Soru: Peki şöyle bir mantıkla yaklaşırsak doğrumudur
Ben türkiye ordusunun (tağut sistem içersinde) safında yer alıyorum ve israile karşı savaşıcam fakat benim niyetim Yeryüzünde bulunan fesat çıkarıp bozgunculuk yapan necis kafirleri öldürmek ve ilehi kelimetullah yükselsin diye ferd olarak cihat etmek mantığı doğrumudur ?
Cevap: Nisa 97 ayeti gereğince; Tağuti ordudaki Komutanın dini ve Rejimin dini; askerin dini inancı ve niyeti demektir.
Asker istediği kadar ben muslumanım, ben şu , şu niyetle savaşmak istiyorum dese de İlay-i kelimetullah olmayacaktır. Bu sebeble kufur işlemiş demektir.
Şuurlu bir musluman, israile düşman olma adı altında kavmiyetçilik yapamaz!
İsraille savaşmak, öldürmek için Tağuti rejimlerin kolluk kuvetlerine gerek yoktur. Küfür tek millettir. Buyrun Afganistana
Misal :
Fakat bir kişi rejimin küfür olduğunu bilir, ve askere gitmemeye gayret gösterir. Buna rağmen rejim O'nu bir türlü asker eder. Ve onu bir kufur (PKK) örgütüne operasyona sürer. Kendisi operasyona seçilenlerden bir türlü (Hasta/revir, izin vb) kurtulmaya çalıştığı halde katılmak zorunda kalır. Bu operasyonda gerilerde kalmaya, aktif görev almamaya, gerilerde durmaya gayret ettiği halde kaderin sonucu ölürse, bu sebebden dolayı cehennemlik olmayacağı umulur. (Allahu alim)
https://www.islam-tr.org/anketler/30596-turkiye-ve-israil-savassa-kimin-askeri-olursunuz-2.html
İmam-ı Serahsi, İslam Devletler Hukuku, Eğitaş Yayınları, Cilt: 4/85-94
Müslümanların Bîr Düşmana Karşı Başka Bir Düşmanla Beraber Savaşması:
2969- Düşman saflarında müslümanların başka bir düşmanla savaşması doğru değildir.
Çünkü iki taraf da şeytanın yandaşıdır. Şeytanın yandaşlan hüsrana uğra*yacaklardır. Bir müslümanın düşman taraflardan birinin safına geçerek sayılarını çoğaltması ve diğer tarafa karşı savaşması caiz değildir. Çünkü ikisinde de küfür ve şirk açıktır. Müslüman ise ancak hakkın hükmünü egemen kılmak için sava*şır, küfür ve şirkin hükmünü egemen kılmak için değil. Müslümanlardan bir kişi*nin Haricilerden bir toplulukla işbirliği yaparak onların egemen olmasını sağ*layacaksa, başka Harici- bir topluluğa karşı savaşması doğru değildir. Çünkü baği (isyancı) kitleye karşı savaşmanın mubah olması, Allahın emrine boyun eğme*lerini sağlamak içindir. Ama Hariciler egemen olacaksa, bu savaşma ile bu amaç gerçekleşmez.
2970- Müslümanların Haricilerle beraber olup düşmana karşı savaşmasında bir sakıca yoktur.
Çünkü burada küfür fitnesini yok etmek ve islamı üstün kılmak için savaş*maktadırlar.
Bu emredilen tarzda yapılan bir savaştır. Yukarıdaki ise böyle değildir. Yukarıda sözü edilen savaş hak yoldan sapmış olanı ortaya çıkarmak için yapılan savaştır. Burada ise İslamın kendisini ortaya koymak ve galip kılmak için savaş yapılmaktadır.
2971- Bu savaş, onlarla yapılan bir andlaşmayı ihlal sözkonusu olmadığı taktirde caiz olur. Ama bir topluluğa eman verip sonra onlara hiyanet olacaksa, Müslümanların onların yanında savaşmaları doğru olmaz. Çünkü verilen emana bağlı kalmak vaciptir. Rasulullah yaptığı bütün ' andlaşmalara "Hıyanet yok, vefa vardır" yazardı. Müslümanların onlarla savaşmaları sadece bulundukları yerle sı*nırlı ise düşmandan eınan verilmeyen başka bir topluluk onlarla beraber savaşabilir.
Çünkü bu savaşta hıyanet olmayıp islamın hükmünü üstün kılmak vardır.
2972- Düşman aldığı esirlere "Düşmanımız müşriklere karşı bizimle beraber savaşın" derse ve esirler savaşmadıkları taktirde canları için bir korku duymuyorlarsa on*larla beraber müşriklere karşı savaşamları doğru olmaz.
Çünkü bu savaşta şirki üstün kılınma vardır .Bu savaşta müslüman kendini tehlikeye atmaktadır. Ancak dini üstün kılmak yahut kendini savunmak için sa*vaşma ruhsatı vardır.
Savaşmadıkları taktirde canları için korkuyorlarsa, o zaman onlarla beraber canlarını savunarak savaşmalarında sakınca olmaz.
Çünkü ellerinde esir bulundukları düşmandan emin olmalarına rağmen galip gelebilecek düşmandan emin bulunmamaktadırlar. Diğer düşman galip geldiği taktirde kendilerini öldürebilir. Onun için kendilerini savunarak onlarla be*raber savaşa katılabilirler.
2973- "Bizimle beraber düşmanınız olan müşriklere karşı savaşın yoksa sizi öldürürüz" derlerse, o zaman kendilerini savunarak onlarla beraber savaşmalarında bir sakınca olmaz.
Çünkü bu durumda en kötü şekilde öldürülmekten kurtulmaları için ken*dilerini savunmaktadırlar.
Karşı tarafta bulunan müşrik düşmanı müslüman esirlerin Öldürmeleri zaten helaldir. İkrah sebebiyle zaruretin gerçekleşmesi durumunda helal olan bir işi yap*mak da helaldir. Hatta Ölü eti yemek ve içki içmek gibi zaruret halinde,vacip de olabilir.
2974- Bizimle beraber müslümanlara karşı savaşın, yoksa sizi öldürürüz, derlerse, müslümanalra karşı savaş*maları caiz değildir.
Çünkü böyle bir şeyin kendisi haramdır. Öldürülme tehdidi sebebiyle böyle bir şeyi yapmak caiz olmaz. Tıpkı şu müslümanı öldür, yoksa seni öldürürüz, de*nilen adamın müsîümanı öldürmesinin caiz olmaması gibi.
2975- Kendilerini öldürmekle tehdit etmeleri durumun*da ise onlarla beraber olup raflarında yer alırlar, ama müslümanlarla savaşmazlar. Bu durumda umarım bir sa*kınca olmaz.
Çünkü bu durumda müslümanlara bir şey yapmamaktadırlar. Bu da.müslü-manlara haksızlık türünden bir iş değildir.
2976- Bunun sebep olacağı zarar sadece düşmanın müslümanlarm karşısında sayıca çok görünmesi ve belki morallerinin düşmesine sebep olmasıdır. Tıpkı telef ede*cek bir tehditle müslümanlarm mallarını telef etmesi için ikrah edilen kişi mesabesindedirler. Canları için müşrik*lerden korkmuyorlarsa, esir alan düşman kendilerine em-retse de onlarla beraber müslümanlara karşı bir safta yer almaları caiz olmaz.
Çünkü böyle bir durum müslümanları ürkütür, morallerini bozar ve belki de hezimetlerine sebep olur. Kesin zaruret olmadan böyle bir şeyi yapmak müs*lüman için caiz olmaz.
2977- Başka bir düşmana karşı bizimle beraber savaşı*nız, galip gelirsek sizi serbest bırakırız, derlerse, esirler onların ddğru söylediklerine kanaat sahibi olurlarsa, on*larla beraber savaşmalarında sakınca olmaz.
Çünkü bununla esaretten kurtulmaktadırlar. Bu karşı taraftaki düşmandan korku duymalarından daha aşağı bir durum değildir. Yani karşı taraftaki düşman*dan en az bu kadar korku duymaktadırlar. O durumda savaşa katılmalarında sakınca olmadığı gibi burada da sakınca olmaz.
Böyle bir şey müslümanlara karşı düşmanı güçlendirmek olduğu halde na*sıl caiz olabilir? Çünkü bunlar galip gelecek olursa bu sefer müslümanlara saldı-rabilirler, hatta düşmandan alabilecekleri silah ve atlarla müslümanlara karşı daha güçlü olabilirler. Buna rağmen onların safında nasıl savaşa katılabilirler? diye iti*raz edilirse, şöyle deriz:
Bu bir vehimdir. Ama bu savaşla düşmanın elinde esaretten kurtulmaları ise malum bir şeydir. Bu şık tercih edilir. Nitekim islam devlet başkanından esir*ler yahut silah ve atlar verip kendilerini düşmandan kurtarmasını isteyecek olur*larsa, düşmanın alacağı bu şeylerle güçlenmesine rağmen devlet başkanının bu şeyleri vererek onları kurtarması caizdir.
2978- Bizimle beraber savaşarak yahut saflarımıza katılarak müslümanlara karşı bize destek olun, sizi serbest bırakırız, derlerse, bunu yapmaları caiz olmaz.
Çünkü müslümanlara karşı savaşmalarının hiç bir şekilde ruhsatı olmaz. Kendilerinin öldürülmeleri gibi kesin bir zaruret olmadıkça müslümanlara karşı savaşmalarının yahut müslümanları korkutmalarının hiçbir ruhsatı yoktur. Burada da böyle bir zaruret mevcut değildir.
2979- Bizimle beraber müşrik düşmanımıza karşı sava*şırsanız, sizi ülkemizde serbest bırakırız, ama ülkenize geri göndermeyiz, derlerse, onlarla beraber savaşmaları doğru olmaz.
Çünkü öldürülmeleri yahut organlarının kesilmesi gibi canlan hakkında bir korkuları yoksa, düşman ülkesinde esir tutulmaları ile hapiste bulunmaları arasında bir fark yoktur. Çünkü her iki durumda da aile fertlerinden mümin ve kardeşlerinden ayrı kalıp üzüntü ve sıkıntı çekmektedirler. Açık bir yararlan bu*lunmadıkça şirk yönetiminin üstün kılınması için savaşmalan caiz değildir.
2980- Ama sıkıntı ve musibet içinde olup canlarının helak olmasından korkuyorlarsa, sizi bu sıkıntı ve musi*betten çıkaracağız, dedikleri takdirde onlarla beraber düş*mana karşı savaşabilirler.
Çünkü onlarla beraber savaşa katılmalarında açık bir yayar ve uygun bir amaç bulunmaktadır. O da başlarına gelen sıkıntı ve musibetten kurtulmaktır.
2981- Darulislama çıkmalarına müsaade etmeleri halin*de, esir müslümanlar onların ele geçirdikleri mallarını gizli bir şekilde darulislama çıkarabilirler.
Çünkü darulislama çıkmadıkları sürece onların elinde esirdirler. Onları ser*best bırakacak olurlarsa, mallarını almak ve onlan öldürmek kendileriyle düşman arasında yapılan bir eman ahdine hiyanet etmek gibi birşey sözkonusu değildir. Aksine aldıkları bu mallar helalinden kazanmak olur. Onların durumu darulharpte hırsızlık yapan kişilerin durumu gibidir.
Esirler darulislama bu malları çıkarırken savunma ve kuvvet sahibi ise, o zaman çıkarılan şeylerden beştebir
payı alınır ve gerisi ganimet taksimi esasına göre taksim edilir.
Çünkü bu şeylerin ihrazı ancak darulislama çıkarmalarıyla olmuştur.
2982- Esir tutan düşman safında savaşıp karşı düş*mandan aldıkları ve esir tutan düşmanın farketmediği mal*ları da gizli olarak çıkardıkları taktirde, durum aynıdır. Bu malları ister müslümanlardan almış olsunlar, ister düş*mandan almış olsunlar, aynıdır.
Çünkü bu mallann tümü müşriklerindir ve ancak darulislama çıkanldıktan sonra ihrazı gerçekleşmiştir.
2983- Esirlere "Bizimle beraber düşmana karşı savaşıp bütün ganimetleri bize bırakır ve bir şey almazsanız sizi serbest bırakırız" derlerse, hüküm yukarıdaki gibi olur.
Çünkü olabilecek bütün mesele, alınacak mallann esir tutan düşmana kalmış olmasıdır.
Belirttiğimiz gibi, esir tutan düşmanın mallarını ala*bildikleri taktirde almalarında bir sakıca yoktur.
Çünkü esirlerle düşman arasında eman mevcut değildir. Mubah olan bir mali almak, ancak eman ahdine hiyanet sözkonusu olduğu zaman yasak olur.
2984- Mallarımızdan bir şey almamanız şartıyla sizi serbest bırakacağız, der ve esirler de bunu kabul eder*lerse, onların mallarından birşey almaları caiz olmaz.
Çünkü onların mallanna dokunmamalannı şart koştular. Müslümanlar da koştukları şarta bağlı olurlar. Rasulullah böyle buyurmuştur. Birinci meselede de onlara bu şartı koşmuşlardı, ama diğer düşmandan aldıklarını esir tutan düşman*dan gizleyip darulislama çıkarmalarında sakınca olmadığını söylemiştiniz, diye iti*raz edilirse, şöyle deriz:
Orada sadece ganimetlerini teslim etmelerini şart koşmuşlardı. Ganimet de*dikleri de kendilerinin düşmandan aldıkları şeylerdi. Ama esirlerin düşmandan aldıkları şeyler birlikte savaştıkları düşmanın ganimetlerinden değildir. Sonra, ganimetlerin ortak olması islamın hükümlerindendir. Bu ise düşmanın himayesi altında gerçekleşemez. Onların himayesinde kural, kim bir şey alırsa, kendisi onu almaya layık olmasıdır. Bundan da anlıyoruz ki bu şekilde malları gizlemelerinde açıkça koşulan bir şarta muhalefet söz konusu değildir. Zaten açık koşulan bir şarta muhalefet etmeleri de doğru değildir.
2985- Hapiste tutulan esirlere düşman "Bizden kimseyi öldürmemek, açık ve gizli olarak hiçbir malımızı almamak ve ülkemizde tutmak şartıyla sizi hapisten çıkaracağız" derlerse ve esirler de kabul ederlerse, bu şarta esirlerin bağlı kalmaları gerekir.
Çünkü şart koştukları ve kabul edilen şeyler hakkında esirler eman altında gibi olurlar. Zaten bunu kabul etmekle öldürülme, hapis ve işkenceden emin olmuşlardır. Bundan sonra müslü m anlardan alman bir köle görseler, onu almaları caiz olmaz. Çünkü bu düşmanın malı olup bu durumda müslüman olurlarsa onların malı olarak kalır.
2986- Esir düşmüş hür bir kadın veya efendisinin ölü*mü halinde hürriyete kavuşacak olan (müdebber) bir ca*riye görseler, onu alıp darulislama çıkarmalarında bir sa*kınca görmüyorum.
Çünkü düşman ona malik olmamıştır. Esirlere sadece sahip oldukları ve mülkleri olan şeylere dokunmamalarını şart koşmuşlardır.
2987- Müslümanlardan alınmış bir silah veya at görür*lerse, ona dokunmaları caiz olmaz.
Çünkü bu onların mallanndandır.
2988- Esirlere "Ülkenize gidiniz, eman altındasınız" derlerse ve esirler de onlara bir şey söylemezse, bundan sonra esirlerin onlarla savaşması ve mallarını almasında sakınca olmaz.
Çünkü esirler onların bu koştukları şartla bir taahhüt altına girmemişlrdir. Kendilerinin yüklenecekleri bir sorumluluğu kabul etmedikleri sürece, düşmanın kendi kendine koşacağı şart onları bağlamaz.
2989- Ama müslümantardan bir topluluk gelip darul-harbe girmek ister ve düşman onlara "Giriniz, eman al*tındasınız" derse ve onlar da herhangi bir şey şart koş*madan girerlerse, durum farklı olur.
Çünkü eman yolu İle girmeleri onlara hıyanet etmemeyi kabul etmeleri de*mektir. Ama esirlr için bu durum söz konusu değildir. Çünkü esirler onların elin-de eman altında olmayıp esir ve mağlup kişilerdir.
2990- Esirlere düşman "Düşmanımıza karşı bizimle be*raber savaşırsanız, ülkenize dönmeniz için sizi serbest bırakırız, aldığınız ganimetler de sizin olur, ama bizim aldıklarımıza dokunmayacaksınız" derse, sonra düşmanın aldıkları malları esirler gizli olarak alma imkanı bulursa, almaları caiz almaz.
Çünkü bunu onlara şart koşmuşlardır ve müminler şartlarına bağlı kalmak
zorundadırlar.
2991- Esirlerin aldıkları malları düşman onlara verse ve esirler de onu darulislama yahut müslümanların darulharpteki karargahına çıkarsalar, mallar sadece onların olur. Ondan beştebir payı alınmayacağı gibi paylarda süvari ve piyade eşit alırlar.
Çünkü şirk yönetiminin altında o malları almışlardır ve şirk yurdunda onu ihraz etmişlerdir. Zira düşman o mallan kendilerine teslim etmiştir. Sonra, düş*manın himayesi altında mallan almalan, bir bakıma düşmanın alıp kedi isteğiyle onlara teslim ettiği mal gibidir. Onun için bu mallar kendilerinin esirlere Tıİbe ettiği mallar olur.
2992- Bu mallar ganimet değildir.
Çünkü müslümanlann savunma ve himaye bölgesine gelmeden önce mallar onların olmuştur.Malları onlardan bazıları almışsa, sadece alanlara mah*sus olur.
Çünkü burada müslümanlann savunma ve himayesinde ihraz etmenin bir etkisi söz konusu değildir. Malı almamış olanlar bu ihrazla bir hak elde etmezler. Hak sahibi olmanın sebebi, malı almış olmak ve düşmanın onlara teslim et*mesidir. Bunda diğerlerinin bir ortaklığı olmaz.
2993- Esirlerden bir kişinin aldığı malların bütün esir*ler arasında ortak olacağını şart koşmuş ve esirler de buna razı olmuşlarsa, malları bazıları da alsa, alınan mallar bütün esirler arasında ortak olur.
Çünkü düşman bu mallan esirlerin tümüne teslim etmiş olmaktadır. Bu da kendi mallarından bütün esirlere hibe ettikleri ve hepsinin nzası ile esirlerden bazıların teslim aldığı mal mesabesinde olur.
2994- Alınan malların esirlerle düşman arasında yarı yarıya olacağını söylemiş ve aralarında eşit olarak paylaş-mışlarsa, esirler darulislama çıktıklarında aldıkları malda eşit olarak ortak olurlar. O mallardan beştebir payı da alınmaz.
Çünkü düşmanın kendilerine teslim etmesiyle darulislama çıkarabilmişl-erdir. Ganimet ise kuvvet ve galebe ile alınan malın adıdır. Müşrikler bunu kendi*lerine isteyerek teslim edince, mallar ganimet olmaktan çıkmıştır.
2995- Düşmanın rızası olmadan ve güçlerinin yetmesi halinde geri alacakları malları esirler darulislama çıkarırlarsa, ondan beştebir payı alınır ve geri kalanı ganimet taksimi esasına göre aralarında taksim edilir.
Çünkü bu mallar galebe ve üstünlük yolu ile alınmıştır. Müslümanlann hi*maye ve savunması olmadan o mallan ihraz etmeleri de gerçekleşmemiştir. Onun için bu mallar ganimet hükmüne tabidir.
2996- Ancak bir şey hariç olur. O da esirlerin düşma*nın rızası olmadan hiaynet yolu ile aldığı mallardan beşte*bir payının alınmamasıdir.
Çünkü almaları helal değildir. Fetva olarak devlet başkanı o mallan geri vermelerini emredebilir. Tıpkı eman altında olan kişilerin onlardan hırsızlıkla aldıkları mallar mesabesindedir.
2997- Düşman, sadece esirleri diğer düşmana karşı sa*vaşa gönderse ve komutanı da esirlerden tayin edip isla-mın hükümleriyle hükmedeceğini söylese ve alacakları ga*nimetleri darulislama çıkarabileceklerini belirtseler, esir*ler düşmandan korksunlar veya kormasınlar, bu savaşa gi*debilirler.
Çünkü islamın hükmü altında savaşacaklanndan cihad etmiş olurlar
2998- Aldıkları ganimetleri darulislama çıkardıkları taktirde ondan beştebir payı alınır ve geri kalanı ganimatin taksimi esasına göre aralarında taksim edilir.
Çünkü darulislamda bu mallar ganimet hükmünü almıştır. Nitekim müslü-manlarla antlaşmah olan bir düşman topluluktan müslümanlar başka bir düşmana birlikte saldırmak için ülkeye girmelerini ister, onlar da girerse, savaşanlann aldıkları mallardan beştebir payı alınır ve geri kalanı ganimet taksimi esasına göre aralannda taksim edilir.
2999- Düşmanlarıyla savaşmak için esirleri gönderen düşman, alınacak malların hepsinin yahut yarısının ken*dilerine ait olacağını şart koşsa ve esirler de onlardan bir korku duymuyorlarsa, bu şartla savaşmaları doğru olmaz.
Çünkü bu savaşla müslümanlara karşı onlan desteklemiş olurlar. Mesela alacakları silah ve atlardan şart koştuklan miktarı aldıklan taktirde onlarla müslü*manlara karşı savaşmak için güçlenmiş olurlar. Ama darulislama çıkmaarına mü*saade edec eklerini şart koşmuşlarsa, o zaman savaşmalannda bir sakınca olmaz. Çünkü bü, düşmana verecekleri silah, atlar ve esirler karşılığında kendilerini kur*tarması anlamına gelir.
3000- Aldıkları miktarı darulislama çıkardıkları tak*tirde ondan beştebir payı alınır ve gerisi ganimet taksimi esasına göre aralarında taksim edilir.
Çünkü islamm egemenliği altında o mallan almışlardır. Hak etmeleri, düşmanın kendilerine teslim etmesiyle değil, darulislamda o mallan ihraz etmele*riyle kesinleşmiş olur. Çünkü malları alırken düşman onlarla beraber değildiler. Mallan aldıklarında da himaye ve savunmalan müslümanlann himayesi ve sa*vunması idi.
3001- Esirlere, düşmandan alacakları silahları, esirleri ve atları vereceklerini, diğer şeyleri de kendilerinin alacaklarını şart koşmuşlarsa, esirlerin savaşmalarında yine bir sakınca olmaz. Çünkü mal karşılığı kendilerini kurtar*maları mesabesinde olur. Ama bu mallar darulislama çı*karmamak ve kendiniz de darulislama gitmemek şartıyla sizin olacak, demişlerse, o zaman ancak canları için kesin tehlikenin bulunması halinde bu savaşa gidebilirler. Aksi halde bu savaşa gitmeleri doğru olmaz.
Çünkü bu savaş düşmana yarar sağlar ve mal kazandırır. Buna karşılık müslümanlann kurtuluşu da yoktur. Onun için kesin zaruret olmadıkça bu savaşa gitmeleri doğru olmaz. En iyi Allah bilir.
DARULHARBE GÖTÜRÜLMESİ MEKRUH OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER