Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Türkiye'de Kendini Selefiliğe Nisbet Eden Mürcie Hocalar Kimlerdir?

TUVEYLİB Çevrimdışı

TUVEYLİB

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Türkiyede ki kendini selefiliğe nisbet eden Mürcie selefi hocalar kimlerdir?

Bu konuda Paylaşım yapmak isteyeler delilleri ile paylaşım yaparsa çok sevinirim...Çünkü bu konu oldukça önemli zira insanlar bunların kimler olduğunu bildikleri zaman bunlardan uzak kalırlar ve ircadan etkilenmezler...
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
İrca ne demek?
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Türkiyede ki kendini selefiliğe nisbet eden Mürcie selefi hocalar kimlerdir?

Bu konuda Paylaşım yapmak isteyeler delilleri ile paylaşım yaparsa çok sevinirim...Çünkü bu konu oldukça önemli zira insanlar bunların kimler olduğunu bildikleri zaman bunlardan uzak kalırlar ve ircadan etkilenmezler...
Kim sana küfürde inkar şartı getiriyorsa o bir mürciedir.Çünkü inkar başlı başına bir küfürdür.

Eğer ki ben küfür işleyenin tekfir ederim fakat bu kalbinde inkar olduğundan dolayı diyorsa bu bazı alimlerin de içinde bulunduğu mürcienin fakihlerinden olan bir gruptur.

Kim de ben küfür işleyeni inkar etmedikçe tekfir etmem.Kalbinde tasdik bulunuyor gibisinden bir şeyler söylüyorsa o da cehmiyyedir.
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Eğer ki ben küfür işleyenin tekfir ederim fakat bu kalbinde inkar olduğundan dolayı diyorsa bu bazı alimlerin de içinde bulunduğu mürcienin fakihlerinden olan bir gruptur.

Kim bunun aksini iddia edebilir ki? İman kalptedir. Amel küfür ise mutlaka kalpteki küfürden ileri gider, onu ortaya çıkarır. Kalbin mümin amelin küfür olması mümkün değil. "Mürcietül Fukaha" tarifinde ilk kez duyuyorum bunu. Ve İbn Teymiyyenin Kitabül İmanında kullandığı kelimeler de benzer bir anlayışı gösteriyor.


Cehmiyye tarifine gelince yalnızca güneşe secde etmek gibi küfrü izhar eden fillerde anlamlı olur, çünkü tartışılan diğer bir çok amelin zâten küfür oluşü ihtilafa konu. Ve bu tartışmanın irca ile alakası yok.
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Kim bunun aksini iddia edebilir ki? İman kalptedir. Amel küfür ise mutlaka kalpteki küfürden ileri gider, onu ortaya çıkarır. Kalbin mümin amelin küfür olması mümkün değil. "Mürcietül Fukaha" tarifinde ilk kez duyuyorum bunu. Ve İbn Teymiyyenin Kitabül İmanında kullandığı kelimeler de benzer bir anlayışı gösteriyor.


Cehmiyye tarifine gelince yalnızca güneşe secde etmek gibi küfrü izhar eden fillerde anlamlı olur, çünkü tartışılan diğer bir çok amelin zâten küfür oluşü ihtilafa konu. Ve bu tartışmanın irca ile alakası yok.
Sen ilk defa duymuş olabilirsin alimlerin bununla ilgili mürcieye reddiyeleri mevcut.Şeyhulislam İbn Teymiyye'nin anlayışı bu zaten ayrıca Şeyhulislam İbn Teymiyye İman kitabında İmam Eşari'den mürcie gruplarını nakleder.

Sahabe zekat vermeyenleri tekfir etti.Onlar zekatı inkar etmiyorlardı sadece vermiyorlardı.Bunu Cessas, Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam ve Şeyhulislam İbn Teymiyye de söyler.

İblis Adem Aleyhisselam'a secde etmediği için Allah Subhanehu ve Teala ona kafir dedi.Küfür Sebebi secde etmemesiydi.Küfür çeşidi ise büyüklenmeydi.Allah bize bildirmeseydi biz küfür çeşidini bilemezdik.

"Allah Meryem oğlu Mesih'tir diyenler kafir olmuşlardır."(Maide/17)

Allah Subhanehu ve Teala onları sözlerinden dolayı tekfir etmiştir.Biz onlarda hangi küfür çeşidinin bulunduğunu bilemeyiz.Küfrün sebebi onların küfür sözünü söylemiş olmalarıdır.


Sahabenin icması olan bir konuda başkalarının ihtilafının bir önemi yoktur.


Şeyhulislam İbn Teymiyye der ki: "İmanın, kalbin tasdikinden ibaret olduğunu kabul eden kimse şunu söylemiş olmaktadır:"Cehennemlik hiçbir kafirden Allah'ı tasdikten eser yoktur; ne ibliste ne de başkasında..."

Başka yerlerdeki Kuran nasları da, kafirlerin dünyada iken Rabbi tasdik eden kimseler olduklarına delalet etmektedir.Allah'ı yalanladığını açıkça beyan eden Firavun bile, kalben tasdik etmekte idi:"Vicdanları yakinen kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme nedeniyle bunları inkar ettiler."(Neml/14)

Ya da Musa'nın Firavuna söylediği gibi : "Andolsun ki bunları - açık belgeler olarak-göklerin ve yerin Rabb'inden başkasının indirmediğini sen de biliyorsun."(İsra/102)

Buna rağmen Firavun mümin sayılmamıştı.Hatta Musa Aleyhisselam şöyle dedi: "Rabbimiz mallarını helak et, kalplerini mühürle.Onlar acıklı azabı görünceye dek iman etmesinler." (Yunus/88)

Başka bir yerde Allahu Teala kafirlerden bahsederek, onların yaratıcıyı itiraf ettiklerini bildirir: "Kendilerini yaratanın kim olduğunu sorarsan, elbette Allah'tır derler."(Zuhruf/87)
(Mecmu'ul Fetava: 7/150-152)

Yine şöyle der:
Böylece anlaşılmıştır ki, Mürcie'nin söylediği gibi küfre düşürücü amel işlemek, kalpte tasdikin bulunmamasını gerektirmez. Bununla birlikte bilinmesi gerekir ki, küfre düşürücü açık bir fiilde bulunan herkes -ikrah gibi tekfire engel herhangi bir şey söz konusu değilse- zahiren kafir olması ile birlikte gerçek anlamda yani kalben de kafirdir. Kalbinde ya yalanlama veya cehalet, kibir, şek, hased, Şeriat'a karşı kin, alay, dünya sevgisi ya da bunların dışında dünyevi hükümlerde dikkate alınmayan birtakım etkenler bulunabilir ki, bunlar daha önce açıklanmıştı. İbn Teymiyye şunu söyler: "Küfür imanın bulunmamasıdır. İster bununla birlikte yalanlama olsun; ister yalanlama olmaksızın hased, kibir, yahut risalete uymaktan alıkoyucu birtakım hevalara uymaktan kaynaklanan bir yüz çevirme olsun"
Mecmû'ul Fetâvâ 12/335

"Babalarınızın evlendikleriyle evlenmeyiniz."(Nisa/22) İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Bundan sonra bir kimse bu işe devam ederse o dininden dönmüş olur ve dolayısıyla katledilir, malı ganimet sayılır ve devlet hazinesine konulur.Aynı ifadeyi İmam Ahmed ve Sünen sahipleri Bera b. Azib kanalından rivayet ederler." (İbn Kesir Tefsiri, C. 2, S. 215, Şa'b baskısı)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem babasının hanımıyla gerdeğe giren bir adama sahabeleri gönderiyor ve onun başının vurulmasını emrediyor.Malının beşte birini de devlet hazinesine alıyor.Sen bu fiilin helal olduğuna inanıyor musun diye sormuyor.

Sonuç olarak küfürde inkar şartı getirmek mürcienin usulüdür.İmam Acurri'nin, İmam Şafii'nin İmam Ahmed b. Hanbel ve Humeydi gibi alimlerin nakilleri var.
 
Nazenin34 Çevrimdışı

Nazenin34

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Yorumları okuyamadım ama şunu söyleyeyim...
Türkiyede gruplasmalar çok olduğu için her grup kendi dışında olanlara bilhassa da baslarindakilerine bir isim veriyor. Harici murcie telefi vs.. Kur'an ve sünnetten murcie itikadini bilirsek bunları ayırt edebiliriz.
Çünkü şuan birçok kişi gelip bence a hoca diğeri de bence b hoca murcie diyebilir. Belki bunu diyen kardeş kendisi çok uç noktadadır. Ve daha itidalli yaklaşan hocaları net değil deyip murcie görüyor olabilir. Ya da dinlememiş bir yerden duymuştur murcie diyordur. O sebeple iyi bilmek gerekiyor bence.
Ha bizce kesin olan tagutu red konularında kendini selefe nispet edip ama ehveni serdir .....kişisini destekleyin oy verin onlarda muslumandir diyorsa zaten bariz murciedir o kişi.
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Sen ilk defa duymuş olabilirsin alimlerin bununla ilgili mürcieye reddiyeleri mevcut.Şeyhulislam İbn Teymiyye'nin anlayışı bu zaten ayrıca Şeyhulislam İbn Teymiyye İman kitabında İmam Eşari'den mürcie gruplarını nakleder.

Sahabe zekat vermeyenleri tekfir etti.Onlar zekatı inkar etmiyorlardı sadece vermiyorlardı.Bunu Cessas, Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam ve Şeyhulislam İbn Teymiyye de söyler.

İblis Adem Aleyhisselam'a secde etmediği için Allah Subhanehu ve Teala ona kafir dedi.Küfür Sebebi secde etmemesiydi.Küfür çeşidi ise büyüklenmeydi.Allah bize bildirmeseydi biz küfür çeşidini bilemezdik.

"Allah Meryem oğlu Mesih'tir diyenler kafir olmuşlardır."(Maide/17)

Allah Subhanehu ve Teala onları sözlerinden dolayı tekfir etmiştir.Biz onlarda hangi küfür çeşidinin bulunduğunu bilemeyiz.Küfrün sebebi onların küfür sözünü söylemiş olmalarıdır.


Sahabenin icması olan bir konuda başkalarının ihtilafının bir önemi yoktur.


Şeyhulislam İbn Teymiyye der ki: "İmanın, kalbin tasdikinden ibaret olduğunu kabul eden kimse şunu söylemiş olmaktadır:"Cehennemlik hiçbir kafirden Allah'ı tasdikten eser yoktur; ne ibliste ne de başkasında..."

Başka yerlerdeki Kuran nasları da, kafirlerin dünyada iken Rabbi tasdik eden kimseler olduklarına delalet etmektedir.Allah'ı yalanladığını açıkça beyan eden Firavun bile, kalben tasdik etmekte idi:"Vicdanları yakinen kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme nedeniyle bunları inkar ettiler."(Neml/14)

Ya da Musa'nın Firavuna söylediği gibi : "Andolsun ki bunları - açık belgeler olarak-göklerin ve yerin Rabb'inden başkasının indirmediğini sen de biliyorsun."(İsra/102)

Buna rağmen Firavun mümin sayılmamıştı.Hatta Musa Aleyhisselam şöyle dedi: "Rabbimiz mallarını helak et, kalplerini mühürle.Onlar acıklı azabı görünceye dek iman etmesinler." (Yunus/88)

Başka bir yerde Allahu Teala kafirlerden bahsederek, onların yaratıcıyı itiraf ettiklerini bildirir: "Kendilerini yaratanın kim olduğunu sorarsan, elbette Allah'tır derler."(Zuhruf/87)
(Mecmu'ul Fetava: 7/150-152)

Yine şöyle der:
Böylece anlaşılmıştır ki, Mürcie'nin söylediği gibi küfre düşürücü amel işlemek, kalpte tasdikin bulunmamasını gerektirmez. Bununla birlikte bilinmesi gerekir ki, küfre düşürücü açık bir fiilde bulunan herkes -ikrah gibi tekfire engel herhangi bir şey söz konusu değilse- zahiren kafir olması ile birlikte gerçek anlamda yani kalben de kafirdir. Kalbinde ya yalanlama veya cehalet, kibir, şek, hased, Şeriat'a karşı kin, alay, dünya sevgisi ya da bunların dışında dünyevi hükümlerde dikkate alınmayan birtakım etkenler bulunabilir ki, bunlar daha önce açıklanmıştı. İbn Teymiyye şunu söyler: "Küfür imanın bulunmamasıdır. İster bununla birlikte yalanlama olsun; ister yalanlama olmaksızın hased, kibir, yahut risalete uymaktan alıkoyucu birtakım hevalara uymaktan kaynaklanan bir yüz çevirme olsun"
Mecmû'ul Fetâvâ 12/335

"Babalarınızın evlendikleriyle evlenmeyiniz."(Nisa/22) İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Bundan sonra bir kimse bu işe devam ederse o dininden dönmüş olur ve dolayısıyla katledilir, malı ganimet sayılır ve devlet hazinesine konulur.Aynı ifadeyi İmam Ahmed ve Sünen sahipleri Bera b. Azib kanalından rivayet ederler." (İbn Kesir Tefsiri, C. 2, S. 215, Şa'b baskısı)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem babasının hanımıyla gerdeğe giren bir adama sahabeleri gönderiyor ve onun başının vurulmasını emrediyor.Malının beşte birini de devlet hazinesine alıyor.Sen bu fiilin helal olduğuna inanıyor musun diye sormuyor.

Sonuç olarak küfürde inkar şartı getirmek mürcienin usulüdür.İmam Acurri'nin, İmam Şafii'nin İmam Ahmed b. Hanbel ve Humeydi gibi alimlerin nakilleri var.

Şafii ve Ahmed'den olan nakiller elindeyse atabilirmisin akhi?

Ama bunlar ikinci sözüne delil. Cehmilerle ilgili. Mürcietül Fukahan hakkında söylediğinin aksini nakletmişsin hatta Ibn Teymiyye'den. Gerçi sen inkar demişsin IbnTeymiyye genel manada küfürden bahsediyor kalptedir diyor. Ama mürcienin öyle dediğine bir kaynak var mı bildiğin? Hanefj ulemanın öyle söylediğini tahmin edebiliyorum ama merak ettiğim bunun ne derece erken dönem Mürcie ismj ile bağdaştıği. Tabakt kitaplarinı ve Imam Ebu Ubeydi okuduğumuzda bu meseleler henüz ortaya çıkmamış gözüküyor. Yalnız bir-iki nakil var buna değinen o da farklı lafızlarla ve daha çok Cehm ile ilgilk.
 
Son düzenleme:
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Babalarınızın evlendikleriyle evlenmeyiniz."(Nisa/22) İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Bundan sonra bir kimse bu işe devam ederse o dininden dönmüş olur ve dolayısıyla katledilir, malı ganimet sayılır ve devlet hazinesine konulur.Aynı ifadeyi İmam Ahmed ve Sünen sahipleri Bera b. Azib kanalından rivayet ederler." (İbn Kesir Tefsiri, C. 2, S. 215, Şa'b baskısı)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem babasının hanımıyla gerdeğe giren bir adama sahabeleri gönderiyor ve onun başının vurulmasını emrediyor.Malının beşte birini de devlet hazinesine alıyor.Sen bu fiilin helal olduğuna inanıyor musun diye sormuyor.

Sonuç olarak küfürde inkar şartı getirmek mürcienin usulüdür.İmam Acurri'nin, İmam Şafii'nin İmam Ahmed b. Hanbel ve Humeydi gibi alimlerin nakilleri var

Öncesine bir şey diyemem ama getirdiğin bu örnek isabetli değil. Ulema, bu tarz evlilikleri batıl ve haram sayıyor, (cahiliyyedeki gibi) helal görerek bunu yapana küfür hükmü veriyorlar. Bu adamın mürted olup olmadığında ihtilaf ediyorlar ama ona mürted diyenler helal olduğuna itikad ederek bu ameli işlediğine hamlettikleri için mürted sayıyorlar, sırf nikah akdinden dolayı değil. İbn Kesir'in, "bundan sonra bir kimse bu işe devam ederse o dininden dönmüş olur" sözü cahiliyyedeki gibi helal sayarak bu amele devam ederse anlamında olabilir, öyle değilse de şaz bir görüş olur.

Ebu Cafer et-Tahavi’dir, Hanefi fakihlerinden olan bu zat, “Şerhu Meani’l Asar” adlı eserinde sözkonusu hadisi farklı lafızlarıyla naklettikten sonra şu açıklamaları yapmıştır:

فَذَهَبَ قَوْمٌ إِلَى مَنْ تَزَوَّجَ ذَاتَ مَحْرَمٍ مِنْهُ وَهُوَ عَالِمٌ بِحُرْمَتِهَا عَلَيْهِ , فَدَخَلَ بِهَا أَنَّ حُكْمَهُ حُكْمُ الزَّانِي , وَأَنَّهُ يُقَامُ عَلَيْهِ حَدُّ الزِّنَا الرَّجْمُ أَوِ الْجَلْدُ وَاحْتَجُّوا فِي ذَلِكَ بِهَذِهِ الْآثَارِ. وَمِمَّنْ قَالَ بِهَذَا الْقَوْلِ أَبُو يُوسُفَ وَمُحَمَّدٌ رَحِمَهُمَّا اللهُ. وَخَالَفَهُمْ فِي ذَلِكَ آخَرُونَ , فَقَالُوا: لَا يَجِبُ فِي هَذَا حَدُّ الزِّنَا , وَلَكِنْ يَجِبُ فِيهِ التَّعْزِيرُ وَالْعُقُوبَةُ الْبَلِيغَةُ. وَمِمَّنْ قَالَ بِذَلِكَ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ رَحِمَهُمَا اللهُ.

“Ebu Cafer dedi ki: Bazıları, kendisine mahrem olan ve onunla evlenmesinin haram olduğunu bildiği halde mahremi ile evlenen ve onunla gerdeğe giren bir kimsenin hükmünün zinakarın hükmü ile aynı olduğu, ona zina haddi olan recm ya da celde cezası uygulanacağı kanaatini benimsemiş ve bu hususta bu rivayetleri delil göstermiştir.

Bu görüşü ifade edenler arasında Ebu Yusuf ve Muhammed –Allah’ın rahmeti onlara olsun- de vardır.

Bu hükümde başkaları onlara muhalefet ederek: böyle bir durumda zina haddini uygulamak gerekmez. Ancak tazir ve ağır bir ceza vermek gerekir, demişlerdir.

Bu görüşü kabul edenler arasında Ebu Hanife ve Süfyan es-Sevri –Allah’ın rahmeti onlara olsun- de vardır.”


İmam Tahavi:

وَكَانَ مِنَ الْحُجَّةِ عَلَى الَّذِينَ احْتَجُّوا عَلَيْهِمَا بِمَا ذَكَرْنَا أَنَّ فِي تِلْكَ الْآثَارِ أَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالْقَتْلِ وَلَيْسَ فِيهَا ذِكْرُ الرَّجْمِ , وَلَا ذِكْرُ إِقَامَةِ الْحَدِّ. وَقَدْ أَجْمَعُوا جَمِيعًا أَنَّ فَاعِلَ ذَلِكَ لَا يَجِبُ عَلَيْهِ قَتْلٌ إِنَّمَا يَجِبُ عَلَيْهِ - فِي قَوْلِ مَنْ يُوجِبُ عَلَيْهِ الْحَدَّ - عَلَيْهِ الرَّجْمُ إِنْ كَانَ مُحْصَنًا. فَلَمَّا لَمْ يَأْمُرِ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرَّسُولَ بِالرَّجْمِ , وَإِنَّمَا أَمَرَهُ بِالْقَتْلِ ثَبَتَ بِذَلِكَ أَنَّ ذَلِكَ الْقَتْلَ لَيْسَ بِحَدٍّ لِلزِّنَا , وَلَكِنَّهُ لِمَعْنًى خِلَافَ ذَلِكَ. وَهُوَ أَنَّ ذَلِكَ الْمُتَزَوِّجَ , فَعَلَ مَا فَعَلَ مِنْ ذَلِكَ عَلَى الِاسْتِحْلَالِ كَمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَصَارَ بِذَلِكَ مُرْتَدًّا , فَأَمَرَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يُفْعَلَ بِهِ مَا يُفْعَلُ بِالْمُرْتَدِّ. وَهَكَذَا كَانَ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ رَحِمَهُمَا اللهُ , يَقُولَانِ فِي هَذَا الْمُتَزَوِّجِ إِذَا كَانَ أَتَى فِي ذَلِكَ عَلَى الِاسْتِحْلَالِ أَنَّهُ يُقْتَلُ. فَإِذَا كَانَ لَيْسَ فِي هَذَا الْحَدِيثِ مَا يَنْفِي مَا يَقُولُ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ , لَمْ يَكُنْ فِيهِ حُجَّةٌ عَلَيْهِمَا لِأَنَّ مُخَالِفَهُمَا لَيْسَ بِالتَّأْوِيلِ أَوْلَى مِنْهُمَا.

“Ebu Hanife ile Süfyan es-Sevri aleyhine sözünü ettiğimiz rivayetleri delil getirenlere karşı ikisinin lehine olan deliller arasında Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in öldürmeyi emretmiş olmakla birlikte ne recmden ne de haddin uygulanmasından söz etmiş olması da vardır.

Hep birlikte de böyle bir işi yapan kimseye ölüm cezası vermenin gerekmediğini aksine ona –haddi gerekli görenlerin görüşüne göre- muhsan olması halinde recm uygulanması gerektiğini ittifakla kabul etmiştir.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) gönderdiği elçiye recmi uygulamasını emretmeyip ona o kişiyi öldürmesini emretmiş olması dolayısıyla burada ki öldürme, zina haddi değildir, aksine ölüm cezası bundan farklı bir gerekçeden dolayı sabit olmaktadır.

O da şudur: Bu şekilde evlenen o kişi, yaptığı bu işi helal kabul ederek yapmıştı. Tıpkı cahiliyyede iken yaptıkları gibi. Bu haliyle o kişi mürted olmuştu. Bundan dolayı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’de ona mürtede yapılan uygulamanın aynısının yapılmasını emretti.

İşte Ebu Hanife ve Süfyan bu şekilde evlenen bir kimsenin, eğer bu işi helal kabul ederek yapmışsa öldürüleceğini söylüyorlardı.

Hadiste Ebu Hanife ve Süfyan’ın dediklerini geçersiz kılacak herhangi bir ifade bulunmadığına göre, onlara karşı delil olacak bir husus da yok demektir. Çünkü onlara muhalif kanaat belirtenlerin yaptıkları tevilin, onların tevilinden daha öncelikli olmasını gerektiren bir husus yoktur.”



İmam Tahavi şöyle demektedir:
وَفِي ذَلِكَ الْحَدِيثِ «أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَقَدَ لِأَبِي بُرْدَةَ الرَّايَةَ» وَلَمْ تَكُنِ الرَّايَاتُ تُعْقَدُ إِلَّا لِمَنْ أَمَرَ بِالْمُحَارَبَةِ , وَالْمَبْعُوثُ عَلَى إِقَامَةِ حَدِّ الزِّنَا , غَيْرُ مَأْمُورٍ بِالْمُحَارَبَةِ. وَفِي الْحَدِيثِ أَيْضًا أَنَّهُ بَعَثَهُ إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ وَلَيْسَ فِيهِ أَنَّهُ دَخَلَ بِهَا. فَإِذَا كَانَتْ هَذِهِ الْعُقُوبَةُ وَهِيَ الْقَتْلُ مَقْصُودًا بِهَا إِلَى الْمُتَزَوِّجِ لِتَزَوُّجِهِ دَلَّ ذَلِكَ أَنَّهَا عُقُوبَةٌ وَجَبَتْ بِنَفْسِ الْعَقْدِ لَا بِالدُّخُولِ وَلَا يَكُونُ ذَلِكَ إِلَّا وَالْعَاقِدُ مُسْتَحِلٌّ لِذَلِكَ. فَإِنْ قَالَ قَائِلٌ: فَهُوَ عِنْدَنَا عَلَى أَنَّهُ تَزَوَّجَ وَدَخَلَ بِهَا. قِيلَ لَهُ: وَهُوَ عِنْدَ مُخَالِفِكَ عَلَى أَنَّهُ تَزَوَّجَ وَاسْتَحَلَّ. فَإِنْ قَالَ: لَيْسَ لِلِاسْتِحْلَالِ ذِكْرٌ فِي الْحَدِيثِ. قِيلَ لَهُ: وَلَا لِلدُّخُولِ ذِكْرٌ فِي الْحَدِيثِ فَإِنْ جَازَ أَنْ تَحْمِلَ مَعْنَى الْحَدِيثِ عَلَى دُخُولٍ غَيْرِ مَذْكُورٍ فِي الْحَدِيثِ جَازَ لِخَصْمِكَ أَنْ يَحْمِلَهُ عَلَى اسْتِحْلَالٍ غَيْرِ مَذْكُورٍ فِي الْحَدِيثِ. وَقَدْ رُوِيَ فِي ذَلِكَ حَرْفٌ زَائِدٌ عَلَى مَا فِي الْآثَارِ الْأُوَلِ

“Ayrıca sözü geçen hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Ebu Burde’ye sancak verdiği belirtilmektedir. Sancaklar ise ancak savaşmakla emrolunmuş kimselere verilirdi. Zina haddini uygulamak üzere gönderilmiş bir kimseye ise savaş emri verilmiş olmaz.

Yine hadiste Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, onu babasının karısı ile evlenen bir adama gönderdiği belirtilmektedir. Fakat adamın onunla gerdeğe girmiş olduğundan söz edilmemektedir.

Bu ölüm cezasının, evlenen kimseye evlendiğinden dolayı verilmesi maksat olarak gözetilmişse bu durum, bunun bir ceza olduğuna ve gerdeğe girmekle değil de bizzat akdin kendisi ile bu cezanın uygulanması gerektiğine delildir. Böyle bir hüküm ise ancak akdi yapan kimsenin bu yaptığını helal görmesi halinde söz konusu olabilir.

Şayet bir kimse: hadiste anlatılan olay bize göre o adamın evlenip onunla gerdeğe girmesiyle ilgilidir diyecek olursa ona şöyle cevap verilir:

Ancak aynı hadis sana muhalif kanaatte olanlara göre de onun o kadın ile evlenip bu evliliği helal görmesi hakkındadır.

Eğer: Hadiste böyle bir evliliği helal kabul ettiğini gösteren bir ifade yoktur diyecek olursa ona da şöyle cevap verilir:

Yine hadiste, o kadın ile gerdeğe girdiğinden de söz edilmiyor. Eğer senin, hadisin anlamını hadiste söz edilmeyen gerdeğe girmeye yorumlaman mümkün oluyor ise sana muhalif olan kimselerinde aynı hadisi yine onda söz edilmemiş olan helal kabul etmesi şeklinde yorumlamaları mümkün olur
. Bu konuda birinci gurup rivayetlerde bulunanlara göre bir fazlalık da rivayet edilmiştir.”


Beyheki, hadisi bu şekilde naklettikten sonra şöyle demiştir:

16639 - قَالَ أَصْحَابُنَا: وَضَرْبُ الْعُنُقِ لَا يُجِبُّ نَفْسَ النِّكَاحِ دُونَ الِاسْتِحْلَالِ , فَكَأَنَّهُ اسْتَحَلَّهُ بَعْدَ اعْتِقَادِ تَحْرِيمِهِ فَصَارَ بِهِ مُرْتَدًّا فَوَجَبَ بِهِ ضَرْبُ عُنُقِهِ وَأَخْذُ مَالِهِ فَيْئًا , وَاللَّهُ أَعْلَمُ،

16639- Beyhaki diyor ki: Ashabımız (Şafiiler) şöyle demiştir: Helal görmeksizin sırf nikah akdinden dolayı boynu vurmak gerekmez. Dolayısıyla bu kimse ancak bunun haram olduğuna itikad ettikten sonra helal addettiği için mürted olmuş ve bu surette boynunun vurulup malının fey olarak alınması vacib olmuştur. Vallahu a'lem. (Beyheki, Marifet’us Suneni ve’l Asar, 12/263, Thk: Abdulmu’ti Emin Kalaci, 1.baskı 1412/1991)
 
AbdulFettah Çevrimdışı

AbdulFettah

94.7 - Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.
İslam-TR Üyesi
Sen ilk defa duymuş olabilirsin alimlerin bununla ilgili mürcieye reddiyeleri mevcut.Şeyhulislam İbn Teymiyye'nin anlayışı bu zaten ayrıca Şeyhulislam İbn Teymiyye İman kitabında İmam Eşari'den mürcie gruplarını nakleder.

Sahabe zekat vermeyenleri tekfir etti.Onlar zekatı inkar etmiyorlardı sadece vermiyorlardı.Bunu Cessas, Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam ve Şeyhulislam İbn Teymiyye de söyler.

İblis Adem Aleyhisselam'a secde etmediği için Allah Subhanehu ve Teala ona kafir dedi.Küfür Sebebi secde etmemesiydi.Küfür çeşidi ise büyüklenmeydi.Allah bize bildirmeseydi biz küfür çeşidini bilemezdik.

"Allah Meryem oğlu Mesih'tir diyenler kafir olmuşlardır."(Maide/17)

Allah Subhanehu ve Teala onları sözlerinden dolayı tekfir etmiştir.Biz onlarda hangi küfür çeşidinin bulunduğunu bilemeyiz.Küfrün sebebi onların küfür sözünü söylemiş olmalarıdır.


Sahabenin icması olan bir konuda başkalarının ihtilafının bir önemi yoktur.


Şeyhulislam İbn Teymiyye der ki: "İmanın, kalbin tasdikinden ibaret olduğunu kabul eden kimse şunu söylemiş olmaktadır:"Cehennemlik hiçbir kafirden Allah'ı tasdikten eser yoktur; ne ibliste ne de başkasında..."

Başka yerlerdeki Kuran nasları da, kafirlerin dünyada iken Rabbi tasdik eden kimseler olduklarına delalet etmektedir.Allah'ı yalanladığını açıkça beyan eden Firavun bile, kalben tasdik etmekte idi:"Vicdanları yakinen kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme nedeniyle bunları inkar ettiler."(Neml/14)

Ya da Musa'nın Firavuna söylediği gibi : "Andolsun ki bunları - açık belgeler olarak-göklerin ve yerin Rabb'inden başkasının indirmediğini sen de biliyorsun."(İsra/102)

Buna rağmen Firavun mümin sayılmamıştı.Hatta Musa Aleyhisselam şöyle dedi: "Rabbimiz mallarını helak et, kalplerini mühürle.Onlar acıklı azabı görünceye dek iman etmesinler." (Yunus/88)

Başka bir yerde Allahu Teala kafirlerden bahsederek, onların yaratıcıyı itiraf ettiklerini bildirir: "Kendilerini yaratanın kim olduğunu sorarsan, elbette Allah'tır derler."(Zuhruf/87)
(Mecmu'ul Fetava: 7/150-152)

Yine şöyle der:
Böylece anlaşılmıştır ki, Mürcie'nin söylediği gibi küfre düşürücü amel işlemek, kalpte tasdikin bulunmamasını gerektirmez. Bununla birlikte bilinmesi gerekir ki, küfre düşürücü açık bir fiilde bulunan herkes -ikrah gibi tekfire engel herhangi bir şey söz konusu değilse- zahiren kafir olması ile birlikte gerçek anlamda yani kalben de kafirdir. Kalbinde ya yalanlama veya cehalet, kibir, şek, hased, Şeriat'a karşı kin, alay, dünya sevgisi ya da bunların dışında dünyevi hükümlerde dikkate alınmayan birtakım etkenler bulunabilir ki, bunlar daha önce açıklanmıştı. İbn Teymiyye şunu söyler: "Küfür imanın bulunmamasıdır. İster bununla birlikte yalanlama olsun; ister yalanlama olmaksızın hased, kibir, yahut risalete uymaktan alıkoyucu birtakım hevalara uymaktan kaynaklanan bir yüz çevirme olsun"
Mecmû'ul Fetâvâ 12/335

"Babalarınızın evlendikleriyle evlenmeyiniz."(Nisa/22) İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Bundan sonra bir kimse bu işe devam ederse o dininden dönmüş olur ve dolayısıyla katledilir, malı ganimet sayılır ve devlet hazinesine konulur.Aynı ifadeyi İmam Ahmed ve Sünen sahipleri Bera b. Azib kanalından rivayet ederler." (İbn Kesir Tefsiri, C. 2, S. 215, Şa'b baskısı)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem babasının hanımıyla gerdeğe giren bir adama sahabeleri gönderiyor ve onun başının vurulmasını emrediyor.Malının beşte birini de devlet hazinesine alıyor.Sen bu fiilin helal olduğuna inanıyor musun diye sormuyor.

Sonuç olarak küfürde inkar şartı getirmek mürcienin usulüdür.İmam Acurri'nin, İmam Şafii'nin İmam Ahmed b. Hanbel ve Humeydi gibi alimlerin nakilleri var.
Yani kardeşim özetle sen, bu mucizelerin Allah katından olduğunu bilen ve sırf kibri yüzünden iman etmeyen bunuda dile getirmeyen Firavunla,

Kelimei şehadet getiren namaz kılan oruç tutan ve islamin diğer şiarlarida üzerinde bulunan fakat sırf bazı tevilleri ve cehaletleriyle şirke düşen(oy kullananlar, Kur'an mahluk diyenler, kabirden yardım isteyenler, şefaati inkar edenler(harici mutezile vs).vs) müslümanlari muayyen olarak tıpkı Firavun gibi katıksız kalbine iman girmemiş kafir mi sayiyorsun?
Yoksa ben mi yanlış anladım.
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Yani kardeşim özetle sen, bu mucizelerin Allah katından olduğunu bilen ve sırf kibri yüzünden iman etmeyen bunuda dile getirmeyen Firavunla,

Kelimei şehadet getiren namaz kılan oruç tutan ve islamin diğer şiarlarida üzerinde bulunan fakat sırf bazı tevilleri ve cehaletleriyle şirke düşen(oy kullananlar, Kur'an mahluk diyenler, kabirden yardım isteyenler, şefaati inkar edenler(harici mutezile vs).vs) müslümanlari muayyen olarak tıpkı Firavun gibi katıksız kalbine iman girmemiş kafir mi sayiyorsun?
Yoksa ben mi yanlış anladım.
Tabiki de yanlış anladın kardeşim.Kıyasın baya baya yanlış.Burada bahsettiğimiz konu tasdik ve inkar konusu.Küfürde inkar şartı getirmek konusu.Muayyen bir Müslümanın tekfiri değil mesele.

Mürcie bir kişi tasdik ederse onun imanı Cebrail'in imanı gibi der.O kişi isterse namaz kılmasın, oruç tutmasın dinin aslından olan veya olmayan ibadetleri yerine getirmesin bu önemli değil der.Onlar Müslümandır der.

Buradaki konu onların bu sözlerinin cehennemdeki hiçbir kafirde tasdikten eser olmadığı anlamına geleceğini söylemek.Ehli Sünnet alimleri de küfrün önderlerinde bile yakini bir tasdiğin olduğunu fakat bir başka yönden iktidar arzusu olsun, buğz olsun, yüz çevirme olsun vs. onların tabi olmadıklarını, iman etmediklerini söylüyorlar.

Mesela bir örnek verelim yahudiler gelip Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem'in Peygamberliğini tasdik ettikleri halde Yahudilerin kendilerini öldürmelerinden korktukları için Rasûlullah'a tabi olmadılar.

Hirakliyus ise iktidar arzusundan dolayı bunu yapmadı.

Burada küfür sebepleri birken onları buna iten küfür çeşidi farklılık gösteriyor.

Şüphe yok ki amel cinsini terkeden, itaatten yüz çevirmiş ve yerine getirmekten kaçınmıştır. Böyle olunca imanın bir öğesini terkedenin imanı terkettiğine delalet eden âyetler, imanın bu iki ruknün bir araya gelmesinden meydana gelişinin bir kanıtıdır. Bu âyetlerden bazıları şunlardır:

1-"De ki: "Allah'a ve peygambere itaat edin". Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkar edenleri sevmez." (Âl-i İmran: 32) 2-"Munafiklar: "Allah'a ve Peygambere inandık, itaat ettik" derler; sonra da bir takımı yüz çevirirler. İşte bunlar inanmış değillerdir." (Nur: 47)
3-"O, peygamberi doğrulamamış, namaz kılmamış, ama yalanlayıp yüz çevirmişti" (Kıyame: 31-32)

4-"Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz." (Leyl: 15-16)

5-Allahu Teala Musa ve Harun aleyhisselamın dilinden de şöyle buyurur: "Doğrusu bize, yalanlayıp sırt çevirene azap edileceği vahyolundu." (Tá-Ha: 48)

Şeyhülislam ibn Teymiye şöyle der: "Böylelikle yüz çevirmenin (tevelli) yalanlama demek olmadığı görülmektedir. Aksine burada yüz çevirmek itaattan uzak olmaktır. İnsanlara düşen, Resul'ün verdiği haberleri tasdik etmek ve emirlerine itaat etmektir. Tasdikin zıddı yalanlamak, itaatin zıddı da yüz çevirmektir. İşte bundan dolayı Allahu Teala: "İşte o tasdik de etmemiş, namaz da kılmamış, fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti" (Kıyamet/31-32) buyurmaktadır. Başka yerde de Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "Derler ki: Biz Allah'a ve Resulüne iman ve itaat ettik. Sonra onlardan bir gurup yüz çevirirler, onlar müminlerden değildirler." (Nur/47) Görüldüğü gibi amelden yüz çeviren kimseye sözlü olarak gerekeni yerine getirse bile, iman isminin verilmesi reddedilmektedir."

İbn Teymiye sözünü şöyle sürdürür: "Kur'an ve sünnette ameli olmayan kimselere mümin adının verilmesi pek çok yerde reddedilmiştir. Aynı şekilde münafık hakkında da iman adının kullanılması reddedilmiştir. Açıktan açığa düşmanlık ve muhalefet ile birlikte kalbi ile gerçeği bilen kimseye ise, hiçbir şekilde mümin adı verilmemiştir. Cehmiyye'ye göre ise, eğer bu bilgi kalbinde bulunuyor ise, o. peygamberlerin imanı gibi, kamil bir iman ile mümin kabul edilir. İsterse söylediğini söylesin, yaptığını da yapsın. Cehmiyye'ye göre kalbinden bu bilgi gitmedikçe, imanın da ondan uzaklaşması düşünülemez." (e'l-İman, s. 137, Mecmû'ul Fetâvâ 7/142)
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Öncesine bir şey diyemem ama getirdiğin bu örnek isabetli değil. Ulema, bu tarz evlilikleri batıl ve haram sayıyor, (cahiliyyedeki gibi) helal görerek bunu yapana küfür hükmü veriyorlar. Bu adamın mürted olup olmadığında ihtilaf ediyorlar ama ona mürted diyenler helal olduğuna itikad ederek bu ameli işlediğine hamlettikleri için mürted sayıyorlar, sırf nikah akdinden dolayı değil. İbn Kesir'in, "bundan sonra bir kimse bu işe devam ederse o dininden dönmüş olur" sözü cahiliyyedeki gibi helal sayarak bu amele devam ederse anlamında olabilir, öyle değilse de şaz bir görüş olur.

Ebu Cafer et-Tahavi’dir, Hanefi fakihlerinden olan bu zat, “Şerhu Meani’l Asar” adlı eserinde sözkonusu hadisi farklı lafızlarıyla naklettikten sonra şu açıklamaları yapmıştır:

فَذَهَبَ قَوْمٌ إِلَى مَنْ تَزَوَّجَ ذَاتَ مَحْرَمٍ مِنْهُ وَهُوَ عَالِمٌ بِحُرْمَتِهَا عَلَيْهِ , فَدَخَلَ بِهَا أَنَّ حُكْمَهُ حُكْمُ الزَّانِي , وَأَنَّهُ يُقَامُ عَلَيْهِ حَدُّ الزِّنَا الرَّجْمُ أَوِ الْجَلْدُ وَاحْتَجُّوا فِي ذَلِكَ بِهَذِهِ الْآثَارِ. وَمِمَّنْ قَالَ بِهَذَا الْقَوْلِ أَبُو يُوسُفَ وَمُحَمَّدٌ رَحِمَهُمَّا اللهُ. وَخَالَفَهُمْ فِي ذَلِكَ آخَرُونَ , فَقَالُوا: لَا يَجِبُ فِي هَذَا حَدُّ الزِّنَا , وَلَكِنْ يَجِبُ فِيهِ التَّعْزِيرُ وَالْعُقُوبَةُ الْبَلِيغَةُ. وَمِمَّنْ قَالَ بِذَلِكَ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ رَحِمَهُمَا اللهُ.

“Ebu Cafer dedi ki: Bazıları, kendisine mahrem olan ve onunla evlenmesinin haram olduğunu bildiği halde mahremi ile evlenen ve onunla gerdeğe giren bir kimsenin hükmünün zinakarın hükmü ile aynı olduğu, ona zina haddi olan recm ya da celde cezası uygulanacağı kanaatini benimsemiş ve bu hususta bu rivayetleri delil göstermiştir.

Bu görüşü ifade edenler arasında Ebu Yusuf ve Muhammed –Allah’ın rahmeti onlara olsun- de vardır.

Bu hükümde başkaları onlara muhalefet ederek: böyle bir durumda zina haddini uygulamak gerekmez. Ancak tazir ve ağır bir ceza vermek gerekir, demişlerdir.

Bu görüşü kabul edenler arasında Ebu Hanife ve Süfyan es-Sevri –Allah’ın rahmeti onlara olsun- de vardır.”


İmam Tahavi:

وَكَانَ مِنَ الْحُجَّةِ عَلَى الَّذِينَ احْتَجُّوا عَلَيْهِمَا بِمَا ذَكَرْنَا أَنَّ فِي تِلْكَ الْآثَارِ أَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالْقَتْلِ وَلَيْسَ فِيهَا ذِكْرُ الرَّجْمِ , وَلَا ذِكْرُ إِقَامَةِ الْحَدِّ. وَقَدْ أَجْمَعُوا جَمِيعًا أَنَّ فَاعِلَ ذَلِكَ لَا يَجِبُ عَلَيْهِ قَتْلٌ إِنَّمَا يَجِبُ عَلَيْهِ - فِي قَوْلِ مَنْ يُوجِبُ عَلَيْهِ الْحَدَّ - عَلَيْهِ الرَّجْمُ إِنْ كَانَ مُحْصَنًا. فَلَمَّا لَمْ يَأْمُرِ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرَّسُولَ بِالرَّجْمِ , وَإِنَّمَا أَمَرَهُ بِالْقَتْلِ ثَبَتَ بِذَلِكَ أَنَّ ذَلِكَ الْقَتْلَ لَيْسَ بِحَدٍّ لِلزِّنَا , وَلَكِنَّهُ لِمَعْنًى خِلَافَ ذَلِكَ. وَهُوَ أَنَّ ذَلِكَ الْمُتَزَوِّجَ , فَعَلَ مَا فَعَلَ مِنْ ذَلِكَ عَلَى الِاسْتِحْلَالِ كَمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَصَارَ بِذَلِكَ مُرْتَدًّا , فَأَمَرَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يُفْعَلَ بِهِ مَا يُفْعَلُ بِالْمُرْتَدِّ. وَهَكَذَا كَانَ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ رَحِمَهُمَا اللهُ , يَقُولَانِ فِي هَذَا الْمُتَزَوِّجِ إِذَا كَانَ أَتَى فِي ذَلِكَ عَلَى الِاسْتِحْلَالِ أَنَّهُ يُقْتَلُ. فَإِذَا كَانَ لَيْسَ فِي هَذَا الْحَدِيثِ مَا يَنْفِي مَا يَقُولُ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ , لَمْ يَكُنْ فِيهِ حُجَّةٌ عَلَيْهِمَا لِأَنَّ مُخَالِفَهُمَا لَيْسَ بِالتَّأْوِيلِ أَوْلَى مِنْهُمَا.

“Ebu Hanife ile Süfyan es-Sevri aleyhine sözünü ettiğimiz rivayetleri delil getirenlere karşı ikisinin lehine olan deliller arasında Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in öldürmeyi emretmiş olmakla birlikte ne recmden ne de haddin uygulanmasından söz etmiş olması da vardır.

Hep birlikte de böyle bir işi yapan kimseye ölüm cezası vermenin gerekmediğini aksine ona –haddi gerekli görenlerin görüşüne göre- muhsan olması halinde recm uygulanması gerektiğini ittifakla kabul etmiştir.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) gönderdiği elçiye recmi uygulamasını emretmeyip ona o kişiyi öldürmesini emretmiş olması dolayısıyla burada ki öldürme, zina haddi değildir, aksine ölüm cezası bundan farklı bir gerekçeden dolayı sabit olmaktadır.

O da şudur: Bu şekilde evlenen o kişi, yaptığı bu işi helal kabul ederek yapmıştı. Tıpkı cahiliyyede iken yaptıkları gibi. Bu haliyle o kişi mürted olmuştu. Bundan dolayı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’de ona mürtede yapılan uygulamanın aynısının yapılmasını emretti.

İşte Ebu Hanife ve Süfyan bu şekilde evlenen bir kimsenin, eğer bu işi helal kabul ederek yapmışsa öldürüleceğini söylüyorlardı.

Hadiste Ebu Hanife ve Süfyan’ın dediklerini geçersiz kılacak herhangi bir ifade bulunmadığına göre, onlara karşı delil olacak bir husus da yok demektir. Çünkü onlara muhalif kanaat belirtenlerin yaptıkları tevilin, onların tevilinden daha öncelikli olmasını gerektiren bir husus yoktur.”



İmam Tahavi şöyle demektedir:
وَفِي ذَلِكَ الْحَدِيثِ «أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَقَدَ لِأَبِي بُرْدَةَ الرَّايَةَ» وَلَمْ تَكُنِ الرَّايَاتُ تُعْقَدُ إِلَّا لِمَنْ أَمَرَ بِالْمُحَارَبَةِ , وَالْمَبْعُوثُ عَلَى إِقَامَةِ حَدِّ الزِّنَا , غَيْرُ مَأْمُورٍ بِالْمُحَارَبَةِ. وَفِي الْحَدِيثِ أَيْضًا أَنَّهُ بَعَثَهُ إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ وَلَيْسَ فِيهِ أَنَّهُ دَخَلَ بِهَا. فَإِذَا كَانَتْ هَذِهِ الْعُقُوبَةُ وَهِيَ الْقَتْلُ مَقْصُودًا بِهَا إِلَى الْمُتَزَوِّجِ لِتَزَوُّجِهِ دَلَّ ذَلِكَ أَنَّهَا عُقُوبَةٌ وَجَبَتْ بِنَفْسِ الْعَقْدِ لَا بِالدُّخُولِ وَلَا يَكُونُ ذَلِكَ إِلَّا وَالْعَاقِدُ مُسْتَحِلٌّ لِذَلِكَ. فَإِنْ قَالَ قَائِلٌ: فَهُوَ عِنْدَنَا عَلَى أَنَّهُ تَزَوَّجَ وَدَخَلَ بِهَا. قِيلَ لَهُ: وَهُوَ عِنْدَ مُخَالِفِكَ عَلَى أَنَّهُ تَزَوَّجَ وَاسْتَحَلَّ. فَإِنْ قَالَ: لَيْسَ لِلِاسْتِحْلَالِ ذِكْرٌ فِي الْحَدِيثِ. قِيلَ لَهُ: وَلَا لِلدُّخُولِ ذِكْرٌ فِي الْحَدِيثِ فَإِنْ جَازَ أَنْ تَحْمِلَ مَعْنَى الْحَدِيثِ عَلَى دُخُولٍ غَيْرِ مَذْكُورٍ فِي الْحَدِيثِ جَازَ لِخَصْمِكَ أَنْ يَحْمِلَهُ عَلَى اسْتِحْلَالٍ غَيْرِ مَذْكُورٍ فِي الْحَدِيثِ. وَقَدْ رُوِيَ فِي ذَلِكَ حَرْفٌ زَائِدٌ عَلَى مَا فِي الْآثَارِ الْأُوَلِ

“Ayrıca sözü geçen hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Ebu Burde’ye sancak verdiği belirtilmektedir. Sancaklar ise ancak savaşmakla emrolunmuş kimselere verilirdi. Zina haddini uygulamak üzere gönderilmiş bir kimseye ise savaş emri verilmiş olmaz.

Yine hadiste Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, onu babasının karısı ile evlenen bir adama gönderdiği belirtilmektedir. Fakat adamın onunla gerdeğe girmiş olduğundan söz edilmemektedir.

Bu ölüm cezasının, evlenen kimseye evlendiğinden dolayı verilmesi maksat olarak gözetilmişse bu durum, bunun bir ceza olduğuna ve gerdeğe girmekle değil de bizzat akdin kendisi ile bu cezanın uygulanması gerektiğine delildir. Böyle bir hüküm ise ancak akdi yapan kimsenin bu yaptığını helal görmesi halinde söz konusu olabilir.

Şayet bir kimse: hadiste anlatılan olay bize göre o adamın evlenip onunla gerdeğe girmesiyle ilgilidir diyecek olursa ona şöyle cevap verilir:

Ancak aynı hadis sana muhalif kanaatte olanlara göre de onun o kadın ile evlenip bu evliliği helal görmesi hakkındadır.

Eğer: Hadiste böyle bir evliliği helal kabul ettiğini gösteren bir ifade yoktur diyecek olursa ona da şöyle cevap verilir:

Yine hadiste, o kadın ile gerdeğe girdiğinden de söz edilmiyor. Eğer senin, hadisin anlamını hadiste söz edilmeyen gerdeğe girmeye yorumlaman mümkün oluyor ise sana muhalif olan kimselerinde aynı hadisi yine onda söz edilmemiş olan helal kabul etmesi şeklinde yorumlamaları mümkün olur
. Bu konuda birinci gurup rivayetlerde bulunanlara göre bir fazlalık da rivayet edilmiştir.”


Beyheki, hadisi bu şekilde naklettikten sonra şöyle demiştir:

16639 - قَالَ أَصْحَابُنَا: وَضَرْبُ الْعُنُقِ لَا يُجِبُّ نَفْسَ النِّكَاحِ دُونَ الِاسْتِحْلَالِ , فَكَأَنَّهُ اسْتَحَلَّهُ بَعْدَ اعْتِقَادِ تَحْرِيمِهِ فَصَارَ بِهِ مُرْتَدًّا فَوَجَبَ بِهِ ضَرْبُ عُنُقِهِ وَأَخْذُ مَالِهِ فَيْئًا , وَاللَّهُ أَعْلَمُ،

16639- Beyhaki diyor ki: Ashabımız (Şafiiler) şöyle demiştir: Helal görmeksizin sırf nikah akdinden dolayı boynu vurmak gerekmez. Dolayısıyla bu kimse ancak bunun haram olduğuna itikad ettikten sonra helal addettiği için mürted olmuş ve bu surette boynunun vurulup malının fey olarak alınması vacib olmuştur. Vallahu a'lem. (Beyheki, Marifet’us Suneni ve’l Asar, 12/263, Thk: Abdulmu’ti Emin Kalaci, 1.baskı 1412/1991)
İbn Kayyim (Allah rahmet eylesin) şöyle der: Imam Ahmed, Nesâi ve diğerlerinin Berâ'dan rivayet ettiklerine göre o şöyle der: Dayım Ebû Berde'ye beraberinde Râye olduğu halde (Allah onlardan razı olsun) rasladım. Dedi ki: Beni Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz annesiyle evlenen bir adamı öldürmek ve malını müsadere etmek üzere gönderdi.

İbn Ebi Heyseme de "Tarih" adlı eserinde Muaviye ibn Kurra'nın babası ve dedesi (Allah hepsinden razı olsun) yoluyla aktardığı bir olaydan sözeder ki, o da; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in kendisini babasının hanımıyla gerdeğe giren bir adama göndermesi, onun boynunu vurarak malının beşte birini devlet hazinesine alması olayıdır. Yahya ibn Main, bunun gerçek bir olay olduğunu doğrular.

İbn Mâce'nin Sünen'inde de ibn Abbas hadislerinden birinde ibn Abbas şöyle der: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse doğrudan kendi mahremi ile zina ederse onu öldürünüz."

Cûzcâni de zorla kızkardeşiyle birlikte olan ve Haccac'a şikayet edilen bir adamla ilgili olarak şunları anlatır: Haccac dedi ki: Onu hapsedin ve burada bulunan sahabelere konuyu iletin ve konuyla ilgili bilgi alın. Bunun üzerine konuyu Abdullah bin Mutarriften sordular, o da; ben Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dan şöyle buyurduğunu işittim: "Bir kimse mü'minlerin namuslarına tecavüz ederse, onu kılınçla ortasından bölün." dedi.

İmam Ahmed, İsmail ibn Said'in rivayetiyle babasının hanımıyla ya da kendisine nikâhı düşmeyen bir hanımla evlenen kişinin öldürüleceğini ve malının devlet hazinesine katılacağını belgelendirmiştir.

Bu, sahih bir görüştür ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in hükmüne de uygundur."

Ne Rasulullah ne de sahabeler bu fiili işleyenlere sen bunu helal görüyor musun?
diye sormamış.Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem direkt öldürülmesini emretmiş.Bu fiili işlemek içki içene zina edene uygulanan had cezası gibi olsaydı zaten bu bize ulaşırdı.Burada bu fiili işlemesi zaten onun bunu helal gördüğüne dalalet eder.
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Şafii ve Ahmed'den olan nakiller elindeyse atabilirmisin akhi?

Ama bunlar ikinci sözüne delil. Cehmilerle ilgili. Mürcietül Fukahan hakkında söylediğinin aksini nakletmişsin hatta Ibn Teymiyye'den. Gerçi sen inkar demişsin IbnTeymiyye genel manada küfürden bahsediyor kalptedir diyor. Ama mürcienin öyle dediğine bir kaynak var mı bildiğin? Hanefj ulemanın öyle söylediğini tahmin edebiliyorum ama merak ettiğim bunun ne derece erken dönem Mürcie ismj ile bağdaştıği. Tabakt kitaplarinı ve Imam Ebu Ubeydi okuduğumuzda bu meseleler henüz ortaya çıkmamış gözüküyor. Yalnız bir-iki nakil var buna değinen o da farklı lafızlarla ve daha çok Cehm ile ilgilk.
Mürcieden Salim e'l-Aftas'ın hikayesinde ravi der ki: "Beraberimde bir grup arkadaşımla birlikte Ata İbn Ebi Rebah'ın yanına girdim dedim ki:
-Bizim bir ihtiyacımız var yanımıza gelir misin?

Bunu işitince yanımıza geldi ve kendisine, bizden önce bir topluluğun uydurduğunu ve konuştuklarını, namaz ve zekâtın dinden olmadığını söylediklerini haber verdim. Bunu işitince dedi ki: Allahu Teala: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (Beyyine: 5) buyurmuyor mu?

Öyleyse namaz da zekât da dindendir. Şafii de ona uydu ve Humeydi'ye şöyle dedi: Mürcie'nin karşısında bu âyetten daha iyi bir delil getirilemez.(Bu sözü ibn Ebi Hatim senediyle Şafii (rahimahullah) menkıbelerinde rivayet etmiştir. Seyhülislamda onu, iman adlı eserde nakletmiştir. S. 196)
(Yani imandandır. Bundan amaç onların şöyle demesidir. Namazı ve zekatı ikrar etmek amel dışında başlı başına bir imandır. Kissanin sonunda geldiği gibidir. Şöyle ki ravi nafiya şöyle dedi: Onlar şöyle diyorlar, bizler namazin farz olduğunu ikrar ediyoruz, ama namaz kılmıyoruz, içkinin haram olduğunu ikrar ediyoruz ancak içiyoruz, annelerle evlenmenin haram olduğunu ikrar ediyoruz ama evleniyoruz, dedi ki elini elimden çekti ve dedi ki kim bunu yaparsa o kafirdir.)


Şafii'ye Humeydi ve İmam Ahmed de uydu. Hilal, Abdullah ibn Hanbel'den o da ibn Ishak ibn Hanbel'den rivayet ettiğine göre ibn Ishak ibn Hanbel şöyle dedi:

Humeydi dedi ki: Bana şöyle haber verildi: Bir takım topluluklar diyorlar ki: Kişi namazı, orucu ve haccı ikrar eder ve ölünceye kadar bunlardan hiç birini yerine getirmez, ölünceye kadar kıbleye sırtı dönük ve arkasına almış şekilde yaşarsa, inkar etmediği ve inandığı halde terkettiği bilindiği, farzları ve kıbleye dönmeyi ikrar ettiği sürece mü'mindir.

Ben de dedim ki: Bu Allah'ı, Allah'ın kitabını, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'im sünnetini ve müslümanların yaptıklarını açıktan açığa inkardır. Zira Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kilarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (Beyyine: 5) Hanbel (Ahmed'in oğlu) der ki; Ebû Abdullah (yani İmam) şöyle dedi: Kim bunları söylerse kesinlikle dinden çıkar, Allah'ın buyruğunu ve Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem)'in getirdiklerini reddeder.


İmam Acurri (Allah rahmet eylesin) şöyle der. Organlarla yapılan ameller, kalp ve dille yapılan imanın bir tasdikidir. Böyle olunca bir kimse imanını ameliyle tasdik etmezse,-tıpkı temizlik, namaz, zekât, hac, Allah yolunda savaş, kendi adına Allah'ı bilmeye razı olmak ve amelsiz söz gibi-o zaman mü'min olmaz. Sırf Allah'ı bilmek ve sırf şehadet kelimesini söylemek ona fayda vermez. Ameli terketmesi, kendisinin imanını yalanlamasıdır. Bu böylece biline.

İşte eski ve müslüman bilginlerin görüşleri budur. Kim bunun dışında bir görüş ifade ederse, o pis bir mürciedir. Onu dininden uzak tut. Bunun kanıtı, Allahu Teala'nın şu buyruğudur: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (Beyyine: 5)(Ahlaku'l Ulema sf. 28)
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbn Kayyim (Allah rahmet eylesin) şöyle der: Imam Ahmed, Nesâi ve diğerlerinin Berâ'dan rivayet ettiklerine göre o şöyle der: Dayım Ebû Berde'ye beraberinde Râye olduğu halde (Allah onlardan razı olsun) rasladım. Dedi ki: Beni Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz annesiyle evlenen bir adamı öldürmek ve malını müsadere etmek üzere gönderdi.

İbn Ebi Heyseme de "Tarih" adlı eserinde Muaviye ibn Kurra'nın babası ve dedesi (Allah hepsinden razı olsun) yoluyla aktardığı bir olaydan sözeder ki, o da; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in kendisini babasının hanımıyla gerdeğe giren bir adama göndermesi, onun boynunu vurarak malının beşte birini devlet hazinesine alması olayıdır. Yahya ibn Main, bunun gerçek bir olay olduğunu doğrular.

İbn Mâce'nin Sünen'inde de ibn Abbas hadislerinden birinde ibn Abbas şöyle der: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse doğrudan kendi mahremi ile zina ederse onu öldürünüz."

Cûzcâni de zorla kızkardeşiyle birlikte olan ve Haccac'a şikayet edilen bir adamla ilgili olarak şunları anlatır: Haccac dedi ki: Onu hapsedin ve burada bulunan sahabelere konuyu iletin ve konuyla ilgili bilgi alın. Bunun üzerine konuyu Abdullah bin Mutarriften sordular, o da; ben Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dan şöyle buyurduğunu işittim: "Bir kimse mü'minlerin namuslarına tecavüz ederse, onu kılınçla ortasından bölün." dedi.

İmam Ahmed, İsmail ibn Said'in rivayetiyle babasının hanımıyla ya da kendisine nikâhı düşmeyen bir hanımla evlenen kişinin öldürüleceğini ve malının devlet hazinesine katılacağını belgelendirmiştir.

Bu, sahih bir görüştür ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in hükmüne de uygundur."

Ne Rasulullah ne de sahabeler bu fiili işleyenlere sen bunu helal görüyor musun?
diye sormamış.Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem direkt öldürülmesini emretmiş.Bu fiili işlemek içki içene zina edene uygulanan had cezası gibi olsaydı zaten bu bize ulaşırdı.Burada bu fiili işlemesi zaten onun bunu helal gördüğüne dalalet eder.

Abi bu yazdıklarından, evlenilmesi haram olan kişilerle nikah akdi yapmanın küfür olduğunu nasıl anladın? Ölüm cezası küfürden dolayı uygulanabildiği gibi, küfür olmayan günahlardan dolayı had olarak da uygulanabilir, bazen bazı suçlarda, suçun ağırlığına göre kadı uygun görürse tazir olarak da uygulanabilir. Evlenilmesi haram olanlarla nikah akdi yapmak küfürdür diyelim, küfür diyenler niye küfür diyor? Çünkü birbiriyle cima etmesi haram olan iki kişinin nikah akdi yaparak (yani amelle) bu cimayı helal kılacağı yorumundan dolayı, eğer bu yorum doğru olsaydı bu konuda ihtilaf olmaz, alimler bu adamın mürted olduğuna icma ederdi. Bu konuda ihtilafın olması bile mürted sayan alimlerin bu adamı nikah akdinden dolayı değil, itikadından dolayı mürted saydığına delildir, Allahu alem.

Yazı alıntıdır:

16864 - وَقَدْ ذَهَبَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ إِلَى ظَاهِرِ الْخَبَرِ فِي إِيجَابِ الْقَتْلِ بِهِ بِكُلِّ حَالٍ لَعَظِيمِ التَّحْرِيمِ , وَذَهَبَ بَعْضُهُمْ إِلَى أَنَّ ذَلِكَ كَانَ قَبْلَ نُزُولِ الْحُدُودِ فِي سُورَةِ النُّورِ قَبْلَ بَيَانِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجْمَ الثَّيِّبَ الزَّانِيَ , فَلَمَّا نَزَلَتْ وَبَيَّنَ ذَلِكَ صَارَ الْأَمْرُ إِلَى ذَلِكَ قَالُوا: ثُمِّ أَنَّهُ إِنَّمَا نُسِخَ مِنْهُ كَيْفِيَّةَ الْقَتْلِ , فَأَمَّا أَصْلُ وُجُوبِ الْقَتْلِ فَإِنَّهُ لَمْ يَقُمْ دَلَالَةٌ إِلَى نَسْخِهِ فَهُوَ بَاقٍ عَلَى الْوُجُوبِ , وَاللَّهُ أَعْلَمُ

16864- Beyhaki diyor ki: İlim ehlinden bazıları hadisin zahirinden yola çıkarak böyle bir kimsenin yaptığı haramın şiddetinden ötürü her halükarda öldürülmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bazıları da bu olayın Nur suresindeki zina ile alakalı hadlerin nazil olmasından ve de Rasulullahın evliyken zina edenlerin recmedilmesi ile alakalı hükmünden önce olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşte olanlar şöyle demektedir: Böylece öldürmenin şekli neshedilmiştir. (Yani boynunu vurma yerine recm cezası getirilmiştir) Fakat bu şekilde zina edenin öldürülmesi hükmü baki kalmıştır, neshedilmemiştir. (Beyheki, Marifet’us Suneni ve’l Asar, 12/320-322, Thk: Abdulmu’ti Emin Kalaci, 1.baskı 1412/1991)

Beyheki’nin naklettiği bu görüş sahiplerinin hadisteki öldürme olayını mürted haddi değil, zina haddi olarak gördükleri açıktır. Halbuki kıssada zinanın yanı sıra, dalalet ehlinin küfür olarak kabul ettiği nikah akdi de sözkonusudur. Buna rağmen bazı alimler bunu zina cezası olarak görmeye devam etmişlerdir. Mahremiyle zina eden kişiye ölüm cezası verilmiş olmasını da farklı şekillerde izah etmeye çalışmışlardır. Bu alimler, hadiste bahsedilen şahsın öldürülmesini mürted oluşuna bağlamamışlar bilakis işlediği haramın ağırlığına hamletmişlerdir. Nitekim evlinin zinası ve livata gibi suçlarda ölüm cezası öngörülmüştür. Mahremlerle evlenmek de onların nezdinde aynı şekilde küfür olmadığı halde ölümle cezalandırılan bir günahtır. Vallahu a'lem. Beyheki’nin “Marifet’us Suneni ve’l Asar” adlı eserinden yaptığımız alıntı burada sona erdi.
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Abi bu yazdıklarından, evlenilmesi haram olan kişilerle nikah akdi yapmanın küfür olduğunu nasıl anladın? Ölüm cezası küfürden dolayı uygulanabildiği gibi, küfür olmayan günahlardan dolayı had olarak da uygulanabilir, bazen bazı suçlarda, suçun ağırlığına göre kadı uygun görürse tazir olarak da uygulanabilir. Evlenilmesi haram olanlarla nikah akdi yapmak küfürdür diyelim, küfür diyenler niye küfür diyor? Çünkü birbiriyle cima etmesi haram olan iki kişinin nikah akdi yaparak (yani amelle) bu cimayı helal kılacağı yorumundan dolayı, eğer bu yorum doğru olsaydı bu konuda ihtilaf olmaz, alimler bu adamın mürted olduğuna icma ederdi. Bu konuda ihtilafın olması bile mürted sayan alimlerin bu adamı nikah akdinden dolayı değil, itikadından dolayı mürted saydığına delildir, Allahu alem.

Yazı alıntıdır:

16864 - وَقَدْ ذَهَبَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ إِلَى ظَاهِرِ الْخَبَرِ فِي إِيجَابِ الْقَتْلِ بِهِ بِكُلِّ حَالٍ لَعَظِيمِ التَّحْرِيمِ , وَذَهَبَ بَعْضُهُمْ إِلَى أَنَّ ذَلِكَ كَانَ قَبْلَ نُزُولِ الْحُدُودِ فِي سُورَةِ النُّورِ قَبْلَ بَيَانِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجْمَ الثَّيِّبَ الزَّانِيَ , فَلَمَّا نَزَلَتْ وَبَيَّنَ ذَلِكَ صَارَ الْأَمْرُ إِلَى ذَلِكَ قَالُوا: ثُمِّ أَنَّهُ إِنَّمَا نُسِخَ مِنْهُ كَيْفِيَّةَ الْقَتْلِ , فَأَمَّا أَصْلُ وُجُوبِ الْقَتْلِ فَإِنَّهُ لَمْ يَقُمْ دَلَالَةٌ إِلَى نَسْخِهِ فَهُوَ بَاقٍ عَلَى الْوُجُوبِ , وَاللَّهُ أَعْلَمُ

16864- Beyhaki diyor ki: İlim ehlinden bazıları hadisin zahirinden yola çıkarak böyle bir kimsenin yaptığı haramın şiddetinden ötürü her halükarda öldürülmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bazıları da bu olayın Nur suresindeki zina ile alakalı hadlerin nazil olmasından ve de Rasulullahın evliyken zina edenlerin recmedilmesi ile alakalı hükmünden önce olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşte olanlar şöyle demektedir: Böylece öldürmenin şekli neshedilmiştir. (Yani boynunu vurma yerine recm cezası getirilmiştir) Fakat bu şekilde zina edenin öldürülmesi hükmü baki kalmıştır, neshedilmemiştir. (Beyheki, Marifet’us Suneni ve’l Asar, 12/320-322, Thk: Abdulmu’ti Emin Kalaci, 1.baskı 1412/1991)

Beyheki’nin naklettiği bu görüş sahiplerinin hadisteki öldürme olayını mürted haddi değil, zina haddi olarak gördükleri açıktır. Halbuki kıssada zinanın yanı sıra, dalalet ehlinin küfür olarak kabul ettiği nikah akdi de sözkonusudur. Buna rağmen bazı alimler bunu zina cezası olarak görmeye devam etmişlerdir. Mahremiyle zina eden kişiye ölüm cezası verilmiş olmasını da farklı şekillerde izah etmeye çalışmışlardır. Bu alimler, hadiste bahsedilen şahsın öldürülmesini mürted oluşuna bağlamamışlar bilakis işlediği haramın ağırlığına hamletmişlerdir. Nitekim evlinin zinası ve livata gibi suçlarda ölüm cezası öngörülmüştür. Mahremlerle evlenmek de onların nezdinde aynı şekilde küfür olmadığı halde ölümle cezalandırılan bir günahtır. Vallahu a'lem. Beyheki’nin “Marifet’us Suneni ve’l Asar” adlı eserinden yaptığımız alıntı burada sona erdi.
Mürcieden Salim e'l-Aftas'ın hikayesinde ravi der ki: "Beraberimde bir grup arkadaşımla birlikte Ata İbn Ebi Rebah'ın yanına girdim dedim ki:
-Bizim bir ihtiyacımız var yanımıza gelir misin?

Bunu işitince yanımıza geldi ve kendisine, bizden önce bir topluluğun uydurduğunu ve konuştuklarını, namaz ve zekâtın dinden olmadığını söylediklerini haber verdim. Bunu işitince dedi ki: Allahu Teala: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (Beyyine: 5) buyurmuyor mu?

Öyleyse namaz da zekât da dindendir. Şafii de ona uydu ve Humeydi'ye şöyle dedi: Mürcie'nin karşısında bu âyetten daha iyi bir delil getirilemez.(Bu sözü ibn Ebi Hatim senediyle Şafii (rahimahullah) menkıbelerinde rivayet etmiştir. Seyhülislamda onu, iman adlı eserde nakletmiştir. S. 196)
(Yani imandandır. Bundan amaç onların şöyle demesidir. Namazı ve zekatı ikrar etmek amel dışında başlı başına bir imandır. Kissanin sonunda geldiği gibidir. Şöyle ki ravi nafiya şöyle dedi: Onlar şöyle diyorlar, bizler namazin farz olduğunu ikrar ediyoruz, ama namaz kılmıyoruz, içkinin haram olduğunu ikrar ediyoruz ancak içiyoruz, annelerle evlenmenin haram olduğunu ikrar ediyoruz ama evleniyoruz, dedi ki elini elimden çekti ve dedi ki kim bunu yaparsa o kafirdir.)
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Mürcieden Salim e'l-Aftas'ın hikayesinde ravi der ki: "Beraberimde bir grup arkadaşımla birlikte Ata İbn Ebi Rebah'ın yanına girdim dedim ki:
-Bizim bir ihtiyacımız var yanımıza gelir misin?

Bunu işitince yanımıza geldi ve kendisine, bizden önce bir topluluğun uydurduğunu ve konuştuklarını, namaz ve zekâtın dinden olmadığını söylediklerini haber verdim. Bunu işitince dedi ki: Allahu Teala: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (Beyyine: 5) buyurmuyor mu?

Öyleyse namaz da zekât da dindendir. Şafii de ona uydu ve Humeydi'ye şöyle dedi: Mürcie'nin karşısında bu âyetten daha iyi bir delil getirilemez.(Bu sözü ibn Ebi Hatim senediyle Şafii (rahimahullah) menkıbelerinde rivayet etmiştir. Seyhülislamda onu, iman adlı eserde nakletmiştir. S. 196)
(Yani imandandır. Bundan amaç onların şöyle demesidir. Namazı ve zekatı ikrar etmek amel dışında başlı başına bir imandır. Kissanin sonunda geldiği gibidir. Şöyle ki ravi nafiya şöyle dedi: Onlar şöyle diyorlar, bizler namazin farz olduğunu ikrar ediyoruz, ama namaz kılmıyoruz, içkinin haram olduğunu ikrar ediyoruz ancak içiyoruz, annelerle evlenmenin haram olduğunu ikrar ediyoruz ama evleniyoruz, dedi ki elini elimden çekti ve dedi ki kim bunu yaparsa o kafirdir.)

Böyle diyen kişiler şeriata tabi olmamış, dinin hükümlerinden yüz çevirmiş kişiler, bunlar diyor ki: "Haram olduğunu bilsek de yaparız, farz olduğunu bilsek de yapmayız", yukarıda sayılanlardan birini bile söylese küfür olur, mesela içkinin haram olduğunu ikrar ediyoruz ama içiyoruz diyen birisi bu hükme teslim olmadığını söylemiş oluyor aslında. İçki içip yaptığını yanlış kabul etse ve hükme teslim olup "maalesef nefsime uyuyorum" dese kafir değil, günahkar olur. Bu nakilde bu sayılan her amelin bizatihi küfür olduğuna değil, küfrün bir çeşidi olan dinin hükümlerinden yüz çevirme mevzusuna vurgu yapılmış. Sen de kabul edersin ki, bu sayılanlar arasında mesela sırf içki içme ameli bizatihi küfür değildir, buna rağmen bu sözlere küfür hükmü verilmiş, demek ki burada vurgulamak istedikleri bu amellerin bizatihi küfür olup olmadığı değil, bu şekilde sözler sarfetmenin dinin hükümlerine yüz çevirmekten ve hükümlere teslim olamamaktan kaynaklandığı. Yanlış anlaşılmasın, ben küfrü sadece inkara bağlamıyorum, benim anlatmak istediğim, nikah mevzusunun bu konuya delil olmadığı yoksa amelle de, sözle de kafir olunabilir, haram olduğunu söylese de.
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Böyle diyen kişiler şeriata tabi olmamış, dinin hükümlerinden yüz çevirmiş kişiler, bunlar diyor ki: "Haram olduğunu bilsek de yaparız, farz olduğunu bilsek de yapmayız", yukarıda sayılanlardan birini bile söylese küfür olur, mesela içkinin haram olduğunu ikrar ediyoruz ama içiyoruz diyen birisi bu hükme teslim olmadığını söylemiş oluyor aslında. İçki içip yaptığını yanlış kabul etse ve hükme teslim olup "maalesef nefsime uyuyorum" dese kafir değil, günahkar olur. Bu nakilde bu sayılan her amelin bizatihi küfür olduğuna değil, küfrün bir çeşidi olan dinin hükümlerinden yüz çevirme mevzusuna vurgu yapılmış. Sen de kabul edersin ki, bu sayılanlar arasında mesela sırf içki içme ameli bizatihi küfür değildir, buna rağmen bu sözlere küfür hükmü verilmiş, demek ki burada vurgulamak istedikleri bu amellerin bizatihi küfür olup olmadığı değil, bu şekilde sözler sarfetmenin dinin hükümlerine yüz çevirmekten ve hükümlere teslim olamamaktan kaynaklandığı. Yanlış anlaşılmasın, ben küfrü sadece inkara bağlamıyorum, benim anlatmak istediğim, nikah mevzusunun bu konuya delil olmadığı yoksa amelle de, sözle de kafir olunabilir, haram olduğunu söylese de.
Kardeşim tevil ediyorsun.Açık bir şekilde nikah mevzusunda kişinin öldürüleceği ona sen bunu helal mi görüyorsun haram mı görüyorsun diye sorulmadığı hadislerde geçiyor.Eğer helal görüp görmediği sorulmuş olsaydı bu bize gelen hadislerde de belirtilirdi.Rasulullah direkt öldürülmelerini emretmez sen bunu helal mi görüyorsun haram mı görüyorsun diye sorulmasını emrederdi.Ama direkt öldürülmesini emretmiş, direkt öldürülmesi gerektiğini söylemiş.
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Mürcieden Salim e'l-Aftas'ın hikayesinde ravi der ki: "Beraberimde bir grup arkadaşımla birlikte Ata İbn Ebi Rebah'ın yanına girdim dedim ki:
-Bizim bir ihtiyacımız var yanımıza gelir misin?

Bunu işitince yanımıza geldi ve kendisine, bizden önce bir topluluğun uydurduğunu ve konuştuklarını, namaz ve zekâtın dinden olmadığını söylediklerini haber verdim. Bunu işitince dedi ki: Allahu Teala: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (Beyyine: 5) buyurmuyor mu?

Öyleyse namaz da zekât da dindendir. Şafii de ona uydu ve Humeydi'ye şöyle dedi: Mürcie'nin karşısında bu âyetten daha iyi bir delil getirilemez.(Bu sözü ibn Ebi Hatim senediyle Şafii (rahimahullah) menkıbelerinde rivayet etmiştir. Seyhülislamda onu, iman adlı eserde nakletmiştir. S. 196)
(Yani imandandır. Bundan amaç onların şöyle demesidir. Namazı ve zekatı ikrar etmek amel dışında başlı başına bir imandır. Kissanin sonunda geldiği gibidir. Şöyle ki ravi nafiya şöyle dedi: Onlar şöyle diyorlar, bizler namazin farz olduğunu ikrar ediyoruz, ama namaz kılmıyoruz, içkinin haram olduğunu ikrar ediyoruz ancak içiyoruz, annelerle evlenmenin haram olduğunu ikrar ediyoruz ama evleniyoruz, dedi ki elini elimden çekti ve dedi ki kim bunu yaparsa o kafirdir.)


Şafii'ye Humeydi ve İmam Ahmed de uydu. Hilal, Abdullah ibn Hanbel'den o da ibn Ishak ibn Hanbel'den rivayet ettiğine göre ibn Ishak ibn Hanbel şöyle dedi:

Humeydi dedi ki: Bana şöyle haber verildi: Bir takım topluluklar diyorlar ki: Kişi namazı, orucu ve haccı ikrar eder ve ölünceye kadar bunlardan hiç birini yerine getirmez, ölünceye kadar kıbleye sırtı dönük ve arkasına almış şekilde yaşarsa, inkar etmediği ve inandığı halde terkettiği bilindiği, farzları ve kıbleye dönmeyi ikrar ettiği sürece mü'mindir.

Ben de dedim ki: Bu Allah'ı, Allah'ın kitabını, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'im sünnetini ve müslümanların yaptıklarını açıktan açığa inkardır. Zira Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kilarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (Beyyine: 5) Hanbel (Ahmed'in oğlu) der ki; Ebû Abdullah (yani İmam) şöyle dedi: Kim bunları söylerse kesinlikle dinden çıkar, Allah'ın buyruğunu ve Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem)'in getirdiklerini reddeder.

İmam Acurri (Allah rahmet eylesin) şöyle der. Organlarla yapılan ameller, kalp ve dille yapılan imanın bir tasdikidir. Böyle olunca bir kimse imanını ameliyle tasdik etmezse,-tıpkı temizlik, namaz, zekât, hac, Allah yolunda savaş, kendi adına Allah'ı bilmeye razı olmak ve amelsiz söz gibi-o zaman mü'min olmaz. Sırf Allah'ı bilmek ve sırf şehadet kelimesini söylemek ona fayda vermez. Ameli terketmesi, kendisinin imanını yalanlamasıdır. Bu böylece biline.

İşte eski ve müslüman bilginlerin görüşleri budur. Kim bunun dışında bir görüş ifade ederse, o pis bir mürciedir. Onu dininden uzak tut. Bunun kanıtı, Allahu Teala'nın şu buyruğudur: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (Beyyine: 5)(Ahlaku'l Ulema sf. 28)

Tşk ederim akhi. Yalnız buradaki nakiller amelsiz iman ile ilgili. Bu da ayrı bir mesele. Ben küfür ameli işleyenin kalbinde tekzip olduğu görüşünü merak ediyordum, mürcietül fukahaya nisbet edilen. Çünkü buna benzer bir görüşü Elbani de savunuyor, İbn Teymiyye de -- yalnız tekzip demiyorlar daha genel manada kalpte küfür olmasından, bunun amel ile açığa çıktığından bahsediyorlar.

Amelsiz iman olmayacağı görüşünün ise bu kadar eski olduğunu bilmiyordum. Imam Ebu Ubeyd buna değinmiyor. Elbani de mesela amelin sıhhat değil kemal şartı olduğunu savunuyor. Hasan Karakaya da amelsiz iman olmayacağı görüşünü Selefiyyeye nisbet ediyor ve reddediyor, Hadisül Bitaka vs. deliller ile.
Belki de burada serdedilen deliller namaz özelindedir, çünkü namazın hususi bir yeri var. Bu konuda Süfyan el-Sevri de Mürcieyi eleştirmiş. Ancak bu mesele ihtilafa konu. Bunu polemiğe çevirmek ve üzerine düşmanlık kurmak doğru değil. Iraktaki kurra ve fukaha Mürcie dindarlardı ve ameli bırakmazlardı. İhtilafları ilmiydi, ve siyasi -- Ata b. Rebah Mürcieyi hainlikle suçlar mesela. Belki de onu Haccac'a karşı savaşta yüz üstü bıraktıklarından dolayı. Sonradan ortaya çıkan bazı fasık Mürcienin hali bu meseleyi polemiğe konu yaptı, bu da Acurri'nin yaşadığı döneme denk geliyor.

Bugünki tekfir meselesi çok daha karışık. O yüzden ne derece yukarıda verilen tanımlar eskiye dayanıyor dikkatli davranıyorum. Cehmilerin iman tanımı çok radikal ve onlar hakkında söylenilen doğru olabilir. Ebu Ubeyd de onlara karşı çok sert yazıyor. Ama Mürcietül Fukaha'nın sözü öyle değil. Eşarilerin söylediklerini genel manada Cehmilere benzetmek de abartılı. Ibn Teymiyye'nin sebbül nebi üzerinde onlarla bir ihtilafı vardı, es Sarim el Meslulu da o sebeple yazmıştı. Belki o yüzden bunları yazdı. Ama bunların Allah'ın hükümleriyle hükmetme meselesiyle bağı yok, hatta Ibn Teymiyye ve Ibnul Kayyim'in bu konuda söyledikleri tekfire karşı ve istihlali şart getiriyor.
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Kardeşim tevil ediyorsun.Açık bir şekilde nikah mevzusunda kişinin öldürüleceği ona sen bunu helal mi görüyorsun haram mı görüyorsun diye sorulmadığı hadislerde geçiyor.Eğer helal görüp görmediği sorulmuş olsaydı bu bize gelen hadislerde de belirtilirdi.Rasulullah direkt öldürülmelerini emretmez sen bunu helal mi görüyorsun haram mı görüyorsun diye sorulmasını emrederdi.Ama direkt öldürülmesini emretmiş, direkt öldürülmesi gerektiğini söylemiş.

Her yorum bir tevildir akhi, hakikat kimsenin elinde değildir.

@Abdullah el Hanbeli nin dediği gibi bu yapılanları küfre delil almış olmaları mümkündür. Ezan okunmayan yerin ahalisinin küfür üzere kabul edilmesi gibi. Halbuki mümin bir ahalinin ezan okuması kendi başına küfür değildir.

Esasında her olay cüzidir, tikeldir. Bundan umumi bir hüküm, bir düzenlilik çıkarmak içtihaddır. Çünkü rivayetler olayı tafsilatla anlatmaz. Olayı anlamak, illetini anlamak çaba gerektirir. Naslar olayın bütününü göstermez.

Örneğin olaydaki adam tevbe etse, hata yaptım nefsime uydum dese belki de affedilecekti. Ama işlediğı günah şarap içmek gibi yaygın bir adet olmadığından, dine uymadığı bilinmiş olabilir. O adam hakkında yeterince malumatımız yok. Olayı bilen sahabe adamı sair hallerine bakarak imansız biri olarak biliyordu belki. Adam hükmen infaz edilmiş de olabilir ayrıca, küfrüne hüketmeden, ibret olsun diye. Mallarının müsadere edilmesi de mirasçısı olmadıgından olabilir, veya hükmen. Adamın tekfir edildiği tasrih edilmediği sürece kesin bir şey söylemek zor.
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Tşk ederim akhi. Yalnız buradaki nakiller amelsiz iman ile ilgili. Bu da ayrı bir mesele. Ben küfür ameli işleyenin kalbinde tekzip olduğu görüşünü merak ediyordum, mürcietül fukahaya nisbet edilen. Çünkü buna benzer bir görüşü Elbani de savunuyor, İbn Teymiyye de -- yalnız tekzip demiyorlar daha genel manada kalpte küfür olmasından, bunun amel ile açığa çıktığından bahsediyorlar.

Amelsiz iman olmayacağı görüşünün ise bu kadar eski olduğunu bilmiyordum. Imam Ebu Ubeyd buna değinmiyor. Elbani de mesela amelin sıhhat değil kemal şartı olduğunu savunuyor. Hasan Karakaya da amelsiz iman olmayacağı görüşünü Selefiyyeye nisbet ediyor ve reddediyor, Hadisül Bitaka vs. deliller ile.
Belki de burada serdedilen deliller namaz özelindedir, çünkü namazın hususi bir yeri var. Bu konuda Süfyan el-Sevri de Mürcieyi eleştirmiş. Ancak bu mesele ihtilafa konu. Bunu polemiğe çevirmek ve üzerine düşmanlık kurmak doğru değil. Iraktaki kurra ve fukaha Mürcie dindarlardı ve ameli bırakmazlardı. İhtilafları ilmiydi, ve siyasi -- Ata b. Rebah Mürcieyi hainlikle suçlar mesela. Belki de onu Haccac'a karşı savaşta yüz üstü bıraktıklarından dolayı. Sonradan ortaya çıkan bazı fasık Mürcienin hali bu meseleyi polemiğe konu yaptı, bu da Acurri'nin yaşadığı döneme denk geliyor.

Bugünki tekfir meselesi çok daha karışık. O yüzden ne derece yukarıda verilen tanımlar eskiye dayanıyor dikkatli davranıyorum. Cehmilerin iman tanımı çok radikal ve onlar hakkında söylenilen doğru olabilir. Ebu Ubeyd de onlara karşı çok sert yazıyor. Ama Mürcietül Fukaha'nın sözü öyle değil. Eşarilerin söylediklerini genel manada Cehmilere benzetmek de abartılı. Ibn Teymiyye'nin sebbül nebi üzerinde onlarla bir ihtilafı vardı, es Sarim el Meslulu da o sebeple yazmıştı. Belki o yüzden bunları yazdı. Ama bunların Allah'ın hükümleriyle hükmetme meselesiyle bağı yok, hatta Ibn Teymiyye ve Ibnul Kayyim'in bu konuda söyledikleri tekfire karşı ve istihlali şart getiriyor.

İbn Teymiyye ve İbn Kayyım kesinlikle Allah'ın indirdiği ile hükmetmemeye istihlal şartı getirmiyorlar güzel kardeşim.İstihlal şartı getirdikleri şudur: İslâm devletinde bir kadı eğer nefsinden olsun başka bir sebepten olsun eğer Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse bu konuda alimlerin geneli istihlal şartı getiriyorlar.Ancak onunla bunun arasında dağlar kadar fark vardır ki İbn Kayyım rahimehullah bu Maide 44 ayeti hakkında şöyle der: "Bazıları bu ayeti Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyi bunu inkar ederek terk etme şeklinde te'vil ettiler. Bu İkrime'nin görüşüdür ve tercih edilmeyen bir görüştür. Çünkü kişinin, Allah'ın hükmünü inkar etmesi bizzat küfürdür. Bununla hükmedip hükmetmemesi bir şey değiştirmez." (Medaricu's-Salikin: 1/365.)


Ebu Hayyan el-Endülisi, tefsirinde şöyle der: "Buradaki küfrün, "Nimeti inkar" olduğu söylenilmişse de bu zayıf kalmış bir sözdür. Çünkü küfür kelimesi mutlak olarak geldiğinde, dindeki küfre delalet eder."(El-Bahru'l-Muhit: 37493.)

Namaz olsun, zekat olsun bu meseleyle ilgili değil demek büyük bir yanlış ki bu meseleler küfürde istihlal şartı getirmenin batıllığını bizlere gösterir.

İmam Semani tefsirinde şöyle der:“Bera bin Azib “Bu ayet müşrikler hakkındadır” demiştir. El-Hasen’in görüşü de bu doğrultudadır. İbn Abbas ise bu ayet Müslümanlar hakkındadır demiş ve bununla küfrün altındaki küfrü (küçük küfürü) kasdetmiştir. Bil ki Hariciler bu ayetle istidlal ederek şöyle demişlerdir: Kim Allahın indirdiğiyle hükmetmezse işte o (hakiki) kafirdir. Ehli Sünnet ise şöyle demiştir: Bir kişi hükmü terk ettiğinden dolayı tekfir edilmez. Ayetin ise iki açıklaması vardır: Birincisi; kim Allahın indirdiği ile inkar ederek ve reddederek hükmetmezse kafirdir. İkinci açıklama ise kim Allahın indirdiği bütün hükümlerle hükmetmezse onlar kafirlerdir. Zaten kafir, Müslümanların dışında olup Allahın bütün hükümlerini terk eden kişidir.”

İmam sehavi
“Timur, Cengiz Han’ın kanunlarına dayanmış ve onları temel esas haline getirmişti. Bundan dolayı birçok âlim, hükmettiği ülkelerde İslam şiarları kaim olduğu halde (yine de) onun kâfir olduğuna dair fetva vermiştir.”

ed-Davu’l-Lâmi‘, 3/49.


İbn Arabşah
“Timur, Cengiz Han’ın kanunlarına inanan birisi idi. Bu kanunlar, İslam Dinine nispetle fıkhın detayları mesabesindedir. O, bunları Muhammed aleyhisselam’ın yolu üzere icra ederdi. Bu nedenle hocamız Hafizuddin Muhammed el-Bezzazî, Alâeddin Muhammed el-Buharî ve diğer büyük İslam âlimleri, hem Timurlenk’in hem de Cengiz Han’ın ortaya koyduğu bu kanunları İslam kanunlarının önüne geçirenlerin kâfir olacağına dair fetva vermişlerdir.”[Acâibu’l-Makdûr fî Nevâibi Teymûr, sf. 455.]
 
Son düzenleme:
Üst Ana Sayfa Alt