab, 33/21) diye buyurmakt adır.359
Abdullah b. Mesud dedi ki: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte Minâ'da (farzı) iki rekât olarak kıldım. Ebu Bekir es-Sıddîk ile birlikte Minâ'da iki rekât kıldım, Ömer ile birlikte Minâ'da iki rekât kıldım. Dört rekât kılmak yerine, keşke kabul olunan iki rekât nasib olsa."360
Enes b. Malik dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte Mekke'ye gitmek üzere Medine'den çıktık. O dönünceye kadar (dört rekâtli namazları) ikişer rekât, ikişer rekât olarak kıldım. (Enes b. Malik'ten rivâyette bulunan dedi ki Ben Mekke'de kaç gün kaldı? diye sordum, o: On gün, dedi.361
İcmâ’a gelince, İbn Kudame şöyle demektedi r: İlim ehli hac, umre ya da cihad gibi namazın kısaltılabileceği bir mesafeye yolculuk yapan kimsenin dört rekâtlik namazı kısaltarak iki rekât olarak kılabileceğini icmâ’ ile kabul etmişlerdir.362
Namazı Kısaltmanın Şartları
1. Yolculuk mesafesin in namazı kısaltmayı mübah kılacak kadar olması.363 Hikmeti sonsuz şeriat koyucu namazı kısaltıp, oruç açmanın mübah olmasını herhangi bir sınır sözkonusu olmaksızın mutlak olarak yolculuğa bağlamıştır. Şu kadar var ki, yolculukt a zorluk çekme ihtimali bulunduğundan zorluk da çoğunlukla ancak uzun yolculuk halinde sözkonusu olduğundan fukahâ -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- namazı kısaltmayı ve oruç açmayı mübah kılan sefer uzaklığını sınırlandırmakta farklı görüşlere sahib olmuşlardır.
Onlardan kimisi namazı kısaltıp, oruç açmanın caiz olacağı uzaklığın tam iki gün ve daha fazla yolculuk mesafesi olduğu kanaatind edir ki; bu da yaklaşık seksen kilometre ye denk düşer.
Kimisi namazı kısaltmayı ve oruç açmayı mübah kılan uzaklığın üç günlük mesafe olduğu görüşündedir.
Bazılarının görüşüne göre namazı kısaltmayı ve oruç açmayı mübah kılan uzaklık sadece bir günlük mesafedir .
Kimisinin görüşüne göre de namazı kısaltmayı ve oruç açmayı mübah kılan yolculuk mesafesin in sınırı yoktur. Aksine örfen yolculuk diye adlandırılabilecek herbir yolculukt a oruç açmak caizdir.
Tercihe değer olan görüş ise birincisi dir. Çünkü iki günlük mesafe bir hazırlığı gerektiri r ve böyle bir yolculukt a açıkça görülebilecek bir zorluk vardır. İşte ashab-ı kiram ve tabiinden bir topluluk bu görüşü kabul etmiştir. Üç mezhebin imamı Malik, Şafiî ve Ahmed (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun)'in görüşü de budur.
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şunları söylemektedir: "...Namazın kısaltılıp, oruç açılabilecek yolculuk miktarına gelince, Malik, Şafiî ve Ahmed'in görüşüne göre bu iki günlük mesafedir . Bununla deve ve piyade yürüyüşünü kastederl er ki bu da onaltı fersahtır.364 Mekke ile Usfan ve Mekke ile Cidde arası gibidir. Ebu Hanife der ki; bu üç günlük mesafedir . Selef ve haleften bir kesim de şöyle demiştir: Hatta iki günden daha az bir mesafe için de namazını kısaltır ve orucunu açar. Bu da kuvvetli bir görüştür..."365
İbn Kudame dedi ki: Eğer yolculuğun miktarı hususunda şüpheye düşerse namazı kısaltması mübah olmaz. Çünkü aslolan tamamlama ktır. Bu asıl, şüphe ile ortadan kalkmaz. Muteber olan da niyettir. Seferin hakikati değildir. Şâyet uzunca bir yolculuk niyet edip de namazını kısaltır, sonra yerinde kalmayı ya da dönmeyi uygun görürse, kıldığı namaz sahih olur. Şâyet kaçan bir köleyi yakalamak yahutta yağmur yağan bir yeri bulmak maksadıyla çıkacak olup da ne zaman bulursa geri döner yahut ikamet eder niyetinde ise; isterse bir aylık süre yolculuk yapsın namazını kısaltmaz.
Belli bir yere götürülmek maksadıyla zorla alınıp götürülen esir gibi kimseler, namazlarını kısaltabilirler. Çünkü bunlar namazı kısaltma mesafesi kadar yolculuk yapmayı kasteden kimselere tabidirle r. Onların şehirlerine ulaştı mı o vakit namazını tamam kılar. Şâyet şehrin biri uzun, biri kısa iki yolu var ve kasretmek için uzak yolu takip ederse bu hakkını kullanabi lir. Çünkü böylesi, benzerind e namazın kısaltıldığı bir yolculukt ur, onun için de namazı kısaltmak caiz olur. Tıpkı başka izleyecek yolu olmayan kimse durumunda dır.366
2. Yolculuğun mübah olması gerekir. Çünkü yolculukl ar beş kısma ayrılırlar:
a- Haram yolculukl ar. Küfür ülkesine, çıplaklık, uyuşturucu ve günah peşine takılmak kastıyla yolculuk yapmak gibi haram bir iş için sefere çıkmak. Yol kesiciler in, hırsızların ve onların hükmünde olup, yeryüzünde fesadı yayıp mü'minlere eziyet verenleri n yolculukl arı gibi, mahremsiz kadının yolculuğa çıkması da bu türdendir.
b- Mekrûh yolculuk. Tek başına yola çıkmak buna örnektir.
c- Mübah yolculuk. Kır gezintisi yapmak kastıyla yola çıkmak.
d- Vacib yolculuk. Hac, umre ya da cihad farizası için yolculuk yapmak gibi.
e- Müstehab yolculuk. İkinci defa haccetmek için yapılan yolculuk gibi.
Haram ve mekrûh olmayan yolculuğa da “mübah yolculuk” denilir.
İbn Kudame dedi ki: Kaçan köle gibi masiyet olan, yol kesmek yahut şarab ticareti gibi bir maksatla yolculuk yapanlar, namazlarını kısaltmazlar. Bunlara yolculuk ruhsatlarından hiçbir ruhsat yoktur. Çünkü ruhsatların masiyetle r ile alakalı kılınmaları caiz değildir. Zira bu durumda masiyetle rin işlenmesine bir yardım ve onlara bir propagand a olur. Şeriatte de böyle bir şey gelmez.36 7
Masiyet için yolculuğa çıkan kimsenin yolculuk ruhsatlarından faydalanm ası engelleni r. Namazını kısaltması, üç gün süreyle mestlerin e mesh etmesi, ramazan ayında oruç açması men olunur. Eğer haram yolculuğu -yolculuğundan tevbe ve istiğfar ederek dönmesi halinde olduğu gibi- mübah yolculuğa dönüşecek olursa, şartlarına uymak suretiyle namazını kasretmes i caiz olur.
3. Yolculuğa başlaması ve kasabasının mamur yerlerind en ayrılması. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman... namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur." (en-Nisa, 4/101) Çünkü böyle bir kimse yolculuğa başlamaksızın yeryüzünde yolculuğa çıkmış sayılmaz. Kendi şehrinde kalmaya devam ettiği sürece kasretmes i caiz değildir. İsterse yolculuk yapmayı kesin kararlaştırmış yahut yükünü yüklemiş ya da evler arasında bineği üzerinde gitmekte olsun, farketmez .
İbn Kudame dedi ki: Yolculuk yapmaya niyet eden kimsenin kasabasının evlerinde n ayrılıp onları geride bırakmadığı sürece namazını kısaltma imkânı yoktur. Malik, Şafiî, Evzaî, İshak ve Ebu Sevr böyle dedikleri gibi; bu görüş tabiinden bir toplulukt an da nakledilm iştir.368
İbnu'l-Münzir dedi ki: Kendisind en ilim bellediğimiz herkes icma ile şunu ifade etmiştir. Yolculuğa çıkmak isteyen bir kimse ancak yolculuğa çıkacağı kasabanın evlerinin dışına çıktığı vakit namazını kasredebi lir.369
Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ben Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte öğlen namazını Medine'de dört rekât, Zu'l-Huleyfe'de iki rekât olarak kıldım."370
Seleften bazılarının görüşüne göre yolculuk yapmaya niyet eden bir kimse, evinde dahi olsa kasretmey e başlayabilir.
Ancak sahih olan görüş şudur: Kasretmek sadece yolculuk için meşru kılınmıştır. Dolayısıyla bir kimse yolculuğa başlayıp, şehir ya da köyde ikamet ettiği yeri bırakıp, ayrıldı mı kasretmes i de caizdir.
4. Namaza başlamak niyeti ile birlikte kasretmey i niyet etmelidir . Çünkü mutlak olarak niyet edecek olursa, bu niyeti asıl olan için muteberdi r ki; o da namazı tamam kılmaktır. Eğer tamam kılmayı da niyet ederse, bu niyetin gereğini yerine getirmeli dir.
5. Kılacağı namazın mukimken kılınması farz olan bir namaz olmaması gerekir. Şâyet mukimken bir namazı terkedip de yolculukt a onu kaza edecek olursa, onu kasr ile kılması caiz değildir. Çünkü o namazı dört rekât olarak kılması artık teayyün etmiş (kesinlik kazanmış)dır. Onu eksiltmes i caiz değildir. Tıpkı dört rekât kılmayı niyet etmiş gibidir. Ayrıca kaza edaya göre nazar-ı itibara alınır, eda da böyle bir durumda dört rekâttir.371
6. Mukim bir imama uymamalıdır. Eğer mukim bir imama uyarsa, namazını tamamlama sı gerekir. Namazın tümünde ya da bir bölümünde o imama uyması farketmez . Musa b. Seleme'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Mekke'de İbn Abbas ile birliktey dik, ben: Sizinle birlikte kılınca dört rekât kılıyoruz, kendi eşyamızın olduğu yere geri dönünce iki rekât kılıyoruz (olur mu?) dedim. O, işte Ebu'l-Kasım'ın Sallallah u aleyhi vesellem sünneti budur, dedi.372
İşte bu durum Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in sünneti ile alakalıdır. Kısaltılan namaz aslı itibariyl e dört rekâtlidir. Dolayısıyla onu (kısa olarak) dört rekâtli kılanın arkasında kısaltarak kılamaz.373
İlim ehlinin büyük çoğunluğu kasrın süresi içerisinde yapılması şartını koşmuşlardır. Bu da gittiği yerde ikamet etmeyi kararlaştıran bir kimse için dört gün veya daha az bir süredir.
Kasr (Yolculukt a Namazı Kısaltmak) İle İlgili Bazı Meseleler
1. Bir kimse namaza mukim olduğu beldede başladıktan sonra yolculuğa başlayacak olursa, namazını tamamlama sı vacibtir. Çünkü o namazı tamam kılması gereken bir halde namaza başlamıştır. Örneği şudur: Bir adam bir şehri boydan boya geçer, bir nehirde demirlemiş bulunan bir gemide bulunuyor ken namaza başlayarak tekbir alır, bu sırada gemi harekete geçer ve bulunduğu şehirden o henüz namazda iken ayrılır. Böyle bir kimse ikamet ettiği yerde namaza başladıktan sonra yolculuk başladığından ötürü namazını tamamlama sı gerekir.
2. Yolcu olan bir kimse şehrine girmeden önce namaza başladıktan sonra namazda iken şehre girerse, namazını tamamlama sı gerekir. Buna da şöyle bir örnek verilebil ir: Bir adam bir gemide iken şehrine girmeden önce namaza başlar, sonra namaz kılmakta iken şehre girerse namazını tamamlama sı gerekir.
Bu iki meselenin herbirisi nde (birincisi nde de, ikincisin de de) iki sebep birarada bulunmakt adır. Sebepleri n birisi namazı kısa kılmayı mübah kılarken, ikincisi engel teşkil etmektedi r. Bundan dolayı engel tarafı ağır basmıştır. Zira fukahânın kabul ettiği ilkeye göre; mübah kılan bir sebep ile yasak kılan bir sebeb bir araya gelecek olursa, hüküm yasak kılan sebepe göre verilir. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sen, seni şüpheye düşüreni bırakarak, seni şüpheye düşürmeyene yönel."374 Yine Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "... Her kim şüphelerden sakınırsa o dini, şeref ve haysiyeti lehine kötülüklerden uzak kalmış olur..."375
İbn Kudame bu iki meseleyle ilgili olarak şunları söylemektedir: Çünkü bu, sefer ve ikamet halinde farklılık arzeden bir ibadettir . Bu ibadetin iki tarafından birisi ikamet halindedi r. Bundan dolayı -mesh meselesin de olduğu gibi- ikamet halinin hükmü daha galib görülmüştür.376
3. Mukimken kılmayı unuttuğu bir namazı yolcu iken hatırlayan bir kimse (namazını tam kılar); çünkü böyle bir namazı tam kılmakla yükümlü olmuştur. Dolayısıyla bunu tam olarak kaza etmelidir . Ebu Katade'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e uykuda kalıp, namaza uyanmamak haline dair soru sordular da şöyle buyurdu: "...Sizden herhangi bir kimse bir namazı unutur yahut uykuda olup uyanamazs a onu hatırladığı vakit kılıversin."377 Yani namazı hatırladığı vakit olduğu gibi kılsın.
4. Yolculukt a kılmayı unuttuğu bir namazı ikamet halinde hatırlayan bir kimseyle ilgili olarak Nevevî şunları söylemektedir: Yolculuk halinde kılamadığı bir namazı bulunan kimse hakkında iki görüş vardır. (Şafiî) kadim görüşünde şunları söylemektedir: Bu kimse namazını kısa kılabilir. Çünkü bu yolda kılınması gereken bir namazdır. Dolayısıyla kazası (rekât) sayı(sı) itibariyl e edası gibidir. Tıpkı mukim iken kaçırdığı namazı yolculukt a kılmak istemesi halinde olduğu gibi. Cedid (yeni) görüşünde de şöyle demiştir: Böyle bir kimsenin namazını kasr ile kılması caiz değildir. Daha sahih olan da budur. Çünkü bu bir özre bağlı olarak öngörülen bir hafifletm edir. Hasta namazında (ayakta duramayanın) oturması gibi.
Şâyet namazını yolcu iken geçirmiş de yolculukt a kaza etmeye kalkışırsa, bu hususta iki görüş vardır: Birincisi ne göre namazını kısaltarak kılamaz, çünkü bu dörtken iki rekâte indirilmiş bir namazdır. O halde cuma namazı gibi vakit de bu namazın şartları arasındadır.
İkincisi namazını kısaltabilir, görüşüdür. Daha sahih olan budur. Çünkü bu bir özre bağlı olarak sözkonusu olan bir hafifletm edir. Özür de devam etmektedi r. O halde hafifletm e hükmü de kalıcılığını sürdürür. Hasta namazında oturmak gibi.378
Şâyet mukimken kılması gereken bir namazı yine mukimken kaçırmış ve bunu hatırlarsa, onu tam olarak kılar.
5. Yolcu mukim olan bir kimseye uyacak olursa namazını tamam kılmalıdır. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem in "... Yetişebildiğiniz kadarını kılınız, yetişemediğinizi tamamlayınız."379 buyruğunun umumi oluşu bunu gerektirm ektedir. Şâyet öğle namazının bir rekâtine yetişirse, kendisi üç rekât kılar. Eğer son teşehhüde yetişirse dört rekât kılar. Eğer yolcu bir kimse cuma namazından bir rekâtten daha az bir bölümü yetişecek olursa mukim olan bir kimseye uyduğundan ötürü onu dört rekâte tamamlama sı gerekir.3 80 Bir tek rekât yetişirse, cuma namazı olarak tamamlar.
6. Yolcu bir kimse mukim olduğunu zannettiği yahutta misafir mi, mukim mi olduğunda şüphe ettiği birisine uyacak olursa, imamı kasr ile kılsa dahi niyete itibar edilerek namazını tamamlama sı gerekir. Çünkü kasrın şartlarından birisi de tereddüt sözkonusu olmaksızın kat'i bir şekilde kasra niyet etmektir.
Eğer niyetini: Benim imamım tamamlars a tamamlarım, kasreders e ben de kasrederi m diye imamına bağlı olarak yaparsa, imamına uyabilir. Eğer imam kasr ile kılarsa onun için de kasretmek farz olur. Şâyet tamamlars a onun da tamamlama sı farz olur. Bu şüpheye girmez. Aksine bu bir fiilin bağlı olduğu sebepleri ne taliki (ona bağlı kılınması) kabilinde ndir.
Şâyet hava alanında yolculuk eşyalarını taşıyan bir kimse olması gibi, yolcu olduğuna delil teşkil edecek belirtile r bulunduğundan ötürü ağırlıklı olarak yolcu olduğunu zanneders e, kasr ile kılmayı niyet edebilir. Fakat imamına uymakla görevlidir. Eğer imam kasr ile kılarsa ona uyar, tamamlars a yine ona uyar.
7. İbn Kudame yolcudan bahsederk en şunları söylemektedir: Şâyet namazını tamamlama yı niyet eder yahut mukim olan bir kimseye uyup namaz fasid olur ve kendisi bu namazı iade etmek isterse yine namazını tamamlama sı gerekir. Çünkü mukim olan bir kimsenin arkasında namaza durmak ve tamamlama k niyeti olduğundan ötürü namazı tam olarak kılması vacib olur. Şafiî'nin görüşü budur. es-Sevri ile Ebu Hanife şöyle demişlerdir: İmamın namazı fasid olursa misafir normal kendi haline döner.381
Tercih edilen görüş de misafirin eski haline döneceğidir. Tek başına yahutta kasr ile kılan bir cemaat ile birlikte namaz kılacak olursa namazını kasredebi lir. Çünkü onun başladığı namaz aslı itibariyl e tamam değildir. Bir imama tabi olarak tamamlama sı meşru kılınmış bir namazdır. Bu namaz fasid olduktan sonra tabi oluş ta ortadan kalkmış olur, geriye sadece namazı kasr ile kılma yükümlülüğü kalır.
Aynı şekilde yolcu bir kimse ikamet halinde olan birisine ve namaza başladıktan sonra uyacak olursa, kendisini n abdestsiz olduğunu hatırlarsa gider abdest alır. Geri döndüğünde insanların namazlarını bitirdikl erini görecek olursa, namazını tamamlama yükümlülüğü yoktur. Çünkü kılmak için başladığı namaz esasen akdolmuş değildir.
8. Yolcu bir kimse yolculuğunda iken namazın vakti girmekle birlikte daha sonra (vakit çıkmadan) şehrine girerse, namazın fiilen kılınması gereken halini nazar-ı itibara alarak namazını tam kılar. Şâyet kendisi şehrinde bulunuyor ken namaz vakti girer, sonra yolculuğa çıkarsa bu sefer de namazını kasr ile kılar.
İbn Kudame der ki: İbnu'l-Münzir dedi ki: Kendisind en ilim bellediğimiz her bir ilim adamı böyle bir kimsenin namazını kasr ile kılabileceğini icma ile kabul etmişlerdir. Malik, Evzai, Şafiî ve Re'y ashabının görüşü budur. Çünkü bu kişi namazın vakti çıkmadan önce yolculuğa çıkmıştır, namaz vacib olmadan yolculuğa çıkmış bir kimseye çok benzer.
9. Misafir kasrı da, tamam kılmayı da niyet etmeksizi n dört rekâtli bir namaz kılmaya başlayacak olursa, İbn Kudame der ki: "Bizim lehimize delil, aslın tamam kılınmasıdır. Niyet mutlak kılındığı takdirde buna göre değerlendirilir.382
Diğer taraftan aslın kasr olması dolayısıyla kasr ile kılacağı görüşündedir. Ancak daha ihtiyatlı olan tamam kılmaktır. Niyet edecek olursa, niyetine göre amel eder. Kasrı niyet ederse kasr ile, tamamlama yı niyet ederse tamamlaya rak namazını kılar.
10. Misafir bir kimse namaza başladıktan sonra kasra niyet edip, etmediğini bilemeyip niyetinde şüpheye düşerse İbn Kudame der ki: Eğer kasr niyetinde şüphe ederse tamamlama sı gerekir.
Diğer taraftan kasredeceği ve tamamlama kla yükümlü olmadığı görüşünde olanlar da vardır. Çünkü yolcu namazında aslolan, kasrdır. Ayrıca bir şeyin varlık ya da yokluğunda şüphe eden kimse hakkında aslolan böyle bir şeyin olmamasıdır. Bu durumda bu kişi niyeti olmayan bir kimseye benzer, bununla birlikte daha ihtiyatlı olan, namazını tamam kılmasıdır.
11. Yolcu bir kimse dört günden fazla ikamet etmeyi niyet edecek olursa, namazını tamamlama sı gerekir. Buna delil Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in uygulamasıdır. O Mekke'ye Veda haccında zulhiccen in pazara tesadüf eden dördüncü günü geldiğinde pazar, pazartesi, salı ve çarşamba günleri Mekke'de ikamet edip, perşembe günü Medine'ye çıkınca Mekke'de kaldığı dört gün süresince namazını kasr ile kılmıştır.
İlim ehli bu mesele hakkında oldukça geniş çapta ihtilâf etmişlerdir. Sahih olan şudur: Eğer dört günden fazla ikamet etmeye niyet edecek olursa, diğer mukimler gibi namazını tamamlama sı ve oruç tutması gerekir. Çünkü onun hakkında yolculuk hükümleri sona ermiş olur. Onun bu ikametini n öğrenim, ticaret yahutta bunların dışında mübah başka herhangi bir iş için olması arasında fark yoktur.
Şâyet dört gün ve daha az süre kalmayı niyet eder ya da ne zaman biteceğini bilemediği bir ihtiyacını görmek üzere ikamet ederse, hakkında yolculuk hükümleri sona ermediğinden ötürü namazlarını kasr ile kılabilir.383
12. Bir gemide yolculuk yapan ve gemi dışında evi bulunmaya n bir denizcini n eğer gemide aile halkı, tandırı ve diğer ihtiyaçları bulunuyor sa bu kimsenin ruhsatlar dan yararlanm ası mübah değildir. el-Esrem dedi ki: Ben Ebu Abdullah'a denizci kimseye, namazını gemide kasr edip ramazan orucunu açabilir mi, diye soru sorulması üzerine şu cevabı verdiğini gördüm: Eğer gemi onun evi ise bu kimse namazını tam kılar ve oruç tutar. Ona: Gemi nasıl olur, evi olur diye sorulunca şöyle der: Gemiden başka bir evi olmaz, ailesi onunla beraber gemide bulunur ve orada ikamet ediyorsa (gemi onun evi demektir). Ata'nın görüşü budur. Şafiî de şöyle demiştir: Nassların genelliği dolayısıyla namazını kasr ile kılar. Ramazan orucunu açabilir. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in Abdullah b. eş-Şihhir'e şöyle dediğini biliyoruz: "Allah'ın yolcu üzerinden neleri kaldırdığını biliyor musun?" Ben: Allah yolcudan neleri kaldırdı? diye sordum, O: "Orucu ve namazın yarısını" diye buyurdu.3 84 Diğer taraftan kişinin aile halkının kendisi ile birlikte bulunması bu ruhsatlar dan istifade etmesine engel değildir. Tıpkı deve kervancısının durumunda olduğu gibi.385
Sahih olan şudur: Denizcini n yanında aile halkı vardır. O ayrıldığı şehirde de, gideceği şehirde de ikameti niyet etmemekte dir. İşte böyle bir kimsenin namazını tamamlama sı gerekir. Çünkü onun şehri gemisidir . Şâyet herhangi bir beldede ikamet etmek niyeti olursa bu durumda az önce mesafe ve zaman ile ilgili kaydettiğimiz kayıtlara uygun olarak yolcu sayılacağından, namazını kasr ile kılar.
Ebu Davud dedi ki: Ben Ahmed'i ömrü boyunca yolculukt a olan kervancı hakkında şunları söylerken dinledim: Böyle bir kimsenin bir yere varıp, bir gün dahi olsa ikamet etmesi kaçınılmaz bir şeydir. Ona iki, üç ve dört gün yolculuk hazırlıkları için ikamet eder, denildi, o: Böyle bir kimse namazını kasr ile kılar dedi.
Kadı Ebu'l-Hattab'ın naklettiğine göre böyle bir kimse tıpkı denizci gibi namazını kasr ile kılamaz. Ancak bu sahih değildir. Çünkü böyle bir kimse kendisine şefkat duyulması gereken bir yolcudur. O bakımdan başkası gibi namazı kasretme hakkına sahiptir. Bunu denizciye kıyas etmek sahih olamaz. Çünkü denizci yolcu iken de, mukim sayılırken de kendi evindedir . Kendisi için gerekli ihtiyaçları, tandırı ve aile halkı onunla beraberdi r. Bu özellik ise denizcide n başkasında bulunmama ktadır. Eğer kervancı aile halkıyla birlikte yolculuğa çıkacak olursa, bu onun için daha ağır olur ve ruhsatlar dan istifade etmek hakkını daha çok elde eder.386
Posta adamına çokça benzeyen, bir şehirden öbürüne haberleri götüren ve böylelikle hızlıca yol alan kimseye "el-feyc" denilmekt edir ki, bu kişi de kasr hükmü itibariyl e tıpkı kervancı gibidir.
13. Bir başka şehire yolculuk yapıp, o şehrin birisi kasr mesafesin e ulaşan uzak, diğeri ise kasr sınırına ulaşmayan yakın olmak üzere iki yolu bulunuyor sa bu yolların uzağını izlerse, namazını kasr ile kılabilir. Çünkü böyle bir kimse hakkında, kasr yapılabilen bir mesafeye yolculuk yaptığı söylenebilir.
Ramazan ayında oruç açmaya yol bulmak için, kasten daha uzak yolu izlerse, oruç açması haram olur, bu durumda oruç tutması ona vacibtir (farzdır).
14. Yolculuk yapması engellene n ve ikameti niyet etmeyen bir yolcu -devlet yetkilisi nin haklı ya da zulmen alıkoyduğu yahutta düşman, hastalık veya korku sebebiyle alıkonulan kimsenin halinde olduğu gibi- eğer alıkonulması dört gün ve daha az bir süre ise namazlarını kasr eder. Şâyet dört günden fazla uzun olursa, ne kadar süre alıkonulacağını bilmeyen dışında namazlarını kasr ile kılmaz. Eğer bilmiyors a durum ne olursa olsun kasr ile kılar.
15. Yolcu dört günden fazla ikamet etme kararını vermezse, namazını kasr edebilir. İbn Kudame der ki: Eğer: Filan ile karşılaşırsam ikamet ederim, değilse ikamet etmem, diyecek olursa, yolculuğunun hükmü batıl olmaz. Çünkü o henüz ikamet etme kararını vermemiştir.387
Yine bir ihtiyacını görmek üzere kalan fakat mutlak olarak ikamet etmeyi niyet etmeyen bir kimse ne kadar kalırsa kalsın namazını kasr ile kılar. Çünkü böyle bir kimse bir yeri vatan edinmiş olarak değerlendirilmez. İkamet zaman ve iş ile kayıtlanır. Eğer dört günden fazla ikamet etmeye niyet eder ise namazlarını tamam kılar. Daha kısa süre kalmaya niyet eder ve oradaki kalışını herhangi bir işe bağlı kılarsa, bu süre uzayacak olsa dahi, namazını daima kasr ile kılar. Tedavi olmak üzere gidip de bunun ne zaman sona ereceğini bilmeyen kimsenin hali gibi.
16. Şâyet yolculuk mübah olmakla birlikte, niyetini değiştirerek masiyet için yolculuğunu sürdürürse ruhsatın sebebi ortadan kalktığından yolculuk sebebiyle yararlana bileceği ruhsatlar da sona erer. Eğer bir masiyet niyeti ile yolculuk yapıp da sonradan mübaha doğru niyetini değiştirirse, bu sefer yolculuğu mübah olur ve mübah seferde mübah olan şeyler onun için de mübah olur. Yolculuk süresi ise, niyetini değiştirdiği noktadan itibaren muteberdi r. Eğer yolculuğu mübah iken bu yolculuğunda masiyet işlemeyi niyet ederse, sonra mübah niyete geri dönerse kasr mesafesi mübah niyete dönüşünden itibaren muteberdi r. Çünkü onun yolculuğunun hükmü masiyet niyetiyle ortadan kalkmış olur. Bu haliyle ikamet etmeyi niyet eden kimseye benzer. Daha sonra tekrar yolculuğu (mübah) niyete geri dönmüş olur. Şâyet yolculuk mübah olmakla birlikte bu yolculukt a Allah'a asi olunuyor ise, bu hal onun ruhsatlar dan yararlanm asına engel değildir. Çünkü asıl sebep mübah olan yolculukt ur. Bu da baştan mevcut olduğundan ötürü böyle bir mübah seferin hükmü de sabit olur. Masiyetin varlığı buna engel teşkil etmez. Nitekim ikamet halinde iken masiyette bulunması bu hususlard a gerekli ruhsatlar dan yararlanm asına da engel olmaz.388
17. Misafir kısa bir mesafeye yolculuk yapmak üzere niyetini değiştirecek olursa, namazını tamamlama sı gerekir. Onun arkasında namaza duranların da ona uymaları gerekir.
18. Kasr ile kılmanın haram olduğuna inandığı halde, namazını kasr ile kılan bir kimsenin namazı fâsiddir. Çünkü böyle bir kimse haram olduğuna inandığı bir işi yapmaktadır.389
Namazı kasretmek bir ruhsattır. Özü itibariyl e, İslâmın müsamahâkarlığa ve müslümanların içinde bulundukl arı hallere ve şartlara riayet ettiğine delildir. Gerçekten yolcunun karşı karşıya kaldığı yorgunluk lar oldukça fazladır, geçirdiği meşakkatler pek çoktur.
Fakat farz olan ibadeti kesintiye de uğratmaması gerekir. Elinden geldiği kadarıyla sünnetleri, vacibleri de işlemeye çalışmalıdır. Ta ki mü'min nerede konaklar ve nereden göçerse Rabbi ile olan ilişkisini sürdürmeye devam etsin, hayatı itaatle dolu olarak yaşasın, iman, ruhunda iyice yer etsin.
Gerçekten bu İslâmın müslümanın yolculukl arında, hastalıklarında ve korku halinde müslümanın hallerine riayet eden müsamahakârlığıdır. Hikmeti sonsuz, ilmi herşeyi kuşatmış olan yüce Rabbimizi n şeriati de her zaman ve mekânda insanın durumuna uygun ve yeterli bir şeriat olarak tecelli etmiştir.
Şüphesiz ki bu, insanların şartlarını gözönünde bulundura n, bünyesinde şefkat, merhamet ve kolaylığı barındıran yüce Allah'ın adaletidi r. O şöyle buyurmakt adır: "Allah size güçlük çıkarmak istemez; ama sizi iyice temizleme k ve üzerinizdeki nimetini tamamlama k ister; ta ki şükredesiniz." (el-Maide, 5/6)
İbn Abdi'l-Berr dedi ki: Yolcu kimse mukim olanların namazına katılacak olursa ve bunun bir rekâtini kıldığı takdirde dörde tamamlama sı gerektiğine dair fukahânın çoğunluğunun ittifak halinde olması, kasrın ruhsat olduğunun açık bir delilidir . Çünkü eğer yolcunun kılması gereken farz, iki rekât olmuş olsaydı, hiçbir şekilde o dört rekât kılmakla yükümlü olmazdı.390
Yolculukt a Namazları Cem’ Etmek
Cem’in tanımı ve hükmü
Cem’ iki namazdan birini diğerine katmaktır. Öğle ile ikindi cem’ edilebild iği gibi, akşam ile yatsı da cem’ edilebili r. Başkalarında cem’ olmaz. Cem’ sebebi var olduğu takdirde aşağıdaki iki delil dolayısıyla sünnettir.
1. Cem’ bir ruhsattır, yüce Allah da ruhsat verdiği şeylerin yapılmasını sever.
2. Cem’ ile Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e uymak sözkonusudur. Çünkü o cem’ yapmayı mübah kılan sebebin varlığı halinde namazları cem’ ederdi. Bu da Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'in: "...Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece namaz kılınız..."391 buyruğunun genel çerçevesine girer.
Cem’ zamanı ve şekli
Cem’ yapmayı mübah kılan sebebin varlığından ötürü cem’ yapmak caiz olduğu takdirde, iki vakit tek bir vakit olur. Kişi iki namazı birincisi nin ya da ikincisin in vaktinde ya da ikisi arasındaki bir vakitte kılmakta muhayyerd ir. Çünkü Muaz b. Cebel Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Tebûk gazvesind e idi. Eğer yola koyulmada n önce güneş batıya doğru kaymışsa, öğle ile ikindiyi cem’ ile kılardı. Şâyet güneş batıya kaymadan önce yola koyulmuşsa öğleni ikindi vakti girene kadar geciktiri rdi. Akşam namazını da böyle yapardı. Eğer yola koyulmada n önce güneş batmış ise akşam ile yatsıyı kılardı. Şâyet güneş batmadan önce yola koyulmuşsa akşamı yatsı vakti girene kadar tehir eder, sonra iner her ikisini cem’ ile (bir vakitte) kılardı."392
Cem’ yapmayı mübah kılan sebebler
1. Namazın kısaltılabileceği bir yolculuğa çıkan yolcunun cem’ yapması caizdir. Nevevî der ki: Namazın kısaltılamayacağı yolculuk halinde ise iki görüş vardır. Birincisi ne göre cem’ caizdir. Çünkü bu binek üzerinde nafile kılmanın caiz olduğu bir yolculukt ur, o halde uzun yolculukt a olduğu gibi; bunda da cem’ yapmak caizdir. İkinci görüşe göre caiz olmaz, sahih olan da budur. Çünkü bu durumda bir ibadet, vaktinin dışına çıkarılmış olur. Bu da oruç açmak gibi kısa yolculukt a caiz olmaz.393 Yolcunun cem’ yapması caiz olan sefer, mübah seferdir, başkasında cem’ caiz değildir.
Yolcu kimsenin konaklamış yahutta yoluna devam etmek halinde iken cem’ yapmasının cevazı ile ilgili olarak ilim ehli arasında farklı görüşler vardır:
a- Yolcunun cem’ yapması ancak seyir halinde iken caizdir, konaklamışken caiz olmaz. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem hızlıca yoluna devam ettiği vakit, akşam ile yatsıyı birarada cem’ ile kılardı."394 Bununla yoluna devam halini kastetmek tedir, çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem Veda haccında iki namazı cem’ ile kılmadı. Çünkü o konaklamış bir durumda idi. Şüphesiz ki o misafir idi çünkü namazını kasr ile kılıyordu.
Bu görüşün sahipleri ne karşı Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in Arafat'ta konaklamış olduğu halde, öğle ile ikindiyi cem’ ile kıldığı delil gösterilmiştir. Buna öbür görüşün sahibleri Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in bu işi insanların cemaatle namaza yetişmeleri için yaptığını belirtere k cevaz vermişlerdir. Çünkü namazdan sonra Arafat'taki vakfe yerlerine dağılacaklar ve onları toplamak zor olacaktır.
Bunun bir benzeri şudur: İnsanlar cemaat toplansın diye yağmurlu zamanlard a akşam ile yatsıyı cem’ ile kılarlar. Yoksa evlerinde vaktinde namazı kılma imkânına sahibtirl er. Çünkü çamur dolayısıyla cemaate gitmemekt en dolayı mazur görülürler.
b- Misafir ister yoluna devam etmekte olsun, ister konaklamış olsun cem’ yapması caizdir. Bu görüşün sahipleri Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in Tebûk gazvesind e konaklamış iken namazları cem’ ettiğini delil gösterirler. Ayrıca yolcunun çoğunlukla herbir namazı kendi vaktinde kılmakta zorlanacağını da söylerler. Bu zorluk ise ya meşakkat ve bitkinlik yahut suyun azlığı ya da başka bir sebeble de olabilir. Ayrıca yağmur ve benzeri bir sebep dolayısıyla cem’ caiz ise, yolculukt a cem’in caiz olması öncelikle sözkonusudur. Diğer taraftan İbn Abbas Radıyallahu anh'ın rivâyet ettiği hadisteki umumi ifade de bunu gerektirm ektedir. O şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı Medine'de bir korku hali olmaksızın yağmur da yağmıyorken cem’ etmiştir."395
Sahih olan yolcunun yoluna devam etmekte iken cem’in müstehak olduğu, konaklama k halinde ise caiz olduğudur. Eğer cem’ ederse bir mahzuru yoktur, cem’i terkeders e daha faziletli dir.
Cem’ için niyet şart değildir. Nevevî şöyle demektedi r: Muzenî ve Şâfii mezhebine mensup kimi ilim adamı niyetin şart olmadığını söylemişlerdir. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem cem’ yapmış fakat onun cem’i niyet ettiği yahutta cem’in niyet edilmesin i emrettiği nakledilm emiştir. Onunla beraber böyle bir niyetin farkına varmayaca k kimseler de cem’ ediyordu. O bakımdan niyet vacib olsaydı, bunu mutlaka açıklardı.396
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye şöyle demektedi r: Cem’ ve kasr için niyetin gerekli olup olmadığı hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır. Onların büyük çoğunluğu niyete ihtiyaç yoktur, demiştir. Malik, Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel'in mezhebind eki iki görüşten birisi böyledir... Şafiî ile Ahmed b. Hanbel'in mezhebine mensub bir grub ilim adamı ise niyete ihtiyacı vardır, demişlerdir. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in sünnetinin delâlet ettiği ise cumhurun görüşüdür.397
O halde niyet, kılacağı ilk namaza başlarken şart değildir. Fakat cem’ yapılacağı vakit cem’in sebebinin var olması şarttır. Bundan dolayı namaz kılan kimse sebebin varlığı halinde kılacağı birinci vakit, namazın selâmını verdikten sonra ya da ikincisin in iftitah tekbirini alacağı sırada niyet etmesi caizdir.
İki namaz arasında muvalâatı (cem’ edilen iki namazın arka arkaya kılınmasını) engelleye n bir fasıla meydana gelirse:
Muhterem ilim adamı faziletli Şeyh Abdu'l-Aziz b. Bâz şöyle demektedi r:
Takdim cem’inde vacib olan iki namazın peşpeşe kılınması (muvâlâtı)dır. Örfen kısa sayılabilecek bir boşlukta bir mahzur yoktur. Çünkü bu hususta Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den sabit olmuş rivâyetler vardır. Tehir cem’inde ise durum daha geniştir. Çünkü ikinci vakit namaz, vaktinde kılınmaktadır. Fakat bunda da efdal olan Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'e bu hususta uymak üzere her ikisini de arka arkaya (muvâlât ile) kılmaktır."398
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye de şöyle demektedi r: Sahih olan ne birincisi nin vaktinde, ne de ikincisin in vaktinde hiçbir şekilde müvâlâtın şart olmadığıdır. Şeriatte bunun için belirlenm iş bir sınır yoktur. Ayrıca buna riayet bu husustaki ruhsattan gösterilen maksadı da ortadan kaldırır.399 Çünkü ona göre cem’in manası ikincisin in vaktini birincisi ne katarak, ikisini tek bir vakit haline getirmekt ir Fiillerin birbirler ine katılması değildir.
2. İkamet halinde cem’ yapmayaca k olursa, meşakkat çekip, zayıf düşeceği korkulan hasta için de cem’ caizdir. Namazları ayrı ayrı kendi vakitleri nde kılmaktan ötürü zorluk çekilen herbir hastalık da bunun kapsamına dahildir. Çünkü yüce Allah'ın şu buyruğu umumidir: "Allah size kolaylık diler, güçlük istemez." (el-Bakara, 2/185); "O dinde size güçlük vermedi." (el-Hac, 22/78) İbn Abbas Radıyallahu anh'ın hadisi de bunu gerektirm ektedir. O şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem korku da yokken, yağmur da yağmıyorken Medine'de öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı cem’ ile kıldı. İbn Abbas'a: Niye böyle yaptı, diye sorulunca, ümmetini sıkıntıya sokmamak için, diye cevab verdi."400
Bu korku ve yağmurun, aynı şekilde Medine'de olduğu için yolculuğun sözkonusu olmadığının delilidir . Buradan hareketle namaz kılmakla mükellef olan kişi cem’i terkettiği takdirde sıkıntıyla karşılaşacak olursa, cem’ yapması caiz olur. Buna göre hasta ayrı ayrı kıldığı takdirde sıkıntı çekecekse cem’ eder. Bu hastalığı ister başağrısı, ister sırt ağrısı, ister karın ağrısı, ister deri, isterse başka bir hastalık olsun farketmez .
İbn Kudame der ki: Cem’in mazeretsi z caiz olmayacağı hususu üzerinde bizler (ve muhalifle rimiz) ittifak etmiş bulunuyor uz. Geriye sadece hastalık kalmaktadır. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem Süheyl kızı Sehle ile Cahş kızı Hamne'ye istihazal arı dolayısıyla iki namazı bir vakitte kılmalarını emretmiştir. Çünkü bu da bir çeşit hastalıktır. Bundan sonra hasta cem’i ilk namazın vaktinde "takdim ile" kılmak ve ikinci namazın vaktinde (tehir ile) kılmak arasında muhayyerd ir. Yani böyle hareket etmek hasta için daha kolaydır. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem vaktin girişinden sonra yola koyulacak ise vakti girmiş namazın vaktinde cem’ ederdi. Eğer vakit girmeden önce yola koyulmuş ise tehir ile kılardı. Bununla daha kolay olanı yapıyor idi. Hasta olan da böyle. Eğer hangisind e kılarsa onun için farketmiy orsa efdal olan tehir etmesidir .401
3. Elbiseler i ıslatacak bir yağmur sebebiyle cem’ yapmak caizdir. Çünkü elbisenin ıslanması yahut soğuk dolayısıyla meşakkat sözkonusudur. Şiddetli rüzgarın varlığı ile birlikte bu meşakkat daha da artar. İnsanların yürümesini zorlaştıran bir çamur dolayısıyla da cem’ yapmak caizdir. Şiddetli ve soğuk esen rüzgar sebebiyle yahut şiddetli olmakla birlikte insanın etkilenec eği ve zorluk çekeceği şekilde tozutuyor ise, yine cem’ yapmak caizdir.
Beyhaki'nin İbn Ömer'den rivâyetine göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem oldukça yağmur yağan bir gecede akşam ile yatsıyı cem’ ile kıldı.402 Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in yağmurlu bir gecede namazları cem’ etmiş olması yağmurlu bir günde cem’ yapmaya mani değildir. Çünkü burada illet meşakkattir yani zorluktur . Bundan dolayı bu gibi özürler sebebiyle öğle ile ikindiyi cem’ caizdir. Tıpkı zorluk sebebiyle akşam ile yatsıyı cem’ etmenin caiz oluşu gibi.
Cem’ yapabilme sebebleri sözünü ettiğimiz sebeplere münhasır değildir. Ancak403 ihtiyaç gerekir ve insanın herbir namazı kendi vaktinde kılması zor gelecekse o vakit cem’ etmesinde bir sakınca yoktur.
Buna dair bazı örnekler: İstihaza kanı gören kadın öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı -herbir namaz için abdest alma meşakkatinden ötürü- cem’ yapabilir . Hastanın yanından az da olsa ayrılamayan, onu izlemek durumunda bulunan hasta refakatçisi, ayrıldığı takdirde hastanın telef olmasından yahut iyileşmesinin gecikeceğinden korkuyor ise... cem’ yapabilir ve bundan dolayı onun bir vebali olmaz. Süt emziren kadın, takatsiz yaşlı ve cem’i terketmek kendileri ne zor gelen benzerler i de böyledir.
Şer'î bir mazeret olmadan cem’ caiz değildir. Çünkü herbir namazın kendisi olmaksızın sahih olmayacağı ve girmeden kabul olunmayac ağı özel bir vakti vardır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103)
Herhangi bir özür olmadan namazın meşru olan vaktinden önce kılınması ya da sonraya bırakılması halinde ise, nefse zulüm sözkonusudur ve bu şanı yüce Allah'ın hadlerini, sınırlarını çiğnemektir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, işte onlar zalimleri n ta kendileri dir." (el-Bakara, 2/229); "Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphe yok ki kendi kendisine zulmetmiş olur." (et-Talak, 65/1) Bütün bunların sebebi namazları vaktinde kılmanın farz oluşudur.404
Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh dedi ki: Mazeretsi z olarak iki namazı cem’ ile kılmak büyük günahlardandır.405
Cem’ ve Kasr Birbirind en Ayrılmaz mıdır?
Muhterem ilim adamı Şeyh Abdu'l-Aziz b. Bâz diyor ki: Aralarında (cem’ ile kasr arasında) ayrılmazlık yoktur. Yolcu bir kimse kasr etmekle birlikte cem’ etmeyebil ir. Eğer yolcu yoluna devam etmeyip, konaklamış ise cem’i terketmes i daha faziletli dir. Nitekim Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem Veda haccında Mina'da böyle yapmıştır. O namazları kasr ile kılmakla birlikte cem’ etmedi. Tebûk gazvesind e ise hem kasr, hem cem’ ile kıldı. Bu durumlar bu hususta genişlik olduğunun delilidir . Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bineğinin sırtında olup, bir yerde konaklama mış ise cem’ yapardı.
Cem’in durumu (uygulama alanı) daha geniştir. Hasta olan da cem’ yapabilir . Müslümanlar da yağmurlu olması halinde akşam ile yatsıyı, öğle ile ikindiyi de mescidler inde cem’ ile kılabilirler. Fakat kasr yapmaları caiz değildir. Çünkü kasr sadece yolculuk haline mahsustur .406
Eğer407 iki namazı ilkinin vaktinde tamamlaya cak olup da her ikisini bitirdikt en sonra mazeret te ikincinin vakti girmeden önce sona ererse, kıldığı namaz onun için yeterlidi r. İkincisini vaktinde kılması gerekmez. Çünkü namaz üzerindeki yükümlülüğü düşürmek için yeterli ve sahih olarak gerçekleşmiş ve bunu yapmakla da sorumluluğu kalkmıştır. Artık bundan sonra bir daha ondan sorumlu olması sözkonusu olmaz. Diğer taraftan o farzını mazeret halinde eda etmiştir. Bundan sonra bu mazeretin ortadan kalkmasıyla edası batıl olmaz. Tıpkı teyemmüm eden bir kimsenin namazı bitirdikt en sonra suyu bulması gibi.
Yolculuğun (Seferin) Ruhsatları
İslâm'da musamahakârlık
İslam mutedilli k karakteri ne sahip ebedi bir risaletti r. Bu risalet yeryüzündeki bütün insanlara uygundur. Zamanları ne kadar farklı olursa olsun, yaşadıkları bölgeler ne kadar çeşitli, toplumsal katmanları ve halleri ne kadar çeşitli olursa olsun farketmez .
İslam, insanın dini ve dünyevi maslahatl arını gözönünde bulunduru r. O bakımdan onun ilkeleri zorluğu ortadan kaldıran, kolaylığa yönelen, aşırılıktan ve sıkılıktan uzak kalan müsamahakâr bir özelliğe sahibtir.
Bu husus genel olarak İslam şeriatında açıkça görülmekle birlikte, özel olarak ibadetler de ve mükellefiyetlerde daha açık görülür. Böylelikle insan yapmakla yükümlü olduğu hususlar ile hayatın gerekleri ni zaafı dolayısıyla bir arada yerine getiremed iği hallerini gereği gibi gözetmiş olmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Allah sizden (ağır yükümlülükleri) hafifletm ek ister. Zaten insan zayıf yaratılmıştır." (en-Nisa, 4/28)
Bundan dolayı İslam özel sebepler dolayısıyla ibadetler ile alakalı hususlard a yükümlülüğü hafifletm ek ya da tamamıyla muaf tutmak şeklinde ruhsatlar ilkesini getirmiştir. Böylelikle kul kesintisi z olarak Allah'a ibadet ile bağlantısını sürdürmeye devam edebilir. Üzerinde başkalarına ait hakları yerine getirebil ir. Bu yolla herhangi bir kusur ya da aşırılığa kaçmaksızın bütün görevlerini ifa edebilir.
Yolculuk, insanın rızık aramak, ilim tahsil etmek, hac ibadetini eda etmek ve buna benzer İslamın kabul ettiği dinî ve dünyevî birtakım ihtiyaçları karşılamak için insanın gerek duyacağı zorunlu haller arasındadır. Yolcunun karşı karşıya kaldığı birtakım zorlukların ve yorgunluk ların bulunduğu açıkça ortadadır. Bundan dolayı hikmeti sonsuz şeriat koyucu, İslamın büyüklüğünü ve müsamahakârlığını açıkça gösterecek şekilde yolcuya birtakım ruhsatlar tanımıştır.
Yolculuğun ruhsatları nelerdir?
Yolculuğun ruhsatları dört tanedir:
1. Dört rekâtli farz namazları iki rekât kılmak.
2. Ramazanda oruç açıp, diğer günlerde sayısınca kaza yapabilme k.
3. Meshin ilk yapıldığı vakitten başlayarak geceli gündüzlü üç gün mestler üzerine mesh edebilmek .
4. Öğle, akşam ve yatsı ile birlikte kılınan revâtib sünnetlerin düşmesi.
Sabahın sünneti ile diğer nafileler oldukları gibi meşru ve kılınmaları müstehab kalmaya devam eder. Buna göre yolcu gece namazını, sabahın sünnetini, kuşluk namazını, abdest sünnetini, mescide girme sünnetini, yolculukt an dönme sünnet namazlarını kılar... Çünkü yolculukt an dönen bir kimsenin evine girmeden önce Allah'ın evine (mescide) girip, iki rekât namaz kılmakla işe başlaması sünnettendir.
İşte diğer nafile namazlar da böyledir. Bunlar az önce söylediklerimiz dışında yolcu için kılınmaları meşru kalmağa devam eder. Bunlar da öğlenin sünneti, akşamın sünneti ve yatsının sünnetidir. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem (sefer halinde) bu üç vaktin revâtib sünnetlerini kılmazdı.408
Yolculukt a revâtib sünnetlerin meşruiyeti kalkar mı?
Meşru olan, yolculukt a vitir ve sabahın sünneti dışında revâtib sünnetleri terketmek tir. Çünkü İbn Ömer ve başkalarının rivâyet ettikleri hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem yolculuk halinde vitr ve sabah namazının sünneti dışında diğer revâtibleri kılmazdı. Mutlak olarak nafile olan namazlara gelince, bunlar hem yolculuk halinde, hem ikamet halinde kılınmaları meşrudur. Bir sebebe bağlı olarak kılınan namazlar da böyledir. Abdest sünneti, tavaf sünneti, kuşluk namazı, gece teheccüdü gibi. Çünkü bu hususta varid olmuş hadisler bunu göstermektedir.409
Binek Üzerinde Olanın Namaz Kılma Şekli
Bineğin üzerinde bulunan kimsenin namaz için bineğinden inmesi kendisine eziyet verecekse, özür sahibleri nden kabul edilir. İbn Âbidin şöyle demektedi r: Şunu bil ki, nafileler dışında kalan farz ve çeşitleriyle vacib namazların binek üzerinde kılınmaları bir zaruret olmadıkça sahih değildir. Bineğinden indiği takdirde hırsızın canına, bineğine ya da elbiseler ine zarar vereceğinden, yahut yırtıcı bir hayvandan, çamur ve benzeri şeylerden korkması buna örnektir.410
Bineğinden indiği takdirde arkadaşlarını kaybetmek ten korkması yahutta indikten sonra binemeyec ek halde olması yahut namaz vaktinde inemeyip, vakti geçmedikçe buna güç yetiremem esi halleri de bunlara örnektir. Buna göre bineğinden inmekte şer'î bir mazeret ile karşı karşıya bulunan bir kimse bineği üzerinde namazını kılar. Çünkü Ya'lâ b. Murre'nin rivâyet ettiği hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte bir yolculukt a bulundukl arı bir sırada dar bir geçide geldiler. Namaz vakti girdi, o sırada yağmur yağdı. Üstten yağmur, altlarından ise çamur vardı. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bineği üzerinde olduğu halde ezan okuttu, kamet getirtti. Yahutta kamet getirdi. Bineği üzerinde öne geçerek onlara ima ile namaz kıldırdı. Secde ederken rükû’dakinden daha fazla eğiliyordu.411
Eğer gücü yetiyorsa kıbleye dönmesi icab eder. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Siz de nerede bulunursa nız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144) Rükû ve sücuda varır, eğer kıbleye dönemeyecek olursa durumuna göre namazını kılar. Şâyet rükû’ ya da sücûd yapamıyor ise yapamadığı için imada bulunur. Yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurmakt adır.
Gemide Namaz
Gemiye binmiş olan kimsenin şer'î bir mazeret dolayısıyla farz namazı orada kılması caizdir. Ayrıca daha önce sözünü ettiğimiz deliller de bunu gerektiri r. Gemide gücü yetebildiği şekilde namaz kılar. Ayakta namaz kılabiliyorsa ayakta durur, değilse oturarak namaz kılar. Ruku’ etme imkânı varsa rükû yapar, değilse başıyla ima (işaret) eder. Eğer secde edebiliyo rsa secde eder, edemiyors a başıyla ima eder. rukû’ ve sücûd için imada bulunuyor ise sücûd için rukû’dan daha çok eğilir.
İftitah tekbirini aldığı vakit ve gemi yön değiştirdikçe imkânı varsa kıbleye yönelir. Şâyet buna güç yetiremey ecek olursa, namazı vaktinde eda etmek hususunda ki hassasiye t dolayısıyla eda edebildiği şekilde namazını kılar.
Gemi ile ilgili olarak söylenebilenler aslında tren ve benzeri diğer ulaşım araçları için de söylenebilir.
İlim ehli gemide ayakta durabilme gücü varken, oturarak namaz kılan kimsenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahibtirl er:
1. Ebu Hanife bunu caiz kabul etmiştir. Çünkü Süveyd b. ⁄afle'den gelen rivâyete göre o şöyle demiştir: Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhuma gemide namaz kılmak ile ilgili şöyle demişlerdir: Eğer gemi yol almakta ise oturarak namaz kılar. Eğer demirlemiş durumda ise ayakta namaz kılar. Kâsanî ayakta durup, namaz kılabilme imkânına rağmen oturmanın caiz oluşuna geminin yol almasının çoğunlukla başdönmesine sebeb teşkil edeceğini gerekçe göstermiştir.412
2. Caiz değildir fakat yapacak olursa, namazı sahihtir. Ebu Yusuf ve Muhammed b. el-Hasen bu görüştedir. Züfer ve Şafiî ise ayakta kılmadıkça namazı yerini bulmaz demişlerdir.413
Bu görüşün sahipleri İmran b. Husayn'ın rivâyet ettiği şu hadisi delil gösterirler: Benim basurlarım vardı. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e namaza dair soru sordum, şöyle buyurdu: "Ayakta durarak namaz kıl, gücün yetmiyors a oturarak, gücün yetmiyors a yanın üzere yatarak (kıl)." diye buyurdu.4 14 Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem İmran'a ayakta namaz kılmasını, gücü yetmezse oturarak namaz kılmasını emretmiştir. Dolayısıyla ayakta namazı bırakıp oturarak namaz kılmak ancak kendisini ayakta durmaktan alıkoyacak şekilde güç yetiremem ek halinde sözkonusu olur. Burada gemide namaz kılan kişi ayakta durabilme ktedir. Dolayısıyla onun ayakta namaz kılma halini bırakıp, oturarak namaz kılma haline geçişi caiz değildir.
Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den rivâyete göre o Cafer b. Ebi Talib Radıyallahu anh'ı Habeşistan'a gönderdiğinde -boğulmaktan korkma hali dışında- gemide ayakta namaz kılmasını emretmiştir. Diğer taraftan kıyam (ayakta durmak) namazda bir rükundür. Belli bir özür olmadan bu rükun kalkmaz. Burada da böyle bir özür yoktur.41 5
Tercihe değer olan görüş ikincisid ir. Çünkü sahih ve açık delillere dayanmakt adır. Ebu Hanife'nin delil diye gösterdiği Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhuma'ya ait sözü, geminin hareket etmesinin çoğunlukla başı döndürme sebebiyle olma ihtimali ile de başka bir mazeret dolayısıyla olma ihtimali ile de yorumlana bilir. Eğer delil hakkında farklı ihtimalle re göre yorum sözkonusu olabiliyo rsa onun delil olarak kullanılabilmesine imkân kalmaz.
Gemide ayakta cemaatle namaz kılmak -mümkün olduğu takdirde- caizdir. Şâyet gemide cemaatle ayakta namaz kılamıyor fakat tek tek ayakta namaz kılabiliyor iseler, acaba herkes tek başına mı kılar, yoksa cemaat olarak oturarak mı kılarlar? Bu hususta üç görüş vardır:
el-İnsâf adlı eserde416 şöyle demektedi r: mezhebde sahih olan görüşe göre kişi bunlar arasında muhayyerd ir. Bir görüşe göre cemaatle namaz kılmak daha uygundur. Bir diğer görüşe göre de ayakta namaz kılması gerekir.
el-İnsaf adlı eserin müellifi üçüncü görüşü tercih etmiş ve buna şunu gerekçe göstermiştir: Çünkü ayakta namaz kılmak güç yetirilme si halinde yerine getirilme dikçe namazın sahih olmadığı bir rükundür. Bu durumdaki kişi de ayakta durabilme ktedir. Cemaatle namaz kılmak ise o olmadan da namazın sahih olabileceği bir vacibtir.
Uçakta Namaz, Hükmü ve Kılınış Şekli
Uçak havaalanına inmeden sabah namazından önce güneşin doğması yahut ikindi namazı kılmadan önce batması gibi vaktin çıkacağından korkulduğu takdirde uçakta namaz kılmak caizdir. Bu durumda kişi uçakta namazını kılar ve onu vaktinden sonraya bırakmaz. Güç yetirileb ildiği halde namaz kılar, güç yetirebil diği hali bırakıp başka bir hale -âcizliği sözkonusu olmadıkça- intikal etmez.
Namazı ayakta edâ edebileceği bir yer bulursa, bunu yapar. Eğer bulamayac ak olursa ima ile dahi olsa koltuğunda namazını kılar. Eğer namaz öğlen ve akşam gibi cem’ ile kılınabiliyor ise, onları tehir eder. İsterse ikincisin in vakti girmiş olsun. Nihayet uçaktan indikten sonra her ikisini cem’ ile kılar. Eğer ikisinin de vaktinin çıkacağından korkarsa, o zaman durumu nasıl elveriyor sa, öylece ikisini de kılar.
Daimi fetva komisyonu na bu soru şöylece iletilmişti:
Bir uçakta yolculuk yapıyorken namaz vakti girerse acaba uçakta namaz kılmamız caiz midir, değil midir? Heyet aşağıdaki şekilde cevab verdi:
Namaz vakti girip uçak da uçmağa devam ediyorsa, herhangi bir havaalanına inmeden namazın vaktinin geçeceğinden korkuluyo r ise, ilim ehli namazın ruku’, sucud ve kıbleye yönelmek hallerind e güç yetirileb ildiği kadarıyla vaktinde eda edilmesin in farz olduğunu ittifakla kabul etmiştir. Çünkü yüce Allah: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun." (et-Teğabun, 64/16) diye buyurmakt adır. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de: "...Size herhangi bir hususu emrettiğim takdirde onu gücünüz yettiği kadarıyla yerine getiriniz ..."417 diye buyurmakt adır.
Eğer vakit çıkmadan uçağın ineceğine ve namazını eda etmeye yetecek kadar bir sürenin kalacağını ya da namaz -öğlenin ikindi ile akşamın yatsı ile kılınması halinde olduğu gibi- cem’ ile kılınabilen namazlard an olup, ikincisin in vakti çıkmadan önce namazlarını eda edecek kadar bir süre kalacak şekilde uçağın ineceğini biliyor ise; ilim ehlinin çoğunluğunun kanaatine göre namazın uçakta eda edilmesi caizdir. Çünkü daha önce geçtiği üzere; namazın vaktinin girmesi ile birlikte güç oranında eda edilmesi emri vardır. Doğru olan da budur.
Yolculuk halinde namaz ile ilgili İslamın teşrî’ buyurduğu hükümler, onun müsamaha ve kolaylık göstermesinin bir sonucudur . Zorluk sözkonusu oldu mu orada kolaylaştırma da sözkonusudur. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Allah size kolaylık diler, güçlük istemez." (el-Bakara, 2/185); "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286)
Yolculukt a namaz ikamet halindeki namazdan farklıdır. Çünkü yolculukt a namazın kısaltılması, Ramazan ayında oruç açmanın mübah olması, mestler üzerine mesh süresinin uzaması, sabah sünneti dışında cuma ve nafileler in düşmesi ile bayram namazları ve kurban kesme yükümlülüğünün kalkması gibi birtakım farklı hükümler vardır.
Yolculuk (sefer), ikamet olunan yerden ayrılmak demektir. Kişinin yolculuğu ister kara, ister deniz, ister havada olsun dört rekâtli olan öğlen, ikindi ve yatsı farzlarını kasretmes i gerekir. Sabah ve akşam namazının kasrı icma ile caiz değildir. Çünkü bunlar da kasredile cek olursa bu namazlard an gözetilen maksat ortadan kalkmış olur. Sabah namazının kasredilm esi azlığından ötürü onu tamamen ortadan kaldırabilir ve onu tek bir rekât haline düşürür. Akşam namazının kasrı ise onu tek rekâtli namaz olmaktan çıkartır. Üstelik aslolan, nassa ittiba etmektir.
Dört rekâtli namazların iki rekâte kasredilm esi sadece yolculuk halinde sözkonusu olur ve bu müekked bir sünnettir. Herhangi bir sebep olmadan tamam kılmak mekrûhtur. Hasta ve benzeri bir kimsenin ise namazları cem’ etmesi mümkün olduğu halde kasretmes i caiz değildir. Buna dair delil kitab, sünnet ve icma ile sabittir.
Kitabtan delil yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur." (en-Nisa, 4/101) İnsan kaldığı yerden dışarı çıkmadıkça yeryüzünde yolculuk yapan bir kişi olmaz. Vebalin sözkonusu olmaması, sadece günahın sözkonusu olmaması anlamına gelmez. Aksine engelin de sözkonusu olmadığı manasınadır. Namazı kısaltmanıza bir engel yoktur, demektir.
Âyet-i Kerime görüldüğü üzere kâfirlerin fitnesind en (fenalık yapmasından) korkulması hali ile kayıtlıdır. Yani onların namazınızı tamamlama nızı engelleye ceklerind en korkmanızla ilgilidir . Fakat bu kayıt, Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in bize Rabbinden haber verdiği üzere sünnet ile kaldırılmıştır. Ya'lâ b. Ümeyye'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Ömer b. el-Hattab'a: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman eğer kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur." (en-Nisâ, 4/101) buyruğu ile ilgili olarak insanlar artık iman etmiş (ve güvenliğe kavuşmuş) bulunuyor lar, dedim. Bana şu cevabı verdi: Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim, bunun üzerine Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'e buna dair soru sordum, şöyle buyurdu: "Bu Allah'ın size verdiği bir sadakadır. O'nun sadakasını kabul ediniz."357
Böylelikle güvenlik halinde namazı kısaltarak kılmak (kasr) Allah'ın bize bir tasadduku dur.
Sünnete gelince35 8 Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in ister hacca gitmek, ister umre yapmak, isterse de gaza yapmak üzere bütün seferleri nde namazlarını kasr ile kıldığına dair haberler tevatür derecesin dedir. İbn Ömer dedi ki: Ben Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte yolculukl arda bulundum. Yüce Allah vefat ettirince ye kadar iki raketten fazla kılmadı. Ebu Bekir ile de yolculukl arda bulundum, o da Allah vefat ettirince ye kadar iki rekâtten fazlasını kılmadı. Ömer ile de birlikte oldum, o da Allah vefat ettirince ye kadar iki rekâtten fazla kılmadı. Daha sonra Osman ile birlikte yolculukl arda bulundum. O da Allah vefat ettirince ye kadar iki rekâtten fazla kılmadı. Yüce Allah da: "Andolsun ki sizin için... Rasûlullahda güzel bir örnek vardır." (el-Ahzab, 33/21) diye buyurmakt adır.359
Abdullah b. Mesud dedi ki: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte Minâ'da (farzı) iki rekât olarak kıldım. Ebu Bekir es-Sıddîk ile birlikte Minâ'da iki rekât kıldım, Ömer ile birlikte Minâ'da iki rekât kıldım. Dört rekât kılmak yerine, keşke kabul olunan iki rekât nasib olsa."360
Enes b. Malik dedi ki: Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte Mekke'ye gitmek üzere Medine'den çıktık. O dönünceye kadar (dört rekâtli namazları) ikişer rekât, ikişer rekât olarak kıldım. (Enes b. Malik'ten rivâyette bulunan dedi ki Ben Mekke'de kaç gün kaldı? diye sordum, o: On gün, dedi.361
İcmâ’a gelince, İbn Kudame şöyle demektedi r: İlim ehli hac, umre ya da cihad gibi namazın kısaltılabileceği bir mesafeye yolculuk yapan kimsenin dört rekâtlik namazı kısaltarak iki rekât olarak kılabileceğini icmâ’ ile kabul etmişlerdir.362
Namazı Kısaltmanın Şartları
1. Yolculuk mesafesin in namazı kısaltmayı mübah kılacak kadar olması.363 Hikmeti sonsuz şeriat koyucu namazı kısaltıp, oruç açmanın mübah olmasını herhangi bir sınır sözkonusu olmaksızın mutlak olarak yolculuğa bağlamıştır. Şu kadar var ki, yolculukt a zorluk çekme ihtimali bulunduğundan zorluk da çoğunlukla ancak uzun yolculuk halinde sözkonusu olduğundan fukahâ -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- namazı kısaltmayı ve oruç açmayı mübah kılan sefer uzaklığını sınırlandırmakta farklı görüşlere sahib olmuşlardır.
Onlardan kimisi namazı kısaltıp, oruç açmanın caiz olacağı uzaklığın tam iki gün ve daha fazla yolculuk mesafesi olduğu kanaatind edir ki; bu da yaklaşık seksen kilometre ye denk düşer.
Kimisi namazı kısaltmayı ve oruç açmayı mübah kılan uzaklığın üç günlük mesafe olduğu görüşündedir.
Bazılarının görüşüne göre namazı kısaltmayı ve oruç açmayı mübah kılan uzaklık sadece bir günlük mesafedir .
Kimisinin görüşüne göre de namazı kısaltmayı ve oruç açmayı mübah kılan yolculuk mesafesin in sınırı yoktur. Aksine örfen yolculuk diye adlandırılabilecek herbir yolculukt a oruç açmak caizdir.
Tercihe değer olan görüş ise birincisi dir. Çünkü iki günlük mesafe bir hazırlığı gerektiri r ve böyle bir yolculukt a açıkça görülebilecek bir zorluk vardır. İşte ashab-ı kiram ve tabiinden bir topluluk bu görüşü kabul etmiştir. Üç mezhebin imamı Malik, Şafiî ve Ahmed (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun)'in görüşü de budur.
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şunları söylemektedir: "...Namazın kısaltılıp, oruç açılabilecek yolculuk miktarına gelince, Malik, Şafiî ve Ahmed'in görüşüne göre bu iki günlük mesafedir . Bununla deve ve piyade yürüyüşünü kastederl er ki bu da onaltı fersahtır.364 Mekke ile Usfan ve Mekke ile Cidde arası gibidir. Ebu Hanife der ki; bu üç günlük mesafedir . Selef ve haleften bir kesim de şöyle demiştir: Hatta iki günden daha az bir mesafe için de namazını kısaltır ve orucunu açar. Bu da kuvvetli bir görüştür..."365
İbn Kudame dedi ki: Eğer yolculuğun miktarı hususunda şüpheye düşerse namazı kısaltması mübah olmaz. Çünkü aslolan tamamlama ktır. Bu asıl, şüphe ile ortadan kalkmaz. Muteber olan da niyettir. Seferin hakikati değildir. Şâyet uzunca bir yolculuk niyet edip de namazını kısaltır, sonra yerinde kalmayı ya da dönmeyi uygun görürse, kıldığı namaz sahih olur. Şâyet kaçan bir köleyi yakalamak yahutta yağmur yağan bir yeri bulmak maksadıyla çıkacak olup da ne zaman bulursa geri döner yahut ikamet eder niyetinde ise; isterse bir aylık süre yolculuk yapsın namazını kısaltmaz.
Belli bir yere götürülmek maksadıyla zorla alınıp götürülen esir gibi kimseler, namazlarını kısaltabilirler. Çünkü bunlar namazı kısaltma mesafesi kadar yolculuk yapmayı kasteden kimselere tabidirle r. Onların şehirlerine ulaştı mı o vakit namazını tamam kılar. Şâyet şehrin biri uzun, biri kısa iki yolu var ve kasretmek için uzak yolu takip ederse bu hakkını kullanabi lir. Çünkü böylesi, benzerind e namazın kısaltıldığı bir yolculukt ur, onun için de namazı kısaltmak caiz olur. Tıpkı başka izleyecek yolu olmayan kimse durumunda dır.366
2. Yolculuğun mübah olması gerekir. Çünkü yolculukl ar beş kısma ayrılırlar:
a- Haram yolculukl ar. Küfür ülkesine, çıplaklık, uyuşturucu ve günah peşine takılmak kastıyla yolculuk yapmak gibi haram bir iş için sefere çıkmak. Yol kesiciler in, hırsızların ve onların hükmünde olup, yeryüzünde fesadı yayıp mü'minlere eziyet verenleri n yolculukl arı gibi, mahremsiz kadının yolculuğa çıkması da bu türdendir.
b- Mekrûh yolculuk. Tek başına yola çıkmak buna örnektir.
c- Mübah yolculuk. Kır gezintisi yapmak kastıyla yola çıkmak.
d- Vacib yolculuk. Hac, umre ya da cihad farizası için yolculuk yapmak gibi.
e- Müstehab yolculuk. İkinci defa haccetmek için yapılan yolculuk gibi.
Haram ve mekrûh olmayan yolculuğa da “mübah yolculuk” denilir.
İbn Kudame dedi ki: Kaçan köle gibi masiyet olan, yol kesmek yahut şarab ticareti gibi bir maksatla yolculuk yapanlar, namazlarını kısaltmazlar. Bunlara yolculuk ruhsatlarından hiçbir ruhsat yoktur. Çünkü ruhsatların masiyetle r ile alakalı kılınmaları caiz değildir. Zira bu durumda masiyetle rin işlenmesine bir yardım ve onlara bir propagand a olur. Şeriatte de böyle bir şey gelmez.36 7
Masiyet için yolculuğa çıkan kimsenin yolculuk ruhsatlarından faydalanm ası engelleni r. Namazını kısaltması, üç gün süreyle mestlerin e mesh etmesi, ramazan ayında oruç açması men olunur. Eğer haram yolculuğu -yolculuğundan tevbe ve istiğfar ederek dönmesi halinde olduğu gibi- mübah yolculuğa dönüşecek olursa, şartlarına uymak suretiyle namazını kasretmes i caiz olur.
3. Yolculuğa başlaması ve kasabasının mamur yerlerind en ayrılması. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman... namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur." (en-Nisa, 4/101) Çünkü böyle bir kimse yolculuğa başlamaksızın yeryüzünde yolculuğa çıkmış sayılmaz. Kendi şehrinde kalmaya devam ettiği sürece kasretmes i caiz değildir. İsterse yolculuk yapmayı kesin kararlaştırmış yahut yükünü yüklemiş ya da evler arasında bineği üzerinde gitmekte olsun, farketmez .
İbn Kudame dedi ki: Yolculuk yapmaya niyet eden kimsenin kasabasının evlerinde n ayrılıp onları geride bırakmadığı sürece namazını kısaltma imkânı yoktur. Malik, Şafiî, Evzaî, İshak ve Ebu Sevr böyle dedikleri gibi; bu görüş tabiinden bir toplulukt an da nakledilm iştir.368
İbnu'l-Münzir dedi ki: Kendisind en ilim bellediğimiz herkes icma ile şunu ifade etmiştir. Yolculuğa çıkmak isteyen bir kimse ancak yolculuğa çıkacağı kasabanın evlerinin dışına çıktığı vakit namazını kasredebi lir.369
Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ben Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte öğlen namazını Medine'de dört rekât, Zu'l-Huleyfe'de iki rekât olarak kıldım."370
Seleften bazılarının görüşüne göre yolculuk yapmaya niyet eden bir kimse, evinde dahi olsa kasretmey e başlayabilir.
Ancak sahih olan görüş şudur: Kasretmek sadece yolculuk için meşru kılınmıştır. Dolayısıyla bir kimse yolculuğa başlayıp, şehir ya da köyde ikamet ettiği yeri bırakıp, ayrıldı mı kasretmes i de caizdir.
4. Namaza başlamak niyeti ile birlikte kasretmey i niyet etmelidir . Çünkü mutlak olarak niyet edecek olursa, bu niyeti asıl olan için muteberdi r ki; o da namazı tamam kılmaktır. Eğer tamam kılmayı da niyet ederse, bu niyetin gereğini yerine getirmeli dir.
5. Kılacağı namazın mukimken kılınması farz olan bir namaz olmaması gerekir. Şâyet mukimken bir namazı terkedip de yolculukt a onu kaza edecek olursa, onu kasr ile kılması caiz değildir. Çünkü o namazı dört rekât olarak kılması artık teayyün etmiş (kesinlik kazanmış)dır. Onu eksiltmes i caiz değildir. Tıpkı dört rekât kılmayı niyet etmiş gibidir. Ayrıca kaza edaya göre nazar-ı itibara alınır, eda da böyle bir durumda dört rekâttir.371
6. Mukim bir imama uymamalıdır. Eğer mukim bir imama uyarsa, namazını tamamlama sı gerekir. Namazın tümünde ya da bir bölümünde o imama uyması farketmez . Musa b. Seleme'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Mekke'de İbn Abbas ile birliktey dik, ben: Sizinle birlikte kılınca dört rekât kılıyoruz, kendi eşyamızın olduğu yere geri dönünce iki rekât kılıyoruz (olur mu?) dedim. O, işte Ebu'l-Kasım'ın Sallallah u aleyhi vesellem sünneti budur, dedi.372
İşte bu durum Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in sünneti ile alakalıdır. Kısaltılan namaz aslı itibariyl e dört rekâtlidir. Dolayısıyla onu (kısa olarak) dört rekâtli kılanın arkasında kısaltarak kılamaz.373
İlim ehlinin büyük çoğunluğu kasrın süresi içerisinde yapılması şartını koşmuşlardır. Bu da gittiği yerde ikamet etmeyi kararlaştıran bir kimse için dört gün veya daha az bir süredir.
Kasr (Yolculukt a Namazı Kısaltmak) İle İlgili Bazı Meseleler
1. Bir kimse namaza mukim olduğu beldede başladıktan sonra yolculuğa başlayacak olursa, namazını tamamlama sı vacibtir. Çünkü o namazı tamam kılması gereken bir halde namaza başlamıştır. Örneği şudur: Bir adam bir şehri boydan boya geçer, bir nehirde demirlemiş bulunan bir gemide bulunuyor ken namaza başlayarak tekbir alır, bu sırada gemi harekete geçer ve bulunduğu şehirden o henüz namazda iken ayrılır. Böyle bir kimse ikamet ettiği yerde namaza başladıktan sonra yolculuk başladığından ötürü namazını tamamlama sı gerekir.
2. Yolcu olan bir kimse şehrine girmeden önce namaza başladıktan sonra namazda iken şehre girerse, namazını tamamlama sı gerekir. Buna da şöyle bir örnek verilebil ir: Bir adam bir gemide iken şehrine girmeden önce namaza başlar, sonra namaz kılmakta iken şehre girerse namazını tamamlama sı gerekir.
Bu iki meselenin herbirisi nde (birincisi nde de, ikincisin de de) iki sebep birarada bulunmakt adır. Sebepleri n birisi namazı kısa kılmayı mübah kılarken, ikincisi engel teşkil etmektedi r. Bundan dolayı engel tarafı ağır basmıştır. Zira fukahânın kabul ettiği ilkeye göre; mübah kılan bir sebep ile yasak kılan bir sebeb bir araya gelecek olursa, hüküm yasak kılan sebepe göre verilir. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sen, seni şüpheye düşüreni bırakarak, seni şüpheye düşürmeyene yönel."374 Yine Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "... Her kim şüphelerden sakınırsa o dini, şeref ve haysiyeti lehine kötülüklerden uzak kalmış olur..."375
İbn Kudame bu iki meseleyle ilgili olarak şunları söylemektedir: Çünkü bu, sefer ve ikamet halinde farklılık arzeden bir ibadettir . Bu ibadetin iki tarafından birisi ikamet halindedi r. Bundan dolayı -mesh meselesin de olduğu gibi- ikamet halinin hükmü daha galib görülmüştür.376
3. Mukimken kılmayı unuttuğu bir namazı yolcu iken hatırlayan bir kimse (namazını tam kılar); çünkü böyle bir namazı tam kılmakla yükümlü olmuştur. Dolayısıyla bunu tam olarak kaza etmelidir . Ebu Katade'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e uykuda kalıp, namaza uyanmamak haline dair soru sordular da şöyle buyurdu: "...Sizden herhangi bir kimse bir namazı unutur yahut uykuda olup uyanamazs a onu hatırladığı vakit kılıversin."377 Yani namazı hatırladığı vakit olduğu gibi kılsın.
4. Yolculukt a kılmayı unuttuğu bir namazı ikamet halinde hatırlayan bir kimseyle ilgili olarak Nevevî şunları söylemektedir: Yolculuk halinde kılamadığı bir namazı bulunan kimse hakkında iki görüş vardır. (Şafiî) kadim görüşünde şunları söylemektedir: Bu kimse namazını kısa kılabilir. Çünkü bu yolda kılınması gereken bir namazdır. Dolayısıyla kazası (rekât) sayı(sı) itibariyl e edası gibidir. Tıpkı mukim iken kaçırdığı namazı yolculukt a kılmak istemesi halinde olduğu gibi. Cedid (yeni) görüşünde de şöyle demiştir: Böyle bir kimsenin namazını kasr ile kılması caiz değildir. Daha sahih olan da budur. Çünkü bu bir özre bağlı olarak öngörülen bir hafifletm edir. Hasta namazında (ayakta duramayanın) oturması gibi.
Şâyet namazını yolcu iken geçirmiş de yolculukt a kaza etmeye kalkışırsa, bu hususta iki görüş vardır: Birincisi ne göre namazını kısaltarak kılamaz, çünkü bu dörtken iki rekâte indirilmiş bir namazdır. O halde cuma namazı gibi vakit de bu namazın şartları arasındadır.
İkincisi namazını kısaltabilir, görüşüdür. Daha sahih olan budur. Çünkü bu bir özre bağlı olarak sözkonusu olan bir hafifletm edir. Özür de devam etmektedi r. O halde hafifletm e hükmü de kalıcılığını sürdürür. Hasta namazında oturmak gibi.378
Şâyet mukimken kılması gereken bir namazı yine mukimken kaçırmış ve bunu hatırlarsa, onu tam olarak kılar.
5. Yolcu mukim olan bir kimseye uyacak olursa namazını tamam kılmalıdır. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem in "... Yetişebildiğiniz kadarını kılınız, yetişemediğinizi tamamlayınız."379 buyruğunun umumi oluşu bunu gerektirm ektedir. Şâyet öğle namazının bir rekâtine yetişirse, kendisi üç rekât kılar. Eğer son teşehhüde yetişirse dört rekât kılar. Eğer yolcu bir kimse cuma namazından bir rekâtten daha az bir bölümü yetişecek olursa mukim olan bir kimseye uyduğundan ötürü onu dört rekâte tamamlama sı gerekir.3 80 Bir tek rekât yetişirse, cuma namazı olarak tamamlar.
6. Yolcu bir kimse mukim olduğunu zannettiği yahutta misafir mi, mukim mi olduğunda şüphe ettiği birisine uyacak olursa, imamı kasr ile kılsa dahi niyete itibar edilerek namazını tamamlama sı gerekir. Çünkü kasrın şartlarından birisi de tereddüt sözkonusu olmaksızın kat'i bir şekilde kasra niyet etmektir.
Eğer niyetini: Benim imamım tamamlars a tamamlarım, kasreders e ben de kasrederi m diye imamına bağlı olarak yaparsa, imamına uyabilir. Eğer imam kasr ile kılarsa onun için de kasretmek farz olur. Şâyet tamamlars a onun da tamamlama sı farz olur. Bu şüpheye girmez. Aksine bu bir fiilin bağlı olduğu sebepleri ne taliki (ona bağlı kılınması) kabilinde ndir.
Şâyet hava alanında yolculuk eşyalarını taşıyan bir kimse olması gibi, yolcu olduğuna delil teşkil edecek belirtile r bulunduğundan ötürü ağırlıklı olarak yolcu olduğunu zanneders e, kasr ile kılmayı niyet edebilir. Fakat imamına uymakla görevlidir. Eğer imam kasr ile kılarsa ona uyar, tamamlars a yine ona uyar.
7. İbn Kudame yolcudan bahsederk en şunları söylemektedir: Şâyet namazını tamamlama yı niyet eder yahut mukim olan bir kimseye uyup namaz fasid olur ve kendisi bu namazı iade etmek isterse yine namazını tamamlama sı gerekir. Çünkü mukim olan bir kimsenin arkasında namaza durmak ve tamamlama k niyeti olduğundan ötürü namazı tam olarak kılması vacib olur. Şafiî'nin görüşü budur. es-Sevri ile Ebu Hanife şöyle demişlerdir: İmamın namazı fasid olursa misafir normal kendi haline döner.381
Tercih edilen görüş de misafirin eski haline döneceğidir. Tek başına yahutta kasr ile kılan bir cemaat ile birlikte namaz kılacak olursa namazını kasredebi lir. Çünkü onun başladığı namaz aslı itibariyl e tamam değildir. Bir imama tabi olarak tamamlama sı meşru kılınmış bir namazdır. Bu namaz fasid olduktan sonra tabi oluş ta ortadan kalkmış olur, geriye sadece namazı kasr ile kılma yükümlülüğü kalır.
Aynı şekilde yolcu bir kimse ikamet halinde olan birisine ve namaza başladıktan sonra uyacak olursa, kendisini n abdestsiz olduğunu hatırlarsa gider abdest alır. Geri döndüğünde insanların namazlarını bitirdikl erini görecek olursa, namazını tamamlama yükümlülüğü yoktur. Çünkü kılmak için başladığı namaz esasen akdolmuş değildir.
8. Yolcu bir kimse yolculuğunda iken namazın vakti girmekle birlikte daha sonra (vakit çıkmadan) şehrine girerse, namazın fiilen kılınması gereken halini nazar-ı itibara alarak namazını tam kılar. Şâyet kendisi şehrinde bulunuyor ken namaz vakti girer, sonra yolculuğa çıkarsa bu sefer de namazını kasr ile kılar.
İbn Kudame der ki: İbnu'l-Münzir dedi ki: Kendisind en ilim bellediğimiz her bir ilim adamı böyle bir kimsenin namazını kasr ile kılabileceğini icma ile kabul etmişlerdir. Malik, Evzai, Şafiî ve Re'y ashabının görüşü budur. Çünkü bu kişi namazın vakti çıkmadan önce yolculuğa çıkmıştır, namaz vacib olmadan yolculuğa çıkmış bir kimseye çok benzer.
9. Misafir kasrı da, tamam kılmayı da niyet etmeksizi n dört rekâtli bir namaz kılmaya başlayacak olursa, İbn Kudame der ki: "Bizim lehimize delil, aslın tamam kılınmasıdır. Niyet mutlak kılındığı takdirde buna göre değerlendirilir.382
Diğer taraftan aslın kasr olması dolayısıyla kasr ile kılacağı görüşündedir. Ancak daha ihtiyatlı olan tamam kılmaktır. Niyet edecek olursa, niyetine göre amel eder. Kasrı niyet ederse kasr ile, tamamlama yı niyet ederse tamamlaya rak namazını kılar.
10. Misafir bir kimse namaza başladıktan sonra kasra niyet edip, etmediğini bilemeyip niyetinde şüpheye düşerse İbn Kudame der ki: Eğer kasr niyetinde şüphe ederse tamamlama sı gerekir.
Diğer taraftan kasredeceği ve tamamlama kla yükümlü olmadığı görüşünde olanlar da vardır. Çünkü yolcu namazında aslolan, kasrdır. Ayrıca bir şeyin varlık ya da yokluğunda şüphe eden kimse hakkında aslolan böyle bir şeyin olmamasıdır. Bu durumda bu kişi niyeti olmayan bir kimseye benzer, bununla birlikte daha ihtiyatlı olan, namazını tamam kılmasıdır.
11. Yolcu bir kimse dört günden fazla ikamet etmeyi niyet edecek olursa, namazını tamamlama sı gerekir. Buna delil Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in uygulamasıdır. O Mekke'ye Veda haccında zulhiccen in pazara tesadüf eden dördüncü günü geldiğinde pazar, pazartesi, salı ve çarşamba günleri Mekke'de ikamet edip, perşembe günü Medine'ye çıkınca Mekke'de kaldığı dört gün süresince namazını kasr ile kılmıştır.
İlim ehli bu mesele hakkında oldukça geniş çapta ihtilâf etmişlerdir. Sahih olan şudur: Eğer dört günden fazla ikamet etmeye niyet edecek olursa, diğer mukimler gibi namazını tamamlama sı ve oruç tutması gerekir. Çünkü onun hakkında yolculuk hükümleri sona ermiş olur. Onun bu ikametini n öğrenim, ticaret yahutta bunların dışında mübah başka herhangi bir iş için olması arasında fark yoktur.
Şâyet dört gün ve daha az süre kalmayı niyet eder ya da ne zaman biteceğini bilemediği bir ihtiyacını görmek üzere ikamet ederse, hakkında yolculuk hükümleri sona ermediğinden ötürü namazlarını kasr ile kılabilir.383
12. Bir gemide yolculuk yapan ve gemi dışında evi bulunmaya n bir denizcini n eğer gemide aile halkı, tandırı ve diğer ihtiyaçları bulunuyor sa bu kimsenin ruhsatlar dan yararlanm ası mübah değildir. el-Esrem dedi ki: Ben Ebu Abdullah'a denizci kimseye, namazını gemide kasr edip ramazan orucunu açabilir mi, diye soru sorulması üzerine şu cevabı verdiğini gördüm: Eğer gemi onun evi ise bu kimse namazını tam kılar ve oruç tutar. Ona: Gemi nasıl olur, evi olur diye sorulunca şöyle der: Gemiden başka bir evi olmaz, ailesi onunla beraber gemide bulunur ve orada ikamet ediyorsa (gemi onun evi demektir). Ata'nın görüşü budur. Şafiî de şöyle demiştir: Nassların genelliği dolayısıyla namazını kasr ile kılar. Ramazan orucunu açabilir. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in Abdullah b. eş-Şihhir'e şöyle dediğini biliyoruz: "Allah'ın yolcu üzerinden neleri kaldırdığını biliyor musun?" Ben: Allah yolcudan neleri kaldırdı? diye sordum, O: "Orucu ve namazın yarısını" diye buyurdu.3 84 Diğer taraftan kişinin aile halkının kendisi ile birlikte bulunması bu ruhsatlar dan istifade etmesine engel değildir. Tıpkı deve kervancısının durumunda olduğu gibi.385
Sahih olan şudur: Denizcini n yanında aile halkı vardır. O ayrıldığı şehirde de, gideceği şehirde de ikameti niyet etmemekte dir. İşte böyle bir kimsenin namazını tamamlama sı gerekir. Çünkü onun şehri gemisidir . Şâyet herhangi bir beldede ikamet etmek niyeti olursa bu durumda az önce mesafe ve zaman ile ilgili kaydettiğimiz kayıtlara uygun olarak yolcu sayılacağından, namazını kasr ile kılar.
Ebu Davud dedi ki: Ben Ahmed'i ömrü boyunca yolculukt a olan kervancı hakkında şunları söylerken dinledim: Böyle bir kimsenin bir yere varıp, bir gün dahi olsa ikamet etmesi kaçınılmaz bir şeydir. Ona iki, üç ve dört gün yolculuk hazırlıkları için ikamet eder, denildi, o: Böyle bir kimse namazını kasr ile kılar dedi.
Kadı Ebu'l-Hattab'ın naklettiğine göre böyle bir kimse tıpkı denizci gibi namazını kasr ile kılamaz. Ancak bu sahih değildir. Çünkü böyle bir kimse kendisine şefkat duyulması gereken bir yolcudur. O bakımdan başkası gibi namazı kasretme hakkına sahiptir. Bunu denizciye kıyas etmek sahih olamaz. Çünkü denizci yolcu iken de, mukim sayılırken de kendi evindedir . Kendisi için gerekli ihtiyaçları, tandırı ve aile halkı onunla beraberdi r. Bu özellik ise denizcide n başkasında bulunmama ktadır. Eğer kervancı aile halkıyla birlikte yolculuğa çıkacak olursa, bu onun için daha ağır olur ve ruhsatlar dan istifade etmek hakkını daha çok elde eder.386
Posta adamına çokça benzeyen, bir şehirden öbürüne haberleri götüren ve böylelikle hızlıca yol alan kimseye "el-feyc" denilmekt edir ki, bu kişi de kasr hükmü itibariyl e tıpkı kervancı gibidir.
13. Bir başka şehire yolculuk yapıp, o şehrin birisi kasr mesafesin e ulaşan uzak, diğeri ise kasr sınırına ulaşmayan yakın olmak üzere iki yolu bulunuyor sa bu yolların uzağını izlerse, namazını kasr ile kılabilir. Çünkü böyle bir kimse hakkında, kasr yapılabilen bir mesafeye yolculuk yaptığı söylenebilir.
Ramazan ayında oruç açmaya yol bulmak için, kasten daha uzak yolu izlerse, oruç açması haram olur, bu durumda oruç tutması ona vacibtir (farzdır).
14. Yolculuk yapması engellene n ve ikameti niyet etmeyen bir yolcu -devlet yetkilisi nin haklı ya da zulmen alıkoyduğu yahutta düşman, hastalık veya korku sebebiyle alıkonulan kimsenin halinde olduğu gibi- eğer alıkonulması dört gün ve daha az bir süre ise namazlarını kasr eder. Şâyet dört günden fazla uzun olursa, ne kadar süre alıkonulacağını bilmeyen dışında namazlarını kasr ile kılmaz. Eğer bilmiyors a durum ne olursa olsun kasr ile kılar.
15. Yolcu dört günden fazla ikamet etme kararını vermezse, namazını kasr edebilir. İbn Kudame der ki: Eğer: Filan ile karşılaşırsam ikamet ederim, değilse ikamet etmem, diyecek olursa, yolculuğunun hükmü batıl olmaz. Çünkü o henüz ikamet etme kararını vermemiştir.387
Yine bir ihtiyacını görmek üzere kalan fakat mutlak olarak ikamet etmeyi niyet etmeyen bir kimse ne kadar kalırsa kalsın namazını kasr ile kılar. Çünkü böyle bir kimse bir yeri vatan edinmiş olarak değerlendirilmez. İkamet zaman ve iş ile kayıtlanır. Eğer dört günden fazla ikamet etmeye niyet eder ise namazlarını tamam kılar. Daha kısa süre kalmaya niyet eder ve oradaki kalışını herhangi bir işe bağlı kılarsa, bu süre uzayacak olsa dahi, namazını daima kasr ile kılar. Tedavi olmak üzere gidip de bunun ne zaman sona ereceğini bilmeyen kimsenin hali gibi.
16. Şâyet yolculuk mübah olmakla birlikte, niyetini değiştirerek masiyet için yolculuğunu sürdürürse ruhsatın sebebi ortadan kalktığından yolculuk sebebiyle yararlana bileceği ruhsatlar da sona erer. Eğer bir masiyet niyeti ile yolculuk yapıp da sonradan mübaha doğru niyetini değiştirirse, bu sefer yolculuğu mübah olur ve mübah seferde mübah olan şeyler onun için de mübah olur. Yolculuk süresi ise, niyetini değiştirdiği noktadan itibaren muteberdi r. Eğer yolculuğu mübah iken bu yolculuğunda masiyet işlemeyi niyet ederse, sonra mübah niyete geri dönerse kasr mesafesi mübah niyete dönüşünden itibaren muteberdi r. Çünkü onun yolculuğunun hükmü masiyet niyetiyle ortadan kalkmış olur. Bu haliyle ikamet etmeyi niyet eden kimseye benzer. Daha sonra tekrar yolculuğu (mübah) niyete geri dönmüş olur. Şâyet yolculuk mübah olmakla birlikte bu yolculukt a Allah'a asi olunuyor ise, bu hal onun ruhsatlar dan yararlanm asına engel değildir. Çünkü asıl sebep mübah olan yolculukt ur. Bu da baştan mevcut olduğundan ötürü böyle bir mübah seferin hükmü de sabit olur. Masiyetin varlığı buna engel teşkil etmez. Nitekim ikamet halinde iken masiyette bulunması bu hususlard a gerekli ruhsatlar dan yararlanm asına da engel olmaz.388
17. Misafir kısa bir mesafeye yolculuk yapmak üzere niyetini değiştirecek olursa, namazını tamamlama sı gerekir. Onun arkasında namaza duranların da ona uymaları gerekir.
18. Kasr ile kılmanın haram olduğuna inandığı halde, namazını kasr ile kılan bir kimsenin namazı fâsiddir. Çünkü böyle bir kimse haram olduğuna inandığı bir işi yapmaktadır.389
Namazı kasretmek bir ruhsattır. Özü itibariyl e, İslâmın müsamahâkarlığa ve müslümanların içinde bulundukl arı hallere ve şartlara riayet ettiğine delildir. Gerçekten yolcunun karşı karşıya kaldığı yorgunluk lar oldukça fazladır, geçirdiği meşakkatler pek çoktur.
Fakat farz olan ibadeti kesintiye de uğratmaması gerekir. Elinden geldiği kadarıyla sünnetleri, vacibleri de işlemeye çalışmalıdır. Ta ki mü'min nerede konaklar ve nereden göçerse Rabbi ile olan ilişkisini sürdürmeye devam etsin, hayatı itaatle dolu olarak yaşasın, iman, ruhunda iyice yer etsin.
Gerçekten bu İslâmın müslümanın yolculukl arında, hastalıklarında ve korku halinde müslümanın hallerine riayet eden müsamahakârlığıdır. Hikmeti sonsuz, ilmi herşeyi kuşatmış olan yüce Rabbimizi n şeriati de her zaman ve mekânda insanın durumuna uygun ve yeterli bir şeriat olarak tecelli etmiştir.
Şüphesiz ki bu, insanların şartlarını gözönünde bulundura n, bünyesinde şefkat, merhamet ve kolaylığı barındıran yüce Allah'ın adaletidi r. O şöyle buyurmakt adır: "Allah size güçlük çıkarmak istemez; ama sizi iyice temizleme k ve üzerinizdeki nimetini tamamlama k ister; ta ki şükredesiniz." (el-Maide, 5/6)
İbn Abdi'l-Berr dedi ki: Yolcu kimse mukim olanların namazına katılacak olursa ve bunun bir rekâtini kıldığı takdirde dörde tamamlama sı gerektiğine dair fukahânın çoğunluğunun ittifak halinde olması, kasrın ruhsat olduğunun açık bir delilidir . Çünkü eğer yolcunun kılması gereken farz, iki rekât olmuş olsaydı, hiçbir şekilde o dört rekât kılmakla yükümlü olmazdı.390
Yolculukt a Namazları Cem’ Etmek
Cem’in tanımı ve hükmü
Cem’ iki namazdan birini diğerine katmaktır. Öğle ile ikindi cem’ edilebild iği gibi, akşam ile yatsı da cem’ edilebili r. Başkalarında cem’ olmaz. Cem’ sebebi var olduğu takdirde aşağıdaki iki delil dolayısıyla sünnettir.
1. Cem’ bir ruhsattır, yüce Allah da ruhsat verdiği şeylerin yapılmasını sever.
2. Cem’ ile Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e uymak sözkonusudur. Çünkü o cem’ yapmayı mübah kılan sebebin varlığı halinde namazları cem’ ederdi. Bu da Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'in: "...Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece namaz kılınız..."391 buyruğunun genel çerçevesine girer.
Cem’ zamanı ve şekli
Cem’ yapmayı mübah kılan sebebin varlığından ötürü cem’ yapmak caiz olduğu takdirde, iki vakit tek bir vakit olur. Kişi iki namazı birincisi nin ya da ikincisin in vaktinde ya da ikisi arasındaki bir vakitte kılmakta muhayyerd ir. Çünkü Muaz b. Cebel Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem Tebûk gazvesind e idi. Eğer yola koyulmada n önce güneş batıya doğru kaymışsa, öğle ile ikindiyi cem’ ile kılardı. Şâyet güneş batıya kaymadan önce yola koyulmuşsa öğleni ikindi vakti girene kadar geciktiri rdi. Akşam namazını da böyle yapardı. Eğer yola koyulmada n önce güneş batmış ise akşam ile yatsıyı kılardı. Şâyet güneş batmadan önce yola koyulmuşsa akşamı yatsı vakti girene kadar tehir eder, sonra iner her ikisini cem’ ile (bir vakitte) kılardı."392
Cem’ yapmayı mübah kılan sebebler
1. Namazın kısaltılabileceği bir yolculuğa çıkan yolcunun cem’ yapması caizdir. Nevevî der ki: Namazın kısaltılamayacağı yolculuk halinde ise iki görüş vardır. Birincisi ne göre cem’ caizdir. Çünkü bu binek üzerinde nafile kılmanın caiz olduğu bir yolculukt ur, o halde uzun yolculukt a olduğu gibi; bunda da cem’ yapmak caizdir. İkinci görüşe göre caiz olmaz, sahih olan da budur. Çünkü bu durumda bir ibadet, vaktinin dışına çıkarılmış olur. Bu da oruç açmak gibi kısa yolculukt a caiz olmaz.393 Yolcunun cem’ yapması caiz olan sefer, mübah seferdir, başkasında cem’ caiz değildir.
Yolcu kimsenin konaklamış yahutta yoluna devam etmek halinde iken cem’ yapmasının cevazı ile ilgili olarak ilim ehli arasında farklı görüşler vardır:
a- Yolcunun cem’ yapması ancak seyir halinde iken caizdir, konaklamışken caiz olmaz. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem hızlıca yoluna devam ettiği vakit, akşam ile yatsıyı birarada cem’ ile kılardı."394 Bununla yoluna devam halini kastetmek tedir, çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem Veda haccında iki namazı cem’ ile kılmadı. Çünkü o konaklamış bir durumda idi. Şüphesiz ki o misafir idi çünkü namazını kasr ile kılıyordu.
Bu görüşün sahipleri ne karşı Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in Arafat'ta konaklamış olduğu halde, öğle ile ikindiyi cem’ ile kıldığı delil gösterilmiştir. Buna öbür görüşün sahibleri Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in bu işi insanların cemaatle namaza yetişmeleri için yaptığını belirtere k cevaz vermişlerdir. Çünkü namazdan sonra Arafat'taki vakfe yerlerine dağılacaklar ve onları toplamak zor olacaktır.
Bunun bir benzeri şudur: İnsanlar cemaat toplansın diye yağmurlu zamanlard a akşam ile yatsıyı cem’ ile kılarlar. Yoksa evlerinde vaktinde namazı kılma imkânına sahibtirl er. Çünkü çamur dolayısıyla cemaate gitmemekt en dolayı mazur görülürler.
b- Misafir ister yoluna devam etmekte olsun, ister konaklamış olsun cem’ yapması caizdir. Bu görüşün sahipleri Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in Tebûk gazvesind e konaklamış iken namazları cem’ ettiğini delil gösterirler. Ayrıca yolcunun çoğunlukla herbir namazı kendi vaktinde kılmakta zorlanacağını da söylerler. Bu zorluk ise ya meşakkat ve bitkinlik yahut suyun azlığı ya da başka bir sebeble de olabilir. Ayrıca yağmur ve benzeri bir sebep dolayısıyla cem’ caiz ise, yolculukt a cem’in caiz olması öncelikle sözkonusudur. Diğer taraftan İbn Abbas Radıyallahu anh'ın rivâyet ettiği hadisteki umumi ifade de bunu gerektirm ektedir. O şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı Medine'de bir korku hali olmaksızın yağmur da yağmıyorken cem’ etmiştir."395
Sahih olan yolcunun yoluna devam etmekte iken cem’in müstehak olduğu, konaklama k halinde ise caiz olduğudur. Eğer cem’ ederse bir mahzuru yoktur, cem’i terkeders e daha faziletli dir.
Cem’ için niyet şart değildir. Nevevî şöyle demektedi r: Muzenî ve Şâfii mezhebine mensup kimi ilim adamı niyetin şart olmadığını söylemişlerdir. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem cem’ yapmış fakat onun cem’i niyet ettiği yahutta cem’in niyet edilmesin i emrettiği nakledilm emiştir. Onunla beraber böyle bir niyetin farkına varmayaca k kimseler de cem’ ediyordu. O bakımdan niyet vacib olsaydı, bunu mutlaka açıklardı.396
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye şöyle demektedi r: Cem’ ve kasr için niyetin gerekli olup olmadığı hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır. Onların büyük çoğunluğu niyete ihtiyaç yoktur, demiştir. Malik, Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel'in mezhebind eki iki görüşten birisi böyledir... Şafiî ile Ahmed b. Hanbel'in mezhebine mensub bir grub ilim adamı ise niyete ihtiyacı vardır, demişlerdir. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem'in sünnetinin delâlet ettiği ise cumhurun görüşüdür.397
O halde niyet, kılacağı ilk namaza başlarken şart değildir. Fakat cem’ yapılacağı vakit cem’in sebebinin var olması şarttır. Bundan dolayı namaz kılan kimse sebebin varlığı halinde kılacağı birinci vakit, namazın selâmını verdikten sonra ya da ikincisin in iftitah tekbirini alacağı sırada niyet etmesi caizdir.
İki namaz arasında muvalâatı (cem’ edilen iki namazın arka arkaya kılınmasını) engelleye n bir fasıla meydana gelirse:
Muhterem ilim adamı faziletli Şeyh Abdu'l-Aziz b. Bâz şöyle demektedi r:
Takdim cem’inde vacib olan iki namazın peşpeşe kılınması (muvâlâtı)dır. Örfen kısa sayılabilecek bir boşlukta bir mahzur yoktur. Çünkü bu hususta Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den sabit olmuş rivâyetler vardır. Tehir cem’inde ise durum daha geniştir. Çünkü ikinci vakit namaz, vaktinde kılınmaktadır. Fakat bunda da efdal olan Nebi Sallallah u aleyhi vesellem'e bu hususta uymak üzere her ikisini de arka arkaya (muvâlât ile) kılmaktır."398
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye de şöyle demektedi r: Sahih olan ne birincisi nin vaktinde, ne de ikincisin in vaktinde hiçbir şekilde müvâlâtın şart olmadığıdır. Şeriatte bunun için belirlenm iş bir sınır yoktur. Ayrıca buna riayet bu husustaki ruhsattan gösterilen maksadı da ortadan kaldırır.399 Çünkü ona göre cem’in manası ikincisin in vaktini birincisi ne katarak, ikisini tek bir vakit haline getirmekt ir Fiillerin birbirler ine katılması değildir.
2. İkamet halinde cem’ yapmayaca k olursa, meşakkat çekip, zayıf düşeceği korkulan hasta için de cem’ caizdir. Namazları ayrı ayrı kendi vakitleri nde kılmaktan ötürü zorluk çekilen herbir hastalık da bunun kapsamına dahildir. Çünkü yüce Allah'ın şu buyruğu umumidir: "Allah size kolaylık diler, güçlük istemez." (el-Bakara, 2/185); "O dinde size güçlük vermedi." (el-Hac, 22/78) İbn Abbas Radıyallahu anh'ın hadisi de bunu gerektirm ektedir. O şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem korku da yokken, yağmur da yağmıyorken Medine'de öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı cem’ ile kıldı. İbn Abbas'a: Niye böyle yaptı, diye sorulunca, ümmetini sıkıntıya sokmamak için, diye cevab verdi."400
Bu korku ve yağmurun, aynı şekilde Medine'de olduğu için yolculuğun sözkonusu olmadığının delilidir . Buradan hareketle namaz kılmakla mükellef olan kişi cem’i terkettiği takdirde sıkıntıyla karşılaşacak olursa, cem’ yapması caiz olur. Buna göre hasta ayrı ayrı kıldığı takdirde sıkıntı çekecekse cem’ eder. Bu hastalığı ister başağrısı, ister sırt ağrısı, ister karın ağrısı, ister deri, isterse başka bir hastalık olsun farketmez .
İbn Kudame der ki: Cem’in mazeretsi z caiz olmayacağı hususu üzerinde bizler (ve muhalifle rimiz) ittifak etmiş bulunuyor uz. Geriye sadece hastalık kalmaktadır. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem Süheyl kızı Sehle ile Cahş kızı Hamne'ye istihazal arı dolayısıyla iki namazı bir vakitte kılmalarını emretmiştir. Çünkü bu da bir çeşit hastalıktır. Bundan sonra hasta cem’i ilk namazın vaktinde "takdim ile" kılmak ve ikinci namazın vaktinde (tehir ile) kılmak arasında muhayyerd ir. Yani böyle hareket etmek hasta için daha kolaydır. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem vaktin girişinden sonra yola koyulacak ise vakti girmiş namazın vaktinde cem’ ederdi. Eğer vakit girmeden önce yola koyulmuş ise tehir ile kılardı. Bununla daha kolay olanı yapıyor idi. Hasta olan da böyle. Eğer hangisind e kılarsa onun için farketmiy orsa efdal olan tehir etmesidir .401
3. Elbiseler i ıslatacak bir yağmur sebebiyle cem’ yapmak caizdir. Çünkü elbisenin ıslanması yahut soğuk dolayısıyla meşakkat sözkonusudur. Şiddetli rüzgarın varlığı ile birlikte bu meşakkat daha da artar. İnsanların yürümesini zorlaştıran bir çamur dolayısıyla da cem’ yapmak caizdir. Şiddetli ve soğuk esen rüzgar sebebiyle yahut şiddetli olmakla birlikte insanın etkilenec eği ve zorluk çekeceği şekilde tozutuyor ise, yine cem’ yapmak caizdir.
Beyhaki'nin İbn Ömer'den rivâyetine göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem oldukça yağmur yağan bir gecede akşam ile yatsıyı cem’ ile kıldı.402 Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'in yağmurlu bir gecede namazları cem’ etmiş olması yağmurlu bir günde cem’ yapmaya mani değildir. Çünkü burada illet meşakkattir yani zorluktur . Bundan dolayı bu gibi özürler sebebiyle öğle ile ikindiyi cem’ caizdir. Tıpkı zorluk sebebiyle akşam ile yatsıyı cem’ etmenin caiz oluşu gibi.
Cem’ yapabilme sebebleri sözünü ettiğimiz sebeplere münhasır değildir. Ancak403 ihtiyaç gerekir ve insanın herbir namazı kendi vaktinde kılması zor gelecekse o vakit cem’ etmesinde bir sakınca yoktur.
Buna dair bazı örnekler: İstihaza kanı gören kadın öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı -herbir namaz için abdest alma meşakkatinden ötürü- cem’ yapabilir . Hastanın yanından az da olsa ayrılamayan, onu izlemek durumunda bulunan hasta refakatçisi, ayrıldığı takdirde hastanın telef olmasından yahut iyileşmesinin gecikeceğinden korkuyor ise... cem’ yapabilir ve bundan dolayı onun bir vebali olmaz. Süt emziren kadın, takatsiz yaşlı ve cem’i terketmek kendileri ne zor gelen benzerler i de böyledir.
Şer'î bir mazeret olmadan cem’ caiz değildir. Çünkü herbir namazın kendisi olmaksızın sahih olmayacağı ve girmeden kabul olunmayac ağı özel bir vakti vardır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103)
Herhangi bir özür olmadan namazın meşru olan vaktinden önce kılınması ya da sonraya bırakılması halinde ise, nefse zulüm sözkonusudur ve bu şanı yüce Allah'ın hadlerini, sınırlarını çiğnemektir. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, işte onlar zalimleri n ta kendileri dir." (el-Bakara, 2/229); "Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphe yok ki kendi kendisine zulmetmiş olur." (et-Talak, 65/1) Bütün bunların sebebi namazları vaktinde kılmanın farz oluşudur.404
Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh dedi ki: Mazeretsi z olarak iki namazı cem’ ile kılmak büyük günahlardandır.405
Cem’ ve Kasr Birbirind en Ayrılmaz mıdır?
Muhterem ilim adamı Şeyh Abdu'l-Aziz b. Bâz diyor ki: Aralarında (cem’ ile kasr arasında) ayrılmazlık yoktur. Yolcu bir kimse kasr etmekle birlikte cem’ etmeyebil ir. Eğer yolcu yoluna devam etmeyip, konaklamış ise cem’i terketmes i daha faziletli dir. Nitekim Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem Veda haccında Mina'da böyle yapmıştır. O namazları kasr ile kılmakla birlikte cem’ etmedi. Tebûk gazvesind e ise hem kasr, hem cem’ ile kıldı. Bu durumlar bu hususta genişlik olduğunun delilidir . Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem bineğinin sırtında olup, bir yerde konaklama mış ise cem’ yapardı.
Cem’in durumu (uygulama alanı) daha geniştir. Hasta olan da cem’ yapabilir . Müslümanlar da yağmurlu olması halinde akşam ile yatsıyı, öğle ile ikindiyi de mescidler inde cem’ ile kılabilirler. Fakat kasr yapmaları caiz değildir. Çünkü kasr sadece yolculuk haline mahsustur .406
Eğer407 iki namazı ilkinin vaktinde tamamlaya cak olup da her ikisini bitirdikt en sonra mazeret te ikincinin vakti girmeden önce sona ererse, kıldığı namaz onun için yeterlidi r. İkincisini vaktinde kılması gerekmez. Çünkü namaz üzerindeki yükümlülüğü düşürmek için yeterli ve sahih olarak gerçekleşmiş ve bunu yapmakla da sorumluluğu kalkmıştır. Artık bundan sonra bir daha ondan sorumlu olması sözkonusu olmaz. Diğer taraftan o farzını mazeret halinde eda etmiştir. Bundan sonra bu mazeretin ortadan kalkmasıyla edası batıl olmaz. Tıpkı teyemmüm eden bir kimsenin namazı bitirdikt en sonra suyu bulması gibi.
Yolculuğun (Seferin) Ruhsatları
İslâm'da musamahakârlık
İslam mutedilli k karakteri ne sahip ebedi bir risaletti r. Bu risalet yeryüzündeki bütün insanlara uygundur. Zamanları ne kadar farklı olursa olsun, yaşadıkları bölgeler ne kadar çeşitli, toplumsal katmanları ve halleri ne kadar çeşitli olursa olsun farketmez .
İslam, insanın dini ve dünyevi maslahatl arını gözönünde bulunduru r. O bakımdan onun ilkeleri zorluğu ortadan kaldıran, kolaylığa yönelen, aşırılıktan ve sıkılıktan uzak kalan müsamahakâr bir özelliğe sahibtir.
Bu husus genel olarak İslam şeriatında açıkça görülmekle birlikte, özel olarak ibadetler de ve mükellefiyetlerde daha açık görülür. Böylelikle insan yapmakla yükümlü olduğu hususlar ile hayatın gerekleri ni zaafı dolayısıyla bir arada yerine getiremed iği hallerini gereği gibi gözetmiş olmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Allah sizden (ağır yükümlülükleri) hafifletm ek ister. Zaten insan zayıf yaratılmıştır." (en-Nisa, 4/28)
Bundan dolayı İslam özel sebepler dolayısıyla ibadetler ile alakalı hususlard a yükümlülüğü hafifletm ek ya da tamamıyla muaf tutmak şeklinde ruhsatlar ilkesini getirmiştir. Böylelikle kul kesintisi z olarak Allah'a ibadet ile bağlantısını sürdürmeye devam edebilir. Üzerinde başkalarına ait hakları yerine getirebil ir. Bu yolla herhangi bir kusur ya da aşırılığa kaçmaksızın bütün görevlerini ifa edebilir.
Yolculuk, insanın rızık aramak, ilim tahsil etmek, hac ibadetini eda etmek ve buna benzer İslamın kabul ettiği dinî ve dünyevî birtakım ihtiyaçları karşılamak için insanın gerek duyacağı zorunlu haller arasındadır. Yolcunun karşı karşıya kaldığı birtakım zorlukların ve yorgunluk ların bulunduğu açıkça ortadadır. Bundan dolayı hikmeti sonsuz şeriat koyucu, İslamın büyüklüğünü ve müsamahakârlığını açıkça gösterecek şekilde yolcuya birtakım ruhsatlar tanımıştır.
Yolculuğun ruhsatları nelerdir?
Yolculuğun ruhsatları dört tanedir:
1. Dört rekâtli farz namazları iki rekât kılmak.
2. Ramazanda oruç açıp, diğer günlerde sayısınca kaza yapabilme k.
3. Meshin ilk yapıldığı vakitten başlayarak geceli gündüzlü üç gün mestler üzerine mesh edebilmek .
4. Öğle, akşam ve yatsı ile birlikte kılınan revâtib sünnetlerin düşmesi.
Sabahın sünneti ile diğer nafileler oldukları gibi meşru ve kılınmaları müstehab kalmaya devam eder. Buna göre yolcu gece namazını, sabahın sünnetini, kuşluk namazını, abdest sünnetini, mescide girme sünnetini, yolculukt an dönme sünnet namazlarını kılar... Çünkü yolculukt an dönen bir kimsenin evine girmeden önce Allah'ın evine (mescide) girip, iki rekât namaz kılmakla işe başlaması sünnettendir.
İşte diğer nafile namazlar da böyledir. Bunlar az önce söylediklerimiz dışında yolcu için kılınmaları meşru kalmağa devam eder. Bunlar da öğlenin sünneti, akşamın sünneti ve yatsının sünnetidir. Çünkü Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem (sefer halinde) bu üç vaktin revâtib sünnetlerini kılmazdı.408
Yolculukt a revâtib sünnetlerin meşruiyeti kalkar mı?
Meşru olan, yolculukt a vitir ve sabahın sünneti dışında revâtib sünnetleri terketmek tir. Çünkü İbn Ömer ve başkalarının rivâyet ettikleri hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem yolculuk halinde vitr ve sabah namazının sünneti dışında diğer revâtibleri kılmazdı. Mutlak olarak nafile olan namazlara gelince, bunlar hem yolculuk halinde, hem ikamet halinde kılınmaları meşrudur. Bir sebebe bağlı olarak kılınan namazlar da böyledir. Abdest sünneti, tavaf sünneti, kuşluk namazı, gece teheccüdü gibi. Çünkü bu hususta varid olmuş hadisler bunu göstermektedir.409
Binek Üzerinde Olanın Namaz Kılma Şekli
Bineğin üzerinde bulunan kimsenin namaz için bineğinden inmesi kendisine eziyet verecekse, özür sahibleri nden kabul edilir. İbn Âbidin şöyle demektedi r: Şunu bil ki, nafileler dışında kalan farz ve çeşitleriyle vacib namazların binek üzerinde kılınmaları bir zaruret olmadıkça sahih değildir. Bineğinden indiği takdirde hırsızın canına, bineğine ya da elbiseler ine zarar vereceğinden, yahut yırtıcı bir hayvandan, çamur ve benzeri şeylerden korkması buna örnektir.410
Bineğinden indiği takdirde arkadaşlarını kaybetmek ten korkması yahutta indikten sonra binemeyec ek halde olması yahut namaz vaktinde inemeyip, vakti geçmedikçe buna güç yetiremem esi halleri de bunlara örnektir. Buna göre bineğinden inmekte şer'î bir mazeret ile karşı karşıya bulunan bir kimse bineği üzerinde namazını kılar. Çünkü Ya'lâ b. Murre'nin rivâyet ettiği hadise göre Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem ile birlikte bir yolculukt a bulundukl arı bir sırada dar bir geçide geldiler. Namaz vakti girdi, o sırada yağmur yağdı. Üstten yağmur, altlarından ise çamur vardı. Rasûlullah Sallallah u aleyhi vesellem bineği üzerinde olduğu halde ezan okuttu, kamet getirtti. Yahutta kamet getirdi. Bineği üzerinde öne geçerek onlara ima ile namaz kıldırdı. Secde ederken rükû’dakinden daha fazla eğiliyordu.411
Eğer gücü yetiyorsa kıbleye dönmesi icab eder. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: "Siz de nerede bulunursa nız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144) Rükû ve sücuda varır, eğer kıbleye dönemeyecek olursa durumuna göre namazını kılar. Şâyet rükû’ ya da sücûd yapamıyor ise yapamadığı için imada bulunur. Yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurmakt adır.
Gemide Namaz
Gemiye binmiş olan kimsenin şer'î bir mazeret dolayısıyla farz namazı orada kılması caizdir. Ayrıca daha önce sözünü ettiğimiz deliller de bunu gerektiri r. Gemide gücü yetebildiği şekilde namaz kılar. Ayakta namaz kılabiliyorsa ayakta durur, değilse oturarak namaz kılar. Ruku’ etme imkânı varsa rükû yapar, değilse başıyla ima (işaret) eder. Eğer secde edebiliyo rsa secde eder, edemiyors a başıyla ima eder. rukû’ ve sücûd için imada bulunuyor ise sücûd için rukû’dan daha çok eğilir.
İftitah tekbirini aldığı vakit ve gemi yön değiştirdikçe imkânı varsa kıbleye yönelir. Şâyet buna güç yetiremey ecek olursa, namazı vaktinde eda etmek hususunda ki hassasiye t dolayısıyla eda edebildiği şekilde namazını kılar.
Gemi ile ilgili olarak söylenebilenler aslında tren ve benzeri diğer ulaşım araçları için de söylenebilir.
İlim ehli gemide ayakta durabilme gücü varken, oturarak namaz kılan kimsenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahibtirl er:
1. Ebu Hanife bunu caiz kabul etmiştir. Çünkü Süveyd b. ⁄afle'den gelen rivâyete göre o şöyle demiştir: Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhuma gemide namaz kılmak ile ilgili şöyle demişlerdir: Eğer gemi yol almakta ise oturarak namaz kılar. Eğer demirlemiş durumda ise ayakta namaz kılar. Kâsanî ayakta durup, namaz kılabilme imkânına rağmen oturmanın caiz oluşuna geminin yol almasının çoğunlukla başdönmesine sebeb teşkil edeceğini gerekçe göstermiştir.412
2. Caiz değildir fakat yapacak olursa, namazı sahihtir. Ebu Yusuf ve Muhammed b. el-Hasen bu görüştedir. Züfer ve Şafiî ise ayakta kılmadıkça namazı yerini bulmaz demişlerdir.413
Bu görüşün sahipleri İmran b. Husayn'ın rivâyet ettiği şu hadisi delil gösterirler: Benim basurlarım vardı. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'e namaza dair soru sordum, şöyle buyurdu: "Ayakta durarak namaz kıl, gücün yetmiyors a oturarak, gücün yetmiyors a yanın üzere yatarak (kıl)." diye buyurdu.4 14 Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem İmran'a ayakta namaz kılmasını, gücü yetmezse oturarak namaz kılmasını emretmiştir. Dolayısıyla ayakta namazı bırakıp oturarak namaz kılmak ancak kendisini ayakta durmaktan alıkoyacak şekilde güç yetiremem ek halinde sözkonusu olur. Burada gemide namaz kılan kişi ayakta durabilme ktedir. Dolayısıyla onun ayakta namaz kılma halini bırakıp, oturarak namaz kılma haline geçişi caiz değildir.
Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem'den rivâyete göre o Cafer b. Ebi Talib Radıyallahu anh'ı Habeşistan'a gönderdiğinde -boğulmaktan korkma hali dışında- gemide ayakta namaz kılmasını emretmiştir. Diğer taraftan kıyam (ayakta durmak) namazda bir rükundür. Belli bir özür olmadan bu rükun kalkmaz. Burada da böyle bir özür yoktur.41 5
Tercihe değer olan görüş ikincisid ir. Çünkü sahih ve açık delillere dayanmakt adır. Ebu Hanife'nin delil diye gösterdiği Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhuma'ya ait sözü, geminin hareket etmesinin çoğunlukla başı döndürme sebebiyle olma ihtimali ile de başka bir mazeret dolayısıyla olma ihtimali ile de yorumlana bilir. Eğer delil hakkında farklı ihtimalle re göre yorum sözkonusu olabiliyo rsa onun delil olarak kullanılabilmesine imkân kalmaz.
Gemide ayakta cemaatle namaz kılmak -mümkün olduğu takdirde- caizdir. Şâyet gemide cemaatle ayakta namaz kılamıyor fakat tek tek ayakta namaz kılabiliyor iseler, acaba herkes tek başına mı kılar, yoksa cemaat olarak oturarak mı kılarlar? Bu hususta üç görüş vardır:
el-İnsâf adlı eserde416 şöyle demektedi r: mezhebde sahih olan görüşe göre kişi bunlar arasında muhayyerd ir. Bir görüşe göre cemaatle namaz kılmak daha uygundur. Bir diğer görüşe göre de ayakta namaz kılması gerekir.
el-İnsaf adlı eserin müellifi üçüncü görüşü tercih etmiş ve buna şunu gerekçe göstermiştir: Çünkü ayakta namaz kılmak güç yetirilme si halinde yerine getirilme dikçe namazın sahih olmadığı bir rükundür. Bu durumdaki kişi de ayakta durabilme ktedir. Cemaatle namaz kılmak ise o olmadan da namazın sahih olabileceği bir vacibtir.
Uçakta Namaz, Hükmü ve Kılınış Şekli
Uçak havaalanına inmeden sabah namazından önce güneşin doğması yahut ikindi namazı kılmadan önce batması gibi vaktin çıkacağından korkulduğu takdirde uçakta namaz kılmak caizdir. Bu durumda kişi uçakta namazını kılar ve onu vaktinden sonraya bırakmaz. Güç yetirileb ildiği halde namaz kılar, güç yetirebil diği hali bırakıp başka bir hale -âcizliği sözkonusu olmadıkça- intikal etmez.
Namazı ayakta edâ edebileceği bir yer bulursa, bunu yapar. Eğer bulamayac ak olursa ima ile dahi olsa koltuğunda namazını kılar. Eğer namaz öğlen ve akşam gibi cem’ ile kılınabiliyor ise, onları tehir eder. İsterse ikincisin in vakti girmiş olsun. Nihayet uçaktan indikten sonra her ikisini cem’ ile kılar. Eğer ikisinin de vaktinin çıkacağından korkarsa, o zaman durumu nasıl elveriyor sa, öylece ikisini de kılar.
Daimi fetva komisyonu na bu soru şöylece iletilmişti:
Bir uçakta yolculuk yapıyorken namaz vakti girerse acaba uçakta namaz kılmamız caiz midir, değil midir? Heyet aşağıdaki şekilde cevab verdi:
Namaz vakti girip uçak da uçmağa devam ediyorsa, herhangi bir havaalanına inmeden namazın vaktinin geçeceğinden korkuluyo r ise, ilim ehli namazın ruku’, sucud ve kıbleye yönelmek hallerind e güç yetirileb ildiği kadarıyla vaktinde eda edilmesin in farz olduğunu ittifakla kabul etmiştir. Çünkü yüce Allah: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun." (et-Teğabun, 64/16) diye buyurmakt adır. Peygamber Sallallah u aleyhi vesellem de: "...Size herhangi bir hususu emrettiğim takdirde onu gücünüz yettiği kadarıyla yerine getiriniz ..."417 diye buyurmakt adır.
Eğer vakit çıkmadan uçağın ineceğine ve namazını eda etmeye yetecek kadar bir sürenin kalacağını ya da namaz -öğlenin ikindi ile akşamın yatsı ile kılınması halinde olduğu gibi- cem’ ile kılınabilen namazlard an olup, ikincisin in vakti çıkmadan önce namazlarını eda edecek kadar bir süre kalacak şekilde uçağın ineceğini biliyor ise; ilim ehlinin çoğunluğunun kanaatine göre namazın uçakta eda edilmesi caizdir. Çünkü daha önce geçtiği üzere; namazın vaktinin girmesi ile birlikte güç oranında eda edilmesi emri vardır. Doğru olan da budur.