"Babalarınızın evlendikleriyle evlenmeyiniz."(Nisa/22) İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Bundan sonra bir kimse bu işe devam ederse o dininden dönmüş olur ve dolayısıyla katledilir, malı ganimet sayılır ve devlet hazinesine konulur.Aynı ifadeyi İmam Ahmed ve Sünen sahipleri Bera b. Azib kanalından rivayet ederler." (İbn Kesir Tefsiri, C. 2, S. 215, Şa'b baskısı)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem babasının hanımıyla gerdeğe giren bir adama sahabeleri gönderiyor ve onun başının vurulmasını emrediyor.Malının beşte birini de devlet hazinesine alıyor.Sen bu fiilin helal olduğuna inanıyor musun diye sormuyor.
Sonuç olarak küfürde inkar şartı getirmek mürcienin usulüdür.İmam Acurri'nin, İmam Şafii'nin İmam Ahmed b. Hanbel ve Humeydi gibi alimlerin nakilleri var
Öncesine bir şey diyemem ama getirdiğin bu örnek isabetli değil. Ulema, bu tarz evlilikleri batıl ve haram sayıyor, (cahiliyyedeki gibi) helal görerek bunu yapana küfür hükmü veriyorlar. Bu adamın mürted olup olmadığında ihtilaf ediyorlar ama ona mürted diyenler helal olduğuna itikad ederek bu ameli işlediğine hamlettikleri için mürted sayıyorlar, sırf nikah akdinden dolayı değil. İbn Kesir'in, "bundan sonra bir kimse bu işe devam ederse o dininden dönmüş olur" sözü cahiliyyedeki gibi helal sayarak bu amele devam ederse anlamında olabilir, öyle değilse de şaz bir görüş olur.
Ebu Cafer et-Tahavi’dir, Hanefi fakihlerinden olan bu zat, “Şerhu Meani’l Asar” adlı eserinde sözkonusu hadisi farklı lafızlarıyla naklettikten sonra şu açıklamaları yapmıştır:
فَذَهَبَ قَوْمٌ إِلَى مَنْ تَزَوَّجَ ذَاتَ مَحْرَمٍ مِنْهُ وَهُوَ عَالِمٌ بِحُرْمَتِهَا عَلَيْهِ , فَدَخَلَ بِهَا أَنَّ حُكْمَهُ حُكْمُ الزَّانِي , وَأَنَّهُ يُقَامُ عَلَيْهِ حَدُّ الزِّنَا الرَّجْمُ أَوِ الْجَلْدُ وَاحْتَجُّوا فِي ذَلِكَ بِهَذِهِ الْآثَارِ. وَمِمَّنْ قَالَ بِهَذَا الْقَوْلِ أَبُو يُوسُفَ وَمُحَمَّدٌ رَحِمَهُمَّا اللهُ. وَخَالَفَهُمْ فِي ذَلِكَ آخَرُونَ , فَقَالُوا: لَا يَجِبُ فِي هَذَا حَدُّ الزِّنَا , وَلَكِنْ يَجِبُ فِيهِ التَّعْزِيرُ وَالْعُقُوبَةُ الْبَلِيغَةُ. وَمِمَّنْ قَالَ بِذَلِكَ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ رَحِمَهُمَا اللهُ.
“Ebu Cafer dedi ki: Bazıları, kendisine mahrem olan ve onunla evlenmesinin haram olduğunu bildiği halde mahremi ile evlenen ve onunla gerdeğe giren bir kimsenin hükmünün zinakarın hükmü ile aynı olduğu, ona zina haddi olan recm ya da celde cezası uygulanacağı kanaatini benimsemiş ve bu hususta bu rivayetleri delil göstermiştir.
Bu görüşü ifade edenler arasında Ebu Yusuf ve Muhammed –Allah’ın rahmeti onlara olsun- de vardır.
Bu hükümde başkaları onlara muhalefet ederek: böyle bir durumda zina haddini uygulamak gerekmez. Ancak tazir ve ağır bir ceza vermek gerekir, demişlerdir.
Bu görüşü kabul edenler arasında Ebu Hanife ve Süfyan es-Sevri –Allah’ın rahmeti onlara olsun- de vardır.”
İmam Tahavi:
وَكَانَ مِنَ الْحُجَّةِ عَلَى الَّذِينَ احْتَجُّوا عَلَيْهِمَا بِمَا ذَكَرْنَا أَنَّ فِي تِلْكَ الْآثَارِ أَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالْقَتْلِ وَلَيْسَ فِيهَا ذِكْرُ الرَّجْمِ , وَلَا ذِكْرُ إِقَامَةِ الْحَدِّ. وَقَدْ أَجْمَعُوا جَمِيعًا أَنَّ فَاعِلَ ذَلِكَ لَا يَجِبُ عَلَيْهِ قَتْلٌ إِنَّمَا يَجِبُ عَلَيْهِ - فِي قَوْلِ مَنْ يُوجِبُ عَلَيْهِ الْحَدَّ - عَلَيْهِ الرَّجْمُ إِنْ كَانَ مُحْصَنًا. فَلَمَّا لَمْ يَأْمُرِ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرَّسُولَ بِالرَّجْمِ , وَإِنَّمَا أَمَرَهُ بِالْقَتْلِ ثَبَتَ بِذَلِكَ أَنَّ ذَلِكَ الْقَتْلَ لَيْسَ بِحَدٍّ لِلزِّنَا , وَلَكِنَّهُ لِمَعْنًى خِلَافَ ذَلِكَ. وَهُوَ أَنَّ ذَلِكَ الْمُتَزَوِّجَ , فَعَلَ مَا فَعَلَ مِنْ ذَلِكَ عَلَى الِاسْتِحْلَالِ كَمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ فَصَارَ بِذَلِكَ مُرْتَدًّا , فَأَمَرَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يُفْعَلَ بِهِ مَا يُفْعَلُ بِالْمُرْتَدِّ. وَهَكَذَا كَانَ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ رَحِمَهُمَا اللهُ , يَقُولَانِ فِي هَذَا الْمُتَزَوِّجِ إِذَا كَانَ أَتَى فِي ذَلِكَ عَلَى الِاسْتِحْلَالِ أَنَّهُ يُقْتَلُ. فَإِذَا كَانَ لَيْسَ فِي هَذَا الْحَدِيثِ مَا يَنْفِي مَا يَقُولُ أَبُو حَنِيفَةَ وَسُفْيَانُ , لَمْ يَكُنْ فِيهِ حُجَّةٌ عَلَيْهِمَا لِأَنَّ مُخَالِفَهُمَا لَيْسَ بِالتَّأْوِيلِ أَوْلَى مِنْهُمَا.
“Ebu Hanife ile Süfyan es-Sevri aleyhine sözünü ettiğimiz rivayetleri delil getirenlere karşı ikisinin lehine olan deliller arasında Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in öldürmeyi emretmiş olmakla birlikte ne recmden ne de haddin uygulanmasından söz etmiş olması da vardır.
Hep birlikte de böyle bir işi yapan kimseye ölüm cezası vermenin gerekmediğini aksine ona –haddi gerekli görenlerin görüşüne göre- muhsan olması halinde recm uygulanması gerektiğini ittifakla kabul etmiştir.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) gönderdiği elçiye recmi uygulamasını emretmeyip ona o kişiyi öldürmesini emretmiş olması dolayısıyla burada ki öldürme, zina haddi değildir, aksine ölüm cezası bundan farklı bir gerekçeden dolayı sabit olmaktadır.
O da şudur: Bu şekilde evlenen o kişi, yaptığı bu işi helal kabul ederek yapmıştı. Tıpkı cahiliyyede iken yaptıkları gibi. Bu haliyle o kişi mürted olmuştu. Bundan dolayı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’de ona mürtede yapılan uygulamanın aynısının yapılmasını emretti.
İşte Ebu Hanife ve Süfyan bu şekilde evlenen bir kimsenin, eğer bu işi helal kabul ederek yapmışsa öldürüleceğini söylüyorlardı.
Hadiste Ebu Hanife ve Süfyan’ın dediklerini geçersiz kılacak herhangi bir ifade bulunmadığına göre, onlara karşı delil olacak bir husus da yok demektir. Çünkü onlara muhalif kanaat belirtenlerin yaptıkları tevilin, onların tevilinden daha öncelikli olmasını gerektiren bir husus yoktur.”
İmam Tahavi şöyle demektedir:
وَفِي ذَلِكَ الْحَدِيثِ «أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَقَدَ لِأَبِي بُرْدَةَ الرَّايَةَ» وَلَمْ تَكُنِ الرَّايَاتُ تُعْقَدُ إِلَّا لِمَنْ أَمَرَ بِالْمُحَارَبَةِ , وَالْمَبْعُوثُ عَلَى إِقَامَةِ حَدِّ الزِّنَا , غَيْرُ مَأْمُورٍ بِالْمُحَارَبَةِ. وَفِي الْحَدِيثِ أَيْضًا أَنَّهُ بَعَثَهُ إِلَى رَجُلٍ تَزَوَّجَ امْرَأَةَ أَبِيهِ وَلَيْسَ فِيهِ أَنَّهُ دَخَلَ بِهَا. فَإِذَا كَانَتْ هَذِهِ الْعُقُوبَةُ وَهِيَ الْقَتْلُ مَقْصُودًا بِهَا إِلَى الْمُتَزَوِّجِ لِتَزَوُّجِهِ دَلَّ ذَلِكَ أَنَّهَا عُقُوبَةٌ وَجَبَتْ بِنَفْسِ الْعَقْدِ لَا بِالدُّخُولِ وَلَا يَكُونُ ذَلِكَ إِلَّا وَالْعَاقِدُ مُسْتَحِلٌّ لِذَلِكَ. فَإِنْ قَالَ قَائِلٌ: فَهُوَ عِنْدَنَا عَلَى أَنَّهُ تَزَوَّجَ وَدَخَلَ بِهَا. قِيلَ لَهُ: وَهُوَ عِنْدَ مُخَالِفِكَ عَلَى أَنَّهُ تَزَوَّجَ وَاسْتَحَلَّ. فَإِنْ قَالَ: لَيْسَ لِلِاسْتِحْلَالِ ذِكْرٌ فِي الْحَدِيثِ. قِيلَ لَهُ: وَلَا لِلدُّخُولِ ذِكْرٌ فِي الْحَدِيثِ فَإِنْ جَازَ أَنْ تَحْمِلَ مَعْنَى الْحَدِيثِ عَلَى دُخُولٍ غَيْرِ مَذْكُورٍ فِي الْحَدِيثِ جَازَ لِخَصْمِكَ أَنْ يَحْمِلَهُ عَلَى اسْتِحْلَالٍ غَيْرِ مَذْكُورٍ فِي الْحَدِيثِ. وَقَدْ رُوِيَ فِي ذَلِكَ حَرْفٌ زَائِدٌ عَلَى مَا فِي الْآثَارِ الْأُوَلِ
“Ayrıca sözü geçen hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Ebu Burde’ye sancak verdiği belirtilmektedir. Sancaklar ise ancak savaşmakla emrolunmuş kimselere verilirdi. Zina haddini uygulamak üzere gönderilmiş bir kimseye ise savaş emri verilmiş olmaz.
Yine hadiste Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, onu babasının karısı ile evlenen bir adama gönderdiği belirtilmektedir. Fakat adamın onunla gerdeğe girmiş olduğundan söz edilmemektedir.
Bu ölüm cezasının, evlenen kimseye evlendiğinden dolayı verilmesi maksat olarak gözetilmişse bu durum, bunun bir ceza olduğuna ve gerdeğe girmekle değil de bizzat akdin kendisi ile bu cezanın uygulanması gerektiğine delildir. Böyle bir hüküm ise ancak akdi yapan kimsenin bu yaptığını helal görmesi halinde söz konusu olabilir.
Şayet bir kimse: hadiste anlatılan olay bize göre o adamın evlenip onunla gerdeğe girmesiyle ilgilidir diyecek olursa ona şöyle cevap verilir:
Ancak aynı hadis sana muhalif kanaatte olanlara göre de onun o kadın ile evlenip bu evliliği helal görmesi hakkındadır.
Eğer: Hadiste böyle bir evliliği helal kabul ettiğini gösteren bir ifade yoktur diyecek olursa ona da şöyle cevap verilir:
Yine hadiste, o kadın ile gerdeğe girdiğinden de söz edilmiyor. Eğer senin, hadisin anlamını hadiste söz edilmeyen gerdeğe girmeye yorumlaman mümkün oluyor ise sana muhalif olan kimselerinde aynı hadisi yine onda söz edilmemiş olan helal kabul etmesi şeklinde yorumlamaları mümkün olur. Bu konuda birinci gurup rivayetlerde bulunanlara göre bir fazlalık da rivayet edilmiştir.”
Beyheki, hadisi bu şekilde naklettikten sonra şöyle demiştir:
16639 - قَالَ أَصْحَابُنَا:
وَضَرْبُ الْعُنُقِ لَا يُجِبُّ نَفْسَ النِّكَاحِ دُونَ الِاسْتِحْلَالِ , فَكَأَنَّهُ اسْتَحَلَّهُ بَعْدَ اعْتِقَادِ تَحْرِيمِهِ فَصَارَ بِهِ مُرْتَدًّا فَوَجَبَ بِهِ ضَرْبُ عُنُقِهِ وَأَخْذُ مَالِهِ فَيْئًا , وَاللَّهُ أَعْلَمُ،
16639- Beyhaki diyor ki: Ashabımız (Şafiiler) şöyle demiştir:
Helal görmeksizin sırf nikah akdinden dolayı boynu vurmak gerekmez. Dolayısıyla bu kimse ancak bunun haram olduğuna itikad ettikten sonra helal addettiği için mürted olmuş ve bu surette boynunun vurulup malının fey olarak alınması vacib olmuştur. Vallahu a'lem. (Beyheki, Marifet’us Suneni ve’l Asar, 12/263, Thk: Abdulmu’ti Emin Kalaci, 1.baskı 1412/1991)